Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Geleneğin İçinde İslâm San’atı »

Fetihten elli yıl kadar sonra İstanbul’a gelen Mimar Sinan, Ayasofya’yı inceler ve İslâm mimarîsinde böylesi büyük ölçülerde eser bulunmamasından yakınır. Günlüğünde yazdıklarına göre, incelediği bu büyük kilisenin, sadece niceliksel yönüyle alakâdar gibidir. Fakat konu sadece fiziksel büyüklük değildir. Burckhardt’ın yazdığı gibi, “El yöntemiyle, böyle muazzam ölçülerde bir bina inşâ etmek, fiziki ihtişamı asli niteliğinin bir işâreti kılar; dolayısıyla Sinan eserinin, Bizanslı yapı ustalarına karşı teknik bir zafer elde etme ihtiyacı içinde olduğu kadar, aynı şekilde İslâm’ın ruhuna daha uygun bir mekân arayışı içindedir ki bunda hiçbir yanlışlık olamaz.” (Burckhardt,2005:175)

İslâm San’atı denildiğinde en geniş anlamıyla Müslüman san’atkârların İslâm kılınmış bölgelerde ortaya koydukları eserlerin bütünü anlaşılıyor. İslâm san’atı, bir anlamıyla Müslümanlarca fethettikleri ülkelere bir alâmet gibi dikilen eserler olmakla birlikte bundan ibâret değildir. İslâm’da mündemiç olan medeniyet tasavvuru marifetiyle yeryüzünün her yerinde, zamana bağlı olmaksızın Read the rest

Ömer Faruk Tekbilek »

Bu yaz hangi kitabı okusak? »

 
 

 

Kitap Tanıtan Kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap Tanıtan Kitap 2

Kitap tanıtan Kitapların birincisi kadar sevildi, o kadar çok ilgi gördü ki ikincisini yayınlamak için sabırsızlanıyorduk. Yeniden 44 kitap tanıtımıyla geliyoruz karşınıza: Dostoyevski, Sezai Karakoç, Yıldız Ramazanoğlu, Jean Paul Sartre, Amin Maalouf, Taha Akyol, Hasan Cemal, Ali Şeriati, William C. Chittick, Alain Touraine, Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri… Farklı asırlar, farklı coğrafyalar, farklı konularla dergi tadında bir kitap… Ortak olan tek şey İnsan belki de? İnsan’ın iç dünyasındaki saklı hazineleri paylaşma muradı…Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz. 

 

Devlet ve bilim ilişkisi »

“… Kaba târifle “din” vahye dayanır ve insan aklının ürünü olmayan bir bilgi bütününü ifade eder. Dine karşı geliştirilmiş en sert tenkidler özetle, dinin insan kaynaklı olmadığı fikri üzerine yoğunlaşır. Buna mukabil bilim insan kaynaklıdır; aklî usuller kullanmak yoluyla bilinenlerden bilinmeyenlere erişmek, bilinenlerin doğruluğunu sınamak için insan neslinin varabildiği en yaygın ve itibarlı usûl budur. Dinle devlet işlerini birbirinden ayırmak gereğini hisseden rejimler, dinî bilginin en azından kamu işlerinde kullanılmaması gerektiğini ileri sürerek, başka türlü bir bilgi kaynağına itibar ederler; işte bu bilgi kaynağı bilimdir. Laik devletler, dinî bilgi yerine zımnen veya alenen ilmî bilgiyi üstün tutmuşlardır, böyle olmak zorundadır ve başka ihtimal de yoktur. (Ahmet Turan Alkan / Aksiyon) 

Devlet, neredeyse en büyük bilgi tüketicisidir; karmaşık devlet cihazının her yerinde bilgiye ihtiyaç duyulur. Bu durumda teorik olarak “laik devlet”in, her nevi devlet maslahatında dinî bilgi yerine ilmî bilgiyi tercih etmesi gerekir. Şimdi bu noktada problemi iki şıkta tartışmaya başlayabiliriz:

1— İlmî bilgi ne kadar güvenilir bir nitelik taşır; ilmî bilgi ile “hakikat” aynı şey midir; ilmî bilgi ile hakikat arasında bir mesafe bulunabilir mi?

2— Dinî bilgiyi güvenilmez bulan devletin, ilmî bilgiye itaat edeceğine dair herhangi bir müeyyide var mıdır; yoksa olmalı mıdır? …”

 

… Bilim ve bilim ideolojisi üzerine e-kitap okumak için…

 

Modern Bir Put: Bilim (Tartışma)

Bilimciler herşeyi parçaladıkları için mânâyı kaybediyorlar. Aşk’ı, Korku’yu, Sevinç’i hormonal “fenomenler” sanıyorlar. Hakikat’in tezahürü yok onlar için, sadece tezahür var. Sebebi? Eşya. Eşyanın sebebi? O da eşya(!) Biz buna “pozitivist iman” diyoruz. Çünkü pozitivistlerin bilimsellikle ilişkisi koptu. Bilimsellik değil bilimcilik peşindeler. Bilimi putlaştırdılar. Konuya eğilen yazarımız Mehmet Bahadır her zamanki nazik üslubuyla “kral çıplak” dedi… Dedi ve bir işaret fişeğini daha ateşledi. Sitede en çok yorum alan yazılardan biri oldu bu makale. Fakat sadece içeriği ve yorum sayısıyla değil, yapılan yorumların kalitesiyle de öne geçti bu çalışma. 100′den fazla yorum alan ve aylar süren ilginç bir tartışmaya vesile olan makaleyi altındaki yorumlarla beraber kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Buradan indirebilirsiniz. 

Maymunist imanla nereye kadar? (Tartışma)

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz. 

 

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Chick Korea »

Spain by Chick Corea on Grooveshark

Bugün cuma, ne olur bir şey yap (27) »

Bahr-i ehâdiyetinin celâl ve cemâl dalgalarıyla cümle mükevvenâtı zâhir eyleyen, şuûnat-ı ilâhîyesinin hikmetleriyle hâdisâtı terkib eyleyen, ilm-i ezelîsini ve hakâyık Rabbâniyesini istediğine istediği şekilde tâlim edüp, hak ve hakîkate ârif eyleyen, ma’rifetullahını ve ilm-i ledünnünü ikram ettiği kullarından seyreyleyen, muhabbet üzre yarattığı âlemi ilmiyle, ilmini de rahîmiyyet ve rahmaniyyetiyle setreyleyen, kullarını letafet ve kerametle kendisine sırdaş ve kurbiyyetine mazhar eyleyen, Sübhân, Burhan, Deyyan, Hannan, zü’l-Celâl-i ve’l-İkram Mevlâ-yı müteâl, Hak celle ve âlâ Hazretleri’ne tecelliyatı adedince yani nihayetsiz ve hududsuz hamd ü senâ olsun.

 
Nur-i evvel, ba’s-i âhir, enbiyânın âzâmı, Cenab-ı Hakk’ın yegâne abd-i hâssı, sedefter-i mahlûkat ve ekmel-i mevcûdat, Hazret-i Kur’an’ın mazharı ve Kur’an’ın tecessüm etmiş hazret-i insanı, efdalü’l beşer, ‘leamruk’ hitâb-ı ilâhîyesiyle ömrüne kasem olunmuş ayrıca yaşadığı asra ve yaşadığı ve kendisine helâl kılınan Mekke-i Mükerreme’ye ve kendisi vesilesiyle kasem edilmiş, “vedduha” vahy-i ilâhisiyle cahiliyet zulmetini nuruyla tenvir eden, vechine ta’zim edilmiş, nübüvvetine bizzat Allah Teâlâ’nın şahid olduğu ve Hak Teâlâ’nın kendisine kâfi olduğu kelam-ı kadim-i Sübhâni’de ebediyyen ilan olunmuş Resûl-i kibriyâ aleyhi ekmelü’t-tahıyya, Hazret-i ebel Kasım Muhammed Mustafa’ya Cenâb-ı Hakk’ın salât ü selâmları adedince salât ve selâm olsun. Âline, ezvacına, hulefasına, ashâbına ve etba’ına kabul olunan salât ü selâmların nurundan ikram ve ihsanda bulunulsun.(*)

Ümmet’in kimi erkekleri ve kadınları altını, pırlantayı, lüks malları namazdan daha fazla sever hale gelmişler. Dini bilmemek değil sevmemekten muzdarib olmuşlar.

Uçaklarla çocukları bombaladığı, silah üretip satanların kendilerini “barışçı” ilân ettiği bir dünyada yaşıyorsun. Petrol çalmak için insan öldürenlerin  kurduğu bir ”medeniyetin” gölgesindesin.  O « barışçı ve medenî» ülkeler ki askerleri masum insanları öldürüyor. Bu nasıl bir medeniyet ki yetiştirdiği insanlar hayvanların bile tenezzül etmeyeceği rezilliklere yelteniyorlar. işte bileğini bükemediğin için çizmesi altında yaşamak zorunda kaldığın “medeniyet” böyle bir medeniyettir.

Bu medenî(!) insanlar öylesine açgözlüler ki kendi milletlerini dahi soyup soğana çeviriyorlar sahte ekonomik krizler ile. Ama kimse onlara ses çıkaramıyor. Çünkü hukukun mal gibi alınıp satılmasına göz alıcı bir kulp taktılar: “Özgürlük!”

Gördüğün manzara karşısında kalbinde duyduğun sıkıntı Read the rest

Jan Garbarek / Red Wind »

Red Wind by Jan Garbarek on Grooveshark

İlkokul öğrencilerinde Atatürk algısı? »

“… İlkokul öğrencilerinde Atatürk algısını ölçmüşler… “Seçmen kitlesinde CHP algısını” ölçtürselerdi çok daha çarpıcı sonuçlarla karşılaşacaklardı. Ölçümü yapan Ankara Üniversitesi… Ankara’da başka konularla ilgilenebilinemiyor. Nur Hanım diyor ki, “öğrenciler, eğer Atatürk yaşasaydı dünyanın çok daha güzel bir yer olacağı görüşündeler“… İlkokul öğrencilerinin görüşü bu. Twitter’de cik cik eden birçok kuşun görüşünden daha gerçekçi. […] İlkokul öğrencileri,”Atatürk yaşasaydı biz onun yolundan ilerlerdik” demişler.
Atatürk yaşamadığına göre, demek ki onun yolundan ilerlemeyecekler!

Yazık. Öğrencilere değil, çoluk çocuğa “Atatürk yaşasaydı edebiyatı” yapan kazıklara yazık. Fakat Nur Hanım’ın bir lafı da dikkatimi çekti, tuhafıma gitti. Demiş ki, “öte yandan öğrencilerin Atatürk’ü tanımadan sevdikleri de anket sonuçlarıyla gözler önüne serilmektedir!” Haberi zikreden postalcı köşe yazarı, herhalde işine gelmediği için, ayrıntıya girmemiş. Acaba öğrenciler Atatürk’ü nasıl tanıyorlarmış da çok seviyorlarmış? Böyle zırvalarla övünmenin zavallılığı da, “Atatürk’ü tanıtmadan zorla sevdirme” yanlışıyla, yani beyin yıkamayla yetinenlere yetsin …”  (Engin Ardıç / Sabah)

 

… Bu konuda e-Kitap okumak için…

 

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz. 

 

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz.  

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz. 

Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

Mesnevi ile İlahi Aşk (8) / 08.07.2012 »

Zaman ve Ölüm »

 

… Bu konuda e-kitap okumak için… 

 

Ölümden Bahseden Kitap

Çocuklarımıza Ölüm’den daha çok bahsetsek ne olur? Meselâ evde besledikleri hayvanların, saksıdaki çiçeklerin ölümü üzerine yorum yapmalarını istesek? Mezarlık ziyaretleri yapsak onlarla birlikte ve sonra ne düşündüklerini, ne hissettiklerini sorsak?  Çocuklara ölümden bahsetsek belki daha güzel bir dünya kurulur bizden sonra. Çünkü bugün Ölüm’ü TV’den öğrenmek zorunda kalıyor çocuklar. Gerçekten bir “problem” olan ve çözüm bekleyen kazalar, hastalıklar… Çocuklar ölüm sebepleriyle Ölüm’ün hakikatini ayırd edemiyorlar. Küçülen ailelerden uzaklaşan dedeler ve nineler de bizden “uzakta” ölüyor: Kendi evlerinde, hastahane ya da bakımevlerinde. Doğumlarına tanık olamayan çocuklar bir gün ölme “sırasının” onlara da geleceğini anlayamıyor. Ölümü bekleyen modern insan idam mahkûmu değilse eğer, kısa çöpü çekmekten korkan biri gibi. İstenmeyen bir “büyük ikramiye” ölüm… Bu kitap Ölümden bahsediyor. Ölüm denen o “konuşmayan nasihatçıdan”, o karanlık ışıktan. Kendisini göremediğimiz ama sayesinde hayatımızın karanlık yarısını gördüğümüz ölümün ışığı. Buradan indirebilirsiniz.

 

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz. 

 

Zaman’ı düşünmek, Zaman’ı yazmak

Zaman insanın hissiyatıyla algılayamadığı, bilimsel, düşünsel, hatta psikolojik boyutları olan bir gerçeklik.  Zaman yaşadığımız hayatın kendisi. Ama bu kadar önemli olan Zaman ile aramıza mesafe koymak, Zaman’ın dışına çıkıp onu keşfetmek mümkün mü?

Zaman konusundaki bu ilk kitabımızda Derin Düşünce yazarları zor bir işe girişiyorlar: Zaman’ı düşünmek ve Zaman’ı yazmak. Zaman’ın NE? olduğunu sorgulayacağımız ikinci kitaptan önce NASIL? olduğuna baktık bu ilk makalelerde. NE? ve NASIL? soruları Zaman’a bakışımızda ana ekseni oluşturuyor çünkü bilimsel yolla, deney ve gözlemle ilerleyemediğimiz anlarda düşüncenin yardımına Sanat yetişiyor. Buradan indirebilirsiniz.