Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

İktisada Giriş »

iktisada-giris

Müminlerin itibar etmediği altın ve gümüş için harcanmış bir ömür ne kötü bir ticaretti ve hiçte iktisat değildi…

Başlarken

“hak, adalet, eşitlik, bölüşüm” kavramlarına vurgu yapan bir disiplin bu topraklarda nasıl başkalarının sözcükleriyle konuşulabilir? Tahlil sahibinin öznel bakış açısından bağımsız olması bizim için kabul edilebilir bir şey değil. Dahası kendi kimliğini, ürettiği “bilimin” dışına koyduğunu iddia etmek gerçekçi değil. Kendi kelimelerimiz olmadığına göre iktisatta hiç susmayan ötekileri bir kukla gibi konuşturmak gerekiyor. Bu kuklanın nispeten kalitelisi olan Robert Cox’tan başlayalım. O kimlik ve doktrin ilişkisi için şöyle diyor;

Teoriler sonsuz, zamandan, kişilerden ve mekandan bağımsız, değerlerden yoksun ve çarpıcı bir şekilde yalanlardan arınmış olamaz ve teoriler üzerine yansıyan bu değerler, çıkarların doğrudan ifadesidir.[i]

Kendi kimlik aidiyetini daha bilimsel görünmek için muğlaklaştırmak beyhude bir çaba ve tertemiz bir ikiyüzlülük. Biz müslümanız ve meselelere bu pencereden müslümanca bakmak zorundayız. Hatta daha ileri gidiyoruz ve diyoruz ki modern ekonominin doğup geliştiği kültürler “hakikatten” kopuktur ve pragmatizmden başka bir hedefi yoktur.

O halde öznesinde “insanın” bulunduğu ve tuhaf bir biçimde insanı bunun dışına koyan ya da üretim ilişkisinin bir dişlisi gibi illiyete hapseden zihin yapısına bir şerh koymak icab eder.

Ortodoks-Heteredoks Tartışması ve Temel Kavramlar

Bu gün üniversitelerde kabul gören ve ekonomik kararlarda genellikle uygulama alanı bulan hakim iktisat paradigması ortodoks ya da ana akım iktisat akımı biçiminde tanımlanabilir. ortodoks iktisat, iktisadi analizlerinde kendi içinde tutarlı bir sistem gibi görünmekle beraber sistemin bina edildiği zemin sınırları önceden belirlenmiş tartışmaya açık olmayan aksiyomlara dayanır. Bu aksiyomlar iktisadi analizlerde kullanılan bireyi idealize ederek karar süreçlerinde sosyal bilimlerin diğer alanından soyutlar ve ekonomik seçimleri aksiyom karar vericiye indirger. Bu noktadaki en büyük problem teorik alandaki karar verici ile gerçek dünyadaki karar verici arasında gerçekten bir alaka olup olmadığıdır. Read the rest

Gün Üzerine Günden Bağımsız »

tumblr_m1ip9niiqn1r3bteso1_500

Bismillahirrahmanirrahim

Tarihe tanıklık ettiğimizi söylüyorlar. Kanaatimce doğrudur. Fakat söyleyenlerin büyük kısmının ifadelerinden haberdar olduğu kanaatine sahip değilim. Bir süre yazmayı planladığım (ki genelde planlarım ve yapamam) yazı dizisinin girişi niteliğindedir.

Modernliğin bitişiyle birlikte post-modern durum denilen hal ile yüz yüze geldik. Ümmet o süre boyunca modernliği yeni yeni çözümleme noktasında emeklemeye başlamıştı oysa. Post-modern durumla karşılaştığı vakit sadece duvara çarptı. Fazlası değildir. Modernliğin kurucu mantığıyla mücadele edermişçesine post-modern durumla savaşmaya çalışıldı. Mesela dinin hakimiyet alanını sadece kılık kıyafet üzerinden kurduğu mücadele alanıyla tanımladı. Zaferlerini bunun üzerinden inşa etti. Oysa bu ticaret karşılığında elinden alınan pek büyük oldu, oluyor.

Modernlik bildiğimiz gibi insanın kendi kendine tapma sürecinin önünü açtı. Hristiyanlık-Roma-Grekler üçlüsünün cemi olan Batı Uygarlığı kurucu 3’lünün yerlerini belirledi. Tanrıyı kiliselere hapsetti. Hukukunu Roma Hukuku’nun temelinde yükseltti. Aklını ise Grek aklının –özel de ise Platon ve Aristo’nun- üzerine inşa etti. (Bu noktada eleştirel yahut olumlayıcı tavırların büyük farklar yaratmadığını söylemek isterim.) Kendi adlandırmaları ile ‘Ortaçağ’ı karanlık zamanlar olarak gördüler ve yok saydılar. Hristiyanlığın salık verdiği ilkelere karşı modernlik tam tersi istikamette bir uca salındı. Başlangıcını ‘dindar’ düşünürlerin ortaya çıkardıkları modernlik sonucunda Read the rest

Düşman Müttefiklerimiz… »

gundem-teror

Vasat Maskeli Balo

ABD Türkiye’de ağır bir destabilizasyon imajı istiyor. Yani güvensiz ve belirsiz bir ülke imajı. Bu imaj onların açısından neden önemli? Birincisi destabilizasyon sermayeyi korkutarak kaçırır ve Türkiye ekonomisinin yatırımcı çekmesini zorlaştırır. Bu uzun vade de Ak partiyi devirmek için ekonomik ve siyasi baskı demek. CIA’nin 70’lerden sonra geçtiği “şok doktrin”in standart bir uygulamasıdır.

Peki neden? ve Türkiye’den ne istiyorlar;

İstihbarat operasyonları yapmadan önce bir hazırlık dönemi gerekiyor ve bu hazırlık döneminde ciddi kaynak harcanıyor. Mesela medyada makul bir kontrol istiyorsanız gazete satın almak/kurmak ve tetiğe bastığınızda etkili olabileceğini düşündüğünüz gazetecileri de iyi beslemek zorundasınız.

Eğer sağı solu patlatacak ya da bir bölgedeki devletin başına bela olabilecek grupları silahlandıracaksınız bir kimya, elektronik ya da güvenlik şirketiniz olması gerekli ki lojistiği kolay sağlayabilesiniz.

Eğer bürokratik kontrol istiyorsanız sistemli bir şekilde sivil toplum örgütlerinden veya benzer organizasyonlardan adamları yetiştirmeniz ve bunları merkez bürokrasiye adım adım yerleştirmeniz gerekli tabi ki bu da dünyanın parası. Darbe vs yapacaksanızda benzer yollar üzerinden gitmek zorundasınız detaylandırmaya lüzum yok herhalde. Tokatı yiye yiye sanayideki işçiden, en üst düzey bürokratına kadar Anadolu’da herkes istihbarat uzmanı oldu zaten.

Bunlar tamam peki ABD neden bu kadar saldırganlaştı? Read the rest

Ermiş / Halil Cibran »

ermis-halil-cibran 11Çünkü kötülük kendi açlık ve susuzluğu yüzünden azap çeken iyilik değil midir?

Aslında iyilik açken karanlık mağaralarda bile yiyecek arar ve susadığında bulanık durgun sulardan bile içer.

Kendinizle bir olduğunuzda iyisinizdir.

Ancak kendinizle bir olmadığınızda kötü değilsiniz.

Çünkü parçalanmış bir aile hırsızların ini değildir, o sadece parçalanmış bir ailedir.

Ve dümensiz bir gemi tehlikelerle dolu adacıklar arasında başıboş dolaşabilir ama dibe batmaz.

Siz kendinizden bir şeyler vermeye çabaladığınızda iyisiniz.

Bununla birlikte kendiniz için bir şeyler elde etmeye çalıştığınızda kötü değilsiniz.

Çünkü bir kazanç için çabaladığınızda toprağa tutunan ve onun göğsünden beslenen bir kök gibisiniz.

Tabii ki meyve köke “Benim gibi olgun, dolgun ve her daim bereketli ol” diyemez. Read the rest

Gerilla Savaşı / Ernesto Che Guevara »

Marks, her zaman şunu önerirdi: “Devrimci süreç birkez işlemeye başlamışsa, proletarya aralıksız darbe indirmelidir.” Sürekli derinleşmeyen bir devrim, geri giden bir devrimdir. Mücadele edenler yorgun, güvenlerini yitirmeye başlarlar ve sonra burjuvazinin bize önceden o kadar sık talim ettirdiği manevralardan herhangi biri tasarlanan etkiyi meydana getirebilir. Bu, seçimler sırasında devrik diktatörden daha melek yüzlü ve daha tatlı sesli bir baya iktidarın devri ile, ya da genellikle ordu tarafından yürütülen ve bu arada dolaylı veya dolaysız ilerici güçleri destek olarak kullanan gericilerin bir hükümet darbesiyle de olabilir. Daha başka manevralar düşünülebilir, fakat taktik hileleri araştırmak amacımız değildir.
Dikkati aslında yukarıda sözü edilen askeri cunta manevrasına yöneltiyoruz. Askerler gerçek demokrasi için ne yapabilirler? Gerici sınıfların ve emperyalist tekellerin yalnızca egemenlik araçları olduklarına ve sahip oldukları silahlar oranında değerli bir tabaka olarak sadece çıkarlarının korunması için gayret gösterdiklerine göre, onlardan hangi sadakat istenebilir? Read the rest

Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry Eagleton »

kotuluk-uzerine-bir-deneme_terry-eagleton-21“… Kimileri “nihai çözüm”ün gerçekte amaçsız olmadığını öne sürebilir. Sonuçla eğer Naziler bunu bir çözüm olarak görmüşse, muhtemelen bu planın bir amacı vardı diye düşünebilirler. Her şeyden önce Yahudileri şeytanmış gibi göstermek milli birlik davasına yaradı; her yere sinmiş bir düşman yaratıldığında milli birlik daha kolay elde ediliyor. Aynca rejimin, komünistler gibi, siyasi düşmanlarından kurtulmak için bariz, somut sebepler oluşturuldu. Öte yandan, cinsel sapık”ları veya zihinsel ya da fiziksel özürlüleri öldürmenin Alman ırkını saflaştıracağı düşünülüyordu. Irkı saflaştırma bahanesini birazdan irdeleyeceğiz. Ancak şunu da belirtmek gerekiyor: Bir öcü yaratmak için altı milyon insanı öldürmenize gerek yoktur. Her halükarda günah keçisi yapmak için insanları öldürmeniz gerekmiyor. Aksine bu iki sonuç kesinlikle birbiriyle bağdaşmıyor. Eğer günah keçilerinizi öldürürseniz, yerlerine yenilerini bulmanız gerekir. Zaten nihai çözüm” neye çözüm oldu ki? Bazen pragmatist olan ve olmayan arasında kesin bir fark olmadığı da doğrudur. Engizisyon, söz gelimi, hangi kategoriye girer? Mizah ve sanat ciddi somut etkileri olmadığı için büyük oranda faydacı değildirler. Yine de kimi zaman toplumda bir etki yaratabilirler. Örnek olarak bir ülkenin askeri başarısını kutlamak için bestelenmiş vatanperver bir marşı düşünün. Katliam ve soykırımın genellikle siyasi amaçları vardır -mesela ülke sınırlarını genişletmek, ya da ülkenin potansiyel düşmanlarını yok etmek. Ancak bu eylemleri, içerdikleri aşırı vahşetin de gösterdiği gibi, somut amaçlara indirgemek ender olarak mümkündür. Bu eylemler bu denli vahşi ise, sadece toprak ve güç değil de insanların kimliklerini de içerdiklerindendir. İnsanlar kimliklerini sürdürmek için genellikle barbarca eylemlere girişir. Ve böyle girişimlerdepragmatik olan ve olmayan birbirine geçer. Freud’a göre ölüm dürtüsü, (doğayı kontrol altına almak gibi) emrine amade olması gereken somut amaçların sadistçe ve anlamsızca ötesine geçer. Ölüm dürtüsü herkesin bildiği, her an kendi çıkan için sizi terk etmesi muhtemel, güvenilmez bir uşak gibidir. Primo Levi, Hitler döneminde şiddetin ya kendi başına bir amaç ya da amacıyla orantısız olduğunu belirtir. (Boğulanlar Kurtulanlar)  Altı milyon kemancıyı ya da ela gözlü altı milyon kişiyi öldürmek gibi tamamen rastgele bir katliam olma anlamında akıldışı değildir Yahudi soykırımı. Öldürülenler, Yahudi, Çingene ya da eşcinsel ya da Nazilerin sakıncalı gördükleri bir gruba dahil oldukları için öldürüldüler. Eşcinsellerin ve solcuların öldürülmesi “nihai çözüm”ün, sadece Yahudiler gibi (Alman Yahudileri de dahil) etnik veya ırksal yabancıları katletmekten ibaret olmadığını gösterir bize. Ancak bütün bu insanlar neden sakıncalı görülmüşlerdir? Çünkü Alman halkının ve sözde Aryan ırkının saflığına ve birliğine karşı bir tehdit oluşturduklan düşünülmüştür. Bu da Naziler için ölüm kamplannı kurmak için yeterli bir gerekçeydi. Öte yandan söz konusu tehdit pek de somut bir şey değildi. Sözde yabancılar, devleti yaptıkları veya yapmayı planladıklarıyla değil de sadece varlıklarıyla huzursuz ediyordu, tıpkı Othello’nun varlığının Iago’yu rahatsız etmesi gibi. Popüler postmodern jargonu kullanırsak, sakıncalı insanlar sadece “öteki” oldukları için rahatsızlık vermiyordu. Nazi Almanya’sında, müttefikler de dahil, bol bol “öteki” vardı. Ancak Hitler’in müttefik bombardımanlarına karşılık olarak yabancıları toptan yok etmek için iyi hazırlanmış bir planı yoktu. Naziler Belçikalıları sadece Belçikalı oldukları için öldürmemiştir. Müttefik Kuvvetleri, Naziler için gerçek bir tehlike oluşturuyordu ama bu tehlike ontolojik, yani birinin varlığına yönelik diye niteleyebileceğimiz bir tehdit değildi. Yahudilerin ve diğer sakıncalılara atfettiklerinin aksine müttefikler sinsice kimliklerinin ta kökünü baltalamıyorlardı. Sizi toplu katliama yönelttiğini düşündüğünüz türdeki ötekiler genellikle, sizin kişiliğinizin ta yüreğindeki bir boşlukla şu ya da bu şekilde bağlan tılıdır. Fetişler, ahlaki idealler, saflık fantezileri, manik bir irade, tartışılmaz devlet fikri gibi şeylerle doldurmaya çalıştığınız işte bu sancılı boşluktur. Nazizm bu yönden köktenciliğin diğer türlerine benzer. Ö tekini yok etmenin çirkin hazzı, kendinize yaşadığınızı ispatlamanın tek yolu haline gelir. Kimliğinizin çekirdeğindeki eksiklik, başka pek çok şeyin yanı sıra, ölümün prematüre tadı gibidir ve insan faniliğinin yarattığı korkuyu savuşturmanın bir yolu, bu travmayı kendi kişiliklerinde  yaşayanları tasfiye etmektir. Böylece, teoride dahi yenemeyeceğiniz tek düşmandan, yani ölümden daha güçlü olduğunuzu gösterirsiniz …”

Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry EagletonTavsiye Sohbet

“Ben” kimdir?

Tavsiye makale

Tavsiye Kitap

Derin İnsan

Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry Eagleton“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?”(Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapak Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry EagletonGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

sen-insansin Ücretsiz kitap indirin75 kitap indirin Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry EagletonSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.

Ermiş / Halil Cibran »

ermis-halil-cibran 8Ruhunuz bir savaş alanıdır, aklınızın ve yargınızın tutku ve isteklerinize karşı savaştığı.

Ben ruhunuzun ilkeleri arasındaki fikir ayrılığını birliğe ve ezgiye dönüştüren bir uzlaştırıcı olabilir miyim?

Sizler kendiniz uzlaştırıcı olmazsanız ve ilkelerinizi sevmezseniz ben bunu nasıl yapabilirim?

Sizin aklınız ve tutkularınız deniz yolculuğuna çıkmış ruhunuzun yelkenleri ve dümenidir. Yelkeniniz yırtılır dümeniniz bozulursa, bir yandan öbür yana sürüklenir ya da denizin ortasında öylece durup kalırsınız.

Çünkü akıl tek başına hükmettiğinde sarıp sarmalayan bir güçtür ve tutku yalnız başına kaldığında kendini yok etmek için yanan bir alevdir.

O halde bırakın ruhun uzaklınızı tutkularınızın göklerine çıkarsın; ki aldınız şarkı söyleyebilsin.

Ve bırakın ruhunuz tutkularınızı aklınızla yönlendirsin; ki tutkularınız her gün dirilerek yaşayıp, Anka kuşu gibi kendi küllerinin üzerine yükselsin. Read the rest

İnsancıklar / Dostoyevski »

dostoyevski-insanciklar-88

Bazen yalnız olmak istediğim, kendi kendime hüzünlendiğim anlar olur. Böyle zamanlar gitgide daha da sıklaştı. Anılarımda bana öylesine esrarengiz gelen, beni anlatılmaz bir şekilde sarıveren bir şeyler var ki, bazen etrafımda olanlara duyarsız kalarak saatlerce oturup her şeyi unutuyorum. Şu anki hayatımda acı ya da tatlı olan hiçbir şey yok. Her şey bana geçmişimi, özellikle de altın çağlarımı, çocukluğumu hatırlatıyor. Ama böyle zamanlar da büyük bir can sıkıntısıyla sona eriyor. Bitkin oluyorum. Gücümü kaybediyorum. Düşlerim beni tüketiyor. Sağlığım da gitgide kötüleşiyor. Ama bugün, sonbaharda pek sık görülmeyen taze, parlak ve aydınlık sabah, beni tekrar hayata döndürdü. Sabahı neşeyle karşıladım. İşte sonbahar! Köydeyken sonbaharı nasıl da severdim! O zamanlar çocuktum ama ne duygular yaşardım. Sonbahar akşamlarını sabahlarından daha çok severdim. Evimizin birkaç yüz metre ilerisinde bir tepenin altında bir göl olduğunu hatırlıyorum. Hâlâ görür gibiyim. Bu göl kocaman, aydınlık ve kristal kadar pürüzsüzdü. Bazen eğer durgun bir akşamsa göl de sakin olurdu. Su ayna gibiydi.

Taptaze ve soğuk! Çimenlere çiğ düşerdi. Kıyıdaki köylerde ışıklar göz kırpar, hayvan sürüleri eve dönerdi. İşte o anlarda gölüme bakmak için evden gizlice kaçardım ve seyrederken kendimi kaybederdim. Suyun kenarında balıkçılar ateş yakarlar, ışığı suda çok çok uzaklara Read the rest

Kendi Hayat Hikâyem / Hermann Hesse »

herman-hesse-ozyasam-11Böylece kendimle varmayı amaçladığım uzaktaki hedefim arasında tek algıladığım şey, uçurumların varlığıydı; her şey bir belirsizlik içindeydi, her şey değersiz kılınıyordu benim için; değerini koruyan tek şey varsa, ister kolay, ister zor, ister gülünç, ister şerefli olsun, şairliğe özenmemdi. Bu kararım, daha doğrusu üzerime çullanan bu bela şu sonuçlara yol açmıştı:

On üç yaşıma gelip de böyle bir çatışma içine sürüklenir sürüklenmez, gerek evde, gerek okuldaki davranışım istenilen düzeyin düpedüz altına düştü, bu yüzden de adeta sürgün edilip bir başka kentteki Latince okuluna yollandım. Bir yıl sonra da bir manastır okulunun öğrencisi oldum, İbranice alfabeyi öğrendim; tam Dagesch forte implicitum’un anlamını kavramak üzereydim ki, içimde bir fırtınadır koptu, beni manastır okulundan kaçmaya zorlayıp ağır bir cezayla cezalandırılmama yol açtı, sonunda da ister istemez okuldan uzaklaştırıldım.

Bunun üzerine bir süre lisede öğrenimimi sürdürmeye çalıştım, ama orada da ağır bir cezaya çarptırılıp çaresiz uzaklaştırıldım okuldan. Bir işyerine çırak girdim, üç gün sonra mağazadan ayrıldım yine, birkaç gün ortadan kayboldum, anne ve babamı bir hayli tasalandırdım. Altı ay kadar babamın yanında kalfalık yaptım derken, bir buçuk yıl kadar da bir torna atölyesinde ve kule saatleri yapan bir fabrikada Read the rest

İnsancıklar / Dostoyevski »

insanciklar-dostoyevski-27Sonunda gitmeden önce elimi tuttu ve aynen şöyle söyledi: “Varvara Alekseyevna! Aramızda kalsın ama akrabanız ve benim yakın dostum Anna Fyo-dorovna çok kötü yolda.” -Burada onun için çok kötü bir kelime kullandı.- “Kuzeninizi de yoldan çıkardı, sizi mahvetti. Bana gelince, ben de tam bir alçak gibi davrandım. Ama bunlar her gün olan şeyler.”

Sonra bir kahkaha patlattı. Güzel şeyler söylemeyi beceremediğini ama hal ve tavırlarıyla bazı şeyleri ortaya koyduğunu, onun için de kısaca sonuca geleceğini belirtti. İşte o zaman benimle evlenmek istediğini söyledi.

Bana itibarımı geri vermek onun göreviymiş. Zengin bir adammış. Düğünden sonra beni köydeki evine götürecekmiş, orada tavşan avlayacak ve bir daha da Petersburg’a dönmeyecekmiş, çünkü burası iğrenç bir şehir-miş, burada mirasından mahrum bırakmaya yemin ettiği -kendi deyimiyle- işe yaramaz yeğeni varmış. İşte bu yüzden de yasal mirasçısı olmam için bana evlenme teklif ediyormuş. Bana kur yapmasının asıl amacı buymuş. Benim çok kötü şartlarda yaşadığımı söyledi. Burada bir ay daha kalacak olursam hiç kuşkusuz ölürmüşüm. Petersburg’daki evlerin çok iğrenç olduğunu söyleyip bir şey isteyip istemediğimi sordu. Teklifine öyle şaşırmıştım ki, neden bilmem, ağlamaya başladım. O bunu minnet işareti olarak yorumladı ve benim iyi, hassas, okumuş bir kız olduğumdan emin olduğunu Read the rest