Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Kapitalizm Hakkındaki Efsaneler »

 “Birçok farklı toplumu gözlemledim. Kapitalizm insanlara nasıl da ‘en güvenilir’ sistem tablosu çizilerek sunulmuş, buna cevap aradım. Ama mezbahaya götürülen kurbanlık koyunlar gibi birçok insan, bu hilekar sisteme karşı iyi niyetler taşıyor. Son zamanlarda bir ekonomik kriz oldu. Bu krizin etkisi kapitalizmin yüksek itibar sahibi olduğu uluslarda başlayıp dünyanın her köşesinde hissedildi. İnsanlığı, finansal vurguncuların vurgunlarının sonuçlarına katlanmaya mecbur etti. Ve bu kriz olumlu yönde hiçbir gelişme belirtisi göstermedi. Aslında, son zamanlarda kapitalist sisteme karşı küresel protestolar ve toplumsal isyanlar oldu. Bu da dünyanın, şu ana kadar anlatılanlarla gerçekliğin aynı olmadığını farketmeye başlamasının bir işaretidir. Bu yüzden, kapitalizmin gerçeği ve efsaneleri yavaş yavaş sıradan insanlar için de açık bir hale geliyor. ”  (Dr. Saka)

Kimdir?

Dr. Saka, Afrika meselelerine dair politik analizci bir yazar ve Afrika’da iyi bilinen bir sosyal yorumcu. Afrika’da birliği merkez edinen ‘Pan Africanism’ düşüncesinin şiddetli bir savunucusu. Afrika için sosyalizmin en uygun sistem olduğunu öngören Sosyalist Gençlik Hareketi’nin (SYM) kurucusu. Aynı zamanda ‘Yarının Liderleri’ (Leaders of Tomorrow) adlı oluşumun kurucularından biri. ‘Kapitalizm Hakkındaki Efsaneler’ adlı makalesinde, kapitalizmin toplumda oluşturduğu eşitsizliği şiddetle vurguluyor ve bu duruma çözüm olarak benimsemiş olduğu sosyalizmi sunuyor.

Dr. Saka ‘Kapitalizm Hakkındaki Efsaneler’ adlı makalesinde, kapitalizmin sonunun geldiğini söylüyor. Sebebini de, bunca zaman efsanelerle kandırılmış olan insanların gerçeği görmeye başlaması olarak açıklıyor. Krizlerin sonucunun vurgunculara değil de bütün insanlığa yıkılmasını eleştiriyor ve bu krizi yenilerinin takip edeceğini öngörüyor. Takdir ettiği nokta ise önceden bu duruma kimse itiraz etmezken Read the rest

Bu yaz hangi kitabı okusak? »

 
 

 

Kitap Tanıtan Kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap Tanıtan Kitap 2

Kitap tanıtan Kitapların birincisi kadar sevildi, o kadar çok ilgi gördü ki ikincisini yayınlamak için sabırsızlanıyorduk. Yeniden 44 kitap tanıtımıyla geliyoruz karşınıza: Dostoyevski, Sezai Karakoç, Yıldız Ramazanoğlu, Jean Paul Sartre, Amin Maalouf, Taha Akyol, Hasan Cemal, Ali Şeriati, William C. Chittick, Alain Touraine, Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri… Farklı asırlar, farklı coğrafyalar, farklı konularla dergi tadında bir kitap… Ortak olan tek şey İnsan belki de? İnsan’ın iç dünyasındaki saklı hazineleri paylaşma muradı…Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz. 

 

1915’in kayıp çocukları »

 

“… Laurence Ritter’in Anadolu’nun en büyük sırlarından birini ‘Müslüman Ermeniler’ tabusunu yıkan ve gözler önüne seren yeni kitabından yola çıkarak Agos bu haftaki manşetini ‘Müslüman Ermeniler’e ayırıyor. ‘Kılıç Artıkları’ adlı kitapta 1915’ten bu yana, dört kuşak boyunca Ermeni kalıp kendi aralarında evlenen, lehçelerini bile korumayı başaran Ermenilerin hikayeleri paylaşılıyor …”  (Lilit Gasparyan, AGOS)

 

Ermeniler ve Türkler

Ermeni kimliği var oldukça 1923 model Türk kimliği bozuk bir makine gibi gıcırdamaya devam edecek. […] Neden bize bu kadar benziyorlar? Pastırması, sucuğu, yaprak dolması, müziğiyle, gelenekleri, ailelerine bağlı oluşlarıyla bir de Türk’ten daha fazla Türk mü onlar? Yoksa bu mu bizi sinir eden? […] Artık Anadolu insanının %100 safkan Türk olmadığını, tersine bütün bu etnik unsurların karışımı ve mirasçısı olduğunu idrak etme vakti gelmedi mi? Artık TEK BİR “BİZ” olduğunu, atalarımızın bir kısmının Kürt, diğer bir kısmının Rum, Gürcü, Arap, hatta ve hatta Ermeni olduğunu idrak etmemiz gerekmiyor mu? Buradan indirin.

 

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

Lütfi Bergen ile söyleşi »

2011’de İsyandan Dirliğe: Anadolu’da Yerli Olmak kitabını düşünce dünyasına sunan Lütfi Bergen’in ikisi yeni basım olmak üzere üç kitabı birden yayımlandı:  İlk baskısı 1996’da Pınar Yayınları’nca yapılan Azgelişmişlik Üstünlüktür, yine aynı yayınevinden 1999’da Haluk Burhan müstear adıyla yayımlanmış olan Ahlak Ayaklanması ile okuyucu karşısına ilk kez çıkan Edebi Metinde Din-İktisat, Ayışığı Yayınları’ndan çıktı.

Bergen’in yeni kitabı Edebi Metinde Din-İktisat, yazarın Hece Öykü, Hece dergileri ve edebistan.com‘da çıkan edebiyat yazılarından oluşuyor. Öykü değerlendirilmelerinde çok sık başvurulmayan bir metodla, yazarının içinde bulunduğu dini ve ekonomik ortam üzerinden ele alınan metinler; Mustafa Kutlu, Adalet Ağaoğlu gibi isimlerin öyküleri olmakla birlikte daha ziyade erken cumhuriyet döneminde kaleme alınmış eserler. Bu kapsamda Bergen, ağırlıklı olarak aile, meslek, dindarlık, geçim, ev, dirlik arayışı Read the rest

Yeni Kitap: Tıp Bu Değil! »

Modern tıbbın verdiği zarar, yararıyla yarışır hale geldi. Dünya ölçeğinde ve ülkemizde yürütülen “sağlıkta dönüşüm”ün toplum karşıtı politikalara dayandığı giderek açığa çıkıyor. Ne var ki, o politikaların temelinde de günümüzün insanı metalaştıran tıbbı yatıyor. Hekimlerimizin bile ezici çoğunluğu bunu bilmiyor ya da kabul etmek istemiyor. Tıbbın acilen sorgulanması, bilimselliğinin tartışılması, temelden yeniden ele alınması gerek. Böyle bir başlangıç hedefiyle bir grup hekim bu kitabı başta öğrenciler olmak üzere tıp camiası ve halk için yazdı. AYRINTILI TANITIM YAZISI (insan okur.org) veya SATIN ALMAK

 

… Komşu konularda ücretsiz e-kitap indirmek için…

Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

 

Maymunist imanla nereye kadar? (Tartışma)

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

 

 

 

Modern Bir Put: Bilim (Tartışma)

Bilimciler herşeyi parçaladıkları için mânâyı kaybediyorlar. Aşk’ı, Korku’yu, Sevinç’i hormonal “fenomenler” sanıyorlar. Hakikat’in tezahürü yok onlar için, sadece tezahür var. Sebebi? Eşya. Eşyanın sebebi? O da eşya(!) Biz buna “pozitivist iman” diyoruz. Çünkü pozitivistlerin bilimsellikle ilişkisi koptu. Bilimsellik değil bilimcilik peşindeler. Bilimi putlaştırdılar. Konuya eğilen yazarımız Mehmet Bahadır her zamanki nazik üslubuyla “kral çıplak” dedi… Dedi ve bir işaret fişeğini daha ateşledi. Sitede en çok yorum alan yazılardan biri oldu bu makale. Fakat sadece içeriği ve yorum sayısıyla değil, yapılan yorumların kalitesiyle de öne geçti bu çalışma. 100′den fazla yorum alan ve aylar süren ilginç bir tartışmaya vesile olan makaleyi altındaki yorumlarla beraber kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

J.S. Bach Keman ve klavsen için sonat »

Sonate pour violon et clavecin n°1 en si mineur by Christophe Rousset on Grooveshark

Kitap Tanıtan Kitap 4 »

 Derin Düşünce yazarları bir kez daha okudukları kitaplar ve tanıştıkları yazarlar hakkındaki izlenimlerini sizlerle paylaşıyorlar. Kitap tanıtan kitap serisi ufkunu genişletmek isteyen okurlar için ilginç bir fırsat.  Farklı asırlarda, farklı ülkelerde yaşamış, hatta eser verdikleri lisan dahi farklı olan sanatçılarla ve filozoflarla buluşmanın güzel bir yolu.

Üstelik alışılagelmiş kitap sunumlarından farklı bir çalışma bu. Neden? Öncelikle kitap tanıtan kitap serisinde tanıtımı yazanlar da tıpkı tanıtılan sanatçı ve filozoflar gibi birer yazar. Bir çoğu profesyonel ve yarı-profesyonel olarak yazı hayatlarını sürdürmekteler. Ek olarak… katkıda bulunan yazarlar eserin güzelliği kadar kendi iç güzelliklerini, kişisel tecrübelerini, eserle ve yazarla tanışma serüvenlerini de ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan kitap tanıtan kitap Aktaş, Kafka, Ramazanoğlu veya Kazancakis ile olduğu kadar Başarslan, Gürkan, Becer ve Özdemir ile de tanışmanın veya mevcut dostluğu ilerletmenin güzel  bir yolu.

Bu 4cü kitapta Yine « ağır » konuklarımız var : Franz Kafka, Cihan Aktaş, Michel Houellebecq, Yıldız Ramazanoğlu, Nikos Kazancakis, Ali Şeriati, Jacques Derrida, Selim İleri, André Gide.

20 farklı kitap, Rusya, Fransa, İran, Almanya ve Türkiye’den 20 yazar. 98 sayfalık bu kitabı, kitap tanıtan kitapların dördüncüsün ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Not: Daha önce aynı seriden çıkan kitaplar burada:

Zanîngeh ekibiyle DOM belgeseli üzerine »

Bazen bir hayal, sadece bir çocukluk rüyasıdır her şey. Hepimizin yok mudur lise arkadaşlarıyla kurduğu hayaller? Hiç ayrılmayacağızdır mesela, ne olursa olsun arayacağızdır birbirimizi, hatta büyük adam olma yolunda uzaklaşan yollara vaat edilmiş mektuplarımız vardır lise arkadaşlarımızla… Ama öyle ya her şeyin bir çırpıda tüketildiği bu dünya, hayallerimize sıkı sıkı bağlandığımızda kulvardan atıveriyor bizi. Çünkü okumaya geldiğimiz şehirlere alışmakla yükümlüyüzdür. Kuşkusuz bu şehirler genelde herkesi başka hayatların içinde çoktan köklendirir. Belki unutmayız lise arkadaşlıklarımızı -çoğu kez unuturuz- ama ortak hayallerden geçmeye dayatılmıştır biçilen geleceğimiz.

Kimisi için farklıdır bu durum. Azdır bu kimileri. Bazen bu ak, açık zihinler daha o yaşlarda bir araya gelince, ortak bir derdi kuşatıverirler. Bu öyle bir şeydir ki, yaratılmış toplumsallıklarına bir aidiyet üretirler. Vazgeçilmez artık bu ortaklıktan. Bir dert üzerine doğmuştur çünkü bu dostluklar, ya da bir dert üzerinde derinleşmiştir. Aslında öyle ya o uzak şehirlere bile o dert sonucu gidilmiştir.

Dom belgeselini izlediğimde röportaj yapmak istedim. Çünkü yeni bir kültürü tanımak, tanıtmak heyecanı sarmıştı beni. Röportajın ardından karşıma çıkan bu güçlü oluşum ya da platform beni tam anlamıyla büyüledi.

Zanîngeh Media ekibinden Ridwan Xelîl ile görüştüm. Xelîl, öncelikle Zanîngeh ekibinden bahsetmeye başladı. Onlar Nusaybin‘de okuyan lise arkadaşları. İrtibatları üniversite için farklı şehirlere geldiklerinde bile kopmuyor. Çünkü ortaya bir dava konuyor. Zanîngeh, Yani “sanal üniversite“. Amaçları Kürtçe’nin bir bilim dili olması. Ama gerekli ilgiyi görmüyorlar. Sonra ekibin ilgi alanı iletişime doğru kayıyor. Şimdi daha çok Zanîngehfilm adı altında, projelerini hayata geçiriyorlar ve belgesel, film gibi çalışmalarını gerçekleştiriyorlar. Hımm tabii eğer para bulabilirlerse… Şimdiye kadar genelde çalışmalarını kendi imkânlarıyla gerçekleştirmişler yani harçlıklarını birleştirerek.”  TAMAMI: Magrib.org

Kürt Siyasetinin Öznesi Kürtler Olmadıkça… »

“… PKK; önce açılım süreci, arkasından Ergenekon tutuklamalarıyla başlayan yeni Türkiye’nin yeni sürecinde, kendi yol haritasını Öcalan’sız çiziyor ve bu yol haritası Türkiye’nin gerçekliğine değil, daha ziyade Suriye’nin geleceğine, Ortadoğu’daki yeni jeopolitik dengelere, Kürt-Şii ittifakına bağlı olarak hayata geçiriliyor.

PKK’nin yürüttüğü mücadele tarihinde, sırtını Türkiye’deki gerçeklere dönüp, bu denli büyük bir arzu ve hevesle, geleceğini ve siyasi hesaplarını Ortadoğu’daki gelişmelere bağladığı bir başka dönem daha yoktur.

Bu dönem, 2004’te silaha yeniden sarılmayla başladı. Yani AKP hükümetinin ve devlet bürokrasisinin bir yandan, yeni bir Kürt politikası oluşturma bir yandan da askerî vesayet ve darbe planlarına karşı gerçek bir demokrasi ve sivil mücadele verdiği yıllarda …” (Orhan Miroğlu / Taraf)

 

 

… Bu konuda okumak için…

Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler

Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon  ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin. 

Schubert – Arpeggione – (Anne Gastinel Claire Désert) »