Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Mûsikîmiz Kimin? »

“…Saf, katışıksız ve öp-öz Türk olmayı yücelten böyle bir milliyetçilik anlayışı her nasılsa, Etiler’e, eski Yunanlılar’a, modern Avrupalılar’a akrabalık atfetmekten hicap duymaz. Itrî’yi, Dede’yi ölü ilân eden “Türk” müzikçileri Batılı müzikçileri, meselâ Beethoven ve Mozart’ı her fırsatta birer aziz gibi anarlar.

Kafa karışıklığı ve “kendi olamama” hâli o kadar yakıcıdır ki; “Türk müziği” taraftarı olan ve klasik mûsikîmizin Bizans’a, Acemler’e veya Araplar’a değil Türkler’e ait olduğunu uzun uzun makalelerle izah eden Hüseyin Sadettin Arel bile muhtelif konferanslarında ve yazılarında “mûsikîmizin istikbali çoksesli Batı mûsikîsi olmalıdır” der. Radyoda Klasik Koro’yu kuran, pek çok klasik takımın seslendirilmesini temin eden Tanbûrî Cemil Bey’in oğlu Mesud Cemil bile aynı çizgidedir.

İşte “kendi” müziğimize “Türk” ve “klasik” sıfatlarını ekleyenler de bu zihniyette olan kişilerdir. Medeniyet anlayışını bilmeyen, önemsemeyen, tam tersine “kendi” olmayan modern ve Batılı her şeye huşû ve ihtirâm içinde perestiş eden bir kafadır bu… Milliyetçisi de öyledir, kozmopoliti de, devletçisi de, liberali de… Bu o dereceye varmıştır ki, klasik mûsikîcilerden bazıları Mevlevî semâını bile eski Türkler’in Şaman danslarına dayandırmaya teşebbüs etmişlerdir. Aynı çevreler aslı-nesli belli olan Mevlânâ’yı bile bu sığ kavim anlayışına alet ederek, “büyük Türk şâiri” olarak sunarlar….”

MÛSİKÎMİZ KİMİN?: ANLAMSIZ BİR SORUYA ANLAMLI BİR CEVAP

Savaş Ş. Barkçin

Bugünlerde lokanta ve kafelerde başım dertte. Garson masaya gelip soruyor: “Ne arzu edersiniz?” Ben “Sade kahve lütfen” diyorum.  Garson tekrar soruyor Read the rest

Son 30 günde en çok okunan ve yorumlananlar »

Bildiriyorum; Bırakıyorum, Susuyorum, Dönmek Üzere Gidiyorum »

Sivil düşünce’den

Sylvia’nın urganı; gazı açık bırakılmış bir ocak önünden bildiriyorum.

  Emanetim olan varlıklara bıraktığım kurabiye ve sütten fazlasının sahibi olmadığım halde, yeniden devralmak üzere bu kez bırakıyorum.

  Şair’in dediği gibi ‘ celladıma gülümserken ‘, yeniden devralmak üzere; bu kez kendimi çoğunluğun telkinlerine, keskin uçlarına bırakıyorum.

  Eksik eteğimi, süpürge saçlarımı, kıt aklımı ve teşhirci fıtratımı asit kuyularına bırakıyorum. Varlığın beni eritene kadar, yeniden devralmak üzere bırakıyorum. Read the rest

Çoğulculuk tartışması; Mustafa Erdoğan’a insani eleştiri »

Liberal düşünce topluluğunun kıymetli entelektüellerinden Mustafa Erdoğan . Mustafa Akyol’un 4 Ağustosta Star gazetesinde yayınlanan çoğulculuk eleştirisi ile ilgili bir yazı kaleme almıştı

Bu eleştirinin ana fikrini oluşturan monist karakterli toplumsal yapının rejimi totaliter hale getireceği ve/veya daha net iddia edildiği üzere; 

Onun için, eğer bir despot olmaktan kaçınmak istiyorsanız, başkalarına iyi hayata ilişkin kendi kararlarını alma özgürlüğünü tanımak zorundasınızdır. Başka bir anlatımla, akıl en iyi hayat tarzını keşfedemeyeceği veya izlemeye değer pek çok insani amaç olduğu için, herkesin tercihlerini özgürce yapabilecekleri bir siyasi düzene ihtiyaç var.”

Eleştirisinin ideal toplum tasavvuruyla ilgisi yoktur. Her şeyden evvel sosyo-kültürel çoğulculuk fikrinin eleştirisinde insan tercihlerinin özgürce yapılmadığı bir siyasi düzene Read the rest

Bugün Pazartesi, başörtüsü yasakları devam ediyor… Unutma, unutturma! »

… Bu makale ilginizi çektiyse…

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.

Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Cumhuriyet ve Sanat »

Türkiye’de yazdıkları yüzünden hapse tıkılan onca yazar varken, hiçbir ressam ya da heykeltraşın ‘eserlerinin ifade ettiği (veya halkta uyardığı) duygu ve düşünceler’ yüzünden hapse girmesinin pek duyulmuş şey olmaması, belki de sanat dostu resmi ideoloji yanlılarının sanattan anlamamalarıyla ilgilidir.

“Çoğu medeniyet korkaklık üzerine kurulmuştur. Korkak olmayı öğreterek medenileştirmek epey kolaydır. Cesaret standardını düşürürsün. İstekleri sınırlarsın. İştahları denetim altına alırsın. Ufkun etrafını çitle çevirirsin. Her faaliyet için bir kanun yaparsın. Kaosun varlığını inkar edersin. Çocuklara bile yavaş yavaş nefes almalarını öğretirsin.” (Derin sular / Serdar Kaya)

Dağdaki çoban ve güzellik »

Cihan Aktaş

I-Bir süre önce Ömer Karaoğlu ile yapılmış önemli bir röportaj yayınlandı Yeni Şafak’ta. Karaoğlu “yeşil pop” etiketi yapıştırıldığı için eserleri lâyıkıyla değerlendirilemeyen eğitimli bir müzisyen, tecrübeli bir bestekâr ve yorumcu. “Yeşil pop”, Ömer Karaoğlu’nun ifadesiyle, 90’larda İslami kesimde üretilen ezgilere verilen ad. Bu bağlamda Karaoğlu da dahil, Müslüman bir duyarlığa sahip olup da müzikle iştigal eden bütün sanatçıların eserleri geniş yeşil pop çuvalına tıkıştırılarak paketlendi. Karaoğlu, İslami kesimi merkezin geleneksel yapısına döndüren global ve yerli etkileşimlerin kısıtlayıcı rolüne de işaret ediyordu söyleşisinde.

Toplumsal dalgaların ürettiği yeni, yepyeni herhangi bir akım, bazen yeni ve farklı olandan duyulan korku, bazen klasik sanatın ağır mirasının gölgesi, bazen de estetik despotizmin tutuculuğu nedeniyle kendini aşıp da bir dalgaya dönüşemiyor.

Sanatta sınıfsal çevrenin, « habitus »un belirleyici olduğu görüşüyle kan bağı içinde bulunan estetik despotizmin bakış açısını Türk seçkinleri Fransız sanat eleştirmenleri ve giderek Fransız sosyoloji okullarını vasıtasıyla benimsemişlerdir. Bu bakış açısına göre güzel ve değerli olan konusunda belirleyici olan, eğitim ve çevreyle sağlanan bir duyarlılıktır. Dağdaki çoban ince güzelliklerden anlamaz ve zaten dağdaki çobanın oyu da pek değerli sayılmaz.

DEVAMI

Baskıcı devletten hukuk devletine geçiş »

“Sivil Anayasa” Panelleri Ankara’da düzenlenen “Sivil Anayasa Paneli” (15 Eylül 2007) ve “Yeni Anayasa Paneli”ndeki (20 Ekim 2007) konuşma metinleri

Nevzat ERCAN (Eski Devlet Bakanı)

Paneli düzenleyen STK’lara teşekkür ediyorum. Aslında bütün dünyanın aradığı tek şey var: Daha iyi işleyen bir devlet, toplum, demokrasi ve ekonomi. İçinde bulunduğumuz yeni bin yılın aradığı da budur. Bizim de aradığımız budur. İnsanın başını döndürecek kadar dünyada hızlı değişimler, dönüşümler yaşanıyor. Devletler arasında, milletler arasında amansız bir yarış var. Şüphesiz bu yarışta olmak, geride kalmamak hepimizin öncelikli görevidir. Read the rest

Solcu dediysek o kadar da değil… »

İbrahim Becer

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu döne döne okuduğum ve kendisine büyük saygı duyduğum bir şairdir.

 Doksanlı  yılların başında Fatih Kısaparmak “ünlü meydanlar üstüne”  ve “çayda çıra destanı” olmak üzere bazı şiirlerini de bestelemiştir Şairin. Fakat yine de Onu özel kılan ne benim naçizane beğenim ne de Fatih Kısaparmak’ın müzisyenliğidir. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun en önemli yanı, On iki Eylül döneminde Ülkücü Camianın kayıplarını Read the rest

Üstün Türkler Halk Olan Türkleri Beğenmiyor! »