RSS Feed for This Post

Alternatif Bir Bölünme Önerisi

Kendimi bildim bileli Atatürk ilke ve inkılaplarını kendine ilke edinmiş ve yaşam stilini Batıya tandanslamış abi ve ablalarım ülkenin bölüneceği, parçalanacağı korkusu salmakla ömür tüketmişler, gazetelerine Türkiye’nin doğu bölgelerinin Kürdistan olarak çizildiği haritaları büyük bir infialle manşet olarak yerleştirmişlerdir. Nasıl oluyor da şimdi bölünmenin de tartışılması gerektiği noktasına gelebiliyorlar?

 Ertuğrul Özkök geçenlerde bir yazı yazdı ve madem her şeyi artık serbestçe konuşabiliyoruz, artık bölünme konusunu da tartışabilmeliyiz dedi ve bunu “geniş ve özgür düşünce” sanan bazıları da buna alkış tuttular, “tabi tabi, çok cesur bir çıkış, tebrik ederiz, ben zaten demiştim bunu kimse itibar etmemişti, aferin” diye onay verdiler. Yani Ertuğrul Özkök bu derece özgürlükçü olmuştu da bizim haberimiz mi olmamıştı? İşin daha ilginç bir yanı, bölünme paranoyaları içindeki ulusalcı kesimin, amiral gemisinin ex-kaptanının bu çıkışından sonra “evet, evet biz bölünmek istiyoruz, alsınlar Kürtler toprakları başlarına çalsınlar” şarkısını koro halinde söylemeye başlamaları oldu. Bu kesimin birden fikir değiştirip  hep bir ağızdan düne kadar söylediklerinin tam tersini söylemeye başlamaları ayrıca incelenmesi gereken çok ilginç bir konu.

 “Artık bölünmeyi de konuşalım” deniyordu, halbuki bölünmekten bahseden hiçbir Kürt yoktu. Öcalan bile özerk yönetimden bahsediyor, halkların tamamen ayrıştığı ve kendi bölgelerine çekildiği bir acayip durumdan o bile bahsetmiyordu. Peki neydi bu çıkışın ardındaki saik? Nasıl oldu da Ahmet Kaya’yı “bölücü hain” diye manşetten verenler şimdi nasıl kendilerini “bölücülerin” dahi bahsetmediği senaryoları yazarken bulmuştu?

 Özkök bu yazısından bir ya da iki gün önce CNN Türk’teydi. Arabada işime gidiyordum, radyoda tesadüfen Özkök’e rastlayınca, dur bakalım ne diyor diye merak ettim ve dinlemeye başladım. İHH ile yaptığı görüşmeden bahsediyor ve her iki cümlesinin birinde “İsrail’e büyük yanlış yapıldı, şimdi onlar bizim doğu vilayetlerimize yardım gönderiyoruz deseler ne olacak…” deyip duruyordu çok mantıklı bir analoji yapıyor gibi. Sonra bombayı patlattı ve bölünme konusuna geldi. Ses tonundan ruh halini çözmeye çalışıyordum. İzmir’den bahsederken bir medeniyet projesinin gerçekleşmiş halinden bahseder gibiydi. “Bizim” İzmir’di orası, müthiş bir yerdi, kurtarılmış bölgeydi, Batılı hayat tarzının sembolüydü, ve “bizim” olan bu şehirde ayrık otlarını görmeye tahammülü yoktu. Çevresinde Kürt görmek istemiyordu. Huzurunun bozulmasını istemiyordu. Kürtlerin buraya da tasallutundan korkuyordu. Bari orası bozulmasaydı. Yani bütün bu cesur (!) çıkışın ardındaki saik, sadece “bana bulaşmasınlar, benden uzak olsunlar” refleksinden ibaretti.

 Ulusalcı kesimde bu Kürt geçimsizliği bilinmeyen bir şey değil. Kürtçe konuşan iki kişiyi görseler tüyleri diken diken olur. Bozuk şiveyle Türkçe konuşmaya çalışan bir Kürt eğlence sebebidir. Bu yaklaşım sadece Kürtlere karşı değil, dindarlara karşı da gözlenebilir. Bir İzmir’li için Kürt görmek ne kadar rahatsızlık verici bir şeyse başörtülü bir kadın veya sakallı bir erkek görmek de o derece sinir bozucu bir şeydir. “Farklı” olanı kendi varlığına bir tehdit olarak görür, tek çare “yok etmek” veya “uzaklaştırmak”tır.

 Türkiye’de Türklerin Kürtlerle birlikte yaşamasına, Kürtlerin ana dillerini konuşmalarına, Türklerle eşit şartlarda yaşamasına en büyük engel işte bu “Türkiye Türklerindir” diye düşünen ve yıllardır bu insanları zorla asimile etmeye çalışan, “aslında Kürtler dağ Türküdür, karda yürürken ayakları kart kurt ses çıkarmış, sonra Kürt olmuş” gibi hezeyanlar savuran zihniyettir. Ülkenin büyük bir çoğunluğu ise Kürtlerle yaşamaktan memnundur.

Hazımsız ve sorunlu olan bu kesim ne yazık ki yıllardır faşist, ayrımcı yaklaşımlarıyla hem PKK’nın ortaya çıkmasına sebep olmuşlar, hem de terör ortamının yıkıcı, ayrıştırıcı dilini hakimiyet kurmak için ustalıkla manüple etmişlerdir.

 Dolayısıyla eğer bir bölünmeden söz edilecekse bu, sorunlu, hazımsız bu vatandaşlarımızın tecridi için söz konusu olabilir. Mesela İzmir’de ikamet edecek bu insanlara otonomi verilip her türlü faşist uygulamayı yapmasına izin verebilir, kendi bölgelerine Kürt girişini yasaklayıp, başörtülülerin ve sakallıların ortalıkta dolanmasına izin vermemelerine göz yumabiliriz. Minarelerdeki Arapça ezan sesini tamamen ortadan kaldırıp, alt tabaka ile yüz yüze gelmeden rahat bir şekilde yaşamalarına eyvallah diyebiliriz. Böylece ne mahalle baskısı yaşarlar, ne kendileri gibi olmayanlardan rahatsızlık duyarlar. Ne “buraları da mı bastı bunlar?” diye korkuya kapılırlar, ne de “mini eteğimize, içkimize karışırlar” diye endişe ederler. Çünkü ülkenin, kendi gibi olmayan diğer insanlarla sorunu olan tek tipleri bunlardır. Ertuğrul Özkök’ünki kadar “cesaretli ve ezber bozan” bir öneri olarak değerlendirilmeyeceği muhakkak. Ama en azından altındaki saik bir arada yaşama isteğidir. Ülkenin bölünmesini tartışmaya açanlar, önce kendi zihniyetlerini tartışmaya açmalı. Kendi tahammülsüzlüklerini masaya yatırmalılar. Cesaret budur.

Trackback URL

  1. 24 Yorum

  2. Yazan:Emir Veranda Tarih: Tem 16, 2010 | Reply

    İHH başkanının söylediği israil ajanı gazeteciler işte böyle çalışıyorlar. İsraile hava sahasını kapatan Türkiye’ye israilin kullanabileceği hava sahasının kontrolünün Kürt devletine verilmesinin planlarının ilk adımıdır ve bunu destekleyip güncel kalması için de sürekli bu programlar yapanlar da aynı hizmet için gönüllü veya paralı çalışmaktadırlar. Bütün bunlar ancak ve ancak bir talimatla olur ve o talimat verilmiştir. Bu yüzden daha sayduyulu yaklaşıp bu oyunlarını da onların başına geçirmemiz gerekmektedir.

  3. Yazan:özlem Tarih: Tem 16, 2010 | Reply

    Vallahi Ertuğrul Özkök ile ilgili en şahane soruyu Yıldıray Oğur sormuş: Türk ve kürt vatandaşları bu ülkede Ertuğrul Özkök ile yaşamak zorunda mı diye:)) Bence dikkate almaya değer:)

  4. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 16, 2010 | Reply

    Özlem hanım,

    Çok güzel sormuş. Yalnız gerçekten Hürriyet gazetesinin okurlarını, adeta hipnoz etmiş gibi her fikre çekebilmesi gerçekten incelenmesi gereken çok acayip bir şey. Ertuğrul Özkök fareli köyün kavalcısı gibi… Bejan Matur’un bahsettiği gibi sinsi bir şekilde “tüm Kürtler ayrılıkçıdır” temasını işliyor ve bir iç bölünmeden medet umuyor. Ve insanlar da bunu yiyor. “Memleketi yahudilere satıyorlar” diye komplo teorileri kuranlar bir gün sonra güney doğuyu vermeye razı oldu. Bu normal bir şey değil. Hiç normal bir şey değil.

  5. Yazan:özlem Tarih: Tem 16, 2010 | Reply

    sonraki bir iki yazısını okudum. aklınca blöf yapıyor gerizekalı. bölünmek istemiyor musunuz o zaman şöyle şöyle davranacaksınız adam olun yola gelin üslubu ile yazmış.
    pabucumun popsosyoloğu

  6. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 16, 2010 | Reply

    Temel Yahudiye tokat atmış, “ula İsa’yu niye çarmuha gerdinüz?” deyince, “o 2000 yıl önceydi” demiş Yahudi. Uşağum da “Olsun, ben yeni duydum” demiş ya, ben de gündemi 2-3 gün önceden takip edebiliyorum. Bunun tartışması çoktan yapılmış adamcağız da kendini savunmuş meğer. Ama savunacağım diye de iyice sıvamış. Çok da sinirlenmiş kendini eleştirenlere… Bir de “hep siz mi çözüm sunacaksınız, bak ben de sunuyorum işte” diye veryansın etmiş.
    Sunuyorsun kardeşim de, senin sicilin bozuk, niyetin bozuk. Bak, dağdaki kimyasal Ali ile sokaktaki Kürt vatandaşı aynı kefeye sokmuşsun. Bu başlıbaşına faşizm değil mi?
    Ve şunu da kafan almıyor. Otonomi istemek ile bölünmek istemek ayrı şeyler. Bu insanlar Osmanlı’dan beri özgür ruhlu, devlet baskısına gelemiyorlar. Asimile olmuyorlar. İlla cesaretli bir şeyler konuşayım diyorsan Güneydoğu’nun köylerinde eğitim dilini niye Türkçe diye dayatıyoruz, Kürtçe olsun ya diye bir tartışma açsana. “Andımız” gibi faşist devlet uygulamaların kaldırılmasını teklif et mesela. Yer adlarını Türkçeleştiren zihniyeti eleştir de cesaret işte budur ! diyelim. Bir yazında da faili meçhullerden bahset de hakikaten duyarlı adammış Bonobo primatı değilmiş diyelim.

  7. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Tem 16, 2010 | Reply

    Çocukken yaşadığımız çevrede karşıyaka/izmir
    Kürt bir hakaret sözcüğü olarak kullanılırdı.

    “Hadi lan kürt” biçiminde aşağılama cümlesi vardı benim yaşıtım olup buna itiraz edebilecek izmirli olamaz.

  8. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Tem 16, 2010 | Reply

    istanbul’da “Kürt hesabi” denen bir sey vardi, toplama yapAmayan, tek tek aldigi seylerin parasini ödemeye çalisan için söylenirdi.

    Ama sadece Kürtler degil ki, mesela bizimle agaçlara tirmAnamayanlar için “koorkak Yahudi, sen korkagin birisiiiin” diye bir sarki söylerdik. Arap ismi verilen kedi ve köpekleri kim bilmez? Ermenileri, Rumlari zaten söylemiyorum bile.

    Devlet eliyle yapilan, düpedüz fasizm ve/veya irkçilik tarifine giren uygulamalar ile halkin önyargilari birbirini besliyor zaten. Basin da yangina benzinle gidince…

  9. Yazan:Elabars Tarih: Tem 17, 2010 | Reply

    Ben Türkiye’de bölünme isteğinin sadece Ertuğrul Özkök’ün temsil ettiği Beyaz Türklerin isteği olduğunu sanmıyorum.Son 30 yılda Kürtlere karşı gelişen ciddi bir nefret var toplumda.Aslında halkın büyük çoğunluğunun ”Güneydoğu Anadolu Türkiye’den koparsa bu Türkiye için felaket olur” progandasıyla beyni yıkanmamış olsaydı Kürtlerin ayrılması çok daha önceleri ve çok daha rahat konuşulabilirdi.Bugün Güneydoğu Anadoluda Apoya Peygamber muamelesi yapan insanlarla,onun resmini gördüğünde içini derin bir nefret kaplayan Türklerin aynı topraklarda yaşaması gerektiğini düşünmüyoum.Bence Kürtlere referandum hakkı tanınıp çoğunluğun ayılmak istediği illerin Türkiye’den ayrılmasına izin verilmeli.

  10. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 17, 2010 | Reply

    Sayın Elabars,

    Halkın içinde Kürtlere karşı bir nefret yok. Bunu nereden çıkartıyorsunuz?
    Siz de aynı hataya düşüp “Kürtler” başlığı altına Apo’yu, PKK’yı, terörü sıkıştırıveriyorsunuz. Eğer bağımsızlık isteyen bir Kürt halkı söz konusu olsaydı 30 yılda bunu 30 kere gerçekleştirirlerdi zaten. Böyle bir istek yok.
    Yalnız bir şeyi teslim etmek gerekiyor. Bir kızgınlık var: Bunca demokratik açılımın, özgürlüklerin, yatırımların bir karşılığı olması bekleniyor. Ve “daha ne istiyorsunuz?” sorusu haklı olarak soruluyor. Ama yanlışlık o ki bu sorunun muhatabı olarak Kürt halkı değil, PKK’lı militanlar seçiliyor. Yani “size o kadar özgürlük tanınıyor, neden hala terör eylemi yapıyorsunuz?” diye soruluyor. Bu sorunun muhatabı Kürtler değil. PKK artık uluslararası bir holding. Uyuşturucu ticaretini yönetiyor, silah tüccarlarını besliyor, uluslararası diğer örgütlerle sıkı ilişki kuruyor, ortak çalışma yapıyor. Bu adamlar ne demokratik açılım, ne de özgürlüklerin genişletilmesini istiyor. Tek istedikleri bölgede kontrollerini sürdürmek ve holdinglerinin sürekliliğini sağlamak.
    Ve insanlar ahmakça “daha ne istiyorsunuz?” sorusunu yanlış muhataba yönlendiriyorlar. Ve bütün Kürtler’e PKK’lıymış gibi davranıyorlar.

  11. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 17, 2010 | Reply

    Tan ve Mehmet’in söylediklerine ben de ilave yapayım.
    Çocukken yan apartmanımızda “Laz” komşularımız oturuyordu ve “laz” diye ayrıma tabi tutulduklarını ve horlandıklarını çok iyi hatırlıyorum. Herhalde müteahhit olup para kazanmaya başlamaları, itibar görmeleri, lazca konuşmamaları ve Temel fıkraları ile sempati kazanmaları onları Kürtlerin kaderine uğramaktan korudu. Eminim bu konuda yapılmış bir sosyoloji çalışması vardır.

  12. Yazan:Furkan Tarih: Tem 17, 2010 | Reply

    Sanırım burada en büyük hata Ertuğrul Özkök’ü ciddiye almak. İşi ehline verin derler ya, bu adam bu sözün nasıl yanlış uygulanabileceğinin en büyük kanıtı. Hiç bir vasfı, ehliyeti, yeterliliği yokken bana hep vahşi batı kovboy filmlerini hatırlatan patronu sayesinde bu çok önemli pozisyona atanmış bir beceriksiz. Bu adam yerine mahalle kahvehanesinden birini getirip oraya koysan aynı görevi yapar. Hiç bir şey değişmez. Hem de daha az maaş öder tasarruf yaparlar. Bu fikir de Doğan’a kıyağım olsun 🙂

  13. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Tem 17, 2010 | Reply

    ”Artık bölünmeyi de konuşalım” deniyordu, halbuki bölünmekten bahseden hiçbir Kürt yoktu. Öcalan bile özerk yönetimden bahsediyor, halkların tamamen ayrıştığı ve kendi bölgelerine çekildiği bir acayip durumdan o bile bahsetmiyordu. Peki neydi bu çıkışın ardındaki saik? Nasıl oldu da Ahmet Kaya’yı “bölücü hain” diye manşetten verenler şimdi nasıl kendilerini “bölücülerin” dahi bahsetmediği senaryoları yazarken bulmuştu?

    Sevgili Ekrem bey,

    Bence birden “bölünmeyi”bile konuşacak durumu gelmemizin ardındandaki gerçekleri/saikleri zaten yazının içinde vermişsiniz.Çıkış noktası kesinlikle sözünü ettiğiniz tahammülsüzlükten kaynaklı.Yani ötekine duyulan tahammülsüzlüğün dışa vurumudur;tepkiseldir ve samimiyetten uzaktır.Özkök’ün radyodan kulak misafiri olduğunuz o İzmir üzerine kurguladığı efsaneler zaten bu psikolojiyi yeterince açıklıyor.O konuşmayı çok iyi tahlil etmişsiniz ve zatı muhteremlerin kişiliğini çok iyi çözümlemişsiniz.İlahi adalet mi diyeyim bilmiyorum,sahteciler genelde kendi ikrarlarıyla kendilerini ele verirler.Bay Özkök de bunu yapmış ve yapıyor.

    Şimdi, Özkök ve onun zihniyetindekilerin niyetleri bu denli aşikâr iken,aslında bu samimiyetsizliğin ötesinde daha da düşündürücü olan bir kaç şey takıldı aklıma.

    Mesela Özkök ve kendisiyle benzer fikirleri ortaya atan Cumhuriyet yazarı dışında birileri dillendirilseydi bu müthiş(!) icadı acaba nasıl bir “deprem”yaşanırdı?Mesela ülkenin Başbakanı,bir hükümet bürokratı,Kemalist olmayan bir gazeteci ya da sıradan bir vatandaş…tarafından dillendirilseydi bu fikir!Böyle bir durumda tahmin edin neler olabileceğini.Ben söyleyeyim,ülkemin işgüzar savcıları muhtemelen AKP için”ülkeyi bölme faaliyetlerin odağı”şeklinde fezleke düzenler ve bunu parti kapatma gerekçesi sayarlardı.Hatırlarsınız,kanıt olarak Erdoğanın demeçleri,gazete küpürleri toplanarak “irticai failiyetlerin odağı”şeklinde kapatma davası açılmıştı.

    İşte bu koparılan tozlu dumanlı havanın içinde beni en çok hayrete düşüren budur.Yoksa Özkök’ün özgür düşünceye sevdalı olduğundan ya da ülke için doğru bir şey önerme derdinde olmadığını az çok biliniyor.

    Demek ki bu ülkede “konuşulmayacak”olanlar bile Özkök ve onun zihniyetinde olanlarının tekelindedir.”Konünizmi de biz getirebiliriz”diye tarihe geçmiş meşhur veciz söz vardır ya o hesap “ülkeyi de gerekirse biz böleriz”demeye getiriyorlar.Çünkü O’nların,”başkalarının”asla söylemeye cesaret edemediği her şeyi,ama her şeyi konuşma ve söyleme hakları vardır…Kendilerini öylesi sınırsız yetkilerle donanmış hissediyor olacaklar ki,neyi ne zaman konuşacakları önünde bir engel,bir mani görmüyorlar.Çünkü kendilerini bu ülkenin tek sahibi görüyorlar ve bu sahiplik payesi kendilerine her türlü yetki ve ayrıcalığı sunmuş.
    Bakın,CHP,sığındığı laiklik söylemiyle sahip olduğu tabanı da kaybedeceğini anlayınca çarşaflı kadınlara parti rozeti takarak ilginç bir şow denemesinde bulundu.Gerçi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar ama bu da bize bu tekelci anlayışın hangi boyutlara vardığı konusunda bir fikir veriyor.Okurlar beni bağışlasın,karşılaştırmalar biraz tekrar gibi oluyor.Lakin AKP acaba böyle bir şeye kalkışabilir miydi diye tekrar düşünmek lazım.

    Yani açıkçası müthiş bir komedi yaşıyoruz toplumca.Çifte standartların bu denli pervasızca yapıldığı bir başka ülke var mıdır acaba yeryüzünde…İşte durup duruken ortaya çıkan bu bölünme mühendisliği de bu çarpık siyasetin,keyfiliğin ve “her şeyi ben bilirim”ci despot anlayışın bir tezahürüdür,hadise budur.

    Bu arada alternatif bölünme öneriniz çok harika olmuş.Madem birbirimizin yüzlerini görürken sinir oluyoruz bunca ızdıraba ne gerek var:)Nasrettin Hoca’ya atfedilen bir fıkra geldi aklıma.
    Hocanın yeni evlendiği eşi dünyevi güzelliği açısından pek içine sinmemiş olacak ki;yeni hatunun adet,usul gereği”bey,dost var düşman var,kimlere görüneyim kimlere görünmeyeyim”sorusuna,Hocanın cevabı şu olmuş:”bana görünme de kime görünürsen görün”:)
    Bizimki de o hesap,kim kime görünmek istiyorsa ona görünsün ne diye bu kadar sıkıntıya katlanıyoruz ki.Hem ortada ne “mahalle baskısı”paranoyaları kalır ne de”İran mı Olacağız,Malezya mı?sanrıları.
    Elinize ve yaratıcı(mizahî)zekanıza sağlık diyorum.
    Esen kalın.

  14. Yazan:ali duman Tarih: Tem 17, 2010 | Reply

    “kirli” savaşın, aynı zamanda “şikeli” olduğunu da öğrenmeye başladık, kirli savaşın üstündeki sis örtüsü kalkıyor, altından bilmediğimiz başkaca pis kokular ortalığa saçılıyor.

    savaşın şikeli olduğunu örtmek gerekiyor, ortaya saçılan pisliklerin saçılmasına engel olmak gerekiyor, bunun için yeni gündemler, yeni kargaşalar yaratmak, yeniden sisli, puslu ortamlar yaratmak gerekiyor.

    zira malumları olduğu üzre kuzulardan beslenen kurt puslu havayı seviyor.

    (buradaki kuzu’ların kim olduğunu belirtmeye gerek yok sanırım)

  15. Yazan:ertuğrul Tarih: Tem 18, 2010 | Reply

    Nasreddin hoca gecenin yarısı anahtarını kaybetmiş anahtarıda odanın aydınlık tarafında arıyormuş kocasını bir süre süzen hocanın hanımı: hoca anahtarı orada kaybetmedinki niye orada arıyorsun hocada cevab vermemezlik eder mi diğer taraf karanlıkta bakmaya korkuyorum(: bizim aslında cumhuriyet kurulduğundan beri meselemiz olan ancak bardağın pkk gibi silahlı bir örgütün kurulmasıyla son 30-35 yıla indirilerek olayı basitleştirmeye çalıştığımız kürt sorunun neden çözülemediğinin ufak bir ipucusu değil mi? İşin en başından ta İnönünün Atatürk’e şeyh sait ayaklanmasından sonra sunduğu çözüm önerilerine bakarsak bu kürtleri fazla eğitimli yapmamalıyız,dillerini çürütmeliyiz karadenizden lazları doğuya burdaki kürtlerin bir kısmını da konya ve eskişehir taraflarına sürmeliyiz gibi 15 ve 16 yy osmanlı basit iskan politikasının 21.yy da geçerli olabileceğine inanıyordular heralde

    Aslında nekadar da sevinmiştim ve hala da umudum var.Kürt açılımıyla çoktandır aydınlıkta aradığımız anahtarı esas kaybolduğu yerde aramaya başlamıştık. tabii bu sürecin çok fırtınalı geçeceğini hepimiz biliyorduk hakını vermek lazım ki iktidarın bu sert fırtınalara yüzyıllık bir çınar gibi belli bir noktaya kadar tahminlerimin ötesinde dayandığıdır. daha sonraki süreç te romen açılımı vb girişimlerle çorba sulandırılsa da gerek ergenekon gerekse milliyetçi cephelere karşı siperini sağlam tutuyordu taki bu sonlar da yine ortaya çıkan profesyonel ordu(paralı asker)tartışmalarına kadar sonun da bu işi kararlılıkla yürütenleride yılgınlığa DÜŞÜRDÜLER anahtarı yine aydınlık tarafta aramaya başladık sadece oy pastasındaki paylarını korumak için ne etliye ne de sütlüye karışmayan meclisteki bazı sorumsuzları gelecek yargılayacaktır ama bu ülkede her zaman umut vardır

  16. Yazan:Mehmet Fatih Koç Tarih: Tem 19, 2010 | Reply

    Selamlar.Ben böle arada bir yazılarınızı takip etme olanagı buluyorum.Cok değişik fikirler var.Hepsine saygı duyuyorum ama HEPSİNİ BENIMSEMIYORUM tabiki.
    Rasim Ozan Kütahyalının yazısını da okudum ve bu yazıyıda .Gözünüzden kaçan şey şudur ki böle şeyleri dillendirdiginiz sürece ayrılma sürecine istemeyerekte olsa katkı saglıyorsunuz.Bu yuzden kimin hasım kimin hısım oldugunu anlamakta güçlük çekiyor millet.Ayrılmak konusaunda yazmak yerıne birleşmek konusunda nie yazı yazılmıyor.Konu başlıgı ilgi cekici olsun diye bu süreç bi ülkeyi bölünmeye götürüyor farkında değilmisiniz.

    Ertuğrul Özkök ü sevmem ama bazen de güzel şeyler yazıyor.Ancak Bu sahsiyetle aynı seyi yapıyorsunuz maalesef.Konuyu ne kadar gündemde tutarsanız o kadar kötüye gider.Ya iki kardes bir konudan ötürü kavga etseler barısmaları nasıl olur ?Sen bana bunu yaptın ama ben sana adam gibi davranıyorum seklinde mi ?yoksa sürekli bunlar olan olayı birbirlerine hatırlatarak mı barısırlar?Ben hiç böle yapanını görmedım .Maşallah cok farklı bir metot izliyorsunuz .Eğer başarılı olursa sosyolaji dnyasına büyük katkınızdan ötürü plaketiniz benden gelecekhemde som altından:)
    Eger bir kişiye 40 gün deli dersenız delirir bunu asla unutmayın.Amacınız üzüm yemekse adam gibi yiyin üzümü yoksa bağcıyı bu dıyarda kimse dövdürmöez haberınız olsun…

    Allaha emanet…..

  17. Yazan:nedret Tarih: Tem 20, 2010 | Reply

    Ekrem Bey kusura bakmayın ama çok basit cümleler. Keşke İstanbul Vefa’ya taşınsanız ve orada bir süre yaşasanız. Ya da İzmir’de Tepecik’te. Böyle boş konuşmazdınız. Hepimiz tabiki daha iyi, daha görmüş geçirmiş daha bizim gibi insanlarla yaşamak isteriz. bakın mesela bir çok cemaat siteler yaptı. Üyelerini biraraya getirdi ve çok temiz siteler oluştu. Bu her insanın düşündüğü şeydir. İkinci meseleye gelince tabii bahsettiğiniz gazeteci sütten çıkma ak kaşık değil ama ezber bozan bir gazeteci. Bazen pat diye içindekini söyleyebilen gazeteci. İleriyi gören her aydının söyleyeceği bir söz bu. Bölünmeyi tartışmalıyız lafı. Kişiler üzerinden konuşmayı bırakalım bence daha yapıcı olalım. İyi günler.

  18. Yazan:ali duman Tarih: Tem 20, 2010 | Reply

    çaresizlik, kuyruğun hallice sıkışmış olması vesayetçileri her yolu mübah gören bir anlayışa kadar götürdü.

    vesayetçiliğin ağa babası chp kurultayında çorapla sandalyeye çıkıp, avuçlarının içleri patlayıncaya kadar alkışlamalar (neticede orda cereyan eden proje patronlarının projesiydi, elbette bu yalakalık kaçınılmaz görev haline gelmişti)

    ergenekon davasını ti’ye alma noktasından, sanıkların uyduruk ırkçılık ve trübinlere oynanan savunmalarından ağlar hale gelinmeler, kardak için cebinden benzin almış ancak ne var ki gelin görün ki benzinin parasını da devletten geri almışlardan kahraman yaratma ucubelikleri,

    baykal’la seçim kazanılmayacağını anlayınca seçime kadar emanetçi başkan seçip, seçim sonrası chp+mhp koalisyonu hayalleri,

    birde tüm bunlara pkk ile savaşın ŞİKELİ olduğunun ayyuka çıkmaya başlamasıyla ayrıca tutukluluk durumlarının uzamasından dolayı “ötecek olan” ergenekon sanığı riskinin de yarattığı psikolojik baskı hallice bir kuyruk sıkışmasına işaret etmektedir.

    elbette ülke bölünmeyecek, ancak birilerinin çok feci şekilde toz-duman olacakları aşikar.
    yakın zamanda ortaya dökülecek kirli çamaşırlar bu ülkenin çok büyük bir kesiminin vatansever olduğunu ortaya koyarken, vatan-millet-sakarya rantından geçinen küçük ve mutlu bir azınlığında aslında vatan haini olduğu, insanlık düşmanı olduğunu ortaya koyacaktır.

  19. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 20, 2010 | Reply

    nedret bey,

    Eleştirileriniz için teşekkürler. Sosyolog olmadığım için ancak böyle basit ve boş yazabiliyorum. Yorumcularım boşluğu doldursun deyu…
    Cemaatleşmenin kötü bir şey olmadığını söylemişsiniz. Size katılıyorum. Aynı görüşte insanların birbirine yakın yaşamak istemesi gayet normal. Yaşasın da… Laik gettolar oluştursun, içeriye başörtülü, Kürt zinhar giremesin. Ben razıyım buna. Zaten hali hazırda askeri lojmanlarda böyle bir pratik sahası mevcut.
    Ama hani adına “kamusal alan” dediğimiz sokak, okul, park, bahçe var ya, aynı şeyi orada yapmaya kalkışmasınlar. Çünkü “TOPLUM” denilen şey adı üzerinde farklı insanların TOPLAM’ından oluşan bir birliktir. Ve huzurlu bir TOPLUM yaşamı için bireylerin birbirine -anlamaya çalışmıyorsa bile- tahammül göstermesi gerekir. AYRILALIM fikri bu yüzden, çözüme yönelik bir aykırı çıkış, ezber bozuş değildir. Bu “TAHAMMÜLSÜZLÜĞÜN” dışa taşmasıdır sadece. Aynı bir süre önce “Arabistan’a, İran’a gitsinler” diyenlerin yaptığı gibi… Ertuğrul Özkök’ün ezber bozan bir gazeteci olduğu konusunu ise sizden öğrendim.
    “Evvel yoğ idi, iş bu rivayet yeni çıktı”
    Yazılarının tartışılması önemli bir adam olduğundan değildir. Saç baş yolduracak twistler, kıvırmalarla, “bir yanım öyle, bir yanım böyle” iki yüzlülüğünde yazmasındandır (zaten google’dan “bir yanım öyle, bir yanım böyle” yazınca ilk sırada kendisi çıkıyor :))
    Sütün-içindeki-ak kaşık-olmasa da-açık gri kaşık- hayranlarına diyecek bir şeyim yok. Zaten yazıda bahsettiğim gibi okurları yazardan daha çok incelenmeyi hak ediyor bence.

  20. Yazan:bsm Tarih: Tem 20, 2010 | Reply

    Nedret hanım,İstanbul Vefa’yı bilemem ama İzmir Tepecik’i çok iyi biliyorum.Biliyorum mesela Alsancak’ta,Hatay’da,Balçova’da her altı ayda tretuar taşlarının yeniden “estetik”kazanması için habire sökülüp yenilerinin döşendiğini.En iyi öğretim veren okulların bu semtlerde bulunduğunu…Her köşeleri parklarla,bahçelerle dolu olduğunu…

    Peki Tepecik’e,Kadifekale’ye,Ballıkuyu’ya ne tür hizmetler götürdüğünü biliyor musunuz?Yoldaki çukurun senelerce öylece bırakıldığını bilmem biliyor musunuz?Velilerin çocukları daha iyi okullarda okusun diye sahte ikametgahlar düzenleyerek muhtara,okul müdürlerine rüşvetler verdiğini.Bunları biliyor muydunuz Nedret hanım?Yoksa olayın bu kısmı sizi ilgilendirmiyor mu?Peki bu kadar ayrımcılığa karşı ne bekliyordunuz,bir mucize falan mı?

    Bakın,Tepecik’te Roman’lar yaşıyor,Kdifekale’de ise Kürtler ve Araplar yani o görmek istemediğinizi beyan etmekten kaçınmadığınız “sizden olmayanlar”.

    Bu bakımdan cümlelerin basiti ağırıyla ilgileneceğinize bence kendinizi hapsettiğiniz dünyan pencerisinden kurtarıp gerçeklere bakmayı deneyin.Hem beyenmediniz mi “basit cümleler”,Özkök hz.leri tarafından dillendirenler “aydın cesareti”oluyor öyle mi?Biraz tutarlılık lütfen!Yoksa bizi aptal falan mı zannediyorsunuz.Neymiş efendim,”insan görmek istediklerini görmek istiyormuş!”İyi de ne verdiniz de ne görmek istiyorsunuz diye sormazlar mı?

  21. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 20, 2010 | Reply

    Ergun Babahan bugünkü yazısında Ertuğrul Özkök’ün Hrant Dink cinayeti konusundaki yazılarını derlemiş. Bahsettiğim twist durumunu çok güzel yansıtıyor. Bu tam bir iki yüzlülük!

    Bakın “Hürriyet’in misyonunu” çok iyi kavramış olan Ertuğrul Özkök, Dink’in öldürülmesinden sonra neler yazmış.

    Önce şaşırtıcı ilk yazı:

    20 Ocak 2007

    “Bu cinayet, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en vahim suikastlarından biridir.

    Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Çetin Emeç cinayetlerinden daha büyük uluslararası yankı yaratacaktır.

    Türkiye uzun yıllar bu lekeyi temizlemeye uğraşacaktır.

    O nedenle hepimiz, bu cinayetin son halkasına kadar çözülmesi için takipçilik görevini yapmalıyız.

    Bu olayın ‘meczup bir gencin’ işi olduğu iddia edilirse, asla inanmayalım.

    Evet bu defa inanmayalım.

    O adamın eline silahı veren kim, onu bulup yakasına yapışalım.”

    Sonra ton hızla değişiyor, silahı gençlerin eline verenler unutuluyor, iş okeyci gençlere yönetiliyor:

    23 Ocak 2007

    “Günlerden beri televizyon televizyon dolaşıp hep şunu söylüyorum:

    ‘İnşallah, bu gerçek bir örgüt işi çıkar. Eğer birbirini dolduruşa getiren mahalle kabadayıları ise işimiz daha zor.’

    Korktuğum başımıza geldi.

    Kendi kendine misyon yüklenmiş, bir abinin dolduruşuna gelmiş, daha 20 yaşına gelmeden tam anlamıyla ‘looser’, ‘tutunamayan’ durumuna gelmiş bir genç.

    Psikolojisini öyle iyi okuyabiliyorum ki.

    Cinayeti işledikten sonra en önemli iki delili, silahını ve beyaz beresini atmamış.

    Polis bile hayretler içinde.

    Hiç kendi kendinize sordunuz mu: ‘Niye bunları atıp delilleri yok etmemiş?’

    Cevabı çok basit. Trabzon’a dönüyor.

    Orada arkadaşlarına övüne övüne, ‘Hrant Dink’i ben öldürdüm’ diyecek.

    24 Ocak 2007

    “Evet, Türkiye’de bazı tanınmış insanların kaderi, küçük, büyük, orta boy şehirlerin kenar mahalle kahvelerinde okey masalarında tayin ediliyor.

    Artık hücre evine bile ihtiyaç yok.

    İki okey taşı arasına çizilen yuvarlak hedef tahtalarına ateş açılıyor ve bazen de böyle on ikiden vuruluyor.

    Peki bununla nasıl mücadele edeceğiz?”

    27 Ocak 2007

    “Bu varoş tutunamayanlarını okey masalarındaki abilerinin tahakkümünden, kasaba, küçük şehir umutsuzluklarından kurtaramazsak, bu işin sonu kötü.

    Dün bir rahip, bugün bir Ermeni yurttaşımız, yarın bizlerden biri.

    Öbür gün de mafya babalarının kucağı.

    O yüzden bu genç insanlarla empati yapmamız, kendimizi onların yerine koyup dünyaya oradan bakmaya çalışmamız gerektiğini anlattım.”

    2 Şubat 2007

    “Derin devlet” kavramını Türk literatürüne sokan gazeteci olarak şunu iddia ediyorum.

    Türkiye’de derin devlet yoktur.

    Ve arkasından şu provokatif iddiayı yapıyorum.

    Keşke bu ülkenin gerçek anlamda bir derin devleti olsa.

    Çünkü, bizimki gibi mayınlı coğrafyalarda bekasını sürdürmeye çalışan her ülkenin derin bir devlete de ihtiyacı vardır.

    Çok iyi bildiğim bir şey daha var.

    Her demokratik ülkede aydınlar derin devleti hiç sevmezler.

    Daha doğrusu devleti sevmezler.

    …Ben bu olayın başından beri “mahalle psikolojisinin” önemini vurgulamaya çalışıyorum.

    Mesele orada, mahallede, internet kafelerde, okey masalarında karara bağlanıyor.”

    3 Şubat 2007

    “Bu ülkede bazıları bu derin devlet masalları ile bizi uyutuyor.

    Sadece bizi değil, aynı zamanda gelen giden bütün hükümetleri, başbakanları uyutuyor.

    Bunun adı derin devlet değil, olsa olsa derin devlet tiyatrosudur.

    Senaryosu kötü, rejisörü kötü, oyuncusu kötü bir tiyatro.

    Bense gerçek bir derin devlet özlüyorum. Ne çare, karşımda devlet bile kalmamış.”

    7 Şubat 2007

    “Üçüncü defa tekrarlıyorum.

    Önümüzdeki vaka, derin devlet değil, mahalle çeteleri sorunudur.

    Okey masaları, stat tribünleri sorunudur.

    Ve sanmayın ki, bu ‘derin devlet’ veya ‘gladyomsu’ örgütlerden daha az tehlikelidir?”

  22. Yazan:nedret Tarih: Tem 21, 2010 | Reply

    Arkadaşlar hepinize saygım var ama bırakalım şu siyasetçi ağzını. Bizden olan iyi bizden olmayan kötü. Siyaset üzerine yazan herkes elbette sürekli sağa sola yalpalayarak yazar. Çünkü siyasetin gereği budur. Demirel’in dün dündür bugün bugündür lafı eleştirilecek bir laf değildir. Bu siyasetin anlamını derinliğine kavramış bir bilge sözüdür. Kendisini beyenirsiniz beyenmezsiniz. Ama bu bir bilgeliktir. Bediüzzaman da siyasetten çektikleri yüzünden yani siyasete girerek yaptığı hatalar yüzünde bir tecrübe ürünü olarak siyasetten kaçar. Ama tabi bağlıları her zaman onu yanlış anlamıştır menfaatine bile olsa siyasetten kaçınmak gerektir. İyi günler.

  23. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 21, 2010 | Reply

    sayın nedret,

    Siz zaten “dün dündür, bugün bugündür” yavşaklığında bilgelik bulduysanız aşmışsınız ne diyeyim. Bizden olan iyi, bizden olmayan kötü anlayışını eleştiriyoruz burada. Bizler komün halinde yaşayalım, kendimiz gibi olanlarla birarada olalım diyen siz değil miydiniz?
    Bediüzzaman’ı da talebeleri bile yanlış anlamış, siz mi doğru anlamışsınız?
    Ve de “dün dündür, bugün bugündür” bilgece bir söz! Nasıl bir çelişkili kafa yapınız var çözebilmiş değilim.

  24. Yazan:nedret Tarih: Tem 21, 2010 | Reply

    1-Benim burada demek istediğim siyasette dün dündür bugün bugündür lafı doğrudur. Bunun sebebi de siyasetin pisliğidir. Bilgelik de bu pisliği net kelimelerle ifade edebilmektir. Bizim eski milli görüş camiasının ağzında sakız yaptığı gibi İslam siyaset değildir. Bu konu çok uzun Şatıbi’yi okumanız yeterli.
    2-Bediüzzamanı doğru anlama meselesine gelince benim burada demek istediğim biz hep büyük insanlara vahiy gelir sanırız. Halbuki onlar da bizim gibi insan yaptıkları hataların bileşkesine göre konuşuyorlar.

  25. Yazan:nedret Tarih: Tem 21, 2010 | Reply

    Bunu anlamamanıza şaşıyorum bize eskiden imam hatip hocaları Niçe’yi Tanrı öldü demiş, kafir, din düşmanı diye anlatırlardı. Sonra hocamız İlhan KUTLUER Allah ondan razı olsun Niçe Batı’ya Tanrı’yı öldürdünüz demiş demeseydi hala bu yanlış anlamamız devam edecekti.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Ağu 10, 2010: Son 30 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin