RSS Feed for This Post

Gezi Parkı’ndan sonra sıra Çin’e mi geldi?

le_monde_24_06_2013

Ekonomi meteorolojiye benzemez!

Reuters, CNN, BBC, Fransız ekonomi gazetesi Les Echos ve geçen gün (24 haziran) de Le Monde gazetesi’nin manşeti aynı felâketi(?) haber veriyor: “Brezilya, Çin, Hindistan, Türkiye: Gelişmekte olan ülkeler yıkılacak gibi”. Artık takip etmek mümkün değil, haberler ve yorumlar sağnak halinde yağıyor. Bir haftadır Washington, Londra, Paris kaynaklı ekonomi siteleri Çin’de krize çıkacağını yazıyor; yani 2008’de ABD’de olduğu gibi bir emlâk krizi. Kolay kredi ile şişen bir emlak balonu patlayacakmış. Tabi olabilir. Ama açıp baktığınızda şaşırıyorsunuz.  Ekonomistlerin soğuk kanlı teknik analizleri yok bu haber ve yorumlarda. Bunun yerine adeta futbol haberi gibi taraftar hatta duygusal bir üslup var. Hani neredeyse “ah keşke kriz çıksa” diyecekler. Bilgi olarak? Yeni bir şey yok,  yıllardır bilinen bazı sorunların abartıldığını, bir bölgeye has bir meselenin ülke çapındaymış gibi gösterildiğini görüyorsunuz. Bozuk plak gibi aynı şeyleri tekrar edip duruyorlar: çevre kirliliği, gelir dağılımı dengesizliği, kalifiye eleman azlığı, altyapıların yetersizliği… Bu sorunlar elbette gelişmenin önünde birer fren olabilir ama bir kriz başlatmaz.

china-bubbleNasıl oldu da FARKLI lisanlar konuşan, FARKLI patronlardan maaş alan, FARKLI ülkelerde hatta FARKLI kıtalarda çalışan gazeteciler birden bire aynı gün Çin ekonomisi hakkında TIPATIP AYNI şeyleri yazmaya başladılar? Nasıl oldu da Fitch gibi kredi derecelendirme kuruluşları ve “akademik uzmanlar” aynı gün bu koroya katıldı?

Sürekli “yağmur yağacak” diyerek bir şey elde edemezsiniz. Ama karamsarlık pompalayarak ekonomik dengeleri değiştirebilirsiniz. Takdir edersiniz ki bir ülke ve/veya sektör için sürekli “kriz çıkacak” derseniz sonunda yatırımcılar kaçar ve siz çıkMAyacak olan o krizi bizzat çıkarmış olursunuz. Bu yüzden Çin ekonomisinin böylesi bir YAPAY kriz taarruzu altında olduğunu söylersek çok büyük bir risk almış olmayız. Peki kim ister Çin’in yükselişini frenlemek? Cemil Ertem’in Türkiye ve Brezilya konusunda yazdıkları sanırım büyük ölçüde Çin’e de uyarlanabilir:

“… Tabii ki Brezilya ve Türkiye, Batı-Doğu arasındaki, tam şimdilerde de ortaya çıkan, çatışmanın iki simge ülkesi. Gösterileri, batı medyasının Türkiye ve Brezilya’da bir iç savaş varmışçasına aktardığı görüntüler tamamlarken bir takım bankalardan da şöyle açıklamalar hemen geldi:  ‘Standard Bank Ekonomisti Tim Ash: ‘Fed’in tahvil azaltımına karşı TL’nin en kırılgan gelişen ülke para birimleri arasında… ‘Ash, ‘Yüksek cari açık, kısa vadeli borçların yüksekliği ve son dönemde artan riskler nedeniyle TL en kırılgan para birimleri arasında yer alıyor’ diyor. Şu cari açık, kısa vadeli borçlar falan bu konularda dilimizde tüy bitti. Bunların ısıtıp ısıtıp önümüze koyduğu gibi değil bu ‘sorunlar.’ Ama işin ilginci tam bunlar olurken bizde de Türkiye’nin GSYİH’sından, dış borcuna kadar ekonominin aslında ne denli kötü olduğuna dair operasyon yazıları yazılmaya başlandı. Şu milli gelirin cari fiyatlarla mı, yoksa sabit fiyatlarla mı hesaplanması gerektiği bile tartışıldı …”

G20’nin kimyası bozulacak, dengeler değişecek

Çin’i tek başına ele almak yerine Türkiye’deki olaylara ışık tutabilmek için G20’ye ve önümüzdeki yıllarda G20’de meydana gelecek değişıkliklere hızlıca bakalım:

Dünyada 180’den fazla ülke var ama G20 ülkeleri dediğimiz en zengin 20 ülke aynı zamanda en etkili olanlar. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bu ilk 20 dünya ticaretinin %85’ini ellerinde bulunduruyorlar; bütün ülkelerin GSMH’ların toplamı da büyük bir paya sahip (%90). Dünya nüfusunun üçte ikisi yine bu 20 ülkede olduğundan G20’ye sadece bir “zenginler klübü” gibi görmek doğru olmaz; G20 uluslararası meselelerde meşru bir karar mekanizması olmaya aday. Buna ek olarak BM’in etkin biçimde işlemediği, veto hakkı bulunan güvenlik konseyi üyeleri yüzünden herşeyin kilitlendiği bir gerçek. Ayrıca en zengin 7 ülke + Rusya’dan oluşan G8 ülkelerinin dünya ekonomisi içindeki payları 1989’da %70 iken 2009’da %55’e düştü. 2008 kriziyle birlikte bir tür kutuplaşma çıktı ortaya, G20 ülkeleri iki gruba ayrıldılar: Hantallar ve dinamikler. Aşağıdaki listede ismi işaretlenen ülkeler dinamik olanlar.

GSMH

Hantallar grubunda[2] zengin ama kötü giden ülkeler var. Yani GSMH’sı artmayan hatta küçülme riski bulunanlar: Japonya, Fransa, Birleşik Krallık, İspanya, İtalya, Kanada… Yavaş da olsa toparlanmaya başlayan Almanya ve ABD için kesin konuşmak zor. Oysa dinamikler hiç kriz olmamış gibi %5 ila %8 arasında büyümeye devam ediyor: Brezilya, Rusya, Hindistan, Endonezya, Türkiye, Güney Afrika ve Çin. Bu listeye G20 içinde olmayan ama gerilerden hızla yükselen bazı ülkeleri de eklemek gerek: Polonya ve Arjantin.

Tahmin edersiniz ki Hantallar Klübü’nün dünya pastasından aldığı pay her sene azalıyor ve dinamikler tam tersine her sene paylarını arttırıyorlar. Sadece ticaret değil endüstri ve sermaye de dinamiklere kayıyor. [3] Üstelik sadece spekülatif sermaye değil yatırım amaçlı gelen, uzun süre kalacak olan kapital de yön değiştirmekte.

Yakın gelecekte ne olur?

Hanttallar grubu bu manipülasyonu ıskalarsa yani büyüme hızları değişmezse dinamikler klübü içinde sivrilen ülkeler gelip hantalların en zayıfları ile yer değiştirir. Zira gelecek 8-9 yıl içinde dünya ekonomisinin %50’den fazlası dinamiklerin eline geçmiş olabilir. Zaten üçüncü sırda olan Pekin ne yapar? O da pastadaki payını arttıracak haliyle. Bir başka deyişle yaklaşık 60 trilyon dolar büyüklüğünde olan dünya ekonomisinde ABD, Avrupa ve Japonya lehine olan güç dengesinde avantaj dinamiklerin tarafına geçmek üzere. Yani dinamikler yukarı çıkarken aşağı düşmekte olan hantallar ile karşılaştılar. “Vurguncular Umudunu Keserken” isimli makalede özetlendiği gibi:

“… Şu anda Türkiye, İspanya, Uruguay, Kolombiya, Endonezya gibi ülkelerle aynı duruma geldi. Ama burada ilginç olan, Latin Amerika ve Asya ülkelerinin çoğu ile bu aynılaşmayı, onların bizden önce yukarı çıkması ile İspanya gibi Avrupa ülkeleri ile de bu ülkelerin bizden önce aşağıya düşmesi ile yakalamış olmamız. Yani Asya’nın önemli bir bölümü Türkiye’nin bulunduğu şu andaki yeri çok önce yakalamış. Bu gerçeği zaten, çoğu zaman oldukça aldatıcı olan ‘not’ seviyesine bağlı olarak da gözlemlemiyorduk. Başta G. Kore olmak üzere birçok gelişmekte olan Asya ülkesinin sanayide ve teknolojide bizim çok ilerimizde olduğu herkesin malumu …”

Bu kadar radikal bir değişiklik elbette ekonomi ile sınırlı kalmaz. Diplomatik dengeler muhakkak yerinden oynar. Ne olabilir meselâ? Çin’in borusu daha çok öter. Diğer yandan Endonezya, Türkiye ya da Brezilya uluslararası meselelerde Washington’u, Paris’i, Berlin’i Tokyo’yu sıkıştırabilirler. İsrail’in işgali altındaki topraklardan tutun da Petrol için savaş çıkarmaya,  küresel ısınmaya kadar her sorun bu “etki ve yetki” sahasına girebilir. Bu arada Madrid, Roma, Lizbon, Atina gibi merkezler inişe geçtiğinden AB’nin akibeti belli değil. Yani 2030 veya 2040 gibi bir ufukta sadece G20 değil G8 de çok farklı ülkelerden oluşabilir. Bu yeni durum BM güvenlik konseyi yeniden pazarlık konusu olabilir.

Sonuç

Son haftalarda İngiliz, Fransız ve Amerikan basınında garip bir hareketlenme var: Çin, Türkiye, Güney Kore, Malezya, Polonya, İran, Güney Afrika, Endonezya, Brezilya konusunda çok karamsar haber ve yorumlar peşpeşe yayınlanıyor. İlk bakışta birbiriyle ilişkisiz gibi görünen bu ülkelerin ortak yanı krize rağmen çok hızlı büyümeye devam etmeleri. Diğer yandan BM güvenlik konseyi, G8 gibi köşeleri kapmış eski zengin ülkeler 2008 krizinde ağır bir yıkıma uğradılar. Hantallaşan eski zenginler ile yükselen yeni zengin ülkeler kıyasıya bir rekabet içindeler: Sermaya çekme rekabeti. Gerek spekülatif, sıcak para gerekse uzun vadeli yabancı yatırımlara her iki grubun da ihtiyacı var.

otpor logolarYüzmilyarlarca dolarlık yatırımı ve bununla gelen politik, diplomatik, askerî avantajları elbette her devlet ister. “Hantallar” krizden kurtulmak için muhtaçlar buna. Dinamikler ise IIci Dünya savaşından beri süregelen kristalleşmiş statükoyu değiştirmek üzereler. Bu şartlar altında Türkiye’deki Gezi olayları ve aynı günlerde başlayan Brezilya ayaklanması ister istemez bu olayların eşgüdümlü ve uzaktan kumandalı olma ihtimalini akla getiriyor.

Dahası demokrasiye ve halk iradesine saygı duymayan, para ile hükümet deviren, 1992’den beri Londra’da, Paris’te, Madrid’de hükümet mühendisliği oynayan bir Georges Soros var sahnede. Soros’tan resmen maddî destek alan Sırp örgüt OTPOR’un yöntemleriyle hareket eden Türk ve Brezilyalı “isyancılar” haliyle bir halk hareketinden çok sipariş üzerine isyan çıkartan profesyonel taşeronlara benziyorlar. Atatürk ve Abdullah Öcalan posterlerini yanyana taşıyan, “ölmek var dönmek yok” diyen Mustafa Kemal’in askerleri aslında daha büyük planın parçası mıydılar? Geceleri birayla sarhoş olup adam bıçaklayan, gündüz diz üstü etekle ünisex saf tutup cuma namazı kılan İslâmcılar(!) gerçekten ağaçları korumak için mi gelmişlerdi oraya? Belki de göstericiler bilmedikleri büyük bir senaryonun parçası idiler:

 “… Senaryo şudur: Fed’in önderliğinde yaratılan algı, ABD’nin çok yakın gelecekte düşük faizle desteklenen genişleme politikasının son bulacağına bağlı olarak oluşturulan bir yatırım belirsizliğidir. Böylece, ilk elde, Londra merkezli, yaklaşık 17-18 trilyon dolar hacmindeki fonların bu amaç doğrultusunda yönetilmesi sağlanacaktır. Gelişmekte olan ülkeler daha yüksek faizden borçlanacak ve sabit sermaye-alt yapı yatırımları, Doğrudan Yabancı Sermaye girişleri durarak, merkez Avrupa ile aralarındaki farkın kapanmaması sağlanacaktır. İkinci olarak, bu ülkelerde, artan ekonomik sorunlar siyasi kargaşaya yol açacak ve buralarda tıpkı kriz sırasında İtalya ve Yunanistan’da olduğu gibi ‘geçiş’ teknokrat hükümetler oluşturulacak, mevcut siyasi yapılar, kadrolar tasfiye edilerek, geçiş sürecinden sonra, eski IMF politikalarının yeni versiyonunu ezbere uygulayacak ‘modern-batıcı’ hükümetler inşa edilecektir. Bunun için Türkiye ve Brezilya modeldir. Çünkü Türkiye’de pek ‘söz dinlemeyen’ İslam referanslı bir Başbakan varken Brezilya’da da pek ‘söz dinlemeyen’ solcu-eski gerilla- devlet başkanı vardır …” (Amaç; Türkiye gibi ülkelerde kriz ve teknotrat hükümetler, Cemil Ertem)

otpor

Dipnotlar

Özel bankaların kredi vermek yoluyla “para bastıklarını”, sorumsuzca hareket ederlerse ülkeye zarar verebileceklerini daha önce anlatmıştık.  Çünkü kolay verilen (=riskli) kredi iç talebi YAPAY OLARAK arttırıyor. Emlâk veya başka bir sektörde yığılan talep fiatları yükseltiyor, yatırımcıları aldatarak bir balon oluşmasına yol açıyor. Yine o makalede bankacılığın meşru hatta elzem olduğunu ama  kredi faaliyetlerinin kanunî denetim altında kalması gerektiğini savunmuştuk. “Banka Ordudan Tehlikelidir!” isimli e-kitabımızda ise 2008 krizi sırasında büyük kârlar toplayan kravatlı eşkiyalardan bahsetmiştik.

Dikkat ediniz, ekonomik hacmi ve çıkarlarının paralelliği sebebiyle Washington + Brüksel + Tokyo çoğu meselede birlikte hareket ediyorlar. Hatta krizle mücadele yöntemleri ve yaptıkları yanlışlar bile benziyor. Bu üçünün nüfus ve GSMH’sına (cari fiyatlarla) bakarsak:

  • ABD: 315 milyon insan, 15.064 milyar dolar
  • AB: 503 milyon insan, 17.600 milyar dolar
  • Japonya: 127 milyon insan, 5391 milyar dolar

Bu eşgüdüm salt ekonomik uyum sınırlarını da aşıyor. Diplomasi, istihbarat ve NATO kanalıyla güvenlik politikaları da paralel. Moskova ve Pekin’in bundan rahatsız olacağını kestirmek için ise uzman olmaya gerek yok.

Avrupa ve ABD kriz altında inim inim inlerken geleceğin süper güçleri olarak görülen bu ülkeler büyümeye devam ediyorlar. Eskiden kriz olduğunda dinamik ülkeler de zarar görürdü zira zenginler klübüne yönelik ihracatları darbe alırdı. Ama artık durum değişti: Türkiye de dahil olmak üzere çoğu dinamik ülke 10-15 yıldır zenginleşiyor ve bu zenginlik halka yayıldı. Yani bir orta sınıf oluştu. ABD ve Avrupa’ya ihracat düşmüş olsa bile bu dinamik ekonomiler iç piyasa sayesinde ayakta durabiliyorlar.

 

 

… Bu konuda makale okumak için…

  1. Çapulculuk ve sivil itaatsizlik arasındaki fark nedir?
  2. Tayyip Erdoğan’ın kellesini isteyenler onu Salvador Allende zannediyor »
  3.  Taksim Meydanı’na alternatif bakış
  4. Sevgili başbakanım, “milletin dediği olacak” demişsin
  5. Gezi Parkı’ndaki isyan bitti mi?
  6. Ne kadar az bilirseniz…
  7. Ben bir bankacıyım Gezi Parkı’nda, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında
  8. Gezi Parkı: Kür mü yoksa kürtaj mı?
  9. Derin Nefret
  10. Tayyip Neden Devrilmedi?
  11. Tayyip Erdoğan’a karşı küresel bir komplo var mı?
  12. Bu hesap tutmayacak
  13. Gezi Parkı “içeriden” nasıl gözüküyor?
  14. Gezi Parkı komplo teorisi mi yoksa gerçek komplo mu? (Video)

 

Sivil itaatsizlik, isyan ve devrim konusunda:

… Bu konuda e-kitap okumak için…

 

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 2 Trackback(s)

  2. Tem 3, 2013: Sistem bozuk değildir, bozuk artık sistemdir!
  3. Tem 12, 2013: Müslümanlar ortak para birimine geçmek zorunda kalacak!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin