Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Tom Sawyer / Mark Twain »

tom-sawyer-mark-twainYaz, bütün sıcaklığı ve güzelliğiyle yöreyi sarmıştı. Cumartesi sabahı pırıl pırıldı gökyüzü. İnsanın yaşamına mutluluk katıyor, kalplerden gelen ezgiler dudaklardan coşkuyla dökülüyordu. Çiçeklerden havaya tatlı kokular yayılıyordu. Herkes mutluydu, sevinçliydi bir kişi dışında. O mutsuz olan çocuk da Tom Sawyer’di. Tom bir elinde kireç dolu kova, bir elinde fırça, tahta perdenin önüne geldi. Tahta perdeye bezgin bezgin baktı: En az otuz metre uzunlukta, üç metre yükseklikte kocaman bir şeydi. Yasam Tom için zordu, çok zor… İçinden böyle düşünüyordu.

Söylenerek fırçayı kirece daldırdı. Üst bölüme, söyle bir sürdü. İkinci sürüşten sonra is, gözünde daha da büyüdü. Bir kütüğün üzerine gelip oturdu. O anda, elinde su kovasıyla Jim’i gördü. Şimdiye dek pompa ile kuyudan su çekip taşımak Tom’un gözünde büyük bir isti. Simdiyse Tom, bu ise dünden razıydı. Üstelik neden, su getirmek de olsa, isin içinde kasabaya gitmek vardı. Hem, tulumba basında kız erkek tüm çocuklarla beraberken zaman daha kolay geçerdi. Tom söze başladı: Read the rest

Protestanlık Hakkında Fikirler / Joseph de Maistre »

protestanlik-uzerine-dusunceler-joseph-le-maitreBiz Avrupalıların meşru yollarla bastırmamız gereken en büyük düşman, kendini bütün hakimiyetlere iliştiren ve onları sürekli aşındıran öldürücü çıban, nobranlığın çocuğu, anarşinin atası, fıtrî bağları ifsad eden Protestanlıktır.

Protestanlık nedir? Bireysel mantığın genel mantığa karşı ayaklanmasıdır ve sonunda bir kişinin hayal edebileceği en kötü şeydir. Polignac Kardinali çok takdir gören Bayle’ye, “Protestan olduğunu söylüyorsun. Bu sözcük oldukça belirsiz bir sözcüktür. Anglikan mısın, Luteryan misin, Kalvinist misin?” diye sorduğunda Bayle şöyle dedi: “Tam anlamıyla Protestan’ım, bütün gerçeklere karşı çıkarım.” Böylece bu ünlü şüpheci birçok insanın ortak inançlarının her birinin asıl düşmanı olan Protestanlığın gerçek tanımını bize vermiş oldu. Bu durum onu bütün insanlığın düşmanı yapar, çünkü insan topluluğunun iyiliği tamamen söz konusu inançlara dayanmaktadır.

Hıristiyanlık, Avrupa’nın dinidir. Bu topraklar o dine anavatanının yakıştığından daha çok yakışır; bu topraklarda kök salmıştır; bütün kurumlarımızın içine karışmıştır. Avrupa’nın kuzeyindeki bütün uluslar ve dünyanın bu kısmının, güneyindeki Romalıların yerini alan herkes için Hıristiyanlık, medeniyet kadar eskidir. Yeni ulusları şekillendiren bu dinin eliydi. Her tahtın üzerinde haç işareti vardır; her yasa o sembolle başlamaktadır. Krallar vaftiz edilmişler arasındadır; papazlar, hâkimler arasındadır; din adamları bir düzen içindedir. Yönetim kutsaldır, din sivildir. İki güç birleştirilmiştir; biri diğerinden gücünün bir kısmını alır ve bu iki kardeşi bölen tartışmalara rağmen ayrı yaşayamazlar… Read the rest

Beyin yıkama ve psikolojik harp aforizmaları »

  • beyin-yikama-psikolojik-harpDaha düne kadar bütün Kürtlere düşman olan solcuların ve CHP’nin bir gecede PKK’lı olması Türk solunu siyasetin travestisi yaptı.
  • Aynı “cinsiyet değişimini” Gülenistlerde gördük. Bir gecede Türkiye’ye, AK Parti’ye, İslâm’a, Osmanlı’ya düşmanı oldular.
  • Şunu sorgulayalım: Nasıl oluyor da insanlar birdenbire, bir düğmeye basılmış gibi böyle keskin dönüşler yapabiliyorlar?
  • Türk solunun PKK sevgisi ve Gülenistlerin ani ihaneti bıyıklı, futbol seven, otomobil hastası bir erkeğin bir gecede ameliyatla kadın olması kadar şok edici.
  • Gülenistlerin kendi ülkesine ihanet etmesi basit bir şey değil. Kürtlere hakaret eden solcuların birden PKK’lı olması da tuhaf.
  • Sanki gizli bir güç solcularımızı ve gülenistleri uzaktan kumandayla etkileyebiliyor. Bunu biraz araştıralım.
  • 1950’lerden beri CIA insanlar üzerinde sübliminal mesajlarla testler yapıyor. Bir partiye oy verdirmek, bir gazozu tercih etmek…
  • Sıradan fillmlerin ve reklâmların içine cinsel içerikli görseller saklanarak o şeye farkında olmadan arzu duymanız sağlanabiliyor.
  • Benzer şekilde tiksindirici/korkunç şeyler saniyenin 1/20’si gibi bir zamanda gösterilirse şuurla görmeden ve hatırlamadan o kişiden/partiden/ülkeden nefret edebilirsiniz.

Read the rest

Gerçeği görme aforizmaları »

Read the rest

Aşkın Bir Noktası / M. Fatih Çıtlak »

“… Kendi özünden haberdar olabilen, içindeki cevheri kalben hisseden insan ancak bu hissedişiyle gerçek kimliğin; aramaya ve bulmaya başlar. Yücelerin Yücesi Yaratanımız ve mabûdumuz olan Allah Teala bize kendi ruhundan ruh üflediği ve içimize îman cevherini koyduğu gibi ayrıca bu cevherin varlığını hissetmemizi de sağlamıştır. Kendi iç âleminde bu cevher, varlığını kalpten gelen şevk ve hissiyatla gösterir.

Bu hissiyatla alakadar olundukça bu manevî damar daha da kuvvetlenir ve artık kişi iç âleminde zevkli ve gayet lezzetli bir arkadaşı keşfeder. Onu hiç bırakmayan, sahtekârlık ile asla kandırmayan, sadece ve sadece doğruyu, doğru istikameti işaret eden ve ona hep özgürlük duygusunu hissettiren hakîkî bir yoldaş… O yoldaşıyla öyle bir kaynaşır ki onunla beraberken hiçbir gam hissetmez. Arkadaşlık ve yoldaşlığın ötesine geçer, içindeki bu hissiyat ona adeta sevgili ve yar olur. Onunla birçok gördüğünü farklı değerlendirir, özünü ve hikmetini keşfeder. O sevgili memnunsa, onun yüzüne bakıp gülüyorsa bütün cihan gamlansa gene mes’ud, neşesini kaybetmeden, hayata tebessümle bakar. Ama o sevgili yüzünü asmış, ona sırtını dönmüş ve küsmüş ise etrafındakilerin gülücüklerinin, sevinç dolu meclislerin ona tad vermediğini fark eder. Böyle bir insan içindeki cevheri bulmuştur; en azından varlığını fark etmiş, ona yaklaşmıştır. Yaklaştıkça süruru, hayreti, merakı artmış; hali, sözü, fiili değer kazanmıştır. Bu dünyadaki hiçbir şey ona bu keşfettiği mana kadar zevk ve heyecan vermez. Yaşadığını onunla anlar, manen öldüğünü onunla fark eder, mananın güzelliğini onunla keşfeder, maddenin kesafeti altında boğulduğunu onunla idrak eder. Dostla buluştuğu bu yer kalptir, kişinin sînesidir. Orada onunla buluşur, meseleleri görüşür ve o mana arkadaşı ‘tamam’ demeden hiçbir şey tamam olmaz. O onay vermeden hiçbir şeyi tasdik edemez. İşte insanın içindeki cevherin sevkiyle insanlığını ilk hissediş ve ülfet, muhabbet etme haline vicdan denir.

‘Vicdan’, Arapça v-c-d (vecd, bulmak) kökünden gelir. İman cevherinin farkında olmayan kişinin vicdanı olması mümkün değildir. Bu îmandan ve kendisindeki cevherden bîhaber yaşayan, vicdanlıymış gibi davranan kişi îmansız olduğu halde mümin gibi görünen münafık gibidir. Din, aşk, hak, güzellik, cennet, hizmet, sevap gibi kavramlar hain insanların eline düştüğünde süiistîmal edilmiş bozulmuş deformasyona uğramıştır. Bu anlam kargaşasından ve manevî kirlilikten maalesef vicdan kavramı da çok ağır yaralar almıştır. Hele şu son asır kararmışî ve kaybolmuş vicdanlara, ‘vicdan vicdan’ diye bağırıp yaygara kopararak kendi vicdansızlıkların örtmeye çalışan yığınlara şahit lmaktadır. “Benim inanç ve dinim vicdanımdadır” gibi sözler artık dinî literatür olmaktan çıkmış; ateistlerin, dinsizlerin kullandıkları maskelere dönüşmüştür …”

 

Bu konuda makale okumak için

… Bu konu üzerine kitap okumak için …

 

hamza_yusuf 70 kitap indirin70 kitap indirin Aşkın Bir Noktası / M. Fatih ÇıtlakAşkın Bir Noktası / M. Fatih Çıtlak Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reform konulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kc 70 kitap indirin70 kitap indirin Aşkın Bir Noktası / M. Fatih ÇıtlakAşkın Bir Noktası / M. Fatih ÇıtlakBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

Sana “Rumeli’yi hatırla” demiyorum; unutamazsın zaten… »

rumeli-osmanli

(Keşkül Dergisinde yayınlandı)

“…  Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu. Zırh gibi sertleşmiş sırtının üstünde yatmaktaydı ve başını biraz kaldırdığında bir kubbe gibi şişmiş, kahverengi, sertleşen kısımların oluşturduğu yay biçimi çizgilerle parsellere ayrılmış karnını görüyordu; karnının tepesindeki yorgan neredeyse tümüyle yere kaymak üzereydi ve tutunabileceği hiçbir nokta kalmamış gibiydi. Gövdesinin çapıyla karşılaştırıldığında acınası incelikteki çok sayıda bacak, gözlerinin önünde çaresizlik içerisinde, parıltılar saçarak sallanıp durmaktaydı …”

Kafka’nın ünlü romanı Metamorfoz böyle başlar. Değişim değildir Metamorfoz, baştan aşağıya bir dönüşümdür, eski hüviyetini kaybedip başka bir şey olmak, yeni bir hüviyet almaktır. Ama başlangıçta direnir Gregor Samsa. Evdekilerden 5 dakika izin ister. Treni kaçıracağını düşünür, patrondan azar işitmekten korkar. Dışarıdan bakıldığında dev bir böcek olan Gregor nasıl olur da hâlâ insan gibi düşünebilmekte, ‘insan’ hüviyetini muhafaza etmektedir? Elbette hâfızası sayesinde. Zira biz uykudayken ben’liğimizi hıfz eden ve her sabah aynı bedene uyanmamızı sağlayan o Kudret Tecellisi sayesinde eski ben’leri yeni ben’lere bağlarız. Yine bu tecelli sayesindedir ki biz düşler âleminden çıkarken rüyâlarımızı orada bırakırız; uykuya dalarken emanete bıraktığımız Ben’liğimizi geri alırız ve uyanışın gümrüğüne takılmadan geçeriz. Bize gösterilenler (rüyâlar) gümrükten geçerken hüviyet değiştirip hâtıraya dönüşür. Ejderhalar, yakutlar, zümrütler hâtıra sandıklarında hıfz edilir. Tıpkı seyahat dönüşü eşe dosta getirdiğimiz hediyelik eşya gibidirler. Köpek düşü ısırmaz, elma düşü yenmez.

Fakat Gregor Samsa için işler biraz karışıktır. Çünkü yeni başlayan böceklik hayatı da hâfızasında iz bırakacaktır. Böcek ağzıyla yemeyi, sert ve yuvarlak sırtıyla yatıp kalkmayı, altı bacakla tavanda yürümeyi öğrendikçe böcek kimliği insan kimliğinin yerini alır. Belli bir noktada kimlik krizi yaşar Gregor: İnsan hâfızalı bir böcek midir yoksa böcek vücûdlu bir insan mı? Artık bu sorunun cevabını verebilecek durumda değildir.

‘Rûmeli’ diye yazılır, ‘Osmanlı’ diye okunur

rumeli-osmanli-4Yıldızlı bir gecede şehrin gürültüsünden uzak bir köşeye çekilin, telefonunuzu kapatın, dikin gözlerinizi yukarı. ‘Gök kubbe’ gerçekten kubbe şeklinde mi? Yoksa yıldızlar size çok uzak oldukları için yarıçapı göz menzili kadar olan bir kubbe mi görüyorsunuz? Eğer kâinât dünyanın üzerine kapatılmış bir kubbe değilse gördüğünüz kubbe sizin dışınızda değil içinizde demektir. Ve siz gözlerinizle değil aklınızla görüyorsunuz o kubbeyi yani ‘içeride’ inşâ ediyorsunuz demektir. Tam da bu yüzden yani ferdî ve içtimaî hüviyetler dış âlemden mücerred olarak inşâ edildiği için hiç beklenmedik bir anda yıkılabilir: İlk defa kendimi Gregor Samsa gibi hissettiğimde Paris’teydim daha doğrusu Paris yakınlarındaki Versailles Sarayı’nda. Târihî belgelerin sergilendiği salonda 1539 tarihinde (eski Fransızca ile) yazılmış bir kral fermanı Read the rest

Dikkat Kitap: Fikir Kırıntıları – 1 »

fikir-kirintilari140 karakterle derdini anlatabilenlerden misiniz? Kısa mesajlar, FaceBook’taki özlü sözler, Twitter’da kısaltıldıkça sloganlaşan fikirler… Tabi insanlar sözü uzatmanın yeni yollarını buldular: Video, caps, … Ancak kısa söz her zaman derinlikten mahrum olmakla eş anlamlı değil. Az sözle çok ama çok derin mânâlar da aktarılabilir. Başta ayetler ve hadisler hatta hikmet kitapları bunu ispat etmiyor mu?

İslâm alimleri gibi Batılı filozoflar da kısa sözü sevmişler ve övmüşler. Bunu kâh bilginin kâh bilgeliğin alâmeti saymışlar. Leibnitz’in Monadoloji’si, Kierkegaard’ın Felsefî Kırıntıları, Kafka’nın Aforizmalar’ı… Bazen de tabiatı icabı hiyerarşik bir yapı kabul etmeyen fikirler “aforizmalar” başlığıyla kısa kısa yazılmış. Wittgenstein’ın “Kesinlik Üzerine” adlı kitabı bunlardan biri. Kendisinin de söylediği gibi bu harika kitaba ortasından veya sonundan başlanabilir, hiçbir şey değişmiyor. Friedrich Nietzsche’nin veya Cemil Meriç’in de yok mu fikir kırıntıları? Neticede kısa söz mânâya engel değil hatta bazen tam tersi. Meselâ ehl-i tarik “sözün tamamı lafı anlamayana söylenir” buyurmuşlar. Peki nasıl oluyor? ”Doğru” dizilmiş 4-5 kelime yüzlerce sayfada alatılamayanları anlatıveriyor bir çırpıda. Meselâ “Nefsini bilen RABB’ini (/rabbini, “rabb” edindiği şeyi) bilir” hadisi yahut Mesnevî’den, Hikem-i Ataiyye’den birkaç satır… Zannediyorum kısa sözün hikmeti dışarıdan aktarılan, alimden cahile verilen yeni bir şey değil. Meselê ârifin irfanıyla agâh olunması; dinleyende bilkuvve (potansiyel) olarak  bulunan güzelliklerin uyandırılması, bilfiil (aktif) hale geçirilmesi. Bunun için “dinleyen anlatandan “ârif olsa gerek” buyurmuş büyükler.

Twitter tecrübesi de bu bakımdan ilginç. İnsanlar ateşli siyasî tartışmalarda sözü en kısa, en öz biçimde söylemeye çalışırken gereksiz detayları silip 140 karaktere sığdırmaya çalışıyor. Bu şüphesiz zekâ geliştirici bir faaliyet. Sadece Ben’im söylemek istediklerim değil Sen’in bunu nasıl anlayacağın daha önemli çünkü dinleme/okuma vakti kısıtlı.

Diğer yandan biz modernler tuhaf bir çağda yaşıyoruz. 20ci yüzyılda vakit kazanmak için icad edilen makineler sayesinde öyle çok boş zamanımız oldu ki 21ci yüzyılda o zamanı (can sıkıntısını) öldürecek icadlar yapmak zorunda kaldık: Hızlı giden trende sıkılmamak için elektronik oyun, işten eve hızlı gelen sıkılmasın diye TV dizileri…

Yürüyen merdivenlerde yürüyerek kazandığı vakti ve fazla kiloları yakmak için spor salonuna giden bir insanın hikmetli sözlerle karşılaşma ihtimali en yüksek olan mekân şüphesiz sanal mekânlar. Biz de Twitter’da paylaştığımız kısa mesajları konularına göre tasnif edip kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Eğitimden Türk soluna, ekonomik krizlerden petrol savaşlarına, ölüm korkusundan küresel ısınmaya kadar çok farklı konularda aforizmalar… Konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Buradan indirebilirsiniz.

Büyük Devlet Aforizmaları »

  • turkiye_ekonomiAdam isyan ediyor: “Sınırımızın dibinde Türkmenler katlediliyor; büyük devlet buna izin verir mi?” Evlâdım senin büyük devletin Osmanlıydı. Yıkıldı.
  • Osmanlı toprağındaki her katliamda ilk defa oluyormuş gibi zıplayanlara hayret ediyorum. Bosna, Libya, Cezayir, Filistin, Suriye… Zulüm 24 saat önce başlamadı. Zulüm 100 yaşında.
  • Osmanlı yıkıldı ve hepimiz enkaz altında kaldık; Türkmenlere, Boşnaklara “soydaş” vs deme, onlar senin vatandaşın!
  • 1ci dünya savaşından 5 sene evvel Londra kontrolünde bir damla petrol yokken adamlar donanmayı kömürden dizele çevirdiler. Manyak mı bunlar?
  • Bosna’ya, Filistin’e, Libya’ya ağlıyorsun ya; Osmanlıyı yıkan zalimlerin yüzüne tükürmen lazım ama sen her sabah çocuğunu Atatürk’e tapılan bir okula yolluyorsun!
  • “Vatan bölünmez” diye çığlıklar atıyorsun, vatan paramparça haberin yok: Kudüs’ü, dünya petrolünün %60’ını ve Süveyş kanalını almışlar elinden.
  • Türkmenleri bombalamak için İstanbul’dan rahat rahat geçen Rus gemisine şaşırmıyorsun; bombalar Kobane’ye, Türkmen Dağı’na düşünce isyan ediyorsun. Çok cahilsin.
  • Türkiye büyük devletse şunu yapsın, bunu yapsın… Senin gazetecin Amerikalı “merhaba” deyince mayışıyor. Büyük devlet olmak için evvelâ büyük millet olmak lâzım.
  • Sınırlarını Londra çizmiş, sen “vatan bölünmez” diyorsun. Alfabeni değiştiren, Kur’an’ı, Ezan’ı yasak eden zalimin ölüm yıldönümünde yas tutuyorsun.
  • Senin vatanın işgal altında. Daha 5-10 sene evveline kadar çocuğunu Kur’an kursuna gönderemiyordun; karın kızın başörtüyle okula, hastahaneye, mahkemeye giremiyordu. (Bkz. Türkiye’de ve Dünyada Başörtüsü Raporu-2009/2010)
  • İngiliz Kudüs’ü almış Yahudiye vermiş, Mekke’yi almış Vahabiye verip Londra saat kulesi dikmiş. Milletin (=Ümmetin)  işgal altında!
  • Günde 4 saat maç ve dizi seyreden bir halka her şeyi yaptırabilirler. Öz babasını bile vurdurtabilirler.
  • Senin kimi sevip kimden nefret edeceğine onlar karar veriyor. Komplo teorisi gibi mi geldi? çapulculara bak, Kürd düşmanıyken bir gecede PKK’lı olan Kemalistlere bak.
  • Türk gazeteleri dışında bilgi kaynağın yoksa amigoların elinde oyuncaksın demektir. Büyük devlet olmak için büyük millet olmak gerek; kukla millet değil.
  • Kanlı bebek fotoğrafları, dayak yiyen Filistinli videosu paylaşırken bile düşmanına hizmet ediyorsun.

Read the rest

Kitap Tanıtan Kitap 7 »

kitap-tanitan-kitap-7“Beyaz adam ideolojisi ve icadlarının yayıldığı her yerde uygarlıkları silip atmıştır; gezegenimizin doğal dengesini bozmuştur ve şimdi de kendi varlığını tehdit edecek noktadadır. Beyaz adam insanlık tarihinin kanseridir!”

 Böyle demişti Susan Sontag ve ırkçılıkla suçlandığında sadece kanserlilerden özür dilemişti! … Kitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Sontag oldu. 1977’de yayınladığı “Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi ve Seksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimler de bu kategoriye dahil edilebilir.

Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka).

Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Ağıt 2 »

agit(Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair*)

 

‘İçimde kaynayan bir mahşer var

Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar

Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde

Ya da çamaşır sererken bahçelerinde

Birden alıverirler kara haberini

Okul dönüşü bir trafik kazasında

Can veren oğullarının.’

Erdem Bayazıt

 

İçinde kaynayan mahşer var mı? Sen var mısın evvela? Sakın gülme bana. Ağıt bu, sen ağıtların unutulduğu çağın çocuğu! Sakın gülme bana. Mutfakta fırından aldığın sıcak somunun arasına neleri tıkıştırayım diye düşünürken, her gününü yataktan işe, işten eve, televizyon, internet, alışveriş, para-pul meşgaleleriyle ‘öldürdüğünü’ fark edip modern bunalımlarına bir yenisini daha ekleme. O yüzden tekrar soruyorum, içinde kaynayan bir mahşer var mı?

Can veren oğulları sebebiyle birde annelerinin kalbinde kaynayan mahşer vatanın için kaynamıyorsa yüreğinde bütün yazı boyunca hedef tahtasına konulacak olan sensin. ‘Mekke bizi sever biz Mekke’yi.’ diyen bir Peygamber(S.A.V.)’in ümmetisin çünkü. O mübarek beldeden çıkarken hüzünlenen Habibullah’ın. Belki bu yüzden beni kara sayfalarına yazacaksın, vatan dediğim için… Oysa sen var mısın dediğimde bana gülen de sendin. Sen yoksun ve ben gülemeyecek kadar ‘gam dağlarına çıkıp naralar atmaktayım’.

Yola çıkacaksan eğer, bir menzilin olacaksa, varışın olacaksa ya hu, önce çıkış noktan olacak hayatta! Bütün fikri gelişmelerimiz, ‘entelektüel sancılarımız’, multidisipliner okumalarımız, çoksesli müziğe olan hayranlığımız ve daha niceleri sahip olduğumuz ve olmaya başladıklarımız. Oysa kaybettiklerimizi yüzümüze çarptıklarında ne yapacağız? Mesela üniversitede okuyan ‘İslâmcı’ gençlerin azımsanmayacak bir kısmının vatanımı dar’ül harp ilan edişini, İmâm-ı Â’zam Hz.’nin vasiyetinde özellikle vurguladığı kabir azabının hak oluşunu[1] reddedişini, Bayburtlu genç bir hanımın Read the rest