Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Kredi derecelendirme kuruluşlarına güvenebilir miyiz? »

“… Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının sorgulanmaya başlanmasında önemli bir etken 1990’lı yıllardan itibaren gelişmekte olan ülkelerin sermaye piyasasına hızlı entegre olmasıdır. Kredi derecelendirme kuruluşlarının o döneme kadar gelişmiş ülkeler için uyguladıkları metodolojilerinin gelişmekte olan ülkelere uygun olmaması bu ülkelerin doğru analiz edilememesine neden olmuştur. Bu da ülkeler için verilen notların güvenilirliğini tartışmalı hale getirmiştir. Kredi derecelendirme kuruluşları uzun yıllardır aynı metodolojiyi kullandıklarından dolayı değişen konjonktürel ortama uyum sağlayamadığı konusunda eleştirilmektedir. Ayrıca, ülkelerin yapıları birbirinden farklı olduğundan dolayı tüm ülkelere uygulanan tek bir metodoloji finansal sisteme uyum sağlayamamıştır. Bununla be-raber, bu kuruluşlar metodolojilerini değiştirmek istediklerinde ise ülkelere verdikleri notlarda ciddi değişimlerin ol-ması riski nedeniyle, kredi derecelendirme kuruluşları bu metodolojilere bağlı kalmaya devam etmişlerdir …” 

(SETA’nın raporunu indirmek için)
.

 

… Bazı  gerçekler ve liberal yalanlar üzerine okumak için…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın”çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda.“Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitaptaliberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

 

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

 

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Hissetmek ve birinin ne hissettiğini anlamak farklı şeylerdir »

ayna_makyaj

“… Yumuşak karakterli ve cana yakın olanlar ermiş mertebesine yükselebilir, güçlü ve kötü ruhlar şeytana dönüşür; ben ise sadece kederli ve bencil bir kadın oldum. […]  Yaptıklarınızı makul bir değerlendirmeyle ele almak gibisi yoktur: bedeni ve zihni sakin tutar; halbuki abartılı kavramlarla düşünürseniz hem bedeniniz hem de zihniniz ateşler içinde kalır. […] Tam yerinde bir soğukkanlılık gereksiz bir duyarlılıktan daha iyidir. […] Zihnin bazen yanlış anlamayla rahatsız olmak yerine sakinleşmek gibi aksi bir hali vardır ve kendimizi olduğumuz gibi tanıtamayacağımız yerlerde tam olarak yok sayılmaktan sanırım bir tür zevk alırız. […] İlaç kimsenin moralini düzeltmez. Benim sanatım melankolinin eşiğinde durur, kapıdan içeri bakar ve bir işkence odası görür ama ne bir şey söyleyebilir ne de bir şey yapabilir. […]

Hissetmek ve birinin ne hissettiğini anlamak farklı özelliklerdir; çok az insan ikisine de sahiptir, bazıları ise hiçbirine. […] Bu dünyadaki hiçbir saçmalık, bana mutluluğu beslememin söylenmesi kadar boş gelmiyordu. Böyle bir öğüdün anlamı ne olabilir? Mutluluk toprağa ekilip gübrelenen patates değil ki. Mutluluk, Cennet’ten üzerimize serpilen bir ışıktır. O, bir yaz sabahında bir goncadan ve Cennet’in altın meyvelerinden ruha düşen bir çiğ damlasıdır …”

(Villette-Geçmişin Gölgesinde / Charlotte Brontë)

… Sanat üzerine e-kitap okumak için…
Roman nedir? Nasıl Yazılır?

Roman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Okuyacağınız bu eserle romanlarından da tanıdığınız değerli yazarımız Suzannur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.

Şiirlerim, Öykülerim / Cemile Bayraktar

İnsan ya zevkten yazar ya dertten yazar. Ama insan bazen dertli olduğunu kendi bile bilmez, derdini ve zevkini kendi yazar ama farkında değildir, derdini de, şevkini de bazen kendi yazmamışçasına, yazdığından okur, insanın kendinde bilmediği yansımıştır yazıya, insan dertten yahut zevkten yazarken herkes kadar kendini okur. İnsan önce kendi için yazar. O vakit yazdığı aynası olur. Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Söz yıkar şiir imar eder

İncitmeden söylemek istersin ama söz incitir bazen. Ağlatmak istersin bazen ama söz ağlatmaz. Bazen sesini sözle duyurmak istersin ama duyulmaz. Bazen birsindir, bin olmak istersin söz yetmez. Sözün söz; kelimenin kelime olarak kaldığı anlar bazen yetmez, bazen tam aksine düşer, öyle zamanların sihri sadece şiirdir… Tahran’dan, Washington’a; Beyrut’tan, Tokyo’ya; İstanbul’dan Şam’a; Paris’ten Kazablanka’ya; Filistin’den Keşmir’e kadar uzatabilir kollarımızı şiir, tel örgülere, mayınlı topraklara, kırmızı çizgilere mahkûm etmeden beşeri, uzanır uzanabildiğince…Buradan indirebilirsiniz.

YAKINDA: Tezyin Kâinat’ın rumuzudur »

tezyin_1“… Tezyin şu veya bu satıha nakşedilmiş bir resim değildir. Tezyin suret itibariyle kendi mekânını ihdas eder. Daha doğrusu –bu mevhumlar ayrılmaz şekilde bağlı olduklarından- mekân ve zaman birbirini doğurur […] Balzac siyasî denemelerinden birinde herşeyin sûret olduğunu, hayatın dahi bir sûret olduğunu söylüyordu. Doğrudur. Herşey zamanda ve mekânda iz bırakarak edindiği sûretlerle ayırd edilir ve tanımlanır. Ama bundan da öte; hayat sûretleri ihdas edici bir güçtür. Hayat sûrettir, sûret hayatın kendini gösterme şeklidir. Tabiattaki sûretleri birbirine bağlayan münasebetler başına buyruk [fr. pur contingence] olamaz. ‘Tabî hayat’ dediğimiz şey suretler arasında gerekli ve belirleyici [fr. nécessaire] olan bir bağlantıdır ki bu bağ olmadan suretlerin varlığı da olamaz. Sanat için de aynı şey geçerlidir. Bir eserdeki sûretlerin arasındaki ilişki ve eserler arasındaki etkileşim bir düzen teşkil eder. Bu düzen Kâinat’ın rumuzudur …” 

(Henri Focillon, La vie des formes –Sûretlerin hayatı- 1934)

Ocak ayında en çok okunan kitaplar »

Geride bıraktığımız ocak ayında e-kütüphanemizden 60.772 kitap indirildi. Zaman kavramını hem bilimsel hem de felsefî bakımdan ele alan “Derin Zaman – Zaman Nedir?” adlı e-kitap 38.899 indirme ile ocak ayında birinci oldu. Fethullah Gülen ve ekibi ile dolu olan gündem elbette kendisini hissetirdi. HalkBank ile başlayan, Merkez Bankası ve Türk Lirası üzerinden devam eden operasyonlar okurlarımızın dikkatini bankalar ve demokrasi arasındaki sorunlu ilişkilere çekti. Kürt meselesi ve henüz kırılgan olan Güneydoğu bölgesindeki barış da gündemdeki yerini korudu. Türköne gibi yazarların parti kapatma ve darbe çağrısı yapmaları barışın sürmesini isteyenleri korkuttu; akıllara ister istemez AK Parti’yi seçim dışı yöntemlerle iktidardan uzaklaştırma projeleri yerleşti. Bütün bunlara rağmen sanata ve sanatçıya, estetik kuramına ve felsefesine olan ilgi azalmadı. İlk 15’e giren, her biri en az 500 defa okunan ve toplam okumanın yaklaşık %60’ını teşkil eden kitapların listesi şöyle:

1 Derin Zaman / Zaman Nedir? 38.899
2 Fethullah Gülen’i yi bilirdik 1.644
3 Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var? 1.349
4 Kürtlerin Tarihi Üzerine 961
5 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında 846
6 Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır 747
7 Banka Ordudan Tehlikelidir! 689
8 Tarih şaşırmaktır 645
9 Liberalizmin Kara Kitabı 605
10 Sosyalizm İslam’a uyar mı? (Tartışma) 568
11 Bir pozitivizm eleştirisi 543
12 Derin İnsan 536
13 Çapulcular” ne istiyor? 514
14 İslâm’da Mimar ve Şehir 513
15 Baudolino – Umberto Eco (Roman incelemesi) 508

Bütün gazeteler zenginlere ait iken “gerçek” kimin tekelinde? »

zengin-fakir
.

… Bazı  gerçekler ve liberal yalanlar üzerine okumak için…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın”çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda.“Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitaptaliberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

 

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

 

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Haki yeşili darbeden lacivert darbeye »

turk_polisi-1
“…Haki renkli üniformalıların vesayetine kafayı takıp, kendini lacivert renkli üniformalarının vesayetinin şefkatli kollarına terk etmiş bir kullanışlılık bu. Yani bir tane iddianamenin tek bir sayfasını okumamışların gerçek karşısında sarımsaklar çıkarmasının sebebi bağnazlık olmasa gerek. […] Hanefi Avcı’nın bile 2009’a kadar şüphelenmedim dediğini, hükümetin çok safmışız dediğini o kadar erken görmemiş olmanın utancı bizim olsun. Mezarlardan ölüleri, Kamboçya’dan öğretmenleri kaldırıp oy vermeye çağıran bir cemaatin bütün bunları yapabileceğini, düğmeye bastığında harekete geçen bir paralel devlete sahip olduğunu, Koç’a bir ananas, Haberal’a cuma namazında bir omuz mesafesine kadar geldiğini görmemek de. Taraf’ta Sri Lanka’daki kolejdeki bir öğretmen maaşından az alırken göremediğimizi, Türkiye’de ABD’deki charter okulundaki öğretmenin maaşından az alırken görmek de. Ama hiçbiri sizi kendi hesabınızı vermekten kurtaramayacak. Bilmem farkında mısınız; Berlin Duvarı’nın çöküşünü kabul etmeyen komünistlere benziyorsunuz …” (Yıldıray Oğur)

.
… Bu konuda okumak için…

 

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

 

fethullah-gulen-kapak

Fethullah Gülen’i yi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Türk solu neden birleşemiyor? »


.
 
…  Türk Solunu, sosyalizmi ve Abdestli sosyalistleri anlamak için…

 

Derin MAЯҖ

Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden?

Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok. Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.

 

Türk solu iktidar olur mu?

Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün. Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

 

Sosyalizm İslam’a uyar mı? (Tartışma)

Bir yanda zekât üzerinden eşitlikçi bir İslâm yorumu yapan anti-kapitalist Müslümanlar. Diğer tarafta bir türlü iktidar olamayan, sosyalizmi bilmeyen, kemalizmi demokrasi zanneden devletçi, hatta darbe yanlısı bir Türk solu.

Türk solu geçmişiyle yüzleşemekten korkuyor. Solcunun solcuyu katlettiği 1 Mayıs 1977 bir tabu. Deniz Gezmiş’in ulusalcı duruşunu da eleştiremiyorlar. Evet… Türk solcuları iktidara yürümek için bir koltuk değneğine muhtaçlar. Peki ya İslâm? Sosyalizm İslâm’a ne kazandırabilir? Sosyalist devletlerin Müslümanlara yaptığı onca eziyetten sonra Müslümanlar sosyalizm ile ittifak yapabilir mi? Derin Düşünce okurları tartıştılar, biz de kitaplaştırdık. Buradan indirebilirsiniz.

 

Türkiye’yi batırmak için elele! »

berbat

Osmanlıca derginin şubat sayısı çıktı »

osmanlıca dergiHer ay yayınlanmaya başlayan Osmanlıca derginin şubat sayısı çıktı

Osmanlı Türkçesinin herkes tarafından kolaylıkla öğrenilebileceğini ispat eden Osmanlıca dergi şubat sayısıyla okurlarıyla buluşuyor.

Basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Hayrat Vakfı Artvin temsilcisi ve Osmanlı Türkçesi Öğretmen’i olan Musab Gürsel Demir; Osmanlıca dergi içeriğiyle her seviyedeki okuruna hitap ediyor. Yeni başlayanlar için Osmanlıca öğreniyorum sayfasıyla, ileri seviyede olanlara kitabe, belge okuma çalışmalarıyla güncel kaynak olmakta.

Dergiye eklenen en önemli yeniliklerden birisi de güzel yazı, Hüsn-i Hat kısmı. Dopdolu bir kırk sayfa Osmanlıca okurlarını beklemekte.  Ayrıca Akademisyen gazeteci yazar Yusuf  Kaplan ile yapılan söyleşi okurunu Osmanlı Türkçesinin derinliklerine götürüyor.  Yusuf  Kaplan söyleşide Osmanlıca bilmenin Türkiye’de bir gence kazandıracağı en önemli şeyin özgüven olduğunu vurguluyor. Osmanlıca bulmaca kısmı ise dergiye ayrı bir renk katmış. Dedi.

Derginin içeriği ise şu şekilde:  Read the rest

Okusun okusun, adam olamazsa tuzluk olur »

tuzluk“… 279.889 kişinin girdiği bir sınav düşünün. 120 soruda 100 net ve üstü yapmayı başarıp yüzde 1’e giren 3277 aday içerisinde tam tamına 324 evli çift var. Ne dersiniz; Ailenin zihin açıcı etkisi? Evliliğin bereketi? Bir sınav düşünün; o zaman kadar yapılmış bütün sınavlarda sadece birkaç kişi bütün soruları doğru cevaplamayı başarmış.. Bir yıl önceki şampiyon ve bir yıl sonraki sınav birincisinin bile başaramadığını ise o yıl sınava giren 350 kişi aynı anda başarmış olsun. 120 soruda 120 net. Ve bu 120 kişiden en az 20’si yine evli çiftler. 

Ankara’dan N.S ve A.S, Malatya’dan R.Y ve Z.Y, İzmir’den H.B ve N.B, Sakarya’dan L.Ç ve S.Ç, Malatya’dan R.N ve B.K adlı çiftler 120’de 120 net mucizesini gerçekleştiren evli çiftlerden sadece birkaçı. Ankara’dan H.A ve S.A çifti ise daha büyük bir mucizeyi gerçekleştirmiş:İkisi birden tek bir soruyu yanlış cevaplayıp 119 nette kalmışlar. Malatyalı Ö. ailesinde E.Ö 117, eşi A.Ö. 111, İzmirli S. Ailesinde damat Bey 113, gelin hanım 116 net yapmış …” (Yıldıray Oğur)