RSS Feed for This Post

Evrim Teorisi Okullarda Öğretilmeli mi?

 Fransa Millet Meclisi’nin Ermeni Soykırımı oylaması yaptığı günlerde fikrimi soran fransız arkadaşlarıma şöyle diyordum: “Yarın da yerçekimini iptal edin ki hepimiz uçalım!”

 Bilimde de demokrasi olmaz. Bilimsel gerçekler parmak kaldırmak suretiyle değiştirilemez. Evrim yanlısı veya karşıtı insanların azlığı veya çokluğu ne evrimcilik fikrine güç katar ne de onu zayıflatır. Galileo “Dünya yine de dönüyor” derken belki yalnızdı ama haklıydı. GERÇEK var olmak için bilinmeye muhtaç değildir.

 Evrim bir teori midir yoksa bilimsel bir gerçek mi?

“Teori” kelimesinin etimolojisi eski Yunanca theoria – θεωρία (seyretmek, seyirci, gösteri) kelimesine uzanır. Teori bilimsel gerçek demek değildir. Bilim adamı “seyrettiği” olaylar arasında bir bağ olabileceğini düşünürse bir teori oluşturur. Teorisine destek bulabilir, popüler olur. Ama herkesin onu desteklemesinin bilimsel bir değeri yoktur.

 Meselâ yağmurlu bir günde şemsiyeli insanlar gören bir çocuk yağmurun şemsiyeler yüzünden yağdığını iddia edebilir. Bu bir teoridir. İspat edilmeye muhtaçtır.

 Bilimsel olarak henüz açıklanmamış bir grup olay karşısında önce o olayları birleştiren fikirler öne sürmek gerekir. Bu birleştirme çabası örneğin sebep-sonuç ilişkisi olabilir. Fikirleriniz tutarlı bir bütün oluşturduğunda bir modelden söz edebilirsiniz. Tutarlılık gereklidir. Her gerçek tutarlıdır. Ama her tutarlı fikir gerçek olmayabilir.

 Bu sebeple modeli destekleyecek deney ve gözlemler yapmak gerekir. Eğer bilim adamı olgun bir insan ise modelini çürütebilecek gözlem ve deneyler de yapar. Yani dinozorların bakteriden geldiğini ispata çalışmaz. Dinozorların nereden geldiğini bulmaya çalışır. Böylece modeli olgunlaşır. Denenebilir hale gelir. Diğer bilim adamları teori sahibinin belirlediği koşullar içinde modeli dener ve artık bu fikirler bilimsel bir GERÇEK olur.

 Meselâ bilim adamının keşfettiği bir antibiyotik öngörülen bakteri grubunu öldürür. Bu artık bilimsel bir gerçektir. Bir teori olmaktan çıkmıştır. Belirli sıcaklık, nem, asitlik, vs ortamında o antibiyotik o bakteriyi öldürecektir.

 Gelelim Darwin ve Evrim konusuna. Meşhur Ernst Mayr “One Long Argument: Charles Darwin and the Genesis of Modern Evolutionary Thought adlı eserinin başlığından itibaren bir Evrim Teorisinden değil Evrim düşüncesinden (Evolutionary Thought) bahseder. Meselâ bu eserin 4cü bölümünde Darwin’in Evrimci düşüncesinin bir teori değil bir çerçeve, bilimsel bir doktrin olduğunu anlatır:

“In both scholarly and popular literature one frequently finds references to “Darwin‘s theory of evolution”, as though it were a unitary entity. In reality, Darwin‘s “theory” of evolution was a whole bundle of theories, and it is impossible to discuss Darwin‘s evolutionary thought constructively if one does not distinguish its various components.

… The term “Darwinism”, … has numerous meanings depending on who has used the term and at what period. A better understanding of the meaning of this term is only one reason to call attention to the composite nature of Darwin‘s evolutionary thought. … I consider it necessary to dissect Darwin‘s conceptual framework of evolution into a number of major theories that formed the basis of his evolutionary thinking.”

Evrim düşüncesi bilimsel gerçeklere dayanır mı?

Elbette.  Meselâ doğal seleksiyon, kullanılmayan organların yok olması gibi “evrimci” mekanizmalar kısa ömürlü bakteri solucan vb hayvanlarda deneyler yoluyla ispat edilmiştir. Bu deneyler her zaman tekrar edilebilir.

 Ancak bu mekanizmaların ayrı ayrı birer doğal olay değil de MİLYONLARCA YILLIK tek bir sürecin küçük parçaları olduğu iddiası ayrı bir şeydir. Bütün ineklerin memeli olduğunu söylemek ile bütün memeli hayvanların inek olduğunu söylemek arasında fark vardır.

Artık milyonlarca yıllık geri dönülemez ve test edilemez bir süreç fikri devreye girmiştir. Kimi evrimcilerin iddia ettiği gibi hayatın ortaya çıkışından insana varan bir sürecin evrimle açıklanması artık sahanın değiştiğini işaret eder.

 Demek ki Evrim düşüncesi canlıların tarihi üzerine bir doktrin, muhtemel spekülasyonlar için bir çerçeve? O halde doğrudan tarihî bir örnek alalım: İstanbul’un Fethi sırasında karadan yürütülüp Haliç’e indirilen gemilerin sonuca etkisi ne idi?

  1. Fethin başarılmasında OLMAZSA OLMAZ bir eylem?
  2. Bizans saflarında korku ve askerin moralinde bir çöküntü?
  3. Lüzumsuz bir macera?

 Tarihçiler karbon 14 testi gibi “bilimsel yöntemler” kullanarak araştırabilirler. Ama varacakları sonuç bir tercih, bir duruş, bir doktrin gölgesinde olacak. Zamanda seyahat etmemiz ya da bu savaşı yeniden yapmamız mümkün olmadığına göre tarihçilerin söyledikleri birer spekülasyondan öteye geçemeyecek.

 Bu bağlamda “evrim düşüncesi” ispatlanması ya da yalanlanması imkânsız bir zihinsel olgudur, felsefî bir duruş hatta bir inançtır. Neden?

 Evrime alternatif bir senaryo üretelim:

Dünyada hayatı Andromeda takım yıldızından gelen uzaylılar başlattılar, dünya bir laboratuardı onlar için. Bakterilerden insana kadar bütün canlıları başka gezegenlerden taşıdılar binlerce yıl boyunca. Sonra bütçe sıkıntısı sebebiyle deneylere ara verdiler ve gezegenlerine döndüler. Yakında geri gelecekler ve herşey ortaya çıkacak.

 İnanmayan varsa yanıldığımızı ispatlasın da görelim!

 Seküler bir gözle bakıldığında İslâm, Hristiyanlık ya da Musevilikteki yaratılış düşüncesi de bir senaryodur. Bilimsel bir gerçek değildir. Eğer Tanrı bilimsel olarak ispat edilebilecek bir şey olsaydı zaten Tanrı olmazdı.

 Müslümanların evrim ile imtihanı 

Ancak düşünce dünyamız 19cu yüzyıl insanlarının teknoloji hayranlığı ve pozitif bilimin üstünlüğü(!) fikriyle formatlanmış vaziyette. Bu sebeple dindar Müslümanlar ve Hristiyanlar bile üstü kapalı bir biçimde bir Yaratıcı-Tasarımcı olduğunu “bilimsel” olarak ispatlamak istiyorlar.

 Bu istek ise beraberinde bir tür mucizeperverlik getiriyor ki bunun İslâm’a uygun bir duruş olduğundan da o kadar emin değiliz. Bir başka deyişle “vay bee arılara bak, nasıl bal yapıyor. Biz hiç bir fabrikada bal yapamayız, demek ki bir Tanrı var” tarzı bir iman zayıf bir imandır. Aklın muCiZe karşısındaki ACZiyeti imanın sebebi ise bilim ilerledikçe iman silinecek(!) demektir. Akla ve teknolojiye tapan “modern” insana (henüz) uzanamayacağı yerler olduğunu söylemek yenilginin itirafıdır. Müslüman’ın, Hristiyan’ın rezil olmasıdır. Şaşkınlığa ve aklî acizliğe dayalı BU iman pozitivist düşünce karşısındaki aşağılık kompleksidir.

 Evrim ve alternatif senaryolara geri dönecek olursak… Akıllı Tasarım gibi bir senaryo az önce sözünü ettiğimiz Yaratıcı-Tasarımcı’nın varlığını zorunlu kılıyor. Oysa kimi teistlerin savunduğu “evrimi de Tanrı yarattı” senaryosu yeterince “dindar” değil. Adeta herkesi memnun etmeye çalışan bir ORTA YOL.

 Son tahlilde Evrenin, canlıların ve tabi biz insanların tarihine, kökenine getireceğimiz açıklamalar iki varoluşsal-kimliksel soruya yanıt olur:

  • 1) Neden inanıyorum?
  • 2) Neden inanMıyorum?

 Bu sebeple Evrim tartışmaları aslında bir tür maskeli balodur. Bir başka yazımızda belirttiğimiz gibi:

“İnançlar arası diyaloğun ilerleyebilmesi için öncelikle farklı inançtan insanların bu farkı kabul etmesi gerekiyor. Bu diyalogların kurulması önündeki en büyük engel kanaatimizce halen sürmekte olan maskeli balodur.” (Evrime iman ve dinler arası diyalog)

 Okullarda evrim öğretilmeli mi?

Yukarıda da altını çizdiğimiz üzere “evrim düşüncesi” ispatlanması ya da yalanlanması imkânsız bir zihinsel olgudur, felsefî bir duruş ya da bir inançtır.

 Bu sebeple evrim eğer okulda anlatılacaksa bunun yeri biyoloji değil felsefe dersidir. İnsanın ortaya çıkışı konusunda bir Yaratıcı fikrinden rahatsız olabilecek insanlar Tanrı’sız bir ortaya çıkış senaryosu üretme ve bunu savunma hakkına elbette sahipler. Ama bugün içinde bulunduğumuz durum oldukça çarpık:

 Felsefî bir duruş bilimsellik kisvesi altında biyoloji derslerinde anlatılıyor. “Dinozorları ALLAH çarptı, öyle yok oldular” diye bir biyoloji dersi nasıl olmazsa evrimi bilimsel bir gerçek olarak yutturan biyoloji dersi de olmaz. Bunun yeri felsefe dersidir.

 

… Bu makale ilginizi çektiyse …

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz. 

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 160 Yorum

  2. Yazan:fuatogl Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Mehmet bey, yanlış olduğunuzu belirtmek zorundayım. “teori olmaktan çıkmıştır” diye bir kategori yok. Madem bilim konuşuyoruz, popüler anlamıyla değil bilim nezdindeki anlamını kullanmamız gerekiyor. Sizin mantığınızla Big-bang de fizik dersinden çıkartabiliriz, Termo dinamiği de, kıta hareketlerini de geri kalan tüm teorileri de. Yani tüm bilimi kapı dışarı edebiliriz. Bunu tanım değiştirmeden de zaten yapabiliyoruz direktman bilimi kabul etmediğimizi belirterek. Keyfimize yada yetersiz bilgilerimize göre tanımlamalar yapıp bilim derslerine neyin gireceğini bu şekilde belirleyemeyiz. Bilim derslerinde bilim alanında modern standartlara kabul gören en son teoriler ne ise onlar öğretilir. Aksi halde bu dersler bilim dersi olmaktan çıkar kişilerin dini görüşlerine göre, felsefi görüşlerine göre şekil alır ve hiçbir anlamı kalmaz.

    Alakasız gibi görünse de; siyasi liberalizmi görünürde hararetle savunan insanların bu tarz aşırı derecede ıskalayan düşüncelerle koca bir disiplinin tanımlarını hiçe sayıp ona keyfi sınır koyması çok üzücü ve aynı zamanda düşündürücü.

    Aslında asıl problem şu:
    Derslerde bilim mi öğretilecek, bilimin nesnel ve somut süreçlerinden çıkmayan başka şeyler mi? Yapılacak seçim bu. Eğer bilime ve onun teorilerine itibar etmiyorsanız açıkca bilim dersi verilmesine karşı çıkmanız gerekiyor. Bilime yeniden şekil vererek bunu yapmanız çok yanlış.

    Günümüz bilimi teori hakkında ne diyor:

    Türkiye Bilimler Akademisinden

    Kuram(Teori):
    Bilimde, doğal evrene ilişkin olarak bilimsel anlamda gerçekleri, yasaları, çıkarımları ve sınanmış hipotezleri içeren ve kuvvetle desteklenen bir açıklama.

    Evrimin bir bilimsel gerçek olarak değil, yalnızca bir kuram olarak öğretilmesini isteyenler, gerçekte bu sözcüklerin genel kullanım anlamlarıyla, bilimsel anlamlarını karıştırmaktadırlar. Bilimde, bulguların birikimiyle kuramlar gerçeğe dönüşmezler. Tam tersine, kuramlar bilimin son noktasıdır.

    Kuramlar, yoğun bir gözlem, deney ve bilimsel yaratıcılık sonucu geliştirilmiş ileri bir anlayışı gösterirler. Çok büyük miktarda bilimsel gerçek, sınanmış hipotez ve mantıksal çıkarım içerirler. Bu anlamda evrim, en güçlü ve yararlı bilimsel kuramlardan biridir

    Mehmet bey, özellikle 2. paragrafı tekrar tekrar okumanızı öneririm. Bu ABC dir gerçekten. Ve biz ABC de sınıfta kalıyoruz toplum olarak. Dünyanın hangi akademisine giderseniz gidin, yada isterseniz Wikipedia yı deneyin TUBA ya güvenmiyorsanız.

    Bu tanım günümüz biliminin kabul ettiği tanımdır. Bu kadar temel bir bilginin ülkemizde adeta kitlesel bir şekilde ıskalanması ve sonucunda “bize has” görüşlerin bilime yapıştırılmasının altında tesadüfi sebepler yatmıyor maalesef. “Avrasyacılar” bile ülkemizi bu kadar kopartamaz dünyadan.

  3. Yazan:fuatogl Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Son bir ekleme daha. Aslında tüm bu yanlış anlamalar bizde felsefe dersinin, bilim tarihinin ve temel kavramlarının doğru düzgün öğretilmiyor olmasından kaynaklanıyor. Felsefe dersi önemli bir derstir, bizde küçümseniyor olsada. Felsefe dersi için aynı küçümseme sizin de yorumunuza sinmiş Mehbet bey. Felsefe dersi saçma fikirlerin havale edileceği bir yer değildir. “Saçma” düşüncelerin hangi bağlamda ve insanlığın hangi düşünce ortamında, hangi kökenlerden çıktığını işler kabaca.

  4. Yazan:eg Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    bilim ancak materyalist bilim adamlarının onayından geçerse bilimdir. felsefe ise politzer’in referansında değerlendiriliri. politzer’e uyuyorsa felsefedir uymuyorsa değildir! bilimin ise zaten katıksız bir şablonu vardır. evrim…dariwinci evrime uydurulamayan hiçbir şey bilim değildir. tezlerini darwinci evrim kapsamı ve yorumu olarak aktarmaya bütün bilim adamları laboratuar kapısından yaka paça götürülmelidir. çünkü bunlar gericiliğin simgeleridir. hatta bunları taksimde asmalıdır!

  5. Yazan:MY Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Fuat Bey,

    Alman bilim adamlari 1930’larda Yahudilerin geri bir irk oldugunu(!) bilimsel olarak göstermislerdi.

    Mesele hakikaten bir DOKTRiN meselesi. Sizin verdiginiz alinti da bunu gösteriyor:

    “….Bilimde, bulguların birikimiyle kuramlar gerçeğe dönüşmezler. Tam tersine, kuramlar bilimin son noktasıdır. ”

    Bilimde son nokta diye bir sey olur mu? Bilim TEVAZU ve SÜPHE diyaridir.

    Evrimi bir doktrin olarak bize dayatanlar bilim adami degil BiLiMCi olabilirler ancak.

    Darwinizm diye bir kelime varsa, Darwin’in fikirleri bir -izm olduysa bu neyin ispati?

    Komünizm, Islamizm, Darwinizm…

    Darwin’den süphe edeni gericilikle suçlarsaniz Orta çag Engizisyon mahkemesinden ne farkiniz kalir?

    Sizinle zaten materyalizm üzerinde detayli tartismistik, “ask, sevgi, nefret kimyasal olaylardir ama bu sevmeye engel degil” tarzi seyler söylemistiniz.

    “Ölçemedigim sey yoktur” diyen materyalist bilim adami elbette bir doktrin dogrultusundadir. En “nötr” durus agnostik durus olurdu sizinki degil 🙂

  6. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Evrim bir teori midir yoksa bilimsel bir gerçek mi?

    İkisi de. Nasıl mı? Buyrun Mehmet Bey:

    Evolution as Fact and Theory
    Evolution as theory and fact
    Evolution is a Fact and a Theory
    Evolution: Fact and Theory

    Yukarıda da altını çizdiğimiz üzere “evrim düşüncesi” ispatlanması ya da yalanlanması imkânsız bir zihinsel olgudur, felsefî bir duruş ya da bir inançtır.

    Bu sebeple evrim eğer okulda anlatılacaksa bunun yeri biyoloji değil felsefe dersidir.

    Yani doğal seçilim, mutasyon türleri, genetik sürüklenme, fosiller, homolog genler, sözde genler, hurda DNA vb. konuların biyoloji dersinde değil de felsefe dersinde mi anlatılması daha uygun olur diyorsunuz?

  7. Yazan:MY Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    “Yani doğal seçilim, mutasyon türleri, genetik sürüklenme, fosiller, homolog genler, sözde genler, hurda DNA vb. konuların biyoloji dersinde değil de felsefe dersinde mi anlatılması daha uygun olur diyorsunuz?”(Pikaçu)

    Hayir, Evrim düsüncesi = “evrimci” mekanizmalar demek yanlistir. Mesela Kemalizm= Yerçekimi + Nükleer Enerji gibi bir sey. Bunu yapmak BiLiM YOBAZLIGI olur düpedüz.

    Ayrica “evrimci” mekanizmalara dayanarak olusturulabilecek daha saglam bütün teorilerin önünü kapatir bu yobaz tavir.

    Mesela gezegenlerin yörüngelerini düzgün birer çember olarak düsündü insanlik uzun zaman. Ama açiklanamayan bazi olaylar vardi, eliptik yörünge fikri çikana kadar da öyle kaldi.

    Eger eliptik yörünge fikri AFAROZ edilseydi gerçegi hiç bir zaman ögrenemeyecektik.

    Yani mesele biyolojik degil epistemolojik. Bilimin tarifi, kapsami, sinirlari, yöntemleri nelerdir?

    Bu konularda materyalist bilim adamlari digerlerinden ayrilirlar. Hakli olduklarini vehmetmek yerine “biz buna inaniyoruz” veya “bizim ideolojimiz budur” demis olsalar mesele çikmaz.

    Yani Kur’an’da isabetle buyuruldugu gibi “senin dinin sana, benimkisi bana”

    Tabi evrimci düsünce okulda islenecekse yaratilisçi düsünce bütün varyantlariyla anlatilmali: Evrimi Tanri yaratti, Evrim yoktur, Akilli Tasarim vardir, vs vs

  8. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Sayın MY,

    Yani evrimin mekanizmalarını, evrimle ilgili bilimsesl gerçekleri öğretelim ama evrim düşüncesini öğretmeyelim diyorsunuz. Mesela bugün için biyoloji dersinde öğretilen ama öğretilmemesi gerektiğini savunduğunuz şey nedir? Somut birşeyler sunabilir misiniz? Kafanızı biraz bulanık gördüm de bu soruların size yardımı olacağını düşünüyorum.

  9. Yazan:modul Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Dr. Colin Patterson (İngiltere Doğa Tarihi Müzesi yöneticilerinden, evrimci paleontolog. Doğa Tarihi Müzesi Gazetesi’nin editörü, Evolution kitabının yazarı):

    Bu anti-evrimci bakış açısını almaya başlamamın nedenlerinden birisi, bu şey üzerinde 20 yıl çalışıp bu konuda tek bir şey bilmemenin yaptığı etkiydi. Bir kişinin bu kadar uzun bir süre yanlış yönlendirildiğini öğrenmesi onun için oldukça büyük bir şok. Bu yüzden geçen birkaç hafta, çeşitli insanlara ve insan gruplarına basit bir soru sormaya çalıştım. Soru şu: Bana evrim hakkında bildiğiniz bir şeyi, doğru olan bir şeyi anlatabilir misiniz? Bu soruyu Doğa Tarihi Müzesi’ndeki jeoloji grubuna sordum ve aldığım tek cevap sessizlikti. Chicago Üniversitesi’ndeki Evrim Morfoloji Semineri’ndeki (Evolutionary Morphology Seminar) prestij sahibi evrimci üyelerde denedim ve aldığım tek cevap uzun süren bir sessizlikti ve sonunda bir kişi şöyle dedi: “Tek bir şey biliyorum, evrim teorisi liselerde okutulmamalıdır.” (Dr. Colin Patterson, “Evolution and Creationism”, American Museum of Natural History’deki konuşmasından, New York City.)

  10. Yazan:fuatogl Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Mehmet bey, sizden daha bir cevap beklerdim.

    Darwinizm diye birşey yok bilimde, kavramları zamanına göre değerlendireceksiniz. Bugün hiçbir üniversite, hiçbir biyoloji bölümü, araştırma kurumu “theory of darwinizm” demiyor. Theory of Evolution by natural selection deniyor.
    -Bioinformatics
    -Medical Biophysics
    -Systems Developmental Biology
    -Multicellular Systems Biology
    -Cell Biophysics
    -Virology
    -Complex Systems Biophysics
    -Molecular Biophysics
    -Genetics
    Bunlar o zaman ET doktrininin “frankfurt okulu” filan mı oluyor?

    Peki dün yoruma kapattığınız yazıya eklediğim 12 bin din adamı “işbirlikçi yahudi” filan mı oluyor sizin kavrayışınıza göre? Yada Amerikada dogmatizme karşı mücadele veren binlerce dindar insan kamufle olmuş nazi subaylarımı?

    Elbette değil. En yüksek standardlara göre hakemli yayınlarda sunulan, araştırmaya dayanan sonuçlara göre kuruluyor ve geliştiriliyor evrim teorisi. Nazi rejiminin keyfine göre değil. Bilimde kuram son noktadır dan kasıt bilimsel açıklamalar açısından son noktanın Kuram olduğudur. Kuramdan sonra kanun olur, “gerçek” olur diye bir kategori yoktur, böylesi zaten dogmatizme götürür. Kuram tanımı ve kurduğu iskelet bakımından dinamiktir. Yasa denilenler de çok basit ve yalın olarak ifade edilen kuramlar için “shorthand” dir.

    Nazi örneğiniz aslında bir konuda isabetli olmuş. “Ben dedim oldu” ile bilime “çeki düzen” vermişler, yani sizin yaptığınızın aynısı. Çok temel olan, bilimin kendi tanımını bile bir çırpıda doktrine indirgediniz tam olarak nereden nasıl geliştiğini bilmeden, yada görmezden gelerek. Yani siz bilimin tanımlarını istediğiniz gibi tanımlayıp, bilime neyin bilim neyin bilim olmadığını öğretiyorsunuz. Bunun ne anlama geldiğini zannedersem anlayabiliyorsunuzdur.

    Ayrıca felsefi materyalizm ve metodolojik materyalizm hakkında bir ton şey yazdım şu 2 gündür. Hiç ilişmeden hala “materyalizm” de “materyalizm” demeniz anlaşılır değil. Belli bir noktadan sonra maalesef aynı bildik tekrara düşüyorsunuz. Impressive? Definitely not!

    @Enver bey,
    Lütfen dişinize göre arkadaş bulun kendinize, hepimiz için en iyisi. Yada mesela film izleyebilirsiniz. Bugün “There will be blood” u izledim tekrar. Prosperity doktrini, kapitalizm falan filan bol bol sembolizm, tavsiye ederim.

  11. Yazan:modul Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    H. S. Lipson:

    Eğer canlılık atomların, doğa güçlerinin ve radyasyonun karşılıklı etkileşimleri sonucunda oluşmamışsa nasıl oluşmuştur?.. Sanırım tek kabul edilebilir açıklamanın yaratılış olduğunu kabul etmeliyiz. Bundan ne kendim ne de fizikçiler hoşlanmamaktadır. Ancak eğer bir teoriyi bilimsel deliller destekliyorsa, o teoriyi sırf hoşlanmadığımız için reddedemeyiz. Aslında evrim bir anlamda bilimsel bir din haline geldi; hemen hemen bütün bilim adamları bunu kabul etti ve birçoğu onunla uyumlu olması için gözlemlerini eğip bükmeye hazırlandılar.

    Evrim teorisinin yaşayan canlıların tüm özelliklerini sayabilme yeteneği beni daima teoriden kuşkulanmaya itmiştir (Örneğin zürafanın uzun boynu). Bu nedenle son 30 yıllık biyolojik araştırmaların Darwin’in teorisine uygun olup olmadığına baktım. Uygun olduğunu düşünmüyorum. Bana göre teori ayakta bile duramamaktadır. (H. S. Lipson, “A Physicist Look at Evolution”, Physics Bulletin, 31 (1980), s. 138)


    W. R. Thompson (Commonwealth Institute of Biological Control – Ottowa’nın başkanı):

    Bilim adamı olmayan kişilerin dikkatini, evrimle ilgili anlaşmazlıkların üzerine çekmek uygun ve doğru olacaktır. Fakat bazı evrimcilerin son görüşleri bunu makul bulmadıklarını gösteriyor. Bilimsel olarak tanımlayamayacakları bir doktrini savunmak için biraraya gelen bilim adamlarının zorlukları elimine ederek ve eleştirileri gizleyerek inançlarını halkın gözünde devam ettirme girişimi bilimsel açıdan anormal ve istenmeyen bir durumdur. (Charles Darwin, Origin Of The Species (Türlerin Kökeni) kitabının “Everyman’s Library” baskısının Önsöz’ü)

    Herribert Nillson:

    Evrimi bir deney ile ispat etme girişimlerim 40 seneden fazla sürdü ve başarısızlıkla sonuçlandı. Hiç olmazsa deneyime ön yargılı anti-evrimsel bir başlama noktasından başlamakla suçlanmayacaktım. (Herribert Nillson, Synthetische Artbildung (lund, İsveç: Verlag CWK Gleerup)

    Norman Macbeth:

    Maalesef evrim alanındaki açıklamaların çoğu iyi değil. Doğrusu bunların açıklama olarak değerlendirilmeleri bile çok zordur. Öneri, önsezi ve boş hayallerdir, hipotez olarak adlandırılmaları bile yanlış olur. (Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Boston: Gambit)

    Pierre Paul Grassé (Fransız Bilimler Akademisi Eski Başkanı, Evolution of Living Organisms (Canlı Organizmaların Evrimi) isimli kitabın yazarı):

    Bugün, bizim görevimiz, bizden daha önce baş gösteren ve basit, anlaşılır ve açıklanmış bir olgu olarak kabul edilen evrim mitolojisini yıkmaktır. Hile (aldatma) bazen bilinçsiz olur, ama her zaman değil, çünkü bazı insanlar, tarafgirlikleri nedeniyle, amaçlı olarak gerçeği görmezden gelirler ve inançlarının yetersizliğini ve yanlışlığını kabul etmeyi reddederler. (Pierre Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, 1977, s.8)

    Rastgele mutasyonların, tüm canlılık aleminin ihtiyaçlarını karşılamış olmasının imkansızlığını anlattıktan sonra Grassé şöyle diyor:

    Hayal kurmaya karşı bir yasa yok, ama bilim buna dahil edilmemelidir.

    Prof. Derek Ager:

    Öğrenci iken öğrendiğim bütün evrim hikayelerinin bugün doğru olmadıklarının anlaşılması oldukça önemli. (Derek Ager, “The Nature of the Fossil Record.” Proceedings of the Geological Association, Vol. 87, No:2)

    Jerry Coyne (Chicago Üniversitesi Evrim ve Ekoloji Bölümü’nden):

    Neo-Darwinist görüş için çok az delil olduğunu söylemeliyiz: Bu görüşün teorik temelleri ve deneysel delilleri oldukça zayıftır. (H.A. Orr ve Jerry Coyne (1992), “The Genetics of Adaptation: A Reassessment”, American Naturalist, 140, 726)

    E. O. Wiley (CUNY, Balık Bilimi (Ichthyology) Bölümü ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi), Norman Macbeth tarafından yazılan Darwin Retried (Yeniden Darwin) adlı kitap hakkındaki düşünceleri:

    Macbeth, evrime yeni bir göz ile bakmamızı, halka ve gerekirse kendimize Darwinizm’in yanlış verilere sahip yapay bir teori olduğunu itiraf etmemizi öneriyor. Sanırım bunlar mükemmel öneriler. (E.O.Wiley, “Review of Darwin Retried by MacBeth” Systematic Zoology, cilt 24)

    C. D. Darlington:

    Bize insanoğlunun sanatı kademe kademe geliştirdiği ve sonunda tarihin ışığında ortaya çıktığı anlatıldı. Bu “yavaş yavaş” ve “adım adım” gibi insanın beynini uyuşturmak için kullanılan kelimeler sürekli olarak tekrarlandılar. Amaç büyük bir bilgisizliği örtmekti. Biri şu soruyu sormalıydı: Hangi kademeler? Ancak bu soruyu soran kişi de verilen yavan cevaplarla uyuşturuldu ve vazgeçti. Çünkü hiç kimse medeniyetin bir anda oluştuğunu düşünmek bile istemiyordu. (C.D. Darlington, “Origin of Darwinism”, Scientific American)

    Cemal Yıldırım:

    Darwin’in evrim kuramı bugün geçerliliğini koruyorsa, bunun başlıca nedeni yerine geçecek daha doyurucu, alternatif bir kuramın yokluğundandır. Yetersiz de olsa Darwin’in kuramını, başka bir kuram ortaya çıkıncaya kadar korumak zorundayız. (Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, s.108)

  12. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Mehmet Bey

    Yazınız ve konuyla ilgili çeşitli örneklemeleriniz harika…Allah kaleminize güç versin.

    Evet “evrim düşüncesi” ispatlanması ya da yalanlanması imkânsız bir zihinsel olgudur, felsefî bir duruştur.

    Bu bir inanma meselesidir. İddia ve isbat konusu değildir. Böyle durumlarda Darwin savunucularına son söz olarak ancak şu söylenebilir “ÖLELİM DE GÖRELİM!”

    sevgilerimle…

  13. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Sayın yönetici, yazdığım “saldırgan ” ya da “düzeysiz” olmayan yorumum niçin yayınlanmıyor, açıklarsanız sevinirim.Eğer “düzeysiz ya da saldırgan” bulunduysa düzeysiz ve saldırgan olarak değerlendirilen kısmı bana göstermenizi istirham ederim. Saygılarımla

    yorumum aşağıdadır:

    Akıllı tasarım ve türevleri okullarda okutulacaksa;
    uçan spagetti canavarı,
    koca ayak kuramı,
    leylek teorisi(varlığımızı açıklayan bir kuram),
    dünyanın 6000 yaşında olduğunu söyleyen kuram,
    UFO tarikatlarının görüşü,
    İnsanoğlunun çiğ peynirden yaratıldığını söyleyen hidu inanışları…
    Bunların ne eksiği var? bunlar da okutulsun derslerde. Demokrasi değil mi, herşey okutulsun! fikir özgürlüğü bu demek işte!

  14. Yazan:fuatogl Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Modul bey,
    Verdiklerinize şöyle bir bakayım dedim. Kaynaklar belirsiz, kimisi resmen şikayet etmiş yaratılşışcılar sözlerimi bağlamdan kopartıyor diye, kiminin kim olduğu biyoloji ile ilgisi ne olduğu belli değil, birçoğu ise 50 yıl önceye kadar ulaşıyor, genetik den habersiz insanlar var. Bir örnek vereyim mesela Derek Ager dan yaptığınız sözde alıntıya ilişkin:

    Orjinal metin:

    “It must be significant that nearly all the evolutionary stories I learned as a student, from Trueman’s Ostrea/Gryphaea to Carruthers’ Zaphrentis delanouei, have now been debunked,”

    Gördüğünüz gibi kalın ile gösterdiğim “önemsiz” kısım gaz hale geçmiş anlam birden değişivermiş! Derek Ager bu bağlamdan koparmalar sorulduğunda ne demiş peki?

    I get rather tired of these things….

    Türkçesi “Yoruldum bu işlerden.”

    Yada Jerry Coyne verdiğiniz “alıntıya” ne demiş:

    This quote was indeed taken out of context. It was from a paper that I wrote with Allen Orr, and its topic was whether mutations of large effect might occasionally play a role in evolution. We certainly were not questioning the fact of evolution or of the important role of natural selection in this article, merely whether the mutations fixed during adaptive change may have larger effects than previously assumed. It is a typical creationist tactic to misquote or mis-cite scientific papers in support of the discredited creationist views.

    Ne demiş yani? “Yazılarımı çarpıtmışlar, bu bildiğimiz yaratılışcı bir taktik”

    Arkadaşım yalan, ve yalana aracılık etmek dince günahtır diye biliyorum ben. Ben dinsiz iken bunu biliyorsam siz nasıl olurda bilmezsiniz? Harun Yahya ve fikir aldıklarının insanı bilerek yada bilmeyerek yalana sürüklediğini göremiyormusunuz? Hiçmi delikanlı dindar yok bu işlere karşı çıkacak! Büyük harfle AYIP diyebilirim sadece. Peki module bey özür dileyecekmisiniz, bilgi kirliliğine katkıda bulunduğunuz için? Elbette hayır!
    Bi bırakın da ağız tadıyla tartışalım yazarımızla…

  15. Yazan:modul Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Fuat bey, ne diye özür dileyeyim. Ager’in dediğinde birşey yok, daha önceki hikayelerin uydurma olduğunu öğrendik diyor. Bugünkülere olan vurgusuz önemsiz. Çünkü demek ki bugunkülerin uydurukluğu da yarın ortaya çıkabilir anlamında bir alıntı bu. Bu derece çürük şeyler kesinmiş gibi lanse ediliyor. Adamların kendilerinin söyledikleri şeyler bunlar işte. Muhtemelen bunlar çaresizliği gördükleri anda entelektüel dürüstlük gereği ağırlarından kaçırdıkları şeyler. Bazılarının sonradan “ben aslında öyle demek istemedim” tavrı da üzerine çullanan darwinistlerin şerrinden kaynaklanıyordur kesin. Bu konuda nasıl bir terör estiriliyor hepimiz haberdarız. Bunu bugün de pekçok ideolojik alanda görebilirsiniz. Hem orada sadece Coyne ve Ager yok. Görmezden gelip diğerlerine de bakabilirsiniz. Bir savı kesinlikle doğru diye ortaya atarsanız ve bilim bağlamından çıkarın bir ideoloji haline getirirseniz olacağı bu.

  16. Yazan:MY Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Yalçin Bey Selamlar,

    Yorumunuz SPAM filter’a takilmis, sebebi belli degil, normalde çok link olan yorumlar takiliyor, sonra gidip kurtariyoruz.

    Bir daha ki sorunda iletisim sayfasindan gerçek e-mail adresinizi de ekleyerek bir mesaj atin, editörlerimiz ilgilenir.

    Önerinize gelince… Bence haklisiniz. Leyleklerin getirmesi de dahil hersey konusulabilmeli. Felsefe ya da serbest söylesi gibi bir ders olabilir okulda. Bu derslerde Tanri, din, yaratilis, diger dinlere saygi, iyi-kötü nedir? vs vs bunlar konusulmali.

    Gençligimde Felsefe derslerimiz vardi, buna ek olarak Türkçe derslerinde kompozisyon yazardik, tartismali konularda herkes söz alir konusurdu. Edebiyat ve Tarih derslerimiz de bazen dogaçlama tartisma platformuna dönüsürdü.

    Ayri ailelerden gelen arkadaslarin sözgelimi SAYGI kavramina bakislari, kadin-erkek arasi iliskileri degerlendirmeleri çok farkli olurdu.

    Bu konusmalarda nadiren birbirimizi ikna edebilirdik ama her zaman digerlerinin ne kadar FARKLI oldugunu görürdük.

    Bir toplumu olusturan fertlerin baris içinde yasamasi bence bakterilerden ve maymunlardan çok daha önemli.

    Saygiyla

  17. Yazan:fuatogl Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Kusura bakma o zaman modul, resmen ahlaksizlik ve bilgi kirliligi yapiyorsun. Resmen yalan ve carpitmalari tum acik haline ragmen gormezden geliyorsunuz ve piskince uyduruk savunmalar uyduruyorsunuz. Resmen sistemli ve “moduler” bir entellektuel ahlaksizlik sozkonusu. Adamin orasi burasi ortasi kesilen cumlelerini kullaniyorsun ustelik kendisi YAZILARIM BAGLAMDAN KOPARTILMIS demesine ragmen yok sunu demek istemistir yok bunu demek istemistir ile utanmadan sikilmadan savunmaya kalkiyorsun.

  18. Yazan:modul Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Fuat bey,

    Hadi hatrınızz icin ikisinin lafi cevirmelerini, darwinist terörden sinmelerini görmezden gelelim ama yukarıda iki ornek yok, bir sürü örnek var. Ve bunlar gibi başkaca yüzlercesi de mevcut. Şu teorinin felsefe olduğunu kabul edin, hepimiz rahatlayalım. Dileyen dilediği şeye “inansın” efendim dayatma yapmayın.

    Yalçın,

    uçan spagetti canavarı,
    koca ayak kuramı,
    leylek teorisi(varlığımızı açıklayan bir kuram),

    Böyle komik benzetmelerle aleyhteki delilleri karartmaya çalışmayın. (Ama bu teorileri de bir gün binlerce bilim adamı destekler, makaleler kitaplar yayınlarlarsa onlar da okutulabilir tabi.)

    Böyle alaycılık yapacaksak aynılarını darwinist evrim için de söyleyebiliriz, daldan dala koşarken kanatlanan dinazorlar, balık avlarken suyu sevdiği için suda kalıp balina olan ayımsılar, ağaçlardan uzakları görmek için ayağa kalkmaya çalışırken dik durmaya başlayan insan ve benzeri pekçok masal. Bir organ var. Ne işe yarıyor? mesela görmeye. İşte darwinist açıklama: “ee bu canlılar görme duyusuna sahip olmadıkları için sağa sola çarptılar canları yandı baktılar ki olmayacak bir görme duyusu ihtiyaçları var, ne yapalım diye düşünürken gerisini doğal seleksiyon tanrısı ile mutasyon peygamberleri halletti. önce ışığa duyarlı komleks biryapı sonra da göz oluştu. Al sana leylek teorisi gibi teori.

  19. Yazan:blue Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Akıllı tasarım ve türevleri okullarda okutulacaksa;
    uçan spagetti canavarı,
    koca ayak kuramı,
    leylek teorisi(varlığımızı açıklayan bir kuram),
    dünyanın 6000 yaşında olduğunu söyleyen kuram,
    UFO tarikatlarının görüşü,
    İnsanoğlunun çiğ peynirden yaratıldığını söyleyen hidu inanışları…
    Bunların ne eksiği var? bunlar da okutulsun derslerde. Demokrasi değil mi, herşey okutulsun! fikir özgürlüğü bu demek işte!

    Hatta, suya yıldırım düşmüş aminoasitler balık olmuş kuramı…
    Bebekken kurbağaydım, sonra embriyom domuza, sonra maymuna dönüştü, ne zaman insan olduğumu hatırlamıyorum kuramı…
    Uzaylı teorisi (ilk canlılar uzaydan geldi)
    Bir de kuyruğum işe yaramıyordu, koptu gitti kuramı da okutulmalıdır.
    Ha bi dakka bunlar okutuluyo zaten, pardon !

  20. Yazan:Brahim Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    William James: ” Hiçbir kuram,gerçekliği mutlak biçimde dile getirmez. Bütün kuramlar, kendimizi gerçekliğe uyarlamamızı sağlayan zihinsel formlardır.”

    R.Feynman (1965,Fizik Nobel), doğa yasalarının iki ortak özelliğini vurguluyor:” İlk olarak,ifade edilme tarzı matematikseldir. İkincisi bunlar tam-doğru değildir. “ Bütün bunlar diğer yasalarımız için de geçerlidir;hiçbiri tam-doğru değildir. Her zaman gizemli olan bir sınır,her zaman uğraşmamız gereken bir şeyler vardır. Bu, doğanın bir özelliği olabilir veya olmayabilir,ancak, bugün bildiğimiz bütün yasalarda ortak olan bir özelliktir. Belki de yalnızca bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır.”

    Yukarıdaki alıntılardan da anlaşılacağı üzere eğer Evrim bilimsel bir gerçeklik olarak kabul edilse dahi, tam doğru olduğu bilimsel olarak şüpheli hale gelir. Evrimi savunanların bu şüpheyi ortadan kaldırarak br kesinlik olarak dayatmaları bence en büyük çelişkileridir. İnançsızlık inancına bir dayanak bulmak çabası olarak karşımızda durması belki de Darwin e yapılan bir haksızklıktır. Evrim bilimsel bir zeminde tartışılma durumunu maalesef günümüzde kaybetmiştir. İstisnalar kaideyi bozmaz ise en büyük savunucularının da ateist olması manidardır.(Mesela R.Dawkins).
    Termodinamik yasaları ve Kaos teorisi de kainattaki rastlantı olarak görülen olayların arka planının çok farklı olduğunu gün yüzüne çıkarmıştır.
    Determinizm, “bir fiziksel sistemin şimdiki durumu, önceki durumunun sonucudur” der. Dolayısıyla her olay ve hareketi önceden belirlemek mümkündür sonucu ortaya çıkar.
    Fakat Kaos teorisiyle determizme bakış açımızda değişmek zorunda kalmıştır.
    Kainatta her zaman determinizmin kurallarının işlemediği ortaya çıkmıştır.

    Kaos teorisine göre:

    1. Düzen düzensizliği yaratır.
    2. Düzenin anlayamadığımız hali(kaos) varsa ki -illa ki olmalıdır- bundan dolayı düzensiz diyemeyiz. Yani düzenin dışına çıkmak imkânsızdır.
    3. Düzensizliğin içinde de bir düzen vardır.
    4. Düzen düzensizlikten doğar.
    5. Yeni düzende uzlaşma ve bağlılık değişimin ardından çok kısa süreli olarak kendini gösterir.
    6. Ulaşılan yeni düzen, kendiliğinden örgütlenen bir süreç vasıtasıyla kestirilemez bir yöne doğru gelişir.

    Kimbilir daha ne teoriler daha ortaya çıkacak kainata ait bildiğimiz bircok seyin yanlıs oldugunu bize soyleyecek.

    Su anki en yeni bilimsel ve zihinsel verilere göre herhangi bir şeyin başlangıç şartlarını bilsek dahi o şartların aniden değişmeyeceğinin garantisi yoktur. Kaos derki başlangıç şartları aynı kaldığı müddetçe bir sitemi/olayı kontrol etmek mümkündür.Kaotik bir sistem de hem demerministik kurallar hemde kaotik kurallar geçerli olabilir..Zaten sistem bu yüzden kaotik olur..
    Kanımca Evrimi kullanarak Tanrıya inanmamak ile Akıllı Tasarımı kullanarak Tanrıya inanmak arasında metodolojik olarak cok bir fark yok.
    Darwinizm okullarda okutulmalıdır ama Mehmet Bey’in da vurguladığı gibi Felsefe dersinde Akıllı Tasarımla beraber.

  21. Yazan:fuatogl Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Mehmet bey,
    Sizin yaptiginizi sizin anlayacaginiz dilden anlatayim(*): Ben AKP yi begenmiyorum kardesim, hatta oynanan zemin den ne anladigi, yani demokrasi denilen den anladigi da bana uymuyor, bence cok yanlis, demokrasi degil fasizme dogru giden yari fasizmdir AKP. Mevcut demokrasi tanimlari ise AKP nin kendi “zirvantelist” dogmalarina gore yapilmistir ve geri kalanlarin soz hakki yoktur maalesef. Demokrasinin tanimini “benim kriterlere” gore degistirip bu demokrasiye ceki duzen vermek gerek ki baskalarinin da soz hakki olsun. Demokrasinin ufak, yerine gore genis “subabplari” olmali ki herkes kendi paradigmasina gore oyuna katilabilsin. Bana gore ordu, keklik sevenler dernegi, ve avcilar kulubunun dogrudan yasama yapma yetkisi olsun. Milli guvenlik kurulunun yetkisi genisletilsin, burada Ordu ve avcilarin da esit soz hakki olsun. Bilimsel calisma…pardon oy almak yetki almak gibi seyler olmaz oyle, yanlis yapiliyor. Hatta demokrasi oyle olmalidir ki, mevcut isleyis katilimcilarin kendi yontemlerine gore de yapilabilsin. Avcilar keklik vursun, Ordu luzum gorurse darbe yapsin (illa temsili demokrasi demek baskiciliktir, despotluktur), Horuzcular horoz dovusturerek kritik kararlar alip gecirebilsin. Gercek demokrasi iste bu! Ha! Oy mus, temsil mi bilmem neymis, alistiniz tabi kendi kurallariniza gore herkesi dislayip oyun oynamayi, kør “zirvantelistler”
    sizi… Nasil ama, super senlikli dimi? Boyle olunca da baris icersinde yasayabiliriz, bence baris, “zirvantelist” demokrasiden de, temsil ve seffafliktan daha onemli.

    (*)Bir zamanlar Balbazar in bu sitede benzer bir yazisi vardi, ne de guzel anlatmisiti durumu.

  22. Yazan:fuatogl Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    modul ve Brahim bey, kac tane felsefe var biyoloji de oldugu gibi dogrudan bilimsel calismalara konu olan? Kac tane felsefe var yilda 30-40 bin hakemlenmis makale uretebilen, arkasina arastirma alabilen? Aklinizi kacirmis olmalisiniz…

    Modul bey, entellektuel ahlak acisindan su son yorumlariniz tam bir felaket ve midemi kaldiran cinsten bir igrenclik. Ayni ahlaksizliklar surekli bir bicimde uzerimize boca ediliyor ve nedense kimse birsey demiyor, bu tarz kirletici bilgi kirliligine seyirci kaliyor. Ne aldigim terbiye bu seylere musait ne de sinir sistemim bunu surekli kaldirabilecek durumda. Ayip…
    Sikayet etmektense kirliligi denetleyebilecegim kendi sitemi kurayim en iyisi. Herkese iyi yazismalar, simdiye kadar misafir ettigi icin de derindusunce ekibine tesekkurler.

  23. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    modül arkadaş,
    evrim teorisini karikatürize etmeye çalıştığınız şeyler, taktir edersiniz ki saçma sapan şeyler. Benim bu alegoriyi yaparak anlatmak istediğim şey şu:
    bilimde demokrasi olmaz, o da olsun bu da olsun diye birşey olamaz. Delil ve bulgular, gözlemlerdir esas olan.
    Ne kadar çarpıtırsanız çarpıtın, ne kadar irrasyonel eleştiri yaparsanız yapın ortada olan şey şu ki evrim teorisi bugün için doğadaki gözlemlerle EN UYUMLU olan teoridir. Akıllı tasarım gibi: “bunu evrim açıklamıyor” “şu nasıl oldu peki” gibi “değilleme” ve “karşı görüşü olumsuzlama” üzerine oturmuyor. Hiçbir şeyi açıklamadan, karşı düşüncenin açıklarını aramakla hiçbir şey elde edemez.
    Amerikan kiliseleri, evanjelistler, bir yığın fundamentalist tarikatların milyonlarca dolar harcamasıyla bilimsel teori olmuyor. Yetmiyor.
    Sırf kamuoyuna, halka seslenerek bilimsel teori yaratamazsınız, olmuyor. Biyoloji ve bilim alanında yayın, araştırma nesi var akıllı tasarım safsatasının? Biyoloji bilgisi yetersiz halka seslenerek, kamuoyu oluşturarak bilimsel teori olmaz.
    Biyoloji dünyasının hiçbir yerinde böyle bir şey yok diyeceğim ama siz “biyoloji dünyası materyalist zaten” diyeceksiniz. Bilimsel olması için sizin dini inançlarınıza uyması lazım, yoksa hepsi materyalist!

    Böyle bir mantıkla herşeye ama herşeye inanbilirsiniz.
    Başarılar dilerim.

  24. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Harun Yahya linklerindeki yalanlarla tartışamazsınız. Ara form bulunmamıştır gibi yalanları buraya taşıyarak doğru yere varamazsınız. A ile B arasında bir C formu gösterilir, siz “A ile C arasında ara form yok” dersiniz, A ile c arasında bir D ara formu gösterilir siz “D ile C arasında hiçbir ara form yoktur” dersiniz.
    Kaç kişi fosil bilimi okumuş ki, siz birşeyi ne kadar çok söylerseniz inanacaklar.

    Konuyu iyi bilmeyen biyoloji bilgisi sınırlı insanları sansasyonel göz boyamalarla ikna edebilirsiniz.
    Piltdown adamı gibi artık hiç kimsenin ciddiye almadığı bir sahtekarlığı, sanki evrim teorisinin ana dayanağı imiş gibi gösteriyorsunuz.

    Darwinin bir mektubunu ingilizceden çevirirken tahrif edip “türklere barbar dedi” diye etrafa yayıyorsunuz.

    Bunlar yöntem olarak belaltına çalışmaktır.

    Harun Yahya evrim aldatmacası adlı kitabı birkaç milyon tane bastırıp bedavaya dağıtıyor, yaradılış atlası diye tanesi yüzmilyona yakın malolan lükslükte binlerce basıp dağıtıyor siz hala “evrimcilerin baskınlığından” söz ediyorsunuz.
    Ankaranın ortasında, metroda, istiklal caddesinde yaradılış sergisi açılıyor, kaç tane evrim sergisi gördünüz?
    Hiç mi izan yok, bu kampanyaların arkasındaki büyük paraları, ABD destekli dernekleri, hristiyan tarikatlarının yeşil dolarlarını görmemek için kör olmak lazım.
    Bütün dünyada ABD templeton vakfı, kiliseler birliği, evanjelist irili ufaklı bir yığın dernek tarafından desteklenen bir proje bu, akıllı tasarım ve türevleri…
    Sizin “canlılığın kökeni nedir” diye bir derdiniz yok; bir şeye inanmışsınız, Tanrı gelse sizi bundan caydıramaz, buna kılıf bulmayın. Hiçbir bilimsel kaygınız yok.
    Olacak nedir söyleyeyim: 100 yıl sonra “evrim teorisi benim inancımda var aslında” denecek. Bunu Anglikan kilisesi, V

  25. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Hep böyle olmuştur tarihte. Önce şiddetli karşı çıkış, saldırılar, sansür… Onlarca yıl sonra doğrulandığında “aslında bizim inancımızda vardı” denir. dünya yaşını yüzyıllardır 6000 yıl olarak(inançları gereği) ilan edenler şimdi “canım 6000 yıl semboliktir” diyorlar. Her zaman böyle olur. Her zaman bu konularda kıvırtmanın bir yolu bulunur.
    İnancımız, bilimsel verilerle uyuşmuyor diye bilimsel verileri yok sayamazsınız. eğip bükemezsiniz.
    İnançlarımızı ispatlamak için bilimi kullanırsak yarın o yanlışlandığında mahcup oluruz.
    Dini inanç insana bir ahlak vizyonu, metafizik problemlere yanıtlar verebilir, anlamlı bir hayat yaşamak için yol gösterici olabilirler. esas işleri budur, ama siz bu inançları alıp biyolojiye sokar, biyolojik verileri eğip bükerseniz bundan bilim değil inançlar zarar görür.
    İnanç ve bilim, kesişimleri olmayan iki ayrı alandır, zorlamayalım, inançlarımıza zarar vermeyelim.
    ugünlerde çeşitli yerlerde işlenen, Evrim kavramından söz eden bir yığın islam alimini nereye koyacaksınız? bunlar da mı materyalist?
    evrimi savunanlar ateist olur gibi bir sonuç, açıkça bir kasıt ve çarpıtmadır, ahlaki bir duruş değildir.

  26. Yazan:eg Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    efendim ara formların olmadığını stephen jay gould, eldredge gibi “sıçramalı evrim” yanlıları söylüyorlar. yani “harun yahya”nın “uydurmaları” değil, evrimcilerin itiraflarıdır bu ara form olmaması. sıçramalı evrimi de sırf bu yüzden “icat” edmediler mi acaba?
    karşı tarafı yalanla dolanla suçluyorsunz ama söylediğin zçok az şeyde doğruluk payı var. sorduğumuz hiçbir soruya cevap yok. kaç defa sordum hiç olmazsa gelin şu oksijenli solunuma geçişe bir doyurucu cevap verin dedik ama evrimcilerin işlerine gelmeyen sorularu görmemek gibi bir maharetleri var nedense!!!neyse sonuçta bu tartışma çok kısır bir tartışma. evrimciler herkesi yalancılıkla,gericilikle bilim karşıtlığı ile suçlarken düştükleri komik durumun pek farkına varamıyorlar besbelli….

  27. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    gene aynı yaklaşım. Hiç değişme yok.
    “Gelin şu oksijenli solunuma geçişi anlatın”
    Duyan da bu konuda herşeyi açıklayan bir açıklama cebinizde duruyor da konuşuyorsunuz zanneder. “Oksijenli solunumu Allah yarattı” açıklaması bir açıklama mıdır? (Yanlış anlaşılmasın, Konu yaratıcı değil burada)
    Eğer her konuda açıklama “bunu tanrı yarattı” olacaksa dükkanı kapatıp gidelim, bilime ne gerek var; herşey çok açık, fazlasına gerek yok.
    Oksijenli solunum konusunda kim ne açıklama getiriyor? evrim teorisine sorduğunuz soruları kendinize soruyor musunuz? Hayır, kenara geçip sözlü yapan öğretmen edasıyla açık arıyorsunuz, sonra da “aha işte bak şunu açıklamıyor” diye akıllı tasarım vsyi ispatladığınızı sanıyorsunuz.
    S.j Gould evrim teorisini savunanların başında gelir, evrim teorisi savunucularının kendi içindeki detay tartışmalarını yazıp sonra da ” bak evrimcinin kendisi evrimi reddediyor” demek pek doğru bir yaklaşım değil.
    Evrim teorisi elbette biyolojinin hepsini açıklamıyor, bir sürü tartışmalı konu var. Tartışılmayan şey ise şu: bugün için biyoloji camiasında, en prestijli dergilerinde, yayınlarında “evrim var mı yok mu” diye bir tartışma yok.

  28. Yazan:Hakan Cez Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Sayın yalçın yamaç belirtmiş “İnanç ve bilim, kesişimleri olmayan iki ayrı alandır”

    Şimdi sadece bu cümlenin kuruluş amacından dahi bir açık oturum programı çıkar.

    Sayın yamaç, bilim ve inannç pekala da yanyana durabilir hatta omuz omuza cahillikle mücadelesini verebilir.

    Böyle bir düstura nasıl ulaştınız anlamıyorum, evrim eğer bir teoriyse bir gerçekse ve ders kitaplarında okutulup üniversite giriş sınavlarında soru diye öğrencilere de soruluyorsa onun karşı teorisi olan yaradılış teorisi de aynı şekilde okutulmalı gerkiyorsa o teori üzerinden de sorular sorulmalıdır.

    Yaradılışın bilimsel olmadığı belirli dogmaların diktesi olduğunu öne sürebilirsiniz, fakat her teori gibi evrimin de kendi içinde dogmaları vardır. Evrim ilk yaşamın okyanusun derinliklerin bir hücre ile başladığını öne sürer ve buna inanmanızı bekleri evrimin dogması da bu hücrenin varolduğuna inanmanızdır. Oysa ki hücrenin ana maddesi olan proteinin yapıtaşı aminoasitlerdir. Tüm koşullar sağlansa dahi bir amünoasidin dünya üzerinde tesadüfen meydana gelme ihtimali 1/10 üzeri 49’dur. yani 1’i 10 rakamının yanına 49 adet sıfır atıp bulduğunuz sayıya böldüğünüzde elde edeceğiniz ihtimaldir. Oysa matematikte 1/1.000.000 (milyonda bir) ihtimalden az olan ihtimaller yok farz edilir.

    Gördüğünüz üzere matematik biliminde evrim teorisine kadar kısacası insanın varolduğu ilk günden beri bir takım varsayımlar üzerine kuruludur. Her olgunun olduğu gibi yaradılışın da belli varsayımları vardır.

    Bu varsayımlar altında nasıl karşıt teorisi kitaplarda okutuluyorsa yaradılış teorisi de müfredata alınıp öğrencilerimize okutulmalıdır.

  29. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Enver Bey,

    “efendim ara formların olmadığını stephen jay gould, eldredge gibi “sıçramalı evrim” yanlıları söylüyorlar” gibi komik bir iddiada bulunmuşsunuz. Bir süredir takip ettiğim kadarıyla evrim konusundaki genel bilgisizliğiniz bu tip yalan yanlış şeyleri gerçek sanmanıza müsait bir ortam sağlamış. Gould gerçekte ne demiş, adamın fikirleri nelerdir, ara formlar hakkındaki gerçek görüşleri nelerdir diye merak edip araştırmamışsınız. Bazı kesimlerin önünüze sürdüğü birkaç alıntıyı sorgulamadan gerçek gibi kabul etmişsiniz. Gould’un geçiş formu olmadığını savunduğunu söylemek tek kelimeyle komiktir. Şimdi bana kızıp malum alıntıyı getirip yapıştıracaksınız biliyorum. Ben de size Gould’un yaratılışçı bir öğrencisinden alıntı yaparak yapmış olduğunuz alıntının sizin sandığınız anlamı taşımadığını ve Gould’un geçiş formlarının varolduğunu savunduğunuz kanıtlayacağım. Shall we begin?

  30. Yazan:Levent Cetin Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Fetih dediginiz sey aslinda isgal degil midir?

  31. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Sayın Hakan Cez,
    Verdiğiniz aminoasit oluşumu konusunda evrim teorisinin savunduğunu iddia ettiğiniz şey saçmalıktı , böyle birşey yoktur. Evrim teorisinin savunduğu şeyi bile bilmeden, Harun Yahya sitelerinin tahrifatları ile algılayıp saçma yorumlarda bulunuyorsunuz.
    Örneğin: 1 milyar Helyum atomunun bulunduğu bir odada 1 oksijen iki de hidrojen atomu bulunsa, hidrojen ve oksijen atomlarının birleşip suyu oluşturma ihtimali milyarda 1 midir? Hayır, kısa bir sürede birleşir, su molekülü oluştururlar. Bunların birleşmesi bir tesadüf müdür, yoksa yapıları gereği midir? Niye çok çok daha fazla olan helyumlarla değil de sadece 1 adet bulunan oksijenle birleşir bu hidrojenler? Yoksa akıllı bir seçim mi yapar?
    H ile O birleşme ihtimali He ile birleşme ihtimali ile aynı mıdır? Sizin karikatürize ettiğiniz şeye göre evrim sanki bu ihtimaller eşitmiş de nedense hep iyi olan şeyin oluştuğunu savunuyor.

    Sizin karikatürize ettiğiniz “tesadüf” kavramı ile evrim teorisinin uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
    “Gelişigüzel, rastgele, tesadüf” bu sözcükler evrim karşıtlarınca kirletilmiştir. Evrimi eleştirecekseniz bunları bilerek ve bağlamına uygun kullanmalısınız.

    Evrim teorisi, aminoasitlerin nasıl birleştiğini, BİYOLOJİK KURALLAR ÇERÇEVESİNDE açıklamaya çalışır. Onu Ahmet birleştirdi, Yehova topladı vs demez, diyemez, buna yetkisi yoktur.
    Sizse her biyolojik süreci, BİYOLOJİ KURALLARINI ÇİĞNEYEREK dış bir güce indirgiyorsunuz. Tanrı ya da Yaratıcıyı bu işe karıştırarak her soruya “Tanrı yarattı” derseniz dükkanı kapatıp gidelim, başka hiçbir araştırmaya ihtiyaç yok. (Yanlış anlaşılmasın, yaratıcının gerekliliği-gereksizliğini tartışmıyorum, ama inanç ve maneviyat konusu olan Tanrı kavramını buralara sokarsanız, inanca zarar verirsiniz, hiçbir açıklama da yapmış olmazsınız)
    İnancınızı bu alanlara dökmemeliyiz. Evrim teorisi doğru ya da yanlış bu sizin inancınızı etkilememeli, gerçekten inanıyorsanız bu böyledir.

  32. Yazan:MY Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    “Fetih dediginiz sey aslinda isgal degil midir?” (Levent Cetin)

    bu da Evrim Teorisi(!) gibi, neye inaniyorsan o. Gerçek olan su: Istanbul Türklerin eline geçti, çogunlugu Müslüman bir kent oldu Bizans’taki halinin tersine.

    Buna isteyen “isgal” der isteyen fetih.

    Zaten sen de bilirsin, Müslümanlarin kazandigi savaslar Bati ülkelerinin okullarinda okutulan tarih kitaplarinda “isgal, katliam, hezimet, felaket” gibi kelimelerle anlatilir. Biz de tam tersi.

    Bu da Tarih ve Evrim gibi yoruma açik konularin sonsuza kadar tartisilabilecegini gösteriyor.

    Al sana yeni bir konu:)

    “En büyük Fener, baska büyük yok” cümlesi ne kadar bilimseldir? GS ve BJK buna ne der? Islam’a aykiri midir bu cümle? (Bkz. Ezan’in anlami) Fenerbahçe için yapilan bir kavga sirasinda ölenler sehit olur mu? Tabutlarina FB bayragi örtmek caiz midir?

    Evrimden bikanlar için bu konuyu yakinda açariz tartismaya :))

  33. Yazan:eg Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    ah kardeşim ah…sıçramalı evrimi hangi keyfiyetle yaptılar bir açıklayın da öğrenelim…
    oksijensiz solunum konusunda ve bunun gibi binlerce konu konusundaki çaresizliğiniz başkalarına hakareti gerektiriyorsa buyrun hakaret edin. bugün kabul günümdeyim:))

    ama gould ve eldredge’n şu sıçramalı evrimi ne için teorilerindirdiklerini bize bir anlatın o engin bilgilerinizle de biz de anlayalım…

  34. Yazan:eg Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    bakın ben sizin yerine cevap vereyim:
    sıçramalı evrim olması gereken geçiş formlarını tümüyle iptal eden bir kaçış olduğu için ve bu geçiş formları konusunda pek az delil olduğu için ortaya konmuş bir tezdir. yani eğer sizin domuz dişine eklemlenmiş insan kafatası gibi şeyleri ara form olarak kabul etmezsek…pikaçu kardeşim başkasına “evrim konusundaki bilgisizliğiniz…” demekle bilgi sahibi olduğunuz değil vikipedia ezbercisi olduğunuzu gösteriyorsunuz başka bir şey yok ki yapabildiğiniz…

    stephen jay gould’a gelince emin olun siz daha bu teorinin imanlısı olmadan önce ben gould okuyordum…o yüzden bilmediğiniz insanlar hakkında atıp tutmayın isterseniz olur mu? kabul günümdeyim diye de fazla sınırları zorlamayın tamam mı kardşeim?

    oksijensizden oksijenliye geçişteki durumu(ki binlerce başka şey daha sorabilirim) şunun için sordum: bakın bilimsel denen teoriniz ne kadar aciz bir spekülasyon demeti bir kendiniz de görün diye…ama önce insanda akıl ve entelektüel ahlak gerekir bunları görmek için…

  35. Yazan:TSD Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Darwinian teorinin mekanizmalarından şüphe duyan bilim adamlarının imzaladığı metin:

    “We are skeptical of claims for the ability of random mutation and natural selection to account for the complexity of life. Careful examination of the evidence for Darwinian theory should be encouraged.”

    Yani diyorlar ki, hayatın karmaşıklığının açıklanması için kullanılan doğal seçilim ve rastlantısal mutasyon mekanizmalarının yeterlilikleri konusundaki iddialara şüpheyle yaklaşıyoruz. Darwinin teorisi için kanıtların dikkatli bir şekilde incelenmesi desteklenmelidir.

    Bu da metni imzalayan bilim adamlarının ünvanlarının akademik branşlarının uzun bir listesi:

    http://www.discovery.org/scripts/viewDB/filesDB-download.php?command=download&id=660

    Liste giderek büyüyor ve Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi, Rus, Macar, Çek Bilimler Akademisi üyesi bilim insanlarını, Yale, Princeton, Stanford, MIT, UC Berkeley, UCLA ve pekçok başka üniversitelerden bilim adamlarını da kapsıyor.

    Hulasa bu teori için ‘kanıtlanmış kesin gerçek’ gibi yapılan yaygaralar ve kopartılan fırtınalar son derece yanıltıcı ve ahlak dışı. Yapılan her itirazı yaratılışçı, yobaz, dinci, evangelist vb etiketlerle safdışı edebilecek manipule silahlarına sahipler. Bu darwinian terör ve afaroz mekanizmaları olmasa kimbilir daha kaç kişi imzalardı.

    Bu da bu konu hakkında -artık son olmasını umduğum- yazım:

    http://dusunceler.org/2009/03/16/darwin-tartismalarina-devam/

    Bonus olarak da iki okuma parçası vereyim, zihin açar, hayal dünyalarına ‘yeni atmasyonlar’ için ‘çok çalışmak lazım, çook’ dedirterek teşvik olur belki :

    http://www.sciam.com/article.cfm?articleID=B7AABF35-E7F2-99DF-309B8CEF02B5C4D7

    http://www.nanonet.go.jp/english/mailmag/2004/011a.html

  36. Yazan:eg Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    ah be suat hocam,
    inanın ben de her seferinde son olacak diyorum ama o kadar hakaretamiz giriyorlar ki konuya cevap vermeden edemiyor insan…bir de bu insanlarda şöyle bir “saflık” var…bir “bilim adamı”nı sadece kendileri biliyor ve onun hakkındaki yorum tekeli de sadece kendilerinde. biz birisi hakkında konuşuyorsak onu mutlaka yanlış anlamışızdır. bu da çok yoğun bir pozitivist saplantının çok açık dışa vurumu. bugün adamlara bir makale paylaşma niyetindeydim. çok uzun bir makale…tümüyle şu genlerin bilgi ekleme olasılığını inceleyen bir makale. bu makaleyi anlamak için tabii bir matematik bilgisi gerekir (ki sanırım arkadaşlarda çok az olan birşey) diye ve yine tartışmaların önünün alamayacağız ve yorulacağım (ve çok istediğim başka yazılarımı ve işlerimi ; ibn arabi, sinema serisivesaire, yazmayı yine ertelemem gerekecek diye vaz geçtim) şimdi bir konuda böyle bir iman sahibi insanlar nasıl bu konunun detayları üzerine hiç kafa yormazlar anlamak mümkün değil…varsa yoksa homoloji, analoji, bir takım kafa tasları vesaire… ya kardeşim diyorum senin teorin daha en başta kafa üstü çakılıyor nasıl oalcak bunun gerisi.. kaldı ki bu kafa üstü çakılma her aşamasında daha da yoğun devam ediyor…
    mesela basit bi örnek vereyim. şimdi bu mümin kardeşlerim AT’yi bilim dışı buluyorlar ya… bana en komik gelen şey ise bu bilim dışı ddikleri insanların tezlerine ve mekanizmalarına senaryo üretmek üzere çalışmalarındaki inanılmaz şevk:)) madem ciddiye almıyorsun neden bu kadar şevkle o insanların eleştirilerine senaryo üretiyorsun değil mi? yani entellektüel bir ahlaksızlık var burada. kendisinin eleştirilerini akademi ve bilim camiası dışı tutarak yapılan bir ahlaksızlık…

  37. Yazan:eg Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    suat,
    verdiğin linklerdeki gibi bilgiler aslında en evrimci fanatik deneilebilecek yayınların bile içinde var. yani bunlar aslında çaresizlikler…
    daha önce de sözünü ettiğim encyclopedia of life sciences(26 cilt 2008 basımı)’da moleküler evrimle ilgili maddelere daha dün akşam yeniden detaylıca baktım. senin verdiğin ilk linktekilerin neredeyse aynıları söyleniyor. darwinist evrimle oluşabildiği düşünülen DNA’nın oluşmasının aynen yumurta tavuk hikayesi gibi olduğunu o makaleleri okuyan çok kişi anlayabilir…kaldı ki bu ansiklopedi bayağı da evrimci bir ansiklopedidir. ama satır aralarına bakmayı bilen insanlar için o kadar problemli yönler ortaya çıkıyor ki bunlara çözüm için söylenen şeyler de birer uçuk senaryo olmaktan öteye geçmiyor. bu ansiklopedi basbayağı evrimci bir noktada olan bir ansiklopedi olduğu halde gidip evrimle ilgili maddelere bakmak bile neo-darwinist evrimin sorunlarının hiç de öyle mızrağın çuvala sığabileceğini göstermiyor. karşı çıkınca da “efendim daha iyi bir teziniz mi var ortada” deniyor. kardeşim ben değilim ki yaşamın kökeni konusunda kuşatıcı bilimsel bir teori(hatta teori denince bile kızıyorlar, gerçeğin ta kendisi demeliymişiz) olduğu iddiasında olan, sensin…

  38. Yazan:eg Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    “the great majority of species appear with geological abruptness in the
    fossil record and then persist in stasis until their extinction. Anatomy may fluctuate
    through time, but the last remnants of a species usually look pretty much like the
    first representatives. In proposing punctuated equilibrium, Eldredge and I did not
    discover, or even rediscover, this fundamental fact of the fossil record.
    Paleontologists have always recognized the longterm stability of most species, but
    we had become more than a bit ashamed by this strong and literal signal, for the
    dominant theory of our scientific culture told us to look for the opposite result of
    gradualism as the primary empirical expression of every biologist’s favorite
    subject—evolution itself.”

    pikaçu arkadaşım şunu bir açıklar mısın? ne demek istiyor acaba? ben pek ingilizceden anlamıyorum çünkü:))) bunu harun yahya’dan da kopya etmedim. bir açıkla da ben nereden kopyaladığım (gerekirse tüm kitabı bile kopyalayabileceğimi) size açıklarım…

  39. Yazan:TSD Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Yahu bu S.J. Gould acaba niçin “Darwinism’in Gorbaçovu” olarak anılmış, alay konusu olmuştu?

    Gorbaçov olarak anılmasının sebebi, yaşam tarihindeki boşlukların barizliği karşısında ‘atarwinizm’ denebilecek bir biçimde sıçramalı denge kuramını öne sürmesiydi. Yani bir tür aniden sıçrayarak başka bir türe dönüşüyordu. Gorbaçov dendi çünkü aynen Gorbaçov’un kurtarmaya açlışırken SSCB’yi batırması gibi Gould’da darwinizmi kurtarayım derken fosil boşluklarını faş etmişti. O köşe bucak kaçırılan boşlukları ve yetersizlikleri yeni ‘atarwinizm’ kuramıyla açıklayayım derken surlarda büyük gedik açmıştı.

    Bu teorinin bu derece kesinleşmiş gerçek gibi aktarılması muhalif seslerin üzerine inancına laf edilmiş fundamantalistler gibi saldırılması insan aklına hakarettir.

  40. Yazan:modul Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    @Yalçın,

    Sizin karikatürize ettiğiniz “tesadüf” kavramı ile evrim teorisinin uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
    “Gelişigüzel, rastgele, tesadüf” bu sözcükler evrim karşıtlarınca kirletilmiştir. Evrimi eleştirecekseniz bunları bilerek ve bağlamına uygun kullanmalısınız.

    Doğadaki olaylar gelişigüzel, rastgele ve tesadüftür. Evrim de doğal olaylar nedeniyle gerçekleştiyse bu ne anlama gelir? Tabii ki ‘gelişigüzel, rastgele ve tesadüf’le gerçekleştiğine. Evrimci biyologlar evrimi bir yasa olarak da kabul etmezler. Ve tekrar başa sarılsa ortaya bambaşka yapıların çıkacağını söylerler. İşte gelişigüzel, rastgele ve tesadüf süreçlerin üretimi.

    Karikatürize edilen birşey yok, kendi kendinizi karikatür haline getiren sizsiniz.

    evrim teorisini karikatürize etmeye çalıştığınız şeyler, taktir edersiniz ki saçma sapan şeyler.

    Sizin AT için söylediklerinizle aynı yöntemi kullandım, siz yapınca oluyor başkası size yapınca da dokunuyor. O zaman öyle saçma anolojileri hiç yapmayacaktınız. Bilimde demokrasi olmaz demekle AT gibi sayısız bilim adamının desteklediği bir o kadarının da darwinian evrimden şüphe bildirileri yayınladığı bir ortamı görmezden olan biteni gelerek leylek teorisine benzetmek olmaz. Hem bakın benim örneklerim daha çok uydu sanki;)

    İnancınızı bu alanlara dökmemeliyiz. Evrim teorisi doğru ya da yanlış bu sizin inancınızı etkilememeli, gerçekten inanıyorsanız bu böyledir.

    Evrimin gerçek olması inancı hiçbir biçimde etkilemez. TSD bu konuda epeyce dil döktü, buyrun iki link:

    http://dusunceler.org/2009/03/14/darwinizm-tartismalari/

    http://dusunceler.org/2009/03/16/darwin-tartismalarina-devam/

    Burada konu inanca aykırılık değil, yetersiz kanıtların gerçek gibi sunulmasının verdiği rahatsızlık. “İnanca aykırı olduğu için reddedliyor” savı sizin zihninizde ve gerçeği yansıtmıyor. Bununla sadece yanıltıcı proraganda yapıyorsunuz, bu teoriye yönelik her eleştiriyi etiketlemeye yarıyor bu kılıf.

    1 milyar Helyum atomunun bulunduğu bir odada 1 oksijen iki de hidrojen atomu bulunsa, hidrojen ve oksijen atomlarının birleşip suyu oluşturma ihtimali milyarda 1 midir? Hayır, kısa bir sürede birleşir, su molekülü oluştururlar. Bunların birleşmesi bir tesadüf müdür, yoksa yapıları gereği midir? Niye çok çok daha fazla olan helyumlarla değil de sadece 1 adet bulunan oksijenle birleşir bu hidrojenler? Yoksa akıllı bir seçim mi yapar?
    H ile O birleşme ihtimali He ile birleşme ihtimali ile aynı mıdır? Sizin karikatürize ettiğiniz şeye göre evrim sanki bu ihtimaller eşitmiş de nedense hep iyi olan şeyin oluştuğunu savunuyor.

    Yine kendi kendinizi karikatürize ediyorsunuz. Su buharı moleküllerinin birleşmesiyle olasılık hesabı yapmaya kalkıyorsunuz.

    Bu hesaplamaların nasıl çetin olduğundan ve ne derece düşük ihtimallerin nilyarlarca kez ardarda gelmesinin gerektiğinen sanırım haberiniz yok. Nasıl öğretildiyse öyle inanmışsınız.

    Ama şunu düşünerek belki kafanızdaki şablonu kırbailirsiniz? Bu kadar kolay ve ihtimal dahilinde olan bir şeydi madem, niçin 100 yıla yakın bir zamandır onca teknolojik gelişime, labarotuvar imkanına ve “bilinçli müdahaleye” rağmen işe yarayan bir tek protein bile sentezlenemedi? Bakın hücre demiyorum, onu yapmak hayal gücünü çok aşıyor, o konuda ayaklar suya erdi. Bazı kuşbeyinliler dışnda hayatın kendiliğinden oluştuğunun ispatlandığını düşünen kalmadı. Bunun yanına bile yaklaşılamadığı artık kabul ediliyor.

    Evet, basitleştirerek anoloji kurduğunuz şeyler neden bir türlü yapılamıyor? Ve tüm bu bilinçli müdahaleye ve teknolojik imkana rağmen yapılamayan şeylerin kendiliğinden oluştuğunu iddia etmek, bunun için hiçbir kanıt sunamamak buna rağmen de itiraz edenleri çeşitli biçimlerde yaftalamak nasıl bir akıl tutulması?

    Darwinist evrim yaşamın materyalist tarihi en iyi açıklayan teoridir, gerçekte neler olup bittiğini değil. Çok farklı şeyler bunlar.

    Hoyle’nin dediği gibi, “hayal kurmayı yasaklayan kanun yok ama bilim buna alet edilmemelidir.”

  41. Yazan:kanka Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Yukarıda sözü geçen S.J. Gould:

    Kitaplarımızda yer alan soy ağaçları çıkarıma dayalıdır, fosillerin kanıtlarına değil.

    **

    Fosil kayıtları arasında canlılık tarihiyle ilgili açık ve kesin bir “ilerleme vektörü”nün bulunamamasını, bu konuyla ilgili en şaşırtıcı gerçek olarak değerlendiriyorum.

    **

    Omurgasız deniz canlıları arasında zaman içinde belirgin bir sıra ve gelişim mevcut değildir. Bazı grupların gelişmeleri üzerine birtakım masallar anlatabiliyoruz. Ama en azından dürüstlüğü yakaladığımız zamanlarda karmaşık yaşam tarihinin dizaynın çeşitlenmesinden oluştuğunu itiraf etmeliyiz. Örneğin ilk trilobitlerin gözlerinin ya da daha sonra ortaya çıkmış olan artropodların kompleksliklerinin üzerine hiçbir zaman çıkılmamış. Neden beklenen sırayı bulmayı bir türlü başaramıyoruz?

    **

    Fosil kayıtlarında ara-geçiş formlarına neredeyse yok denecek kadar az rastlanması, paleontolojinin en önemli sırlarındandır. Bizler kendimizi canlılık tarihinin tek gerçek öğrencileri olarak nitelendiriyoruz. Ancak favori tezimiz olan “evrimin doğal seleksiyon yoluyla gerçekleştiği” iddiasını koruyabilmek için verilerimiz o kadar kötü ki, ortada çalışılabilecek bir süreç kalmıyor.

    **

    Çoğu fosil türünün tarihi, kademe kademe gelişim (gradualism) ile çelişen iki özellik içermektedir:

    1. Durağanlık: Çoğu tür, yeryüzünde bulundukları süre içinde hiçbir değişiklik sergilememektedir, yok olduklarında nasılsalar, fosil kayıtlarında da aynı şekilde görünüyorlar.

    2. Ani meydana çıkış: Herhangi bir bölgede, bir tür, atalarının istikrarlı değişimleri ile aşama aşama meydana çıkmaz; tek bir seferde ve “tamamen oluşmuş” şekilde meydana çıkar.

  42. Yazan:TSD Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Enver hocam,

    verdiğin linklerdeki gibi bilgiler aslında en evrimci fanatik deneilebilecek yayınların bile içinde var. yani bunlar aslında çaresizlikler…

    Evet, aynen öyle. Sıradan bir okuma bu çaresizliği göstermeye yeter.

    Ben bu konularda okuma yaparken tüm bu çaresizlkileri kapatmak için sığınılan önkabulleri gördükçe dehşete düşüyorum, nasıl olur da bunlara yaslanarak bir kuram oluşturulur sonra da aynı kurama kanıt sanılır bunlar anlamak güç.

    bu ansiklopedi basbayağı evrimci bir noktada olan bir ansiklopedi olduğu halde gidip evrimle ilgili maddelere bakmak bile neo-darwinist evrimin sorunlarının hiç de öyle mızrağın çuvala sığabileceğini göstermiyor. karşı çıkınca da “efendim daha iyi bir teziniz mi var ortada” deniyor. kardeşim ben değilim ki yaşamın kökeni konusunda kuşatıcı bilimsel bir teori(hatta teori denince bile kızıyorlar, gerçeğin ta kendisi demeliymişiz) olduğu iddiasında olan, sensin…

    Ditto.

    Ben yıldım artık bu konularda tartışmaktan. Yazımda da sözettiğim gibi O mağrur, ukelâ, “bu iş bitti, siz daha inanmayın bakalım yobaz mahluklar” tavrını görmesem yapılan saçma sapan yorumlara yine ses etmeyeceğim ama duramıyorum işte.

  43. Yazan:eg Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    yukarıda kısa bir pasajını verdiğim alıntı gould’un bir kitabındandır. o kitabın ebook versiyonu elimde . bana o alıntıyı bir çevirsinler sonra konuşalım…

  44. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Şu geçiş formu olmadığını söylediğini iddia ettiğiniz Gould’un dediklerine bir bakın:

    Since we proposed punctuated equilibrium to explain trends, it is infuriating to be quoted again and again by creationists – whether through design or stupidity, I do not know – as admitting that the fossil record includes no transitional forms. Transitional forms are generally lacking at the species level but are abundant between larger groups. (Gould, S. J. 1983. Hen’s Teeth and Horse’s Toes. p. 260).

    Şaka gibi değil mi? Yaratılışçıların kendisinin geçiş formu olmadığını kabul ettiğini söylemelerinden yakınıyor. Belli ki bu çarpıtmalardan çok sıkılmış. Ayrıca türler arasında eksik olsa da büyük canlı grupları arasında bolca geçiş formu bulunduğunu söylüyor.

    Gould’un öğrencisi ve bir yaratılışçı olan Kurt Wise bakın ne diyor:

    For example, Stephen Jay Gould’s different definition of transitional form from that of the gradualists has caused all manner of misunderstanding of Gould’s belief in transitional forms … leading some creationists, for example, to erroneously conclude that Gould does not believe Archaeopteryx is a transitional form. (Kurt Wise, Towards a Creationist Understanding of `Transitional Forms’)

    Oldu mu? Yeterli mi?

    Gould’la alay edildiğini de nerden çıkardınız Sayın TSD? Kimmiş bu alaycılar? Bilimsel meselelerle pek ilgisi olmayan, duydukları 3-5 cümleden hiçbir şey anlamayıp kafalarına göre yorumlayan ve mal bulmuş mağribi gibi sevindirik olup saçma sapan sonuçlara varan yaratılışçılar mı? O zaman normal tabi. Ona birşey diyemem.

    “We are skeptical of claims for the ability of random mutation and natural selection to account for the complexity of life. Careful examination of the evidence for Darwinian theory should be encouraged.”

    Yani diyorlar ki, hayatın karmaşıklığının açıklanması için kullanılan doğal seçilim ve rastlantısal mutasyon mekanizmalarının yeterlilikleri konusundaki iddialara şüpheyle yaklaşıyoruz. Darwinin teorisi için kanıtların dikkatli bir şekilde incelenmesi desteklenmelidir.

    İyi de sadece doğal seçilim ve rastgele mutasyonların herşeyi açıklayacağını kim söyledi? Eğer sizin darwinizm dediğiniz şey buysa bundan herkes şüphe eder. Zaten bu metin akıllı tasarım hareketinin propaganda aracı olmasa emin olun neredeyse her evrimsel biyolog bunu imzalardı. Ama insanlar amacın üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu anlayamayacak kadar enayi değiller. Doğal seçilim ve rastgele mutasyonlar dışında da mekanizmalar vardır. İsterseniz biraz araştırıp öğrenin. Ayrıca bilimadamları elbette şüpheci olmalı ve her konuyla ilgili kanıtların dikkatlice incelenmesini istemek durumdadırlar. Bu metin bilimsel araştırma ve ahlakın bir gereğidir. Bunda garip birşey görmüyorum ben. Bu metnin bu kadar az kişi tarafından imzalanmış olmasının nedeni hem içeriğinin bilimsel doğruluk açısından pek iyi olmaması hem de daha önce belirttiğim gibi amacın üzüm yemekten çok bağcı dövmek olmasıdır.

    Tüm bunları bir kenara koyalım ve konuyu evrimden büyük patlamaya getirelim. Neden evrim bu kadar gündeme geliyor da öğreğin bu bilimsellik sevdalıları büyük patlama konusundaki tartışmaları hiç gündeme getirmezler? Günümüzde büyük patlamanın olmadığını savunan birçok bilimadamı vardır ve bu bilimadamlarının geliştirdikleri birçok farklı model mevcut. Mesela neden bu bilim sevdalıları büyük patlamanın tek modelmiş gibi okullarda öğretilmesine karşı çıkmıyorlar? Acaba büyük patlamanın kendi dini ve felsefi görüşlerindeki yaratılış ile uyuştuğunu düşündüklerinden olabilir mi? Tam tersine sonsuz evreni destekleyen modellerin de felsefi görüşleriyle uyuşmaması bu modellerin öğretilmesini savunmalarını engelliyor olabilir mi?

  45. Yazan:eg Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    pikaçu kardeşim,
    benim verdiğim pasaj ne diyor…kaçmayın da onu bir çevirin isterseniz…ha bunu sakın eskiden böyle düşünüyordu sonradan değiştirdi de demeyin . sözünü ettiğim kitap gould ölmeden hemen önce 6.baskısını kendi gözetiminde bastığı (mart 2002) kitaptır. hadi bir çevirin ne diyormuş bir anlatın bakalım da biz de aydınlanalım..

  46. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Enver Bey,

    Sizin alıntıda benimkilerle çelişen birşey yok ki. Orada geçiş formu yoktur falan demiyor. Benim alıntıyı tekrar ekliyorum:

    Since we proposed punctuated equilibrium to explain trends, it is infuriating to be quoted again and again by creationists – whether through design or stupidity, I do not know – as admitting that the fossil record includes no transitional forms. Transitional forms are generally lacking at the species level but are abundant between larger groups. (Gould, S. J. 1983. Hen’s Teeth and Horse’s Toes. p. 260).

    Tür seviyesinde geçiş formları azdır ama büyük gruplar arasında bol bol bulunurlar diyor.

    Senin alıntıda bununla çelişen birşey yok. Ayrıca öyle fikrini değiştirmiş falan demiyorum. Ama sen söyleyecek gibi duruyorsun sanki. Öyle mi Enver Bey? O dediklerinden dönmüş falan mı diyeceksin? Gould gradualizmi eleştiriyor senin alıntıladığın yerde. Gould’un gradualizme karşı olduğunu sağır sultan bile duymuştur heralde. Zaten bu nedenle benim alıntıladığım yerde tür seviyesindeki geçiş formlarının azlığından bahsediyor. Gradualizm doğru olsa tür seviyesinde de bol bol geçiş formu olur diyor. Ama geçiş formlarının tür seviyesinde az olup büyük canlı grupları arasında bol bol bulunması Gould’un görüşünü gradualizme karşı desteklemektedir. Anlatabildim mi acaba Enver Bey?

  47. Yazan:kanka Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Derek W. Ager (Ünlü İngiliz paleontolog):

    Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılarız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz.


    W. R. Thompson:

    Fosil kayıtlarında, teorinin gerektirdiği ara formlar ciddi şekilde eksiktir… Modern Darwinist paleontologlar tıpkı Darwin ve ondan öncekiler gibi bu gerçeği hasır altı etmeye mecbur kalmışlardır.


    Mark Czarnecki (Evrimci paleontolog):

    Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil kayıtları olmuştur… Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin’in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden oluşurlar ve yine aniden yok olurlar. Ve bu beklenmedik durum, türlerin Tanrı tarafından yaratıldığını savunan yaratılışçı argümana destek sağlamıştır.

    Carlton E. Brett:

    Yeryüzünde hayat zaman içinde, yavaş yavaş ve kademe kademe mi gelişti? Fosil kayıtlarının bu soruya cevabı; “Hayır”dır.


    Dr. David Raup (Chicago Doğa Tarihi Müzesi, Jeoloji Bölümü Başkanı):

    Çoğu insan fosillerin, Darwin’in hayatın tarihi hakkındaki görüşlerine kanıt olduğunu zanneder. Oysaki bu kesinlikle yanlış bir düşüncedir.


    Edmund Ambrose:

    Şunu kabul etmeliyiz ki, fosil kayıtlarında yaratılışçıların görüşlerine ters düşecek hiçbir şey yok.

    Gareth Nelson (Amerikan Doğa Tarihi Müzesi):

    Bir fosil türünün veya fosil grubunun bile, diğerine ata olmuş olduğunun gösterilebileceğine inanmak hatadır. Ata-torun ilişkisinin var olduğu, ancak aksini belirten kanıtların yok olduğu varsayılabilir. Karşılaştırmalı biyolojinin tarihi, ataları araştırmanın bizi büyük hatalara mahkum ettiğini, bu sebeple asıl hedefine dayanarak bu araştırmanın boş bir çalışma olduğunu öğretti. İleri sürülen “ata”lar hakkında artan bilgi, onlara genellikle herhangi bir şeyin direkt atası olmak için çok uzmanlaşmış olduklarını gösterir.


    Dr. Colin Patterson (Paleontolog):

    Evolution isimli kitabında ara-geçiş formlarından niçin söz etmediğini soran Luther D. Sunderland’a yazdığı mektubunda şöyle diyor:

    Kitabımda evrimsel geçiş formları ile ilgili illüstrasyonların eksik olduğu görüşünüze tamamıyla katılıyorum. Eğer herhangi bir canlı veya fosil bilseydim, tabii ki bunu kitabıma ilave ederdim. Siz ara-geçiş formlarını görselleştirmem için bana bir ressam (sanatçı) öneriyorsunuz, ama bu bilgileri nereden bulsun? Dürüst olmak gerekirse ben bu bilgileri sağlayamam ve eğer artistik birtakım çizimler yapsam, o zaman okuyucuları yanıltmış olmaz mıyım? Gould (Stephen Jay) ve American Museum elemanları hiçbir ara-geçiş formunun bulunmadığını söyledikleri zaman onlara karşı koyan kimse olmadı. Ben bir paleontolog olarak, fosil kayıtlarının atalarını tanımlama ile ilgili felsefi problemlerle sarılmış durumdayım. Hangi bir türün başka hangi tür canlıdan geldiğini gösteren bir fosil fotoğrafı göstermemi istemişsiniz – böyle bir fosil kaydı mevcut değil.

    David B. Kitts (Oklahoma Üniversitesi, Bilim Tarihi Profesörü):

    Paleontoloji, evrimi gösterecek delilleri sunacağına dair vaadlerine rağmen evrimcilere hiç de hoş olmayan zorluklar çıkardı. Bunlardan en çok dile düşeni fosil kayıtlarındaki boşluklardır. Evrim, türler arası geçiş formalarını gerektirir, ama paleontoloji bunu evrimcilere sunamadı.


    John Adler ve John Carey:

    Türler arası formları ne kadar fazla sayıda bilim adamı ararsa, o kadar fazla hayal kırıklığına uğruyor.

    Mark Ridley (Zoolog, Oxford Üniversitesi):

    Gerçek bir evrimci hiçbir zaman, yaratılışa karşı evrim teorisine dayanak olarak fosil kayıtlarını kullanmamaktadır.

    Steven M. Stanley:

    Bilinen fosil kayıtları, evrimin büyük bir morfolojik ara geçişi başaran tek bir örneğini dahi belgeleyemedi. Bundan dolayı fosil kayıtları kademeli evrimin geçerli olabileceğine dair hiçbir kanıt öne süremez.

    Hoimar Von Ditfurth:

    Geri dönüp baktığımızda, neredeyse ıstırapla aranan o geçiş biçimlerini bir türlü bulamamış olmamıza şaşırmamamız gerektiğini anlıyoruz. Çünkü büyük olasılıkla böyle bir ara aşama hiç var olmadı.

    Bugüne kadar bulunabilmiş en eski fosiller, çekirdeksiz algler türünden mineraller içindeki fosilleşmiş cisimlerdir ve bunların üç milyar yıldan daha uzun bir geçmişleri vardır. Ne kadar ilkel olurlarsa olsunlar, bunlar bile oldukça karmaşık ve ustaca organize edilmiş yaşam biçimlerini temsil etmektedirler. Bu ilk fosil organizmalar ile kimyasal bileşme yoluyla meydana gelmiş moleküller, yani biyopolimerler arasında gelişme tarihi bakımından henüz bilgilerimizle dolduramadığımız bir boşluk bulunmaktadır. Öte yandan geçmişteki bu “şimdilik” doldurulamayan boşluk, kimi insanlara anlaşılır nedenlerle çok çekici gelmektedir. Doğaüstü herhangi bir dış etki olmaksızın hayatın başlamasını olanaksız gören birçok kimse, böyle bir boşlukta bir mucizenin belirtilerini, doğaüstü bir gücün mücadelesini görmektedir.

    Richard Leakey – Roger Lewin:

    Ancak, çeşitli sebeplerden dolayı sekiz ile dört milyon yıl öncesi arasındaki döneme ilişkin neredeyse tam bir fosil boşluğu olduğundan, atalarımızın o zaman nasıl olduğunu sadece tahmin edebiliriz.

    Bizi aydınlatabilecek bir tane bile tam iskelet olmadığı gibi, atamızın yüzde yüz benzerini kurgulamaya yetecek kadar fosil parçası bile yok elimizde.

    George Gaylord Simpson:

    Evrim tarihinin büyük bölümünü temsil eden ara-geçiş formları nerededir? Henüz hiçbir yerde bulunamadılar. Bu nokta evrimciler için fosil kayıtlarındaki şaşırtıcı boşluklar açısından çok önemlidir.

    Ara geçiş formları kayıptır, dalların yapraklarıyla bağlantısı yoktur ve gövdelerin de kökleriyle.


    Tom Kemp (Oxford Üniversitesi):

    Çok iyi bilindiği gibi, pek çok tür fosil kayıtlarında aniden belirir, hiç değişime uğramadan birkaç milyon yıl kalır ve aniden kaybolurlar.

    Bir nesilden diğerine türlerin birbirine geçişinin mümkün olduğunu gösterecek tek bir kayıt örneği yoktur.

    Prof. Fred Hoyle :

    On bin böcek ve otuz binin üzerinde örümcek türünün ve bir o kadar da deniz canlısının fosilleri incelendi. Ancak bugüne kadar küçük değişikliklerin yol açtığı önemli evrimsel ara geçiş vakalarına rastlanmadı.

    Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge:

    Fosillere dayanarak herhangi bir soy ağacı tanımlamak imkansızdır.


    Dr. Colin Patterson:

    Gould ve Amerikan Müzesi uzmanları ara fosillerin bulunmadığını söylerken bir çelişki sergilememektedirler. Tek bir ara fosil bile yoktur.


    Niles Eldredge ve Ian Tattersall (Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nden paleontologlar):

    Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtlarında bulundukları süre boyunca değişim göstermedikleri, Darwin’in Türlerin Kökeni’ni yayınlamasından önce bile paleontologlar tarafından bilinen bir gerçektir. Darwin ise gelecek nesillerin bu boşlukları dolduracak yeni fosil bulguları elde edecekleri kehanetinde bulunmuştur… Aradan geçen 120 yılı aşkın süre boyunca yürütülen tüm paleontolojik araştırmalar sonucunda, fosil kayıtlarının Darwin’in bu kehanetini doğrulamayacağı açıkça görülür hale gelmiştir. Bu, fosil kayıtlarının yetersizliğinden kaynaklanan bir sorun değildir. Fosil kayıtları açıkça söz konusu kehanetin yanlış olduğunu göstermektedir.

    Türlerin şaşırtıcı bir biçimde sabit oldukları ve uzun zaman dilimleri boyunca hep statik kaldıkları yönündeki gözlem, “kral çıplak” hikayesindeki tüm özellikleri barındırmaktadır: Herkes bunu görmüş, ama görmezlikten gelmeyi tercih etmiştir. Darwin’in öngördüğü tabloyu ısrarla reddeden hırçın bir fosil kaydı ile karşı karşıya kalan paleontologlar, bu gerçeğe açıkça yüz çevirmişlerdir.


    Lewis L. Carroll (evrimci paleontolog):

    Ne yazık ki sürüngenlerin ortaya çıkışı öncesinde var olan tek bir sürüngen atası örneği yoktur. Bu ara formların olmayışı, amfibiyen-sürüngen geçişi hakkındaki çoğu problemi çözümsüz bırakmaktadır.

    Richard Leakey – Roger Lewin:

    Farklı gruplardaki kemikler birbirlerine şaşılacak derecede benzemektedir. Çünkü herşeye rağmen aynı aileye, hominidlere aittirler. Gene de her kemik grubu belirgin biçimde farklı bir yaratığı temsil eder. Fosil buluntuları çok yetersiz olduğundan farklı yorumlar yapabilmek için zemin çok müsaittir. Sorunu daha da güçleştiren bir unsur da her hayvan türünde, bir miktar doğal görünüm farklılığının bulunmasıdır. Canlı bir örnek olarak çevremizdeki hemcinslerimiz Homo sapienslere bakmanız yeterlidir.

    Eğer soyu tükenmiş canlılarda bu tür değişkenlik büyük idiyse, geride bıraktıkları kemiklerdeki fark öylesine büyük olabilir ki, bilim adamları gerçekte ortada tek bir tür varken, birkaç değişik tür olduğunu düşünerek yanılgıya düşebilirler. Bu yetmezmiş gibi, paleoantropologlar, bir kemiğin hangi hominid (insanımsı) türüne ait olduğunu belirleyecek niteliklerin somut tanımı üzerinde de hala anlaşamamaktadır. Bu yüzden eğer altı araştırmacıdan, fosilleri uygun gördükleri şekilde sınıflandırmalarını isteseydik, her birinin seçiminin değişik olma ihtimalinin bizi şaşırtmaması gerekirdi. Kuşkusuz bazı kişiler, belli bir fosil parçasının hangi gruba dahil edileceği konusunda anlaşamayacaklardır.

  48. Yazan:eg Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    sizin bu pişkinliğiniz insanı çileden çıkarıyor. ya okuduğunuzu anlamıyorsunuz ya da pişkinlikten itiraf edemiyorsunuz. bakın kardeşim bu kitap gould’un 1400 sayfalık evrimle ilgili kitabıdır. bu kitapta o bölüm tamamiyle “paleontologlar ne biliyor” kısmına ayrılmış ve geçiş formları ile ilgili ne kadar az şeyin olduğunu itiraf eden sayfalarca bilgi ile doludur. bu en son paragraf bu bilgilerin üzerine kendi kuramlarını neden şekillendirdiklerini söyler. ve der ki, aslında her paleontolog bu ara formlar konusunda çok az şey olduğunu bilir ama hakim evrim düşüncesi (yani ara formları, yani aşamalı evrimi ) bunların itiraf edilmsi konusunda bizleri utanca sevk eder diyor. siz okudğunuuz anlamıyorsanız ingilizce bilen birisini alın yanınıza da beraber çevirin…ya bu kadar pişkinlik biraz fazla. copy-paste ile iş yapıyorsunuz, sonra birisi size o adamın 1400 sayfalık kitabını gösteriyor. (bu kitabı burada tümüyle yayımlayabilirim, o yüzden atarken dikkatli atın olmaz mı?) siz hala pişkinliğe devam ediyorsunuz. yapmayın kardeşim bu kadarına ayıp derler yapmayın! vikipedi copy-pasteleri ile gelebilecğeiniz nokta bunda ötesi olmaz..

  49. Yazan:eg Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    “”Niles Eldredge ve Ian Tattersall (Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nden paleontologlar):

    Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtlarında bulundukları süre boyunca değişim göstermedikleri, Darwin’in Türlerin Kökeni’ni yayınlamasından önce bile paleontologlar tarafından bilinen bir gerçektir. Darwin ise gelecek nesillerin bu boşlukları dolduracak yeni fosil bulguları elde edecekleri kehanetinde bulunmuştur… Aradan geçen 120 yılı aşkın süre boyunca yürütülen tüm paleontolojik araştırmalar sonucunda, fosil kayıtlarının Darwin’in bu kehanetini doğrulamayacağı açıkça görülür hale gelmiştir. Bu, fosil kayıtlarının yetersizliğinden kaynaklanan bir sorun değildir. Fosil kayıtları açıkça söz konusu kehanetin yanlış olduğunu göstermektedir.

    Türlerin şaşırtıcı bir biçimde sabit oldukları ve uzun zaman dilimleri boyunca hep statik kaldıkları yönündeki gözlem, “kral çıplak” hikayesindeki tüm özellikleri barındırmaktadır: Herkes bunu görmüş, ama görmezlikten gelmeyi tercih etmiştir. Darwin’in öngördüğü tabloyu ısrarla reddeden hırçın bir fosil kaydı ile karşı karşıya kalan paleontologlar, bu gerçeğe açıkça yüz çevirmişlerdir.”

    evet gould da aynen bunu sözünü ettiğim kitapta tekrarlamaktadır. üstelik 10larca sayfa ayrıntısını ve fosil kayıtları ile ilgili tarihi de vererek…

    gould’da bayıldığımdan değil ama bazı evrimci bilim adamları ile evrim imanlısının farkını görmek için çok uygun örnek olduğu için veriyorum. adam en azından dürüst..diyor ki utancımızdan itiraf edemedik onca zamandır ama geçiş formları yok işte! alıntladığım paragraf da tam da bunu söylüyor zaten ve eldredge ile sıçramalı evrimi neden teorilerindirdiklerinin bilgisini veriyor.

  50. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Öyle pişkinlik var ki bende bilemezsiniz Enver Bey. Allah’ınızın aşkına (bakın büyük laf ettim) bana aşağıdaki alıntıyı çevirmenizi rica ederim.

    Since we proposed punctuated equilibrium to explain trends, it is infuriating to be quoted again and again by creationists – whether through design or stupidity, I do not know – as admitting that the fossil record includes no transitional forms. Transitional forms are generally lacking at the species level but are abundant between larger groups. (Gould, S. J. 1983. Hen’s Teeth and Horse’s Toes. p. 260).

    Bunu çevirebilecek bir Allah’ın kulu var mı?

    Bunu okuyup anlayan ve üzerine Gould’un geçiş formları olmadığını söylediğini iddia eden kişiyle benim konuşacak hiçbir şeyim olamaz. Bu böyle biline. Çünkü ben “A”ya bile bile “A değil” diyen biriyle iletişim kurmak için uğraşmam.

  51. Yazan:Özcan Doğan Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Evrimin geçersiz olduğunu, canlıların evrim geçirmediğini savunanlar aslında kendilerini büyük bir çıkmaza sokuyorlar; dediğiniz gibi olduğunu farz edelim; peki canlıların yaratıldığına dair bir bilimsel açıklamanız var mı acaba? Dini önermeler bilimsel olmadığına göre elinizde bilimsel hiçbir veri yok demektir; yani evrim teorisinin yanlış olması canlıların Tanrı tarafından yaratıldığı anlamına gelmez, nedense böyle bir kolaycılığa kaçıyorsunuz; evrim değilse Tanrı yaratmıştır deme kolaylığı; üçüncü bir yol aklınıza gelmiyor nedense; bilimden anladığınız şey, evrim teorisinin yanlış olmasıyla sona eren bir macera galiba; zira evrime alternatif bir bilimsel açıklama bulmak yerine hemen doğanın dışına çıkmaya çok heveslisiniz.

    Bilimi bu kadar önemseyip evrim teorisinin bilime halel getirdiğini savunanların, canlıların ortaya çıkışı ve gelişimiyle ilgili alternatif bilimsel açıklamalarını çok emrak ediyorum doğrusu. Bu yöndeki açıklamalarınızın “doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir olma” gibi bilimsel kriterleri karşılıyorlar mı acaba (evrim size göre en azından yanlışlanabilir olduğuna göre)? Evrimin bilimsel olmadığını savunan siz bilim aşıkları ve dünyadaki temsilcileriniz, bilime bir katkıda bulunun da şu canlıların nasıl ortaya çıkıp geliştiklerini bilimsel olarak böyle bir bir anlatın da bilim tarihine adınızı altın harflerle yazalım; yüz yılı aşkın süredir evrim evrim diye ömürlerini tüketen onca bilim adamı sayenizde rahata kavuşur böylece…

  52. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    evrim teorisine yapılan bilimsel platformdaki bütün itirazları anlarım. Mesele şu: ortada karşıt bir önerme yok. Evrim karşıtları özetle:
    -bunlar tesadüf olamaz.
    – bunları bir yaratıcı yapmıştır.
    diyor.
    İyi de bu bir açıklama mıdır? Böyle söyleyerek ne açıkladınız siz? Hangi mekanizmayı?
    Bu açıklama ile mesela ileriye yönelik çıkarımlarınız ne?
    Mesele bu: topu bir aşkın güce atıp aslında hiçbir şey söylememek…
    İşin içine bütün fiziksel ve biyolojik kuralların ötesinde aşkın bir güç katarak, hangi fizik kurallarını, biyolojik kuralları açıklayabilirsiniz?
    Bütün mesele bu: bir şey söylüyormuş gibi yaparak hiçbir şey söylememek.

    Şu kuşun şu kanadı nasıl oldu? Tanrı yarattı.
    İnsülin hormonu? Tanrı yarattı.
    Fakomatoz hastalıkların mekanizması? Tanrı
    Gen benzeşimleri? Tanrı…

    Herşey, herşey zaten cevabı belli.

    Evrim teorisinin tamamen yanlış olduğunu bir an için farz edelim. Bu sizi mi onaylamış oluyor?
    evrim teorisinin yanlış olması dışında SİZ NE SÖYLÜYORSUNUZ?
    BUNLAR TESADÜF OLAMAZ, mutlaka biri yapmıştır.
    Anlamı?
    HİÇBİR ŞEY!
    Topu taca atmaktır bu.
    Aşkın bir yaratıcı herşeyi yapabileceğine göre hiçbir fiziksel yasaya tabi olamaz. O halde fizik kuralları içinde bir açıklama mıdır bu? Hiç bir sorunun anlamı yoktur bu durumda, şu nasıl oldu gibi bir soru saçma bir sorudur, her sorunun cevabı net, kesindir. O halde bilime ne gerek var?
    Niye bu kadar kasıyoruz?

    Tekrar ediyorum: evrim teorisi FİZİKSEL VE BİYOLOJİK KURALLAR DAHİLİNDE canlılığa açıklama getiren TEK, TEK TEORİDİR.
    Bu kurallar dışında zaten herşey mümkündür. Ancak bu bir açıklama değildir.

  53. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Mehmet Yılmaz Bey,

    Dürüstlüğünüze ve iyi niyetinize güvendiğim için sizden rica ediyorum. Aşağıdaki alıntıyı Türkçe’ye çevirebilir misiniz?

    Since we proposed punctuated equilibrium to explain trends, it is infuriating to be quoted again and again by creationists – whether through design or stupidity, I do not know – as admitting that the fossil record includes no transitional forms. Transitional forms are generally lacking at the species level but are abundant between larger groups. (Gould, S. J. 1983. Hen’s Teeth and Horse’s Toes. p. 260).

  54. Yazan:modul Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    İşte açığa çıkan zihniyete bakın.

    Canlılığın tarihi için materyalist açıklama şart olarak görülürse elbetteki bu teoriye onca tutarsızlığına ve yetersizliğine rağmen bel bağlamak zorundasınız. Peki siz materyalistsiniz ve sırf metafizik bir unsuru kabul etmiyorsunuz ve herşeyi madde alanında açıklayacağız diye kasıyorsunuz diye böyle saçma sapan kurgulara, hokuspokuslara, yetersiz mekanizmalara İNANIYORSUNUZ diye herkes de buna İNANMAK zorunda mı sevgili kardeşim?

    Materyalizminizi alın başınıza çalın, kendiniz çaıp kendiniz oynayın ne diye saçma sapan, kanıtlanamayan gösterilemeyen, fosil bakımından zerre kadar doğrulanamayan şeyleri gerçek diye bize satmaya kalkıyorsunuz?

    Başka MADDİ açıklama yoksa yok, napalım? Bana ne? Onu materyalizme İMAN edenler düşünsün bize ne?

    Birşey hakkında (mesela canlılığın tarihi) bilgilerimiz yeterli değil ve açıklayamadığımuz bir durum var ise “bilmiyoruz, açıklayamıyoruz” demek mi daha AHLAKİ’dir yoksa darwnizmin yaptığı gibi türlü türlü atmasyonlarla hikayeler kurgulayıp anlatmak, olmayan şeyleri olmuş gibi göstermek, işe yaramayan mekanizmalara rağmen işe yarıyormuş gibi ispatladı naraları atmak, fosil boşluklarını gözden kaçırmak, kaçırılamayan yerde yalan söylemek, çarpıtma yapmak mı?

    Bilim tevazu içinde olmalı, bilmediğine bilmiyorum, bulamadığına bulamıyorum demeli. Peki darwinizm ne diyor? Hem bilmiyor hem hem de biliyorum diyor, hem gösteremiyor hem böyle böyle oldu diyor, hem boşluklar var hem de onları atmasyonlarla dolduruyor.

    Dindarlar bilimsel bir yaklaşımla değil metafizik bir yaklaşımla yaşamın tarihine açıklama yapabiliyor. Ve bu tamamen bir inanç. İnanç olduğunu da kabul ediyor.

    Peki darwnistler? Ne ilk canlılığın nasıl oluştuğuna ne türlerin hangi mekanizmalarla evrildiğine ne de hangi süreçleri ardlarında bıraktığına dair yeterli delilleri olmadığı halde ne diyorlar?: “Bir şekilde olmuştur. Doğan seleksiyon ve mutasyonlar halletmiştir.” Nasıl? “Tıss. ” “Peki hani arkasında iz?” “Tısss.”

    Bunun dindarın “Tanrı yarattı” demesinden ne farkı var? İki süreçte ispatlanamıyor gösterilemiyor ne de olsa? Dindar en azından inanç olduğunu biliyor ve inanıyorum diyor. Darwinistler ise bunun bilim olduğunu nesnellik olduğunu yutturmaya çalışıyor..

    Hadi kardeşim bakın işinize Allah aşkına. Vıcık vıcık, o kötülediğinizin ve “bir açıklaması yok” dediğinizin tıpkısının aynısı (ama natüralist felsefeye dayalısı) bir inanç içinde yüzüyorsunuz haberiniz yok.

  55. Yazan:modul Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Bir diğer saptırmayla ilgili olarak:

    EVRİM TEORİSİ OLMADAN BİLİM OLUR MU?

    Caner Taslaman

    Dobzhansky, Evrim Teorisi olmadan biyoloji bilimindeki hiçbir şeyin anlam ifade etmeyeceğini söylemiştir.180 Bu iddia, biyoloji bilimine büyük bir haksızlık olarak görünmektedir. Canlıların tüylerinin, kalplerinin, beyinlerinin, kaslarının, kemik yapılarının, kanatlarının, dişlerinin veya moleküler yapılarının hepsi; mevcut türlerin -tarihlerinden bağımsız olarak ele alınmalarıyla- incelenmeleriyle tespit edilmiştir. Bir kimsenin, insanın maymunumsu canlılardan evrimleştiğine inanmasaydı, insan kalbi hakkında daha farklı bir bilgiye sahip olacağını veya kuşların sürüngenlerden evrimleştiğine inanmasaydı, kuşların kanatları hakkında daha değişik bir bilgiye sahip olacağını söyleyemeyiz. Tüm organların gerek moleküler yapıları, gerekse diğer organlarla bağlantıları mevcut türler üzerindeki gözlemlere dayanır.

    Evrim Teorisi gözlenemeyen bir sürece dayandığı için, mevcut türler hakkındaki bilgilerin bu teoriye dayanmasına olanak da yoktur. Bir veterinerin, kuşun kanadı kırılırsa uygulayacağı tedavinin veya bir doktorun, insanın kalp bölgesinde yapacağı ameliyatın, bu teoriye inanmasından veya inanmamasından kaynaklanan bir farklılığı olmayacaktır. Evrim Teorisi’nin doğruluğuna inanç, doğal seleksiyonun türlerin yok olmasında en önemli mekanizma olduğu ve mutasyonlar ile coğrafi izolasyonun türlerin değişiminde çok önemli olduğu hususlarını kabul etmek için bile zaruri değildir. Bir biyolog, tüm bunların önemini kabul etmesine karşılık, bunların, canlılardaki özelliklerin ortaya çıkışını açıklamada yetersiz olduğunu düşünebilir. Nitekim günümüzdeki, Evrim Teorisi’ni reddeden veya bilimsel yetersizliğini savunan bilim insanlarının hemen hepsi; doğal seleksiyon, mutasyon ve coğrafi izolasyonun canlılar dünyasındaki önemini kabul etmektedirler.

    Evrim Teorisi’nin ortaya koyamadığı bilimsel yasalara karşı, ‘insan türünün her bireyinin kan dolaşımının kalple sağlandığı’şeklinde, her bir insan için mutlak bir biyolojik yargının veya ‘insan türünün bireylerinde kalbin genelde solda olduğuna (bazen sağda olabilir)’ dair olasılıksal bir biyolojik yargının varlığı ileri sürülebilir. Bu yargılar, fiziğin yasaları gibi, örneğin çekim gücü yasası veya hareket yasaları gibi bütün evrene ait yasalar değildir. Biyolojinin incelediği canlılar, salt bu dünyaya ait olduğu için bu tarzda evrensel bir biyoloji yasası mümkün değildir. J.C. Smart, bir yasanın, uzay ve zamanla sınırlandırılmamış olması gerektiğini, bu yüzden biyolojide hiçbir yasanın bulunmadığını söylemiştir.181 Bilim felsefesinde neye yasa denip denemeyeceği üzerinde çok tartışma yapılmıştır.182 Bu tartışmalara girmemek için, biyolojik türlere dair genellenebilen bilgilere ‘yargılar’ dedim. Bu yargılar, gözlemlerden yola çıkılarak yapılan genellemelerdir; karşınızda oturan kişi insan ise, onun kan dolaşımını sağlayan bir kalbinin olduğunu, teknolojik bir cihazla görmeden de öngörebiliriz. Biyolojideki bu yargılar sayesinde ameliyatlar ve tedaviler yapılır, gerekirse yapay organlar ve protezlerle canlı türlerindeki sorunlar çözülmeye çalışılır. Evrim Teorisi’nin doğruluğu veya yanlışlığı gibi bir önkabulden tamamen bağımsız olarak geniş bir biyoloji alanı mevcuttur. Bu alandaki bilgilerin, bilimselliğin; gözlemsellik, deneysellik ve öngörü gibi kriterlerinin hepsini karşıladığı rahatlıkla söylenebilir. Biyolojideki mevcut türlerin incelenmesine dayalı bilimsel bilgiler; Popper gibi filozofların ve Michael Denton gibi biyologların, Evrim Teorisi’ne yönelttikleri bilimsel kriterleri karşılayamama eleştirisinden de uzaktırlar.

    Evrim Teorisi’ni apriori olarak doğru kabul edip tümdengelim kaynağı yapmadan da canlıların sınıflaması gibi birçok bilimsel çalışma gerçekleştirilebilir. Darwin’den önce birçok ünlü biyolog canlıları homoloji temelinde, ama evrimi öngörmeden sınıflandırmışlardı. 1980’li yıllardan itibaren ön plana çıkan ‘cladism’in canlılar sınıflandırmasında da fosilbilimden gelen bilgiler göz önünde bulundurulmadan canlılar sınıflandırılması yapılmaktadır. Cladism, Wilma George tarafından ‘evrim-dışı sınıflandırma’ olarak nitelendirilmiştir. Cladism, Aristoteles’ten beri canlılar sınıflamasına hâkim olan, canlıları birbirinin devamı olarak algılamayan yaklaşımı esas almıştır.183 Günümüzde birçok müzede de sınıflama ‘cladism’in yaklaşımı çerçevesinde yapılmaktadır. Canlıların tarihine dair fosilbilimde, moleküler saat yaklaşımında ve canlılar sınıflamasında birbiri ile uyuşmayan tablolar ortaya çıktığına göre hatanın nerede yapıldığının ciddi şekilde düşünülmesi gerekir. Aynı teori tüm bilim dalları için aynı şekilde doğru olmalı ise, nasıl oluyor da farklı alanlarda bu teori ile ilgili varılan sonuçlar birbirleriyle hiç uyuşmayan tablolar sunabilmektedir? Türlerin karmaşık yapısı, gerçekte ‘tür’ün ne olduğunun tarifinde önemli güçlükler çıkarmış ve canlılar sınıflaması ile ilgili hiçbir model tüm güçlüklerin üstesinden gelememiştir.184 Evrim Teorisi mutlak bir gerçek olarak kabul edilmeden de (Evrim Teorisi’ne karşı agnostik yaklaşıp) canlılar, benzerlikleri temelinde sınıflandırılabilirler. Bütün canlı sınıflamaları salt zihnin projeksiyonlarından ibarettirler; bu sınıflamalar ancak canlıları daha kolay tanımamız gibi pratik faydalara hizmet ederler; zihnimizin bu projeksiyonlarının, canlılar dünyasında tam bir ontolojik karşılığının olduğunu düşünmek büyük yanılgıdır. Bu hatanın tarihteki en ünlü örneği Linnaeus’tur, üstelik o yaptığı canlılar sınıflaması ile Tanrı’nın düşüncelerini çözdüğünü söyleyecek kadar ileri gitmişti. Linnaeus’un sınıflaması Tanrı’nın düşüncelerinin keşfi olmadığı gibi, Darwinci sınıflamalar da canlıların kökeninin bilgisini vermekten çok uzaktır. Canlılar hiçbir sınıflamaya tam oturamayacak kadar istisnayı, çeşidi ve sürprizi barındırmaktadırlar. Belki de canlı türlerini anlamanın en iyi yolu, her bir türü, sınıflamalara bakmaksızın kendine has özellikleriyle ele almak ve sınıflandırmaların getirdiği kolaylıkların yanında yol açtıkları zararlardan korunmaktır.

    Evrim Teorisi’nin bir teorinin doğru kabul edilmesi için gerekli bilimselliğin birçok kriterini karşılayamadığı, bu bölümün başından buraya dek ayrıntılıca gösterildi. Bu, Dobzhansky’nin dediği gibi bütün biyolojinin anlamsızlaşacağı anlamına gelmez, sadece ‘doğa tarihi’ üzerine bilgimizin çok sınırlı olduğunu kabul etmemiz gerektiği anlamına gelir. ‘Biyoloji’ canlılar üzerine bir çalışmadır; ‘Evrim Teorisi’ ise bu canlıların kökeni ve tarihi ile ilgilidir. Biyoloji biliminin birçok verisi, gözlem ve deney destekli olmasına karşın, Evrim Teorisi’nin bu tarz dayanakları yoktur. Canlılar sınıflaması, morfoloji, ekoloji gibi çalışma alanları için; canlıların kendi aralarında ve çevreleriyle sabit ve istikrarlı ilişkileri ‘canlıların tarihi’ne ilişkin bilgilerden çok daha değerlidir.185 ‘Canlıların tarihi’nin yaratıcısı olduğu iddia edilen tesadüfi mutasyonlar, analiz edilemeyen yapıları ile bilimin araştırma alanına giremezler; fakat türler, hem bedenleri hem üremeleri hem davranışları hem de moleküler yapıları gibi gözlenebilen ve sabit özellikleriyle (gözlemlenemeyen tarihsel hikâyeleriyle değil) biyoloji açısından gerçekten değerli olan bilgileri sunarlar. Evrim Teorisi mutlak bir gerçek olarak kabul edilmeyince; ne kuşların uçuşu, ne balıkların yüzgeçlerinin vazifesi, ne ipekböceğinin ipek üretmesi, ne memelilerin üremesi üzerine bilgilerimiz yok olur: Canlıların sınıflandırılması da mümkündür; doktorların ve veterinerlerin faaliyetleri de aksamaz. Sadece ‘doğa tarihi’ üzerine bilimsel cehaletimizi kabul ederek, bu konudaki araştırmaların daha devam etmesi gerektiği sonucuna varırız. Bu araştırmalarda Evrim Teorisi’nin, türleri birbirlerinin ardılları kabul eden yaklaşımı da göz önünde bulundurulması gerekli önemli bir hipotez olarak iş görebilir, hatta görmelidir. Fakat mevcut veriler, ‘doğa tarihi’ konusunda nihai yargıya varmayı mümkün kılmamaktadır. Daha önceki sayfalarda ayrıntılıca göstermeye çalıştığım gibi, mevcut paradigma, Evrim Teorisi’nin doğruluğunu eğitim sistemleri aracılığıyla empoze ettirerek, canlılarla alakalı bütün olguların bu teoriye göre yorumlanmasını istemekte; bu teorinin bilimsel kriterleri karşılamadaki zaafları, paradigmada gedik açılmaması için tartışma konusu bile yaptırılmamaya çalışılmaktadır.

    Evrim Teorisi, ancak ‘doğanın müdahaleye kapalı olduğu’na dair (natüralizm: doğacılık) apriori bir inancı merkeze alma durumunda en iyi açıklama olarak gözükmektedir. (Bu inancın tutarlı olup olmadığının değerlendirmesini bundan sonraki bölümde yapacağım.) Bu apriori inancı bir kenara bıraktığımızda, türlerin ayrı ayrı yaratıldıkları veya türlerin birbirlerinden evrimleştikleri veya bazı kökensel türlerin yaratıldıkları ve diğer türlerin bunlardan evrimleştikleri iddialarından hangisinin doğru olduğunu belirleyecek objektif bilimsel verilere sahip değiliz. Canlılardaki benzerlikler; Tanrı’nın zihnindeki plan, canlıların aynı hammaddeden (topraktan) yaratılması, aynı dünyadaki aynı çevreye tepki vermeleri gibi ortaklıkların temelinde de anlaşılabilir ve anlaşılmıştır. Tüm bunlardan anlaşılan odur ki, birçok kişi olgulardan yola kalkıp ontoloji oluşturmamakta, ontolojide sahip olunan inanca uygun olarak olguları yorumlamaktadırlar. ‘Doğanın içinde kalma’yı felsefî bir ilke olarak benimseyen natüralist-materyalist bir ontoloji sahibinin, Evrim Teorisi’ne inanmak dışında görünür hiçbir çaresi yokken; Tanrı’nın merkezde yer aldığı bir ontolojiyi benimseyen biri, ‘Tanrı için her şey mümkündür’ ilkesince, Evrim Teorisi’ni de türlerin bağımsız yaratılışını da kabul edebilir. Tanrı merkezli ontoloji, Evrim Teorisi dışında da imkânları mümkün kıldığı için, ‘sadece doğanın içinde kalmak’ gibi apriori bir ilkeyi benimsememek yüzünden, teistlerin tavrı, ateistlerinkinden farklı olacaktır. Aslında teist ontolojinin sunduğu alternatif imkânlar, bir teistin daha objektif bir şekilde Evrim Teorisi’ne yaklaşmasını sağlayabilir. Çünkü teist, Tanrı merkezli ontolojisini Evrim Teorisi ile uzlaştırabilir, oysa günümüz biyolojisinin ‘kendiliğinden türeme’ ile türlerin oluşamayacağını göstermesinden sonra; bir ateistin, türlerin birbirlerinden bağımsız oluşumunu, ontolojisini değiştirmeden kabul etmesi mantıken mümkün değildir. Bu yüzden Richard Dawkins, ancak Evrim Teorisi ile rasyonel bir ateizmin mümkün olabildiğini söylemiştir. Fakat bir teist için bunun tam tersi, yani türlerin bağımsız yaratılışının kabulü, mutlak bir ihtiyaç değildir. Tanrı’ya inancı olan kişilerin Evrim Teorisi’ni reddetmek zorunda olduğu iddiası, tamamen yanlış bir görüştür. Bu konu kitabın son bölümü olan 5. bölümde işlenecektir.

    Newton’un kozmolojisi kurulduğunda hala bilimsel bir kozmogoni (evrenin kökenine dair bir teori) mevcut değildi. Kant ve Laplace ile başlayan girişimlerden epey sonra, ancak 1920’li yıllardan itibaren, Big Bang Teorisi ile bilimsel bir kozmogoni ortaya çıktı. Kökene dair bilimsel teorilerin kendilerine has zorlukları vardır. Biyolojinin kendine has zorluklarıyla bu sorunun birleşmesi, canlıların kökeni ve tarihi (biyogoni) konusundaki bilimsel bilgilerimizin yetersizliğinin nedeni olarak gösterilebilir. Olması gereken bilimsel yaklaşım -belli konuların açıklamasında açık kalmasın diye- bilimsel kriterleri karşılamayan bir teoriyi mutlak gerçek olarak sunmak değildir. Biyolojide -diğer bilimlerde de olduğu gibi- bir teorinin doğru kabul edilmesindeki kriter, belli ‘metafizik kanaatler’e (natüralizm gibi) uygunluğu değil, bilimsel kriterleri karşılayıp objektif delillerle desteklenmesi olmalıdır. Bilimsel açıdan en dürüst yaklaşım, canlıların kökenine ve tarihine dair bilgilerimizin yetersizliğini kabul etmektir.

  56. Yazan:blue Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    BUNLAR TESADÜF OLAMAZ, mutlaka biri yapmıştır.
    Anlamı?
    HİÇBİR ŞEY!

    Benim için HERŞEY. Bilim insanlığa hizmet eden bir şey değil mi? Neden a priori Tanrı yoktur gibi bir anlayışla hareket etsin? Hayatımın bir ayakta kalma mücadelesinden ibaret olduğunu, insanın ruhsuz, değersiz gelişmiş bir hayvan olduğunu, herşeyin tesadüf ve başıbozukluktan ibaret olduğunu söyleyen bir bilim aslında benim için HİÇBİR ŞEY olandır. Şundan 100 sene önceye kadar determinizm mutlak gerçekti; kuantum çıktı, işler değişti; herşey maddedir diyenlerin şimdi kemikleri bile çürüdü. Newton, evren kurulmuş bir saat gibidir diyordu ama sonra ortaya her şeyin düzensizliğe dayandığını ortaya koyan teoriler çıktı. Demek ki şu bilim denilen şey bize mutlak gerçekliği vermiyor; sadece kendi sınırlı bilgisinden bir perspektif açıyor. Ve insanın yaşamını kolaylaştırmak için buluşlar sunuyor. Newton olmasaydı sanayi devrimi olmazdı, arabalarımız, uzay mekiklerimiz olmazdı. Buna rağmen Newton yanılmıştı. Günümüzde biyolojinin Darwin üzerinden oluşturulması da böyle bir şey. Bu, bize bir perspektif sağladığı için faydalı; ama Darwin, hücreyi basit bir şey zannediyordu ve yanıldı ki Neo-Darwinizm ortaya çıktı. Bilim ilerledikçe teorinin yanılgıları giderek daha çok ortaya çıkıyor ve çıkacak.
    Ben bilim adamı değilim, onların neyi nasıl araştırdıklarını bilmiyorum. Ama eğer Tanrı varsa, ki evrendeki düzen ve daha birçok şey bence bunun kanıtı, belli ki “herşeyi Tanrı yaratıyor” sözü, hiç de yanlış olmaz. Bilimin bulguları kişiyi Tanrıya ulaştırıyorsa, önüne sed çeken nedir? Kutsal metodolojik natüralizm kanunu mu?
    Alın işte, nobelli bilim adamı Townes, iyi bir bilim adamı olabilmek için ilk basamağın Tanrı inancı olduğunu söylüyor. Kendisi aynı zamanda bir rahip; aynı Newton ve diğer bir çok bilim adamı gibi. Bu insanların, bilimlerine tanrı inancını karıştırmadıklarını kim söyleyebilir?

  57. Yazan:blue Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Benim bilim konusunda çok fazla bilgim olmadığı için evrimcilerin, mesela 1 milyon sene sonrası için projeksiyonlarını merak ediyorum.
    Evrim sürdüğüne göre ve abiogenes olmadığına göre anladığım kadarıyla;
    Birkaç milyon sene sonra denizdeki canlıların tamamı karaya çıkacak ve denizde canlı kalmayacak. Zaten isabet olur, şehirlerin bütün kanalizasyon atıkları denizlere akıyor. Ama evrimleşmiş haleflerimizin kefal yiyemeyecek olması, olta sallayamayacak olması üzüntü verici.
    Birkaç milyon sene sonra türler yeniden oluşacağına göre WWF gibi doğal yaşamı koruma vakıflarına, soyları tükenmekte olan canlıları filan korumamıza gerek yok. Zaten tekrar ortaya çıkacaklar. Ne kasıyoruz koalaları çiftleştirmekle kendimizi?
    Birkaç milyon sene sonra zenciler evrimlerini tamamlayacak ve biz beyazlar gibi zeki insan olmayı başaracaklar, tipleri de maymundan çok bize benzemeye başlayacak. Zaten Obama’nın seçilmesi de bu evrimi ispat ediyor. Michael Jakson’a da 50 kuşak sonrası torunlarının beyaz olduğunu müjdelemek gerek.
    Birkaç milyon sene sonra insanlar, sürekli televizyon ve bilgisayar ekranı karşısında hayat sürdükleri için evrimleşerek kafalarından anten çıkıp, frekansı doğrudan gözlerinde izleme imkanına sahip olacaklar herhalde.
    Eh artık birkaç milyon sene sonra bu Çinlilerin ayakları küçülür diye umut ediyoruz…
    Birkaç milyon sene sonra insanlar heroes, X-man veya superman filmlerindeki gibi süper güçlere sahip olacak. Bu yüzden bilim-kurgu filmleri artık rağbet görmeyecek. Ama henüz yeni insanlaşan maymunlara cazip gelebilir.
    Birkaç milyon sene sonra CHP iktidar partisi olacak 😛

  58. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    blue arkadaş,
    Mekanizma ve süreçlerle ilgili hiçbir açıklama yapmadan “yaratıcı yaratmıştır” ifadesi ancak bir inançtır ama bunu bilim diye yutturamazsınız. Siz ne açıklıyorsunuz? Israrla söyleyeyim hiçbirşey. HİÇ. Yaratıcının varlığını yokluğunu tartışmıyorum, ama bu bir açıklama değildir.
    Yaratıcıyı bu işe karıştırırsan sana da, senin evrime sorduğun soruları sorarlar. Niye onları kendine sormuyorsun?
    Oksijenli solunum nasıl oluşmuş? cevap: tanrı yarattı.
    Biyogenez- abiyogenez? tanrı yarattı.
    Canlı çeşitliliği? Tanrı taktiri.
    Bu durumda biyologların dükkanı kapatıp gitmesi lazım. Cevapsız soru yok!
    Siz kimi kandırıyorsunuz?

    Konu materyalizm falan değil, çarpıtmayın. Yaratıcıya inanan yine inanır, hatta evrimi Tanrının yaptığını bile söyleyen çıkabilir, çıkacaktır.
    Size yaratıcının yokluğunu falan ispatlamaya çalışmıyorum. Ama “tanrı yarattı” diye köşeye çekilerek bilim yapmışolmazsınız. Kendinizi kandırmış olursunuz.
    Örneğin bakterilerin antibiyotik direnci kazanması… Evrim teorisi bununla ilgili gözlemleri açıklamaya, bu gözlemleri kapsayıcı hipotezler geliştirir, deneyler yapar. Siz ne yaparsınız? Cevabınız belli; her şeye verdiğiniz cevapla aynı! tanrı yarattı.
    Allah aşkına bilimde böyle ilerleme mi olur?
    Akıllı tasarımcılar laboratuarlarda deney yapmazlar, araştırma desen yok…Söylediğiniz tezi (yaratıcı yarattı) neyle sınıyorsunuz? Deney mi hangi gözlemle? Evrendeki düzenden yola çıkan bir soyutlama, akıl yürütme dışında ne yapıyorsunuz???

    Hep böyle olur, olmuştur. Bilim adamları evrim teorisi savunucuları deneyler, gözlemler yapar, bin türlü hipotez önerir, doğruya yaklaşmaya çalışırlar, “evrim yok yaratılış var diyenler” oturdukları yerden “şu şöyle bu böyle” derler. Çünkü herşeye cevapları aynıdır, ötesini merak etmezler.

    Bilimciler bunu yapsaydı hala taş çağında olurduk.
    Söyledikleriniz “laf”tan ibarettir. Güzel laflar ediyor da olabilirsiniz. Ama buna bilim demeyin, komik duruma düersiniz. Dünyadaki muadilleriniz gibi laboratuarlara değil TVlere, bilimsel yayınlara değil propagandaya ağırlık vererek birçok kişiyi ikna da edebilirsiniz. Ama bu bilim değildir, en fazla dedikodudur.

  59. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    “”Dindarlar bilimsel bir yaklaşımla değil metafizik bir yaklaşımla yaşamın tarihine açıklama yapabiliyor.””” blue

    Blue arkadaş, lütfen uydurmayın artık. Dindarlar yaşamın tarihini bu kadar iyi açıklıyorsa niye bu kadar çok din, tanrı, yaratıcı var?? Hepsi aynı anda evreni yaratmış olamaz değil mi? Bunların hepsi aynı anda doğru olamaz.
    Yaşamın tarihi imiş! Hangi yaşamın tarihini açıklıyor? Daha düne kadar dünya 6000 yaşında diyen tevrat mı? Hangi bilimsel gelişme kutsal kitaptan çıktı?
    “Dünya evrenin merkezidir” diye yüzyıllarca vaaz etmedi mi hristiyanlık?
    Hangi yaşamın tarihini açıklıyor?
    Kur’an-ı Kerim bir bilim kitabı değildir, onda bilim ayrıntıları aramaya kalkmayın, bu kutsallarımızı zedeler. Kur’an-ı Kerim’de hayatın anlamı, ahlak ilkeleri, iman konularının yanında golgi, mitokondri, DNA mı arıyorsunuz? Bu inancımıza yapılan haksızlık değil mi?
    Dini, inancı lütfen daha fazla örselemeyin. Bilimsel verileri dinsel inançlarla yoruma kalkarsanız maneviyata yazık edersiniz.

    Darwinden yüzyıllar önce evrim düşüncesini ortaya atan İslam alimleri de mi materyalistti? İnançları mı zayıftı, yoksa bazı gözlemler mi onları bu noktaya getirdi, hiç merak etmiyor musunuz?

    Kendinizi kandırmayın, ortada inançlarla açıklanan bir “yaşamın tarihi” falan yok. Eğer öyle olsaydı tevrat indirildiğinden beri herşeyi bilmemiz gerekirdi. Bütün bu bilimsel gelişmelerin, teknolojinin, matematiğin her parçası inançlarından bağımsızca, doğal gözlemlere karşı dürüst bilim insanlarınca bulunmuştur.
    Bunu siz de çok iyi biliyorsunuz.

  60. Yazan:MY Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Yalçin Bey,

    Metafizik kelimesinin anlamini bildiginizden emin degilim. Blue’nun söylediklerini de kesinlikle anlamadiginiz ortada.
    Öfkelenmenize gelince… Ezberleri bozulan insanlar ayaklarinin altindan hali çekilmis gibi oluyorlar. Yakinda alisacaksiniz, merak etmeyin.

    Derin nefes alin, sag üst kösede ‘X’ isaretli kirmizi kareye basinca biz kayboluyoruz.

    Sonra bir felsefe sözlügünden bazi maddelerin tanimlarini okuyun:
    1) Materyalizm,
    2) Materyalist diyalektik,
    3) Idealizm,
    4) Dualizm,
    5) Pozitivizm.

    Bunlari anladiktan sonra yine tartismak isterseniz gelin konusalim.

    Saygilarimla

  61. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    MY Bey,
    öfke falan yok ortada, böyle aşağılayıcı yazıları herkes yazabilir, ben de yapabilirim, bence tutumunuzu değiştirin.

    O kadar yazının hiçbir yerinde felsefe konuşmadım, bunun nedeni sizin gibi felsefeyi yiyip yutmuş kişiler karşısındaki cehaletimden ziyade, bangır bangır defaaten söylediklerimdir. Daha açık yazayım:
    KONU EVRİM TEORİSİDİR.
    EVRİM TEORİSİ BİYOLOJİ İLE İLGİLİDİR.
    BU KONU TARTIŞILACAKSA BİYOLOJİK ŞEYLER SÖYLENMELİDİR.

    Bilimin bir kolu ilgili bir teori, sırf sizin felsefenize ters diye yok sayamazsınız.Dini inancınız size “yaşamın tarihi”ni ikna edici bir şekilde anlatıyor olabilir. Ama bunu bilimsel bir veri imiş gibi bilimle süsleyerek ortaya atarsanız şu anki gibi bir şey olur.
    Sadece eleştiri, hiçbir şey söylememiş olursunuz.
    ÖNERİ:
    İnançlarımız, bizim kutsallarımızdır, bilimle, gözlemle sınanamaz. Bunların ötesindedir, bunları çarpıştırmayı bırakınız.

    Sizin inancınıza ters diye örneğin genel görecelik kuramını reddedebilmek mümkün müdür? Bence yok deyince yok mu olacak?

    Gördüğünüz gibi benim ezberlerim biraz bozuk, sizinkiler gibi mermerden değil,benimkiler hemen bozuluyor. Pek umutlu değilim ama darısı sizinkilerin başına…
    Saygılarımla

  62. Yazan:blue Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    yalçın bey,

    Oksijenli solunum nasıl oluşmuş? cevap: tanrı yarattı.
    Biyogenez- abiyogenez? tanrı yarattı.
    Canlı çeşitliliği? Tanrı taktiri.
    Bu durumda biyologların dükkanı kapatıp gitmesi lazım. Cevapsız soru yok!
    Siz kimi kandırıyorsunuz?

    Biraz sakin olun. Fanatik dindarlar gibi davranıyorsunuz. Evrenin ne şekilde oluştuğu, kanunların ne şekilde var olduğu ve işlediği konusu; hepsini Tanrı’nın yaratmasıyla çelişen bir şey değildir. Yani Tanrı’ya inanan bir bilim adamı sorularınıza şöyle cevap verir:
    Oksijenli solunum nasıl oluşmuş? Elcevap: Böyle bir şey acaba mümkün mü? Tanrı’nın kainattaki kuralları böyle bir şeye izin verir mi acaba, bunu araştırmalıyım…
    Canlı çeşitliliği… Elcevap: Tanrının evreni böyle çeşitli ve cıvıl cıvıl yaratması ne güzel. Bu çeşitliliği acaba nasıl sağlamış olabilir? Bu, yarattığı tabiatın dış etkisiyle mi, yoksa canlıların iç yapısıyla mı ilgili? Şu genler ne müthiş kodlar, Tanrının parmak izi sanki… Çeşitliliği burada bir yerlerde kodlamış olmalı…
    Yani Tanrı inancı, araştırmak için motivasyon sağlayan ve sonu her halükarda hayranlığı arttıran bir olgudur. Bilime ne kadar bulaştırılırsa, o kadar iyi.

    Konu materyalizm falan değil, çarpıtmayın.

    Üslubunuz çok yanlış. Her ne ise, bugün yayınlanan M.Akyol yazısı, duygularıma tercüman oluyor. Okumanızı tavsiye ederim.

    Örneğin bakterilerin antibiyotik direnci kazanması… Evrim teorisi bununla ilgili gözlemleri açıklamaya, bu gözlemleri kapsayıcı hipotezler geliştirir, deneyler yapar. Siz ne yaparsınız? Cevabınız belli; her şeye verdiğiniz cevapla aynı! tanrı yarattı.
    Allah aşkına bilimde böyle ilerleme mi olur?

    Bakterilerin antibiyotik direnci kazanması konusunda evrim teorisi nasıl bir katkı sağlıyor açıklayabilir misiniz?

    Akıllı tasarımcılar laboratuarlarda deney yapmazlar, araştırma desen yok…

    Akıllı tasarımcılar bilim adamı değil mi? Laboratuvarda iskambil mi oynuyorlar? Evrime inanmayan; artık hücre organellerinin yapısını merak etmez mi mesela, veya kan pıhtılaşma sistemi sadece evrimcilerin ilgi konusu mudur, ne sakat bir mantık !

    Hep böyle olur, olmuştur. Bilim adamları evrim teorisi savunucuları deneyler, gözlemler yapar, bin türlü hipotez önerir, doğruya yaklaşmaya çalışırlar, “evrim yok yaratılış var diyenler” oturdukları yerden “şu şöyle bu böyle” derler. Çünkü herşeye cevapları aynıdır, ötesini merak etmezler.

    Ne müthiş bir şeymiş şu evrim teorisi ya. Savunucularını nasıl bir aşkla deneyler, gözlemler yaptırıyor, hayran kalmamak mümkün değil gerçekten. Akıllı tasarımı destekleyen profesörler ise üniversitelerinden nasıl kovulmuyor anlamak mümkün değil. Adamlar gözlem yapmıyor, deney yapmıyor maaş alıyorlar. Ya bir de evrimciler evrimin deney yapılacak, gözlem yapılacak bir şey olmadığını söylüyorlardı, hani milyonlarca yılda gerçekleşiyormuş ya, ondanmış. Ama tabi bunun konumuzla bir ilgisi yok.

    Bilimciler bunu yapsaydı hala taş çağında olurduk.

    Aydınlanma çağına kadar tüm bilimciler, aynı zamanda bilim felsefecileriydi ve tamamına yakını dindardı.

    Söyledikleriniz “laf”tan ibarettir. Güzel laflar ediyor da olabilirsiniz. Ama buna bilim demeyin, komik duruma düersiniz.

    Bilim “laf”la başlar. Hipotez dediğiniz şey “laf”tır, bulgularınız varsa teori olur, ispatlarsanız gerçek olur.

    Dünyadaki muadilleriniz gibi laboratuarlara değil TVlere, bilimsel yayınlara değil propagandaya ağırlık vererek birçok kişiyi ikna da edebilirsiniz. Ama bu bilim değildir, en fazla dedikodudur.

    Herhalde dünyada en çok propogandası yapılan şey evrim teorisidir, pardon dedikodusudur.

  63. Yazan:MY Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    “KONU EVRİM TEORİSİDİR.
    EVRİM TEORİSİ BİYOLOJİ İLE İLGİLİDİR.
    BU KONU TARTIŞILACAKSA BİYOLOJİK ŞEYLER SÖYLENMELİDİR” (Yalcin Yamac)

    Tam üstüne bastiniz, YASAMIN ORTAYA CIKISI’ni açiklamak isteyen Evrim Teorisi bilimin konusu degil bence. Neden?

    Önce YASAM nedir? sorusuna bilimsel bir cevap verilmesi gerekir. Yasamin tarifi nedir? Yani:
    1) Bakterilerden dinozorlara,
    2) Deniz anasindan insana,
    3) Kestane agacindan balinaya

    kadar bütün canlilari kapsayacak BiLiMSEL BiR YASAM TARiFi YAPABiLiR MiSiNiZ?

    Bütün canlilari içine alan ve bütün cansizlari disarida birakan bir tarif???

    Sayet yapilamiyorsa (ben yapamam, gerçekten bilmiyorum) bilimsel olarak tarif edemedigimiz YASAM’in tarihi (kökeni) bilimsel olarak nasil incelenir?

    Bunu hiç bilmiyorum 🙂

  64. Yazan:blue Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Dindarlar yaşamın tarihini bu kadar iyi açıklıyorsa niye bu kadar çok din, tanrı, yaratıcı var??

    Yukarıda yaptığınız alıntı bana ait değil. Yine de beni muhatap aldığınız için cevap vereyim. Din de, yaratıcı da birdir. İnsanların algısı farklıdır. Bilimde evrim olmadığı gibi din de evrim de boş bir masaldır. Aynı evrim teorisi gibi faraziyeler üzerine kurulu bir teoridir.

    Yaşamın tarihi imiş! Hangi yaşamın tarihini açıklıyor? Daha düne kadar dünya 6000 yaşında diyen tevrat mı? Hangi bilimsel gelişme kutsal kitaptan çıktı?

    Tanrı kutsal kitabını yaratıcı ve yaratılan arasındaki ilişkiyi anlatmak için; insanın mahiyetinin ve benliğinin, evrendeki konumunun bilincinde olsun diye gönderdi. Yoksa üç tane bilim adamı bir araya gelsin de içinden buluş çıkartsın diye değil. Dolayısıyla kutsal kitaptan yola çıkıp bilimi onu uyarlamak saçma bir iştir. Zaten akıllı tasarımı, yaratılış teorisinden ayıran belirgin fark da bu.
    Bunun dışında, bilimsel buluşlara Tanrı etkisi olmadığı da biraz su götürür. Birinin başına elma düşüyor, yerçekimini buluyor, birisi hamamda tas yüzdürüyor, kaldırma kuvvetini buluyor, birisi parkta mazeri buluyor. İlginç bir soru sorayım, cevabını ben de merak ediyorum? Herhangi bir buluşa imza atmış bir ateist var mı?
    Son olarak; galiba aynı şeyleri, farklı şekilde söylüyoruz. Anlamaya gayret ederseniz, birçok konuda hemfikir olduğumuz ortaya çıkacak.

  65. Yazan:blue Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    KONU EVRİM TEORİSİDİR.
    EVRİM TEORİSİ BİYOLOJİ İLE İLGİLİDİR.
    BU KONU TARTIŞILACAKSA BİYOLOJİK ŞEYLER SÖYLENMELİDİR.

    Tek bir soru: Mesleğiniz nedir?

  66. Yazan:Özcan Doğan Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Bilimsel açıklamalarınıza hayran kaldım doğrusu; derdinizin bilim falan olmadığı bir kez daha anlaşıldı; amacınız kutsallarınızı kurtarmak, şimdiye kadar yanılmış olma ihtimalini saf dışı bırakmak…

    İşin ilginci, evrimi eleştirirken yine biyoloji biliminin verilerinden faydalanıyorsunuz; oysa canlıların yaratılmış olduğunu kanıtlayabilmeniz için “Yaratma” eylemiyle ilgili kanıtlar getirmeniz gerekir; ama sizin Tanrı yaratmıştır demekten başka kanıtınız yok…

    Birşeyi netleştirmek lazım; evrimi kabul edip de Tanrıya inanan insanlar ve biyologlar da var; bunlar evrimin Tanrı tarafından yönlendirildiğini söylüyorlar. Soyut bir Tanrı kavramı evrim düşüncesiyle bağdaşabiliyor; ama dikkat edilmesi gereken şudur: burada bahsedilen Tanrı artık kutsal kitaplarda bahsedilen Tanrı değildir; böyle bir Tanrı’yı kutsal kitaplarda aramak boşuna olacaktır; dolayısıyla, evrim gerçek olsa bile arkasında bir yaratıcı vardır diyebilirsiniz, ama müslüman ya da hıristiyan olmanız artık mümkün değildir; çünkü yönlendirilmiş evrimi kabul ettiğinizde, dini kitaplardaki önermeler geçersiz hale gelir ve elinizde soyut bir yaratıcı tanrı kalır sadece ve bu durumda sadece deist olabilirsiniz.

    Örneğin, eşeysiz üreyen ya da cinsiyet değiştiren canlıları tanrı yaratmıştır diyebilirsiniz, ama buradaki tanrı dinlerin bahsettiği tanrı olamaz artık; çünkü kutsal kitaplarda bu türden canlılara yer yoktur: her canlı çift yaratılmıştır ve cinsiyet değiştirme diye birşey yoktur. Kıtaların oluşumu meselesi de aynı; tek bir kara parçasıyken yüzmilyonlarca yıl içinde ayrılarak oluşan kıtaları Tanrı öyle yaptı diyebilirsiniz, ama burdaki tanrı artık Kuran ya da İncildeki tanrı değildir. Bu durumda, “peki DNAyı kim yarattı, Big Bang’den önce ne vardı, ilk aminoasiti ilk proteini kim yarattı ya da nasıl ortaya çıktı” gibi sorular sormak anlamsızdır; bu sorulara vereceğiniz hiçbir cevap dini kitaplardaki Tanrıya bir dayanak oluşturamaz. Bugünkü inancınızın temeli dini kitaplar olduğuna göre, Tanrı fikriniz dini önermelere göre şekillendiğine göre, farklı bir Tanrı anlayışı geliştirmeniz gerekir. Bunu yapmaya çalışanlar da var; geçmişte olduğu gibi. Dini metinleri farklı yorumlayarak, anlamları esneterek “burada aslında evrimden ya da tasarımdan bahsediyor” diyorlar; oysa dini kitapların hepsini bu şekilde yorumlamak pek mümkün değil; çünkü esnetilemeyecek kadar kesin ifadeler vardır.

    Akıllı Tasarımı savunanların en büyük hatası da budur; akıllı tasarım derler ama müslüman/hıristiyanım demeye devam ederler.

  67. Yazan:blue Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Özcan bey,

    İşin ilginci, evrimi eleştirirken yine biyoloji biliminin verilerinden faydalanıyorsunuz; oysa canlıların yaratılmış olduğunu kanıtlayabilmeniz için “Yaratma” eylemiyle ilgili kanıtlar getirmeniz gerekir; ama sizin Tanrı yaratmıştır demekten başka kanıtınız yok…

    Neyin ilginç olduğunu anlayamadım. Canlıların yaratılmış olduklarını, yüksek kompleksiteden ve mükemmellikten anlıyoruz. Yani tümevarım yapıyoruz. Darwinist evrimciler ise tanrının yokluğu ön kabulünden hareketle bu komplekliği ve mükemmelliği kör kuvvete, sağır tabiata, tesadüfe, genetik bozukluklara dayandırıyor. Yani tümdengelim yapıyor. Materyalist ön kabuller içinde olan Darwinistler. İşte bu yüzden Big Bang teorisinden de haz etmiyorlar; kuantumdan da… Bilimi tekellerine almışlar, hegemonya kurmuşlar; materyalist olmayan hiçbir yoruma izin vermiyorlar. Amaç gerçeği bulmak değil çünkü.

    Soyut bir Tanrı kavramı evrim düşüncesiyle bağdaşabiliyor; ama dikkat edilmesi gereken şudur: burada bahsedilen Tanrı artık kutsal kitaplarda bahsedilen Tanrı değildir; böyle bir Tanrı’yı kutsal kitaplarda aramak boşuna olacaktır; dolayısıyla, evrim gerçek olsa bile arkasında bir yaratıcı vardır diyebilirsiniz, ama müslüman ya da hıristiyan olmanız artık mümkün değildir

    Ben bu açıklamadan hiçbir şey anlamadım. Yani diyorsunuz ki a=a, b=b, o zaman a eşit değildir b. Buna totoloji deniyor. Tanrıya inandığını söyleyen bilim adamlarının hepsi bir dine mensup, geçen gün röportajını yayınladığımız Nobel ödüllü, aynı zamanda rahip olanları bile var. Yani olamaz dediğiniz şey, zaten vaki.

    Örneğin, eşeysiz üreyen ya da cinsiyet değiştiren canlıları tanrı yaratmıştır diyebilirsiniz, ama buradaki tanrı dinlerin bahsettiği tanrı olamaz artık; çünkü kutsal kitaplarda bu türden canlılara yer yoktur: her canlı çift yaratılmıştır ve cinsiyet değiştirme diye birşey yoktur.

    Kutsal kitaplardaki evrendeki dualizm meselesiyle eşeysiz üreyen canlıların hiçbir ilgisi yok. Ayrıca cinsiyet değiştirmenin konuyla ilgisini kuramadım…

    Kıtaların oluşumu meselesi de aynı; tek bir kara parçasıyken yüzmilyonlarca yıl içinde ayrılarak oluşan kıtaları Tanrı öyle yaptı diyebilirsiniz, ama burdaki tanrı artık Kuran ya da İncildeki tanrı değildir.

    Neden olmadığını da söyleseydiniz de bilseydik.

    Bu durumda, “peki DNAyı kim yarattı, Big Bang’den önce ne vardı, ilk aminoasiti ilk proteini kim yarattı ya da nasıl ortaya çıktı” gibi sorular sormak anlamsızdır; bu sorulara vereceğiniz hiçbir cevap dini kitaplardaki Tanrıya bir dayanak oluşturamaz.

    DNA’nın kodlayıcısı Sani, Hakim; Big Bang’in, zamanın ve alemlerin yaratıcısı el-Ezel, el-Evvel, el-Baki, aminoasitlerden gezegenlere kadar mükemmel işleyen düzenin sahibi el-Müdebbir, el-Mükevvin; soruların cevaplarını buldukça ona olan hayranlığım artar. DNA’yı bulan Collins’in; ömrü boyunca ateist olup Tanrı’yı bulan Flew’in hayranlıklarının artması gibi. Bu soruların cevabını bulmak ancak ateistleri ürkütür; çünkü cevaplar bulundukça gittikçe daha çok çuvallıyorlar. Keşke hücre basit bir şey olsaydı, Big Bang olmasaydı, kuantum bulunmasaydı. Termodinamik kanunları olmasaydı, DNA bulunmasaydı; hatta elektron mikroskobu bulunmasaydı da yaşamın karmaşıklığı ağızlarını açık bırakmasaydı. O zaman hayat materyalistler için çok daha kolay olurdu değil mi? Aynı 100 yıl öncesi asr-ı saadetinizde olduğu gibi.

  68. Yazan:Modul Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Yalçın bey, sallamasyon yapmadan önce şu yorumu bir daha okuyun

    http://www.derindusunce.org/2009/03/15/evrim-teorisi-okullarda-ogretilmeli-mi-darwin_okul_egitim_mufredat/#comment-27514

  69. Yazan:TSD Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Örneğin bakterilerin antibiyotik direnci kazanması… Evrim teorisi bununla ilgili gözlemleri açıklamaya, bu gözlemleri kapsayıcı hipotezler geliştirir, deneyler yapar. Siz ne yaparsınız?

    Bu itirazlar da yeni yeni ortaya çıkmaya başladı: “darwinizm işe yarıyor, tasarım düşüncesi ne işe yarar?”

    Burada darwinist teori aleyhine delilleri çürütmeye çalışmak ya da darwinist evrim mekanizmalarını destekleyici kanıtlar sunmak yerine meseleyi değişik boyutlara çekip bir uyuşturma yapılıyor. Bu açık bir ricat ve acziyet göstergesidir.

    Gelelim darwinizmin işe yararlılığına. Bu konuda yaygın bir kabul var: “Biyoloji’den darwin çıkınca elimizde birşey kalmaz” diye. Oysa bu çok yanlıştır. Mesela Amerikalı bir biyolog olan Harper bu konuda şu yorumu yapar:

    Sık sık Darwinizm’in modern biyolojinin temeli olduğu iddia edilir. Oysa aksine, eğer Darwinizm’e yapılan bütün göndermeler ortadan kaldırılsa, biyoloji biliminde hiçbir değişiklik olmayacaktır.

    Yine başka bir bilim adamı bilim felsefecisi Prof. Dr. Arda Denkel bu konuyu şöyle yorumlamaktadır:

    Örneğin, “Evrim Kuramı’nı reddetmek biyolojik bilimlerin, yer bilimlerinin, fizik ve kimyanın bulgularını da reddetmek anlamına gelir” düpedüz yanlış bir önerme. Çünkü iddia edilen türden bir çıkarım (burada bir modus tollens) elde edebilmek için, önce kimya, fizik, jeoloji ve biyolojinin bulgularını dile getiren kimi önermelerin evrim kuramını içeriyor (implication) olması gerekirdi. Oysa bulgular ya da onların ifadeleri kuramları içermezler; ayrıca onları kanıtlamazlar (demonstration/proof) da.

    Hal böyleyken hangi işe yararlılıktan söz edilebilir?

    Hatta tam aksine ben evrim kuramının biyoloji bilimindeki gelişmelere bazen sekteler vurduğunu düşünüyorum. Bilindiği gibi bir zamanlar körelmiş organlar diye 100’ü aşkın organdan bahsediliyordu. Zaman ilerledikçe bu liste küçüldü küçüldü. Şimdi kimse körelmiş organdan bahsedemiyor. İşlevini bilemediğimiz bir organın evrim nedeniyle körelmiş olduğunu iddia etmenin neresi biyolojik bilgimizi arttırmadır? Aynı şey, hurda DNA kavramında da geçerli. 3 milyar yıllık evrimin çöplüğü olarak adlandırılan ve yakın zamana kadar kodlama yapmayan DNA dizilimlerini “hurda” olarak gören evrimci anlayıştır. Ama her geçen bugün “hurda DNA” olarak adlandırılan bölümlerin başka fonksiyonları olduğu ortaya çıkmakta. Naturalist evrim tek pencere olarak görülmese de mesela tasarım perspektifinden de meseleye bakılsa ve “bu organ ya da protein, mutlaka bir işe yarıyordur, boşuna değildir” şeklinde bir önerme getirilse, biyoloji bilimi kaybetmenin aksine kazanmaz mı?

    “Bu, bundan türemiştir” önermesiyle “bunlar ortak tasarımdır” önermesinin biyolojik araştırma temelinde ne gibi bir farkı olur? Ayrıca microevrime ve canlıların bu potansiyeline itiraz eden kim var?

    Türeme için yapılan karşılaştırmalar, ortak tasarım temel alınarak da yapılabilir. Zaten bugün moleküler biyolojinin yaptığı nedir? Bu karşılaştırmalar değil mi? Bir organizmada belli bir işlev gören proteinin, benzer, ya da daha kompleks/ilkel tasarlanmış bir organizmada da -ortak tasarımdan hareketle- aynı işlevi göreceği gibi bir akıl yürütmenin evrimsel düşünceden ne farkı var? Ve bunun biyolojiye ne gibi menfi bir etkisi olabilir?

    Moleküler makinaların nasıl çalıştığını bulmak.. Faydalı olan budur. Zaten moleküler biyolojinin yaptığı organizmaları karşılaştırarak işe yarar birleyler bulmak. Burada ortak tasarım ya da ortak atadan türeme fikirleri arasında bilime yapacağı katkı açısından hiçbir fark yoktur. (Yukarıda Caner Taslaman’ın yazısı çok güzel açıklamış konuyu.) Hatta yukarıda söylediğim ve körelmiş organ safsatasının biyolojiye vuracağı/vurduğu sekteye vurgu yaparak ifade ettiğim “bu organ ya da protein, mutlaka bir işe yarıyordur, boşuna değildir” savı daha faydalı bir bilimsel yöntem olabilir.

    Bir de meselenin şu yönü var. İşe yaraması bir yana benim asıl ilgilendiğim konu geçmişte ne olduğu ile ilgili. Yani büyük sorunsal: Yaşam nedir, nasıl başlamıştır? Ve bu çeşitliliğin kökeni nedir?

    Bu fonomeni çözmeye çalışmak ve sonuca önkabullerle değil de açık bir zihinle ve nesnel yaklaşmak entelektüel namusun da gereğidir. İnsanoğlu dünyada varolduğundan beri “nasıl?” sorusunu sormuştur. Şimdi kalkıp da salt “ama evrim işe yarıyor” diye meseleye bakıp, önkabullerle kurulmuş çatıların oluşturduğu tutarsız hayat ağaçlarının arasında geçmişimi aramak hiç dürüstçe değil.

    Gerçekten geçmişte olan ne ise ona bakmalıyız. Eğer bu evrimse ve bunu kanıtlarla, hem yaşamın fosil tarihi hem de olası mekanizmaların doğrulanması bakımından inceleyelim ve bunu kabul edelim. Ama eğer geçmişte olan Darwin’in ya da modern sentetikçilerin öngördüğü gibi değilse -ki kanıtlar bu öngörüleri yanlışlıyor- o halde naturalizmin esaretinde kurtulup entelektüel namus gereği gerçekle yüzleşelim. Bundan kaçmak niye?

    Darwin teorisinin yanlışlanması için basit bir kıstas koymuştu.O da şu :

    Eğer birbirini takip eden çok sayıda küçük değişiklikle kompleks bir organın oluşmasının imkansız olduğu gösterilse, teorim kesinlikle yıkılmış olacaktır.

    İK yapılar Darwin’in kıstasına göre teorisini yanlışlamıştır. Buna dair cevap niyetine yazılan yazılar ancak komedi programlarına skeç ya da büyücü programlarına ilham olabilir.

    Moleküler dünya ancak son 25 yıldır ayrıntıları ile incelenebiliyor. Bu incelemeler yeni bir kapı açtı ve bu kompleksliğin darwinian mekanizmalarla evrilmesinin imkansızlığı çok açık ve net biçimde görülebiliyor. Bunda artık direnmenin anlamı yok. Ayrıca yaşamın fosil tarihi Darwin’in öngördüğü gibi bir geçmiş ortaya çıkartmamakta. Kanırtma usulleriyle “kesintiye uğramış denge” gibi teorilere sığınmak görüldüğü gibi meseleyi çözmek yerine daha da çıkmaza sokmakta.

    Darwin akıllı bir adamdı. Çağının bilgi ve bulgularına göre mantıklı bir kuram oluşturdu. biyolojik makinelerin ayrıntılarını inceleme imkanı olmadığı ve yapılar tam bir kara kutu olduğu için Natural Selection evrim için ikna edici geldi. DNA sonrası buna bir de mutasyonlar katıldı. O bilim adamları da bir dereceye kadar anlayışla karşılaşabilirlerdi çünkü moleküler yapıların karmaşıklığından ve hücrenin organizasyonlarından habersizlerdi. Ama bugün çok daha farklı konumdayız ve elimizdeki mekanizmaların bırakın türlerin geçişlerini en küçük mikro makinelerin kompleksliğini bile açıklayamadığını biliyoruz. Dediğim gibi, Darwin akıllı bir adamdı ve bugün elimizde olan bilgilere ulaşsaydı teorisinin yanlışlığını kendisi ilan ederdi.

    Darwinizm’in ayakta tutulmaya çalışılmasının tek sebebinin naturalist felsefe olduğu bu kadar açıkken neden bu kadar ısrar ediliyor anlamak güç. Tek açıklama materyalizme olan iman. Bu iman gereği darwinizme mecbursunuz.

    Zaten yukarıdaki yorumlarda da bu çok güzel açıklanmış. Fazla söze hacet yok.

  70. Yazan:TSD Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Evrim düşüncesinin sadece darwinian evrimden ibaret olmadığına ilişkin bir okuma parçası:

    http://www.uncommondescent.com/index.php/jean-staune/non-darwinian-evolution

    Son cümleye dikkat: “This is why, we can believe that while biology will be liberated from this iron yoke, non-Darwinian biology will be one of the most promising scientific domains of the 21st century.”

    (Hani, darwinian evrim ve mekanizmaları için ‘kanıtlanmış gerçek’ muamelesi yapılıyor ya, hem onun için hem de evrim denince aklına sadece Darwin gelen mezbul miktarda ‘aydınlanmış’ cahiller için verdim linki.)

  71. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Darwinizm’in ayakta tutulmaya çalışılmasının tek sebebinin naturalist felsefe olduğu bu kadar açıkken neden bu kadar ısrar ediliyor anlamak güç. Tek açıklama materyalizme olan iman. Bu iman gereği darwinizme mecbursunuz.

    Onu evrim gerçeğini kabul eden Kenneth Miller, Francis Collins, Simon Conway Morris gibi teistlere soracaksınız sayın TSD. Neden bu ısrar? Neden evrimin olduğunu savunuyorsunuz? Materyalizme iman mı ediyorsunuz yoksa? Sizi gibi ateizmin ajanları sizi dersiniz onlara.

    Bu arada yine o açık fikirli, gerçeğin peşinde olan, deliller ne diyorsa onu kabul edelim tavrına takındınız. İnsanlar ne de olsa balık hafızalı değil mi? Aradan birkaç gün geçince aynı şeyleri istediğiniz gibi sallayabiliyorsunuz. Umursamazlığın dayanılmaz hafifliği bu olsa gerek.

  72. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Sayın TSD,

    Evrimin mekanizmaları konusunda elbette tartışılabilir. Ama sizin kabul etmediğiniz şey evrim. Ben buna karşı çıkıyorum. Siz ortak atadan türemeye karşı çıkıyorsunuz. Ha darwinian ha non-darwinian. Yazısının linkini verdiğiniz Jean Staune bakın ne diyor:

    The anti-meteorologists are the creationists who deny evidence. Yes, there are intermediaries between monkeys and humans and yes, the Earth (and Life on the Earth) has existed for billions of years.

    İnsan ve maymunların ortak bir atadan türediğini ve geçiş formlarının olduğunu kabul ediyor ve yaratılışçıların delilleri inkar ettiğini söylüyor. Adam olaya bilimsel açıdan yaklaşarak evrimin farklı mekanizmaları da olduğunu iddia ediyor. Darwinian mekanizmalar yoktur da demiyor. Onlar da vardır ama temel mekanizma değildir diyor. Böyle eleştiriye can feda. Bilim budur işte. Körü körüne bilimsel gerçekleri inkar edip sonra açık fikirliyim, olaya bilimsel yaklaşıyorum demekle olmuyor. Siz ise yolun başında tıkanıp kalıyorsunuz. Common descent’i kabul etmiyorsunuz.

    Evrim gerçeği ile evrimin mekanizmalarını birbirine karıştırmamak lazım. Mekanizmalar konusunda tartışma olabilir hatta olmalıdır. Ama ilk adım evrim gerçeğinin kabulü olmalı. Onu inkar ederseniz hiçbir yere gidemezsiniz. Olduğunuz yerde sayıklar kalırsınız.

  73. Yazan:TSD Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Bak Pikaçu kardeşim, senin anlayışında problemler gördüğüm için yazmıyordum ama son bir kez daha yazayım;

    Ben common descenti kabul etmiyorum demedim. “Common descent için yeterli kanıt görmüyorum” dedim. “Bu konuda şüpheciyim çünkü eldeki veriler yetersiz” dedim. Bana ve pekçoklarına göre kanıtlar yetersiz, eğer bir gün yeterli olursa o zaman düşüncelerim değişir. Bir başkası yeterli görüyorsa görüşüne saygı duyarım ama katılmam.

    Bu konuda sitemde yazdığım yazımda ne demişim:

    Mesela ben, kişisel olarak Allah’ın sürekli ‘varlık alemine’ müdahil olduğuna inanıyorum. Ancak, metodolojik olarak determinizmi de önemsiyorum. Canlılık konusunda Allah’ın türleri ayrı ayrı değil de birbirlerinden türettiği düşüncesi bana ‘yoktan/aniden yaratılış’tan daha mantıklı geliyor. Ama her iki durum için yani, türlerin tamamen ayrı ayrı yaratıldığına dair de; daimi, sıralı, kesintisiz bir türemeyle birbirlerinden türediğine dair de sağlam kanıtlar görmüyorum. Tür-üstü kategorilerin daha alt kategorilerden ani ve büyük yapısal değişimlerle ortaya çıkmış olabileceğini (kesintili-denge, ama darwinian olmayan anlamda; çünkü bunu yapabilecek mekanizma bilinmiyor halen) ve buradan da varyasyon ve microevrim ile daha alt türlerin/türleşmenin gerçekleşmesini de mümkün görüyorum. Büyük sıçramaların nasıl ve hangi mekanizmalar ile olduğunu bilemiyorum, belki müdahale etti, belki bilmediğimiz mekanizmalar devreye girdi. Bunlar tamamen doğal da olabilir, doğa-üstü de. Fosil tarihine bakarak da kademeli ortaya çıkışları en iyi böyle açıklayabiliriz sanırım. Çünkü pekçok tür-üstü kategori kayıtlarda aniden beliriyor ve yine aniden, ardından bir iz bırakmadan ortadan kayboluyor. Darwinian mekanizmalar bunları açıklamaktan çok uzak. Ve son tahlilde ise türlerin ortaya çıkmasının/türemesinin yöntemi ve mekanizması konusunda, yani ‘Tanrı’nın zihnindeki plan’ noktasında agnostiğim. Çünkü eldeki veriler kesin bir duruş sergilemek için çok yetersiz.

    İkinci olarak o linki, darwinian evrimin o mağrur, burnundan kıl aldırmayan ve “bu iş tamam, oleey, siz daha inanmayın bakalım ahmak yobazlar” şeklindeki küstah tavrının ne kadar yanlış olduğunu ve evrimi savunduğu halde darwinian evrimden başkaca evrimsel mekanizmaların gerekliliğini savunan insanların bulunduğunu örneklemek için verdim. Fosil tarihi konusundaki benden farklı olan görüşleri için değil.

    İlaveten o linki bu konuda hiçbir tartışma yokmuş, darwinian mekanizmalar evrim için yeterliymiş gibi bu mekanizmaların şekillendirdiği evrime inanmayanları çeşitli sıfatlarla aşağılayan arsızların arsızlığını yüzlerine vurmak için verdim.

    Şimdi iki ricam var. Birincisi şu cümlenin tercümesini senden alalım bakalım, ne demiş Jean Staune:

    “This is why, we can believe that while biology will be liberated from this iron yoke, non-Darwinian biology will be one of the most promising scientific domains of the 21st century.”

    Evet bi tercüme et bakalım, ne demiş?

    İkincisi Jean Staune’nun da dediği gibi darwinian mekanizmalar çok yetersiz ve asla temel mekanizma olamayacaklarına göre,

    Nedir bu temel mekanizma? Bir açıkla da aydınlat?

    Yok hala böyle bir mekanizma bulunamadı ise ve tasarım da materyalizmin ali hatrı için görmezden gelinecek ise; darwinian mekanizmaların kesinleşmiş ve darwinian bir evrimin hallolmuş, olmuş bitmiş gibi lanse edilmesi, aleyhte düşünceleri olanların terörize yöntemlerle susturulması, bilimin abluka altına alınması nasıl bir küstahlıktır?

    Hele bir anlat bakalım.

  74. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Tabiki benim anlayışımda problem olacak Sayın TSD. Sizin anlayışınızda herhangi bir problem olması söz konusu olamaz.

    Common descent konusunda diğer yazıdaki yorumlarda söyledikleriniz:

    TSD: Evrim kavramının darwinizmle eşleştirilmesine şiddetle karşı olmakla beraber mevcut kanıtların “common descent” (ortak ata) çatısına uygun yaşam bir tarihi de göstermediğini düşünüyorum.

    TSD: Yani sadece darwinizmi değil ben bizatihi ”tasarlanmış evrim”i daha doğrusu “common descent”i çok çürük buluyorum. (microevrim başka)

    TSD: Hal bu iken din ile çelişmiyor diye niçin yeterli kanıtla desteklenmeyen, hatta tam aksine aleyhine birçok kanıt bulunan common descent’e iltimas geçeyim?

    TSD: Common descent için kanıt yoksa bunu da söyleyebilelim. Ve “yok” diyelim. Ki bence de mevcut durum bu.

    Ama doğru ne demiştiniz: “Ben common descenti kabul etmiyorum demedim. “Common descent için yeterli kanıt görmüyorum” dedim. “Bu konuda şüpheciyim çünkü eldeki veriler yetersiz” dedim. Bana ve pekçoklarına göre kanıtlar yetersiz, eğer bir gün yeterli olursa o zaman düşüncelerim değişir.”

    Kabul etmiyorum değilim ne demek? Common descent’in doğrluğunu açıkça kabul etmediğinizi söylüyorsunuz. Hatta iddia ettiğiniz gibi delil yetersizliğinden falan da değil. Resmen hem destekleyen delil olmadığını hem de aksine deliller olduğunu söylemiştiniz yukardaki alıntılarda da görüldüğü gibi.

    Ama doğru anlama problemi olan benim. Mutlaka birşeyleri yanlış anlamışımdır.

  75. Yazan:Özcan Doğan Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Blue Bey, yazdıklarımı anlamamanız sizin sorununuz, evet ben a=a, b=b diyorum, sizse o eşsiz çıkarsama yetinizi kullanarak, bundan “hmm demek ki a=b” gibi bir sonuç çıkarıyorsunuz; sorun da burda zaten; aynı kategoride bile olmayan şeyleri neden-sonuç ilişkisine göre açıklıyorsunuz; yani mantıkla ilgili bir sorununuz var sizin; “bu kadar mükemmelse tanrı yaratmıştır” diyerek birşeyleri açıkladığınızı sanıyorsunuz; peki bu yanılmazlık otoritesini ereden alıyorsunuz? binlerce biyologun düşüncesiz zavallı insanlar olduğunu farz edelim, peki o biyologlardan daha iyi bir açıklamanız var mı? “bu kadar mükemmelse tanrı yaratmıştır” demenizin nesnel bir dayanağı var mı acaba?

    Tamam evrimi bir kenara bırakalım; evrimin peşinden giden binlerce zavallı biyologun ulaşamadığı, evrene ve varlığa dair o gizli bilimsel bilgileri bizimle paylaşır mısınız? Zira siz, DNA gibi mükemmel birşeyi olsa olsa Tanrı yaratmıştır derken, hiçbir genel-geçer ölçütü olmayan böylesi bir çıkarımı, varsayımı gayet mantıklı buluyorsunuz da, yüzbinlerce bilim adamının yüzbinlerce araştırmasında en ufak bir mantık bulamıyorsunuz öyle mi? Size imrendim doğrusu, onca bilim adamının bilemediği şeyleri bilen size imrendim…

    Sık sık evrim teorisine “din” diyorsunuz, bunu söylerken, aslında kendi inançlarınızın da evrim teorisi gibi “yanlış” olabileceğini kabul etmiş oluyorsunuz, öyle ya sonuçta ikisi de din. Evrim bir din olsaydı, evrimci biyologlar da sizin gibi yaparlardı, oturdukları yerden şöyledir böyledir der ve söylediklerini değiştirmeye yanaşmazlardı. Evrim teorisinin ve biyoloji biliminin tanrı inancını çürütmek gibi bir amacı yoktur; ama bu bilimin vardığı sonuçlar dini bilgileri geçersiz kılar kaçınılmaz olarak; biyoloji bilimini görmezden gelin, böyle bir korkunuz kalmaz.. Bugün biyoloji bilimi evrim diyor, gelecekte bambaşka bilgilere ulaştığında, o bilgileri gerçeği açıklamaya en yakın bilgiler olarak kabul ederiz; çünkü aksini iddaa edebilmemiz için, biyoloji biliminin ötesine geçmemiz, bütün biyologlardan daha iyisini bilmemiz gerekirdi; sanırım bugün sizin böyle bir birikiminiz var, biyoloji biliminin önermelerini reddettiğinize göre, biyologların sizden öğrenecek çok şeyi olmalı herhalde; ben de ısrarla söylüyorum, n’olur bizimle paylaşın o gizli bilgilerinizi, o bilimsel nesnel tartışmasız bilgilerinizi, siz de biz de rahatlayalım, sizden bunu rica ediyorum…

  76. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Nedense arada bir mesajım kaynamış. Kaydetmediğimden tekrar yazmak durumundayım.

    It seems that the majority of Intelligent Design theorists do not believe in the idea of a common ancestry (fortunately it is not the case of Michael Behe, the historical stronghold of the Intelligent Design movement). It is a very disturbing situation. This is why, if the keepers of Intelligent Design are (like myself) persuaded that Darwinism is false, not for religious and political reasons but scientific, and if, as Christians (like myself) they are committed to the search for the truth; I suggest that they climb onto the nearest tabletop straightaway and yell at the top of their lungs: “Yes! Evolution is a fact!”

    Şöyle diyor Jean Staune: Eğer akıllı tasarımın bekçileri dini ve siyasi nedenlerle değil bilimsel nedenlerle darwinismin yanlış olduğunda ısrar ediyorlarsa ve kendilerini gerçeğin arayışına adamışlarsa onlara derhal en yakın masanın üstüne çıkıp “Evet! Evrim bir gerçektir!” diye haykırmalarını öneririm.

    Bilimsellik kisvesi altında evrim karşıtlığı yapanlara duyurulur. Akıllı tasarım adı altında yaratılışçılığı savunan ve common descent gibi bilimsel bir gerçeği bile kabul edemeyenlere güzel bir ders vermiş.

  77. Yazan:TSD Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Pikaçu kardeş,

    Haklısın, “kabul etmiyorum demedim” derken “a priori bir reklefsle reddetmiyorum” demek istediğimi de ilave etmeliydim. Yani bu “her halukarda (ama inanç ama başka sebeplerle) common descenti reddederim” demek değil, “yeterli delil olursa kabul ederim ama yeterli delil olmadığı için common descet savını çürük buluyorum” demek.

    Anlayışını fazla zorlamışım, sana yazdığımı ihmal etmişim bir an, kusura bakma.

  78. Yazan:TSD Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Pikaçu,

    Bak kaynama deyince benim de aklıma geldi, şu kısmı es geçmişsin, bir daha alıyor ve cevabını bekliyorum:

    İkinci olarak o linki, darwinian evrimin o mağrur, burnundan kıl aldırmayan ve “bu iş tamam, oleey, siz daha inanmayın bakalım ahmak yobazlar” şeklindeki küstah tavrının ne kadar yanlış olduğunu ve evrimi savunduğu halde darwinian evrimden başkaca evrimsel mekanizmaların gerekliliğini savunan insanların bulunduğunu örneklemek için verdim. Fosil tarihi konusundaki benden farklı olan görüşleri için değil.

    İlaveten o linki bu konuda hiçbir tartışma yokmuş, darwinian mekanizmalar evrim için yeterliymiş gibi bu mekanizmaların şekillendirdiği evrime inanmayanları çeşitli sıfatlarla aşağılayan arsızların arsızlığını yüzlerine vurmak için verdim.

    Şimdi iki ricam var. Birincisi şu cümlenin tercümesini senden alalım bakalım, ne demiş Jean Staune:

    “This is why, we can believe that while biology will be liberated from this iron yoke, non-Darwinian biology will be one of the most promising scientific domains of the 21st century.”

    Evet bi tercüme et bakalım, ne demiş?

    İkincisi Jean Staune’nun da dediği gibi darwinian mekanizmalar çok yetersiz ve asla temel mekanizma olamayacaklarına göre,

    Nedir bu temel mekanizma? Bir açıkla da aydınlat?

    Yok hala böyle bir mekanizma bulunamadı ise ve tasarım da materyalizmin ali hatrı için görmezden gelinecek ise; darwinian mekanizmaların kesinleşmiş ve darwinian bir evrimin hallolmuş, olmuş bitmiş gibi lanse edilmesi, aleyhte düşünceleri olanların terörize yöntemlerle susturulması, bilimin abluka altına alınması nasıl bir küstahlıktır?

    Hele bir anlat bakalım.

  79. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Sayın TSD,

    O zaman sizin eldeki delilleri değerlendirme ve bunlardan sonuç çıkarma konusunda ciddi sorunlarınız olduğu sonucuna varmak durumundayım. Akıllı tasarım içinde dinle çok ilgisi olmayan ender kişilerden olan Michael Behe ve Mike Gene gibi adamların common descent’i kabul ediyor olması bir tesadüf müdür sizce? Yoksa bunlar akıllı tasarımı savunanlar içinde en az zeki olanlar mı ki eldeki delillerden common descent’in doğruluğu sonucuna varmışlar?

  80. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Sayın TSD,

    Neden asıl meseleyi anlamamakta ısrarlısınız? Benim derdim darwinian evrim falan değil. Non-darwinian mekanizmalar da olabilir. Buna hiçbir itirazım olmaz. İşler bilimin sınırları içinde kaldığı sürece her türlü yeni öneriye açığımdır. Jean Staune de bundan bahsediyor zaten. Adamın derdi bilim. Ama onun da belirttiği gibi “evrim bir gerçektir, common descent doğrudur” diyemeyenlerin derdinin bilim değil din ve siyaset olduğu açıktır.

    Staune’nin belirttiği gibi darwinizmin güçlenmesinin nedeni sizin gibi evrim gerçeğini kabul edemeyenlerdir. Aşağıdaki alıntıyı dikkatlice okumanızı ve kendinizi sorgulamanızı öneririm. Bugün darwinci mekanizmaların bu kadar güçlü olmasında evrim inkarcılığı var. Bu inkarcılık nedeniyle non-darwinian mekanizmaların bilimel platformda güçlenmesi engelleniyor çünkü inkarcılık darwinian mekanizmaları güçlendiriyor:

    If Intelligent Design rejects the idea of common ancestry, or even if, Intelligent Design is “agnostic” concerning this idea, it would be a catastrophe for any sort of non-Darwinian way of thinking. Recent history fully demonstrates that if you deny the existence of common ancestry, the concluding result of your action will be the reenforcement of Darwinism. The existence of common ancestry is a thing of the past and not of the present. Evolution cannot be established as much as for example, the fact that the Earth revolves around the Sun but evolution is as well established as possible for a phenomenon that belongs to the past. To deny it is to re-enforce Darwinism and to discredit the non-Darwinian school of thought.

    Kendi payınıza düşen dersi alacağınız ümidiyle.

  81. Yazan:TSD Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Pikaçu,

    1. Veriler çok eksik de olsa giderek karmaşıklaşan bir yaşam tarihi gösterdiği için common descent düşüncesi mantıklı görülür. (Bana da mantıklı geliyor.) Ama daha önceki yorumlarımda da söylediğim gibi bu konuda aralarda o kadar büyük ve aşılması mümkün görünmeyen boşluklar vardır ki ‘nesnellik’ gereği bir kesin fikre varmak zordur. Daha bu büyük boşluklara gelmeden mikro seviyede o kadar büyük aşılmaz boşluklar ve darwinian süreçlerle evrilmesi mümkün olmayan komplekslikler vardır ki, tam da bu sebeple AT düşüncesi ortaya çıkmıştır. Dolayısı ile Akıllı Tasarım kabul edildikten sonra common descent konusu tamamen teferruattır ve bu tasarmın ortaya çıkış biçimi ile alakalıdır sadece. felsefi olarak hiçbir fark yoktur. “Bilinen hiçbir doğal mekanizma canlılardaki kompleks mekanizmaları açıklayamaktadır.” AT de, Gene de Behe de bunu savunur. Ve buradan materyalist düşüncenize bir kırıntı ekmek bile çıkmaz. Capish?

    2. Staune’nin linkini hangi sebeple verdiğimi söyledim, tekrarlayayım: “İkinci olarak o linki, darwinian evrimin o mağrur, burnundan kıl aldırmayan ve “bu iş tamam, oleey, siz daha inanmayın bakalım ahmak yobazlar” şeklindeki küstah tavrının ne kadar yanlış olduğunu ve evrimi savunduğu halde darwinian evrimden başkaca evrimsel mekanizmaların gerekliliğini savunan insanların bulunduğunu örneklemek için verdim. Fosil tarihi konusundaki benden farklı olan görüşleri için değil.İlaveten o linki bu konuda hiçbir tartışma yokmuş, darwinian mekanizmalar evrim için yeterliymiş gibi bu mekanizmaların şekillendirdiği evrime inanmayanları çeşitli sıfatlarla aşağılayan arsızların arsızlığını yüzlerine vurmak için verdim.”

    Ve sorum hala havada. Bu non-darwinist süreçler nelerdir? Madem eski darwinist masalların geçersizliği belli olmuş ve tarihin çöp sepetine atılmıştır, niçin halen darwinizmin o masalları bir din gibi savunulur? (Bu arada bu yetersizliğe ilişkin itirafınızın kayıtlara geçtiği iyi oldu, samimiyetinize teşekkürler.)

    Bir anlat yahu, amma kastın kendini. Ve hala şu çeviriyi yapıvermedin?

  82. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Sayın TSD,

    “Bilinen hiçbir doğal mekanizma canlılardaki kompleks mekanizmaları açıklayamaktadır.” AT de, Gene de Behe de bunu savunur. Ve buradan materyalist düşüncenize bir kırıntı ekmek bile çıkmaz. Capish?

    Aynı şekilde bu iki adamın tasarımın nasıl olduğuyla ilgili görüşlerinden sizin yaratılışçı görüşlerinize kırıntı çıkmaz. Bildiğim kadarıyla Mike Gene evrenin oluşumundaki bir tasarımı savunuyor. Daha sonra müdahele eden br tasarımcı görüşü yok. Behe’nin ne düşnüdüğünü nasıl bir tasarımı savunduğunu ise bilen kimse yok zaten. O kendi çapında şu şu kendiliğinden olamaz gibi iddialar ortaya atıyor. Olamaz dediği şeylerin doğada veya laboratuvarda olduğu gösterilince o zaman tasarımcı müdahele etmiştir gibi komik şeyler söylüyor.

    Ve sorum hala havada. Bu non-darwinist süreçler nelerdir? Madem eski darwinist masalların geçersizliği belli olmuş ve tarihin çöp sepetine atılmıştır, niçin halen darwinizmin o masalları bir din gibi savunulur? (Bu arada bu yetersizliğe ilişkin itirafınızın kayıtlara geçtiği iyi oldu, samimiyetinize teşekkürler.)

    Bir anlat yahu, amma kastın kendini. Ve hala şu çeviriyi yapıvermedin?

    Geçersiz olduğunu kim söyledi? Staune bile böyle birşey söyemiyor. Darwinian mekanizmalar geçerlidir ama temel mekanizma farklıdır diyor. Bunlar makalesinde biraz değiniyor. Zahmet edip okuyun isterseniz. Pek hoşunuza giden şeyler çıkacağını sanmıyorum ama yine de bakın.

    Hangi itiraftan bahsettiğinizi anlamadım. Ben kesinlikle farklı bir mekanizma yoktur gibi birşey söylemem. Elbette non-darwinian mekanizmalar olabilir. Ama bunların bilimsel çerçevede açıklanması ve delillendirilmesi gerekir.

  83. Yazan:TSD Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Pikaçu,

    Aynı şekilde bu iki adamın tasarımın nasıl olduğuyla ilgili görüşlerinden sizin yaratılışçı görüşlerinize kırıntı çıkmaz.

    Bak işte, anlaşında sorun var deyince de alınıyorsun. Anlayabildiğin bu kadar işte. Gene’nin de Behe’nin de hayata ve türlere bakışlarındaki “tasarım” düşüncesi onların temel düşünceleridir, onlar bu yüzden AT’cilerdir. Aralarındaki tasarımın ortaya çıkış yöntemi noktasındaki farklar teferruat kabilindendir, çünkü bir şeyin tasarlandığını (ister tek tek, ister onu ortaya çıkartacak proses olarak) düşünmek arasında felsefi olarak zerre kadar fark yoktur. Yani ben de, Gene de, Behe de hem temelde hem de pekçok ayrıntıda aynı şeyleri savunuyoruz. Bu ise materyalizm açısından tevili olmayan bir sapmadır, bu yüzden size buradan ekmek çıkmaz. (Hala anlamayamadıysan diyecek birşeyim yok.)

    Behe ile alakalı söylediklerin de külliylen yanlış. Daha Behe’nin neyi nasıl savunduğundan haberdar değilsiniz. Darwinizm’in Kara Kutusu ve Darwinizmin Limitleri’ni okuyun, sonra oradan hareketle konuşalım. Okumayıp, yapılan eleştiriler üzerinden okumuş gibi yapmak yok. (Sizin taraf genelde öyle yaparlar çünkü.) Sayfa numarası ile sorar, mahcup ederim bak, söyleyeyim.

    Darwinian mekanizmalar geçerlidir ama temel mekanizma farklıdır diyor.

    İşte onu soruyorum, nedir bu temel mekanizma? Doğal seleksiyon değil, mutasyonlar da değil. Bunlar var (Bunu ben de diyorum. Bkn. Microevrim.) ama yetersiz diyor, temel mekanizma farklı diyor. Bu temel mekanizma nedir? Var mı böyle bir doğal mekanizma? Varsa bilen kimse niye yok? Yok, halen bulunamadı, arıyorsanız, niçin DS ve mutasyonlar yeterlilermiş gibi halen darwinist cenahça canhıraş biçimde savunuluyor, aksini iddia eden aforoz ediliyor? Ben bunu soruyorum.

    Hangi itiraftan bahsettiğinizi anlamadım. Ben kesinlikle farklı bir mekanizma yoktur gibi birşey söylemem. Elbette non-darwinian mekanizmalar olabilir.

    🙂 Yine anlayış sorunu.

    Ya kuzum siz hakikaten bunu bilerek mi yapıyorsunuz? Valla bana baştan beri fena halde tanıdık geliyorsunuz, söyleyeyim.( Sawyer, Da Vinci vb gibi.)

    Tekrar anlatayım. Bu başlıkta ve diğer başlıkta darwinian evrimin mekanizmaları için kesinleşmişler gibi savunuya giriştiniz. Ve bunu kesin bir gerçek gibi kabul eder tarzda yorumlar yaptınız.

    Oysa şimdi darwinian mekanizmaların yetersizliğini itiraf edip Staune’nin yetersiz dediği noktaları kabul ediyor, her ne kadar ne olduğunu söyleyemeseniz de başkaca mekanizmalar olması gerektiğini belirtiyorsunuz. Bu hem klasik hem de neo-darwinist düşünceden çok açık bir ricattır. (Veya Staune’nin dediklerini de anlamamışsınızdır ki bu daha muhtemel gibi.:) İtiraf dediğim buydu, başka mekanizmaları ret ettiğiniz değil. Bilakis kabul ederek bu duruma düştünüz.

    Ve işte aramızdaki nesnellik ve açık zihinlilik farkı da böyle tartışmalara ortaya çıkıyor.

    Sen, klasik darwinist mekanizmaların yetersizliğini ve daha izahını yapamadığın başka mekanizmaların olabileceğini söylediğin halde yine de darwinist çatıda kalmakla tamamen a priori biçimde natüralizme İMAN etmiş olduğunu açığa çıkartıyorsun. Bu dogmatik ve önkabullerle bezeli bir duruştur.

    Ben ise ister darwinist, ister tasarım, ister hem darwinist hem tasarım isterse, non-darwinist olsun bu süreci yapan her ne ise delillere bakıp öyle bir duruş sergilenmesi gerektiğini, şimdiki verilerin ise bu duruş için yetersiz olduğunu, açık zihinli olmanın da bunu gerektirdiğini savunuyorum. Yani senin gibi hiçbir noktada yaşamın ortaya çıkışı ve çeşitlenmesine a priori bir bakışım yok.

    Bu yüzden kerameti kendinden menkul ‘bilim aydınlığı’nız sizde kalsın, zira buradan bakınca çok komik görünüyor. Baştan beri belirtmek istediğim buydu.

  84. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Sayın TSD,

    Bak işte, anlaşında sorun var deyince de alınıyorsun. Anlayabildiğin bu kadar işte. Gene’nin de Behe’nin de hayata ve türlere bakışlarındaki “tasarım” düşüncesi onların temel düşünceleridir, onlar bu yüzden AT’cilerdir. Aralarındaki tasarımın ortaya çıkış yöntemi noktasındaki farklar teferruat kabilindendir, çünkü bir şeyin tasarlandığını (ister tek tek, ister onu ortaya çıkartacak proses olarak) düşünmek arasında felsefi olarak zerre kadar fark yoktur. Yani ben de, Gene de, Behe de temelde aynı şeyleri savunuyoruz. Bu ise materyalizm açısından tevili olmayan bir sapmadır, bu yüzden size buradan ekmek çıkmaz. (Hala anlamayamadıysan diyecek birşeyim yok.)

    Tek tek tasarım dediğiniz şeyin bildiğimiz klasik yaratılışçı görüşten hiçbir farkı yoktur. Bunun Gene veya Behe’nin görüşlerinden felsefi açıdan farkı olmadığını iddia etmek ancak komik olabilir. Common descent’i açıkça kabul eden adamların aklındaki tasarım düşüncesi ile sizin gibi bu gerçeği görmemek için kırk dereden su getirenlerin aklındaki tasarım düşüncesi arasında dağlar kadar fark vardır.

    Behe ile alakalı söylediklerin de külliylen yanlış. Daha Behe’nin neyi nasıl savunduğundan haberdar değildiniz. Darwinizm’in Kara Kutusu ve Darwinizmin Limitleri’ni oku, sonra oradan hareketle konuşalım. Okumayıp, yapılan eleştiriler üzerinden okumuş gibi yapmak yok. (Sizin taraf genelde öyle yaparlar çünkü.) Sayfa numarası ile sorar mahcup ederim bak, söyleyeyim.

    Türkiye’de Behe’nin Edge of Evolution kitabına sahip sayılı insanlardan biriyimdir heralde. Ama o dediğim şey kitabından değil Amazon’daki blogundandı. Behe evrim için bir sınır tanımlıyor ve bu sınırdan daha az muhtemel olan bir mutasyon gerçekleşmişse o mutasyonun doğal yollarla değil tasarlandığı için gerçekleştiğini söylüyor. Bu mutasyonun laboratuvarda bir deneyde bile olmuş olsa kendiliğinden değil tasarlandığı için olduğunu savunuyor çünkü kendi tanımladığı evrim sınırını kesin bir doğru olarak kabul ediyor. Bu sınırın dışında kalan mutasyonlar kendiliğinden olmuş olamaz diyor. Beni başkalarıyla karıştırdınız heralde. Ben öyle yaratılışçıların pek sevdiği gibi bol keseden atmayı, bilip bilmediği konularda uzmanmış gibi yorum yapmayı hiç sevmem. Behe’nin kitabı elimde var ve ona göre birşeyler bilerek konuşuyorum. Mesela siz o kitabı okudunuz mu sayın TSD?

    İşte onu soruyorum, nedir bu temel mekanizma? Doğal seleksiyon değil, mutasyonlar da değil. Bunlar var (Bunu ben de diyorum. Bkn. Microevrim.) ama yetersiz diyor, temel mekanizma farklı diyor. Bu temel mekanizma nedir? Var mı böyle bir doğal mekanizma? Varsa bilen kimse niye yok? Yok, halen bulunamadı, arıyorsanız, niçin DS ve mutasyonlar yeterlilermiş gibi halen darwinist cenahça canhıraş biçimde savunuluyor, aksini iddia eden aforoz ediliyor? Ben bunu soruyorum.

    Kimsenin afaroz falan edildiği yok. Staune’nin açıkça ifade ettiği gibi yaratılışçılar ve evrimi kabul etmeyen akıllı tasarımcılar sayesinde darwinizm daha da güçleniyor. Böylece non-darwinian mekanizmaların bilim dünyasında ilerlemesi, güçlenmesi engelleniyor. Staune şöyle ifade etmiş bunu:

    The development of a Non-Darwinian evolutionary biology is blocked in the United States not only due to the confusion between facts and theories we explained before, but especially because of the presence of a strong creationist movement which reinforces Darwinism in the United States.

    Ayrıca mekanizma olarak Staune makalesinde self-organization’dan bahsediyor. Zahmet edip okursanız görürsünüz. Self organizasyonu savunanlardan kim afaroz edilmiş sayın TSD? Self organizasyon bir non-darwinian mekanizmadır.

    Oysa şimdi darwinian mekanizmaların yetersizliğini itiraf edip Staune’nin yetersiz dediği noktaları kabul ediyor, her ne kadar ne olduğunu söyleyemeseniz de başkaca mekanizmalar olması gerektiğini belirtiyorsunuz. Bu hem klasik hem de neo-darwinist düşünceden çok açık bir ricattır. (Veya Staune’nin dediklerini de anlamamışsınızdır ki bu daha muhtemel gibi.:) İtiraf dediğim buydu, başka mekanizmaları ret ettiğiniz değil. Bilakis kabul ederek bu duruma düştünüz.

    Ve işte aramızdaki nesnellik ve açık zihinlilik farkı da böyle tartışmalara ortaya çıkıyor.

    Sen, klasik darwinist mekanizmaların yetersizliğini ve daha izahını yapamadığın başka mekanizmaların olabileceğini söylediğin halde yine de darwinist çatıda kalmakla tamamen a priori biçimde natüralizme İMAN etmiş olduğunu açığa çıkartıyorsun. Bu dogmatik ve önkabullerle bezeli bir duruştur.

    Nesellik ve açık zihinlilik farkı var diyorsunuz ya pes artık sayın TSD. Eğer siz common descent için yeterli kanıt yok, hatta aksini gösteren kanıtlar var diyecek kadar olaya çarpık bir şekilde bakabiliyor ve bunun üstüne kendinizi açık fikirlik ve nesnel olarak görebiliyorsanız bravo. Hem nesnel ve açık fikirli olup hem de common descent için yeterli delil yok, hatta aksine birçok delil var demek açık bir çelişkinin ifadesidir.

    Non-darwinian mekanizmları nedense doğaüstü olarak algılama gibi garip hata içinde olduğunuzu görüyorum sayın TSD. Yani non-darwinian mekanizmalar olabilir dediğimizde nedense bizi doğaüstü açıklamaları kabul etmeye hazırmışız gibi görmeniz garip. Staune hiçbir şekilde doğaüstü açıklamalardan falan bahsetmiyor. Self organizasyon prensiplerinin veya bulunabilecek yeni non-darwinian mekanizmaların doğaüstü olacağını nerden çıkarıyorsunuz?

    Ben ise ister darwinist, ister tasarım, ister hem darwinist hem tasarım isterse, non-darwinist olsun bu süreci yapan her ne ise delillere bakıp öyle bir duruş sergilenmesi gerektiğini, şimdiki verilerin ise bu duruş için yetersiz olduğunu, açık zihinli olmanın da bunu gerektirdiğini savunuyorum. Yani senin gibi hiçbir noktada yaşamın ortaya çıkışı ve çeşitlenmesine a priori bir bakışım yok.

    Biz ne diyoruz sanki sayın TSD? Delillere falan bakmaya gerek yok darwinist mekanizmalar tek ve mutlak gerçektir mi diyoruz? Ben sizin mevcut deliller ışığında yaptığınız çıkarımların nesnel ve açık fikirli olduğunu iddia eden birisi için mümkün olmadığını söylüyorum. Common descent’i kabul etmeyen birinin nesnel ve açık fikirli olduğunu kabul edemem. Peki size göre Gene, Behe, Staune gibi adamlar nesnel ve açık fikirli mi? Neden common descent’i yani evrimi kabul ediyorlar? Sizin bildiğinizi sandığınız delillerden haberleri mi yok acaba? Sizin kadar bilgileri mi yok konuda? Siz common descent’i kabul ediyor olsanız seve seve mekanizmalar üzerinde tartışırız ama siz böyle bir bilimsel gerçeği bile kabul edemiyorsanız sizinle neyi tartışalım biz sayın TSD?

  85. Yazan:blue Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Özcan bey,

    “bu kadar mükemmelse tanrı yaratmıştır” diyerek birşeyleri açıkladığınızı sanıyorsunuz; peki bu yanılmazlık otoritesini ereden alıyorsunuz? binlerce biyologun düşüncesiz zavallı insanlar olduğunu farz edelim, peki o biyologlardan daha iyi bir açıklamanız var mı? “bu kadar mükemmelse tanrı yaratmıştır” demenizin nesnel bir dayanağı var mı acaba?

    Velayet davalarında çocuk kimde ise ona verilir. Birisi annelik, babalık iddia ediyorsa iddiasını ispat etmesi gerekir.
    Ortada bir mükemmellik varsa, mantık bunun tesadüfen oluşamayacağını söyler. Eğer aksi iddia ediliyorsa, bunun ispat edilmesi gerekir. Biyologlar da insan. Onların Tanrı ile ilişkileri de kendi felsefi önkabulleriyle oluşuyor. Laboratuvara dindar girip de dinsiz çıkan yok. Buna karşın ateist girip Tanrı inancıyla çıkan biyolog oldukça fazla. İnsanın hayran olması için önce bilmesi gerekiyor tabi. Bakın şu animasyona girin biraz hücre içinde dolaşın, ve bana etkilenmediğinizi söyleyin; böyle bir şeyin tesadüfen oluştuğunu söylemek için ancak kör ateist imanına sahip olmak gerekir:
    http://aimediaserver.com/studiodaily/videoplayer/?src=harvard/harvard.swf&width=640&height=520

    Sık sık evrim teorisine “din” diyorsunuz, bunu söylerken, aslında kendi inançlarınızın da evrim teorisi gibi “yanlış” olabileceğini kabul etmiş oluyorsunuz, öyle ya sonuçta ikisi de din.

    Hayır öyle demiyorum. Kendi inancınızla gerçeklerin üzerini perdelediğinizi söylüyorum. Ben, gerçek beni nereye götürürse gitmeye razıyım ama siz, ön yargılarınız sebebiyle buna yanaşamıyorsunuz bile.

    Evrim bir din olsaydı, evrimci biyologlar da sizin gibi yaparlardı, oturdukları yerden şöyledir böyledir der ve söylediklerini değiştirmeye yanaşmazlardı.

    Benim biyologlarla alıp veremediğim yok, onlar işini yapıyor. Yanlış gördüklerinde düzeltmekten çekinmiyorlar. Ben, onların pişekarlarından bahsediyorum. Kraldan çok kralcı olanlardan…

    Evrim teorisinin ve biyoloji biliminin tanrı inancını çürütmek gibi bir amacı yoktur; ama bu bilimin vardığı sonuçlar dini bilgileri geçersiz kılar kaçınılmaz olarak

    Çok yüksek perdeden konuşuyorsunuz. Bilmeyen adam böyle boş konuşur. Ne oldu, Big Bang, kimi haklı çıkardı? Hani deteminizm mutlak hakikatti? Hani maddeden başka bir şey yoktu. Şimdi bilim, madde diye bir şey olup olmadığını tartışıyor. Ama bizim kafalar hala yüz yıl öncesinin pozitivizminde saplanmış kalmış. Yazık.

    bütün biyologlardan daha iyisini bilmemiz gerekirdi; sanırım bugün sizin böyle bir birikiminiz var, biyoloji biliminin önermelerini reddettiğinize göre, biyologların sizden öğrenecek çok şeyi olmalı herhalde

    Çocuksu bir tavır bu. Neden bu kadar hamsınız? Evrim teorisi bir gerçek değildir. Felsefi bir önermedir. Canlılar arasındaki homolojiyi ve çeşitliliği iyi açıklayan bir teoridir ama ispatlanamamıştır. Fosil kayıtları hiçbir bulgu sağlayamıyor; mekanizmalar teoriyi açıklamakta eksik kalıyor, laboratuvarda test edilemiyor, gözlenemiyor. Yerçekimi gibi ismi var ama nasıl olduğu tam bir muamma. Ama, sizin iman etmeniz için genel kabul yeterliyse, buyrun siz iman edin. Ben nesnel kanıtlar görmeden şüpheyle yaklaşıyorum. Bu, bana bilimsel yaklaşıma daha uygun gibi geliyor, yanılıyor muyum?

  86. Yazan:blue Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    pikaçu bey’in evrimin sadece doğal seçilimle açıklanamayacağını söylemesini önemli buluyorum. Diğer mekanizmaların ne olabileceğine dair fikirlerini hala bekliyorum.
    Ayrıca evrimcilerin Birkaç milyon sene sonra evrim hangi noktaya geleceğine yönelik projeksiyonlarını da hala merak ediyorum. İnsan evrimi tamamlandı diyorlar. Nasıl yani? Bize mi denk geldi bu tamamlanma? İleride sudaki yaşam bitecek mi, yeni türler oluşacak mı, etobur kalmaya devam edecek miyiz? Hamilelik kısalacak mı? Kanser tamamen ortadan kalkacak mı? Yaşamlarımız uzayacak mı?
    Merak etmemiz gereken şeyler bunlar değil mi? Bırakın nereden geldiysek geldik, nereye gidiyoruz biraz da bunu tartışalım…

  87. Yazan:TSD Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Pikaçu,

    Bunun Gene veya Behe’nin görüşlerinden felsefi açıdan farkı olmadığını iddia etmek ancak komik olabilir. Common descent’i açıkça kabul eden adamların aklındaki tasarım düşüncesi ile sizin gibi bu gerçeği görmemek için kırk dereden su getirenlerin aklındaki tasarım düşüncesi arasında dağlar kadar fark vardır.

    Valla benim “Gene’nin de Behe’nin de hayata ve türlere bakışlarındaki “tasarım” düşüncesi onların temel düşünceleridir, onlar bu yüzden AT’cilerdir. Aralarındaki tasarımın ortaya çıkış yöntemi noktasındaki farklar teferruat kabilindendir, çünkü bir şeyin tasarlandığını -ister tek tek, ister onu ortaya çıkartacak proses olarak- düşünmek arasında felsefi olarak zerre kadar fark yoktur. Yani ben de, Gene de, Behe de hem temelde hem de pekçok ayrıntıda aynı şeyleri savunuyoruz.” cümleme karşılık bunları yazdınız ya artık daha ne buna dair ne de devamında yazdıklarınıza dair birşey demiyorum.

    Yanınızda sabırlı ve orta zekalı birisi falan varsa bir de ona okutun yazıdıklarımı da size tefsir etmeyi denesin. hani belki o anlatmayı başarır. Daha “felsefi açıdan aynı düşüncede olma”nın anlamını bilmeyen/anlayamayan birisi ile neyi konuşacağım? Benim o kadar derin pedagojik formasyonum da sabrım da yok.

    Sorulara cevap vermeyi de denemiyorsunuz bir türlü. Ne bahsettiğim kısmı çevirdiniz ne de şu meşhur başka mekanizmlara dair açık birşeylr yazdınız. Her zamanki noktada tıkandık yine. Bir cevabınız yoksa ne bu darwinian terör kardeşim? Çene suyu çorba.

    Hadi, lekum dinikum veliyedin.

  88. Yazan:eg Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    sevgili suat hocam,
    bu tartışmalar konusunda bir yorum yazmak istedim.

    darwinist evrimcilerle tartışmalar genelde belirli bir noktadan sonra kısırlaşıyor ve satşmalara geliyor. 15 yıldır düşünürüm ,neden bu tartışmalar istisnasız hep aynı noktaya geliyor diye…kendi kusurlarımı elbette biliyor ve kabul ediyorum. ancak darwincilerle tartışan diğer insanların da başına üç aşağı beş yukarı aynı şeyin geldiğini bildiğim için bu konunun neden olduğu konusunda bir takım fikirlere sahip olabildim:

    1. evrimciler bu tartışmaları karşı taraftan da birşey öğrenmek ve doğru yolu bulabilmek yönünde bir çok yönlülüğe sahip olmak için değil, çoğunluk “kazanmak” dürtüsüyle yapıyorlar. bu kazanmak dürtüsü karşı tarafı “bilim karşıtlığı”, gerici, “yobaz” , “evrim cahili” gibi ithamlarla itham etmeye vardığı için sonunda karşı taraf da eninde sonunda bu oyuna düşüyor ve orada ipler kopuyor.
    2. daha önce defalarca denk geldiğim gibi kazanmak için bir tartışma yapılınca, mesela adamlara (gould örneğinde olduğu gibi) gould’un kendi kitabındaki neredeyse 30-40 sayfalık fosil kayıtlarının aşamalı evrimi destekleyecek ara formlara sahip olmadığı yönündeki çok açık fikirlerini aktardığınzda dahi, söylediğinizin saptırılması söz konusu olabiliyor. o zaman insan ister istemez yol ayrımında kalıyor. bu insanlar madem çok açık bilgileri dahi saptırabiliyorlar, o zaman tartışmanın amacı nedir diye…

    3. mesela behe tartışması da öyledir. behe son kitabında (edge of evolution) çok açık şekilde şunu söyler: darwinist evrimin 3 temel dayanağı vardır. a. random mutasyonlar b. doğal seçilim c. ortak ata. ve devam eder. doğal seçilim ve ortak ata kabul edilebilir kanıtlara sahiptir. ama bunun kabul edilmesi random mutasyonlarla olacağı konusunda bir bilgi vermez. tam tersi bu sürecin rastgele mutasyonlar yoluyla değil, açık bir akıllı tasarım yoluyla olduğu yönünde kanıtlar vardır. yani hücre içindeki yapıların ve mikro evrimsel süreçlerden makro evrimsel yapıların çıkmasının ancak ve ancak bir “intelligent agent tasarımında, yöneltiminde hatta her an müdahelesinde” mümkün olabileceğini söylüyor. şimdi tartışmayı “kazanmak” için yapan bir darwinist için ortak ata sanki darwinist evrimi kabul ediyormuş gibi yorumlanıyor. halbuki kör mutasoylnar, canlılığın cansız maddeden türemesi gibi konular gözden kaçırılıyor. halbuki eğer darwinist evrimin en önemli yönergesi nedir diye sorulacak olsa, evrimin kör mutasyonlarla ve tamamen rastlantısal olarak cansız maddeden canlılığa ve canlılığın tüm türlerine evrilmesi olarak söyleyebiliriz. şimdi birisi akıllı bir tasarımcı olmazsa imkansız diyor, öteki en temel argümanını rastlantısallığa bağlıyor. bunlar çok açık şekilde birbirine ters şeylerdir behe’nin dediği gibi. bu evrimciler behe’yi , gould’u olduğu gibi kazanmak için her türlü düşünceyi çarpıtma yoluna gidiyorlar nedense!
    4. bir de kaynaklar sorunu var. ben evrimcilerin verdiği kaynakları internetten arama ile çok kısa sürede bulabiliyorum. çoğu ya wikipedia ya da çok bildiğiimz evrimci sitelerden alıntı şeyler. yani orjinal kaynağı ile ilişkisi sadece o alıntının verdiğinden ibaret. ben brada gould’un kitabından örnek verdim. ve kaynağı elimde. istedim ki desinler “o zaman verin gould’un o yazdıklarını tümüyle” ve o yazdıklarını kaç sayfa tutuyorsa burada yazacaktım. yani gould’un ve eldredge’in ara formların olmamasılya ilgili yorum yazan birisine “siz evrimi bilmiyorsunuz” demek yerine, kaynağını sormalarını tercih ederdim. halbuki benim anladığım başkalarını evrimle ilgili literatürü bilmemekle suçlayanlar 20 yıldır aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorlar. halbuki artık darwinciliğie itirazlar çok daha rafine bir şekilde geliyor. elimizde yüzlerce kaynak var her an sayfası ile birlikte sunabileceğimiz. ama amaç öğrenke ya da geçrekten öğrenmek için tartışmak olmayınca en sn buradaki bir evrimcinin çok açık bilgi saptırması sonucu pes edip tartışmadan ayrıldım. aslında yine tartışmaya dönme niyetinde değilim. sadece evrimcilere biraz kendilerine bakmalarını salık veriyorum, her türlü bilgiyi bir imanlı gibi imanlarına yönelik çarpıtacaklarına!

    neyse benden burada evrim konusunda son yorum bu.vrim konusunda kimseyle tartışmam gibime geliyor. gösterilen çok açık kaynaklar bile pişkinlikle görmezden geliyorsa tartışmanın anlamı nedir değil mi? neyse benden bu kadar…

  89. Yazan:Özcan Doğan Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Blue, Big Bang kimi haklı çıkardı acaba, ben de merak ediyorum; Big bang’le başlayan on küsür milyar yıllık bir oluşum sürecini Kuran ya da incilden takip ediyorsunuz herhalde. Tekrar söylüyorum; Big Bang deist olmanıza engel değil, ama varolan dinlerle bağdaşır bir yanı yok; Kuran’daki önermeleri istediğiniz kadar esnetiniz, Big Bang’e ulaşmanız imkansızdır; çünkü Big Bang ve sonrası, Kuran ya da incildeki yaratma eylemiyle açıklanabilecek birşey değil; yani Big Bang inancınız için bir doğrulama aracı olamaz…

    Evrime hala felsefe demeye devam ediyorsunuz; evrim şöyle mi oldu böyle mi oldu tartışılabilir, ama evrimin olup olmadığı tartışılmıyor artık; sık sık referans gösterdiğiniz Collins bile evrim/common descent apaçık bir gerçektir diyor; DNAnın incelenmesi bile bunu söylemek için yeterlidir diyor; yani Collins bir yaratıcıdan bahsedebilir, ama onun bahsettiği yaratıcı evrimi dışlamıyor; bizzat evrimin biricil ajanı haline geliyor; dolayısıyla Collins’i referans göstermeniz sizin için tam bir gaflet…

    İşte Collins’in kendi sözleri:

    “Yes, evolution by descent from a common ancestor is clearly true. If there was any lingering doubt about the evidence from the fossil record, the study of DNA provides the strongest possible proof of our relatedness to all other living things.”

    “I’m a theistic evolutionist. I take the view that God, in His wisdom, used evolution as His creative scheme.”

    Capito Mr. Blue???

    Biyoloji biliminin amacı dini çürütmek değildir diyorum tekrar tekrar; binlerce biyologun acaba dini nasıl çürütürüm diyerek yıllarca çalışıp evrimi desteklediğini düşünüyorsanız, bu sizin paranoyanızdır sadece; yani amacınız üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir…

  90. Yazan:Özcan Doğan Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Sayın Eg; Behe’den bahsediyorsunuz ve doğal seçilim ve ortak ata kabul edilebilir kanıtlara sahiptir” diyorsunuz; ortak ata ne demektir peki? evrim değil de nedir bu peki? common descent’i kabul ettikten sonra, evrim yoktur demek bir akıl tutulması değilse nedir? Söylemeye diliniz varmıyor herhalde, başka bir anlamı yok.

    Mutasyonlar evrimin mekanizmalarına dair bir konudur, yani evrimin olup olmadığıyla ilgili değil, nasıl olduğuyla ilgili bir sorundur; dolayısıyla, mutasyonlarla ilgili soru işaretleri evrim olgusunu geçersiz kılmaz, evrimin şöyle değil de böyle olduğunu gösterebilir ancak.

    Bir hatırlatma: Referans noktanız olan Behe, aşkın prensipler ararken bulduğu ve kale gibi güçlü sandığı “indirgenemez komplekslik” teorisinin, kanın pıhtılaşmasıyla ilgili araştırmalarda geçersiz hale gelmesi karşısında suspus olmuştur. Kendisi tecahül-i arif yoluna gitmiştir. Yani pek güvenilir bir referans değildir, yarı yolda bırakabilir.

  91. Yazan:eg Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    özcan doğan bey,
    enbiya 30 ve zariyat 47’ye bir bakın isterseniz…

    hoş kur’an, meşruiyetini bilimsel bulguların değişebilirliğinden almaz ama o kadar iddialısınız ki insan ister istemez karşı örnek vermek zorunda kalıyor.

  92. Yazan:blue Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Özcan bey,

    Big Bang, aynı kutsal kitapların söylediği gibi her şeyin bir anda yaratıldığını ortaya koydu. Bu, maddenin ezeli olduğunu iddia eden ateistler için tam bir hayal kırıklığı oluşturdu. Hele bir CERN deneyi yapılsın, o zaman 6 devrede yaratılışı da göreceğiz. Evrenin yaşının 10 milyar yıl olması Kur’an veya İncil’in hangi kısmıyla çeliştiğini anlayamadım yalnız. Herhalde Tevrat’ı kastettiniz.

    Evrime hala felsefe demeye devam ediyorsunuz; evrim şöyle mi oldu böyle mi oldu tartışılabilir, ama evrimin olup olmadığı tartışılmıyor artık

    Ben demiyorum Popper diyor, açın okuyun.

    sık sık referans gösterdiğiniz Collins bile evrim/common descent apaçık bir gerçektir diyor

    Siz, sürekli evrimin kurumsal dinlere inanmaya engel olduğunu iddia edip duruyorsunuz. Ben de sürekli size böyle olmadığını örnekleyerek veriyorum. Collins evrime inanıyor ve dindar bir hristiyan. Bu da önermenizi yanlış çıkarıyor. Yoksa ben Collins’i evrim karşıtı olarak örnek vermedim. Kurnazlık yapmayın.

    “I’m a theistic evolutionist. I take the view that God, in His wisdom, used evolution as His creative scheme.”

    Demek ki neymiş? Teistik evrimci olunabiliyormuş.
    Ora capito? Dio Amore !
    Biyoloji biliminin amacı dini çürütmek değildir diyorsunuz ama orada durmuyor “sonuç olarak biyolojinin dini çürüttüğünü de” söylüyorsunuz. Öyle olmadığına meşhur bilim adamlarından örnekler verince de, konuyu bir güzel saptırıyorsunuz. Eh ateist ahlak bu kadar oluyor, çok şey beklememek lazım.

  93. Yazan:eg Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    özcan bey,
    bakın sizin anlayabileceğiniz bir örnek vereyim..
    şimdi ortada bir helikopter ve bir uçak var. şimdi uçağın ve helikopterin ortaya çıkmasıyla ilgili iki tez var ortada.

    1. helikopter daha önceki bazı atalarının rastgele değişimleriyle rastgele oluşmutşur. uçak ise helikopterin doğadaki rastgele değişimleriyle oluşmuştur…

    2. uçak ve helikopter her ikisi de bir tasarım sonucu olmuştur. uçaktaki bir takım parçalar tasarımcısının helikopterde kullandığı bir takım yöntem ve parçaları aynen kullandığını gösteriyor ama ikisinin de bir tasarım sonucu olduğu çok açıktır. helikopterden rastgele dğişimlerle uçak olması ise İMKANSIZDIR..

    şimdi bu iki tez birbirisiyle eşit midir? darwinci evrim ile teistik evrimin, ya da akıllı tasarımın farkı bu kadar büyük uçurum demektir.

  94. Yazan:eg Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    kanın pıhtılaşması ile ilgili açıklamaları biliyorum ve bana hiç de ikna edici gelmiyor… evrimcilerin akıllı tasarım yanlılarının kompleks mekanizmalarına verdiği cevapların çoğunda olduğu gibi..tam tersi sadece gülünç spekülasyonlar…eğer kaynağınıza güveniyorsanız o cevabı burada yayımlayın da herkes görsün o “müthiş” cevabı, ha ne dersiniz?

  95. Yazan:Özcan Doğan Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Çok güzel de evrimi kabul eden Collins’i kendi evrim karşıtı düşünceniz için neden referans almakta ısrar ediyorsunuz? Collins inançlı olabilir (evrimi kabul edip de hıristiyan olması kendi çelişkisidir, tıpkı diğer AT savunucuları gibi), ama evrimi kabul ediyor ve önemli olan da budur; sizse Collins’i referans gösterdiğiniz halde, evrim felsefedir hava civadır diyorsunuz, üstünde durduğum nokta budur…

    İkincisi, Big Bangle herşey bir anda ortaya çıktığını söylüyorsunuz, nedir o “herşey” dediğiniz? dünya canlılar bitkiler de mi Big Bangle birlikte bir anda yaratıldı? Bir balon patladı ve balonun içinden yıldızlar güneş gezegenler dünya ve canlılar evrene saçıldı değil mi? Hem de bir anda! Bir an dediğiniz süre 10 küsür milyar yıl ve tamamen bir oluşum süreci söz konusu; gerçi siz yorumlama ve esnetme ustasısınız; sizin gözünüzde 10 milyar yıl sadece “bir an” kadar kısa bir süredir. Bir andan daha uzun bir zaman dilimi var mı lügatınızda acaba?

    Zariyat 47’ye gelince; genişleme şeklindeki yorumlar Kuran çevirisinde son dönemlere rastlayan bir yorumlama çabasının ürünüdür; daha eski çevirilere bakın, ne kadar farklı görürsünüz; ama diyorum ya, siz yorumlama ve esnetmede ustasınız; Kuran’da evrimden bahsedildiğini söyleyenler de var, siz nasıl yorumluyorsanız onlar da öyle yorumluyorlar; ama siz yorumlama konusunda geride kalmışsınız…

  96. Yazan:eg Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    :)))şimdi size tefsir tarihi hakkında ve bu ayetin eski tefsirleri hakkında ne biliyorsunuz diye soracağım ama inanın değmez…neyse bir evrimciden diğerine…benden pes…valla pes. tamam rastgele evrildik, kosmos çarpsın beni evrildik! bir maymun uçurumdan aşağı düşerken etrafına vura vura, kafasını duvarlara vura vura uçurumun en altında afrodit oldu çıktı! biz de o afroditten evrildik..kabul ettim..tamam mı anlaştık mı şimdi?

    en başta söylediğimi tekrarlayayım. sizin dininiz (vülger materyalizm) size benimki de bana!

  97. Yazan:Levent Cetin Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Hayatin HICBIRSEY ve HERSEY uzerine algilanmasi benim cok ilgimi cekti. Sanki ekstremlerde yasiyoruz. En aptalca fikirde bile HAKLILIK PAYI oldugunu unutuyor muyuz?

  98. Yazan:Özcan Doğan Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Sayın Eg, anladım, siz Harun Yahya mantığıyla konuşuyorsunuz; ev mimarsız olmaz, saat ustasız olmaz diyorsunuz, klasik bir yaratılışçı refleksiyon. Helikopterin veya uçağın doğal bir oluşum olduğunu iddaa edecek birileri varsa, o da sizin gibi gülünç şeyler söyleyerek evrimi çürüttüğünü sananlardır; bunu söyleyenler evrim konusunda en ufak fikir sahibi olmayan, nedensellik ilkesinden bihaber olan, evrimin sayısal loto gibi şansa tesadüflere dayandığını sanan, dahası evrim umrunda da olmayan ve sadece paranoyalarla hareket edenlerdir; Harun Yahya tarzı düşünceleriniz nedeniyle, sizin yazdıklarınızı dikkate almak pek mümkün değil; tartışmanın bu kadar basite indirgenmesi faydasız…

  99. Yazan:eg Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    yahu kardeşim akıllı tasarımla(behenin evrime bakışıyla) darwinistlerin bakışını karşılaştırıyorum çıldırtmayın adamı yahu…bu kadar mı anlamaz insan! yoksa özellikle mi yapıyorsunuz? aman gidin işinize ya sizinle mi harcayacağım zamanımı….

  100. Yazan:eg Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    basit analojileri dahi anlamaktan aciz insanlarla niye konuşuyor ve zamanımı harcıyorum ki! size denebilecek fazladantek kelime yok.

  101. Yazan:blue Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Özcan bey,

    Ben başından beri pozisyonumu açıklıyorum, bir daha açıklayayım:
    Evrim teorisi, canlı çeşitliliğini doğal seçilim ve mutasyonla açıklar. Bu açıklamaya inanmıyorum, dünyanın en saçma iddiası olduğunu düşünüyorum. Tabi birisi çıkıp böyle olduğunu ispatlarsa, buna karşı çıkamam. Tek bir atadan evrilme konusu ise, hiçbir mahzuru yok; bu dinle de, mantıkla da çelişmez. Ama her mantıklı şey gerçek demek değildir. Evrimin kör kuvvetlerin ve tesadüflerin sonucu ortaya çıktığını söylemek ise; teorinin haddini aşıp felsefe yapmaya başlaması demektir. Felsefe yapılması da güzel bir şeydir, ama kanıt olmadıkça fazla bir bağlayıcılığı yoktur.
    Collins sadece bir örnek; binlerce dindar bilim adamı, mucit var. Bunların kendileriyle çelişkide olduğunu söylüyorsunuz. Bunlar boş laf. Collins hakkında ahkam keseceğinize aiz, önce kendi çelişkilerizi çözün. Çünkü çok dar bir perspektiften bakıyorsunuz. İdeolojiniz serbest düşünmenizi engelliyor.
    Big Bang’de evren yaratıldı. Ve bir anda yaratıldı. Bunun adı “an”dır, çünkü ortada madde de, zaman da yoktur. O 10 milyar dediğiniz şey evrenin yaşıdır; biraz enflasyona uğramış hali galiba. Büyük patlama ise bir anda olmuştur. Bunu ben söylemiyorum, kuramın sahipleri söylüyor. Bitkilerin, hayvanların big bang’de oluştuğu iddiasını da ilk kez sizden duydum. Kim böyle söylüyor merak ettim, bir isim verebilir misiniz?
    Zariyat 47’de benim gibi beginners seviyesinde Arapça bilen biri bile musi’nın genişleme anlamına geldiğini bilir. Vasi de aynı kökten gelir. Eski tefsircilerin bazıları bunu bir türlü anlamlandıramadıkları için Allah’ın büyüklüğüne bir işaret olduğunu sanmışlardır. Bir çok eski tefsirci ise bunu kainatın genişlemesi şeklinde olduğu gibi tefsir etmiş, doğrusunu Allah bilir diye bırakmışlardır. Tabi, Kur’an’ın bu mucizesinin bazı bünyelere dokunacağı aşikar. İki tane talcid atın, bir şeyiniz kalmaz.

  102. Yazan:blue Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Levent bey,

    Hayatin HICBIRSEY ve HERSEY uzerine algilanmasi benim cok ilgimi cekti. Sanki ekstremlerde yasiyoruz. En aptalca fikirde bile HAKLILIK PAYI oldugunu unutuyor muyuz?

    Kesinlikle. Kuantum teorisi de bana çok tuhaf geliyor, ışığın gözlendiğinde madde şeklinde, gözlenmediğinde ise dalga şeklinde yayılması; atom altı seviyede kaybolan ve tekrar ortaya çıkan parçacıklar bana çok saçma geliyor. Ama adam çift yarık deneyi yapıyor, bunu gösteriyor. Her türlü saçma fikre açığım, yeter ki onu destekleyecek veriler olsun. Ve aman o fikrin peşine takılmış göz, kaş yara yara bodoslama ilerleyen neferleri bulunmasın. İslam’ın şartı beştir, altıncısı haddini bilmektir derler. Yedincisi de bilmeyene bildirmek.

  103. Yazan:TSD Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Tamamen katılıyorum Enver hocam. Aynen öyle işliyor. Sayısız tartışmaya katıldım bu konuda hep aynı noktada tıkandık.

    İşte diğer tartıştığın kişiyi de görüyorsun, Common descentten evrim kavramına, Big Bang konusundan Behe’ye kadar, algısı tam bir saçmalıklar zinciri. Aptala mı yatıyorlar yoksa hakikatn kavrayışları bu kadar dar mı inan bazen bilemiyorum. Her iki durumda da tartışmaya değer değiller.

    Yukarıdan beri iyi bir döküman oluştu. Gözleri dogmatik bir biçimde materyalist felsefe ile körleşmemiş olanlar nesnel biçimde bakınca darwinan teorinin açıkladıklarını ve açıklayamadıklarını ve buna rağmen nasıl kibirli bir küstahlıkla “tüm açıklamanın cepte olduğunu” iddia etiğini, buna dayanarak nasıl bir akademik terör ortamı oluşturduğunu çok rahat biçimde görebilir.

    Başkaca yerlerde Behe’ye cevap diye verilenleri okurken gülmekten sandalyeden düşecektim. Allah bu gibilerle sürekli uğraşmak zorunda kalan Behe’ye sabır versin!

    [Bu arada Kuantum ve Tanrı ile Big Bang ve Tanrı konularında iki link vereyim, dökümana katkı olsun. Konuya yukarıdaki gibi, sığ bile diyemeyecegimiz bir konumdan bakanlar da okur belki de teolojinin konuya yaklaşımını öğrenir.]

  104. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Enver Bey,

    1. evrimciler bu tartışmaları karşı taraftan da birşey öğrenmek ve doğru yolu bulabilmek yönünde bir çok yönlülüğe sahip olmak için değil, çoğunluk “kazanmak” dürtüsüyle yapıyorlar. bu kazanmak dürtüsü karşı tarafı “bilim karşıtlığı”, gerici, “yobaz” , “evrim cahili” gibi ithamlarla itham etmeye vardığı için sonunda karşı taraf da eninde sonunda bu oyuna düşüyor ve orada ipler kopuyor.

    Eğer sayın TSD ile olan tartışmamızı incelerseniz bu tip aşağılayıcı ifadelerin karşı taraftan geldiğini görürsünüz.

    2. daha önce defalarca denk geldiğim gibi kazanmak için bir tartışma yapılınca, mesela adamlara (gould örneğinde olduğu gibi) gould’un kendi kitabındaki neredeyse 30-40 sayfalık fosil kayıtlarının aşamalı evrimi destekleyecek ara formlara sahip olmadığı yönündeki çok açık fikirlerini aktardığınzda dahi, söylediğinizin saptırılması söz konusu olabiliyor. o zaman insan ister istemez yol ayrımında kalıyor. bu insanlar madem çok açık bilgileri dahi saptırabiliyorlar, o zaman tartışmanın amacı nedir diye…

    Ben açık açık Gould’ın gradualizme yani sizin aşamalı evrim dediğiniz şeye karşı olduğunu zaten söyledim. Ben sanki Gould’u, Dawkins’inki gibi bir evrim anlayışına sahip gibi göstermeye çalışmışım da böyle birşey söylüyorsunuz. Benim yazdıklarımı okuduğunuza emin misiniz Enver bey? Siz Gould’un geçiş formlarının olmadığını söylediğini iddia ediyordunuz ve ben de tartışmaya yer bırakmayacak şekilde bunun açık bir çarpıtma olduğunu Gould kendi sözleriyle gösterdim. Kendisinin açıkça yaratılışçıların kendisini geçiş formları olmadığını savunuyormuş gibi göstermesinden şikayet ettiği ve tür seviyesinde az olsa da büyük canlı grupları arasında bol bol geçiş formu olduğunu söylediği bir alıntı yaptım ve içinizden birisinin çevirmesini rica ettim ama bir tane mangal yürekli çıkıp da bunu çevirmedi.

    O bahsettiğiniz yol ayrımına ben çoktan geldim hatta geçitim orayı. “A”ya “A değil” diyen adamla tartışmam diyerek sizinle bu konudaki tartışmamı kestiğimi hatırlatmama gerek yok heralde.

    3. mesela behe tartışması da öyledir. behe son kitabında (edge of evolution) çok açık şekilde şunu söyler: darwinist evrimin 3 temel dayanağı vardır. a. random mutasyonlar b. doğal seçilim c. ortak ata. ve devam eder. doğal seçilim ve ortak ata kabul edilebilir kanıtlara sahiptir. ama bunun kabul edilmesi random mutasyonlarla olacağı konusunda bir bilgi vermez. tam tersi bu sürecin rastgele mutasyonlar yoluyla değil, açık bir akıllı tasarım yoluyla olduğu yönünde kanıtlar vardır. yani hücre içindeki yapıların ve mikro evrimsel süreçlerden makro evrimsel yapıların çıkmasının ancak ve ancak bir “intelligent agent tasarımında, yöneltiminde hatta her an müdahelesinde” mümkün olabileceğini söylüyor. şimdi tartışmayı “kazanmak” için yapan bir darwinist için ortak ata sanki darwinist evrimi kabul ediyormuş gibi yorumlanıyor. halbuki kör mutasoylnar, canlılığın cansız maddeden türemesi gibi konular gözden kaçırılıyor. halbuki eğer darwinist evrimin en önemli yönergesi nedir diye sorulacak olsa, evrimin kör mutasyonlarla ve tamamen rastlantısal olarak cansız maddeden canlılığa ve canlılığın tüm türlerine evrilmesi olarak söyleyebiliriz. şimdi birisi akıllı bir tasarımcı olmazsa imkansız diyor, öteki en temel argümanını rastlantısallığa bağlıyor. bunlar çok açık şekilde birbirine ters şeylerdir behe’nin dediği gibi. bu evrimciler behe’yi , gould’u olduğu gibi kazanmak için her türlü düşünceyi çarpıtma yoluna gidiyorlar nedense!

    Behe önemli çünkü ortak atadan türeme gibi açık delillere sahip bir olguyu inkar edecek kadar gözleri kararmış değil. Behe insanlarla şempanzelerin ortak bir atadan türediği son kitabında açık bir şekilde ifade etmektedir. Bu önemli birşey. Çünkü dine göbekten bağlı olanların bunu kabul etmesi o kadar kolay olmuyor. Behe dini inançları uğruna bilimsel gerçekleri görmezden gelmiyor. Benim için bu önemlidir. Siz ve TSD bunu yapamıyorsunuz işte. Common descent’i kabul edemiyorsunuz ve bunun bilimsel nedenlerle olduğunu söyleyerek kendinizi kandırıyorunuz. Jean Staune’nin dediği gibi eğer darwinizme dini ve siyasi nedenlerle değil bilimsel nedenlerle karşı çıkıyorsanız böyle bir bilimsel gerçeği inkar etmemeniz gerekir. Behe, Staune ve Gene gibi adamlar önemli çünkü darwinizme olan itirazlarında dinin hiçbir yeri olmadığı belli. Sizin gibi çok sağlam delillerle desteklenen common descent gibi bir olguyu kabul edemeyenlerin ise bilimsel değil dini ve/veya siyasi nedenlerle darwinizme karşı olduğunuz çok açık. Behe gibi bilimsel nedenlerle darwinizme karşı çıkanlara sonuna kadar saygım var. Kitabı alır okurum, düşündüklerini anlamaya çalışırım, saygı duyarım. Ama birçok delille desteklenen ve artık bir bilimsel gerçek haline gelmiş birşeyi kabul edemeyen ve üstüne üslük bir de kendini nesnel, açık fikirli olarak gören ve itirazlarının bilimsel nedenlere dayandığını iddia edenlere saygı falan duymam. Sanırım burada “capish?” demem gerekiyor. Baya bir moda galiba bu laf.

    4. bir de kaynaklar sorunu var. ben evrimcilerin verdiği kaynakları internetten arama ile çok kısa sürede bulabiliyorum. çoğu ya wikipedia ya da çok bildiğiimz evrimci sitelerden alıntı şeyler. yani orjinal kaynağı ile ilişkisi sadece o alıntının verdiğinden ibaret. ben brada gould’un kitabından örnek verdim. ve kaynağı elimde. istedim ki desinler “o zaman verin gould’un o yazdıklarını tümüyle” ve o yazdıklarını kaç sayfa tutuyorsa burada yazacaktım. yani gould’un ve eldredge’in ara formların olmamasılya ilgili yorum yazan birisine “siz evrimi bilmiyorsunuz” demek yerine, kaynağını sormalarını tercih ederdim. halbuki benim anladığım başkalarını evrimle ilgili literatürü bilmemekle suçlayanlar 20 yıldır aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorlar. halbuki artık darwinciliğie itirazlar çok daha rafine bir şekilde geliyor. elimizde yüzlerce kaynak var her an sayfası ile birlikte sunabileceğimiz. ama amaç öğrenke ya da geçrekten öğrenmek için tartışmak olmayınca en sn buradaki bir evrimcinin çok açık bilgi saptırması sonucu pes edip tartışmadan ayrıldım. aslında yine tartışmaya dönme niyetinde değilim. sadece evrimcilere biraz kendilerine bakmalarını salık veriyorum, her türlü bilgiyi bir imanlı gibi imanlarına yönelik çarpıtacaklarına!

    Pes artık Enver bey. Sizin verdiğiniz alıntıda geçiş formu olmadığıyla ilgili herhangi birşey yoktu. Ayrıca o alıntıda benim söylediklerimle çelişen de birşey yoktu. Yukarda 2. maddenin açıklamasında gerekli şeyleri zaten yazdım. Tekrardan aynı şeyleri yazdırmayın bana. Zahmet olacak ama tekrardan okuyun orayı. En çok da tartışmadan ayrıldığınız kısmına şaşırdım. O tartışma nasıl bitmişti hatırlatayım. Şöyle diyerek tartışmayı kendi açımdan sonlandırmıştım:

    Bunu okuyup anlayan ve üzerine Gould’un geçiş formları olmadığını söylediğini iddia eden kişiyle benim konuşacak hiçbir şeyim olamaz. Bu böyle biline. Çünkü ben “A”ya bile bile “A değil” diyen biriyle iletişim kurmak için uğraşmam.

    Yine mi “capish?” zamanı geldi yoksa?

  105. Yazan:TSD Tarih: Mar 19, 2009 | Reply

    Halen ve halen bunca anlayış kıtlığına rağmen, el çabukluğu ile Behe, Gene gibi isimleri kullamaktan çekinmiyor bazıları.

    Bakın, tasarımın kabul edilip, darwinian evrimin asla gerçekleşmiş olamayacağı beyan edildikten sonra (yani Behe ve Gene gibi) common descent konusunun nasıl da teferruat olacağına yine Behe’den bir örnekle göstereyim:

    Darwins Black’s Box’tan:

    [Uzun uzun gözün biyokimyasal çalışma yapısını açıkladıktan sonra] Bu aşamada görmenin kara kutusu açıldığına göre, Darwin’in on dokuzuncu yüzyılda evrimin açıklayamadığını söylediği görme olayı ve gözün anotomik yapısı, gerçekten de evrimci mantıkla açıklanamaz. Darwin’in düşündüğü ve öne sürdüğü her anotomik yapı ve aşama o kadar basittir ki, kağıda bile aktarılamayan karmaşık biyokimyasal işlevleri kesinlikle açıklayamamaktadır. Darwin’in küçük sıçramalarla açıkladığı şeyler, ne yazık ki ancak helikopterle aşılacak derecede büyümüştür.

    Biyokimya böylece Darwin Anatomisine karşı bir Liliput üstünlüğü sağlamış ve evrimin moleküler düzeyde meydana gelip gelemeyeceği sorusunu gereksiz kılmıştır, tabii fosil kayıtlarını da. Fosil kayıtları arasında büyük farklılıklar olup olmadığı ve bu fosil kayıtlarının Amerikan başkanları kadar sürekli olup olmadığı gibi endişeler de böylece ortadan kalkmıştır. Bu farklılıkların olduğu bir gerçektir. Fosil kayıtları 11-cis-retinalin rodopsin ile transdusin ve fosfodiesteraz ile etkileşiminin aşamalı bir süreçte geliştiği hakkında hiçbir şey bildirmemektedir. Aynı şekilde ne biyolojik örnekler,ne popülasyon biyolojisi, ne de gelişmemiş organlar ya da türlerin fazlalığı konusunda evrim teorisinin geleneksel yorumları bu konuya bir açıklama getirebilmişlerdir. Bunun anlamı rastgele mutasyonların bir sır olduğu veya Darwin’in hiçbir şey açıklayamadığı ya da popülasyon gibi geniş ölçekli fenomenlerin evrime karşı problem teşkil ettiğidir.

    [Uzun uzun bombardıman böceğini anlattıktan sonra] Bu noktadan sonra varabileceğimiz tek sonuç darwinci evrimin gerçekleşmiş olamayacağıdır. […] Dawkins kendi açıklamalarıyla okuyucularını darwinian evrimin gerçekleştiğine ikna etmeye çalışabilir. Fakat evrimin gerçekleşmediğini daha iyi anlamak için [..] .. (devam edip gidiyor tüm kitap boyunca.)

    Yani adam diyor ki fosiler konusu önemsiz, sorun çok daha derinde!

    Ve Behe kitap ve makelelerinin hepsinde çok açık delillerle darwinian evrimin hiçbir şey açıklamadığını gösterir. Ona göre daha biyokimyasal düzeyde darwinian evrim çöktüğü için bundan sonrasındaki total açıklamalar (homoloji, anoloji, aşama aşama gelişim, fosiller vs) otomatikman tartışma dışı kalmıştır bile. O derece teferruattır ki ben de kendisine kesinlikle katılıyorum. Bunu böyle kabul ettikten sonra common descent olsa ne olur olmasa ne olur? Adamın vardığını sonuç belli: Darwinizm fena halde çuvallamıştır. IK yapılar hiçbir biçimde doğal yollarla oluşamaz. NOKTA.

    O gözleri kararmamış:) Behe, Darwinizmin ölüm ilanını yayımlamış adamdır. Pikaçu’nun Behe atfı aynen Stokholm sendromu gibi:) Allah akıl fikir versin diyeceğim ama Allah’tan da bir seferde o kadar çok şey birden istenir mi, emin değilim.

  106. Yazan:eg Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    pikaçu,
    o tartışma siz öyle yazdınız diye bitmedi. o tartışma sizin çok açık bir sahtekarlık yaptığınızı gördüğüm için bitti. yani pes dediğim için. size bir paragraf vermiyorum size o paragrafın 25 sayfalık altyapısı var diyorum o kitapta. o altyapı da aşamalı evrime altyapı oluşturacak ara formların aslında bütün paleontologlar tarafından olmadığını söyleyen bir 25 sayfadır. yani bunu anlamıyorsanız size diyecek fazla birşeyim yok…

    hala konuyu saptırmaktan utanmıyorsunuz. gould ve eldredge’in neden sıçramalı evrim anlayışına yanaştıklarıın o kitap çok güzel anlatıyor. bir de diyor ki geleneksel anlayış bu ara formların olmadığını itiraf etmekten utanıyor diyor. daha ne desin adam…sizi anlatıyor yani! gidin wikipedia’dan br paragraf gould okuyacağınıza onun “structure of evolutionary theory adlı 1400 sayfalık kitabındaki ilgili bölümleri okuyun. anlayamazsanız da ben size çevireyim. çünkü ingilizceniz evlere şenlik anladığım kadarıyla…aman neyse sonuçta ben yenildim. çünkü develerle aram pek iyi değil. onlara hendek atlatma işi konusunda henüz pek br deneyimim yok!

  107. Yazan:eg Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    “the great majority of species appear with geological abruptness in the
    fossil record and then persist in stasis until their extinction. Anatomy may fluctuate
    through time, but the last remnants of a species usually look pretty much like the
    first representatives. In proposing punctuated equilibrium, Eldredge and I did not
    discover, or even rediscover, this fundamental fact of the fossil record.
    Paleontologists have always recognized the longterm stability of most species, but
    we had become more than a bit ashamed by this strong and literal signal, for the
    dominant theory of our scientific culture told us to look for the opposite result of
    gradualism as the primary empirical expression of every biologist’s favorite
    subject—evolution itself.”

    bu paragrafı birebir bir çevirin bakalım da kime pes kime değil herkes görsün…türlerin geolojik olarak “aniden çıkması” ve “çıktığı an ile yok olduğu an arasında dikkate değer hiçbir fark görülmemesi” ne demekmiş acaba bir aydınlatın bizleri…aslında bence kendinizi aydınlatın, çünkü burada aydınlanmaya en çok ihtiyacı olan sizsiniz…evrimciler içinde dahi gould’un ara formlar konusunda sizin gibi düşünen bir zata rastlamamıştım şimdiye kdar maşallah onu da yaşattınız bize…

    bir örnek vereyim kendi hayatımdan…bilim ve ütopya dergisi 1994’te yayın hayatında başladıktan sonra o derginin genel yayın yönetmenliğini ve editörlüklerinden birisini benim odtüden hocam olan ve çok sevdiğim serhat özyar yapmıştı. odtü elektronik müh. de hocaydı ve sanırım 2000lerin başındaydı kan kanserinden çok genç yaşta öldü. ateistti ama çok iyi birisiydi Allah rahmet eylesin …neyse konu başka. serhat beyle okulumdan sonra da 1990ların ikinci yarısında o bu derginin editörü iken arada bir görüşürdük. bir kere gould hakkında bir yazı yayımlamışlardı. o yazı gould’un ara formların olmadığı tezi üzerine bir çalışmaydı ve o yazı üzerine kendisine gelen tepkilerden bahsetmişti serhat özyar. kendisini evrim teorisini baltalamakla (ki aslında serhat özyar bir ateist ve evrimci idi) suçlamışlar onun dediğine göre…yani bu evrimci fanatizm sadece ötekine değil, kendi tarafından muhtemel “ortodox olmayanlara – gould gibi” de linç içindedir. gould’u herkes ara formlar konusundaki tutumu ve bu yüzden de ürettiği sıçramalı evrim teziyle bilir ama kimisi ortodox düşüncelerine ve imanlarına zarar verecek diye burada adını bile anmaktan imtina ettiğim kimi şahıslar tarafından saptırılır. ama inanın bana bu kadarı ciddi anlamda saygısızlık. eğer bu anlamamaktan kaynaklanan bir zeka özüründen değilse (böyle bir özür Allahtandır sonuçta kabul edilebilir) utanmazlıktır ve ben hayatımda utanmaz insanlarla tartışmayı sürdürmeyi hiçbir zaman gerekli görmedim. o yüzden o tartışma bitmişti yani!

  108. Yazan:eg Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    michael behe’ye sorduğum bir soruya verdiği cevap. ilgilenenler olur diye aynen aktarıyorum..

    “Hello, Mr. Gulsen, nice to meet you. I have not changed any of my ideas since Darwin’s Black Box. In fact, in my new book I argue that intelligent design is needed to explain much more of life than I previously thought. I do think common descent is true (as I said in Darwin’s Black Box, too), but I think such a process had to have been actively guided or planned by an intelligent agent, who I think is God. Random mutation cannot have been the cause. In my view, the fundamental question about life is whether it happened by chance or is the product of purpose — I think that is a more fundamental question than common descent. And I think the scientific evidence strongly supports a conclusion of design.

    Best wishes.

    Mike Behe

  109. Yazan:squidward Tarih: Mar 23, 2009 | Reply

    Merhaba,
    Sitedeki tartışmalı konulara kendi adıma küçük bir katkı yapmak istiyorum. Yukarda Kanka rumuzlu arkadaşın 17.3.09 tarihli yorumunda bazı bilim adamlarının evrime karşı görünen sözleri aktarılmış. Bunlardan sadece tek bir tanesiyle ilgili yorum yapacağım, çünkü bahsedilen kaynağı okudum, yazılanların tamamen çarpıtma olduğunu biliyorum. Diğerleri ile ilgili olarak orijinal kaynağı okumadan yorum yazamam:
    Şöyle denilmiş:
    “Hoimar Von Ditfurth:
    Geri dönüp baktığımızda, neredeyse ıstırapla aranan o geçiş biçimlerini bir türlü bulamamış olmamıza şaşırmamamız gerektiğini anlıyoruz. Çünkü büyük olasılıkla böyle bir ara aşama hiç var olmadı.

    Bugüne kadar bulunabilmiş en eski fosiller, çekirdeksiz algler türünden mineraller içindeki fosilleşmiş cisimlerdir ve bunların üç milyar yıldan daha uzun bir geçmişleri vardır. Ne kadar ilkel olurlarsa olsunlar, bunlar bile oldukça karmaşık ve ustaca organize edilmiş yaşam biçimlerini temsil etmektedirler. Bu ilk fosil organizmalar ile kimyasal bileşme yoluyla meydana gelmiş moleküller, yani biyopolimerler arasında gelişme tarihi bakımından henüz bilgilerimizle dolduramadığımız bir boşluk bulunmaktadır. Öte yandan geçmişteki bu “şimdilik” doldurulamayan boşluk, kimi insanlara anlaşılır nedenlerle çok çekici gelmektedir. Doğaüstü herhangi bir dış etki olmaksızın hayatın başlamasını olanaksız gören birçok kimse, böyle bir boşlukta bir mucizenin belirtilerini, doğaüstü bir gücün mücadelesini görmektedir.”
    Birkaç noktanın üzerinde duracağım:
    1- Belirtilen paragraflar yazarın “Başlangıçta Hidrojen vardı” isimli eserinden alınmıştır (Türkçe çevirisi). Bu kitap evren ve dünya tarihi üzerine yazılmış natüralist bakış açısına sahip bir kitaptır, kesinlikle evrim karşıtı değildir.
    2- Kitapta yukarıdaki iki paragraf birbirini izler şekilde değildir. 2. Paragraf Hayatın yapı taşları bölümünde, 209-210. Sayfada; ilk paragraf ise Küçük yeşil köleler bölümünde 297. Sayfadadır (Türkçe 2. Baskı). Kanka’ nın verdiği bölümde ise, sanki birbirini takip edip aynı konuyu vurguluyormuş izlenimi vermesi için kasıtlı olarak copy/paste yapılmıştır.
    3- İlk paragraf çekirdeksiz ilkel hücrelerden, uzmanlaşmış organellerle donanmış geçiş aşamaları ile ilgilidir ( Yani çok hücreli organizmalar, bu arada memeli, sürüngen, kuş vb ile ilgili değildir). Paragrafın sadece ilk kısmı alınmıştır. Tümü ise şöyledir.
    “Geri dönüp baktığımızda, neredeyse ıstırapla aranan o geçiş biçimlerini bir türlü bulamamış olmamıza şaşırmamamız gerektiğini anlıyoruz. Çünkü büyük olasılıkla böyle bir ara aşama hiç var olmadı. Bugünkü bilgilerimiz evrimin genel ilkesinin burada gerçekleşmediğini, ilkel hücrenin gelişe gelişe nihayet çekirdekli, organlı hücreye dönüşmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını göstermektedir. Evrimde devamlılık, süreklilik dediğimiz ilintinin ortadan kalkması anlamına mı gelir bu? Elbette hayır. Evrim burada sadece bir başka çözüm bulmuştur, o kadar.”
    Burada tam boyutuyla yazamayacağım daha sonraki sayfalarda da (isteyenler kitaba bakabilir) ilkel hücrenin organellerinin, aslında o sırada ortamda varolan bağımsız diğer tek hücreliler olduğu, örneğin mavi yeşil alglerin hücre içine girerek kloroplastları oluşturduğu, dolayısıyla ortamdaki ilkel tek hücrelerin simbiyoz bir yaşama başlamasıyla günümüzdeki çok organelli modern hücrelerin oluştuğunu söylüyor, yani zaten ara formlar olamazdı, burada evrime aykırı bir yön yok diyor, bir bakıma modern hücrenin “indirgenemez kompleks” olmadığı anlamına gelen sözler.
    4- İkinci paragraf ise ilk hayat biçimleriyle ilgilidir ve yazılan ifadeler doğrudur, ancak gene aynı paragraftaki, arada bulunan önemli cümleler atlanmıştır: “Bu bilgisizliğimize pek de şaşmamak gerekir. Bu ara basamak varlıkları yaklaşık 4 milyar yıl önce yaşamışlardır. Gerilerinde bugün hala bir yerlerde gizlenmiş izler bırakmış olsalar bile, bu izleri bulamayışımıza şaşmamak gerekir.” “Öte yandan düşünce tarihinin sunduğu sayısız örnek, sevgili Tanrı’yı ya da herhangi aşkın bir gücü böyle bir boşluk doldurucu bir etmen olarak ikide bir de işin içine karıştırmanın ne büyük bir yanılgı olduğunu göstermiştir.”
    Görüldüğü gibi burada da yazarın anlatmak istediği şeye farklı bir anlam kazandırmak için copy/paste yapılmış, istenmeyen cümleler ayıklanmış durumda.
    Sonuç:
    1- Verilen örnekte yapılan şey açık bir düzenbazlık ve sahtekarlıktır.
    2- Orijinal kaynak okunmadan bu düzenbazlıkların tespiti mümkün değildir.
    3- Bu siteye yazı yazan yorumcuların dürüst insanlar olduğu varsayımıyla, herhangi bir örneği verirken orijinal kaynağı okuyup, şayet sahtekarlık varsa bu örneğin kullanılmamasını rica ediyorum. Dürüstlük önemli değil, önemli olan amaçtır şeklinde düşünenlerle ise tartışmanın zaten bir anlamı yoktur. Bunlar kendileri söyleyip, kendileri dinler, ancak bilgisiz insanları kandırabilirler ( Ne yazık ki bilgisiz insanlar da ülkemizde bol bol bulunuyor.)
    Yazı ve yorumlarınızda dürüstlükten şaşmamanız dileğiyle, esenlikler diliyorum.

  110. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 25, 2009 | Reply

    Yazdığım cevap yayınlanmadığı için aynı şeyi tekrar yazmaya çalışmakla uğraşmayıp tartışmayı sonlandırmak istemiştim. Konuya Mustafa Akyol’un eski bir yazısından bir alıntı ile katkıda bulunmayı uygun gördüm:

    First of all, Darwinian theory has serious problems. Evolution, I think, is a solid fact, and Darwin has given us important insights on the mechanisms of this colossal process. But whether every step of this process can really be explained through random and purposeless mechanisms as Darwin had suggested is a hotly debated question. The scientists who defend the “Intelligent Design” (ID) theory, such as biochemist Michael Behe, point out to the extremely complex “machinery” that exists in the living cell, whose origins have not been adequately explained by the proponents of Darwinism.

    Aralık 2007’de Turkish Daily News’deki bir makalesinden alınmıştır bu bölüm…

    Solid fact olan evrim nedir acaba? Common descent olabilir mi acaba?

  111. Yazan:Babel Tarih: Mar 25, 2009 | Reply

    Eğer bu yazı haklı ise, atom teorisi, quantum teorisi, alanlar teorisi, Newton teorisi, Galile Teorisi, Termodinamik teori, Katıhal teorisi, İstatistiksel Mekanik, Vektör diferansiyelleri ve Gauss Teorisi, Öklit Optik teorisi, kalın lens teorisi, Bohr teorisi, Rutherford postulaları, kısacası fiziğin tamamı da felsefe derslerinde okutulmalı.

    Zira, hiçbirinin “Bakterinin evrimleştiğini görüyorum.”dan daha sağlam bir dayanağı yok; kaldı ki kanıtı olsun.

  112. Yazan:blue Tarih: Mar 25, 2009 | Reply

    Bu evrim hikayesi böylece uzaaar gideeer. Gökten üç elma düşmüş. Birisi Newton’un başına düşmüştü zaten, birisi evrimleşip karpuz olup Darwin’in başına, birisi de bu hikayeyi şevkle anlatanların başına…

  113. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 25, 2009 | Reply

    Sayın blue,

    Size erim mekanizmlarıyla ilgili söz verdiğim linklerin olduğu bir mesajı göndereli çok oldu ama 4 tane link olduğu için yazı spam sayıldı heralde. Birkaç gün önce Mehmet Yılmaz beyi bu konuda bilgilendirip gereğinin yapılmasını rica etmiştim ama bir sonuç çıkmadı sanırım.

    Derin Düşünce yönetimine tavsiyem bu spam algılanma link sayısında bir düzenleme yapmalarıdır. 5 linkin üzerindekilerin spam olarak algılanması daha uygun olacaktır.

  114. Yazan:asya ergün Tarih: Eyl 30, 2009 | Reply

    evrim teorisi kanıtlandı kanıtlanmadı ; darwin bir bilim adamıdır bu da onun teorilerinden biridir, konuya uygunsa tabiiki “fen bilimleri uzerine calısmıs” bilim adamlarından bahsedilir. evrim teorisi de bunlardan biridir uzerine calısılmıs bilimsel acıklamalar iceren bir teori, elbette ders kitaplarında bulunması gerekir.baska teoriler de ayrıca..

    ama din , tanrı vb bunlar teori degil inanc sistemleridr gercekligi kanıtlanamaz. inanırsın ya da inanmazsın sana baglıdır .

    simdi sen fen bilimleri derslerinde cocuga stv kanalındaki belgeseller gibi “allahın hikmetiyle aslan ciftlesme sezonuna baslarr!” gibi cumlelerle anlatırsan, cocuk her bir sorununu problemini hayali kahramanlarla acıklamaya baslar.bu tur derslerin amacı da budur yani sadece tek hucreli canlılarla çok hucreli canlıların ozelliklerini kafana sokma yeri degil arastırmayı kendi dogrularını bulmayı gosteren derslerdir …

  115. Yazan:eg Tarih: Eyl 30, 2009 | Reply

    “simdi sen fen bilimleri derslerinde cocuga stv kanalındaki belgeseller gibi “allahın hikmetiyle aslan ciftlesme sezonuna baslarr!” gibi cumlelerle anlatırsan,”

    evet haklısınız. mesela şöyle anlatmak lazım çocuklara: zürafalar ağaçların en üst dallarındaki meyveleri yiyebilmek için boyunlarını ve boylarını uzattılar. böyle söyleyince, yani eylemi aşkın bir varlığa değil de zürafanın kendisine malederseniz daha bilimsel oluyorsunuz. sürüngenler uçmaya karar verip uçuyor, zürafalar boynunu uzatıyor, maymunlar da bir gün insan olmaya ve içinde bir vicdan türetmeye karar veriyor. ne kadar bilimsel değil mi?

  116. Yazan:asya ergün Tarih: Eyl 30, 2009 | Reply

    “”zürafalar ağaçların en üst dallarındaki meyveleri yiyebilmek için boyunlarını ve boylarını uzattılar.
    sürüngenler uçmaya karar verip uçuyor, zürafalar boynunu uzatıyor, maymunlar da bir gün insan olmaya ve içinde bir vicdan türetmeye karar veriyor.””
    evrim teorisinden anladıgınız bunlarsa tekrar uzerine arastırmanızı ısrarla oneririm. hos inanın cocuklara doğayı “allahın hikmetleri mucizeleri” seklinde tanıtmaktansa bu cumlelerle anlatmayı yeglerim..

  117. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Eyl 30, 2009 | Reply

    Çocukları kendi haline bıraksanız, neye inanacağını kendi seçse daha iyi olmaz mı?
    Ayrıca, bu aptal bilim-din tartışmasının aptal bir neferi olarak kalmaktan da kendinizi kurtarmanızı öneririm acizane. Şuradan başlayabilirsiniz:
    http://www.derindusunce.org/2009/03/13/yapabildigimiz-kadar-kesfedelim-nobel-odulunu-kazanan-charles-townes-ile-evrim-akilli-tasarim-ve-hayatin-anlami-uzerine/

  118. Yazan:ayhun Tarih: Kas 30, 2009 | Reply

    yorumun yanlışlığını düzeltmek istiyorum:

    öncelikle teori olguyu açıklayan mekanizmadır

    yer çekimi – yer çekimi teorisi
    elektromanyetizma – elektromanyetizma teorisi
    göreli zaman ve mekan – görelilik teorisi

    gibi.

    tıpkı tüm bunlar gibi
    evrim – evrim teorisi
    arasında aynı bağıntı vardır.

    evrim bir olgudur. gayet gözlemlenebilir, onlarca kez gözlemlenmiştir, hatta a priori bir şekilde varlığını aslen herkes ucundan kıyısından teyid eder (zenciler beyazlar asyalılar, kurtlar, finolar, sivas kangallar, koyunlar ve keçiler vs vs).

    evrim teorisiyse bu olguyu “elde var olan bilgiyle en iyi şekilde açıklayan” mekanizmadır.

    tüm canlılığın ortak bir kökenden gelip gelmemesi evrim olgusunun varlığını değiştirmeyecektir. değiştirse değiştirse sadece evrim TEORİSİNİ değiştirecektir.

    bu gibi kelimelerin anlamlarını öğrenmeden yorumların yapılması bence çok yanlış. ilk başta bi bilgi sahib i olalım sonra o konu hakkında konuşalım bence.

  119. Yazan:MY Tarih: Kas 30, 2009 | Reply

    yer çekimi – yer çekimi teorisi
    elektromanyetizma – elektromanyetizma teorisi
    göreli zaman ve mekan – görelilik teorisi

    gibi.

    tıpkı tüm bunlar gibi
    evrim – evrim teorisi
    arasında aynı bağıntı vardır. (AYHUN)

    Hayir. Evrim bir senaryodur. Hiç bir seyi açiklamaz. Gözlemlenenler sadece “evrimci” mekanizmalardir.

    evrim bir olgudur. gayet gözlemlenebilir, onlarca kez gözlemlenmiştir, hatta a priori bir şekilde varlığını aslen herkes ucundan kıyısından teyid eder …evrim teorisiyse bu olguyu “elde var olan bilgiyle en iyi şekilde açıklayan” mekanizmadır.(AYHUN)

    Evrimci iman dedigimiz de bu zaten. Siz iman edin, bence sakincasi yok. Ama okullarda, özellikle de biyoloji derslerinde yeri yok bu konunun.

    Evrim nasil gözlemlenebilir? Bir milyon yil bekleyecek vaktim yok benim :))

    Sizin solucan vb yaratiklarda gözlemlediginiz mesela kullanilmayan organlarin körelmesi gibi fenomenler “evrimci” mekanizmalardir. Bir konkomitansa bakarak dünyada canli hayatin baslamasini ve maymunun insana dönüstügü sonucunu çikarmak için bilim adami degil deli olmak gerekir.

    Aya gitmek için yükselmeliyiz. demek ki bir sandalyenin üzerine çikarsam aya yaklasmis olurum öyle mi?

    Bu mantikla(!) Yagmurlu bir havada semsiyeli insanlari gözleyerek siyah renkli semsiyelerin gökteki suyu asagi çektigini de iddia edebiliriz. Ortada kalitatif bir kopma var. NiTELiK o kadar çok degismis ki bir andan itibaren NiCELiK olusmus.

    Bir köpek baliginin yüzgecinin küçük-büyük olmasiyla Roma Hukuku’nun ortaya çikisi açiklanabilir mi? Kisalan maymun kuyruklarindan kaç tanesini ucuca ekleyerek Paris’teki Notre Dame Katedralinin güzelligini izah edebilirsiniz?

    Konkomitans ile Causality denen seylerin ayni anlama gelmedigini 2000 yildir söylüyor bazilari ama dinleyen yok 🙂

    Socrates, Eflatun, Gazali Hazretleri, David Hume… Ama anlayan yok.

    Sayin AYHUN, Evrimin veya uyduruk teorisinin sorunu bilimsel degil. Epistemolojik. Yöntem ve mantik hatasi var çekirdeginde. Balik bastan kokar. Ahsap bir klübenin üzerine 8 kat betonarme çikarsaniz böyle çöker iste :))

  120. Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 30, 2009 | Reply

    Richard Dawkins’in 2009 Eylül’de çıkan son kitabı The Greatest Show on Earth – Evidence for Evolution kitabını okuyan var mı? Evrim tartışmasına yeni bir yön kazandırabilir çünkü Dawkins bu kitabı, özellikle evrimin kanıtlarını izah etmek için yazmış.

  121. Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 30, 2009 | Reply

    Kanımca ‘Akıllı Tasarım’ iddiaları, evrimin ezici baskısı karşısında kutsal metinlerin Tanrı’nın türleri ayrı ayrı ve oldukları gibi yarattığı dogmasından bir adım geri atmak zorunda kalmaktır. Şimdi ne deniyor? Evrim doğrudur ama bir üstün güç, yani Tanrı bunu tasarlamıştır. İyi de kutsal kitaplar niye böyle demedi? Evrim bulguları daha da somut biçimde kendini kabul ettirdiğinde, Tanrı tekrar bir üst platforma çekilecektir; tarih boyunca hep böyle olmuştur. Bilimin her bulgusu ile Tanrı bir geri plana çekilmiş ama bir kaç çıkıntı pozitivist dışında varlığını yadsımayı kimse göze alamamıştır.

  122. Yazan:MY Tarih: Ara 1, 2009 | Reply

    “Kanımca ‘Akıllı Tasarım’ iddiaları…” (NÖ)

    Bravo! adi üstünde iste, iddia, evrim iddiasi gibi. ispat edilemedi, edilemez de. felsefî ve/veya dinî durus olabilir. “ben inaniyorum” denebilir. Ne milyonlarca yil geri gidebiliriz ne de kainatin yeniden yaratilmasini rica edebiliriz 🙂

    bunun için evrim tartismasi özünde bir maskeli balodur. “insan = homo-economicus” diyen modernist-liberal görüs ile “insan özgürdür ve yaptiklarindan sorumludur” diyen ikinci bir durusun masa altindan tekmelesmesinden ibarettir.

    “Bu dünya bizim malimiz degil, kirletmeyelim” diyen çevreciyle kirletme hakki(!) piyasasinda CO2 alip satan Avrupali is adamlarinin çatismasi bu.

    birinci görüs insani “zeki hayvan” kabul ettigi için hepimizi determinizme mahkum kabul eder. Haliyle bütün adalet sistemleri çöker bu yükün altinda. Zira determinizme tabi yaratiklar baska türlü davranma ihtimali olmadigi için suçlanamaz. Bir bebek, hayvan ya da akil hastasi nasil suçlanamazsa…

    Kisaca Evrim iddiasini savunmanin da itiraz etmenin de çok agir siyasi ve ahlaki sonuçlari var.

    ama yukarida anlattiklarimi anlamayanlar yine “Islamcilar Akilli Tasarimi savunuyo” diyecek, ben de kizacam 🙂

  123. Yazan:çuvaldız Tarih: Ara 1, 2009 | Reply

    Profesör Dawkins yeni kitabında akıllı tasarımla bilim arasındaki ilişkiyi, Yahudi Soykırımı’nın inkarı ve tarihle mukayese ediyor. Bu benzerlik bilinçli olarak kışkırtıcı ve yöntemsel olarak doğru görünüyor. Yahudi Soykırımı’na itiraz etmek, pek çoğunun inandığı gibi, saldırı ve yabancı düşmanlığı anlamına gelmiyor. Ama tarihsel kanıtları görmezden gelerek, ya da çarpıtarak, Yahudi Soykırımı’nı hiç olmamışçasına devamlı tartışmak mümkün değildir. Bu yüzden Dawkins, yaradılışçılık ve akıllı tasarımı da buna benzetiyor.

    http://www.geleceksosyalizm.net/dawkinsin-yeni-kitabi-evrim-karsitlarini-t2597.html?s=a92d9e83ae2a5d8d8cffb21c6ba15073&amp

    Kisaca Evrim iddiasini savunmanin da itiraz etmenin de çok agir siyasi ve ahlaki sonuçlari var.(MY)

    Darwin’in en çok tartışılan sözlerinden biri de, gelişmemiş ırkların, eninde sonunda gelişmiş ırkların egemenliğine gireceğidir. Bu çok doğrudur ve bugün de geçerlidir………..

    Biyolojinin dışında Darwin’in kuramı, toplumsal olaylarda da geçerli. Bugünkü bilgilerimize göre, dünya tarihinde kaybolmuş yüzlerce toplum ve kültürün bir zamanlar var olduğunu biliyoruz. Bunların temel çöküş nedeni, sosyal evrimlerini oluşturamamalarında yatıyor. Bilimsel atılımını yapmış olan, doğanın mekaniğini değiştirmeye kalkan toplumlar, giderek daha bir güçlenip ayakta kaldı ve diğerlerine egemen oldular.
    ………

    Darwinizm’e karşı olmak, gericilik, tutuculuk, Osmanlı Devleti örneğindeki gibi tarihte elenmiş bir sürü toplumun başına gelen yok oluşun, sizin başınıza da gelmesi anlamındadır. Nitekim ABD’deki Yüksek Mahkeme’nin orta eğitimde mecburen evrim öğretisinin verilmesi kararının arkasında, 1957 yılından itibaren Amerika’nın bilimsel olarak gerilemesinin etkisi çok büyüktür. Anlaşılmıştır ki, Amerika’da Darwinizm okutulmadığı için, bilimsel gelişim kendini sürdüremiyor. Dolayısıyla, Darwinizm’in içeriğinden küçük küçük parçalar alıp da, Darwin’in o çağda henüz bilmediği konulardan ona hücum edip, öğretiyi sözüm ona yıkma gibi bir saflığa düşmemek gerekiyor. Aksine onun mantığını kavrayıp, onu bütün sosyal gelişmelere de uygulamak gerekiyor.”
    ………

    Darwin hatalar yapmış olabilir. Çünkü, dinler tarihine baktığımızda bile bir dolu yanlış ve eksiklikler görebiliyoruz. Bunların hepsi bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor ve bu Darwin için de geçerlidir. Ancak bu eksiklikler kuramın doğru ve geçerliliğini etkilemez.

    http://realityofevolution.wordpress.com/2009/07/17/prof-dr-ali-demirsoyun-yorumuyla-darwin-ve-evrim/

    Neden bu kadar çok sayıda insan, bu kadar bilimsel bilgiye ve açıklamaya karşın, hala yaratılış ve kıyamet kurgularından vazgeçemiyor?

    İnsanoğlunun tarihi yukarıdan aşağıya haksızlıklarla doludur. Çok az insan, özellikle dinlerin temeli atıldığı dönemlerde ya da daha önceki tarihlerde hakkını bu dünyada alabilmiştir. Ezilmiştir, horlanmıştır, aşağılanmıştır… Bu dünyada hakkını alamayan kişi, hıncını öbür tarafta alacağını söyleyen düşüncelere adeta tapmıştır. İşte dinleri ayakta tutan, insanoğlunun bu hıncı olmuştur. Hele, bu haksızlıkları yapanların öbür tarafta “Sümer inancıyla cehennemde” eza-ceza-cefa göreceğini, kendisi gibi horlananların ve aşağılananların ise “Sümer inancıyla cennete” hayal ettiği gibi lüks bir yaşamı süreceğini söyleyenlere düşünmeden biat etmiştir.(*) Bu nedenle tarihin her döneminde, her toplum cennetini ve cehennemini, isteklerine, arzularına ve korkularına göre tarif etmiştir. Tanrısal bir cennettin ve cehennemin yapısı ve işleyiş tarzı değişmeyeceğine göre, toplumlara göre cennet ve cehennem tanımının değişmesi, sizce neye işaret eder? İdare sistemine ve toplumsal sorunlarına bilimsel çözüm bulamayan insanoğlu, bu nedenle hakkının alınmasını Tanrı’ya havale ederek rahatlamıştır.
    …..
    Bilim adamının derdi, evrenin ne için yaratıldığını araştırma ve ona anlam yükleme değildir onu din bilimcilere ve kısmen de felsefecilere bırakmıştır. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da uğraşıp dursunlar…
    …..
    Bilimin ve bilim adamının derdi, evrenin nasıl işlediğini öğrenmedir. Bunun için Allah’ı ret etme ve yokluğunu ispatlama gibi bir çabası da olamaz. İstiyorsanız inanın der; ancak benim işime karışmayın da der. Ancak yaratılışçılar evrim kuramını çürütmeye kalkışmayla Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalışmaktadır; bu da yaratılışçıların sonu olacaktır. Evrim karşıtlarının müfrit olanları (keskin anti-evrimci olanları), insanları (dini eğitimden geçmiş olsalar bile), dini kendi anladıkları gibi anlamaya zorlamaları da başka bir saygısızlık olarak görünmektedir: Bunu yapanlar Kutsal kitaplarda yazılı olanları biz evrimcilerden daha iyi anladıklarını düşünüyorlar. Ortada birbirinin karşıtı olan fikirleri savunan birçok temel kitap olsaydı, bu düşünceye hak verebilirdik; ortada içeriği hiçbir zaman değişmediği söylenen tek bir kitap varsa, bırakın orada yazılı olanları biz nasıl anlıyorsak, öyle inanalım, öyle yaşayalım. Sizin biz evrimcilerden daha akıllı olduğunuz yargısına nereden varıyorsunuz?

    Olaylara çeşitli açılardan ve bir bütün olarak bakarsanız kuş bakışı bakarsınız, dogmanızın etkisi altında dar bir aralıktan bakarsanız kuş gibi bakarsınız.

    Prof. Dr. Ali Demirsoy
    http://209.85.129.132/search?q=cache:4LqvRZWcJeYJ:www.solplatform.org/showthread.php%3Fp%3D15714+Richard+Dawkins%E2%80%99in+2009+Eyl%C3%BCl%E2%80%99de+%C3%A7%C4%B1kan+son+kitab%C4%B1+The+Greatest+Show+on+Earth+-+Evidence+for+Evolution&cd=10&hl=tr&ct=clnk&lr=lang_tr

    Kuşbakışı! 🙂

    Örnek teşkil etmesi için bu konuyla ilgili ilginç bir tartışmadan aklımda kalan bir ateist yorumu;

    Evren ve yaradılış (yani tüm bu gördüklerimiz nasıl meydana geldi sorusu) bilimlerin çözmeye uğraştığı bir konu; dolayısı ile pek tabii ki bulgular üniversitelerde okutuluyor. Bu noktadaki tek sorun, bu bulguların kutsal metinlerle bazen örtüşüp bazen örtüşmeyişidir. Kutsal metinler de (inanç dışından/seküler bakışla) birer sağduyu ifadesidir. Dolayısı ile bilimin yola çıktığı başlangıç noktasını teşkil edebilirler. Bundan sonra bulgular kendi yönünde ilerlerken kutsal metinleri bazen tasdik etmiş bazen da yanlışlamış olurlar. Bilimin ilerleme yönteminde kutsal metin kaale alınmaz. Bir referans teşkil etmez. Bunlar sizin, benim ve herkesin bildiği şeyler ama nedense sanki bilim dini yanlışlama çabası içinde gibi bir algı var. Bu yanlıştır. Diğer yandan dinler, değişmez/ilahi olduğu ilan edilmiş doktrini korumak zorundalar. Bu yüzden bilimsel bulgularla kutsal metinleri bağdaştırmaya çalışıyorlar. Bu tehlikeli sularda yüzmektir. Çünkü bilim doğası itibariyle yanlışlanabilir. Ve siz bugün Big Bang’ı Tanrı’ya bir kanıt olarak gösterirken, bilim farklı bir bulguya doğru yürüyerek yeni bir tez geliştirirse – ki bu olasıdır – o takdirde sizin gene dini yeni bilimsel bulguya uydurmanız gerekecektir.
    Yazan: nilgün Tarih: January 7, 2009 12:30 PM
    http://www.mustafaakyol.org/arsiv/2008/02/ateistlerin_inanci.php

    Bilimdeki tüm yeni veriler illa da Darwin’in kuramına uydurulmak zorunda mı?

    Darwin’e dönüş:”Darwin’in bile inanmaya cesaret edebileceğinden daha doğru”

    Darwin’in zamanından bu yana biyolojide olağanüstü ilerlemeler kaydedildi. Bunların bir çoğu evrimle doğrudan ilgili ve Darwin’in kuramına ışık tutuyor.Ama Darwin mezarında rahat yatabilir:Evrimsel değişimin mekanizmasını şimdi artık çok daha iyi anlıyoruz ve bu yeni bulgular karşısında Darwin’in görüşlerinin özü hala sağlamlığını koruyor.Kalıtım ve mekanizması olan genetik konusundaki bilgisizliğine karşı kuramının yaşayabilmesi Darwin’in öncelikle bir deneyci olmasından kaynaklanıyor. Doğadaki çeşitliliğin ve bunun bir kuşaktan diğerine -bir şekilde-aktarıldığının farkında olması onun için yeterliydi.Ayrıntılı bir kalıtım kuramına gereksinimi yoktu.Aynı durum çalışmalarının başka yönleri için de geçerli.Örneğin,”Türlerin Kökeni”ninde hayvan ve bitkilerin coğrafi dağılımını inceleyen biyocoğrafyaya yalnızca iki bölüm ayırmıştı.Darwin kitabını kıtaların coğrafi tarihini şekillendiren en önemli gücün levha tektoniği olduğunun bulunmasından çok önce yazmış olmasına karşın gözlemleri bugün hala güncelliğini ve doğruluğuna koruyor.Levha tektoniği konusundaki bilgisizliği biyocoğrafyaya yaptığı katkıları engellemedi.Hiçbir zaman bildiğinden ayrılmadı ve bir deneyci olarak kaldı. Farklı anlamları olabilecek veriler konusunda spekülasyon yapmak yerine çok miktarda veriye sahip olduğu ve basit yorumlarla üzerinde çok şey söyleyebileceği konulara ağırlık verdi. Böylece,biyocoğrafya gibi iddialı konulara sapmak yerine adaların yanı sıra üzerlerinde yaşayan hayvan ve bitkiler konusunda da çok ayrıntılı yazılar yazabildi.

    Darwin’in deneyciliği hepimize örnek olmalı.Bu güzel kuramın olağanüstü verimliliği, deneyciliğin, olgulardan sapmamanın gücünü ustaca ortaya koyuyor.
    http://www.turkcebilgi.net/bilim/biyoloji/darwin-ve-molekuler-devrim-26553_4.html

    Prof.dr.Ali Demirsoy kimdir merak edenler için;
    http://yunus.hacettepe.edu.tr/~demirsoy/Ana_Sayfa.html

  124. Yazan:çuvaldız Tarih: Ara 1, 2009 | Reply

    Kanımca ‘Akıllı Tasarım’ iddiaları, evrimin ezici baskısı karşısında kutsal metinlerin Tanrı’nın türleri ayrı ayrı ve oldukları gibi yarattığı dogmasından bir adım geri atmak zorunda kalmaktır.(N.Öven)

    Bakin, Turkiye’deki (ozellikle dogudaki) kadin sorunu uzerine calisan Sabanci Universitesinden bir bayan akademisyen(Dicle Koğacıoğlu) gecen aylarda “cok aci var dayanamiyorum” deyip intihar etti. Cok uzucu bir olay degil mi?(Ahmet Selçuk)

    Tanrısal bir cennettin ve cehennemin yapısı ve işleyiş tarzı değişmeyeceğine göre, toplumlara göre cennet ve cehennem tanımının değişmesi, sizce neye işaret eder? İdare sistemine ve toplumsal sorunlarına bilimsel çözüm bulamayan insanoğlu, bu nedenle hakkının alınmasını Tanrı’ya havale ederek rahatlamıştır……….hayal ettiği gibi lüks bir yaşamı süreceğini söyleyenlere düşünmeden biat etmiştir.(*)(prof.dr.Ali Demirsoy)

    Toplumlar, kültürler arası eşitsizlikte olduğu gibi kadın erkek arasındaki eşitsizliğin de kaynağı olarak görülen dinlerin olumsuz etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik çözümleri bulmayı hedefleyen(!)“bilimsel araştırmaların sonuçlarına” bakalım;

    Kadın ve erkek beyni arasındaki en çarpıcı farklılık nedir? Bir kadın tarafından yönetilen Danimarkalı bir grup bilim adamı, geçtiğimiz aylarda bu konu üzerindeki çalışmalarını tamamladılar. Sonuç enteresandı. Erkeklerin ortalama 23 milyar beyin hücresi var. Kadınlarınsa 19 milyar.

    Peki neden kadınlar daha içgüdüsel de, erkeklerin hareket kabiliyetleri daha fazla? Kanada’da Batı Ontario Üniversitesi’nce yapılan bir çalışmaya göre, bunun temelleri tam 50 bin yıl önce atılmış. O zaman görevleri avlanmak olan erkeklerin, doğru yerde konumlanmaları, alanın özelliklerini tanımaları, iyi koku almaları gerekiyormuş. Ancak evlerine yakın kalan kadınlar, meyve, kök ve tohum topluyor ve daha çok sezgilerini kullanarak, sınırlı bir alanda organize olmaya çalışıyorlarmış.

    Prof. Cashdan’ın Current Anthropology dergisinde yayınlanan araştırmasına göre iş hayatında aktif olarak çalışan, yoğun iş temposu, stres ve acımasız rekabete maruz kalan kadınların hormon dengelerinin değişmesiyle klasik kadınsı vücut tipi de elden gidiyor. Binlerce yıldır doğurganlıkla özdeşleştirilen kıvrımlı ve yuvarlak hatlı kadın bedeni kariyer odaklı modern yaşamda kıvrımlarını kaybederek bir bakıma erkeksileşiyor. Dahası hormonların değişime uğramasıyla bu kadınlar çocuk sahibi olmak istediklerinde de ciddi sorunlarla, hatta kısırlıkla karşı karşıya kalabiliyor!

    37 farklı kültür ve toplumdan kadınları analiz eden Prof. Cashdan, iş dünyasının rekabetçi ortamında ter döken kadınların vücut şeklindeki değişimi, kıvrımları nasıl yitirip gittikçe düzleştiklerini de açıkça ortaya koyuyor. ‘Son yıllarda kadınlarda göğüs ve kalçadan çok, belde bir kalınlaşma olduğunu görüyoruz. Özellikle de iş kadınlarında. Çalışan kadınlarda WHR oranı ortalaması 0,8’den bile fazla. Yani Sophia Loren’in veya Jessica Alba’nın görüntüsünden çok çok uzak. Şu anda iş dünyasındaki kadınlar daha çok ince ve düz görünümlü Keira Knightley’e benziyorlar’ diyen Cashdan ekliyor: ‘Aşırı yoğun tempoda ve aşırı stres altında çalışan bu kadınlar salgılamaya başladıkları androjenik hormonlar sebebiyle yağı kalçalara değil bel bölgesine biriktiriyorlar. Bel bölgesi ne kadar yağlı ve kalın olursa kadının östrojen gibi kadınlık hormonları salgılama ve doğurgan olma oranı da o denli azalıyor.’
    http://www.aksam.com.tr/2009/05/20/haber/cumartesi/195/kariyer_kadini_kisirlastiriyor.html

    Çalışan kadınlar ev kadınlarına kıyasla daha sağlıklı
    http://www.turkcebilgi.net/kadin/calisan-kadin/calisan-anneler-ev-kadinlarina-kiyasla-daha-saglikli-2942.html

    Para kazanmaya başlayan kadın eşini eziyor,
    http://www.turkcebilgi.net/kadin/calisan-kadin/esinizden-daha-fazla-mi-kazaniyorsunuz-4503.html

    ABD Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü’nde gerçekleştirilen ve sonuçları dün nature dergisinde yayımlanan uzun süreli bir bilimsel çalışma, süper zekaya sahip çocukların kortekslerinin en kalın aşamaya diğerlerinden birkaç yıl sonra ulaştığını ortaya koydu.
    ….
    Araştırmada,307 çocuğun korteks gelişimleri MRI taramaları ile çocukluktan gençlik dönemine kadar takip edildi.Bulgular zekanın, beynin büyüklüğüyle değil, gelişim çizgisiyle ilgili olduğunu gösterdi.
    http://www.turkcebilgi.net/cesitli/kisisel-gelisim/beyni-gec-gelisen-daha-zeki-oluyor-4537.html

    Akraba ziyaretlerine götürülen çocuklar daha başarılı oluyorlar,
    Prof.Dr.Gönen, günümüzde dostlukların yok olmaya yüz tuttuğuna dikkat çekerek, kan bağı olan kişilerle kurulan ilişkilerin daha önemli olduğunu belirtti.Gönen, akrabalarını tanımayan çocukların arkadaşlarıyla da iyi ilişkiler kuramayacağını kaydederek, bir gruba ait olma hissinin kan bağı olan kişileri tanımayla kazanılacağını ifade etti.Okul ve iş hayatındaki başarı için de akrabaları bilmenin önemli olduğunu söyleyen Gönen, “sadece okula gidip gelen çocuklar belki derslerinde başarılı olabilir;ancak iş hayatına atıldığında, sosyalleşme süreçlerini tamamlayamadığı için insanlarla iyi ilişkiler kuramayacaktır” dedi.
    http://www.turkcebilgi.net/cesitli/kisisel-gelisim/akraba-ziyaretlerine-goturulen-cocuklar-daha-basarili-oluyor-4650.html

    Başarı İçin daha çok uyuyun!
    ABD’nin Boston kentindeki Beth Israel Kliniğin’de, uykunun bir takım yeteneklerinin gelişmesini sağladığını kanıtlamak için şu deney yapıldı;sağ ellerini kullanan deneklerden sol elleriyle 4-1-2-3 gibi sayı dizisi yazmaları istendi.6 dakika sonunda bunların % 70’i sol elleri ile yazmayı öğrendi.
    http://www.turkcebilgi.net/cesitli/kisisel-gelisim/basari-icin-daha-cok-uyuyun-4663.html

    İngiltere’nin dört üniversitesi(Bristol,Edinburg,Aberden ve Glasgow) ortaklaşa bir araştırma yapmışlar ve “Erkekler kendilerinden daha az zeki olan kadınları eş olarak seçiyorlar” bulgusuna ulaşmışlar…Habere göre, araştırma sonunda zeki birer öğrenci olan kız çocuklarının evlilik hayatlarında başarılı olamadıkları ortaya çıkmış.Evlilikte başarıya ulaşan erkeklerin %88’i ise iş hayatında da başarılıymış ve iyi para kazanan erkeklermiş.
    http://www.turkcebilgi.net/cesitli/kisisel-gelisim/basarili-olmaya-calisirken-kadinlar-mi-daha-zekidir-erkekler-mi–4671.html

    İngiltere’de 25 yıldır sürdürülen bir araştırma programının sonuçlarına göre, zenginlik ve sosyal statüde biraz önde olmak bile ömrü uzatıyor….1967 yılında sosyal statü ve sağlık arasındaki bağı incelemek için çalışmalarına başlayan Marmot, aynı meslekten insanlar arasında yaptığı araştırmada, diğerlerine oranla daha iyi iş imkanlarına sahip olanların ölüm riski daha düşük bir seviyede olduğunu ortaya çıkardı.Marmot’un araştırmalarına göre, örneğin yüksek lisans yapmış kişi, lisans yapmış birine oranla daha rahat bir yaşama sahip ve bu aradaki fark bile uzun yaşamasına bir etken.Sosyal statüdeki küçük bir farklılığın ölüm riskini yaklaşık olrak 3 kat azalttığını ortaya koyan marmot’un araştırmaları, diyet ve yaşam tarzının sosyal statü ile çok az bir bağı bulunduğunu ortaya koydu.
    http://www.turkcebilgi.net/cesitli/kisisel-gelisim/bilimsel-iddia–basarili-olanlar-daha-uzun-sure-yasiyor-4705.html

    Alman bilim adamları, çok fazla egzersizin vücut için zararlı olduğunu ve daha az hareket etmenin ömrü uzatabileceğini iddia ediyor.”Tembelliğin Zevki” adlı yeni bir kitap yazan Fulda Üniversitesi’nden emekli Prof.Dr.Peter Axt ve kızı Dr.Michaela Axt-Gadermann,”Stresli bir yaşam sürer ve aşırı miktarda egzersiz yaparsanız,vücudunuz kan basıncını arttıran hormonlar üretir ve kalp ve damarlarınız zarar görürür” diye uyarıyor.
    http://www.turkcebilgi.net/cesitli/kisisel-gelisim/bir-baska-iddia–tembellik-et-daha-uzun-yasa-4712.html

    Bu bilimsel araştırmalar sonuçları itibariyle “İdare sistemine ve toplumsal sorunlarına bilimsel çözüm bularak” hak alımının gökyüzündeki Tanrı’nın ellerinden alınarak yeryüzüne taşınmasına ve dolayısıyla dünya cenneti inşa etmeye yönelik gibi mi görünüyor. Cennette gibi “lüks bir yaşam arzu” ediyorsunuz ama genleriniz yüzünden bu mümkün değildir.Ama bilim tarafından tespit edilen bu genetik eşitsizliği yine bilimin önerilerini yerine getirerek telafi etmeniz mümkün! Bunun da pahalı bir maliyeti var; o halde daha çok para için daha çok çalışın! Bu arada hayat geçiyor diye endişelenmeyin “bilimin dediklerine uyarsanız uzun yaşarsınız” tabii bunun da bir bedeli olacak!

    Bu araştırmaların merkezinde insan olabilir(!)fakat psikolojisi çözümlenebilen, hücre yığını bir organizma olan insanın toplu yaşamını da düzenleyecek sistemleri de kurmayı hedefleyen bilimin amacı “insanlık”tır da denilebilir mi? Kaygısı insan ve insanlık olan bilim adamı hangi aşamada iktidarı bilimsel yolla elde etme arzusu duyar ve amaç sapmaya uğrar?
    Amacı bilimsel iktidar değil de insanlık olan bilim için ahlaki kaynak ne olabilir?

    Darwin’in, canlıların doğal seçilim yoluyla ortak bir kökenden günümüzdeki çeşitliliğe ulaştığı görüşünü ortaya attığı evrim kuramı, o denli büyük bir düşünsel devrimdir ki, insanın doğaya ve kendine bakışını değiştirmiştir. Darwin’in düşüncesi bununla da kalmamış, tıptan tarıma, teknolojiden sanata, sosyolojiden politikaya bütün alanları derinden etkilemiştir. Darwin’in yapıtı, insanlığın bilgi birikiminin artırılması ve refah ve mutluluğunun geliştirilmesinde önemli rol oynamıştır. Bilim insanları tarafından, biyolojinin olmazsa olmazı olarak kabul edilen evrim kuramı, insanın kökeninin kavranması; hastalıklarının anlaşılması; binlerce yıldır kullandığımız tarımsal ürünlerin verimliliklerinin artırılması; biyoteknolojik yöntemlerin insan ve doğa yararına akılcı kullanımı; akılcı çevre ve doğa koruma programlarının oluşturulması gibi bağlamlarıyla kaçınılmaz olarak modern gündelik yaşamın bir parçası olmuştur.

    Buna karşın evrim kuramı bir tür bilim düşmanlığının ana hedefi haline gelmiş bulunmaktadır. Dini inançlara dayandırılmak istenen bu evrim karşıtlığı, günümüzde uluslararası bir boyut kazanmıştır.
    http://www.solplatform.org/showthread.php?p=15714

    “Çok acı var,dayanamıyorum” diyerek hayatına son veren bir bilim insanı..kötülük, şiddet ve acıya karşı çaresiz hissettiği için vicdani bir tepki ile intihar etmiş olduğu söylenebilir mi?

    “Nasıl bir insanın başka insana böyle davranabildiği” gerçeği asıl insanı çıldırtıyor. Birinin öbürüne böylesine kötülük yapması/yapabilmesi insanı mahvediyor. İşte bu noktada yapılacak en gerekli şey oturup ağlamak. Kızılderililer ağlamanın sadece ağlayanı değil tüm insanlığın bilinçaltını şifaladığını söylerler. Bir de canının canına değdiği dostlar bulabilmek. Zaten o zaman burası yaşanılası bir yer oluyor. İsveç’teki ölüsü altı ay bulunamayan adamın böylesine bir dostu yok. Yeni Zelanda’da intihar eden 25 yaşındaki Maori’nin de böylesine bir dosta ihtiyacı var. O her şeyi olan Yeni Zelandalı beyaz adamın gelip ona “senin acın dinmedikçe ben de rahat uyuyam am” diyen bir dosta ihtiyacı var. Bu “senin yaşadığın benim gerçekliğim değil, sen bunu seçtiğin için yaşıyorsun” diyen duyarsız ve ukala bir sese hiç ihtiyacı yok.
    http://www.ucansupurge.org/index.php?option=com_content&view=article&id=462%3Adiclenin-intihar&catid=53%3Adier&Itemid=116&lang=tr

    Benim okuduğum kutsal metinler “dost, kardeş, komşu olmaya, paylaşmaya kısaca bencil olmamaya dair uyarılarda bulunuyor. Özgür irademle yapacağım seçimlerimin sonucunda iyiliğe yada kötülüğe sebep olacağımı, birey kalarak toplum insanı olabilmem için izleyebileceğim yolu izah ediyor.

  125. Yazan:nilgün öven Tarih: Ara 1, 2009 | Reply

    Bir soru: Modernite, bilim kötü, ahlaki değil v.s. Peki, modernite yalnızca geçen yüzyılın problemi; bilimlerin felsefeden ayrılması ise son birkaç yüzyılın… Ondan önce ne vardı? Dinler ve getirdikleri yönetim biçimleri ile ahlak anlayışları. İyi de insanoğlunu niçin mutlu edemediler?

  126. Yazan:MY Tarih: Ara 1, 2009 | Reply

    “Modernite, bilim kötü, ahlaki değil v.s. “(NÖ)

    Modernite ve bilim kötülügün ta kendisi olsaydi hepsine ayri ayri isim verilmezdi 🙂

    Etkilesim zinciri daha uzun, dolayli ve çatalli. Yani determinist degil. çünkü insan özgürdür. Bilim kötülük üretir diye bir kural yok. Kötülük bizim bilimle olan iliskimizin SAGLIKSIZ bir hal almasindan kaynaklaniyor. Para veya din ile de SAPIK iLiSKi kurulabilir. insan ALLAH’a degil DiN’e tapabilir 🙂 Özetle mesele disaridan gelen bir kötülük degil. YANSIMA meselesi.

    bilim ve kötülük insanlik kadar eski. Modernitenin kusuru olarak üstüne bastirdigimiz nedir peki? Bilime MUTLAKiYET atfetmek yani bilimcilik yapmak. Bilimi PUTLASTIRMAK.

    Aslinda insanlar eskiden beri ampirist fikirler üretmislerdir. Hz Ibrahim’e, Hz Musa’ya “senin tanrin nerede? biz putlarimizi görebiliyoruz, dokunabiliyoruz” demislerdir.

    Bu toprak veya metal putlarin yerinde bugün para kültü, beden kültü, devlet kültü( örn. Türk faşizmi) vb görüyoruz. Bilimcilik de bilimi ARAçLIKTAN daha yukarilara koymak istiyor, insan zakâsini putlastiriyor.

    Ama bu da yeni degil. Modernitenin özünü olusturan fikir akimlari da insanlik kadar eski. Modernitenin sadece adi modern 🙂

    Ama modernite neden bu kadar güçlendi birden bire? Neden simdi? bunu da yakinda yayinlayacagimiz Korku Matkabi isimli yazimiza birakalim.

  127. Yazan:MY Tarih: Ara 1, 2009 | Reply

    “…Ondan önce ne vardı? Dinler ve getirdikleri yönetim biçimleri ile ahlak anlayışları. İyi de insanoğlunu niçin mutlu edemediler?”(NÖ)

    çünkü MUTLULUK ve TATMiN çok farkli iki seydir. Birincisi sonsuzlugu içinde tasir. Ikincisi tekrar tekrar “tüketilmek” ister… Sonsuza kadar. Bunun için oburluk, dedikoduculuk, çapkinik ve hizli araba kullanma birbirine temas eder. Sonlu + Sonlu + …. + Sonlu = SONSUZ zanneden insanin dramidir bu. Günah’in mutlak tarifi 🙂

    Din, bilim, para… bir kenara birakalim. Daha basit bir soru: Paça çorbasi insani mutlu mu eder yoksa tatmin mi?

    Kenan Bey ve Nükhet Hanım paça çorbasının aynasında bir şey gördüler. Çorbanın geçici hazzı kalıcı ve paylaşılabilen bir güzelliğe dönüştü. İnsanı mutlu eden güzellikler ile sadece bireye haz veren, insanı geçici olarak tatmin eden şeyler arasında aşılmaz bir sınır var. MUTLULUK ve TATMİN kavramları birbirlerine taban tabana zıt aslında.

    Gerçekte hayatımızı anlamlandıran veya tersine onun anlamını yok eden bazı süreçler var devreye giren. Harvard Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Daniel L. Schacter’in “Searching for Memory: The Brain, the Mind, and the Past” adlı eserinden bir örnek ile konuyu derinleştirelim:

    “Bahçede çiçeklerle uğraşıyorsunuz. Salonda TV seyreden çocuklarınızın çığlığı ile irkiliyorsunuz. Koşuyorsunuz içeriye. Çocuklar ekrana kilitlenmişler, gözleri korkudan büyümüş. Ekrana bakıyorsunuz. Sakin sakin çayını içen birinin görüntüsü var. Hiç bir şey anlamıyorsunuz… Çünkü katilin o tasa zehir koyduğu sahneyi görmediniz. Sizin için sıradan bir çay tası geçmişte katilin zehiriyle, gelecekte ise çayı içenin kaçınılmaz ölümüyle bağlantılı. Ama siz ne geçmiş ne de gelecekle ilişkilendiremediğiniz bu sahneyi [=anı] anlamıyorsunuz.”

    Geçmişten ve gelecekten kopuk bir vaziyette anı yaşamak insanları daracık bir hapishaneye koyuyor: Anın hapishanesi. Bu tecrit hücresine tahammül etmenin tek yolu ise anlık hazlara sığınmak. Ama hangi haz kalıcı olabilir? Paça çorbasını Kenan Bey kadar seven birisi bile sanırım en fazla…”

    Tamami: İnsan maymunlaşabilir mi ?

  128. Yazan:çuvaldız Tarih: Ara 1, 2009 | Reply

    Nilgün hanım,

    Bir soru: Modernite, bilim kötü, ahlaki değil v.s. Peki, modernite yalnızca geçen yüzyılın problemi; bilimlerin felsefeden ayrılması ise son birkaç yüzyılın… Ondan önce ne vardı? Dinler ve getirdikleri yönetim biçimleri ile ahlak anlayışları. İyi de insanoğlunu niçin mutlu edemediler?(N.Ö)

    Yukarıdaki alıntıdan;

    Neden bu kadar çok sayıda insan, bu kadar bilimsel bilgiye ve açıklamaya karşın, hala yaratılış ve kıyamet kurgularından vazgeçemiyor?

    İnsanoğlunun tarihi yukarıdan aşağıya haksızlıklarla doludur. Çok az insan, özellikle dinlerin temeli atıldığı dönemlerde ya da daha önceki tarihlerde hakkını bu dünyada alabilmiştir. Ezilmiştir, horlanmıştır, aşağılanmıştır… Bu dünyada hakkını alamayan kişi, hıncını öbür tarafta alacağını söyleyen düşüncelere adeta tapmıştır. İşte dinleri ayakta tutan, insanoğlunun bu hıncı olmuştur. Hele, bu haksızlıkları yapanların öbür tarafta “Sümer inancıyla cehennemde” eza-ceza-cefa göreceğini, kendisi gibi horlananların ve aşağılananların ise “Sümer inancıyla cennete” hayal ettiği gibi lüks bir yaşamı süreceğini söyleyenlere düşünmeden biat etmiştir. Bu nedenle tarihin her döneminde, her toplum cennetini ve cehennemini, isteklerine, arzularına ve korkularına göre tarif etmiştir. Tanrısal bir cennettin ve cehennemin yapısı ve işleyiş tarzı değişmeyeceğine göre, toplumlara göre cennet ve cehennem tanımının değişmesi, sizce neye işaret eder? İdare sistemine ve toplumsal sorunlarına bilimsel çözüm bulamayan insanoğlu, bu nedenle hakkının alınmasını Tanrı’ya havale ederek rahatlamıştır.
    …..
    Bilim adamının derdi, evrenin ne için yaratıldığını araştırma ve ona anlam yükleme değildir onu din bilimcilere ve kısmen de felsefecilere bırakmıştır. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da uğraşıp dursunlar…
    …..
    Bilimin ve bilim adamının derdi, evrenin nasıl işlediğini öğrenmedir. Bunun için Allah’ı ret etme ve yokluğunu ispatlama gibi bir çabası da olamaz. İstiyorsanız inanın der; ancak benim işime karışmayın da der. Ancak yaratılışçılar evrim kuramını çürütmeye kalkışmayla Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalışmaktadır; bu da yaratılışçıların sonu olacaktır. Evrim karşıtlarının müfrit olanları (keskin anti-evrimci olanları), insanları (dini eğitimden geçmiş olsalar bile), dini kendi anladıkları gibi anlamaya zorlamaları da başka bir saygısızlık olarak görünmektedir: Bunu yapanlar Kutsal kitaplarda yazılı olanları biz evrimcilerden daha iyi anladıklarını düşünüyorlar. Ortada birbirinin karşıtı olan fikirleri savunan birçok temel kitap olsaydı, bu düşünceye hak verebilirdik; ortada içeriği hiçbir zaman değişmediği söylenen tek bir kitap varsa, bırakın orada yazılı olanları biz nasıl anlıyorsak, öyle inanalım, öyle yaşayalım. Sizin biz evrimcilerden daha akıllı olduğunuz yargısına nereden varıyorsunuz?
    Olaylara çeşitli açılardan ve bir bütün olarak bakarsanız kuş bakışı bakarsınız, dogmanızın etkisi altında dar bir aralıktan bakarsanız kuş gibi bakarsınız.
    Prof. Dr. Ali Demirsoy

    Nilgün hanım, sorunuzu muhatap belirtmeden yazmışsınız.Belki yukarıdaki alıntıyı tekrar okuduğunuzda içeriğinde yer alan cümlelerin sorunuzu cevaplar nitelikte olduğunu fark edebilirsiniz.

    Sizin biz evrimcilerden daha akıllı olduğunuz yargısına nereden varıyorsunuz?(prof.dr.A.D)

    Soru değiştirilerek tekrarlnabilir;dinlerin insanları mutsuz ettiğini nerden biliyorsunuz? Bunu bilen ve dile getiren daha mı “akıllıdır”?

    Olaylara çeşitli açılardan ve bir bütün olarak bakarsanız kuş bakışı bakarsınız, dogmanızın etkisi altında dar bir aralıktan bakarsanız kuş gibi bakarsınız. .(Prof.Dr.A.D)

    Bu bakış açısına sahip olan insanlar her zaman vardı ve çeşitli sebeplerle de var olmaya devam edecekler.Bilmem farkında mısınız yukarıya alıntılardan birinde de Darwinizm ispatlanmasına ihtiyaç bile olmayan “güzel bir kuram” olarak tanımlanıyor.Yeryüzünde cenneti istihdam edip, insanları “mutsuz” eden tüm sorulara cevap verebilecek bir din gibi algılanıyor.Evrim teorisine yöneltilen her eleştiri ya da soru yaratılışçıların ”saldırısı” gibi algılanıyor bir bilim adamının yöneltmesi zaruri olan sorular olarak değil!

    Daha akıllı olduklarını iddia edenler “yeryüzündeki iktidarlarını” kendilerince bir bilinmez olan Tanrı’ya teslim edilmesini asla istemiyorlar. Bunun için de mevcut olan her imkanı araçsallaştırarak kullanıyorlar.
    İktidar müptezeli bu insanların mutsuzluklarının sebebi malum;”Seni, beni, hepimizi yaratan senden büyük Allah var” isyanı!

    İnananların mutsuzluğunun sebebi ise her zaman karşılarında “O’na değil bana inanacaksın” diyenlerin zorlamaları.

    Bilimin ve bilim adamının derdi, evrenin nasıl işlediğini öğrenmedir. Bunun için Allah’ı ret etme ve yokluğunu ispatlama gibi bir çabası da olamaz.
    X ?!
    Bu dünyada hakkını alamayan kişi, hıncını öbür tarafta alacağını söyleyen düşüncelere adeta tapmıştır. İşte dinleri ayakta tutan, insanoğlunun bu hıncı olmuştur.
    X ?!
    dini kendi anladıkları gibi anlamaya zorlamaları da başka bir saygısızlık olarak görünmektedir: Bunu yapanlar Kutsal kitaplarda yazılı olanları biz evrimcilerden daha iyi anladıklarını düşünüyorlar.
    X ?!
    Ortada birbirinin karşıtı olan fikirleri savunan birçok temel kitap olsaydı, bu düşünceye hak verebilirdik;
    X ?!
    İstiyorsanız inanın der; ancak benim işime karışmayın da der. Ancak yaratılışçılar evrim kuramını çürütmeye kalkışmayla Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalışmaktadır;
    X ?!
    ortada içeriği hiçbir zaman değişmediği söylenen tek bir kitap varsa, bırakın orada yazılı olanları biz nasıl anlıyorsak, öyle inanalım, öyle yaşayalım. Sizin biz evrimcilerden daha akıllı olduğunuz yargısına nereden varıyorsunuz?

    “Bırakın anladığımız gibi inanalım ve yaşayalım” deme/diyebilme hakkı sadece bir kısım insanlara mı mahfuzdur?

    Allah inancı ile semavi dinlerden birini benimsemiş birinin bunu dile getirme hakkı yok mudur? Tevhit inancı olan biri bunu dile getirdiğinde neden gerici, akıl dışı hınç sahibi biri olmakla itham edilir? İnsanoğlunun tarihi boyunca bunu söyleme hakkının sadece kendisine ait olduğunu iddia edenin var olan haksızlıklarda, hınç sebeplerinin oluşmasında hiçbir katkısı yok mudur peki? Derdi, evrenin nasıl işlediğini öğrenmek olan, Allah’ı ret etmek ya da yokluğunu ispat etmek gibi de bir çabası olmayan bir bilim adamı aşağıdaki cümleleri hangi amaçla ifade etmiş olabilir?

    İnsanoğlunun tarihi yukarıdan aşağıya haksızlıklarla doludur. Çok az insan, özellikle dinlerin temeli atıldığı dönemlerde ya da daha önceki tarihlerde hakkını bu dünyada alabilmiştir. Ezilmiştir, horlanmıştır, aşağılanmıştır… Bu dünyada hakkını alamayan kişi, hıncını öbür tarafta alacağını söyleyen düşüncelere adeta tapmıştır. İşte dinleri ayakta tutan, insanoğlunun bu hıncı olmuştur.(prof.dr.A.D)

    Sizce bu satırları yazan, benim işime karışmayın diyen bir bilim insanı “biz evrimcilerden daha akıllı olduğunuz yargısına nereden varıyorsunuz” derken karşısındakini aşağılamış, horlamış dolayısıyla ezmeye yönelik bir tavır takınmış olmuyor mu?

    Kendi adıma “İnsanları mutsuz eden dinler değil” diyebilirim.

  129. Yazan:nilgün öven Tarih: Ara 1, 2009 | Reply

    Mutluluk ve tatmin arasındaki farkı anladım. Ama insanoğlu hiç tatmin olmadan mutluluğu yakalayabilir mi acaba? ‘tatmin’ kavramı mutluluğun tanımı içinde bir alt başlık gibi geliyor bana. Kanımca ‘tatmin’i yalnızca bedensel hazlara indirgeyemeyiz. Örneğin felsefe yapmak ya da ibadet etmek te birer ‘tatmin’ dir. Galiba ‘tatmin’i toptan dışlamak yerine, şu şu şu ‘tatmin’ biçimleri insanı mutluluğa götürür; şunlar şunlar şunlar götürmez gibi bir ayrıma ihtiyacımız var. Hatta bu da yeterli değil. Örneğin, yemek yemek gibi ‘tatmin’ biçimlerinde ise yalnızca aşırıya kaçmak mutsuzluk nedeni oluyor. O takdirde her ‘tatmin’ öğesinin insanı mutluluğa taşıyacak ‘ölçü’sünü belirlemek gerekir.
    Sizin mutluluğu daha soyut bir idea şeklinde anlamak istediğinizi sanıyorum ancak bunun ‘tatmin’den bağımsız olarak gerçekleşebileceğine inanmıyorum. Ateş altındaki yaralı bir askerin mutluluk ideasını yakalayabileceğini düşünmek hayal olur zannımca – ya da baygınlık içinde rüyaya dalmıştır ki bu da gerçekliği yakalamak değil bir sanrı içine yuvarlanmaktır.

  130. Yazan:nilgün öven Tarih: Ara 1, 2009 | Reply

    çuvaldız: Prof. AD yi bilmiyorum ancak çok sivri ve aşağılayıcı ifadeleri profesörlerin kalemine yakıştıramıyorum. Dawkins de bunu yapıyor. Hatta bu tavrı belki de haklı olduğu bilimsel açıklamalarına gölge düşürüyor. Ben doğrusu insanlığın yalnızca günümüzde değil, tarih boyunca öyle ya da böyle hep çıkmazların içinde bulunduğunu düşünüyorum ve bundan dolayı dinlerin ya da modernite veya bilimin suçlanmasını birer günah keçisi arama şeklinde yorumluyorum. Çünkü tarihi doğru okuduğunuzda bir ‘altın çağ’ın hiç olmadığını (başlangıçtaki cennet hariç!), insanların geçen zaman içinde eskinin pürüzlerini törpüleyerek nostaljik bir algı içinde geçmişe bu niteliği yüklediklerini görüyorsunuz.(ya da ben bunu görüyorum – hatta başlangıçtaki cennetin bile bu özlem ile ortaya çıktığını düşünüyorum) Bu nedenle şu anki bilinç düzeyinde mutlak bir mutluluğa erişmemin mümkün olmadığına inanarak geçici ve zararsız tatminlerle hayatımı götürmeye çalışıyorum.

  131. Yazan:MY Tarih: Ara 1, 2009 | Reply

    Mutluluk ve Tatmin arasindaki farki NET biçimde görebilenlere ne mutlu. Nilgün Hanim, sorgulamalariniz hakkinda kendi fikrimi verecegim ama önce Janis Joplin’in ironik sarkisina odaklanalim biraz (birazdan Diyanet ve Zina üzerine bir yazi girecegim, yine bu konuyla göbekten alakali):

    fonda dinlemek için: http://www.youtube.com/watch?v=C-GFqhCq2HA&feature=fvw

    Oh lord won’t you buy me a Mercedes Benz.
    My friends all drive porsches, I must make amends.
    Worked hard all my lifetime, no help from my friends.
    So oh lord won’t you buy me a Mercedes Benz
    Oh lord won’t you buy me a color TV.
    Dialing for dollars is trying to find me.
    I wait for delivery each day until 3.
    So oh lord won’t you buy me a color TV.
    Oh lord won’t you buy me a night on the town.
    I’m counting on you lord, please don’t let me down.
    Prove that you love me and buy the next round.
    Oh lord won’t you buy me a night on the town.
    Oh lord won’t you buy me a Mercedes Benz
    My friends all drive porsches, I must make amends.
    Worked hard all my lifetime, no help from my friends.
    So oh lord won’t you buy me a Mercedes Benz

    Eveet, bu güzel ve ögretici siirden sonra sor(G)ulariniza bakalim:

    “Galiba ‘tatmin’i toptan dışlamak yerine, şu şu şu ‘tatmin’ biçimleri insanı mutluluğa götürür; şunlar şunlar şunlar götürmez gibi bir ayrıma ihtiyacımız var.”(NÖ)

    dogru, tatmini dislamak hayati ve kâinati dislamak olur. idealizme varir ki bence yanlis bir yol bu. Ancak “X, Y tatmin, P ve Q ise mutluluk verir” önermesi verim getirmez kanimca. X, Y, P ve Q ile olan iliskimiz belirliyor sonucun mutluluk veya tatmin getirmesini.

    Açalim; Evlenmek ve çocuk dogurmak insana hangisini getirir? Mutluluk mu Tatmin mi?

    Her evli-çocuklu kadin mutlu olmadigina göre belirleyici faktör DIşSAL degil. O insanlarin içindeki bir “IşIN” EVLi olma durumuna veya çOCUK’a vurup geri yansiyor. Ve evli-çocuklu kadin ya mutlu oluyor ya da tatmin.

    Fakir ya da zengin kimi insanlar çocuklarini bir dolgu malzemesi gibi kullanirlar. çocuk bir araç, bir pansumandir geçmisteki travmalar için. Böyle anneler çocuklarini MUTSUZ ederler. Onlara ihtiyaç duyduklari sevgiyi veremezler.

    çünkü önce kendi içlerindeki dipsiz bir kuyuyu DOLDURMAK gerekiyordur. Ve yillar geçer. çocuk büyüdügünde “annem beni hiç sevmedi…” veya “annemin asiri ilgisi beni boguyordu” gibi sözler sarfedecektir.

    “Örneğin, yemek yemek gibi ‘tatmin’ biçimlerinde ise yalnızca aşırıya kaçmak mutsuzluk nedeni oluyor. O takdirde her ‘tatmin’ öğesinin insanı mutluluğa taşıyacak ‘ölçü’sünü belirlemek gerekir.“(NÖ)

    Evet, ölçü çok önemli bir kavram. insan sürekli alarmda olmali. Lezzetli yemeklere, lüks arabalara, konforlu evlere olan ilgisi ona insan oldugunu unutturmamali. Nasil? VERME HAKKI‘ni kullanarak meselâ.

    Sizin mutluluğu daha soyut bir idea şeklinde anlamak istediğinizi sanıyorum ancak bunun ‘tatmin’den bağımsız olarak gerçekleşebileceğine inanmıyorum. Ateş altındaki yaralı bir askerin mutluluk ideasını yakalayabileceğini düşünmek hayal olur zannımca – ya da baygınlık içinde rüyaya dalmıştır ki bu da gerçekliği yakalamak değil bir sanrı içine yuvarlanmaktır.(NÖ)

    Ates altindaki askerlerden bahsetmeniz isabet olmus. Savasmak veya savasta ölmek insana MUTLULUK veya TATMiN getirebilir. ikisi de mümkün. Insan içindeki boslugu siddet ile, biçak, kan ve bayraga sarili tabutlar ile de doldurmak isteyebilir. Haburger, sigara dumani veya insan kani… Fark etmez. Türkiye insani ölüm ile SAGLIKLI bir iliski içinde degil. Bunu Ölüm Sevgisi Nedir? isimli yazida anlatmistim. Kisa ve kolay okunur. Gecenin bu saatinde iyi gider 🙂

    Sorununuzun ilk yarisina gelince… Birlestirmek söyle dursun, kanimca mutluluk ve tatmini birbirinden ayirmadikça insan MUTSUZ olmaya mahkûmdur 🙂

  132. Yazan:subrosa Tarih: Ara 2, 2009 | Reply

    peki evrimi öğretmiyceksek neyi öğreticez? yaratılış iddiasını mı? evrim yok ok. o zaman yaratılış iddiasının altını doldurun.hangi miti öğreticez.yer ve göğü ayıran hangi tanrıydı? bir uzlaşma var mı? enlildi desem aksini kanıtlayabilir misiniz?
    müslümanların en antipatik yanı evrimi reddedişleri ama ithal bir reddediş olduğunu bildiğim için yine de kızmıyorum.

  133. Yazan:subrosa Tarih: Ara 2, 2009 | Reply

    mesela h1n1 in mutasyon geçirip mevcut ilaçlara dirençli hale gelmesini nasıl anlatıcaksınız öğrencilere? allah mutasyon geçir dedi ve geçirdi şeklinde mi?
    anti-evrimcilerin evrimin karşısına altı dolu bir iddia ile çıkması boyunlarının borcu. hep evrimin bilimselliği tartışılageliyor nedense yaratılış iddiası hiç tartışmada mevzu değil.

  134. Yazan:Cengiz Tarih: Ara 2, 2009 | Reply

    Sorun “evrim teorisi”nden ve biyolojiden çok benimsenmiş olan kozmoloji ile ilgili. Bugün bilim felsefesinde hiçbir teorinin bizim hayal edegeldiğimiz şekliyle ‘nesnel’ olamayacağı tartışması var. Öyle ki, kullandığımız dil ‘kosmos’u algılayış biçimimiz tarafından biçimlenir. ‘Dil devrimi’ denen şey bir bakıma ‘din devrimi’dir bu yüzden.

    Ünlü filozoh Baruch Spinoza evrimci midir, değil midir? Olsa ne, olmasa ne? İnancımızı bilim değil, bilimi inancımız belirler. Tıpkı yerçekiminin iki türde anlaşılması gibi evrim de iki şekilde anlaşılabilir. Empirik açıdan doğru yada yanlış olması ikincil bir sorundur.

  135. Yazan:nilgün öven Tarih: Ara 2, 2009 | Reply

    Bence Joplin’in şarkısı ironik değil; gerçeğin ta kendisi. İnsanlar ne için dua ederler? ‘Tanrım bana ideal mutluluğu tattır’ diye değil herhalde. En komik bulduğum ise ‘sevgiliye kavuşturması’ için dua etmektir. Tanrı’nın onların duasını yerine getirmekle bir başkasını incitmek zorunda kalacağını hiç düşünmezler.
    Savaşmak insana – bazı durumlarda – mutluluk getirebilir; doğru söylüyorsunuz. Cihad içerimi itibariyle böyle bir şey olsa gerek. Ben manevi boyutunu düşünemedim. Aslında askere bu manevi boyut – ister dini olsun ister milli – kafasına vura vura kazandırılıyor!

  136. Yazan:nilgün öven Tarih: Ara 2, 2009 | Reply

    Cengiz: Yazdıklarınız ilginç geldi. Biraz daha açabilirseniz sevinirim. Spinoza örneğini öylesine mi verdiniz? Ben de tam şu sıralar Spinoza üstüne tez yazıyorum.

  137. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Ara 2, 2009 | Reply

    subrosa,

    Eskiden insanlar “görme”nin gözden çıkan ışınların cisimlere çarpması ile olduğuna inanıyorlardı. O zaman buna itiraz eden adama da herhalde “peki ne öğreteceğiz çocuklara, her şeyi Tanrı mı yapıyor diyeceğiz?” filan diyen olmuştur herhalde. “İyi ama optik bilimi bunun üzerine kuruldu” filan… Bilim böyle bir şey, bir şeyi ararken bin tane başka şey bulursun. Virüslerin mutasyonu da evrim mekanizmalarına bir açıklık getirmez. Ama antibiyotik araştırmaları için filan önemlidir. Her şeyin üstüne “Made by Evrim” yazman gerekmiyor. Öyle yaptığın zaman, “herşeyi Tanrı yarattı” diyen yaratılışçıdan pek bir farkın kalmıyor. Çocuklara bir şey dikte etmemek en doğru şey olsa gerek.

  138. Yazan:çuvaldız Tarih: Ara 3, 2009 | Reply

    Sn.Nilgün Öven,
    Bir zihniyeti ve barındırmış olduğu bilinçli/bilinçsiz tutarsızlıkları anlaşılabilir basitlikte örneklemek amacıyla adı geçen prof.dan alıntılar yaptım. Sizin kendisini tanıyıp tanımadığınızı ise hiç düşünmemiştim.

    Yukarıda yer alan ifadeleri, arkasındaki zihniyetin “öz’ünü” es geçerek “haklıyken haksız duruma düşüren bir üslup sorunu” gibi savuşturmak, “mutsuzluk” kaynağını görmezden gelmeye yönelik bir tavır değil mi sizce de?

    Sizin biz evrimcilerden daha akıllı olduğunuz yargısına nereden varıyorsunuz?(prof.dr.A.D)

    Bu cümleyi sarf edebilen bir zihniyetin yönlendiği/elde ettiği bilimsel veriler ne derece objektif olabilir? Akıllılar ve aptallar sınıflaması evrim teorisinin hangi yanına düşer;”Evrimini tamamlayamamış, atalarına yakın kalmış dogmalara inanan akılsız ilkel yaratıklar ve diğerleri…
    ” Size de bu yaklaşım üslup sorunu olarak savuşturulamayacak kadar korkunç gelmiyor mu?

    Bir psikolog/psikiyatr herhangi bir rahatsızlığından dolayı kendisine başvuran kişinin bireysel refah ve mutluluğunu geliştirmesinde katkısı olduğunu yadsıyarak,“yaratılış inancını” öncelikli olarak tedavi gerektiren bir “hastalık” olarak tanımlayabilir mi;”Sen benden daha mı akıllısın? Ben senin sorunun inancından kaynaklandığını söylüyorum.”

    Ve bu yaklaşım, sizin farklı bir başlıkta gülünç bulduğunuz başörtüsü yasağını değiştirmeye gücünüzün yetmeyeceğinden dolayı, örtüneni “kutsal metinlerin özüne dair” ikna etmeye yönelik çabanızdan çok da farklı değil maalesef. Örtünmeyi izah etmeye çalışanları literal okuma yapan, dogmaların etkisi ile sizin gibi “kuşbakışına sahip olamayan” önyargılı insanlar olarak itham etmiştiniz hatırlarsanız!

    Darwin’in düşüncesi bununla da kalmamış, tıptan tarıma, teknolojiden sanata, sosyolojiden politikaya bütün alanları derinden etkilemiştir. Darwin’in yapıtı, insanlığın bilgi birikiminin artırılması ve refah ve mutluluğunun geliştirilmesinde önemli rol oynamıştır.(alıntıdan)

    Darwin’nin düşüncesinin pek çok alanı etkilemiş olduğu tespiti ne yazık ki doğru; bilimsel veriler ışığında hüküm verilmiştir; “Yaradılışcılar gerici, evrimciler ilericidir.” Kim kırdı bu “refah ve mutluluğun geliştirilmesinde rol oynayan hükmün” kalemini?

    Ben doğrusu insanlığın yalnızca günümüzde değil, tarih boyunca öyle ya da böyle hep çıkmazların içinde bulunduğunu düşünüyorum ve bundan dolayı dinlerin ya da modernite veya bilimin suçlanmasını birer günah keçisi arama şeklinde yorumluyorum.(N.Ö)

    X !?

    Ondan önce ne vardı? Dinler ve getirdikleri yönetim biçimleri ile ahlak anlayışları. İyi de insanoğlunu niçin mutlu edemediler?(N.Ö)

    İnsanlığı çıkmaza sokan din, bilim vs. değil ki bu kısmı Mehmet bey “Modernite, bilim kötü, ahlaki değil v.s. “(NÖ) cümlenize istinaden yazmış olduğu yorumunda açıklamış.

    Çünkü tarihi doğru okuduğunuzda bir ‘altın çağ’ın hiç olmadığını (başlangıçtaki cennet hariç!), insanların geçen zaman içinde eskinin pürüzlerini törpüleyerek nostaljik bir algı içinde geçmişe bu niteliği yüklediklerini görüyorsunuz.(ya da ben bunu görüyorum – hatta başlangıçtaki cennetin bile bu özlem ile ortaya çıktığını düşünüyorum)(N.Ö)

    Altın çağ,Eskiler, pürüzler ve törpülemek …

    Evrim bulguları daha da somut biçimde kendini kabul ettirdiğinde, Tanrı tekrar bir üst platforma çekilecektir; tarih boyunca hep böyle olmuştur. Bilimin her bulgusu ile Tanrı bir geri plana çekilmiş ama bir kaç çıkıntı pozitivist dışında varlığını yadsımayı kimse göze alamamıştır.(N.Ö)

    Karanlık çağ’dan insanları refah ve mutluluğa eriştiren(!)Aydınlanma çağına geçerken basılan mihenk taşı ya da törpülendiği iddia edilen şey neydi?

    Bu nedenle şu anki bilinç düzeyinde mutlak bir mutluluğa erişmemin mümkün olmadığına inanarak geçici ve zararsız tatminlerle hayatımı götürmeye çalışıyorum.(N.Ö)

    Bugün bilinç düzeyleri ile kendilerini çağdaş, yorumlarını da “mutlak doğru” olarak benimsetmek için “karanlık çağlara döneriz sonra..” korkusu yaratarak, yasak ve engellemelerle her türlü törpülemede ısrarlı olanların sizin gibi mutlak mutluluğa erişmenin mümkün olmadığına inanarak hayatlarını zararsız tatminlerle götürmeye çalışan, dolayısyla mutsuzluklara sebebiyet vermeyen masum insanlar olduklarını da söyleyebilir misiniz peki? Bu sürçü lisan eden masum insanların “Nostaljik bir algı içinde geçmişe nitelik yükledikleri görülebiliyor” mu!?

  139. Yazan:nilgün öven Tarih: Ara 3, 2009 | Reply

    Çuvaldız: Dinler insanlığı niçin mutlu edemediler soruma, MY’nin zaten açıklama getirmiş olduğunu yazmışsınız. MY bu sorunun cevabını insanların ‘özgür’ oluşuna bağlamış. Ben insan özgürlüğünün, yani (ihtiyar problemi – böyle deniyor yanılmıyorsam) dinler tarafından temellendirilememiş olduğunu düşünüyorum. ‘Tanrı insanı özgür yarattı’ demekle iş bitmiyor; bunun altını doldurmak lazım ki, şimdiye kadar tatmin edici bir cevap
    bulamadım. Hatta bu acemi felsefeci halimle bile, ister evrimci olunsun, ister yaradılışçı, bir irade özgürlüğünün pek te bulunmadığını, varsa da ‘cim karnında bir nokta’ şeklinde olduğunu düşünmeye başladım.

  140. Yazan:çuvaldız Tarih: Ara 3, 2009 | Reply

    Sn.Nilgün Öven,

    ‘Tanrı insanı özgür yarattı’ demekle iş bitmiyor; bunun altını doldurmak lazım ki, şimdiye kadar tatmin edici bir cevap bulamadım. (N.Ö)

    Hepimizin cevap aradığı soruları var mutlaka. Aradığımız cevapları bulamamış olmamız onların “yok” olduğu anlamına gelmez. Bazen bulduğumuz cevapları bir çocuk gibi yeterli bulamayabiliriz.
    -Anne bu ne renk?
    -Beyaz evladım.
    -Beyaz ne demek? Niye beyaz? Niye kırmızı değil? Ben ne rengim?Ben niye beyaz değilim?
    -Kimyasal yapısından dolayı gün ışığındaki diğer dalga boylarındaki diğer ana renkleri emer bu nedenle biz onu “beyaz” olarak görürüz.
    Bu soruların hepsine o çocuğun bilinç seviyesine uygun “bilimsel” nitelik taşıyan cevaplar vermek elbette mümkün.
    -Gelinlikler niye beyaz?
    -Savaşta neden beyaz bayrak sallanır?
    -Neden kefen beyazdır?
    -Çin ve Hint kültüründe beyaz neden ölümün, yasın ve kötülüğün simgesidir?

    Bu sorulara herkes farklı farklı cevaplar verecektir. Bu cevaplar kimilerini tatmin eder kimilerini ise etmez, eksik kalır.
    Bu cevapların farklılığına ve o cevaplarla tatmin olmak ya da olmamak durumuna da ancak özgür irade ile varılabilir. Cevaplar, tatminler konusunda olduğu kadar soru sorabiliyor olmanın da özgür irade gerektirdiğini gözden kaçırmamak gerek.

    Hatta bu acemi felsefeci halimle bile, ister evrimci olunsun, ister yaradılışçı, bir irade özgürlüğünün pek te bulunmadığını, varsa da ‘cim karnında bir nokta’ şeklinde olduğunu düşünmeye başladım.(N.Ö)

    Aç parantez kapa parantez arası öğrendiklerimiz ile düşünebildiğimiz kadarıyla kendi özgürlüğümüzün ne anlama geldiğini idrak edebiliyoruz. Ancak Mehmet bey’in “Güzellik matkabı zeka duvarını deler mi” başlıklı yazısında ifade ettiği gibi anlamlandırma, cevaplandırma hususunda kırmızı çizgilerin olduğu kapıyı aralayıp bütüne bakabilmek için cevapların yeterliliği konusunda peşin hükümlü olmamak gerekiyor.

    Bergson’a göre sezgi, aklın iradeyi hapsettiği çemberden içgüdü vasıtasıyla kurtulur ve bu suretle hayatı doğrudan doğruya bilir.(?) Şu halde metafizik bilgi, bölüp parçalamadan, anlık bir ışımayla içeriden bilen vasıtasız bir bilgidir. Metafizik, sezginin hükümran olduğu ve akışın dinamik bir biçimde kavrandığı doğrudan bilgi alanıdır. (Tokay : 1988)( Ayıp sanat olur mu? başlıklı yazının altında Rüştü Hacıoğlu tarafından yapılan yorumdan )

    Kimileri için tüm bunlar “cim karnında bir nokta” şeklinde neredeyse yok hükmünde bir özgür irade anlamına gelebileceği gibi kimileri için de bu tüm çıplaklığı ile tüm soruların ehemmiyetsizleştiği her şeyin oldukça ayan cevaba/kelama dönüştüğü basit bir uyanık olma hali olarak da yorumlanabilir..

    Özgür iradeyi sadece kalp atışını kontol edememek, oksijensiz soluyamamak vb. gibi dar bir alan içinde değerlendirmek aranmakta olan cevapların asla tmin etmeyeceği eksik kalmış bir bakış açısına sahip olunmasına neden olacaktır…çünkü bu durumda sorular da eksik olacaktır..

  141. Yazan:Cengiz Tarih: Ara 3, 2009 | Reply

    Sayın Nilgün Öven,

    Kullandığımız dilin metafizik bir yükü vardır demek istedim. Tarafsızlık tanrısal bir özelliktir, insanda bulunmaz. Bir başka insandan daha geniş açılı baktığımızı iddia edebiliriz. Ama o kadar, iddiadır sonunda. Aklımızın ‘at gözlükleri’ hep olacak. Daha açabiliriz ama atamayız. Aklın özgürleşmesi esaretinin azalmasıdır, yok olması değildir. Kimin aklı kiminkinden daha özgür? Kim bilir? Mantık/matematik dışında saf/nesnel bir söylem bulunamaz. Benim anladığım bu.

    Spinoza’yu öylesine yazmadım. Batı felsefesinde “mucize” konusundaki görüşleriyle dikkat çeken, tanrı ile tabiatı özdeş sayan, ‘doğaüstü’nü ‘doğal’ sayan ilginç bir filozof olduğu için. Ama bunları kitaplarını okuduğum için değil, ikinci el kaynaklardan biliyorum.

    Saygılarımla..

  142. Yazan:Ahmet Tarih: Eki 19, 2010 | Reply

    Yahu Mehmet Bey, daha teori kelimesinin anlamından bihabersiniz. Kendi kendinize bir anlam yüklemişsiniz teori kelimesine. Teori bir olguyu açıklayan bir formülizasyondur bilimsel manasıyla. Günlük hayatta kullandığınız teori kelimesiyle bir alakası yoktur. Mesela yerçekimi teorisi yerçekimini açıklar, elektromanyetizma teorisi elektromanyetizmayı, atom teorisi atomları vs.. Tıpkı bunlar gibi evrim teorisi de var olan ve BİLİM DÜNYASININ üzerinde şüphe duymadığı bir konu olan evrim olgusunu…

  143. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Eki 19, 2010 | Reply

    daha teori kelimesinin anlamından bihabersiniz. Kendi kendinize bir anlam yüklemişsiniz teori kelimesine. Teori bir olguyu açıklayan bir formülizasyondur bilimsel manasıyla.

    Teori: Theories are analytical tools for understanding, explaining, and making predictions about a given subject matter.
    Bana Mehmet bey teori kelimesinin anlamını çok iyi anlamış gibi geldi. Siz ise olduğundan daha yoğun bir anlam veriyorsunuz.
    Yerçekimi teorisi yerçekimini açıklar, doğru ama yerçekiminin bu teoride açıklandığı şeklinde olup olmadığı ispata muhtaçtır. Aristo’dan beri birçok yerçekimi teorisi var. Üstelik ay konusunda Newtonian yerçekimi kuralları şişmiş durumda. Prigogine’in yalancısıyım.

  144. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Eki 19, 2010 | Reply

    Tıpkı bunlar gibi evrim teorisi de var olan ve BİLİM DÜNYASININ üzerinde şüphe duymadığı bir konu olan evrim olgusunu…

    Evet, evrim konusu böyle ama Darwinist evrim ve doğal seçilim konusunda bu kadar net konuşamayız.

  145. Yazan:vera Tarih: Mar 9, 2011 | Reply

    zooloji porfosörü richard dawkins’in bir cümlesi örneğin: “böcekten başlayıp çılgın bir pire gibi beş yüz milyar kere sıçrarsanız, bir keresinde de tilkiye ulaşmayı umabilirsiniz.”

    cümleyi okuduğumun günler sonrasında diyelim ki namazda aklıma bu söz geldi ve “aslında mantıklı olabilir” diye düşündüm. “aaa evet evrimciler haklıymış, ben de artık bu teoriye inanıyorum” deyip selam verip namazı kesmem mi gerekir? yada direk dinden çıkmış mı olurum?

    harun yahya nasıl evrim yok Allah yarattı deyip dinle yaratılışı(onların anlattığı yaratılış kuramını) ayrılmaz bütün yaptıysa, evrimciler de kendi teorilerini tanrının varlığına kesin red olarak görüyorlar. hepsi olmasa da genel olarak böyle bilinir. alaycılık ve tam öğrenmeden ahkam kesmek bundan kaynaklanıyor.

    bu makaleye yapılan tartışmaların tıkandığı bir nokta daha var: sen kimsin,mesleğin ne ki konuşuyosun?
    çoooook küçük sayıların kaale alındığı bir teoride bırakın da çook az fikri olanlar da konuşsun belki o fikirlerini yazarken doğru birkaç söze ‘evrilir’. ahkam kesmek başkadır ama.

    anlamadığım birşey daha var: liselerde okutulsun mu sorusu.
    okutulsun derken sadece evrim okutulsun yaratılış teorisi anlatılmasın mı (yada tam tersi) yoksa her ikisi de ayrı üniteler halinde geniş geniş işlensin mi? biz lisede işledik her iki teoriyi de. yalnız zihin açıcı bir şekilde işlemedik. (dawkins’in adını ilk biyoloji hocasından duymak isterdim mesela)
    internetten ve kütüphaneden kendim arayıp evrimle ilgili birşeyler bulmuşum, okumuşum. ilgilenmeyen birçok insan kulak dolgunluğuyla es geçer bu konuyu ama. eğitim sisteminin bir yapıcılığı olacaksa bu konuda, buyrun işleyelim derim.

  146. Yazan:ali yardım Tarih: Mar 10, 2011 | Reply

    benim anlamakta güçlük çektiğim, “evrim” meselesi neden itikadi bir mevzu olarak değerlendiriliyor. Mehmet beyin yaklaşımının bütününe katılıyorum. benim nazarımda evrim teorisinin ya da mesela görelilik teorisinin itikadi olarak bir manası yok. bunlar bilimsel teorilerdir ve açıklamayı amaç edindikleri olguları ne kadar iyi açıklar iseler o kadar başarılı sayılırlar. açıklayamadıkları zaman yeni teoriler ortaya çıkar.
    Evrim düşüncesi zaten yeni bir düşünce değil. çeşitli filozoflarda hatta Müslüman düşünürlerde(daha çok rasyonalist eğilimli mutezile ekolü, misal Cahız) bu düşüncenin nüveleri var. tasavvufta anlatılan devri daim de tam olarak bunu anlatmasa bile evrimsel bir yaklaşımdır.
    1-türler arası geçiş sağlayan mutasyonlar var mıdır?
    2-evrim dediğimiz şey sadece tür içi varyasyonlar mı ortaya çıkarır?
    bu gibi sorular itikadi değil bilimsel sorulardır. Mehmet beye bir noktada itirazım var, evrim meselesi yalnızca felsefi bir mesele değildir. felsefi etkileri de olan, hatta kendisi de belli felsefi temayüllerden etkilenmiş bir biyoloji teorisidir.

    bilimi çatışma alanı haline getirmemek için, bilimin üzerinde çalıştığı şeylere aşkın anlamlar yüklememek gerekir. örneğin Nur cemaatinden birisi ile olan konuşmamda esir(aether)in varlığının kesin olduğu, çünkü Said Nursi’nin kesinlikle bunu ifade ettiğini söylemişti. ünlü michelson-morley deneyi ile hayal kırıklığına uğramış esir beklentisi, o kişi için bir şey ifade etmiyordu. esir maddesi var da olabilir, karanlık madde denilen esrarengiz şey de olabilir. lakin bu meselelerin dini bir hüviyet altında tartışılması bence doğru değil.
    görmeyen gözler için esir varlığı ispatlansa ya da evrim yanlışlansa, daha fazla kişi iman edecek değildir. gören gözler için ise
    “nereye dönerseniz dönün, orada Allah’a dönmüş olursunuz” bakara-115

  147. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Eki 16, 2012 | Reply

    Bir buçuk yıldır bir şey yazılmamış buraya. Konu tekrar ilgimi çekti.

    Yazarın Sorusu : Öğretilmeli mi?

    Yazarın Cevabı : Evet ama biyolojide değil, felsefede.

    _______

    Aynı fikirde miyim? Kısmen. Çünkü:

    Herşeyden önce “evrim teorisi” adı altında gerek sözlü gerekse yazılı olarak o denli farklı şeyler konuşuluyor ki soruya cevap verilmeden önce soruda kast edilenin ne olduğuna bakmaksızın ilerlenemez.

    Naif bir bakışta evrim, canlı türlerinin tek bir canlı neslinin milyonlarca yıllık bir süreçteki çeşitlenmesi ile ortaya çıkmasıdır. Burada anlaşılmayacak hiçbir şey yok. Pekala bir canlı türü zaman içerisinde biçimce bir başka türe dönüşebilir. Yani bunu zihnimizde kolaylıkla canlandırabiliriz. Bu bakımdan evrim saçma yahut anlamsız değildir.

    “Evrim Teorisi” aslında evrim teorisi değil, “evrimin teorisi”dir. Yani evrim bir şekilde varsayıldığında bu evrimin -empirik anlamda- nasıl olup da olmuş olabileceğine ilişkin bir teoridir (populasyon, mutasyon, seçilim vb.). Yoksa “canlılığın ve türlerin kökeni”ne ilişkin değildir. Canlılığın ve türlerin kökenine ilişkin olan şey, Yaratıcı inancıdır. Günümüzde yaratıcı kimilerinin gönlünde ‘Doğa’dır, kimilerinin gönlünde ‘Tanrı’dır.

    Ancak bu son iki ‘gönül durumu’nda çok önemli bir asimetri yer alıyor. Gönüllerine ‘Doğa’yı yerleştirmiş olanlar, her şeyi doğa yasalarına bağlamak gibi bir zorunluluk duyarlar. Çünkü ‘Doğa’nın yaratması bir zorunluluk iledir. Oysa gönüllerinde Tanrı’yı yani Allah’ı bulunduranlar için bu türden bir zorunluluk yok, “Keyfe ma yeşa” var.

    İşte bu asimetriden dolayıdır ki ‘Doğa’ya bağlanmış olanlar için evrimin kabulü ve bunun için bir teorinin bulundurulması ‘hayati’ önem taşır. Evrime bağlanmaksızın ‘Doğa’ya sığınılamaz.

    Peki okullarda ne yapılacak?

    Aslında basit. Biyoloji dersinin “canlılığın tarihi” bölümünde bu konudaki iki karşıt inançtan da bahsedilmelidir. Hangisine daha ağırlık verileceğini -bu bir inanç konusu olduğundan- eğitim politikası belirler. Bu da toplumun talebine bakar.

    Ancak bu konunun biyoloji dersinde -asıl konusu olmadığından- kısa geçilmesi, ayrıntılı olarak ise felsefe ve din kültürü derslerinde işlenmesi en makul olanıdır.

    Şimdi öyle mi yapılıyor? Maalesef hayır. Çünkü ne yazık ki bu eğitimi verebilecek öğretmenlerimiz yok denilecek kadar az. O yüzden karman çorman bir şey devam ediyor.

  148. Yazan:RACON Tarih: Eki 18, 2012 | Reply

    bilimsel bir geçrk olamdığına göre öğretilemsi çok yanlış..insanların beyinlerini yıkanmaması gerek.bu nedenle evrim yuakrıdaki yazarımızın bahsettiği gibi artı teori değil inanç yapmave bir pagan dini yapma peşindedir..ben evrimi şu örnekle izah edeyim
    darvin evrim modeli demire benzer..tabii darvinin tezide zamanla demir gibi paslanmaya yüz tutmuş bu bir çözüm arayan ateist ve materyalist felsefe .nasıl demirin içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için onu zımparalyayıp.sonra astar boya ve cila yapılır..aynı şekilde darvin evrim modeli işlevini kaybettiği zaman insanlara daha caip getirmek için böyle boyama ve reklam kampanyası yapılmıştır.

    KISA VE ÖZ..SANAT VAR İSE SANATKARIDA VARDIR.

  149. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Eki 18, 2012 | Reply

    Aslına bakacak olursak evrimciliği zorunlu yapan ruh hali, biyoloji dersinin birkaç paragrafında değil, sosyal hayatın her tarafında ‘öğretiliyor’. Camiler ve cemaatler dahil her yer bu atmosfere ‘adapte’ olmuş durumda.

    Sözümona ‘evrim karşıtı” olan niceleri yaşam ve söylem biçimleriyle düpedüz bu ‘din’in kapanına yakalanmış durumdalar. “Evrimcilik”in öngördüğü ‘ahlak’ ilkelerine pek de uyumlu yaşıyorlar. Ama lafa gelince “evrim teorisi çürütüldü, senin daha haberin yok mu, ha ha ha” türünden sesler çıkarmayı da ihmal etmezler.

    Evrim tartışmaları önemli ölçüde felsefi altyapı eksikliğinden besleniyor. Kimi temel kavramlarda açık-berrak bir uzlaşma olmadığı için deyim yerindeyse çoğu zaman bir kaşık suda fırtınalar koparılıyor. Ve yukarıda yazarın da belirttiği gibi “maskeli balo” benzeri samimi olmayan bir sürü ‘diyalog’lara giriliyor.

    Bundan kurtulunabilir mi?

    Biraz zor. Çünkü herkes ister istemez kendi yaşam biçimine “akılcı” bir görünüm kazandırma çabasında. Oysa -aslında herkesin de derinde bir yerde bildiği üzere- bu bir gönül işidir, akıl işi değildir.

  150. Yazan:akif arslan Tarih: Nis 13, 2013 | Reply

    Bu kadar akıllı adamlar nasıl olurda evrim yoktur diye ahkam kesiyorlar gerçekten üzerinde çalışılması gereken birşey. gerçi saciety without god kitabında zeki insanların zekalarını yaratılışlarını şekillendirmeye boşluklara doldurmak için kullandıklarını okumuştum. Ama gerçekten bu kadarıda fazla, dünya dönmüyor demek gibi birşey. sorular da çok çocukça “hadi şunu açıkla hadi bunu açıkla”, dünyanın döndüğünü veya yuvarlak olduğunu söyleyen birine evrenin tüm sırlarını sorup sonra da “bak açıklayamıyor, demek ki dünya dönmüyor ve yuvarlak değil” gibi çıkarım yapmakla aynı. Bilim hiçbir zaman kesin değildir, ama kesin değilse yanlış demek de değildir. Newton konunları bütün mühendisliklerin temelini oluşturur ama kuantumdan sonra anladık ki bu kanunlar micro dünya için doğru değil, ama gene de köprüleri yolları evleri bu kanunlara göre yapıyoruz ve ayakta duruyorlar,dini kitaplara veya din alimlerine göre değil. Evrim le yaratılış kesinlikle bir birinin alternatifi değildir, evrim bir teoridir yaratılış ise bir inanç, evrim bir tanedir dinler ise binlerce. Eğer bir araba fabrikası görmüşsen yolda gördüğün bir arabanın o fabrikadan geldiğini düşüne bilirsin bu çok basit gözleme dayalı zayıf da olsa bir teoridir, arabanın gökten düştüğüne inanmaksa inançtır.
    Galileo orta çağda dünya yuvarlak dedi, bugün yaratılış fikrinde ısrarcı olan arkadaşlarımızın ataları kutsal kitaplarına baktılar ve dediler ki ” tanrı böyle birşeyden bahsetmemiş bu yalanı söylemeyi kes” ama galileo söylemeyi kesmedi ve adamın kafasını kestiler. Ne yazik ki günümüz insanı cahillikte ortaçağ insanını katlar, o adamlar elinde hiçbir kaynak yoktu kendilerini geliştirecek günümüz insanı için bilgi adeta “yağıyor” ama hala aramızda bu bilgiyle nurlanmak yerine şemsiye taşıyanlarımız var. Lütfen sadece birgün dininizi evde bırakın kitaplara öyle bakın, geri geldiğinizde zaten dinizin sizin için artık görünmez olacak.

  151. Yazan:my Tarih: Nis 14, 2013 | Reply

    “Bu kadar akıllı adamlar nasıl olurda evrim yoktur diye ahkam kesiyorlar ” (akif arslan)

    yani aklin varsa evrime destek olacaksin, yoksa seni “akilsiz” ilan ederler, rasyonalizm dininden afaroz ederler 🙂

    peki, senin dinin sana, benimki se bana.

    evrim teorisi yoktur, birbiriyle çatisan teoriler vardir. bunlar da gerçekte birer senaryodur.

    su 100 derecede kaynar. bu bilimsel, objektif bir gözlemdir. Ama “neden bu böyle?” sorusuna eger BIG BANG yüzünden derseniz tipki “Tanri böyle istedi” demis gibi olursunuz. Bilimsel gözlemleri birbirine iliskilendirmek için ister teolojik isterse felsefî bir açiklama getirin, netice BiLiMSEL OLMAYACAKTIR.

    Epistemoloji okumayanlar ne yazik ki böyle bir yöntem hatasina düsüyorlar. Ernst Mach veya John Locke okusaniz? hiç olmazsa biraz wikipedia?

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Epistemoloji

  152. Yazan:akif arslan Tarih: Nis 14, 2013 | Reply

    Sayın my sözlerimde hafif bir çarpıtma olmuş sanki. “bu kadar akıllı adamlar nasıl olur da din yoktur diye ahkam kesiyorlar”. sadece bu söz kendisi bile eleştirdiğim fikre sahip olan insanların zekasına saygı duyduğumu gösterir. kaldıki sonraki cümlemde bunun neden ile ilgili bir bilgi vermişim ” society without god kitabından” , orda diyor zeki insanlar zekaları ile din yanılgisını aşmak yerine zekalarını doğadaki gerçekleri dine uyarlamak ve dini savunmak için kullanırlar, bunu yapmaları çocukken edindikleri duygusal alt yapı yüzündendir. Eisten, zekası dünyaca kabul görmüş birisi, neredeyse kendi ürünü olan kuantum teorisine sırf tanrısıyla bağdaşmıyor diye karşı çıkmış ve yaşadığı sürece çürütmeye çalışmıştır.
    İlk defa rasyonalizm diye bir din duyuyorum, sizin düşündüğünüzün aksine bilim bir inanç meselesi değildir, zaten adında anlaşılır, bilim bilmeyle inanç ise inanmayla alakalıdır.
    Evrim suyun deniz seviyesinde 100 derecede kaynaması kadar bilimsel bir gerçektir, tek fark 100 dereceden kaynağan su gerçeği dinleri çürütmeye yetmediği için muhalefet görmememiştir. Evrimi anlamak için çok derin biyoloji bilmeye bile gerek yoktur, ben çocukken (okul yaşınının altında) anneme sordum “tavukların kanadı var ama uçamıyorlar, neden” ? annem ,tek eğitimi okuma yazma olan darwin den vesayireden haberi olmayan köylü kızı, bana dedi ki; “çünkü uzun süredir uçmuyorlar ve bu yüzden uçmayı unuttular”. sonra okula gittiğimde öğredim ki hz yusuf a onları lanetlediği için uçamıyorlarmış, serçeler de aynı şekilde bu yüzden yürüyemiyorlarmış. İnsanlık için acı olan annemin haklı olmasıydı, eğer 10 000 tavuk alıp en iyi uçun 100 tanesinisini çiftleştirip 10 000 civciv elde edip gene en 100 tanesini seçerseniz uçan tavuğa ulaşması sadece bir zaman meselesidir. Bu örneği şempenzaler üzerinde uygularsanız, yani her seferinde en zeki 100 şempanzeyi seçerseniz 10 000 içinden, insan kadar akıllı bir hayvan türüne ulaşmak da sadece bir zaman meselesidir. Suyun kaynaması kadar hızlı örnek arıyorsanız hücre bazındaki evrilmelere bakabilirsiniz, grip virisu HIV bir türlü yok edilemiyor neden çünkü RNA yapılarından öütürü evrilmeye çok meyilliler ve siz hangi ilacı geliştirirseniz geliştirin, milyonlarca virüs içerisinden değişime uğramış bir virüs ilaçtan kurtulmayı başarıyor ve ilaç etkisiz hale geliyor.
    ben buraya binlerce hatta milyonlarca örnek yazabilir, çok çeşitli ispatlar sunabilirim, ama “bir insanın anlayabileceği, sadece anlamak isteği kadardır” bu da bir genelleme ama “genelde” doğrudur.
    Hiç görmediğiniz bir tanrıya bu kadar kuşkusuzca inanırken, gözünüzün önünde gerçekleşen evrimi en ince ayrıntısına kadar sorgulama isteği de ayrı bir paradoks zaten.

  153. Yazan:my Tarih: Nis 15, 2013 | Reply

    “eğer 10 000 tavuk alıp en iyi uçun 100 tanesinisini çiftleştirip 10 000 civciv elde edip gene en 100 tanesini seçerseniz uçan tavuğa ulaşması sadece bir zaman meselesidir. Bu örneği şempenzaler üzerinde uygularsanız, yani her seferinde en zeki 100 şempanzeyi seçerseniz 10 000 içinden, insan kadar akıllı bir hayvan türüne ulaşmak da sadece bir zaman meselesidir.” (AA)

    ZAMAN nedir Akif Bey? Zaman nasil var olmustur? Yoksa herseyin ve her eylemin ona ihtiyaç duydugu ama kendisi var edilmeye ihtiyaç duymayan, eksi sonsuzdan arti sonsuza giden bir varlik midir ZAMAN?

    Akif Bey, kimi “TANRI” diyor, kimi GOD, kimi DIEU… yoksa Siz de ZAMAN mi diyorsunuz kendi tanriniza?

    Söyler misiniz birileri kesfetmeden önce biyoloji kurallari nerdeydi? Ya fizik ve kimya yasalari? Yoksa bunlari bilim adamlarinin yarattigini mi söylemektesiniz?

  154. Yazan:Arzu G. Tarih: Nis 15, 2013 | Reply

    Akif Bey merhaba,

    « her seferinde en zeki 100 şempanzeyi seçerseniz 10 000 içinden, insan kadar akıllı bir hayvan türüne ulaşmak da sadece bir zaman meselesidir. »

    demişsiniz. Yani sizce insanlardaki vicdan, iyilik, adalet duygusu biyolojik bir süreçte mi oluşmuş ?

    Hiç aşık oldunuz mu Akif Bey ? Aşk nedir? Sadece cinsel bir cazibe midir? Erkek maymunun dişi maymuna gösterdiği ilgi ile sizin aşık olduğunuz kıza göstediğiniz duygular arasında fark yok mu? Güneş batarken sevgiliniz romantik bir müzik koyup size sarılmak istese ne diyeceksiniz?

    “aman canım abartma, güneş aslında kırmızı değil, sadece ışınlar atmosfere eğik giriyor, bu yüzden dalga boyu yüksek olan kırmızı ışık geliyor gözümüze”

    mi diyeceksiniz? Siz kadınları sadece bir üreme aygıtı, bir kuluçka makinesi mi sanıyorsunuz?

    Sevgilinizin yerinde olmak istemezdim 🙁

  155. Yazan:akif arslan Tarih: Nis 15, 2013 | Reply

    Sayın My. Birincisi benim ne bir tanrım ne de bir dinim var. Fikri hür, vicdanı hür biriyim. İlk cevabınızda rasyonel düşünceyle dini aynı kefeye koydunuz şimdi de zaman ve tanrı kavramlarını birbirine eşlemeye çalışıyorsunuz. Rasyonel düşünce dinin alternatifi veya başka bir din değildir. bir F-16 ile noel babanın geyikli uçan kızağı arasındaki fark ne ise, rasyonel düşüncenin ve bilimin dinle olan farkı o dur. Birisi uçar ötekininde uçtuğuna inanırsınız.
    Zaman nedir? bunun cevabını bilen varsa söylesin, fizikçilerin açıklamaları var ama anlaması zor. Ama suyun 100 derecede kaynadığını biliyorsak zamanı anlayamadık diye acaba kaynamıyor mu demeyiz, gene bütün işlerimizi, bütün planlarımızı, bütün tasarımlarımızı bildiğimiz gerçekler üzerinden yaparız. Yani bir dometes tohumu üreteceğimiz zaman evet gene evrimi kullamırız, köprü yapacağımız zaman newton fiziğini vs.. Belki tanrı buraya bir köprü yapmıştır diye yürüyüp gitmeyiz, yada tanrı bu domatesi daha kırmızı bir dometes yapacak diye hesapsız kitapsız çiftleştirmeler yapmayız.
    Aslında sorun bu tanrı takıntısından çıkıyor, kim size bir tanrı olması gerektiğini söyledi ki?
    : According to Williams(2009,pp.1255-1262), children between 8 and 10 build a misconception about the world even they dont get any contact with any religion. (8-10 yaşları arasında cocuklar bir tanrı üretirler diyor kısaca)
    Bu yüzdendir ki insan oğlunun tarihiyle tanrıların tarihi birlikte başlıyor. en ilkel insan bile kendine bir tanrı bulmuş.
    kendinize bazı sorular soruyorsunuz cevaplayamayınca öyleyse bir tanrı var diyorsunuz, daha da yetmiyor detaylara girip bir kadının eşiyle nasıl birlikte olacağına kadar ayrıntılı tanrı sözleri yazıyorsunuz.
    Önerme 1: evren çok karşık, çok komplex bir yapı kendiliğinden var olmuş olamaz o zaman bir tanrı var.
    karşı önerme: bu kadar karışık bir evreni var etmek için ondan daha karışık daha akıllı bir tanrı lazımsa, ve karışık bir yapı kendiliğinden ortaya çıkamıyorsa, o zaman tanrıyı da ondan daha büyük bir tanrının yaratması lazım, onu da ondan daha büyük ve sonzusa kadar büyüyen sonsuz sayıda tanrı olması gerekir.
    önerme; şapkamın içinden saat çıkmışsa bir saatçi olmalı.
    karşı önerme: eğer saat bozuk çalışıyorsa, cehenneme gitmesi gereken saat mi saatçi mi?

    En temel bilimi bile sorgulayan sizler niçin bir gün tanrıyı sorgulamazsınız? Adam karısın öldürdükten sonra yakalansa mahkum edilse, “devletimize şükür suçluyu buldu cezasını veriyor” demezsiniz, onun yerine neden bu kadını devlet koruyamadı diye yargılarsınız, ama yeri gelince herşye gücü yeten her şeyi gören ve bize şakak kemiğimizden bile yakın olan tanrının huzurunda nice zulumler nice tecavüzler, nice haykırışlar nice yalvarışlar olurken seszisce seyretmesine ses çıkarmazsınız, bir kere de sorun ona ” madem burdaydın madem gücün yetiyordu neden syirci kaldın” suçluların cezalarını ergeç çekecek olmaları kurbanların acısını dindirir mi? Geç gelen itfaiyeye saldıran sizler neden , tanrının geç gelen adaletine söylecek bir çift laf bulamazsınız. 8 yaşında kız, oğlan çocuklarına koca adamlar tecavüz ederken seyreden tanrınıza ne zaman “ne seyrediyorsun” diyecek cesareti bulacaksınız.
    Gerçek şu ki tanrı yok, olsa bu kadar aciz bir yada vicdansız bir tanrı olabilir miydi sizce?
    Daha yazacak milyonlarca şey var ama yeter şimdilik.

  156. Yazan:akif arslan Tarih: Nis 15, 2013 | Reply

    Sayın arzu hanım oldukça “damardan” girmişsiniz mevzuya 🙂
    Siz hayvanların duyguları yok mu sanıyorsunuz, onlar da bizim sahip olduğumuz duygulara sahiptir. Fakat insanın çok büyük bir beyni, hayvanlarla kıyaslanamayacak hayal gücü, soyutlama yeteneği var, ama gene de ben insanların hayvanlardan daha yoğun hisler taşıdığını buraya yazamam çünkü bilmiyorum. Ama duygusal alt yapı da evrimin bir sonucudur netice de , seçilim yöntemlerini değiştirek akılı şempanze yerine “Romeo” şempanzye de ulaşmak mümkündür.
    Evet aşık oldum, nasıl bir şey olduğunu da biliyorum. Kara sevdaya tutuldum, o zaman kendime şunları söyledim ” aşk öyle birşey ki eğer aşkına ulaşmaya yeteğin, cesaretin, ve imkanların yoksa seni (yani içinde yaşadığı bedeni) yok etmekle tehdit ediyor”. Ki yok ettiğini ve etmeye çalıştıklarını her gün görüyoruz. Ne kadar güçlü bir aşk duygusuna sahip olursan aşık olduğun kişiyi elde etmen o kadar olasıdır (diğer girdileri ayrı tutuyorum). Tabi bunun üzerine yazılabilecek çok şey var, kadın da ve erkekte aşkın ömrü ile ilgili araştırmalar var bunlardan yola çıkarak çeşitli kuramlar geliştirilebilir.
    son olarak ben kadın ve erkeği birbirinden üstün veya değersiz görmüyorum. bu fikre kapılmanızı anlamadım.

  157. Yazan:my Tarih: Nis 16, 2013 | Reply

    “8 yaşında kız, oğlan çocuklarına koca adamlar tecavüz ederken seyreden tanrınıza ne zaman “ne seyrediyorsun” diyecek cesareti bulacaksınız.
    Gerçek şu ki tanrı yok, olsa bu kadar aciz bir yada vicdansız bir tanrı olabilir miydi sizce?”

    burada iki ontolojik sorun var:

    1) Eger bir tanri suç isleyenleri hemen cezalandirsa suç olmazdi. Mesela elinizi atese sokmazsiniz çünkü eliniz yanar. Bir dine göre kasten elini yakmak günah ya da sevap olsa ne fark eder? Zaten yap(A)miyoruz.

    Keza her tecavüzcünün kafasina bir yildirim düsse kimse bu suça yeltenmez. O zaman yapan ile yapmayan arasinda fark kalmaz. Bir tanriya inanan insanlar genelde onun hilm sahibi oldugunu söyler. Yani hemen ceza vermeyen, tövbe ve tamirat için vakit taniyan bir otorite. inanilan tanrisal adalet de ister istemez o tanrinin yaratma gücü ile orantili. Türk adaletine benzemese gerek 🙂

    2) Tanrisiz bir insan olan siz neden bir tecavüzü “kötü” buluyorsunuz? Sizin taraf olmadiginiz bir saldiri neden sizi üzüyor? Adina “vicdan” diyecek olursak… Bu iyi/kötü ayrimi evrim sürecinde nasil çikti ortaya? Hangi maymun kendi arzularina (baska maymunlarin iyiligi için) gem vurmak istedi? Fosillerden bu okunabiliyor mu?

  158. Yazan:akif arslan Tarih: Nis 16, 2013 | Reply

    sayın my, belli ki okur yazar bir insansınız ama söz konusu tanrı olunca analitik düşünce yeteneğinizi kaybediyor, adeta bir suçluyu kurtarmak için kanunda boşluk arayan bir avukata dönüşüyorsunuz. Bu durum size has değil ne yazık ki, din sınırları içinde yaşayanların genel hareket tarzı. Keşke o bana sorduğunuz soruları kendinize ve tanrınıza sorabilseniz.

    1) Eger bir tanri suç isleyenleri hemen cezalandirsa suç olmazdi.
    Evet suç olmasın zaten, neden olması gerekiyorki, her şeye kadir olan tanrı dünü bugünü ve yarını adı gibi bilen tanrı kimin tecavüzcü kimin olmadığını tecavüz gerçekleşmeden bilemeyecek mi? Peki diyelim suç işleyen açısından olay okey oldu cezasını çekecek, ama tanrısının gözü önünde tecavüze uğrayan çocuk? tanrı onu suçluyu yakalamak için oltasına solucan gibi takıyor demek ki. Lütfen bu kadar “ilahi” düşünce yerine bazen basit düşünmeye çalışın, mesela bir katil sizin karınızı öldürmek üzere, onu engelleyecek durumda olan polis memuru sırf o katili olay gerçekleştikten sonra katil olarak yaftalayıp içeri atmak için , onun sizin karınızı öldürmenize müsade ediyor. bunu bir düşünün. Tanrı da demek ki tamamen engelleye biliceği bir tecavüzü, kurbanların tüm yalvarmalarına rağmen sadece “seyrediyor”. Ayrıca türk deletiyle tanrının adeleti kıyaslanamaz bile, kolluk kuvvetleri ve istihparat gibi önleyici sistemler olmasa türkiye günde ombinlerce suç işlenirdi.belki de daha fazla.
    Ayrıca ikinci sorunuz komik ve aşırı derecede ön yargı taşıyor, aynı zamanda inançsız insanlar hakkında hiç birşey bilmediğinizi gösteriyor.
    Dünyanın en inançsız ülkeleri sweeden ve denmark insan hakları ve demokrasinin beşiği suç oranlarında çok düşük sevilerde iken, dünyanın en dindar ülkelerinin halini isterseniz ben anlatmayım herkes biliyor zaten, muhtemelen daha dün bu tanrı yanılgısına düşmüş birisi amerikada 10 larca sivili öldürmekten geri durmadı.
    Evet duygusal alt yapı evrimin bir sonucudur. evrim sadece fasil demek de değildir.
    yaradılışçıların genel tavrı ateistleri sorguya çekmek, bir ateist her şeyi bilen bir bilgisayar değildir, size tanrının verdiği o cevabı veremez ében yaptım oldu, ben tanrıyım”. Eğer gerçekten vicdan hakkında bişeyler öğrenmek istiyorsanız bu konuda 10 000 lerce çalışma alın okuyun. genelde ateistler bilgili zeki insanlar olsalar da bir ateist bir tanrı değildir her sorunuzu cevaplayamaz biraz da siz çaba gösterin dünyayı anlamak için.

  159. Yazan:Hüdai ÇAKMAK Tarih: Tem 10, 2014 | Reply

    Bağnazlık bilimin en büyük düşmanıdır.

    Bağnazlık yapılarak bilim yapılmaz.

    Karşıt fiklirlerin doğruların en güçlü kanıtlarıdır.

    Karşıt fikirlere ssaygı duymak bilim ahlakının en önemli kuralıdır.

  160. Yazan:Ali Kavak Tarih: Kas 24, 2015 | Reply

    Yazıyı ve yorumları dikkatle okudum ancak içinde evrim teorisi geçen her tartışma gibi kısır bir döngünün içinde çaresizce çırpındığımızı farkettim. Evrim teorisini savunanların, ilgili teoriyi bilimsel kabul etmeleri, teorinin herhangi bir aşamasının bilimsel anlamda ispat edilmesinden ziyade, bu teori ile meşgul olan insan sayısının ve teorinin popüleritesinin evrimi bilimsel çerçevede değerlendirilmesine yeteceği zannetmesi. Evrimcilerin teorinin kendisine ya da bilimsel olup olmadığına dair yapılan eleştirilere verdikleri yanıt maalesef “bakın dünyanın en saygın üniversiteleri, en büyük bilimadamları bu teori üzerine çalışıyor, teoriyle ilgili binlerce çalışma yapılıyor…vs” dan öteye geçmemekte. Bu sayılanlar kabul ettiğiniz ve kutsadığınız bilimin temel kuralları gereği evrimin bilimsel olarak kabul edilmesine yetmiyor maalesef. Üzerinde bu kadar çalışılmasına rağmen hala teori aşamasından kurtulamamış olması ayrı bir handikap. Kalabalık ve süslü kelimelerle anlatmak da evrimi bilimsel olarak ispat etmeye yetmez. Yazarın yazıda belirttiği yöntem aslında bizi bu kısır döngüden ve eziyetten kurtarabilir, hatta bizi değil bilim dünyasını da gereksiz yere enerji ve kaynak harcamaktan kurtaracaktır. Özetle evrim teorisi onca uğraşa, kaynağa, emeğe karşın ispat edilememiş bir teoridir ve ispat edilemediği için inanç düşünce olarak felsefe derslerinde okutulmalıdır.

  161. Yazan:Mustafa ESER Tarih: Oca 28, 2019 | Reply

    Evrim Teorisini savunmak bağnazlıktır.Neden? Çünkü Evrim Teorisini savunanların büyük bölümü Ateist’tir. Ateistler peşin peşin Maddenin ezeliliğine iman ettikleri için başka bir fikri kabul etmezler. Bunun adı bağnazlıktır.Bu yüzden BigBang teorisi kesine yakın ispatlandıkça bunalıma girdiler.Hala kesinleşmemiş teoriyi savunmaya devam ediyorlar.Yıllar önce Hulki Cevizoğlu’nun programına katılan Türkiyenin en meşhur evrimcisi(adı Ali idi soyadını unuttum) konuşmasının sonunda şöyle dedi:Atatürk bu teoriyi kabul ediyordu! İşte bunun adı bağnazlıktır.

  1. 10 Trackback(s)

  2. Eyl 3, 2012: 4+4+4 = Eski kafaya yeni şapka : Derin Düşünce
  3. Eyl 3, 2012: 4+4+4 = Eski kafaya yeni şapka : Derin Düşünce
  4. May 16, 2014: Merhametsiz öğretmen İnsan yerine çapulcu yetiştirir
  5. Ara 8, 2014: Eğitim neye yarar? Zengin olmak ya da insan olmak?
  6. Şub 13, 2015: Millî eğitim mi yoksa millî tektipleştirme mi?
  7. Haz 15, 2015: Kullanışlı vatandaş yetiştirmek eğitmek değildir
  8. Eyl 14, 2015: Varlığım dershane sahibinin varlığına armağan olsun
  9. Eyl 14, 2015: CHP Eğitim Projesi
  10. Eyl 14, 2015: Öğretmenlik: Kutsanmış Mesleğin Şımarık Beklentileri
  11. Kas 24, 2015: 24 Kasım öğretmenler günü aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin