RSS Feed for This Post

Rönesansçı Körlükten Kurtulmak…

tersten-perspektif-genis-aci-1

Panoramik bir fotoğrafa bakarken gözümüzle serbestçe geziniriz; ilgimizi çeken noktalara odaklanırız. Sonra gevşetiriz bakışlarımızı ve bir başka noktaya yöneliriz. Pasifçe bakmayız, yaşarız adeta. Bu panoramik okuyuş tecrübesi müzik gibi, zamansal. Fotoğrafçının bize dayattığı mutlak doğru bir bakış noktası veya diğer nesnelerden daha önemli (merkezî) bir nesne yok. Dar açıyla çekilmiş fotoğraflara kıyasla geniş açı gerçek hayattaki görme tecrübesine çok daha yakın değil mi?

tersten-perspektif-dar-aci-1Zannediyorum fotoğraf sahası, Rönesans ile birlikte resim sanatı üzerine tahakküm kuran merkezî perspektifin sanattan uzaklaştırıcı etkisini anlamak için iyi bir başlangıç. Zira doğrudan Rönesans’ı eleştiren insanlar “sanattan anlamaz” damgası yiyor kolaylıkla. Ruhban sınıfı gibi davranan bu insanlara göre doğru anlaşılması gereken dogmalaşmış, tartışılması teklif dahi edilemeyen mutlak bir sanat var. Kendilerini sanat ile halk arasında özel bir yerde gören rahiplerce aforoz edilme tehlikesi var! Sanat eleştirmeni değil de vatikanist papalar gibi davranan bu insanları tartmayı okurlarımızın irfanına terk edelim.

Ama şunu unutmayalım: Rönesans’tan sonra yaygınlaşan merkezî perspektif resimde uygulanabilen tek perspektif değil. Mekânı tasvir ve tasavvur etmenin yollarından sadece biri bu. Zaten sıkıntıya sebep olan perspektif tekniğinin kendisi değil mevcut yollardan birini seçip doğru / mutlak / objektif diye diğerlerinin yerine bunun dayatılması. Merkezî perspektifi bir ilerleme, mükemmelleşme gibi gören, bunu kullanmayan toplumları “ilkel” diye damgalayan sanat tarihçileri hiç de az değil. 

Bizanslılar resim yapmayı bilmiyor muydu?

tersten-perspektifGeçen bölümden hatırlayacaksınız, “Merkezî perspektif sanata giydirilmiş bir deli gömleğidir!” başlığı altında Rusya’nın Einstein’ı, da Vinci’si olan acayip bir insandan, ilahiyatçı, sanat tarihçisi, filozof, matematikçi, fizikçi Pavel Florenski’nin hayatından başlamıştık. Sanat tarihine damga vuran Tersten Perspektif kitabı şüphesiz modernitenin sanatı hapsettiği dar kalıpları aşan bir menzile sahip. Florenski 19cu asırla gelen, endüstrileşme ve ulus-devletle dayatılan maddî değerlerin mekân tasavvurumuzla ve ahlâkî tercihlerimizle bağlantılı olduğunu savunuyor. Dolayısıyla merkezî perspektifi eleştirirken onu doğuran ve ondan beslenen fikrî zemini, ticaretin ve şiddetin tahakkümünü de tahlil ediyor. Evet… Florenski’nin rehberliğinde mekân tasavvurunun dünya görüşümüz üzerindeki tesirini anlamaya çalışacağız. Sanattaki hür tercihler ile ahlâkî tercihler arasındaki münasebetin izini süreceğiz. Ancak evvelâ modern eğitimlerimiz yüzünden kristalleşen bir dogmadan kurtulmamız gerekiyor; perspektif ile “doğru” resim çizme saplantısından:

tersten-perspektif-novogorod“… 14., 15., kısmen de 16. yüzyıl Rus ikonlarına ilk kez dikkatlice bakan bir kişi, alışılmadık perspektif oranları karşısında normal olarak şaşkınlığa düşecektir. Temsil edilen nesneler, örneğin binalar, masalar ve tahtlar gibi düz yüzeylere ve düzçizgisel kenarlara sahipse, özellikle kitaplar, daha doğrusu Kurtarıcı ve azizlerle resmedilen İncil söz konusuysa, seyircinin şaşkınlığı daha da fazla olacaktır. Bu nesnelerdeki olağandışı perspektif oranları, doğrusal perspektif yasalarıyla son derece büyük bir karşıtlık içindedir ve yine doğrusal perspektif açısından bakıldığında bunlar olsa olsa kaba ve beceriksizce yapılmış çizimler olarak değerlendirilebilir.

Bu ikonlar daha dikkatli incelendiğinde, eğri yüzeylerle sınırlanan cisimlerin de kısaltmalarla temsil edildiğini fark etmek hiç de zor değildir; burada söz konuşu kısaltmaların kullanılması perspektif yasaları açısından imkânsızdır aslında. İster eğri ister düz hatlara sahip olsunlar, cisimlerin normalde aynı anda görülemeyecek kısım ve yüzeylerinin gösterildiğine oldukça sık rastlanır ikonlarda. Oysa temel perspektif kurallarının anlatıldığı bütün ders kitaplarında yazar bunların aynı anda görülmesinin mümkün olmadığı. Binalar, tam karşıdan yalnızca tek bir cephesine bakıldığı halde, her iki yan cephesiyle birlikte gösterilir, İncil’in aynı zamanda üç hatta dört yüzeyinin birden görüldüğüne bile rastlanır. Yüzler, önden bakıldığında saç çizgisi de görünecek şekilde, şakaklar ve kulaklar da öne doğru dönmüş, adeta düzlem üzerine yayılmış olarak çizilir. Burnun ise üstten ve uzunlamasına çizildiğine, yüzün görülmemesi gereken bölümlerinin gösterildiğine, ayrıca aslında önde görülmesi gerektiği halde tersine çevrilmiş yüzeylere de rastlanabilir …” (Pavel Florenski, Tersten Perspektif)

Gerçek dünyanın “gerçek” resmi yapılabilir mi?

Müellif perspektifin eski çağlarda da bilindiğini ancak sanat amacıyla kullanılmadığını başarıyla ispat ediyor. Gerçekten de Pompei duvar resimlerinden Mısır piramitlerine, Babil asma bahçelerinden devasa Yunan tapınaklarına uzanan muhteşem eserler var. Mühendislikte ve matematikte bunları yapabilecek kadar ileri gitmiş halkların perspektif ilkelerini fark etmemiş olması mümkün mü?

tersten-perspektif-Madonna_della_MisericordiaAma Rönesans’a kadar “sanat” demek ibadet demek. Sanat faaliyetlerinin neredeyse tamamı baharın gelişini kutlamak, tapınakları süslemek yahut cenaze, doğum vb işler için yapılıyor. Sadece Akdeniz veya Avrupa değil Uzak Doğu’da da böyle durum. Bu yüzden batılı Hz İsa (a.s.) tasvir ederken diğerlerinden büyük çiziyorsa doğulu Budha’yı merkezde ve büyük çiziyor. Yani görsel bir dil,  Titus Burckhardt’ın tabiriyle inançların yön verdiği bir “lisan-ı sûret” var. (Bkz. Senin tanrın çok mu yüksekte? İsimli e-kitap)

Bu lisan-ı sûret Rönesans’tan itibaren mahiyet değiştirmiş. Bütün Avrupa bir anda metamorfoz geçirmiyor tabi ama özellikle refahın arttığı şehirlerde (Floransa, Amsterdam,..) tuhaf bir dönüşüme tanık oluyoruz: Taklid etmek, teşbihe yönelmek ve görünen dünyanın ötesini reddetmek. Bu felsefî tercih sanata nasıl sirayet ediyor? Sadece merkezî perspektifle gelen matematik kuralları değil anatomi, optik vb yoluyla “gerçek” resim yapma iddiası şeklinde. İnsanlar bilim ve teknolojideki ampirik gerçekleri vahiyy ile bilinen Hakikat’e eşitleme temayülü gösteriyorlar. (Bkz. Şalgam suyu varsa Tanrı’ya lüzum yoktur) Florenski’nin de isabetle teşhis ettiği bir hastalık bu:

“Hakikat’e ulaşmak için artık bir tanrıya, kiliseye ve kutsal kitaplara ihtiyaç yok, bize akıl ve bilim yeter”

Pozitivistlerin, materyalistlerin mottosu haline gelen bu tercih özünde aklın sesinin nefs tarafından taklid edilmesinden kaynaklanan bir mesele. Fakat Rönesans başlarken buna direnecek bir kilise yok. Tersine gırtlağına kadar dünya zevklerine batmış olan Vatikan her türlü entrikanın, süflî tutkuların merkezi haline gelmiş. Bu sebeple Vatikan sanat ve felsefe sahasında maneviyatın terk edilmesine engel olmak şöyle dursun adeta destekliyor, yangını körüklüyor.

Hiç 90-60-90’lık güzellik gördün mü sen?

Foucault “Modernite bir zaman dilimi değil bir zihniyettir” demişti. 19cu asrın hâlâ bitmediğini düşünüyorum. Takvim yapraklarını çevirip duruyoruz ama sömürgeci katliamlara, iki dünya savaşına ve Hiroşima’ya sebep olan zihniyet hâlâ insanlığa hâkim. 19cu asırdakiler kadar, belki de daha fazla pozitivist bir dünya görüşüne sahibiz. Yaşadığımız çağda güzel ve güzellik kavramı öylesine aşındı ki bir “güzellik yarışması” yapabiliyoruz meselâ. Güzellik’i santimetreler cinsinden veya jüri puanıyla ölçebiliyoruz. Yarışmaya katılan 200 genç kadını en güzelden en çirkine doğru dizebiliyoruz. Verimli inekler, ucuz ve pahalı otomobiller ya da fabrikadaki kusurlu/kusursuz yedek parçalar gibi. (Bkz. Derin Lügat: Güzellik / Cazibe / Attraction / الجمال)

Güzelliği fehmedemeyenlerin onu ölçmeyi vehmetmesi bir rastlantı değil. Tıpkı Rönensans ile birlikte merkezî perspektifi savunanların mimar ve matematikçi olması gibi. Brunelleschi, Leonardo Da Vinci, Piero Della Francesca, Andrea Mantegna, Leon Battista Alberti…

Tabi bu mimarlar çizim yaparken sanatsal bir kaygı değil ticarî endişeler taşıyorlardı yani inşa ettikleri binanın müşteri tarafından sorunsuz, şikâyetsiz teslim alınabilmesini istiyorlardı. Bu sebeple kimsenin itiraz edemeyeceği, makine parçalarının teknik resimlerine benzeyen, ölçülebilir, kontrat değeri taşıyan görseller ürettiler:

 “… Bahçenin şurasında, çeşmenin 2 metre önünde durursan ve bu yöne bakarsan bahçe duvarının üzerinden karşıdaki kilisenin kubbesinin üst yarısını görebilirsin …”

Bugün de mimar ve mühendislerin teknik çizim ihtiyaçları var. Bilgisayar destekli tasarım programlarıyla sunum yaparken Rönesans mimarlarından çok farklı değiller. Müşteri ile anlaşmanın yanında birkaç mimarın aynı proje ve aynı çizimler üzerinde çalışabilmesi için çizimlerini standart bir norma göre yapmaları kaçınılmaz:

“… Uzaktaki cisimleri uzaklaştıkları oranda daha küçük çiz, yaklaşan cisimlerde kontrast daha belirgin olsun, uzaklaştıkça pastel renkler ve daha zayıf bir kontrast kullan; uzaklaştıkça paralel çizgiler hep AYNI açıyla birleşsin, bu birleşme noktasını önceden tayin et ve ASLA değiştirme…”

 

tersten-perspektif-33

 

İnsansız mimarî olur mu?

Florenski’nin merkezî perspektife ve pozitivist tasavvura yönelik eleştirilerini ve mimarların ticarî kaygılarını okuyan biri bu mesleğin sanat ve güzellik kaygısından uzak adeta insansız ve maneviyatsız bir icradan ibaret olduğunu düşünebilir. Oysa elbette sorun mimarlıkta değil mimarlık misyonu ve genel olarak sanat tasavvurunda. (Bkz. Mimar ve fikir adamı Turgut Cansever’in kitapları ve İslâm’da Mimar ve Şehir isimli e-kitabımız) Gerek bizim gerekse Florenski’nin sert şekilde eleştirdiği şey de bir araç olan teknik çizimlerin amaç haline getirilmesi ve hatta tek mekân tasavvuru olarak insanlara, insanlığa dayatılması.

Mimarî eserler ister istemez içinde yaşadığımız evleri ve şehirleri şekillendiriyor. Duvara asıp kaldırabileceğimiz bir tablodan çok daha kalıcı olan tarihi eserler bizi geçmişle ve gelecekle ilişkilendiriyor: Ben kimim? Torunlarıma nasıl bir manevi miras bırakıyorum? Halka açık (bedava) meydanlar, camiler ve çeşmelerle mi yoksa sadece kredi kartı olanların girebileceği alış-veriş merkezleri ve plazalarla şekillenmiş bir ufuk mu kalacak benden geriye?

Tarihi eser kapsamında düşünerek konuyu daraltmak doğru değil tabi. Bunun gibi sokakların genişliği, balkonların ve pencerelerin koruduğu (veya ihlâl ettiği) mahrem hayat ve daha birçok mimarî unsur hayatımıza yön veriyor. Biz eserlerimizle mekânı şekillendirirken mekân da bizi şekillendiriyor:

“… Mimarî bir eser tecrübe edildiğinde mekân, madde ve zaman tek bir boyutta cem olur ve bu hafızaya, insanın şuuruna nüfuz eder. Kendi hüviyetimiz de bu mekân ile ve bu an ile aynılaşır; bu boyutlar varlığımıza dâhil olur. Mimarî benliğimizle dünya arasında bir ahenk bulma sanatıdır ve bu ahenk hislerle gerçekleşir …” (Juhani Pallasmaa, The Eyes of the Skin, 2005)

 

tersten-perspektif

 

Merkezî perspektif insan gözünün aşılmaz ufku mudur?

Evet…  Mekânı yaşamak ve görme tecrübesi son derecede dinamik ve zamansal iken bakanı bakılandan koparan rönesansçı perspektif bizi direk üzerine sabitlenmiş bir güvenlik kamerası derekesine düşürüyor. Bu mahdut bakış her türlü maneviyattan uzak; “gerçek / objektif / bilimsel” bir manzara sunma iddiasında ama netice tam tersi. Onlarca farklı bakışa sahip olarak kavrayıp ihata edebileceğimiz bir muhitin gerçekliği yerine tek bir bakış açısının yavan, homojen, tekdüze tasavvuruna hapsoluyoruz. Yani geleneksel/dinsel mihenk noktalarından koparak “özgürleşme” iddiasındaki rönesansçı perspektifi bize vaad ettiği “gerçek dünyayı” vermiyor, gerçeğin küçücük ve deforme olmuş bir temsiline hapsediyor.

Peki Florenski’nin kitabında anlatılan tersten perspektif kavramı bugün kullanılabilir mi? Çoklu bakış açısı, dinamik bir mekân tecrübesi statik bir ikona nasıl temsil edebilir? İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden Ozan Avcı’nın bu meseleyi sorgulayan satırlarıyla makalemize son verelim:

“… Mimari perspektif olarak kabul edilen yöntem merkezi perspektiftir. Merkezi perspektifte mekân belirli kurallara göre rasyonel bir biçimde inşa edilir. Bedenin hangi mesafeden ve hangi açıyla mekâna baktığı önceden kararlaştırılmıştır. Dolayısıyla bedenle mekân arasında statik bir ilişki vardır ve bu ilişki sadece görme duyusu üzerinden tarif edilmiştir. Beden, bakan gözü taşıyan bir nesneye dönüştürülmüştür. Gözden çıktığı varsayılan ışınlarla perspektif mekânı kurgulanmaktadır. Tersten perspektifte ise durum bunun tam tersidir; ışınlar gözden değil çizimden çıkmaktadır. Çizime bakan beden her seferinde kendisini yeniden konumlandırmaktadır. Bu nedenle bedenle mekân arasında dinamik bir ilişki vardır. İkonografide tersten perspektife ek olarak görünenle görünmeyenin birlikteliğinden de söz etmek mümkündür. Birinin diğerine üstünlüğü söz konusu değildir. Eş zamanlı, çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Bu yönüyle mimari temsil açısından potansiyelli olduğu düşünülmektedir. Mimari temsilde görünmeyeni görünür kılmak mümkün müdür?

[…] Eğer bugün temsil araç ve tekniklerinin tasarım araç ve teknikleri olduğuna olduğuna inanıyorsak, mimari temsili yeniden düşünmemiz gerekmektedir. Ölçülebilir bir varlık olarak sadece mekanı temsil etmek yerine bedensel deneyimi temsil etmenin bir yolu olarak tersten perspektifin potansiyelleri yeniden gözden geçirilmelidir. İkonlardaki çeşitlilik ve çok merkezlilik görünenle görünmeyen arasındaki muğlak ilişki bağlamında onları özgün bir temsil haline getirmektedir. …” (Rethinking architectural perspective through reverse perspective in Orthodox Christian iconography, 2015)

 

tersten-perspektif-55

… Sanat, tarih, siyaset, ekonomi, felsefe üzerine kitap okumak için …

derin_lugat-2-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâDerin Lügat 2.0

2ci Sürüme dair not: Birinci sürümden bu yana 12 yeni kelime eklendi Derin Lügat’a. İndirip ilk 30 kelimeyi okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmedik. Yani 65inci sayfa sonuna kadar (Yalnızlık dahil) 2.0 ile 1.0 arasında bir fark yok. Bundan sonraki güncellemelerde de aynı yolu takip edeceğiz.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlıkakıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için.Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâ

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık.Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocukları

oteki-sinemanin-cocuklari 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâYakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “SinemaEndüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeler yerine güzel filmleryapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.


tezyin_kapak-150 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâT.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

fethullah-gulen-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâ

Fethullah Gülen’i iyi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâdemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmakolabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâ80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâ4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcular 70 kitap indirin70 kitap indirin Millî eğitim aforizmalarıMillî eğitim aforizmaları Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! Kader / Destiny / القدر Kelebek cenazesi gibidir kelâma hapsedilen mânâÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin