RSS Feed for This Post

Ata’mın hapishaneleri

sb-saygi-durusu.jpg2003 yılının 10 Kasımı sıradan bir 10 Kasım değildi. Gerçi adet üzere Atatürk yeni ölmüş gibi yaptık, saat 9’u beş geçe arabalar kornalarına bastılar ve yollarda herkes saygı duruşuna geçti.

Evet çocuklar okullarının bahçelerinde haykırdılar yine :
“Saat 9’u beş geçe,
Atam Dolmabahçe’de,
Gözlerini kapadı,
Bütün dünya ağladı!”

Ama Türkiye o gün ilginç bir şey okudu… Radikal gazetesindeki Ertuğrul Mavioğlu’nun haberinden  : Yüreği Atatürk sevgisiyle dolup taşmayan nadir vatandaşlarımız 1981-1984 yılları arasında bir eğitimden geçirilmişlerdi. Atatürk’ün gençliğe hitabesini ve çok sayıda marşı ezberlemeleri için ilginç yöntemler kullanılmıştı:

“….’Atatürk’ün gençliğe hitabesini ve andımızı da mı ezberleyemedin?’ ‘Hayır, okumam-yazmam yok komutanım’ dedim. Haydarla bayıltıncaya kadar dövdü. 53 tane marş ezberledim.
….
Kapı açılıp karavanayı içeriye getirmeden önce gardiyan bizi çok döverdi. “Verdiğim yemeğin hakkını istiyorum” derdi, ta ki bir tarafımızdan karavanaya kan akana dek döverdi. O işkence döneminde günde üç öğün, kanlı karavana yerdik. Diş macunu, deterjan, çöp gibi şeyleri yediriyorlardı. Cezaevine Türkçe bilmeyen ziyaretçi alınmazdı.
Türkçe bilmeyen nenem, dilsiz taklidiyle görüşe girdi. Ağzından bir kelime çıkmadı. Sadece hıçkırıyor, yaşlı gözlerle bana bakıyordu. Ben çıkmadan da öldü….”

Atatürk ölmedi
Bu satırları okurken insanın gözünün önünde canlanıyor: En güvenilir kurumlarımızdan biri raydan çıkmış olan ülkenin yönetimine el koymuş. Atatürk ilkelerinin yılmaz bekçileri olan mensupları Türkçe bilmeyen vatandaşlarımıza “eğitim” veriyor. Onlar da Güneydoğululara has o şiveleri ile haykırıyorlar:

“Atatürk ölmedi
Yüreğimde yaşıyor
Uygarlık savaşında
Bayrağı o taşıyor
Her gücü o aşıyor

Türklüğe güç veren devrimler senin
Yurduma çizdiğin aydın yol senin
Gençlik senin, sen gençliğinsin
Ölmedin ölemezsin”

Atatürk’ün “yurduma çizdiği aydın yolda” uygun adım rap rap ilerleyen Diyarbakır 5 nolu Askeri Cezaevi sakinleri Atatürk’ün ölümü konusunda ne düşünüyorlardı acaba 10 kasımlarda?

Radikal’in bu sayısını kaçıranlar için bir kaç ay sonra 23 Haziran’da Neşe Düzel de bu “eğitim” ile ilgili bir röportaj yaptı:

“…Biz sorgularda günlerce hiç kıpırdamadan tabutların içinde gözlerimiz bağlı dikine tutulduk. Falaka, elektrik verme, soğuk duş hepsini yaşadık. Sabahtan akşama işkence gördük, geceleri bir battaniye içinde koğuşun önüne bırakıldık. Meğer bunlar ne kadar demodeymiş. Biz esas vahşeti Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadık. Halbuki yakalanmadan önce, işkencenin sorguda yapıldığını, cezaevine konulduktan sonra koğuşların rahat olduğunu sanıyorduk. Diyarbakır Cezaevi’nde ise sorgu işkencehanelerini özledik.
….
Esas duruşta askeri marşlar söylüyorduk. 60’tan fazla marş ezberlemiştik. Eksik ya da yanlış söyledin diye, bu marş söylemeler dayaksız geçmiyordu. Her koğuşta mutlaka muhbirler ve gözetleme delikleri vardı. Birbirimizle konuşamıyorduk, oturamıyorduk. Hep ayaktaydık. 24 saat dayak vardı. Her an, gecenin 12’si, sabahın üçü, dördü, koğuşa bir bölük asker baskın yapabiliyordu. “Haydar” denilen kalaslarla, coplarla, su borularıyla dövülüyorduk. Öğleden sonraları, gardiyan bize ‘Eğitime hazırlanın’ komutu veriyordu. İşte o zaman herkeste korkudan tuvalete gitme ihtiyacı doğuyordu.
…”

Ordum neylerse güzel eyler
1981’den beri 26 Ramazan geçti. Biz Müslümanlar 26 kez oruç tuttuk, iftar ettik. Bayramlaştık 52 kez. 1352 Cuma namazı kıldık. Başörtüsüne getirilen yasağa “Başörtüsü zulmü” dedik. Zulüm hafife alınacak bir kelime değil zira Cihad retoriğinin bir parçası. Başka ülkelerde zulüm gören din kardeşlerimizi de unutmadık: Çeçenleri, Boşnakları, Filistinlileri… Kim bilir ne kadar göz yaşı döktük, geceler düzenledik, aramızda para toplayıp gönderdik.

Diyarbakır 5 nolu Askeri Cezaevi’nde olanlar en azından 2003’ten beri “resmen” biliniyor. Sormamak elde değil : %99’u Müslüman olan ülke bu mu? İmanı gereği zulme karşı durması gereken insanlar nasıl uyutuldular?

Derin Sular’dan dinleyelim:

“Hiçbir otorite, kullandığı insanların davranışlarını bir anda tesir altına alamaz. Böyle bir kontrolün gerçekleşebilmesi için, bireylere belli kollektivist değer yargılarının aşılanmış olması gerekir. Devletin, kendisinin, temsil ettiği değer ve sembollerin ya da devleti temsil eden şahısların yüceltilmesi ile oluşturan bir kült, hayatın her alanına yansıyan belli önkabul ve normlarıyla yaygın bir töre oluşturur. Gerçekte varolmayıp insanlar tarafından ortaya çıkarılmış olan ve sadece genel kabule dayanıyor olması nedeniyle de objektif değil, fiktif bir değere sahip olan bu konsept karşısında vatandaşlara boyun eğdirilmesi, sonraki yıllarda gelecek olan ‘fedakarlık talebi’ için zemin hazırlar. Bu felsefe doğrultusunda üretilen bir insanın, belli konularda özgür düşünebilmesi, kendi kendine ya da kendisi adına karar alıp uygulayabilmesi mümkün değildir. Daha da kötüsü, bu gerçeği zaman zaman kendi ağzıyla dile getirse dahi, nasıl bir itirafta bulunduğunun bile farkına varamaz.”

Yazardan bağımsız olarak koyu harflerle yazdığımız ‘fedakârlık talebi’ neyi kapsıyor? 80 yıldır bir türlü bitmek bilmeyen “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” neyi feda etmemiz isteniyor bizden?

Müslüman değilmiş gibi yaşamanın, evlatlarımızı da milliyetçi ve militarist olarak yetiştirmenin sonu nereye varabilir?

İnandığımız gibi yaşaMAmanın bedeli yaşadığımız gibi inanmaya başlamak olmasın sakın?

 

16_may_2007_08_45_23_0716813001.jpg

 

 Derin İnsan 

 “Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz. 

   Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
 Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Trackback URL

  1. 116 Yorum

  2. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    Mehmet Bey, tesadüf şu ki, o bahsettiğiniz dönemde Türkçe bilmeyenlere Atatürk marşı ezberletenler, aynı zamanda ayrımsız bütün çocuklara (resmen Hıristiyan ya da Yahudi olmayan) okul sıralarının üzerinde zorla namaz kıldırdılar. Ve biliyoruz ki, sadece bu edimlerinden dolayı bile cennete girebilirler. Ben söylemiyorum bunu, hizmet insanı, hoşgörü timsali din büyüklerimiz söylüyor. Ne kadar güzel, değil mi?

    12 Eylül’ün palazlandırdıkları, şimdi 12 Eylül üzerinden kendi düşmanlarına vuruyorlar. Biz de safız ya, inanıyoruz. Ayıptır yahu.

  3. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    Sayın Balbazar,

    Sakın o din büyüğü zorla namaz kıldırmaktan değil de müfredata din dersi konulmasından dolayı söylemiş olmasın o sözü?

    Yakışıyor mu böyle yalanlarla çarpıtma yakmak size? Yalan değil diyorsanız bizahmet kaynak gösterin.

    Bir de şu 12 Eylül saplantısından kurtulsanız. darbelere seçmece davranırken iyiydi, 27 mayıs iyiydi 12 mart iyiydi, 28 şubat iyidi, 27 nisan iyiydi, 12 eylül ise kaka. Neden? Balyoz inmememsi gereken yerlere de indi bu kez de ondan. Allah allah..

    Sisteme en birincil muhalif olanlar hep müslümanlardı. Elmalarla armutları birbirine karıştırmayın. Komünizm tehlikesine ve iç siyaset “denge”sine katkı için bir dönem sistemin onlara rahat nefes aldırması müslümanların suçu değil. Ssıl bunu sistemle kucak kucağa yaşamaya alışmış olanlardan duymak komik oluyor.Ötesi, ayıp da oluyor.

    Hataların seceresini tutmaya başlarsak boğulacak kesimin hataları kesinlikle müslümanların egemenlerle mücadele ederken yaptıkları hatalardan çok daha fazladır. Bozuk plak gibi aynı yerde takılıp kalmaıyın. Dünya değişiyor, Türkiiye değişiyor, insanlar değişiyor Balbazar.

    Elbise artık patladı.. Rahmetli A. Fuat Başgil’in cumhurbaşkanlığı kafasına silah dayanarak engellenmişti, Gül’e biraz daha nazik davrandılar ama olmadı, halk tokadı indirdi, sistem en önemli makamını kaybetti.

    Bu uzun soluklu bir mücadele, iktidar artık sınıf değiştiriyor, “çevre” bu savaşı kazanmak üzere. Bunu da demokrasi ile ve demokrat ilkelere sahip olmakla yapıyor.

    Korkmayın ve alışmaya bakın derim. Bu demokrasi hepimize lazım.

    (Eğer benim sözlerim kesmezse Engin Ardıç’ı da okuyabilirsiniz 🙂

  4. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    @Balbazar,

    yazinin sadece ilk kismini okuyarak bu kadar güzel yorum yapabildiginize göre sonuna kadar gitseniz kim bilir daha ne güzel seyler yazacaksiniz 🙂

    12 Eylül kimseyi palazlandirmadi, Türkiye’de yasayan insanlarin deger yargilari, inançlari, sosyal dinamikleri, gelenekleri hiçe sayildi elitist devlet kademelerince.

    Adnan Menderes’in 12 eylül darbesine ihtiyaci oldu mu?

    Ama bu darbeler, muhtiralar takkenin düstügü, kelin göründügü zamanlardir.

    HALKA RAGMEN HALK içiN (!) karar verenlerin kendi basarisizliklarini, çaresizliklerini silah kullanarak itiraf ettikleri günlerdir.

    Böyle bir stratejinin basarisizliga ugramasi Muhafazakarlarin PALAZLANMASI degil kendi ayagina kursun sikan bir adamin artik yürüyemeyecek duruma gelmesidir.
    ¨
    2007 Türkiyesi için kemalistlerin hiç bir vizyonlari yok, hiç bir projeleri yok. Anitkabir’de toplanip eski “güzel” günlere aglamaktan baska…

    Dostlukla

  5. Yazan:fizikci Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    12 Eylül öncesinde okullarımızda en mutaassıp haliyle din dersi vardı zaten. Ali Şeriati’nin “şirk dini” dediği dinin dersinden bahsediyorum. Statükoyu muhafaza etme işine yarayan bu din diğer bütün derslere nüfuz etmişti. 12 Eylül belki de bunun kırılma noktası olmuştur ne dersiniz? 28 Şubat’ı saymazsanız son darbemiz 12 Eylül. Birşeylerin değişmeye başladığı son darbe. Rejim, ötekileştirerek kendi kimliğini kazandığı en güçlü muhalifine (yani müslümanlara) ilk tavizini veriyor. Müfredata din dersi konuluyor. Bu önemli bir olaydır. “Birinin kendini kurtarabilmesi için bir bahane bulmak gerekirse bu bahane yeterli olabilir netekim.”

    Anlamak istemeyenlere not: Tırnak içindeki ifadenin orjinali netekim’in kendini kurtaracağını söylemiyor. Netekim’in yaptığı işin önemine vurgu yapıyor sadece. Edebi bir ifadedir, yani kimseyi cennete veya cehenneme gönderme amacı taşımıyor. Zaten ona Allah’tan başkası karar veremez.

  6. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    Rejim, ötekileştirerek kendi kimliğini kazandığı en güçlü muhalifine (yani müslümanlara) ilk tavizini veriyor.

    Gerçeklikten nasıl bu kadar kopabiliyorsunuz?
    Birileri işkence görsün, öldürülsün, kaybedilsin, sürülsün, sakat bırakılsın, fişlensin, kamu hizmetlerinden mahrum edilsin, yurt dışına kaçıp yerleşmek zorunda kalsın…ama en büyük düşman yinede müslümanlar olsun. Müslüman dedikleriniz kimler? Belirli bir toplumsal tabaka, sınıf varmı, yoksa en muğlak hali ile bildiğimiz müslüman olmak mı? Hani herkes müslümandı bu ülkede? Yani size göre bu ülke müslüman düşmanlığı üzerine filan kuruldu…valla helal olsun.

  7. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    Gerçeklikten nasıl bu kadar kopabiliyorsunuz?

    Valla asıl kopan sizsiniz. Yurtdısında idiniz değil mi?

    Bir soru; niçin CHP iktidara gelemiyor ve böyle devem ettikçe muhtemelen hiç gelemeyecek?

    Bu cevap belki bağlantınızı sağlayabilir.

  8. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    Şöyle demiş M. Fethullah Gülen:

    Evren Paşa demokrasinin kesintiye uğraması ve daha pek çok açıdan tenkit edildi. Ama seçmeli din derslerini mecburi yapmakla yararlı bir iş yapmıştır. Gençlerin çoğu onun bu icraatı vesilesiyle din eğitiminden nasiplerini almışlardır. Bu iş kanaatimce öyle büyüktür ki –doğrusunu Allah bilir- hiçbir sevabı olmasa bile bu icraatı ona yetebilir, ahirette kurtuluşuna vesile olabilir, cennete de gidebilir.

    Mecburi vurgusu bana ait. O mecburi demiş, ben zorla demişim.

    O din dersleri demiş, ben din derslerinin içeriğini vurgulamışım. Yoksa sizi çıkartmadılar mı sıraya bu çok hayırlı “mecburi din derslerinde”?

    Bir hayli saptırmışım, öyle değil mi?

    “12 Eylül saplantım” elbette bitmiyor, çünkü 12 Eylül bütün baskıcı kurum, kişi, yasa, ve uygulamalarıyla hala iktidarda. Buna sizin de beğenmediğiniz YÖK vs. “ulusalcı” kurumlar da, Özal’dan AKP’ye siyasi iktidarların bütün kurumlarda oluşturduğu kadrolaşmalar da dahil.

    Ben her zaman bütün darbelerin karşısında yer aldığımı çok açık ifade ettim. Ulusalcılığın oligarşinin bir parçası olduğunu da yadsımadım. Oligarşinin ulusalcılığa indirgenmesi karşısında, İslamcılığın da oligarşinin bir parçası olduğunu söyledim. Futaogl’un çok güzel ifade ettiği gibi, bugünki kavga oligarşideki bir çatlaktan ibaret. Çok güzel bir örnek, İslamcı basın mecliste tek bir muhalif olmasına bile tahammül edemiyor, Zaman Ufuk Uras’ın PKK’lı olduğunu ima eden haberler yapıp duruyor. Hata falan değil bu, gayet tutarlı ve bilinçli bir “konum”.

    Darbe seçen, 12 Eylül’e bahane bulan ve olumlayan ise sizsiniz.

    Yerel ve harici birçok güç odağının siyasi işbirlikçilerini desteklemekle övüneceksiniz, askeri bir rejimi ve uygulamalarını olumlamaya çalışacaksınız, üstüne de demokrasi geliyor, demokrasiye alışın diyeceksiniz. Yazıda da söylendiği gibi, Diyarbakır cezaevinde Kürtlere etmediğini bırakmayarak PKK’yı yaratan, o “soluk aldırdı” dediğiniz 12 Eylül rejimi işte, 23 yıldır soluklana soluklana bitiremedik.

    Bütün temel hak ve özgürlükler 12 Eylül döneminde insanların elinden alındı, ve AKP’nin “sivil anayasa” projesinde hiçbiri geri verilmiyor. Sadece düşünceye daha çok zincir vurmak için “milli ve manevi değerler” de bahanelerin arasına ekleniyor.

    Kaynak: http://www.gencadam.net/content/view/517/57/

    Not: Mehmet Bey, kul kulu kendisi gibi bilirmiş, ama kusura bakmayın, hepsini okumadan yorum yazmıyorum yazılara.

  9. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    Yooo Sayın Balbazar, karşınızda salak yok maalesef.

    Siz öyle demediniz. Şöyle dediniz:

    Mehmet Bey, tesadüf şu ki, o bahsettiğiniz dönemde Türkçe bilmeyenlere Atatürk marşı ezberletenler, aynı zamanda ayrımsız bütün çocuklara (resmen Hıristiyan ya da Yahudi olmayan) okul sıralarının üzerinde zorla namaz kıldırdılar. Ve biliyoruz ki, sadece bu edimlerinden dolayı bile cennete girebilirler. Ben söylemiyorum bunu, hizmet insanı, hoşgörü timsali din büyüklerimiz söylüyor. Ne kadar güzel, değil mi?

    Yaptığınız alıntıda ise sıraların üzerinde namaz falan kılınmasından dolayı değil “din dersi” uygulamasından dolayı o sözleri söylediğini teyid etmişsiniz.

    Hiç ben içeriğine vurgu yaptım falan diye lafı çarpıtmayın. İkisi o kadar farklı şeyler ki bunun ne olduğunu çok iyi anlıyorsunuz.

    İki çocuğum var, onların üzerine yemin ederim ki ben din dersinde hiç sırada namaz kıldırıldığına şahit olmadım. Sakın sizin başınıza işgüzar bir öğretmen gelmiş olmasın?

    Tıpkı benim şahit olduğum şekilde Ramazan’da askerlere zorla su içiren yalaka bir albayın olduğu gibi???

    Bu çarpıtmanızı lütfen düzeltin. Ayıp oluyor.

    Şunu da söyleyeyim.

    FG Hoca’nın o sözüne de katılmam, Evren’e karşı da büyük bir öfkem vardır..

    12 Eylül’ü hiçbir zaman hiçbir yerde savunmadım. Diyarbakır cezaevi işkencelerini de başka cezavlerindeki işkenceleri de iyi bilir, lanetle anarım.neye mal olduğunu Diyarbakır cezaevindeki o dönem işkence gören insanların PKK’nın dağ kadrosunun % 80 ini oluştırduğunu bilirim..

    Sistem bu zamana kadar tepelerine bindiği için nefes alamayan insanlara konjektür gereği nefes aldırmıştır, bundan dolayı o mağdurlar suçlanamazlar. Aynen, 27 Mayıs sonrası görece özgürlüklerden bolca yararlanan sol kesimin suçlanamayacağı gibi.

    Çünkü o haklar lütüf değildi, zaten asli haklardı..

    Bu farkı da anlayamıyor ve bu ülkenin en başta gelen, 80 yıldır itilip kakılan mağdur kitlesini oligarşi uzantısı olarak görüyoranız size koca bir pes derim. Ve sorarım şu 2007 deki tiyatro niçin oynandı a sevgili Balbazar..

    Demek anayasa taslağı “hiçbir şeyi” geri vermiyor he mi?

    Herhalde Özburun gizli AKP’li olacak.. Pes yahu vallahi pes. Hiç mi okumadınız siz taslağı?

    Bu kadar ideolojik körlük olur mu..

  10. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    İdeolojik körlüğe -Balbazar’ı tenzih ederim ‘halen’- sert bir örnek vereyim.

    Haşmet Babaoğlu, Bekir Coşkun’un “teröre lanet mitinginde neden türbanlı yok” diye utanmadan sıkılmadan yalan söylediği, öfkesini kustuğu, yazısına bir yazı ile tepki göstermişti:

    Bu yazı da Hasmet Babaoglu’na gelen, edepsizlige varan derecede cirkin okur mektuplarinı içeriyor.

    Benim zavallı memleketim..

  11. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    Bu arada ben de anayasa taslağını yetersiz bulduğumu yazmış ve eleştirmiştim.

    Bi okuyun bakalım, ne diyeceksiniz.

    Keşke sizler de bu kadar bari objektif bakabilseniz olan bitene..

  12. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    Suat Bey, herşeyi bu kadar kişisel almamıza gerek yok, yemininizi de lütfen geri alın, Allah bağışlasın çocuklarınızı.

    Benim şahsi tecrübem, zorunlu din derslerinde çocuklara sırada namaz kıldırıldığı yönündeydi, bunu tecrübe ettiklerini bağımsız birkaç başka kaynaktan da duymuştum, bunun yarattığı ironiyi zorunlu din derslerine vurgu yapmak için kullandım. Yani “çocuklara sırada namaz kıldırılması”ndan kastım, zorunlu din dersinden başka birşey değil.

    Bunun anlam ve içerik açısından ciddi bir fark yarattığını düşünmüyorum, devlet okullarında zorunlu din dersinin antidemokratik bir uygulama olduğu konusunda zaten hemfikiriz sanırım.

    Oligarşi meselesinde ana konumum şu: 12 Eylül’ün yarattığı faşizan kadrolaşma ve kitle, İslamcı örgütlenmeler ve kitlede de çok önemli bir yere sahip. Ogün’ün islami muadilleri de çok bu ülkede.

    Ve bence ülkemizin temel sorunu bu: Laiklik ya da islamcılık değil. Farklıklıklara olan tahammülsüzlük, baskıcılık, sansürcülük, fanatizm, şiddet eğilimi vs. Buna islamcılara yönelik tahammülsüzlük de dahil elbette.

    Beni rahatsız eden, sanki İslamcılık kazanınca bu sorunun ortadan kaybolacağı gibi bir görüntü oluşturulması.

    Hayır, bence Cemil Çiçek ekolünün AKP’de kurumsal gücü de, kitlesel gücü de en az Abdullah Gül ekolününki kadar. Melih Gökçek’in kitlesel etkisi bile, benim herhangi bir şekilde kendimi yakın hissedebileceğim fikir akımlarının etkisinin kat kat üstünde.

    Ha diyorsanız ki, ne olursa olsun değişim isteyen, demokratik bir dinamizm içeren, kitlesel etkiye sahip tek hareket bu, bunu eleştirip berikilere meydan bırakmak yerine omuz verip değerlendirmek gerekir, o konuda haklısınız.

    Zaten omuz vermeye niyetimiz olmasa burada bu kadar dirsek çürütmezdik.

  13. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    Sayın Balbazar,

    Baştan böyle yazsanız hiç kapışmaya gerek kalmayacak. Ama öyle bir giriş yapıyorsunuz ki cevap vermem elzem oluyor.

    devlet okullarında zorunlu din dersinin antidemokratik bir uygulama olduğu konusunda zaten hemfikiriz sanırım.

    Elbette. Bu zorunluluğa karşı olduğumu pekçok kez söyledim. Devlet laik olduğunu iddia ediyorsa din eğitim ve öğretiminden elini çekmeli ve bunu özele bırakmalıdır. (Bir de hem devlet din dersi koymasın, hem de özelde de öğretilmesine izin vermesin diyenler var, onlar da bir başka faşist grup)

    Oligarşi meselesinde ana konumum şu: 12 Eylül’ün yarattığı faşizan kadrolaşma ve kitle, İslamcı örgütlenmeler ve kitlede de çok önemli bir yere sahip. Ogün’ün islami muadilleri de çok bu ülkede.

    Doğru, bunu inkar eden yok. Faşizmin her şeye sızabilir.

    Beni rahatsız eden, sanki İslamcılık kazanınca bu sorunun ortadan kaybolacağı gibi bir görüntü oluşturulması.

    Kazananın “İslamcılar” değil, eski ve değişen İslamcıların önderliğinde demokratik laik kültür olduğunu bir türlü göremiyorsunuz. Ama zaman bunu ispatlayacak.

    Hayır, bence Cemil Çiçek ekolünün AKP’de kurumsal gücü de, kitlesel gücü de en az Abdullah Gül ekolününki kadar.

    Cemil Çiçek’i, A. Kadir Aksu’yu çok eleştirdim ben yazılarımda. Ama biliyorum ki eğer köstek olunmazsa A.Gül-Erdoğan çizgisi doğal bir evrimle bunu aşacak.

    Ha diyorsanız ki, ne olursa olsun değişim isteyen, demokratik bir dinamizm içeren, kitlesel etkiye sahip tek hareket bu, bunu eleştirip berikilere meydan bırakmak yerine omuz verip değerlendirmek gerekir, o konuda haklısınız.

    Tabii ki bunu diyorum. Sitemde AKP’nin uygulamalarını eleştirdiğim yığınla satırım var. Demokrasiyi bile ehven-i şer gören ben AKP’ye mi mükemmelik atfedeceğim?

    Ama başka alternatif var mı?

    Yapıcı eleştiride bulunmak, bu sivil fırsatı değerlendirmek gerek. Oligarşi hiç bu kadar çok kalesini düşürmemişti. Bunu heba edersek bir 30 yıl daha normalleşmeyi bekleriz.

    Zaten omuz vermeye niyetimiz olmasa burada bu kadar dirsek çürütmezdik.

    “Omuz vermek buysa” diyemeden edemiyorum.

  14. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    ZORUNLU DiN DERSi ÜZERiNE

    Balbazar’in savundugu ilkeleri destekledigimi belirteyim. Zorla yapilan hiç bir sey demokratliga sigmaz.

    ZORUNLU DiN DERSiNE KARSIYIM. sadece alevi veya hiristiyan degil digerleri için de. Mesela “resmen” sünni olan bir ateist düsünelim. Evladini istedigi gibi yetistirmek onun hakki degil mi?

    Veya dindar bir sünni aile ele alalim, okulun verdigi din egitimini eksik/yanlis veya fazla buluyorsa neden mecburiyeti olsun?

    Bakin hiristiyan ülkelerde Islamofobiye karsi hiristiyan çocukar camilere gezmeye geliyorlar, namaz kilan insanalari görüyorlar, imamlarla sohbet edip sorular sorabiliyorlar.

    eTürkiye için de En güzeli normal okul saatleri disinda seçmeli olarak her din için ayri siniflar açilmasi.

    Buralarda ders olarak degil din olarak bir seyler ögretilebilir, sevdirilebilir.

    Ayrica karsilikli anlayisin gelismesi için ders degil ama seminer biçiminde din kültürü verilebilir.

    Mesela okul gezileri yapilsa, isterdim çocukken bir cem evine gitmis olmak, alevi dedelerine sorular sormak. Ayni sekilde diyelim orta okulda herkes bir defa bir kiliseye girse, papazla konussa belki bu kadar hristofobi de olmazdi.

    Not : F. Gülen’in zorunlu din dersini övmesini yanlis buldum, takdir ettigim çok projesi ve sözü var ama bu yanlis kanaatimce.

    Dostlukla

  15. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 11, 2007 | Reply

    Valla asıl kopan sizsiniz. Yurtdısında idiniz değil mi?

    Yahu yurt dışındaysak ayda değiliz ya. Memleketle fazlasıyla haşır neşir olmuş birisiyim.

    Bir soru; niçin CHP iktidara gelemiyor ve böyle devem ettikçe muhtemelen hiç gelemeyecek?

    Şahsen CHP den bıkmış durumdayım. Kısaca şunu söyleyebilirim, insanların algıladığı dünyada değil, semboller dünyasında siyaset üretiyor. Fakat sizin müslümanlık analizleri ile pek alakalı değil bana sorarsanız. En azından bunlar gerçek analizler değil. CHPye oy veren ortalama kişinin şeriat korkusundaki gerçekli payı ne ise, sizin zulüm gören müslüman anlatınızın gerçekliği o kadardır. Kanımca Türkiyeyi anlamak için ülkemizdeki kapitalizmin gelişme tarihine ve çevresi ile girdiği ucube ilişkilere, içerde feodal yapılarla girdiği ilişkilere bakmak gerekiyor. Zulüm gören müslüman ile hiçbirşey anlayamayız. Bu iskenderiyeyi yakıp hadi yeniden öğrenelim demek gibi birşey.

    Darbelere de ayrımsız karşı çıkmak lazım elbette. Bazılarının 61 anayasaının sağladığı kısmi özgürlüklerinden bahsetmesi o darbeyi meşru yapmaz. Bunu kabul etmek darbeyi onaylamak değildir. Götürdükleri getirdiklerinden fazladır.

    Fakat 12 Eylül çok daha köklü ve tahrip edici olmuştur. Kendini yeniden üretebilecek şekilde tüm topluma, işleyişine nüfus etmiştir başarılı bir şekilde. Tam bir sağ soğuk-savaş zihniyeti, ve tüm ülkeye nüfus ettirilmesi söz konusu. Hala da o zihniyetin ürettiği ucube durumlarla karşılaşıyoruz. Sürekli bir şekilde faşizm üretiyor. Sıradan insanların dünyayı görme biçimleri, ettikleri laflar, siyasetciler… kusura bakmayın ama hiçbir halt çıkacakmış gibi görünmüyor bu kafalar ile. Ki bu durumu aşacak zihinsel bir atlamanın koşulları da var sanki, ama birşey olmuyor maalesef, basınç sıfır neredeyse. Bir bakan çıkıp dönen askerlere sevinmediğini söyleyebiliyor, ve yer yerinden oynamıyor. Normal değil bunlar! Bu ve hergün karşılaştığımız şeylerin normal karşılandığı yerde kökten bir sakatlık vardır. 12 eylül ve zihniyetinin de önemli bir payı vardır bunda.

  16. Yazan:fizikci Tarih: Kas 11, 2007 | Reply

    Bu zorunlu din dersi dediğimiz şey İslam dersi ya da Kuran dersi değil ki. Yani sonuçta “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersi. Adı bile, bakınız, ne kadar laik.

    Yani şekil süper laik ama sınıfta ne olduğuna bakarsanız; biz din dersinde dualar sureler ezberlerdik, hatta orta 1’deki hocamız dersi nerdeyse müzik dersine çevirmişti, bize hep beraber ilahiler söyletirdi. (Sıranın üstünde namaz kıldıranına ben de hiç rastlamadım.)

    Biz Lise 1’deyken bu dersin ünite ünite Hristiyanlık’tan, Musevilik’ten, Budizm’den falan bahsettiğini görünce bu ne ya derdik, Müslümanız biz. Bize İslam’ı anlatacak bi din dersi isterdik. Bunu elbet öyle çok bilinçli savunmazdık ama 60 kişilik sınıfın hepsi müslüman, kendi dinini bilen çok az, biz diğer dinleri etüd ediyoruz! Tuhaf oluyordu biraz.

    Şimdi bence de devlet din dersi vermesin, bıraksın bunu Kuran kursları, camiler, cem evleri, azınlık okulları vs. kendileri halletsin. E ama buna da izin vermiyor, kendince laik bi çözüm bulmuş; adı laik kendi laik olmayan bir din dersi ucubeliği ortaya çıkmış. 60 kişilik sınıfın hepsi müslüman olduğu gibi öğretmenleri de müslüman, doğal olarak sureler de ezberletilecek, namaz da öğretilecek.

    Hepimiz zorunlu din dersine karşıyız ama benim bunda şüphelerim var. Zorunlu İslam dersi olsaydı ben de karşı çıkardım. Ama bu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi. Neden zorunlu olmasın ki? Bir müzik veya beden eğitimi kadar kadri kıymeti yok mudur din kültürünün, ahlak bilgisinin? Yani bence bu ders gene zorunlu olmalı ama İslam dersine dönüşmesi bir şekilde engellenmelidir. Eğer sınıfın tamamı müslümansa ağırlığın İslam üzerine olmasında bir sakınca yok. Eğer başka dinlerden veya dinsiz öğrenciler varsa müfredat ona göre olmalıdır. Asıl önemli olan din dersini bir İslam dayatması olarak görmeyecek kalitede öğretmenlerin yetiştirilmesidir.

    Ne yazık ki ne rejim, ne de sahip olunan ideolojiler buna izin vermez. Vazgeçtim en iyisi din eğitimini vatandaşa bıraksınlar. Biz hallederiz.

  17. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 11, 2007 | Reply

    Asagidaki dialoglari birisi mail ile yollamis bana, benzerlerini yasadigim için gerçek olduklarini tahmin ediyorum :

    DiN DERSLERiNDEN DiALOGLAR

    – Çocuklar kiyamet cuma günü şafak vaktinde olucaktir.
    -Ama hocam nereye göre şafak vakti?
    bizde şafak vaktiyken diğer tarafda gece oluyor…
    -Numaran kaçtı senin?
    -Ne olduki hocam?
    -Çok güzel soru sordun 5 verecem…
    Cevabını bilmiyorum çünkü…

    * * *

    -Arapça bilenler el kaldırsın…(Sadece 1 kişi el kaldırır…)
    -Afferim olum Mehmet…siz niye bilmiyonuz? Nasıl dua ediyonuz???
    -Hocam ben türkçe dua ediyorum.
    -Olmazz! Arapça edicen! Türkçe kabul olmazzz!
    -Niye hocam, Allah türkçe bilmiyormu?
    -Haşaaaa! Haşaaaa!

    * * *

    -Çocuklar şimdi, ahiret gününde bütün herkes tartılacak,
    sevapları günahlarından fazla olanlar sırat köprüsünden
    geçerek cennete ulaşıcak.
    -Hocam nasıl bir şey o sırat köprüsü?
    -Kıl gibi ince, Kılıç gibi keskin.
    -Eeee nasıl geçiyoruzki biz ordan hocam?
    Ayağımız acır, duramayız üstünde denge diye bir şey var
    herkes cehenneme düşer böyle hocam.
    -Sevabı fazla olanlara o köprü böyle otoban gibi geniş gelecek.
    -E hocam sevabı fazla olanlar gececekse
    kıldan köprüye otobana ne gerek var,
    Allah sevabı çok olana geç desin geçsin,
    az olana cehenneme git desin gitsin,
    sanki itirazmı edicez
    -Sus esşek sıpası aklın ermez senin Allahın işine,
    tövbe summe, haşaa tövbe

    * * *

    -Bu evren, bu kuşlar, bu böcekler çiçekler,
    hepsi yüce rabbimizin bizlere birer armağanıdır..
    Kendi vücudunuza bir bakın … bu mükemmeliyeti
    başka kim yapabilirdiki? mesela gözlerimiz…
    yüzümüzde yani ona en uygun yerde…
    Gözlerimiz diz kapaklarımızda olsaydı ne kadar
    çirkin olurdu değil mi?
    -itirazım var hocam.
    -Söyle çocuğum!
    -Eğer gözlerimiz diz kapaklarımızda olsaydı değişen
    hiç bir şey olmazdı ,çünkü herkesin gözleri diz
    kapaklarında olurdu, o zaman da siz “çocuklarım,
    gözlerimiz yüzümüzde olsaydı ne kadar çirkin olurdu”
    derdiniz, ben de itirazım var derdim…

    * * *

    O derse aldığım kedi yavrusu sınıfda gezerken hoca;
    -Kim soktu bu mendebur hayvanı sınıfa?
    -Been. ama hocam o da Allah-i teala’nın yarattığı bir varlık değil mi? yazık…
    -??? e tabii o da Allah-i teala’nın yarattığı bir mahluk. hem peygamber efendimiz de çok severmiş.Ay pek de sevimli kerata…

    * * *

    Ahauh
    -Hocam n’olcak bu cimbomun hali?
    -Bak şimdi Heinz’i al orta sahaya yerine de
    Ergun’u koy bak ne güzel iş yapar.
    -Hocam müdür bey bakıyor!
    -Ahlak ve Fazileeet her zaman müslümana yakışır.
    -Tamam hocam gitti.
    -Sonra Hakan Ünsal’ı geriye almak lazım…

    * * *

    -Peygamberimiz Hazreti Muhammed sallallahu
    aleyhi vessellem de iftarını hurma ile açarmış..
    -Hocam, Mekke’de iskender kebap mı vardı ki?
    -Sus! terbiyesiz, zındık, kafir…

    * * *

    -Çocuklarım eğer dünya güneşe 1 cm.
    yakın olsaydı her yer erir eğer 1 cm.
    uzak olsaydı her taraf donar ve yaşayamazdık…
    Allah’ın olduğunu bundan anlayabiliriz.
    -e iyi de hocam dünya güneşe 18 ocakta yakınlaşır
    21 haziranda da uzaklaşır..
    hem de 1 cm. değil yaklaşık 2 milyon kilometre ..
    ee hiç bir şey olmuyor…
    -Işte bu da Allah’ın bir mucizesidir…evladım…
    otur…laubali, ukala…

  18. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 11, 2007 | Reply

    @fizikçi

    Bir müzik veya beden eğitimi kadar kadri kıymeti yok mudur din kültürünün, ahlak bilgisinin?

    Yoktur tabi. Kültür ahlak öyle vaaz edilecek birşey değildir. Herkes kendi yolunu bulur. Ve şöyle bir bakınca da bu derslerin hiçbir işe yaramadığını anlarsınız. Ahlak vaaz edilen yerde ahlaksızlık çoktur.

  19. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 11, 2007 | Reply

    Bir bakan çıkıp dönen askerlere sevinmediğini söyleyebiliyor, ve yer yerinden oynamıyor. Normal değil bunlar!

    Çok önemli bir nokta. Bu açıklama ve tepkisizlikle karşılanması konusunda ben de dehşete düştüm.

    Yoktur tabi. Kültür ahlak öyle vaaz edilecek birşey değildir.

    Çocuklara öğretilmesi gereken insalığın birikimi. Din, kültür, ahlak alanında da çok değerli bir birikim var ve öğretilmeli. Sadece bunun evrensel bir anlayışla (dışarıda ve içeride farklı ne olduğunu da göstererek) yapılması gerekiyor. Elbette yerele özel vurgu yapmak, zaman ayırmak da geçmişimizle bağımızı sürdürmek, toplumsal ortak kimliğin devamını sağlamak açısından gerekli bence.

  20. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 11, 2007 | Reply

    Haklısın Balbazar. Benim demek istediğim, ahlak denilen şeyin birilerine tekel olmasının yanlış olduğu. Bizdeki ahlaklı insan yetiştirme misyonu başka şeyleri de besleyen çok yanlış “ahlaklı” “ahlaksız” kodlarını üretiyor. Yoksa elbette ortak değerlerimiz, evrensel birikimler vs. öğretilmeli. Ama bunlar sunulmalı bence, belirli bir “ahlak” kalıbına eklemlenmiş olmamalı.

  21. Yazan:fizikci Tarih: Kas 12, 2007 | Reply

    fuatogl,

    Siz din kültüründen ne anlıyorsunuz bilmiyorum ama ben “mevcut dinler ve bunların kuralları nelerdir, hangi milletler hangi dinlere inanır, tarihsel gelişimleri nasıl olmuştur gibi” bilgileri anlıyorum. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi de bu bilgileri veriyor zaten. Pratikte ne oluyor ayrı mevzu.

    Bu açıdan bakarsanız din kültürünün en az beden ya da müzik kadar önemli olduğunu siz de takdir edersiniz sanıyorum.

    Sizin mantıkla düşünürsek beden dersini de çocuklar kendileri hallederler, hallediyorlar da zaten. Beden dediğiniz haftada iki saat ekstra tenefüs gibiydi. Hocaları dönem boyunca öğrencilere bir kez takla attırıp not verirdi. Onun dışında biz hep maç ederdik. E mahallede de maç ediyorduk zaten.

    Kültür ahlak size göre öğretilcek birşey olmayabilir, hatta siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama ben şahsen oğlumun, Efendimizin (s) adını ağzına almadan önce oturuşunu düzeltecek derecede O’na saygılı olmasını arzu ederim. Bu ancak eğitimle olur. Tabi bizim “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” eğitimiyle değil, ayrı mevzu.

    “Ahlak vaaz edilen yerde ahlaksızlık çoktur.” demişsiniz. Bütün genellemeler gibi bu da yanlış olmuş. Şöyle deseniz size katılırdım: “Ahlaksızların ahlak vaaz ettiği yerde ahlaksızlık çoktur.” Ahlak vaaz edilir. Temsil kabiliyeti olan kişinin vaaz etmesi çok da etkili olur.

  22. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 12, 2007 | Reply

    @fizikçi;
    Kimseye birşey verilmesin, herkes kendisi halleder demiyorum. Bilme ve ahlaklı olma iktidarı kurulmasının yanlış olduğunu düşünüyorum. Sizin dediğiniz gibi bilgiler veren bir dersi kim istemez, yapılsın öyle birşey ben iki tane alayım. Fakat bunun kısa vadede olmıyacağından adım gibi eminim, yapısal bir sorun. Ve ahlak/moral değerler biiir sürü şeyin sonucunda “oluşan” birşey. Paket yapıp belli kalıplarla verilecek birşey değil gibime geliyor. Vitamin hapı ile sağlıklı olunmaz 🙂

    Vaaz konusunu birax düzelteyim. Yamuk yumuk işleyen bir sistemde istediğiniz kadar belirli bir ahlak anlayışını öğretmeye çalışın hiç bir işe yaramaz. 10 saat ders koyun yine fark etmez. Kendi tecrübelerimden, habire ahlak ahlak denen yerde genelde öyle birşeyin olmadığını gördüm. Aynı şekilde belirli bir ahlak anlayışının dayatıldığı yerler için de geçerli. Yanılıyor olabilirim.

  23. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 12, 2007 | Reply

    ilkokulda siranin üzerinde namaz kildirilma, sinifta abdest almanin ögretilmesi gibi durumlara ben bizzat sahit oldum.
    (Çok merak eden olarsa okulun adini da verebilirim.)
    Anlamini bile bilmedigim dualari, sureleri ezberleyip tahtada bunlari
    papagan gibi söyledim.

    Öncelikle ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ adinda bir ders ismini kabul edemiyorum, ne din iki sure ezberletmekle, ögrencileri notla korkutmakla ögretilebilir ne de ahlak denen iki ucu açik sey dayatilabilir.
    Kime göre neye göre ahlak kurallari? Hangi devre göre?

    Din kültürü ve ahlak bilgisi ‘inançlar tarihi’ olabilirdi mesela.
    Sünnilik propagandasi yapmadan dünya üzerinde gelmis geçmis inançlardan bahsedebilirdi aksine ben maruz kaldim ileride çocugumun da kalmasini istemem.

    …..Ahlak vaaz edilen yerde ahlaksızlık çoktur…..
    çok yerinde ve dogru bir cümle.

  24. Yazan:fizikci Tarih: Kas 12, 2007 | Reply

    Çok ilginç bir durum. Namazla, dinle bir problemi olmayan insanlar okulda sıra üzerinde namaz kıldırıldığına şahit olmazken, dinle arası olmayan insanlar genellikle buna şahit oluyor. Hangisi sebep hangisi sonuç çok merak ediyorum. (kimse üzerine alınmasın, bu benim çeşitli yer ve zamanlarda edindiğim tecrübem)

    a) Sıra üzerinde namaz kıldırıldığı için din dersinden de dinden de soğumuş olabilir.
    b) Dinle zaten arası olmadığı için sıra üzerinde namaz kıldırıldığına şahit olduğuna inanıyor olabilir.
    c) Dinle arası olduğu için sıra üzerinde namaz kıldırılmasını normal karşıladığından unutmuş olabilir.
    d) Sıra üzerinde bizzat namaz kıldığı için hatırlamak bile istemiyor olabilir.
    e) Ahlak eken, ahlaksızlık biçer.

  25. Yazan:TT Tarih: Kas 13, 2007 | Reply

    Mehmet Bey: DiN DERSLERiNDEN DiALOGLAR

    – Çocuklar kiyamet cuma günü şafak vaktinde olucaktir.
    -Ama hocam nereye göre şafak vakti?
    bizde şafak vaktiyken diğer tarafda gece oluyor…
    -Numaran kaçtı senin?
    -Ne olduki hocam?
    -Çok güzel soru sordun 5 verecem…
    Cevabını bilmiyorum çünkü…

    cevabını merak edenlere:
    Kıyamet akşam vakti mi kopacak? http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=605532

  26. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 13, 2007 | Reply

    SnowQueen’in söylediklerine katiliyorum,
    zorunlu din dersine en basta dindar müslümanlar karsi çikmali, insani gerçekten sogutacak uygulamalar olabiliyor.

    Fizikçi gibi arkadaslar iyi örnekler görmüsler, Istanbul Bagdat caddesi civarinda iki türlüsü de mevcuttu, akil hastahanesine
    kapatilmasi gereken tipler gelip din dersi verdiler bize.
    Bir de hoca toplumdan kopmamis olmali, mesela herkesin sevgilisyle el ele gezdigi bir semtte “kizlara bakarsaniz cehennemde yanarsiniz” muhabeti yaparsan elbette alaya alinirsin 🙂

    Aslinda din-ahlak gibi bir alani çocuklarda eksik birakmak da sakincali, her türlü sarlatan orayi doldurmak isteyebilir.

    Ama söyle olsa ne dersiniz? Dinin gerekleri, dualar degil de erdem üzerine düsünmeye davet edilse çocuklar?

    iyi-kötü nedir?
    Saygi nedir?
    Kadin-erkek iliskileri nasil olmalidir?
    vs vs

    Amaç çocuklara ideal cevaplar vermek degil bu konularda hassasiyet kazanmalarini saglamak olmali. Özelestiri yapmak, degismeye hazir olmak, ….

    Sonra isteyen cevaplarini Islam’da bulur, isteyen baska yerde, isteyen hepsinin sentezini yapar.

    Ama felsefeden de ögrenilecek çok sey var, yani egitim-ögretim degil de bir “AKIL GIDIKLAMA” yapilsa çok ilginç olabilir.

    Dostlukla

  27. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 14, 2007 | Reply

    @TT’nin alintiladigi linki okudum

    .

    yukariya çizdigim nokta ölümü sembolize eder. o bir bitistir ama aslinda ondan bir çizgi çikararak, tekrar devinime sokup, baslangiç durumuna da çevirebilirsiniz. bu yenidendogusdur. aslinda o sizsiniz. sizin tepeden görümünüz(gider de gider)…

    buna benziyor.

  28. Yazan:fizikci Tarih: Kas 14, 2007 | Reply

    Mehmet Bey,

    “asıl önemli olan din dersini bir İslam dayatması olarak görmeyecek kalitede öğretmenlerin yetiştirilmesidir.” şeklinde asıl görüşümü ifade etmiştim. Siz de buna benzer birşey söylüyorsunuz anladığım kadarıyla.

    Snowqueen Bey,

    yani kıyamet akşam kopacak ifadesi olayı bitirmiştir, ama o yazı “yenidendoğuş” olmuş mu demek istiyorsunuz? Anlamaya çalışıyorum.

  29. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 14, 2007 | Reply

    @ Fizikçi,

    Fikirlerimiz çok uzak degil, ancak din dersi ögretmen ne kadar kaliteli olursa olsun imam hatip veya ilahiyat mezunu olMAmali.

    Yurt disinda yasadigimi biliyorsunuz. Kizlarima matematik veya fizik dersini kim verirse versin. Ama “din kültürü” diye zorunlu bir ders konsa ve bütün ögretmenler de rahip okulu mezunu olsa bu benim midemi bulandirir. Kendi çocuklarima yapilmasini istemedigim bir seyi baskalarinin çocuklarina nasil yaparim degil mi?

    Sonra mesele sirf gayri-müslim meselesi degil. Herkesin Islam’i anlayisi ve yasayisi farkli. Aylardir bu sayfalarda JAKOBEN devleti elestiriyoruz. Devlet okulu ne hakla Islam’i standardize edebilir ? Devletin onayladigi bir versiyonunu dayatabilir?

    Bu arada biraz renk olsun diye 🙂 sunu söyleyeyim, Fransa’da din dersi yok, katolik çocuklar için katesizm denen ve hafta sonu kiliselerde ve bazi derneklerde verilen dersler var. Müslüman ve yahudi çocuklar için de ayni sistem, isteyen yolluyor, isteyen evinde egitiyor evladini.

    Onun için Felsefe dersi veya benzeri bir sey olmali diyorum, erdem, hayat vb üzerine tartisilabilir sinifta. Farka saygi ögretilebilir.
    Seklî olan din kurallari aile içinde veya bu amaçla kurulmus derneklerde verilebilir.

  30. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 14, 2007 | Reply

    @fizikçi,

    hayir,
    anlatmak istedigim ortaya bir nokta çizip sonra bundan binlerce metafor çikarmanin mümkün oldugu. ‘Aksam Vakti’ bir metaforsa, Adem’in kaburgasindan meydana gelen Havva, içinden nehirler geçen cennet tasvirleri, sirat köprüsü de ‘metafor’ degil mi?

    Siz bile benim yorumumdan baska ‘metafor’lar çikarmisken okullarda
    din dersinde Da Vinci Code gibi metafor analizi mi yapmamiz gerekiyor? Edebiyat dersi geldi aklima ‘sair burada bunu demek istemis…’

    (ben bey degilim)

  31. Yazan:TT Tarih: Kas 14, 2007 | Reply

    snowqueen:..anlatmak istedigim ortaya bir nokta çizip sonra bundan binlerce metafor çikarmanin mümkün oldugu. ‘Aksam Vakti’ bir metaforsa..

    Yazıyı dikkatli okumadığınız yada sadece birinci maddeyi okuduğunuz anlaşılıyor.

    Hadisin açıklamasında sadece metafor olarak değil,”kıyametin akşam vakti kopması” açısından da değerlendirmesi var.

    …hadisin ifade ettiği manayı iki şekilde anlamak mümkündür…
    link:http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=605532

  32. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 15, 2007 | Reply

    @TT

    hepsini okudum merak etmeyin.
    özellikle ‘cografi’ açilimlari es geçiyorum.
    yoksa inanin bundan da birsürü sey çikar ama konu alakasiz yerlere gider.

  33. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 15, 2007 | Reply

    Namazla, dinle bir problemi olmayan insanlar okulda sıra üzerinde namaz kıldırıldığına şahit olmazken, dinle arası olmayan insanlar genellikle buna şahit oluyor.

    Kimin dinle bir problemi olup olmadığına, dinle aranın nasıl kurulması gerektiğine dair karar verme yetisi kime ait? Siyasi islamcılığın koyduğu standartlara göre düşünmeyen herkes “din ile problemli” mi sayılıyor?

    c) Dinle arası olduğu için sıra üzerinde namaz kıldırılmasını normal karşıladığından unutmuş olabilir.

    Bu durumda sıra üzerinde namaz kıldırılmasını normal karşılamayanların dinle arası yoktur diyebilir miyiz? Peki, sıra üzerinde namaz kıldırılmasını normal karşılamamak gibi bir günah işlediysek, ahireti kurtarmak için ne yapmamız gerekir?

    Lütfen, ama lütfen, insanların siyasi tavırları ve dinsel, ruhani dünyalarını birbirine karıştırmayın. Ve siyasi tavırları sizinkine uymuyor diye, başkalarının imanı hakkında olduk olmadık yakıştırmalarda bulunmayın. Herşeyden önce, sevimli bir tavır değil bu.

  34. Yazan:fizikci Tarih: Kas 16, 2007 | Reply

    Sevgili Balbazar,

    1) Dinle arasının nasıl olduğuna insanlar kendileri karar verirler. Bunu açıkça ifade etmedikleri sürece bilememeyiz.

    2) Sıra üzerinde namaz kılmayı normal karşılamayan bir insanın dinle arasının olmadığı söylenemez. 5 vakit namaz kılan bir insan da sıra üzerinde namaz kılmayı saçma bulabilir. Bir başkası da bunu bir eğitim metodu olarak görebilir.

    Ama asıl problem anlamak istememekle ilgili. Mesela o yazımdan bu sonuçları çıkarmak için kendini zorluyorsun. O bi ÖSS sorusu olsa, “yukarıdaki paragraftan aşağıdaki sonuçlardan hangileri çıkarılamaz” diye sorulsa, senin çıkarımların doğru seçenekler için kullanılabilir.

    Din dersi konusunda da anlamak istemeyenler nedense çoğunlukta. Düşünsenize onyıllarca bu milletin çocukları din eğitiminden mahrum kalmış. Okulda öğretilmemiş, dışardan öğrenmesi de yasaklanmış. İsmet Paşa döneminde Kuran öğretenler jandarma takibine maruz kalmış. Dini eserler toplatıldığı ve basılmasına izin verilmediği için insanlar evlerinin yüklüklerine saklanıp mum ışığında dini eserleri elleriyle çoğaltmışlar. Sonra bir gün anarşi etrafı yakıp yıkmaya başlayınca devlet bu durumu gençlikteki maneviyat eksikliğine bağlamış. Ve okullara din dersinin konulmasına razı olmuş. %90’ı müslüman olan insanımız böylece okulda dini eğitim alabilme imkanına kavuşmuş. Şimdi biz “peki azınlıklar ne olacak” diye dertleniyoruz. Din dersi zorunlu olmamalı diye veryansın ediyoruz. Elbette zorunlu olmasın buna diyeceğim bir şey yok ama meslenin tarihi arka planına bakarsanız bugün devletin “kürt sorununda hatalıymışız” demesi gibidir bu din dersi olayı. Fakat hatalı bir dönüştür. Asıl yapılması gereken cemaatlerin ve azınlıkların kendi dini eğitimlerini vermesine izin vermektir. Bugün hala 12 yaşından küçük çocukların camide Kuran kursuna gitmesi bile yasaktır.

    12 Eylül döneminde din dersinin okullara konması insanımız tarafından büyük bir mutlulukla karşılandı. Ezanın Arapça aslına dönmesi gibi bir olaydı bu. Bu yüzden Fethullah Gülen gibi o dönemleri yaşayan insanların din dersi konusundaki hassasiyetini anlamak gerekir diye düşünüyorum. O bu mesleyi o kadar önemsiyor ki, sırf bunu yapmak (gençliğin maneviyat eksikliğini dert edinmek) bile bir insanın kurtuluşuna vesile olabilir diyor. Sonra karanlıklardan bir takım sesler yükseliyor: “Fetullah Hoca, Kenan Evren için cennetlik dedi!” Başka bir anlamak istememe örneği. Gülüp geçiyoruz…

  35. Yazan:Ç-Z Tarih: Kas 16, 2007 | Reply

    Farklıklıklara olan tahammülsüzlük, baskıcılık, sansürcülük, fanatizm, şiddet eğilimi vs. Buna islamcılara yönelik tahammülsüzlük de dahil elbette.(balbazar’a bu cümle için teşekkürler)

    Farklı olanla tanışma nasıl gerçekleşir?Çocukken misket yada top yada oynarken arkadaşımızın dini,dili,ırkı bizi hiç ilgilendirmez.Oyunun kuralları konur ve oynanır.Oyun için arkadaş şarttır çünkü.Tek başına oynamak,kabalıkla oynamak kadar zevk vermez.Paylaşılamayan oyun rolü ve oyuncak için bile ikinci birinin olması şarttır.Tek başımızayken oyuncak sadece bizim olabilir, oyundaki en güzel rol de bunu sadece kendimiz bildiğimiz için pek tat vermez.Bu tek kişilik oyundan ve onca oyuncak ile tek başına oynamaktan sıkıldığımızda ikinci bir arkadaş sahip olunan en güzel oyuncaktır,üstelik bizi dinlemese de,en sevdiğimiz oyuncağı sahiplense de,oyundaki en baba rolü çalmış olsa da.
    Hiçbir çocuk oyun arkadaşının dini,dili yada ırkı ile ondan uzaklaşmak,onu oyundan dışarı atmak için ilgilenmez,o kendine yabancı bulduğu anlamlandıramadığı bu farklılığın ne olduğunu bilmek ister,arkadaşı ben Hıristiyanım, aleviyim,İngilizim,Kürdüm dese de onun için bu hiçbir şey ifade etmez,sadece kendinde olmayıp arkadaşında olan o değişik şeyin adına ne dendiğini öğrenmiş olur,onun için bu tanımdır asla dışlama unsuru değil.Bu inancı,bir gün tarih kitaplarında insanın insana yaptığı kötülükler sanki bir ırka,dine ait olabilmesi mümkünmüş gibi kendisine anlatılana kadar değişmez.Önce bu anlatılanları tanıdığı,oyun oynadığı arkadaşının kendisine söylediği ismin dışındaymış gibi düşünür,konduramaz zira o zamana kadar arkadaşından kendisine anlatılan gibi bir davranış görmemiştir,diğer çocuklardan farklı değildir hatta belki kendine benzeyenlerden daha çok anlaşabileceği ortak noktaları bile vardır.Zavallı kafası karışan çocuk sadece tarihte kendisine öğretilenlerle bırakılsa belki bunun geçmişte yaşanmış bir masal olduğunu düşünüp unutabilecekken etrafını kuşatan insanların tüm bunların yaşadığı zaman diliminde de halen devam eden “gerçek” dünyaya ait husumetler olduğunu iddia etmeleri yüzünden bu ayrıştırma bombardımanından kendini kollayamaz.Oyun için,paylaşabilmek için tek olmamak zorundadır,benzerlerine yönelir ve ilk gruplaşmayı yaşamış olur,istemese de bunun için gönüllü olmasa da.üstüne üstlük tek başına yalnız kalan arkadaşının acziyetini,mutsuzluğunu,üzüntüsünü gördükçe “tek” olmaktan korktuğu,onun gibi “yalnız” olmak istemediği için bulunduğu grubun onaylamadığı düşünceleri,hedefleri,eylemleri dahi olsa gruba dahil olmaya devam eder.Aynaya baktığında arkadaşının kendinde gördüklerinden farklı olan hiçbir şeye sahip olmadığını düşünse de ona bunun aksini söylemişlerdir, o arkadaşından farklıdır,üstündür,efendidir,belki zulmedilendir,hor görülmüş olandır, bu nedenle ondan ayrı durmalıdır. Siyasete,rekabete,tatminsizliğe,suçlamaya alet,araç,basamak olmak üzere savaş tarihi ile ince ince işlenerek yetiştirilen çocuklar.Neden?Ancak benzer nitelikler bizi millet yapar da ondan!Alın işte size birİ diğerine olabildiğince düşman,bu nedenle şiddete eğilimli,korkak bu nedenle baskıcı,kendine güvensiz bu nedenle sansürcü,kişiliksiz bu nedenle fanatik bir güruh. Her an yerinden çıkarılmaya hazır bir patlayıcı fünyesi gibi avucta tuttulan bir ayrıştırma başarısı.Her an bir infial, karışıklık yaratıp arkanızda saf tutacak kalabalık miktarının sayısını öğrenebilirsiniz işte size gizli donanımlı tek lafınıza bakan ölüm neferleri,kamikazeler.

    Tarih sadece yapılan savaşlardan ve bilmem ne isyanından mı ibarettir?Kim tarih dersinde hangi bilim adamının hangi şartlarda neleri icat ettiğini öğrendi,kim Edisonun hayatını çok iyi biliyor,kim biyolojide insan anatomisini incelerken M.Angelo adı geçiyor,kim ibni sinayı biliyor!

    Tarih dersinde ne öğrendik,orta asyadan göçen Türkler,karamanlılar kiminle savaşmış,Osmanlı imparatorluğunun sınırları viyanaya dayanmış,haçlı seferleri kime karşı yapılmış,batılı osmanlıya hasta adam demiş,kurtuluş savaşında kimleri denize döktmüşüz,nadoluda şu isyanlar olmuş,1. ve 2.dünya savaşında kim kiminle müttefik kim kiminle muhalifmiş vs vs..

    Eee sonra?Efendim aslında biz şu savaşta şu milletle omuz omuza savaştık,hadi o şehir kardeş şehir ilan edelim yada şu etnik grup bize şurda şöyle yardım etmişti……iyi de sayın prof biz okulda böyle öğrenmedik sen bunları nerde öğrendin,hangi gavur memleketinde yoksa sen Türk değil misin??

    Milli güvenlik dersimizde rütbeleri öğrendik ama Anyasamızı öğrenmedik,İnsan hakları bildirisi ne der müfredatta yoktu…savaş için her şey var ya barışı koruyabilmek için elde ne var?

    Tüm savaşların kökeninde iktidara dayalı bir çıkar amacı varken din dersinde sure okutulmuş,sıra üzerinde namaz kılınmış gibi meseleler yaratılarak nasıl da başka bir savaşın temelleri atıabiliyor!Tarih tüm okullarda aynı şekilde şaşmaz bir disiplin içinde öğretilebiliyorken “din dersi” nasılsa her muhitte,okulda ve her öğretmenle olabildiğince farklı öğretilebiliyor!Beden öğretmeni,Türkçe öğretmeni,tarih öğretmeni,felsefe öğretmeni din derslerine girebiliyor.Birleştirici niteliği olabilecek bir ders konusu,ayrımcılık için ne de güzel kullanılmaya müsait,sorumlusu olmayan sahipsiz bir maşa gibi ortaya atılıveriyor.

    Okullarımızda din tarihi okutulsa da birbirinden farklı olan çocuklar aynı sırayı paylaşarak birbirlerine düşmanlık duymadan birbirlerini tanısalar ne olur?Dinler arası savaş ithamlarında bulunulmadan nasıl yapılabilir o da ayrı konu!

    Aileler elbette çocuklarının inandıkları dini çocuklarının da öğrenmelerini isteyebilirler ama bunu devletten bekleyemezler zira bu hizmetin talep miktarı nedeniyle eşitliği söz konusu olamaz.Kontrolü ailelerin denetimine ve memnuniyetine bırakılmış olan özel dershaneler yada okul çatısı altında ama özel öğretmenlerle bu talebe cevap verilebilir.Böylelikle kimse zorla din öğretildiği yada istendiği halde din öğretilmediği için şikayetçi olmaz.

    “İnandığımız gibi yaşaMAmanın bedeli yaşadığımız gibi inanmaya başlamak olmasın sakın?”diye çok güzel bir tespitte bulunmuşsunuz mehmet bey,evet bizi çocukluuğumuzun insalığına bıraksalardı sanırım kendi hapishanelerimizi inşa etmezdik.

    Yazı uzunluğu için kendi sansürümü harekete geçiremedim artık okuyana kaldı .-)

  36. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 16, 2007 | Reply

    Anlamak demişken:

    Çokça şahit olmuşuzdur. Kadınlı, erkekli bir ortamda, son derece modern, centilmen, medeni bir erkeğimiz cinsiyet üzerine bir şaka yapıverir. Bir kadın çıkar, bunun hoş olmadığını söyler. Medeni erkek haklı olarak alınır, çünkü kendisinin kadınları aşağılamak falan gibi bir niyeti yoktur. Altı üstü şaka yapmıştır. Güler, gerilir, karşı tarafı alınganlıkla itham eder, söylediklerinden çıkarıla çıkarıla bu anlamın çıkarılmasından şikayet eder, içinden de kendi medeniliğine olmadık bahaneyle halel getirmeye çalışan feminist bozgunculuğa öfke duyar. Ama “bu konuda bu kadın niye tepkili arkadaş” diye sormaz kendine. Çünkü kendi “erkek” dünyasında, bir kadın için o kendisine şaka gelen şeylerin ne ifade ettiğini asla yaşamamıştır.

    Neyse…

    Anlamak demişken, hani şu Jakoben diye andığımız kişilerin de motivasyonuna, onların eylem ve tutumlarını hazırlayan, ortam oluşturan, hatta gerektiren koşulları da anlamaya çalışsak nasıl olur?

    Anti-Kemalist Taner Akçam, Köy Enstitü’lü sol Kemalist babası için şunları söylüyor:

    Kafdağı’nın Ardı’nı okuyunca babamın niçin Mustafa Kemal’i sevdiğini, niçin, gerçek bir Jakoben olduğunu, başka türlü, daha iyi anladım. Din, Kuran, iman onun için kendi çocukluğu demekti. Açlık, yoksulluk, karanlık demekti. Köylüler, tahsildar zulmünü, Jandarma baskısını Allah’tan biliyorlardı. Kaderlerine razıydılar. Babam razı değildi. Açlığa, yoksulluğa isyan ediyordu.

    Belki, hayatını anti-İslamcılığa adamış (ateizmden öte bir İslam karşıtlığından bahsediyorum) Turan Dursun’un Fethullah Gülen’le yakın köylerden olduğunu not edersek kafamız daha da karışabilir. Fethullah Gülen’i Kemalizm’e, Turan Dursun’u İslam dinine düşman eden koşullar aynı koşullar mıdır? Buralarda kim iktidardır, kim zalim, kim mazlum? Misal Mirza Al’ekber Sabir, 19. yüzyıl İran’ında “heçbişeyden gorhmuram, harda müselman görürem gorhuram” diye nazire yaparken, onu motive eden Bush’vari bır İslamofobi midir, yoksa başka nedenler var mıdır? 1980’den bu yana o ya da bu şekilde sizin gibi düşünmeyen sayısız insan tek tek kurşunlanır, bombalanır, kitlesel lince uğrarken, ve siz bunlar için her zaman, ama her zaman suçu mağdurlara bulur, hala mağdurları lanetle anarken bütün kabahat provakatörlerde midir? Bunları da düşünmek, anlamaya çalışmak lazım.

    12 Eylül’cüler eğer anarşiye karşı panzehir olarak “maneviyat” eğitimine girişmişlerse, bir yerlerde oldukça başarısız olmuşlar demek, çünkü 27 yıl sonra, bu ülkenin insanları, ideolojisinden, kültürel kökeninden, sosyal çevresinden bağımsız olarak, her zamankinden daha fanatik, tahammülsüz, yozlaşmış, ve ahlaken zaafa uğramış durumda. Belki de “maneviyat” ve “siyasi din” farklı şeylerdir, kimbilir.

    Evren cennetliktir meselesine gelince… Eğer çok büyük bir güç grubuna o ya da bu şekilde liderlik ediyorsanız, kitlelerce kutsal sayılan bir saygınlığınız varsa, söylediklerinize yönelik en ufak bir eleştiri din düşmanlığı olarak algılanıyorsa, hatta takipçileriniz tarafından mucizelerle ilişkilendiriliyorsanız, ve kendinize birçok şeyin üstünde İslam’ı temsil eden bir mevkiyi hak görüyorsanız:
    1. İslam’da spesifik kişilerin imanı hakkında da, ahireti hakkında da yorum yapmanın kimseye hak verilmediğini bilirsiniz,
    2. Konumuzdan dolayı bunu sizin hiç yapmamanız gerektiğini de,
    3. Hele hele bahis konusu siyasi bir kişilikse…
    4. Üstüne bir de sicili de şöyle böyleyse…
    5. Bu kişi hakkında değil dinsel, siyasi olarak bile olumlu yorum yapmaktan sakınırsınız.

    Eğer bunu kendinize hak görüyorsanız…

    Hele, tam da o dönemde, o paşa muktedirken, bütün devlet kurumlarının, okulların kapılarının sizin için ardına kadar açıldığı ortadayken. Hele bir de, ılımlılık adı altında, bütün siyasi, askeri, ekonomik güç odaklarıyla “diyalog” halinde olduğunuz bilinir, ve medyası, okulları, şirketleri, kitlesiyle, doğal olarak önemli çıkar hesapları olan, kocaman bir güç grubuna liderlik ediyorsanız…

    Elin oğlu da elbette “darbeci paşayı övmek için İslam dinini kullanmanıza” masum, sevimli, küçücük bir detaydan öte anlamlar yükleyecektir.

  37. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 16, 2007 | Reply

    @Balbazar
    çok güzel yazmissiniz

  38. Yazan:TT Tarih: Kas 16, 2007 | Reply

    Balbazar:Evren cennetliktir meselesine gelince…
    Sn.Balbazar
    F.Gülen’in K.Evren’in cennetlik olduğuna dair bir sözü hiç bir zaman olmadı…
    Zaten F.Gülen böyle hükümler verecek bir hoca değil…
    Dolayısıyla olmayan bir hüküm üzerinden yazdığınız onca yazı da boşa gitmiş…:)

  39. Yazan:fizikci Tarih: Kas 16, 2007 | Reply

    Balbazar,

    Hani nerdeyse “F. Gülen, kendisine devlette her türlü imkanı açan Kenan Evren’i övmek için cennete gönderiyor” diyorsunuz.

    Üzgünüm hiç bir şey bilmiyorsunuz. F. Gülen’in o beyanının ardından Kenan Evren bir programda “F. Gülen bana saat hediye etti, rüşvet vermeye çalıştı, kabul etmedim” falan demişti. Açıktan karalamaya çalıştı. Doğru ya da yalan, sonuçta karalama. Şimdi Kenan Evren iyi bir söze bile bu kadar ters bir tepki verebilen bir adam olarak F. Gülen’e niye yardım etsin, F. Gülen niye böyle bir adamı övmeye çalışsın? F. Gülen’in övdüğü Kenan Evren değildir, din eğitiminin öneminden bahsetmiştir. Ve bu mesele o kadar önemlidir ki bir insanın kurtuluşuna vesile olabilir demiştir. Önemli olan kişi değil yapılan iştir yani. (aynı şeyi söylemekten dilimizde tüy bitti)

    Turgut Özal F. Gülen’e yardım etti deseniz, olabilir doğrudur derim. Etmişti de zaten. Cumhurbaşkanı olarak okul açılacak ülkelerin başkanlarına referans mektubu göndermişti. Ben bunlara kefilim demişti. Ama Kenan Evren F. Gülen’e günahını bile vermez. Nerden çıkarıyorsunuz bunları?

    Turan Dursun’la F. Gülen’in birbirine yakın köylerden olması niye kafamı karıştırsın? Köyler standart insan üretme çiftlikleri değil ki. Dinlisi de dinsizi de çıkar elbette.

    Anlamak demişken, hani şu Jakoben diye andığımız kişilerin de motivasyonuna, onların eylem ve tutumlarını hazırlayan, ortam oluşturan, hatta gerektiren koşulları da anlamaya çalışsak nasıl olur?

    Jakobenin durumunu niye anlamaya çalışayım? Adam millete dinini yasaklıyor. Memleketi diktatör gibi idare etmeye çalışıyor. Kendi ahlak ilkelerini hap yapıp zorla herkese yutturmaya çalışıyor. Kendisini tanrı falan zannediyor. Yani mazluma diyorsunuz ki; “bu zalim sana zulmediyor ama onu da anlamaya çalış.” Hem bu mazlumları kaderci olmakla, kaderine razı olmakla suçlarsınız, hem de onlardan zalimleri anlamasını beklersiniz. Güldürmeyin insanı.

    Bu ülkenin dindar insanlarına istediğinizi deyin ama zalim diyemezsiniz. Çünkü onlar kendilerine uygulanan onca baskıya rağmen hiç bir zaman isyan etmemiş, devletin dirliğini düzenini her şeyin üstünde tutmuş, hiç bir zaman anarşiye prim vermemişlerdir. Ne idüğü belirsiz bir kaç faili meçhul olayını, Sivas’taki otel yakma provokasyonunu bu mazlumları “zalim” sınıfına sokmak için kullanamazsınız. Bu mazlumları pasif olmakla da kimse suçlamasın. Onların yaptığı şey dinin öğrettiği sabır ve duadır. Biz buna “aktif sabır” deriz. O aktif sabır sebebiyledir ki Türkiye bugün demokratikleşme sürecinde çok önemli mesafeler katetmiştir. Ve bu süreçde o mazlumlar kimsenin burnunun kanamasına bile sebep olmamışlardır.

  40. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 16, 2007 | Reply

    Sayın TT, inkar etmekle gerçekler yok olup gitmiyor. Merak etmeyin yukarıda en başta sözü alıntılamıştım, sözün ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Hiçbirimiz aptal da değiliz.

  41. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Hayır, F. Gülen, Kainat Paşa’nın bütün yaptıklarını dinen meşru kılıyor (sizin tecümenizle, bir doğru, çok yanlışı götürür diyor), ve kendisini dinleyen milyonlarca insana “amaca giden her yol mübahtır” mesajı veriyor diyorum. Ve bu konumdaki bir insan, din adına politika hakkında konuşmayı kendine hak görüyorsa, bunu mesele edeni öküz altında buzağı aramakla itham edemezsiniz diyorum.

    Elbette demin anlamaktan, dinlemekten bahsedenin, kendisine “sen de anla” denilince hemen bir kitleyi ötekileyip, zalim diye kategorize edip, anlamayı dinlemeyi reddetmesi şaşırtıcı değil. Çocukluktan itibaren bunun eğitimi veriliyor zaten. Ötekiler zalimdir, kafirdir, nefret et, kin duy, konuşma, dinleme, anlama. Sonra da diyalog diye ortalıkta gez. Neyin diyaloğuysa… Kızılbaş’ın dini yüzlerce yıldır yasak, sadece askeri, hakimi, valisi değil, kapı komşusu, asker arkadaşı, nüfus memuru, belediye başkanı, televizyondaki şaklaban ona dinini yasaklayan, inancını aşağılayan. Zulüm mü diyorduk?

    Ağanın, beyin, şıhın, şeyhin iktidarı değil zalim olan, o iktidarin elinden okumaya kaçıp kendince bireyliğini, insanlığını kazanan, başka da bir çıkar, güç edinmeyen köy çocukları zalim. Onlara o imkanları verenler zalim, onların elinden o imkanları alanlar mazlum.

    İşte “Adam” da o ağa, şıh takımının modernleşmiş hali. Gerçekten de, iyi açıkladığınız gibi, zalim sıfatı yakışıyor kendisine. Memleketi diktatör gibi idare etmeye çalışıyor. Evet, ağzından çıkan her kelime ayet sayılıyor. Yönetenlerin, karar alanların, oy verenlerin çoğunun üstünde nüfuzu, kayıtsız etkisi var. Kendi ahlak ilkelerini hap yapıp zorla herkese yutturmaya çalışıyor. Evet, özellikle 10-15 yaşında savunmasız, korumasız çocuklara. Kendisini tanrı falan zannediyor. Kimin cennete girebileceği konusunda kamuoyu önünde yorum yapmayı kendine hak gördüğüne, bu hakkın kullanılmasını eleştiren de kafir ilan edildiğine göre…

    Çocukluğumuzda biz de 12 Eylül’ün devlet okullarinda okuduk, zalimin çoluk çocuk demeyip kendinden olmayana neler yaptığını iyi gördük, uzaydan gelip “ay kakaymış bu dinciler” demiyoruz yani, merak etmeyin. Elbette, siz sahici müslüman olduğunuz için size ters gelmemiştir ama, biz yeterince müslüman olamadığımız, haddimiz olmayarak dinle aramızdaki ilişki sizin uygun gördüğünüzden farklı olduğu için, bizim gözümüze batmış olabilir.

    Vallahi, siz de istediğinize zalim deyin ama, imparatorluk seviyesinde nüfuza sahip olan bir çıkar ve güç gurubunu savunurken mazlum edebiyatı yapmayın, dindarlığı da onların uygun gördüğü kalıplara indirgemeyin. Ben o düzeyde bir gücün savunuculuğunu yapıyor olsam, herhalde ben de “çatlak seslere” gülüp geçerim. Anlamak, dinlemek, vicdan falan ne olaki, güçlü olan ben değil miyim?

    Ne idüğü belirsiz “bir kaç” faili meçhul olayının herbir kurbanı, düşüncelerinden dolayı öldürülmüş birer “insan”dır. Hadi o insanların yaşama haklarının ellerinden alınmasını, böylelikle birçoklarının sindirilip susturulmasını hiç vicdani rahatsızlık duymadan es geçelim.

    Elinizi vicdanınıza koyup inanarak şunu söyleyebilir misiniz: “Sivas’ta otel yanaraken orada toplananların büyük çoğunluğu, o alevleri seyrederken içten ve derin bir zevk duymamıştır”. Görüntüler ortada. Benim derdim, insanları bu kadar insanlıktan çıkaran bir toplumsal düzenin “din”, “maneviyat” diye yutturulması, o görüntüler karşısında mağduru suçlamaktan zerre utanç duyulmaması işte.

  42. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Bu ‘jakobenin halkin dinini yasaklanmasi’ durumu nedir anlamiyorum.
    bu ülkede sünni müslümanlik ne zaman yasak olmus?
    Üniversitelerde antidemokratik bir uygulama olan türban yasagini saymazsak oruçlariniz zorla mi bozduruldu topluca, hac ziyaretiniz mi engellendi, köylerinizdeki camiler zorla mi yikildi(bu ülkede nerdeyse sokak basina bir cami düsüyor), müslümansiniz diye atese mi verildiniz? Bu ülkenin %99’u ateisttir mi dendi her laf arasinda?
    nüfus cüzdanlariniza baska bir din mi yazdirildi?
    cenaze törenleriniz mi engellendi?

    Duyunda roma imparatorlugu dönemindeki ilk hristiyanlar gibi can korkusundan yeraltlarinda yasadiginizi zannedecek.

    Siz de mazlumsaniz aleviler, ateistler, escinseller, transeksüeller, ermeniler, rumlar,vicdani retçiler ve hatta kadinlar ölmüste aglayanlari yok.

  43. Yazan:fizikci Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Balbazar,

    Hayır, F. Gülen, Kainat Paşa’nın bütün yaptıklarını dinen meşru kılıyor (sizin tecümenizle, bir doğru, çok yanlışı götürür diyor), ve kendisini dinleyen milyonlarca insana “amaca giden her yol mübahtır” mesajı veriyor diyorum. Ve bu konumdaki bir insan, din adına politika hakkında konuşmayı kendine hak görüyorsa, bunu mesele edeni öküz altında buzağı aramakla itham edemezsiniz diyorum.

    Hayır F. Gülen, din eğitimi o kadar önemlidir ki, sırf bunu yapmak bir insanın kurtuluşuna vesile olabilir diyor. Ama siz öküzün altında buzağı aramanın da ötesine geçmişsiniz, Evren’le F. Gülen’i ahbap yapma derdindesiniz. Örnek veriyorum, bak adam F. Gülen’in o beyanından hemen sonra nasıl da iftiraya başvurmuş diyorum. Hala aynı şeyleri söylüyorsunuz. Niyetiniz nedir anlayamıyorum. İnsan en azından bilmiyorum der.

    Elbette demin anlamaktan, dinlemekten bahsedenin, kendisine “sen de anla” denilince hemen bir kitleyi ötekileyip, zalim diye kategorize edip, anlamayı dinlemeyi reddetmesi şaşırtıcı değil. Çocukluktan itibaren bunun eğitimi veriliyor zaten. Ötekiler zalimdir, kafirdir, nefret et, kin duy, konuşma, dinleme, anlama. Sonra da diyalog diye ortalıkta gez. Neyin diyaloğuysa… Kızılbaş’ın dini yüzlerce yıldır yasak, sadece askeri, hakimi, valisi değil, kapı komşusu, asker arkadaşı, nüfus memuru, belediye başkanı, televizyondaki şaklaban ona dinini yasaklayan, inancını aşağılayan. Zulüm mü diyorduk?

    “Jakoben”i anlamaya çalış demiştin. Ben de “yuh yani hiç Hitler’in fırınında yanmakta olan adama Hitler’i anlamaya çalışması tavsiye edilir mi” mealinde cevap vermiştim. Şimdi gördüğüm kadarıyla Jakoben’den vazgeçmiş ötekileştirilen kitleden falan söz ediyorsun. Bu yaptığınız tartışma adabına uymuyor. Ya fikirlerinizin arkasında durun ya da yanlış söylediğinizi kabul edin. Ayrıca biz Alevileri din kardeşlerimiz olarak görürüz. Bu konudaki hatalı tutumların faturasını bize kesmeye çalışmayın. K. Evren’i F. Gülen’in ahbabı yaptığınız gibi Alevileri de düşmanı yapmışsınız. Ne diyeyim ki ben size!

    İşte “Adam” da o ağa, şıh takımının modernleşmiş hali. Gerçekten de, iyi açıkladığınız gibi, zalim sıfatı yakışıyor kendisine. Memleketi diktatör gibi idare etmeye çalışıyor. Evet, ağzından çıkan her kelime ayet sayılıyor. Yönetenlerin, karar alanların, oy verenlerin çoğunun üstünde nüfuzu, kayıtsız etkisi var. Kendi ahlak ilkelerini hap yapıp zorla herkese yutturmaya çalışıyor. Evet, özellikle 10-15 yaşında savunmasız, korumasız çocuklara. Kendisini tanrı falan zannediyor. Kimin cennete girebileceği konusunda kamuoyu önünde yorum yapmayı kendine hak gördüğüne, bu hakkın kullanılmasını eleştiren de kafir ilan edildiğine göre…

    Hmm. Demek F. Gülen memleketi diktatör gibi idare etmeye çalışıyor? Tabi ya üniversitede baş açık gezmeyi yasaklamıştı di mi? Siz de bunun mücadelesini veriyordunuz. Çok kötü adammış gerçekten ya. Ağzından çıkan her kelime ayet sayılıyor demek? Ben de zannediyordum ki ağzından ayete, hadise muhalif bir kelime çıksa etrafındaki sevenleri dağılır gider. İçerden biri olarak yanlış düşünüyormuşum meğer. Kendi ahlak ilkeleri!? Biz onu İslam ahlakını çok iyi temsil ettiği için seviyorduk. Demek onlar kendi ahlak ilkeleriymiş! Nasıl da yanılmışız! Hem de 10-15 yaşındaki savunmasız korumasız çocukların beynini yıkıyormuş ha? Oysa biz bu çocuklara ışık evlerinde hem dinleri öğretiliyor hem de okul derslerine yardımcı olunuyor, maneviyatı zengin, okulunda başarılı bir gençlik doğuyor diye seviniyorduk. Neyse geç de olsa bizi aydınlattınız teşekkür ederiz.

    Çocukluğumuzda biz de 12 Eylül’ün devlet okullarinda okuduk, zalimin çoluk çocuk demeyip kendinden olmayana neler yaptığını iyi gördük, uzaydan gelip “ay kakaymış bu dinciler” demiyoruz yani, merak etmeyin. Elbette, siz sahici müslüman olduğunuz için size ters gelmemiştir ama, biz yeterince müslüman olamadığımız, haddimiz olmayarak dinle aramızdaki ilişki sizin uygun gördüğünüzden farklı olduğu için, bizim gözümüze batmış olabilir.

    Balbazar neden böyle yapıyorsun? Bak sana “Dinle arasının nasıl olduğuna insanlar kendileri karar verirler. Bunu açıkça ifade etmedikleri sürece bilemeyiz.” dedim. Hala neden sözlerimi çarpıtmaya çalışıyorsun? Hadi F. Gülen’in beyanından K. Evren ahbaplığı çıkartıyorsun, çünkü anladığım kadarıyla ondan nefret ediyorsun, ama benden ne istiyorsun? Anlamadım ki.. Demek uzaydan gelip “ay kakaymış bu dinciler” demiyorsunuz. Var bi bildiğiniz yani, o yüzden kaka diyorsunuz. Anlatın da öğrenelim.

    Vallahi, siz de istediğinize zalim deyin ama, imparatorluk seviyesinde nüfuza sahip olan bir çıkar ve güç gurubunu savunurken mazlum edebiyatı yapmayın, dindarlığı da onların uygun gördüğü kalıplara indirgemeyin. Ben o düzeyde bir gücün savunuculuğunu yapıyor olsam, herhalde ben de “çatlak seslere” gülüp geçerim. Anlamak, dinlemek, vicdan falan ne olaki, güçlü olan ben değil miyim?

    Evet artık baya güçlüyüz. Eskisi kadar mazlum oldurulamıyoruz çok şükür. Aktif sabır dediğim şey buydu işte. Bu gücü hazmedemeyen çatlak sesler öküz altında buzağı aramaya devam ededursun, biz sabrımızla, duamızla çalışmaya devam edeceğiz inşallah.

    Ne idüğü belirsiz “bir kaç” faili meçhul olayının herbir kurbanı, düşüncelerinden dolayı öldürülmüş birer “insan”dır. Hadi o insanların yaşama haklarının ellerinden alınmasını, böylelikle birçoklarının sindirilip susturulmasını hiç vicdani rahatsızlık duymadan es geçelim.

    Evet, düşüncelerinden dolayı (ya da belki kirli politikalara malzeme yapmak için) öldürülen insanların olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Aklı ve vicdanı olan hiç kimse bunu kabullenemez. Ama siz neden “hiç vicdani rahatsızlık duymadan es geçiyorsunuz” anlamadım. Yoksa ironi peşinde misiniz? Bizim öyle yaptığımızı mı söylemeye çalışıyorsunuz? Ne yapmaya, ne demeye çalıştığımızı sizden öğrenmek zorunda mıyız? Niyet okuyucusu musunuz? Saçmalamanın da bir sınırı olmalı!

    Elinizi vicdanınıza koyup inanarak şunu söyleyebilir misiniz: “Sivas’ta otel yanaraken orada toplananların büyük çoğunluğu, o alevleri seyrederken içten ve derin bir zevk duymamıştır”. Görüntüler ortada. Benim derdim, insanları bu kadar insanlıktan çıkaran bir toplumsal düzenin “din”, “maneviyat” diye yutturulması, o görüntüler karşısında mağduru suçlamaktan zerre utanç duyulmaması işte.

    Eğer dindar insanlarımız otel yakma gibi olayları kendi başlarına yapacak derecede -sizin deyiminizle- insanlıktan çıksa, bu ülkede huzur yüzü göremezdik. Bu ülkenin dindar insanları, daha önce de yazdım, asla politik sebeplerle bir kişinin dahi burnunun kanamasına sebep olmamışlardır. Onların yöntemi aktif sabırdır. Eğer otel yakma olayını bizzat kendileri yapmış olsalardı bunun benzerlerini daha önce de, daha sonra da çok defa yapmış olurlardı. Sırf bu bile orada toplananların sürü psikolojiyle oraya gittiğini, oteli yakanlarınsa ne idüğü belirsiz hainler olduğunu ortaya koyar. Cumhuriyetimizin dindar çocuklarını bu gibi gerekçelerle suçlamaya çalışmayın. Yoksa siz de aynı provokasyona gelmiş olursunuz.

  44. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Düşmanlık ve kinle besleniyor insanlar. Elbette sivas da insanlar çatır çatır yanarken toplumda önemli bir kesim derin bir zevk duymuştur. Herşey toplumun gözü önünde açık açık cereyan etti, gizlisi saklısı yok bunun, insanlar yandı ve belli bir kesim büyük bir mutluluk duydu.
    O dönem yapılan protesto gösterilerinde ve sonraki yıllarda dayak yemişliğim de vardır biraz. O zamanın sivil polis telsizleri yarım kilo vardı. Kötü teknoloji iyi değil 🙂

    Aklımda kalan ufak bir hafıza kırıntısını paylaşmak istiyorum. Sivas katliamından kısa süre sonra TGRT de bir program vardı, hilmi şahballı yönetiminde. Tam temmuz başında, birkaç gün olmuş. Hilmi bey eline bağlamayı aldı, ölen Sivaslı insanlar için bir türkü çekti, üstelik ezgisi de sivas da yanan Muhlis Akarsunun bir ezgisinden idi (alevi ozanlardan çok çalar zaten)! Büyük incelik diye düşündüm hayretle, helal olsun demek nede olsa vicdan varmış dedim. Hilmi beyin bağlama aşkına bağladım, birkaç büyük bağlama ustası yanmıştı ya. Sonra türkünün son kısmında bombasını patlattı ve etrafında şaşırmış sus pus oturan ozan arkadaşlarının birden yüzleri parladı, nur geldi mübarek. Meğer yine hemen önce Almanya/Solingen de yanan sivaslı vatandaşlar içinmiş Türkü, yanan Muhlis in ezgileriyle 🙂 Hilmi bey “nasıl koydum ama” şekli çekti herkese. Sanki iki olay birbirinin karşıtıymış ve “sizin yandıysa bizimde yandı” der gibi.

    Fethullah Gülen de iliklerine kadar örgütcü bir kişidir, komünizmle mücadele derneklerinde(*) aktif rol almışlığı vardır ve özellikle hakim iktidar ile arasını hoş tutmaya BÜYÜK özen gösterir. Kenan Evren gibi süzme faşist bir insanın övülecek yerini arar. Din dersi olmasaydı mutlaka başka bir bahane bulurdu zaten. Öyle bir zihniyete muhalefet etmek ise aklının köşesinden geçmez, işbirliği yollarını arar.
    Tüm toplumu dejenere etmeye büyük katkı sağlamış bir olayın mimarı için iyi söz aramak nasıl birşeydir anlaşılır gibi değil.
    Karaktristik birşey olsa gerek. Emre Aköz farklı bir açıdan değinmiş şurada.

    Bir defa gülen i evren paşa bağlamında savunma biçimi bile eğreti değil mi? Burada birçok kişinin de paylaştığı gibi bu derslerin veriliş biçimi yanlış değil mi? Yani Gülen yanlışlığı apaçık olan birşeyi topluma yapılmış en büyük iyilik olarak görüyor! Tutmayan birşey var.

    (*)Kimse komünizmi sevmek zorunda değil, hatta ona karşı mücadele de edebilir. Ama bu kurulan dernekler pek öyle masum dernekler değildi. Tamamen sivil-faşist bir konsept üzerine kurulmuşlardır. Dünyanın değişik yerlerinde de görülen klasik bir yapılanma. Özellikle yoksul kesim arasında örgütlenen, zenginlerden bol bol maddi ve bir kesim askerden taktik strateji desteği alan yapılar. Yeterli olmaması durumda yabancı servislerden know-how ithal edilir. Yerli subayların çevirdiği taktik-stratejik CIA kitapcıkları bu derneklerde de bulunmuştu. Etkili miting dağıtma, dezenformasyon vs. gibi eğlenceli şeyler. Daha sonra bu kadrolar değişik yerlerde kendini yeniden üretir hale geldi tabi. Mehmet beyin “Ata’mın hapishaneleri” diye şikayet ettiği şey de bu zihniyet ve kadrolar da bol bol kullanılmıştır. O olaylar sadece diyarbakırda da geçmiyor, memleket komple bir hapishaneydi zaten.

  45. Yazan:TT Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Fizikçi Bey..F. Gülen, din eğitimi o kadar önemlidir ki, sırf bunu yapmak bir insanın kurtuluşuna vesile olabilir diyor.
    Fizikçi Bey: sizde biliyorsunuz ki bu sözün aslında bir dini dayanağı da var.Olumlu bazı davranışların cennete girmeye vesile olabileceğini Hz.Peygamber bize söylüyor…

    Bir hadis-i şerifte şöyle geçiyor.
    Susuzluktan çamur yalayan bir köpeğe avucu ile su içiren bir fahişeyi cenneti âlâda görüyorum

    Bunun dışında yine Hz.Peygamber bir kediyi hapseden bir dindar kadının da cehennemlik olduğunu söyler.

    Yani hemen herkesin bildiği bu hadisi bilenler F.Gülen’in açıklamasını da anlıyorlar.
    Ya da bunu doğru anlamak istemeyenler anlamıyor..

  46. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Bakin Hitler için neler denmis:

    Papa XII. Pius
    “Liderin (Hitler) kazanmasından daha çok istediğim birşey yok”

    Konrad Gröber´den Papa´ya (1944)
    “Nazi´lerin yeni dünya bakışında bazı iyi şeyleri yanlış anlıyoruz. Ama yakından baktığımızda olayın hristiyanlığın bir kopyası olduğunu görüyoruz.”

    Kenan Evren birsey mi
    Hitler’de aklanmis, cennetlik olmis megerse:)

  47. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    @snowqueen;
    Çok doğru diyorsun. Bazılarımız dinin bir iktidar elementi olduğunu görmek istemiyor, ve ideal din tanımları ile bakılıyor. Aynı evin değişik pencerelerinden bakar gib. Bu iktidar bileşeninin farklı iktidar ilişkileri ise din düşmanlığı zannediliyor. Bunun ne kadar yanlış olduğu verdiğiniz bir avuç örnekle görülüyor zaten.

    @fizikçi;

    Eğer dindar insanlarımız otel yakma gibi olayları kendi başlarına yapacak derecede -sizin deyiminizle- insanlıktan çıksa, bu ülkede huzur yüzü göremezdik. Bu ülkenin dindar insanları, daha önce de yazdım, asla politik sebeplerle bir kişinin dahi burnunun kanamasına sebep olmamışlardır.

    Her dindar insan böyle yapar diyen yok sanırım. Ama önemli bir kesim dindar insanın da bu tarz kitlelere hemencicik, katılabileceği, gönüllü olacağı bilinen açık bir gerçektir. Daha kaç katliam lazım bunun görülebilmesi için? Maraş da gayet güzel bir örnektir. Hoparlö çağrıları ile, “aha bombaladılar” ile binlerce insan “allahu ekber” diye sokaklarda yapmadığını bırakmamış.
    “Kendi başlarına” yapma da biraz garip ve komik bir savunma açıkcası. Bir nevi “tahrik edildiler” savunması gibi. Kendi başlarına yapmazlar, ama ikna eden olursa ve karışabilecek yeterli bir kalabalık olursa yaparlar! Zaten böyle yapılır bu işler. Ha kendi durduk yere yapmış ha gaza gelmiş yapmış. Hiçbir fark yok bence. “Tahrik edildim, gittim benzin döktüm taşladım alkış tuttum” gibi birşey nasıl birşey?

    Böyle bir özelliğin olduğu bilindiği için de birçok kez “camiyi bombaladılar” diye senaryolar oynatıldı geçmişte. Ortam kurulduktan sonra aynı tür linç ci ayinler kolayca tekrar edilebilir, hiç kuşkunuz olmasın. Bahane ve yeterli kalabalık olsun bakın bakalım sayabilecekmisiniz kitleyi.

    Birileri bana gelse ve “abi mangalı kap gel, dindarları okula kıstırdık çatır çatır yakıyoruz” dese herhalde “darwin adına koşun şenliğe” diye seyretmeye, alkış tutmaya gitmem sanırım, bu şekilde gidebilecek birilerini de memlekette görmüş değilim.

    Bence bu şekilde savunacağınıza bazı dindar insanların yaptıkları yanlıştır gibi birşey demelisiniz ki, siz de bir dindar olarak sonuna kadar ve haklı bir şekilde “ben dindarım, ve böyle şeyler kesinlikle yanlıştır” dediğinizde ciddiye alınma oranınız artsın. Yoksa başkaları sizi o diğer dindar insanlarla bir tutar ve kızma hakkınız olmaz çünkü dolaylı olarak savunuyorsunuz.
    Bşka şekilde anlatayım. Mesela sosyalist bir insan Stalini inkar etmiyor ama aynı zamanda yöntemlerini benimsemiyor ve onaylamıyor diye kötü sosyalist olmaz, ancak olsa olsa daha iyi sosyalist olur.

  48. Yazan:fizikci Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Madımak Olayı gibi düzmece olaylar öyle çirkin ve tehlikeli ki, olayın olduğu anda oradaki her iki taraftan insanlara zarar vermekle kalmıyor, ondan sonra da yıllarca fuatogl, balbazar gibilerinin dindarları insanlıktan çıkmış caniler gibi göstermeleri için malzeme olmaya devam ediyor.

    Ama ne kadar uğraşsanız da boş, Cumhuriyet’in dindar çocuklarını eli kanlı caniler olarak gösteremezsiniz. Çünkü bu aşağılık hakareti hiç bir zaman haketmediler, haketmiyorlar.

    Bu çocuklar bırakın olay çıkarmayı haklı tepkilerini göstermek için bir miting düzenleme yoluna bile hiç bir zaman gitmediler. Başkaları yüzbinleri miting meydanlarına toplayıp onları dev ekranlarda cumhuriyet düşmanları olarak gösterirken, F. Gülen’e kürsüden yılan diye bağırırken onlar gene hiç mi hiç gaza gelmediler. Zamanı geldiğinde sessizce oylarını kullandılar. Seslerinin çıktığı tek yer seçim sandıklarıydı yani. Sonuçları düşmanlarını öfkeden çıldırtan sandıklardı bunlar… Sonuca katlanamayanların bidon kafa, göbeğini kaşıyan adam gibi hakaretler icat etmesine neden olan sandıklardı.

    Şimdi siz bu çocuklara cani demeye devam edin. Kendinizi kandırırsınız ancak.

  49. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Fuatlogl’u okuyan da müslümanlar cadde başında adam kesiyorlar sanacak. Antikominist dernekler nasum değilmişmiş. Yok yahu? kominist dernekler masum muydu?

    Murat Belge, bir yazısında şöyle yazmıştı:

    Yeni Gündem dergisini çıkarırken, dine fazla ‘taviz’ verdiğimi düşünen iki üniversiteli ‘Marksist’ ofise uğramış ve bu konuyu tartışmışlardı. Bir aşamada, “Peki, ne yapmayı düşünüyorsunuz?” diye sordum, “Diyelim ki sizin onayladığınız iktidar kuruldu ve toplumda hâlâ dine inanan insanlar var… Öldürecek misiniz onları?” Çok sakin ve rahat, ‘Elbette’ diye cevap verdiler.

    Buyrun bakalım. Düşünün bu diyalektik materyalistlerin bir avuç değil de bir tabana sahip topluluk olduğunu, neler olurdu?

    Müslümanlar bu ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Olan biten birkaç hadise bu büyük kitlenin yanıuda son derece marjinal kalır. Ayrıca tıpkı 6-7 eylül olayları gibi neyin ardında nasıl bir tezgah vardı, halen de belli değil.

    Müslümanların bu halimselimliği, sabrı, olmasaydı inancına sövülüp durulduğu, benim vergilerimle içilip sıçılan resepsiyonlarda “bunun eşinin başı açık- bunun kapalı” diye ayrımcılıklı davetiyelerin hazırlandığı, oğlunu şehit verirken vatandaş olan, şehit tabutları başında ağlayan başörtülülerin, iş orduevine girmeye kalktığında sokulmadığı bir ülkede huzur namına birşey olmazdı.

    Bu ülke müslüman olmasaydı bu Kürt-Türk davası ne olurdu, ne hale gelirdi iyi düşünmek gerek.

    Tabi içinde doğduğu inancı herhangi bir sebeple terkeden kişilerin o inanca olan nefretleri daha çok olduğu için bunu anlamaları kolay olmayabilir ama, yine de denemek gerek.

  50. Yazan:fizikci Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    fuatogl,

    Her dindar insan böyle yapar diyen yok sanırım. Ama önemli bir kesim dindar insanın da bu tarz kitlelere hemencicik, katılabileceği, gönüllü olacağı bilinen açık bir gerçektir.

    Dindar kelimesi sizin algı dünyanızda neye karşılık geliyor bilmiyorum ama sanki ırkçı faşist insanlarla dindar insanları karıştırıyorsunuz gibime geldi. Bütün dindarlar, zalim dahi olsa bir insanı yakmanın ebedi cehennem azabına müstahak bir iş olduğunu bilir.

    “Kendi başlarına” yapma da biraz garip ve komik bir savunma açıkcası. Bir nevi “tahrik edildiler” savunması gibi. Kendi başlarına yapmazlar, ama ikna eden olursa ve karışabilecek yeterli bir kalabalık olursa yaparlar! Zaten böyle yapılır bu işler. Ha kendi durduk yere yapmış ha gaza gelmiş yapmış. Hiçbir fark yok bence. “Tahrik edildim, gittim benzin döktüm taşladım alkış tuttum” gibi birşey nasıl birşey?

    Bir ifade bu kadar çarpıtılabilir. Ben oraya şunu yazmışım:

    Eğer dindar insanlarımız otel yakma gibi olayları kendi başlarına yapacak derecede -sizin deyiminizle- insanlıktan çıksa, bu ülkede huzur yüzü göremezdik. Bu ülkenin dindar insanları, daha önce de yazdım, asla politik sebeplerle bir kişinin dahi burnunun kanamasına sebep olmamışlardır.

    Anlamanıza yardımcı olacaksa bunu şöyle ifade edeyim:

    Bu ülkenin dindar insanları biraraya gelip, şu dinsizleri otelde yakalım gibi kararlar almazlar. Fakat birileri bir kalabalık toplar, sonra bir yangın çıkartır, orada bulunan taşeronları “tekbir, Allahuekber” diye bağırtır. Kalabalığın içinde hiçbirşeyden habersiz sırf bu kalabalık nedir diye toplananlar da olur. Eğer bu insanlar kendi başlarına dinsizleri yakma kararı alacak kadar insanlıktan çıkmış olsalar, Türkiye’de bu ve benzeri olayları Madımak’ın öncesinde de, sonrasında da çok görürdük.

    Birileri bana gelse ve “abi mangalı kap gel, dindarları okula kıstırdık çatır çatır yakıyoruz” dese herhalde “darwin adına koşun şenliğe” diye seyretmeye, alkış tutmaya gitmem sanırım, bu şekilde gidebilecek birilerini de memlekette görmüş değilim.

    Dindar insanlar da aynen böyledir. Bu tür eylemleri tertip edecek veya destekleyecek insanlar değillerdir. O tür insanlar ırkçı faşist insanlar olabilir ancak. Dindar bir insan ırkçı veya faşist olamaz.

  51. Yazan:fizikci Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Sayın TT,

    Aynen öyledir. Kenan Evren o meselenin önemini anlatmak için kullanılan bir konu mankenidir. Hem de konuya tam uygun bir mankendir. Yukarıdaki yazılarımda o fahişe kadın örneğini vermek benim de aklıma geldi ama yanlış anlaşılmalara sebep olabilir diye yazmadım. Konu din eğitimidir ve F. Gülen bunu o kadar önemsiyor ki “K. Evren’in kurtuluşuna vesile olabilecek” bir mesele olduğunu söylüyor. Ne Evren’i cennete gönderiyor ne de başka bir şey.

    Ama arkadaşlar nedense F.Gülen K.Evren ahbaplığından girip, CIA ajanlığından çıkabiliyor. 🙂

  52. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    @fuatogl’e katiliyorum.

    din epey güçlü bir iktidar elementi.
    bunun için yüzyillarin pratigine bakmak yeterli.

    //////Müslümanların bu halimselimliği, sabrı, olmasaydı inancına sövülüp durulduğu, benim vergilerimle içilip sıçılan resepsiyonlarda “bunun eşinin başı açık- bunun kapalı” diye ayrımcılıklı davetiyelerin hazırlandığı, oğlunu şehit verirken vatandaş olan, şehit tabutları başında ağlayan başörtülülerin, iş orduevine girmeye kalktığında sokulmadığı bir ülkede huzur namına birşey olmazd/////

    tekrarlamak istiyorum, bu mazlum müslüman tavri artik beni sinirlendiriyor. Bugün özdemir ince’nin bir yazisi vardi.
    Bütününe katilmadim ama bir yeri dikkatimi çekti.
    Basörtüsü bugün adeta toteme dönüsmüstür diyordu.
    Hak vermemek elde degil. Baskinliginizi kamufle edecek bir joker gibi kullaniyorsunuz artik bu durumu. Yillarca bu ülkenin %99’u xx diye ben mi dedim? Ne mazlumlugu?

    /////Tabi içinde doğduğu inancı herhangi bir sebeple terkeden kişilerin o inanca olan nefretleri daha çok olduğu için bunu anlamaları kolay olmayabilir ama, yine de denemek gerek////

    Evet ‘icine dogulan inanç’ ne dogru söylemissniz.
    Almanya’da dogsaydiniz da bu sekilde Hristiyanligi savunuyor olacaktiniz.
    Benim nefretim islam’a falan degil, islam polisligi yapan sizin gibilere.
    Objektif algisini yitirip herseyi islam-islam olmayan olarak degirlendirenlere.

    Müslümanlarin ‘bu halimselimligi, sabri’ olmasaydi derken bile ne kadar sovenist oldugunuzun farkinda degilsiniz. Sabir ve halimselimligi bir dine yükleyerek, iyilik ve güzelligi bir irka yükleyenlerden pek farkiniz yok.

  53. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    dindar bir insan irkçi veya fasist olamaz öyle mi:)))
    ‘kafir’ nasil bir ötekilestirme peki?
    kullanilmiyor mu bu tanim?
    kafirleri gördügünüz yerde katledin emri nasil verildi?
    siyah degil kara:)

    Kenan Evren de konu mankeni tabi ya!
    ayni Hitler’in de yukarida yazdigi biçimde Papa ve Hristiyah çevreler arasinda onu mankeni olmasi gibi:)

  54. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Snowqueen,

    Bize olan nefretinizin ardında ne var, biraz irdeleyin bakalım, bilinaltınıza doğru..

    Bakış farklılığına da bakın, ben sizden nefret etmiyorum ama yazdıklarınızı okuyunca acıyorum. Hangisi daha ehven bilmem.

    Sinirlendiğinizde, buz iyi gelir, deneyin derim.

    Konuya dönelim.

    Haklar kimsenin tekelinde değil. Kimsenin kimseye lütfu da değil. Kimsenin icazeti altında da değil. “Ama şu şu haklarınız var ya” denilerek başka haklarının kısıtlanmaya çalışılması ya da bunun bahane edilmesi, pişkinlik ve zorbalıktır. NOKTA.

    Yapılan zorbalığa zorbalık demek totemcilik mi oldu? Özdemir İnce demek. Okurken ağladığım zat. Hayır duygulandığımdan değil, başka birşeyden.

    Ne mazlumluğu mu? Yakıp yıkmayınca belli olmuyor değil mi? Yukarıda yazdıklarım yeterli değil mi? Devam edeyim. Şapka giymedi diye asılan insanlar. Samanlıklarda okunan Kur’anlar, 18 yıl zorla Türkçe okutulan ezan. Camilerin depo yapılması. Sultanahmet’in bile. Camilere ayakkabılarla girilmek istenmesi, sıra konmak istenmesi. Menderesin asılması. İnançlı insanlara yıllardır yapılan ayrımcılıklar. İktidara getirdiklerinin darbelerle kovulması.

    Köylülük iyi bir kamufle idi. Özal sonrası şehirleşme çok arttı. “Haydı kızlar okula” denirken “başörtülüler siz değil” dendi. Başörtüsü şehirleşme ile görünür oldu, elitlerin o zaman kadar böyle sorunları yoktu, kendileri çalıp kendileri oynuyordu. 28 Şubat döneminde “Hizmete özel” imalı bir resmi belgede Allah’a Peygamber’e, İslam’a ağza alınmayacak hakaretler vardı. Gelen tepkilerle haftalar sonra GK belgeyi yalanlama yoluna gitti. En son bildiride bu milletin sevgilisi Hz.Peygamber’in doğumu vesilesi ile yapılan etkinlikler hedef gösterildi.

    6 yaşındaki çocuk bale kursuna gidiyor ama Kur’an Kursuna gidemiyor. Sebep? Sebep yok, öyle. İnsanlar çocuklarına gizli gizli, illegal yapılanmalarla inançlarını öğretmeye çalışıyor. Devlet hem kendi öğretmiyor hem de kimseye öğrettirmiyor.

    Yukarıda yazdım, tekrar yazayım: Müslümanların bu halimselimliği, sabrı, olmasaydı inancına sövülüp durulduğu, benim vergilerimle içilip sıçılan resepsiyonlarda “bunun eşinin başı açık- bunun kapalı” diye ayrımcılıklı davetiyelerin hazırlandığı, oğlunu şehit verirken vatandaş olan, şehit tabutları başında ağlayan başörtülülerin, iş orduevine girmeye kalktığında sokulmadığı bir ülkede huzur namına birşey olmazdı.

    Fizikçinin dediği gibi milyonların önünde “yılan” deniyor F. Gülen’e, sevenleri tarafından en ufak bir taşkınlık olmuyor.

    Daha sayayım mı, yeter mi?

    Kudurmuş bir tavır var. Ama bunu anlıyorum ben. “Bu ülkeyi hassolara memolara mı bırakacağız”dan iş Çankaya’ya bir Hassonun oturmasına kadar vardı. Muhafazakarlar sınıf savaşını kazandı, çevre merkeze geldi oturdu. Egemen sınıf artık onlar. Şimdiye kadar hakimiyetini azınlık olduğu halde devam ettirmeyi başarmış ittihatçı zihniyeti oligarşi kaybetti. İşte çıldırtan gerçek bu. Bir türlü kabullenilemeyen gerçek..

    Merak etmeyin, inancımı sorgudan geçirdim ben. Felsefeci tarafım vardır, iktisatçılığımın yanında. Bir dönem agnostik denebilecek bir ruh halindeydim. Keşke siz de felsefenizi benim kadar sorgulasaydınız. O zaman bu kadar önyargınız olmazdı.

    Haklarımızı savunuyoruz, zulme itiraz ediyoruz diye bizden nefret edecekseniz edin, tutmayalım. O sizin çirkinliğiniz olur. Biz her kesimin haklarını savunuyoruz, hak ve özgürlük temelli anayasa istiyor, demokrasi dışı müdahalelere bu yüzden karşı çıkıyoruz.

    Müslümanın da Hristiyan’ın da Yahudinin de inançsızın da, azınlıkların da haklarını savunuyor, özgürlük istiyorz. Lütuf değil istediğimiz hak.

    Sizi, Fuatogl’u, Özdemi İnce’yi, o sevdiğiniz, halka hakaret eden Bekir Coşkun’u ve muadilerinizi okuyunca Star’da Mustafa Erdoğan’ın yazdıkları aklıma geliyor:

    Mesleği gereği Türkiye’nin entellektüel hayatını takip eden bir akademisyen olarak, ben zaten çoktandır şu kanaatteydim: Türkiye’de dini-muhafazakar kesim epey bir zamandır fikri derinlik ve zihin açıklığı yönünden çağdaşçı-Kemalistleri fersah fersah aşmış durumdadır. Türkan Saylan’la yapılan sadece mülakat bu kanaatimi pekiştirmeye yaradı. İronik olan şu ki, çağdaşçı-Kemalistler bu gerçeğin henüz farkına varabilmiş değil. Onlar hala ‘cahil, geri kafalı dinciler’ edebiyatı yapıyorlar!

    Oysa, ‘dinci’ diye sözümona küçümsedikleri kesimler ‘çağdaş uygarlık’ın sosyal bilim diliyle konuşurken, Kemalistlerin ezici çoğunluğu hala eskimiş -‘çağdışı’- sloganlarını tekrarlamakla yetiniyorlar. Sözünü ettiğim mülakatın da gösterdiği gibi, bunların Türkiye’nin yakın tarihi hakkında bildikleri de, ilk ve ortaöğretim müfredatında belletilen resmi dogmalardan ibaret.

    Daha da traji-komik olanı, Türkiye ve dünya hakıındaki yalan-yanlış bilgilerine, çok düzeysiz ve ‘güncelleştirilmemiş’ söylemlerine rağmen, bunların çoğu sırf Kemalist oldukları için kendilerini dindar-muhafazakarlardan üstün görüyor ve onlardan daha ‘aydın’ olduklarını vehmediyorlar. Aksi halde, fikri bakımdan acınacak ölçüde zavallı olan kimi gazete yazarlarının ‘İslamcılar’a ve kendileri gibi düşünmeyenlere karşı yüksek perdeden döktürmeye devam etmeleri nasıl mümkün olabilirdi ki!…

    http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=120778


    T.Suat Demren
    http://www.dusunceler.org

  55. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    @sua demren

    daha önce de kullanmis oldugunuz ‘o çok sevdiginiz bekir çoskun’ tavri karsisinda, her size karsi fikirde olani bekir coskun fanligiyla itham edemeyeceginizi yazmistim.
    sanirim ciddi bir hafiza kaybi var, ayrica fena halde empati kurmakta zorlaniyorsunuz. Bunlar daha çok acinacak durumlar.

    Yapilan zorbaliga zorbalik demek, totemcilik degildir. (Orada baska bir fikir var.)Ama siz bu zorbaligi devlet opera balesi tartismasinda bile ‘basörtübü de basörtüsü, iste siz basörtülülere karsiniz!’ seklinde ortaya getiriyorsunuz.
    Ayrica basörtüsü yasaginin kalkmasi durumunda bile basörtüsünün toteme dönüsmesi mevzusu devam edecek sanirim bu gidisle.
    Bence dogru bir tesbit ama belirttigim yazinin tümüne katilmadim
    fazla sert ve ‘ötekilestirici’.

    Camilerin depo yapilmasi, camilere ayakkabilarla girilmeye calisilmasi falan geçin bunlari. Ciddiye bile almiyorum bu tür ‘zalimlik’leri.
    ibadethaneleri görünmezden gelen Aleviler, kiliseleri tahribata ugrayan Hristiyanlar, sinagoglarinda bombalar patlyan yahudiler yaninda. (semavi dinlerin pagan tapinaklara yaptiklari tahribattan bahsetmiyorum bile)

    Sapka giymedi diye asildi insanlar da Osmanli dönemi çok mu demokratikti? Kaç kadin kiyafeti yüzünden siddet gördü acaba?
    Her devrim kanlidir ayrica.

    Hala müslümanlarin halimselimligi ve sabri diyor, müslüman olmayanlarin halimselim ve sabirli olamyacaklari gibi sovenist bir tutuma giriyorsunuz. halimselimlik ve sabir kisisel özelliklerdir,
    ateist bir halimselim ve sabirli da olabilir.

    zorbaya zorba deniyorsa, yilana da yilan denir.

    Bende felsefemi sorguladim merak etmeyin ve müslümanligin benim için birsey ifade etmedigine karar verdim . bunun en büyük nedeni ise kadina bakis açisidir. Sizin agnostik denebilecek ruh haline yakin olmaniz gibi bende panteizme yakinim.

    Muhafazakar demokrasi kavramina da hiç inanmiyorum kusura bakmayin.

  56. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Kısa kısa yazayım, zira vaktim oldukça değerli:

    daha önce de kullanmis oldugunuz ‘o çok sevdiginiz bekir çoskun’ tavri karsisinda, her size karsi fikirde olani bekir coskun fanligiyla itham edemeyeceginizi yazmistim.
    sanirim ciddi bir hafiza kaybi var, ayrica fena halde empati kurmakta zorlaniyorsunuz. Bunlar daha çok acinacak durumlar.

    Vaktim yok ama isterseniz bulurum. “Bekir Coşkun’u severim” ifadesi zatınıza ait..

    Yapilan zorbaliga zorbalik demek, totemcilik degildir. (Orada baska bir fikir var.)Ama siz bu zorbaligi devlet opera balesi tartismasinda bile ‘basörtübü de basörtüsü, iste siz basörtülülere karsiniz!’ seklinde ortaya getiriyorsunuz.

    Ben getirmiyorum. Gül’e ve eşine olan nefretinizi her fırsatta dile getirdiğinizden ilgili olayda Çankaya ve harcama ilişkisi kurduğunuz için ardındaki saiki belirttim sadece. Tutarsızlığınızı göstermekte mi suç?

    Ayrica basörtüsü yasaginin kalkmasi durumunda bile basörtüsünün toteme dönüsmesi mevzusu devam edecek sanirim bu gidisle.

    Hele zorbalık bir kalksın bakalım, bunu o zaman gözlemlersiniz. Tekrar edelim haklar lütuf değildir.

    Camilerin depo yapilmasi, camilere ayakkabilarla girilmeye calisilmasi falan geçin bunlari. Ciddiye bile almiyorum bu tür ‘zalimlik’leri.

    Demek cidiiye almıyorsunuz. Siz bunu ciddiye almazsanız başkalarından da ciddiyet bekleme hakkınız olmaz; mesela bu satırlarınıza:

    ibadethaneleri görünmezden gelen Aleviler, kiliseleri tahribata ugrayan Hristiyanlar, sinagoglarinda bombalar patlyan yahudiler yaninda. (semavi dinlerin pagan tapinaklara yaptiklari tahribattan bahsetmiyorum bile)

    Ciddiye almıyorduk değil mi?

    ibadethaneleri görünmezden gelen Aleviler,

    Gülerim ağlanacak halinize. Bunu Atatürk’e, İnonü’ye sorun isterseniz. Sünni Diyaneti ben mi kurdum? Konuyu burada işlemiştim:

    http://www.dusunceler.org/dusunce/2007/11/04/anlayamadigim-seyler/

    Biz herkesin hakkını savunuyoruz, saydıklarınız da dahil. ama siz yapılan zorbalıkları ciddiye almıyrosunuz. Çünkü ucu size dokunmuyor. Yerim ben böyle demokratlığı. ( Güzel faş ettiniz kendinizi teşekkürler. 🙂

    Sapka giymedi diye asildi insanlar da Osmanli dönemi çok mu demokratikti? Kaç kadin kiyafeti yüzünden siddet gördü acaba?
    Her devrim kanlidir ayrica.

    Quel alaka. O dönemde yüzümüzü kime dönmüştük? Batıya değil mi? Var mıydı İngilterede ABD de böyle zorbalıklar?

    Her devrim kanlidir ayrica.

    Heil Snowqueen! Hitlerin ruhu şad olsun!..

    Hala müslümanlarin halimselimligi ve sabri diyor, müslüman olmayanlarin halimselim ve sabirli olamyacaklari gibi sovenist bir tutuma giriyorsunuz.

    Hiç de değil. Söylemiş miydim, en yakın dostlarımdan birisi ateisttir. Ben sosyolojik analiz yapıyor ve toplumun genelinden söz ediyorum. Çünkü siz ve sizin gibiler bu topluma saldırıyor.

    halimselimlik ve sabir kisisel özelliklerdir, ateist bir halimselim ve sabirli da olabilir.

    Tabii ki. Sizde yok diye başkalarında da olmayacak değil ya.. Bu konuda hakkaniyetliyim.

    zorbaya zorba deniyorsa, yilana da yilan denir.

    Bkz, bir önceki satırlarım.

    Bende felsefemi sorguladim merak etmeyin ve müslümanligin benim için birsey ifade etmedigine karar verdim . bunun en büyük nedeni ise kadina bakis açisidir. Sizin agnostik denebilecek ruh haline yakin olmaniz gibi bende panteizme yakinim.

    Ben “bir zaman” dedim. Sonra da varoluşa en mukni cevabı İslam’da buldum. kadın konusu da en çok ikna olduğum husulardan birisi. Fıtrata karşı savaşanların halini görüyoruz.

    Ama no problem. Le küm dinikum veliyedin.

    Muhafazakar demokrasi kavramina da hiç inanmiyorum kusura bakmayin.

    Siz inanmıyorsanız yok mudur? Geçiniz. Daha sağlam argümanlar bulun. Durumunuz için bkn. Mustafa Erdoğan’ın yukarıda alıntıladığım yazısı.

    Allah kurtarsın 🙂

  57. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Fuatogl çok güzel ifade etmiş üstüne söyleyecek çok şey bırakmamış.

    Vurgulamak istediğim bir şey, “sorumluluk”.

    Evren ve cennet meselesinde: Gülen’in konumundaki birinin ettiği lafla ne kastettiğinden öte bir sorumluluğu var. O konumdaki birinin bir bireyin ahireti hakkında kamuoyu önünde yorum yapması konumunu suistimal etmek. Verilmeye çalışan mesaj ne olursa olsun, bu yorumun kahramanı, insanlık suçu işlemiş biri ise, ve olumlanıyorsa insanlar da haklı olarak bunda türlü anlamlar ve motivasyon arayabilirler. Lafı eden kahvedeki Memedemmi değil ki. Kenan Evren yardım etmemişmiş de Özal yardım etmişmiş. Sanki Özal geldi, Evren gitti; memleket pirüpak demokrasi oldu. Biri ötekinin darbe kabinesinde başbakan yardımcısıydı yahu.

    Sivas meselesinde: Herkes biliyor olayın provokasyon olduğunu. Mesele provokasyonları önlemek için ne yapmak gerektiği. Burada da, mağdura karşıt görüşte insanların bir sorumluluğu var. Hemen savunmaya geçmek, mağduru provokatör ilan etmek, bunun kendine yönelik bir komplo olduğunu iddia etmek, yeni provokasyonlara zamin hazırlamaktan başka bir işe yaramıyor. Çünkü kitleler, herşeyden önce ortaya konulan eylemde bir yanlışlık olduğunu anlamıyorlar. Bundan dolayı insanca olan, sorumluluk sahibi davranış mağdurla empati kurmak, eyleme nefretini kayıtsız koşulsuz, kendinizi savunma derdine düşmeden ifade etmek. Bu, Gülen Cemaati’nden İBDA-C’sine kadar memleketteki yüzlerce siyasi islamcı akım ın hiçbiri tarafından yapılmadı. Oradaki dindarlar (kimdir sahi, bu “dindar”, sadece sizin ve hocaefendinizin müslümanlığını onayladığı insanlar mı?) oradan geçiyorlarmış da ne var diye bakmışlar.. Görüntüleri hepimiz gördük, insanları bu kadar salak yerine koymayın Allahaşkına. Eğer ortada bu insanlık dışı olaya karşı samimiyetle vicdani rahatsızlık duyan bir kitlesel tavır olsaydı, Madımak bugün kebapçı olmazdı.

    Tek tek bireylerle Fethullah Gülen aynı şey değil, bunu da anlayın. Ancak güç odakları, nüfuz ve iktidar sahipleri zulmedebilirler, tek tek bireyler değil.

    Not: Eğer “kimin dinle arasının olup olmadığına ben karar veremem” ifadenizde samimi olsaydınız, önce yukarıda açıkça yaptığınız yanlışı düzeltir, bilip bilmeden dinsiz ilan ettiğiniz insanlardan özür dilerdiniz. Görünen o ki, dinin sizin tekelinizde olduğuna inanıyor, her cümlenizde bunu tekrarlıyor, bunun böyle olmadığını söyleyene de yarım ağızla “öyle düşünmüyorum” deyip, ezberinizi bozana düşman kesiliyorsunuz. Sizin tekelciliğinizi Suat Bey daha da ileri götürüp hepimizi dinden nefret etmekle itham etmiş, ne diyeyim, canı sağolsun. Benim Gülen cemaatinden nefret edip etmediğim konusunda ise Suat Bey’in konuyla ilgili yazısına yazdığım yoruma bakabilirsiniz.

  58. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Sayın Balbazar,

    Sizi kasdetmediğimi biliyorsunuz, ben bir zihniyetten bahsediyorum. Her seferinde “bölük dur, kandıralı sen de dur” diyecek halim yok ya.

  59. Yazan:ruhan Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Sitenizdeki farklı yorumlar objektıf birgörüşe sahip olanlar için güzel bir platform.Dikkatimi

    çeken Mehmet Bey, sizin tüm olumsuzları Atatürk’ün
    adını kullanarak örneğin:”Atanın hapishaneleri “

  60. Yazan:ruhan Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Ece rumuzlu şahsın”atatürkün öğretmenleri “gibi başlıklar atarak, onun üzerinde olumsuz bir propoganda yaratmak istemeniz.Gurbet yazınızda farklı ve çok olgun bir kişilik sergilemişsiniz.Sizin feytullah gülenin ve nurcu cemaatinin savunucusu olduğunuzuzu diğer yorumlarınızı okuyunca sezdim. Sizin gibi değerli gençlerin devlet yönetiminde dinin nekadar tehlikeli olduğunu bildiğinizi sanıyorum.O şahış bir islam alimi olabilir ama Amerika’nın koltuğunun altında gizli faaliyetlerini sürdürmesi,güzel yurdumda olumsuz rüzgarlar estirmesi sizin elitistler diye ayırdığınız,Atatürkçü düşünceyi savunan bizleri çok üzmekte. Gülen grubuna dahil olan gerek medya gurubundakiler,gerekse iktidar gurubundan nemalanaların birdenbire nasıl da zenginleştiğini görmenizi isterim.Sayın Gül’ün eşinin milyon dolarlar harcayarak önce dışişlerinde, şimdi de cumhurbaşkanlığı köşkünde yaptığı harcamalarıbilmem biliyor musunuz?

  61. Yazan:ruhan Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Vatanınızdan uzak kaldıkça acaba sizler farklı platformlara mı çekiliyorsunuz?
    Asırlardır ne kürt ,ne laz ,ne de çeçen diye bir ayırım yoktu halk arasında. Bu konu daima devleti yönetenler tarafından ısıtılıp ısıtılıp ortaya getirilr.Maksat dumanlı bir hava yaratmak. Bi
    irsiniz “kurt dumanlı havayı sever”.
    Allah bu güzel vatanı sağ,sol ve dini ideolojilerin çarpışmalarından doğacak zararlardan korusun.
    Az daha unutuyordum ,din dersleri görüşünüze katılıyorum.Bu güzel ve ciddi yorumlar arasında insanı gülümsetiyor. Bu arada Ata’nın ilk öğretmenlerinden (milletmektepleri zamanı)birinin kızıyım.Gençliğe Hitabesi’ni bir kez daha okumanızı bu kalitede yazılar yazabilen birinin görüş açısını biraz daha genişletmesini diliyorum.

  62. Yazan:didem Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Bu sitede guzel tartismalar olsa da ataturk saplantisi beni de cok rahatsiz ediyor.
    Snowquenn’in bahsettigi Ozdemir Ince’nin yazisini okudum. Bence cok dogru bir noktaya parmak basmis (turbanin nis olmasi). Bunu tartismak yerine neden konu b.coskun’a oradan isim takmalara ve sarkastik hakaretlere gelmis. Ince’nin belirttigi gozleme karsi bir arguman kirintisi goremedim ben.

    Mesela kadinin yeri nedir gulen cemaatinde? Gulen hareketi hep kendinden olmayan kadinlari on plana cikartiyor ama hareket icindeki karar mekanizmalarinda kadinin yeri nedir? Sitenizde, ki dusunce filan diyorsunuz, baykalla o sekilde dalga gecilmesini cok yadirgadim. Dalga gecilebilir ama boyle elestiri yapmak cok kolay, benzer elestiriler erdogan’in ve gul’un bircok icraati icin de yapilabilir. Tek bir tarafa perihan magden cirkefligiyle yaklasmak gercekten cok cirkin.

  63. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Sayin Ruhan Hanim,

    Sitemize hos geldiniz, Atatürk’ün asker iken yaptigi hizmetlere vefa duymak baska, onu hatasiz bir siyaset adami sanmak hatta onu tanrilastirmak baska sey.

    Sizinle hemfikir olmayan herkesi SERIATçI, FETULLAHçI diye damgalamak yerine fikirlerimizi anlayin ve bizimle tartisin.

    Atatürk’ün sagliginda yapilmis çok büyük hatalar var ki bugün hala bedellerini ödüyoruz. Mesela onun atadigi adalet bakani Bozkurt’un “Türk vataninda safkan Türk olmayanlar ancak hizmetçi-köle olabilir” demesi. Bütün bunlar resmi tezlere aykiri oldugu için anlatilmiyor, ögretilmiyor.

    Size baslangiç olarak Mustafa Akyol’un su yazisini tavsiye ederim :

    http://www.derindusunce.org/2007/10/05/tarihsel-ataturku-kesfetmek/

    Eger hala cesaretiniz kalirsa daha zor bir yazi olan bu makaleyi de okuyabilirsiniz :

    http://www.derindusunce.org/2007/10/05/tarihsel-ataturku-kesfetmek/

  64. Yazan:PEACE & LOVE Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    @Didem,

    ” baykalla o sekilde dalga gecilmesini cok yadirgadim.”

    Baykal’in Türkiye’ye kaybettirdiklerini dikkate alacak olursaniz bir iki fotomontajin lafi bile olmaz.

    Hem neden öyle diyorsunuz? Pembe gözluk ne kadar da yakismis yeni kimligine. Agzinda bir marijuna eksik 🙂

    PEACE & LOVE

  65. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 17, 2007 | Reply

    Didem hanım,

    Hakaret falan edildiği yok, kişilerin yazdıklarından hareketle tasnif var, aynını daha şedid bir biçimde karşı taraf yapıyor zaten, yılan, çiyan, vahşi, katil, nefret vs diyerekten. Bizimki zülfü yare dokundu anlaşılan?

    Argüman? İnce’nin yazdıklarını ciddiye alacağımızı düşünmüyorsunuz umarım.

    Kafalarındaki öcülerle boğuşmak yerine sosyolojik verilerle konuşulmalı bu tip konular. Mesela bu gibi araştırmalara dair tek laf etmeyip dünyayı ve Türkiye’yi kendi kozasından ibaret sananlar gün gelip paraşütle ülke gerçeklerine iniyorlar. Ne var ki bazılarında utanma duygusu olmadığı için şöyle bir silkelenip aynen devam ediyorlar.

    Kendileri gibi düşünmeyen ve inanmayanlara yapılan zulmleri ciddiye almadığını söyleme cesaretine sahip bir faşizm zihniyeti karşımızdaki. Heyhat aynı cesaretle nefret ettiği insanlardan esirgediği hakları başkası için futursuzca isteyebiliyor. Sonra ben de demokratım diyor. Yersek.

    Başörtüsü konusundaki yaklaşımları da aynı, demokrasiye de, özgürlüklere de.

    Hakimiyet kavgasında oligarşinin tipik arkaik neferleri bunlar, şu farkla ki yenilen tarafta olduklarındsn bir türlü biriken gazlarını atamıyorlar. Biraz zaman gerekyor.

    Çizdiğim resim yeterli olmuştur umarım.

  66. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 18, 2007 | Reply

    @Suat Demren

    Bekir Coskun’la ilgili ne yazmisim lütfen bulun!
    Onun üzerinden konusalim.

    Abdullah Gül ve esine olan karsi tavrimin, Hayrünnisa Hanim’in ‘türbani’ yüzünden oldugunu düsünecek kadar SIGSINIZ.
    Ahmet Necdet Sezer köskte 14 senelik duvar kagitlari, eskimis halilarla oturdu da Gül ailesi milyarlarca harcama yapinci mi ‘HALK ÇOCUGU’ oldu?
    iste beni sinirlendiren bu altin varakli halk çocuklari!!

    Her sokak basinda bir cami var sayalim kaçi depo olarak kullaniliyor,
    kacina ayakkabiyla giriliyor? Kusura bakmayin bu serzenislerinizi
    cemevleri vb. diger sorunlar yaninda ciddiye almiyorum aynen öyle.

    Gene o kadar kör atislar yapiyorsunuz ki Atatürk ve Sünni Diyanet konusunu alkislayacagimi zannediyorsunuz.

    O çok zorunuza giden modernlesme, kilik kiyafetlerde degisiklikler
    Osmanlida Avrupalilasmayla basladi.
    Ama öncesinde de Osmanli kilik kiyafet konusunda demokrasi besigi degildi. özellikle müslüman kadinlar açisindan.
    Ayrica kilik kiyafette neyi yerel olarak aliyorsunuz merak ediyorum,
    cöl Arabinin kostümünü giymek mesela yerel alginiz mi?

    Siz ‘müslümanlarin halimselimligi ve sabri olmasaydi’derken sosyolojik analiz degil bal gibi sovenizm yapiyorsunuz.
    Benim gibi Kafirlerde bulunmuyor halimselimlik ve sabir gibi iyi özellikler. Ama sizin ‘iyi Kürt, iyi Ermeni’ gibi ‘iyi Ateist’ olarak
    sizi onaylayan arkadasinizda var elbette böyle özellikler!

    Agnostisizmle ilgili ‘bir zaman’ dediginizi anladim zaten.
    Kadin mevzisinda siz ikna olabilirsiniz, kusura bakmayin ben
    azla yetinmiyorum. Ataerkilligin oldugu yerde isim olmaz.
    Sİzin biçtiginiz FITRAT sizde kalsin.

    BEN ‘muhafazaar demokrasiye’ inanmiyorum diye yazdim.
    İnanan inanir.

  67. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 18, 2007 | Reply

    o müthis muhafazakar demokrasi anlayisi için :

    Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri Vakfı(MUSIAD, IHH vb. de icinde)’nin İstanbul’da düzenledigi Kudüs Bulusmasinda masallah fona ‘çocuk intihar eylemcisini’ koymaktan çekinmemis. Bu vakif ‘demokrasi yildizlari’ diye köse bucaga Menderes. Özal ve Tayyip Erdogan’in film afisi kivaminda billboardlarini astiran vakifmis.

    Hani militarizmi, her Türk çocugunun asker dogdugunu söyleyen anlayisi elestiriyoruz ya, ordan aklima geldi heralde…

  68. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 18, 2007 | Reply

    @Snowqoeen,

    Bekir Coskun’la ilgili ne yazmisim lütfen bulun!
    Onun üzerinden konusalim.

    Vaktim olduğunda bakayım. Sevdiğinizi ve fikirlerinin çoğunluğunu desteklediğinizi beyan eden gibi bir şeydi.

    Abdullah Gül ve esine olan karsi tavrimin, Hayrünnisa Hanim’in ‘türbani’ yüzünden oldugunu düsünecek kadar SIGSINIZ.

    Vah vah vah.. Gözlerim yaşardı.

    Ahmet Necdet Sezer köskte 14 senelik duvar kagitlari, eskimis halilarla oturdu da Gül ailesi milyarlarca harcama yapinci mi ‘HALK ÇOCUGU’ oldu?
    iste beni sinirlendiren bu altin varakli halk çocuklari!!

    Sezer gibi köşke kapanıp çıkmayan, içeriye kimseyi sokmayan emekli memur zihniyetli adamlardan ne beklenir ki? Ne ülke itibarı düşünürler ne başka birşey. Eski olsun, küçük olsun benim olsun..

    Ha bir de Başbakan’a anayasa fırlatır 50 milyar dolarlık krize sebep olurlar. Bankalar hortumlanır, birileri zengin olur. Ama bu rakamın çankayaya yapılan masrafın yanında ne önemi var deel mi?

    Ha bir de unutuyordum, bol bol terörist affederler. Sonra adamlar tekrar dağa çıkar evlatlarımızı öldürür. Ve buna sebep olanlar iyi insandır ortasınıf muhafazalarlar kötü. hahaha hiç güleceğim yoktu.

    Her sokak basinda bir cami var sayalim kaçi depo olarak kullaniliyor,
    kacina ayakkabiyla giriliyor? Kusura bakmayin bu serzenislerinizi
    cemevleri vb. diger sorunlar yaninda ciddiye almiyorum aynen öyle.

    Bir cehalet örneği daha.

    Tabi siz tarih namına birşey okumadığınuzdan tek parti döneminde yapılan zulmlare dair birşey bilmiyorsunuz. Bu ülkede 18 yıl ezanlar müslümanlara kan ağlatir tarzda Türkçe okundu. Pilot bölgelerde camiilere sıra kondu, ibadet türkçe yapılmaya çalışıldı. Sultanahmet de dahil pekçok camii depoya çevrildi. Kur’an okumak yasaklandı, insanlar ahırlarda gizlice dinini öğretti çocuklarına. Bir nesil gitti. Tarihi eserler üzerindeki yazmalar bile silindi arapça diye. İnsanlar neden DP’ye gittiler akın akın? Aa işte bu karşı devrimdi sahi değil mi?

    Bu ‘devrim’de muvaffak olunamadı, DP iktidara geldi. İlgili kanuna sadece “arapça da okunabilir” ibaresi eklendi, tüm camiiler bir günde arapça ezana döndü. Din eğitimine olan kısıtlama gevşetildi.

    Yani bu dönüş tırnaklarla kazanıldı kimsenin lütfuyla değil. Uluslararası konjektür değişmese de Türkiye demokrasiye zorlanmasa ne çok partili hayata geçilirdi ne de bu zulm biterdi.

    Gevşeme oldu ama zulm bitmedi. 15 yıldır okullara başörtülü kızlar alınmıyor. Avrupa’da din eğitimi kiliseler eliyle 4-5 yaşlarında başlıyor. Ya burada? 6 yaşındaki çocuk bale kursuna gidiyor ama dinini kitabını öğrenmeye gidemiyor. Devlet ne kendi öğretiyor ne de başkasının öğretmesine izin veriyor. Siz bunları ciddiye almazsanız başkalarının da sizi ciddiye almasını beklemeyin. Bunlar temel insan hakları sizin bir türlü anlayamadığınız şey bu. Aleviler için de Sünniler için de gayri müslümler için de “hak” bunlar lütf değil.

    Gene o kadar kör atislar yapiyorsunuz ki Atatürk ve Sünni Diyanet konusunu alkislayacagimi zannediyorsunuz.

    Ben sizin saçmaladığınız noktayı söylüyorum. Sünni Diyaneti kurup devleti dine karıştıranlar o saldırdığınız müslümanlar değil. Bu konuda “alevilere şööle, şööle oldu” derken saldırmanız gereken adresi gösteriyorum. İster alkışlayın ister yuhlayın.

    Kılık kıyafetin modernleşmesinden çekinen kim? Hangi avrupa ülkesinde böyle gardrop devrimi olmuş, şapka giymedi diye kafa kesilmiş? Osmanlıdaki modernleşme spontone idi, sağlıklı olan da oydu. Tepeden inme gardrop devrimi değil.

    Siz ‘müslümanlarin halimselimligi ve sabri olmasaydi’derken sosyolojik analiz degil bal gibi sovenizm yapiyorsunuz.

    Tarih en güzel şahit. Bu nüfusa rağmen kaç olay sayabiliyorsunz? Bir elin parmakları kadar Ama bir avuç marksistin neler neler düşündüğünü yazdığımda ses yoktu sizden.

    Basit örnek PKK. Marksist temelli, ateist bir örgüt, düşünün müslüman temelli bir örgüt olduğunu, G.Doğu şimdiye kadar kaç kez kopardı. Neden taban bulmuyor bilmem müslümanlar arasında. Neden acaba?

    Verdiğim linke bakarsanız ya da TESEV’in ve benzeri kuruluşların araştırmalarına bakarsanız iki de bir de kadını özgürleşmeli diye höykürüp durmazsınız. Çünkü bu araştırmalara göre başörtüsü türban vs adı her ne ise kullanan kadınların kendi isteği ile taktıklarını anlarsınız. Amaaaa nerde sizde o cesaret..

    Benim gibi Kafirlerde bulunmuyor halimselimlik ve sabir gibi iyi özellikler. Ama sizin ‘iyi Kürt, iyi Ermeni’ gibi ‘iyi Ateist’ olarak
    sizi onaylayan arkadasinizda var elbette böyle özellikler!

    Sizi tanımam etmem. Ama yazdıklarınız ortada.

    Bunlar çeşitli başlıklarda sizin söylediğiniz sözler: “İğreniyorum, nefret ediyorum, tiksiniyorum, yılan, vs vs” Bu mu

    Halimselimlik? Allah korusun yakınınızdakileri halim selim olmayan halinizden, bana bir zararınız yok. Siz bana leblebi çekirdek gelirsiniz.

    BEN ‘muhafazaar demokrasiye’ inanmiyorum diye yazdim.
    İnanan inanir.

    Teşkür, teşkür.. Buna bari müsade var.

    o müthis muhafazakar demokrasi anlayisi için :

    Bu kadar kalpazanlık olmaz.

    O toplantı uluslararası bir toplantıydı ve yurtışından pekçok kuruluş katıldı, içlerinde marjinalleri de vardı. Ben orada olsam o afişi hemen yırtar atardım.

    Bunu nasıl genelleştirirsiniz?

    Hiçbir siyasal/dini amaç uğruna masum insanlar öldürülemez, çocuklar bu gibi eylemlerde kullanılamaz. Bunun İslam’da yeri yoktur. Oradaki insanlar o kadar çok zulme uğradılar ki artık sağlıklı düşünme yetilerini kaybettiler, doğruyu yanlışı, meşruyu, gayri meşruyu ayıramıyorlar. Okuyun bakalım bu süreci yaşayanlar nasıl kaybetmesin şuurunu? Bütün kanaat önderleri bu gibi eylemlerin İslam’da yeri olmadığını defalarca söylediler.

    Hayret siz bir de antiemparyalisttiniz değil mi?

    Diğer başlıkta antikominist derneklere birileri giydirirken ben de tüm dine inananları çekinmeden öldürmeye niyeti olan ve bunu deklare eden marksist gençleri örnek vermiştim, gıkınız çıkmamıştı. Bu ne iş?? Bu nasıl dürüstlük, halimlik selimlik? Ayıp ayıp.

  69. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 18, 2007 | Reply

    Bekir Coskun konusunda bence baskasiyla karistiriyorsunuz.

    Tabi ya, bir anayasa firlatmayla ülkede ekonomi çöktü.
    Öyle saglam öyle saglamde oysa ekonomi.
    Ne kuvvetli adammis Sezer, Herkül mübarek koskoca
    eonomi yapisini devirdi:)))

    Sezer’in oglunun dügününü bile bilmiyoruz ama ‘halk çocugu’ Gül,
    ayni bizim Kayseri’nin zengin mi zengin görgüsüzleri gibi
    şaşa ve israftan kaçinmadi kendi çocuklarinin dügününde:)
    Ayni kitsch görgüsüzlügü çankaya köskünde de görmek isteriz.

    ah ne kadar kötü Türkçe ibadet yaptirilmis vah vah,
    (Oysa Ingilteresinden Almanyasina Amerikasina Latince ibadet yapiliyor dünyada.:) insanin ana dilinde ibadet yapmasi basina gelebilecek en kötü sey!
    Kuran okumak yasaklanmis, camiler depo yapilmis, elbette!
    dedim ya Roma dönemindeki ilk hristiyanlar gibi yeralti kentlerinde
    yasadiginiz degil mi müslümanlar olarak?

    Bu Arapça kutsalligi bana saçma geliyor.
    Sokakta üzerinde arapça yazan yemek tarifi bulsa öpüp alnina koyacak insanlar. Kiyafetten, mimariye ‘Arap’ egemenligine girilmesi de ayni saçmalikta.

    Kiyafet devrimi modernizmin kasip kavurdugu bir ortamda yapildi.
    Modernizm ‘ya hep ya hiç’ i beraberinde getirir ve maalesef kiyafet dedigimiz olay bir ‘ambalaj’ ve simge oldugu için gereginden fazla abartilmistir tarih boyunca.
    Madem tepeden inme gardropçiligi benmisemiyorsunuz islam dininin
    ‘gardropçu’ tavri hakkinde ne düsünüyorsunuz?

    ‘Ataerkilligin içsellestirimesi’ni de bana ‘kadin özgürlügü’ diye yutturmaya kalkmayin. Basörtüsü yasaginin kaldirilmasini savunurum ama daha fazlasini beklemeyin. Bir erkegin cinsel arzularini törpülemeyi kadinin kendine ‘ödev’ edinmesini savunamam.

    Siz de müslümansiniz ama pek halimselim degilsiniz:)

    Kudüs toplantisina katilanlar da pek ‘halimselim’ degilmis heralde afisi yirtamamislar.

    Murat Belge’nin yazdigi konu hastaliklidir,
    ispanya iç savasi sirasinda rahipleri öldüren anarsistleri savunan anarsist arkadaslarimi da hiç bir zaman hakli bulmadim, ayni durumun bugün Türkiye’de gözlerini kirpmadan uygulayabileceklerini
    söylüyorlardi. (Nedeni ise din adamlarinin iktidar odaklariyla birlesip
    halkin kanini emmesiydi). Bu agresif tavri onaylamadigim için çok dislandigim da oldu hiç bana anlatmayin hele ki siddet karsiligindan vejetaryen olmus birine:)))

  70. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 18, 2007 | Reply

    @snowqueen

    Yoo karıştırmıyorum hafızam kuvvetlidir. Hatta aynı başlıkta önce E.Çöalaşan’ı da savunmuş, sonra da satmıştınız, iyi biliyorum. (anlaşıldı, Bekir Coşkun’u da satacaksınız siz.)

    Yazdıklarıma cevap yerine teğet geçmeler olmuş yine. Ne oldu affedilen teröristler? Cevap yok. Adamın kendi parası ile yaptığı düğüne laf etmek var ama. Ne de olsa can ucuz, ama olsun, kahrolsun sermeye. Filistine geldi mi emperyalistler addaya gidiyor. Çünkü mağdur olan müslüman.

    Her satırınız dökülüyor. Vakit israfı olmasın sadece iki örnek vereyim, diğerlerine de şamildir:

    (Oysa Ingilteresinden Almanyasina Amerikasina Latince ibadet yapiliyor dünyada.:) insanin ana dilinde ibadet yapmasi basina gelebilecek en kötü sey!

    Ya kuzum bu sizin normal haliniz mi yoksa kafa falan mı buluyorsunuz?

    İnsanların ibadetlerine, dini ritüelerine “ZORLA” müdahale edilmesi başka şey, kendi istekleri ile anadillerinde ibadet etmeleri bambaşka birşey.

    Bir müslüman kendi isteği ile kendi yorumu ile pekala Türkçe ibadet edebilir, kimse de ona karışamaz. Ama birileri başına dikilir de “sen bundan sonra böyle böyle ibadet edeceksin, buna mecbursun, öncekiler yassah” derse bu nedir?

    ZORBALIK ve FAŞİZM diye neye deniyordu?

    Aradaki farkı anladınız mı? (hala anlamadıysanız zorlamayın, beyninize zarar verebilirsiniz)

    Başörtüsü konusu da aynı. Araştırmalar meydanda, en sonuncusunda diyor ki, “biz kendi isteğimizle örtünüyoruz.” Ve ardından da “Kızınız olsa başını örtmesini ister misiniz?” sorusuna yüzde 96,5′i “evet” diye cevap veriyor. Nerede baskı, ataerkil kültür, içselleştirme cart curt.

    Size ne oluyor? Size zorla örttüren var mı, kişisel tercih? Bu ülkede sorun zorla örtünme değil, zorla açıtırmadır.

    Tek parti zulmü hakkında da biraz kitap makale karıştırın. Bu konuda hiçbirşey bilmediğiniz belli.

    Güzel sanatlar mezunu vejeteryan sosyalist eskisi olmak cehalet yaftasını otomatikman almaz üzerinizden. Biraz kitap okuyun.

  71. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 18, 2007 | Reply

    @Suat Demren,
    size 10 kere Bekir Coskun savunuculugu yapmadigimi yazdim.
    Ama israrla devam ediyorsunuz. Amacim kimseyi rencide etmek ve utandirmak olmadigi için bu konuda daha fazla birsey yazmayacagim.

    Emin Çölasan mevzusunda Bianet’ten bir yazinin linkini vermistim.
    Konu AKP hükümetinin düsünce özgürlügü konusundaki tavriydi.
    Bianet Emin Çölasan’in fikirlerini savunacak degil heralde orada karsi konulan gösterilen TAVIR’di.

    Affedilen teroristler hakkinda yorum yapacak denli bilgim yok.
    Neden siz ‘şu şu çok yanlisti demiyorsunuz?’
    Gerçi askerlik yan gelip yatma yeri degildir derken kendi oglunu bile askere göndermemis bir basbakanin oldugu ülkede hiç birsey sasirtici degil. Kaldi ki Sezer, ‘fazla’ Kemalist yapisi geregi
    ‘ne mutlu türküm diyene anlayisana karsi çikanlara’ müsamaha gösterecek bir adam degil.
    Ama ortada bir adaletsizlik varsa körü körüne Ahmet Necdet Sezer’i savunacak degilim. Sezer’in begendigim yönleri sadeligi, mütavazilgi ve en önemlisi 2B arazilerinin satisi, nükleer santraller gibi yasa tekliflerini veto etmesi.

    //////İnsanların ibadetlerine, dini ritüelerine “ZORLA” müdahale edilmesi başka şey, kendi istekleri ile anadillerinde ibadet etmeleri bambaşka birşey./////

    biraz tarih okuyarak Türklerin nasil müslüman olduguna bakin.
    Hiç bir ‘zorla’ müdahale iyi degil, ama tarihsel ironi iste…
    Bilmem sizde aradaki benzerligi anladiniz mi?
    (hala anlamadiysaniz zorlamayin beyninize zarar verebilir:)

    Bir de ‘ataerkil kültürün içsellesmesi’ durumunu kavrayamamissiniz.
    Adi üzerinde zaten iç-sel-les-tir-me:)))
    Ayrica rica edicem bana %96.5 gibi rakamsal veriler sunmayin
    anladik rakamlarla ugrasan bir meslektensiniz de
    Bir geçerligi yok gözümde.

    Kimse zorla kolumdan tutup arka kapak kizlari gibi bedenini ‘meta’ olarak teshir etmek zorundasin da demiyor ama nasil oluyorsa buna da karsi çikiyoruz. Huyumuz kurusun.

    Tek parti zulmü mü?
    Su an da tek parti diktatörlügü var ayni hesap.

    Sosyalist eskisi olacak kadar yasli degilim durun:)))
    Ayrica hiç bir ideoloji, kurtulus formülüyle de göbek bagim yok.

    Ben size kitap vereyim, siz okuyun.

  72. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 18, 2007 | Reply

    Bu ülkenin dindar insanları biraraya gelip, şu dinsizleri otelde yakalım gibi kararlar almazlar. Fakat birileri bir kalabalık toplar, sonra bir yangın çıkartır, orada bulunan taşeronları “tekbir, Allahuekber” diye bağırtır. Kalabalığın içinde hiçbirşeyden habersiz sırf bu kalabalık nedir diye toplananlar da olur.

    Meraktan toplanıyorlar ve tuzağa düşüyorlar yani. Gelmişken slogan da atılıyor filan 🙂 Valla bu gizli el/organizatör/provokatör hakkı fazasıyla kullanıldı. Onlarla açıklanacak birşey değil artık. Ay da yaşamıyoruz.

    Hem ırkçı-faşist dindar olmaz mı? Bizim yerli ırkçı faşistlerin alayı dindardır. O yüzden oruç terörü estirirler üniversite kantinlerinde. Rada da bıçaklayıverirler. Türklük kadar İslama da çok vurgu yaparlar. Nizami alemciler dindar değil midir sizce? Eğer onlarda sizin gözünüzde dindar değil ise bence dindar tanımını siz yapmalısınız. Herhalde şöyle bir tanım o: “sadece insan ,birşeye bulaşmayan, öldürmeyen insanlar dindar olur”. O zaman atıyorum sosyalist kişi de çıksın “sadece insan öldürmeyenler sosyalist olabilir” desin toptan sorunlardan kurtulalım. Hatta ırkçılar da “delikanlı ırkçı-faşist adam öldürmez (sadece biraz döver!)” desin. Ne güzel, tüm pislikleri hasır altı yapalım, kokuya da aldırmadan yaşayıp gidelim. Kavramlarda güme gitsin bu arada.
    Denetimsizlikten, eğitimsizlikten, sorumsuzluktan dolayı binlerce insanı trafik kazalarına kurban ettik, sonra da suçu “trafik canavarı” na attık, sorumlu hayali canavarımız oldu. İsterseniz sizde bir canavar yaratın, tüm suç onun olsun.

    Suat bey, sokakları dolduran binlerce insan, atılan sloganlar, ölen yanan insanlar ve olayın sonrasında belli bir kesimin açıkca hissedilen bir memnunluğundan bahsediyoruz. Dindar belediye başkanlarının açık desteği, yazılan ve çizilenler. Bunlar yetmiyor, ama Murat Belge ye “konuşan” iki üniversite öğrencisi başka bir kesimi tu-ka-ka yapmaya yetiyor 🙂

    Hem Murat Belgenin kendisine sosyalist dediğini unuttunuz sanırım!? Sizden istenilen aslında Murat Belgenin tavrını gösterebilmeniz. Belge sosyalist bir insandır ve kimseyi de yakacak, öldürecek birisi değildir. Sosyalist olmasına rağmen birtakım Marxist öğrencilerin o dönem bu şekilde düşünebildiğini aktarıyor, aktarabiliyor. Bir nevi özeleştiri yapıyor. Sizden de beklenen bu şekilde bir öz eleştiri yeteneği.
    Elbette bir dönem sol içersinde (eskiden sol varmış bee) bazı insanlar “abi devrimde olur böyle şeyler” gibi saçma sapan fikirlere sahipti. Fakat iç-savaş sayılacak dönemde dahi benzeri toplu katliam linç vs olmamıştır. İnsanlar yanarken binlerce ateist, darwinci, solcu, rockçu, meyhaneci bir kalabalığın alkış eşliğinde slogan attığı görülmemiştir! Kimse Maraş ın aynı şekilde intikamını almaya kalkışmadı mesela,.. “halkevi bombalandı basın camiyi yıkın ocakları” denmedi hiç. Ki o zaman sol gayet güçlü ve kitlesel idi benim bildiğim. İsterseniz Çorum olaylarına bakın, Uşak a bakın, Artvin e bakın… Yada o dönem Fikri Sönmez başkanlığındaki Fatsa ya bakın. Ülkede kan gövdeyi götürürken birileri kimseyi yakmadan güçlü oldukları yerde “doğrudan demokrasi” denemeleri yapacak bir zihniyet sergiliyor. Herhalde dindar yada farklı düşünen insanlar yakılıyor olsa idi MSP li başkanlar bile çıkıp savunmaya kalkmazdı 11 eylül öncesi. Yakın tarih de yaşadıklarımız belli, sorumluları da belli. Dindarlar kimsenin burnunu bile kanatmadı diye ninni anlatmayalım kendimize.
    Yukarılarda da ayrımı açık seçik yazdım. Tüm dindarlar=cani demediğimin altını çizdim. O yüzden tüm dindarları cani yaptınız demeyiniz boşuna.

  73. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 18, 2007 | Reply

    @Snowqquen,

    Konuşun konuşun, konuştukça içinizdeki faşizm canavarı açığa çıkıyor:

    Ama ortada bir adaletsizlik varsa körü körüne Ahmet Necdet Sezer’i savunacak degilim.

    Yok canım savunun, zırva tevil götürmez. Sezer tarafından affedilen terörist sayısı 250 civarında. Birçoğu tekrar dağa çıktı, polis asker öldürdü. Temizlik dürüstlük cart ve curt. peh.. Bakın kimler kimler affedilmiş:

    http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=233378

    biraz tarih okuyarak Türklerin nasil müslüman olduguna bakin.

    Hahaha hiç güleceğim yoktu. Durun tahmin edeyim, bunu Emre Kongar’dan öğrendiniz değil mi?

    Şunu kafanıza yerleştirin, hiçbir “inanç” zorla yerleşmez. Bir dönem yapılan zorlamalar geçici pragmatik davranışlara sebep olur ama asli inanç asla terkedilmez, bir zaman sonra alttaki taşar, zorbalığı ezer geçer.

    Hadi diyelim ki at gözlüklü Kongar doğru söyledi.

    Siz bunu söylerken yapılan zorbalıkları meşrulaştırmak istiyorsunuz. Buradan felsefenizin şu olduğu sonucu çıkar: “Gücü ele geçiren ezer, inancını da dayatır.”

    Ee kuzum o halde kime ne demokratlığı taslıyorsunuz? Şimdi Hz.Tayyip Erdoğan Han gücü tamamen eline geçirse ve sultanlığını ilan etse “kapat kız bacaklarını, açıkta bi yer kalamayacak, bu böyle biline, kıçını başını açanın tiz kellesi vurulaa!” dese hangi mantıkla itiraz edeceksiniz? Önceki zorbalık meşru ise gücü eline geçiren yapar ise buradan, “şimdi gücü ele bu geçirmiş bu da yapar” sonucu çıkacağını düşünmez misiniz? Ne akıl sizdeki yahu, bu kadar kendi ayağına kurşun sıkılır mı? (Merak etmeyin böyle birşey olsa sizi yine biz savunuruz)

    İşte o zaman görürdünüz siz tek parti diktatörlüğünün ne olduğunu.

    Bir de ‘ataerkil kültürün içsellesmesi’ durumunu kavrayamamissiniz.
    Adi üzerinde zaten iç-sel-les-tir-me:)))

    Yahu kadınların mevcut durumunu bilmesek yutturacaksınız. Acaba dünya üzerinde kadının bu kadar rezil kepaze durumuna düştüğü, meta olarak, mal olarak kullanıldığı, vücununun araba reklamlarında bile erkek gözlerine meze yapılacak kadar kullanıldığı bir zaman yaşanmış mıdır? Google’da “porn” yazın bakalım, hemcinsleriniz ne halde moderen yaşamda bir görün.

    Ama dur dur dur, tabii ya. İç-sel-leş-tir-me deel mi? 🙂 Moderen tarafından. Hey Allah’ım, bir de kadın olacaksınız.

    “Buna karşı çıkıyorum” diyorsunuz bir de. Şurada yazdıklarınıza bir bakın. Kendini sakınmak isteyen insanları ataerkil kültür diye demediğinizi bırakmıyor diğer taraftaki tarihin en büyük metalaştırmasına ses etmiyorsunuz.

    Başörtülüler mağdurken, hakları gaspedilmişken üstelik bir avuçlarken.. İçselleştirme yaftanızı neden meta olmuş/olan milyonlarca kadına yöneltmiyorsunuz?

    Yahu bu kadar tutarsız yazıyorsunuz, kendi yazdıklarınıza inanıyor musunuz bilmem.

    Hadi Allah aşkına hakkettiğinizden fazla ilgilendim sizinle, gidin biraz tarih sosyoloji okuyun öyle konuşalım. Turgut Özakman, Emre Kongar gibilerden tarih öğrenenlerle oynayacak kadar vaktim yok benim. (Kongar demişken, ilgili bir yazı 🙂

    ***

    Tek Parti döneminden bazı örnekler vereyim, bakalım bugünki “seçilmiş” tek parti iktidarı ile aynı şey mi?:

    «Gazetelerinrzin son günlerdeki nesriyati arasinda dinden bahis bazı yazı, mütalâa, ima ve temsillere rastlanmakladir. Bundan sonra din mevzuu üzerinde gerek tarihî, gerek temsili ve gerek mütalaa kabilinden olan her türlü makale ve fıkra ve tefrikaların neşrinden tevekki edilmesi ve baslanmış bu gibi tefrikaların en son on gün zarfinda nihayetlendirilmesi…» (T. C. Başvekalet, Matbuat Umum Müdürlügü, Iç Matbuat Dairesi, 1945)

    • «Biz her ne şekil ve surette olursa olsun, memleket dahilinde dinî nesriyat yapilarak dini bir atmosfer yaratılmasina ve gençlik için dini bir zihniyet fideligi vücuda getirilmesine taraftar degiliz.» (T. C. Dahiliye Vekaleti, Matbuat Umum Müdürlügü, sayi 658 ve 17 Mayis 1942)

    TBMM’de bir vekilin sözleri:

    — «Seçim günlerinde köylüler bize ne dedi, bilir misiniz? Biz açız, sefaletteyiz, çoluğumuz çocuğumuz gıdasızlıktan bitkin bir hâldedir. Fakat bunlardan ziyade bizim gücümüze giden, bizi müteessir eden şey, camilerimizden, minarelerimizden, mübarek ezanımızı, «Allahu Ekber» dememizi yasak etmeleridir. Bizi Kur’an dilimizle, Peygamberimizin dili ile ibâdetten men’etmeye Allahu Ekber dedi diye, Kur’an dili le kelime-i şahadet getirdi diye imamlarımızı, müezzinlerimizi zindanlara atmağa ne haklan vardır? Lâiklik bu mudur?… Hangi köye gittiysek, hangi şehirli ile görüştü isek bize bunu söylediler.»
    Camilerde gizli gizli Müslüman çocuklarına namaz sûrelerini okutan hocalar polisler tarafından yakalanıp cürm-i meşhud (suçüstü) mahkemelerine sevk edildi. Harf Kanununa aykırı hareket suçu ile günlerce, aylarca mahkemelerde süründürülürdü.

    Zabıta, çarşı pazarlarda Kur’an cüzlerini satanları takip ediyor, eline geçirdiklerini
    mahkemelere sevk ediyordu.

    Merhum Mareşal Fevzi Çakmak’ın cenaze merasiminde yüzbinlerce insanın hep bir ağızdan tekbir almalan, CHP’lileri pek ziyâde kızdırmış, bu tekbîrleri «hortlamak» la tavsif ve tahkir etmişlerdi. A.E. Yalman da bu tekbir sadâlarını «Bulgar ilâhisi» diye tahkir ve tezyif etmişti. (17 Nisan 1950; Vatan gazetesi)

    ***

    Ve daha birçokları.. Aynı şey haa!? El insaf..

  74. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 18, 2007 | Reply

    Suat bey, sokakları dolduran binlerce insan, atılan sloganlar, ölen yanan insanlar ve olayın sonrasında belli bir kesimin açıkca hissedilen bir memnunluğundan bahsediyoruz. Dindar belediye başkanlarının açık desteği, yazılan ve çizilenler. Bunlar yetmiyor, ama Murat Belge ye “konuşan” iki üniversite öğrencisi başka bir kesimi tu-ka-ka yapmaya yetiyor 🙂

    Fuat bey,

    Bu ülkenin çok büyük çoğunluğu müslüman. Verdiğiniz örnekler de ülke nıfusuna vurduğunuzda çok marjinal kalır. O oruç tutmayanları döven ülkücülerin kendilerinin de oruç falan tutmadıklarını bilmiyor olmazsınız. Böyle marjinal örnekler vermeyin.

    Bir de bilirsiniz medyamız özellikle bu konularda yalan söylemeye bayılır. “4′ü lisede okuyan 5 gencin, Ramazan’da içki içtiği gerekçesiyle Ünal’ı döverek öldürdüğü ortaya çıktı.” derler sonra meğerse adamın gaspçı olduğu, gençlerden para istediği için kavga çıktığı ve öldürüldüğü ortaya çıkar.

    Ya da “Ramazan’da alkol dayağı” başlıklı haberlerin yayınlanır meğerse sahur vakti içki içtikleri için dayak yedikleri belirtilen gençlerin, polis soruşturması sonrası bara birlikte geldikleri arkadaşları tarafından dövüldüklerini anlaşılır.

    Bir ara çetelesini tutmuştum bunların, bakabilirsiniz:

    http://www.dusunceler.org/guncel/2006/10/21/kartel-medyasinin-ramazan-yalanlari/

    Üniversitelerde birbirlerine gıcık olan solcularla – ülkücüler zaten her fırsatta dalaşırlar. Solcular kendi bahanelerini bulur saldırmak için, ülkücüler kendi mbahanelerini. (“oruç yediler” gibi. dediğim gibi kendileri tutmaz halbuki.) Bunu ideolojik kavgadan soyutlar da din konusuna nindirgersesiz yanılır ve yanıltırsınız.

    Ben Murat Belge örneğini genelleştirmek için vermedim. Bunu faşizmin her düşüncede yeşerebileceğini örneklemek için verdim. marksizm bu kadar tabansız olduğu halde bu tip görüşleri savunan gençler olabiliyor demek ki.

    Şimdi düşünelim, ülkenin çok büyük çoğunluğunu sosyalistler oluştursa idi, böyle dine inananları asıp kesmeye meraklı olanların oranı da herhalde büyük kitleye orantılı olurdu feğil mi? Benim dediğim bu.

    Bu kadar büyük bir müslüman kitleye rağmen sayabildiğiniz üç-beş marjinal örnek. Bu tip büyük kitlelerde marjinal hareket edenler oluyor, örneğini verdiğim minik marksist hareketlerde bile olduğuna göre.

    Binlerce ateist darwinist demeyi bıralın genel kitlede kaç bunların oranı Allah aşkına? Toplumun kültürel kodlarından bu kadar habersiz misiniz siz?

    Sol ne zaman kitselel oldu bu ülkede? Hele devrimci sol? Yahu bu kadar bihaber olmayın yakın tarihten. Ecevite oy veren köylü amcaları ne sanıyorsunuz siz darwinist mi? Ya da mevcut CHP seçmeninin en az üçte ikisi samimi müslüman olduğunu bilmiyor musunuz?

    Öte yandan 12 eylül öncesi sol örgütlerin nasıl ortalığı yakıp yıktığını da unutmadık, kusura bakmayın. Bu tabansız hallerine rağmen epeyce başa baş mücadele ettiler. Sağcı – Muhafazakar gençler ardlarındaki kitleyi göz önüne alındığımızda çok cılızlardı. Allah korusun sol örgütlerin ardında muhafakazakar sağ gibi kitlesel taban olsaydı neler olurdu düşünmesi bile korkunç.

    Biz özeleştiri yapıyoruz, sizin yaptığınız genelleştiremeye ülke insanını kana susamış caniler gibi gösteren haksız tavrınıza karşı çıkıyoruz.

    İslam bırakın normal zamanda, savaş zamanında bile masum insanların öldürülmesini yasaklamıştır. İslam savaş hukukunda işkence, bizzat savaşan tarafta olsa bile savaşa iştirak etmemiş olanlara, iştirak etmiş olsa bile kadınlara, çocuklara, din adamlarına ilişilmesini yasaklamıştır.

    İslam “masum bir insanı öldüren tüm insanları öldürmüş gibidir” der, nasıl cinayetleri savunalım ki biz.

    Burada konuştuğumuz şey, dediğim gibi sizin toplumu göstermeye çalıştığınız ve genelleştirdiğiniz durum. Yoksa faşizmin her yere sızabieceğini sürekli yazan/söyleyen insanlarız. (Bkz. MY’nin son yazısı)


    T.Suat Demren
    http://www.dusunceler.org

  75. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 18, 2007 | Reply

    @T.Suat Demren

    Sezer, af yetkisini, Anayasa’nın 104. maddesine göre, “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak…” hükmü uyarınca kullanmis ve daha çok ölüm orucu sebebiyle hastalik geçirenleri affetmis. Bu mu simdi içimdeki fasizm canavarini cikaran:)

    Kaldi ki ben sizin Abdullah Gül ve Tayyip Erdogan fanliginiz gibi bitmez bir sempati beslemiyorum hiç bir politikaciya. Bu af, yanlis bir kararsa elestirilir. gene kör atis yapiyorsunuz azizim.
    Ayrica cumhurbaskanligi kösküne yapilan harcamayla ne alakasi var
    onu anlayamadim.

    Semavi dinlerin nasil yayildigini yazan bir tek Emre Kongar degil.
    ‘kafirleri gördügünüz yerde öldüreceksiniz’ i de Kongar söylemedi.
    Elde çicek ve baklavayla gidilip yeni din talep edilmedi:)

    evet çok dogru söylemissiniz, gücü ele geçiren inanci dayatir diye, tarihsel ironi derken bunu kastediyorum.
    ama bu ‘mesrulastirma’ degil ‘sitem’ dir. siz daha özelistiri yapamiyorsunuz neyi savunacaksiniz?

    ‘arka kapak’ kizlari, ‘kadinin meta olarak kullanilmasina’ karsi
    oldugumu yazmistim zaten okumamissiniz.
    Bunlar da ataerkil kültür iç-sel-les-tir-me sidir.

    size Emma Goldman’dan kadinlarin izlemesi gereken yol hakkinda
    bir kuple:
    ” ilk olarak, kendilerini bir seks metası olarak değil, kişilik [sahibi bireyler] olarak değerlendirerek. ikincisi, kendi bedeni üstünde kimsenin hak iddia etmesini kabul etmeyerek; tanrı, devlet, toplum, koca, aile vb.’nin hizmetkarı olmayı reddederek; kendi yaşamını daha basit, ancak daha derin ve zengin yaparak. yani, tüm karmaşıklıklarıyla yaşamın anlamı ve içeriğini kavramayı deneyerek, kendini kamusal görüşün ve kamusal kınamının [dışlamanın] korkusundan kurtararak…..”

    ———

    Bugün iktidar varken muhalefet yoksa, sürekli ‘biz %57 ile geldik’, biz çogunluguz siz azinlik, biz halkiz siz elit, biz x’iz siz y dayatmasi yapiliyorsa. medya organlari iktidara yakin kisiler tarafindan satin alinmissa, ‘demokrat’ olmanin kosulu öncelikle iktidari onaylayan
    cümleler sarfetmekten geçiyorsa hos geldin tak parti diktatörlügü!

    Alintilaladiginiz yazi da garip olan nedir biliyor musunuz?
    Köylülerin aç olduklari halde onlari en çok müteessir seyin camilerimizden Arapça seslerin yükselememesi olmasi.

  76. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 18, 2007 | Reply

    Yazmayacaktım ama şunu görünce duramadım:

    ‘kafirleri gördügünüz yerde öldüreceksiniz’ i de Kongar söylemedi.

    Bıkmadınız değil mi baltayı taşa vurmaktan? O ayet o kadar değil, önü var arkası var.

    Bu konuda bir zaman sizin yaptığınız gibi cımbızlama yapan birisine verdiğim cevabı kopyalayacağım. Burada görüleceği gibi ayetlerin siyakı sibakı(öncesi sonrası) nın iniş sebebinin ne kadar önemli olduğu görülecek. İşte siz de aynını yapıyorsunuz. Yetmezse verdiğiniz ayetleri temel yaparak tekrar yazarım, merak etmeyin:

    ****

    Kıroğlu’nun örnek verdiği Tevbe suresinin sadece 5. ayetini yalnız değil de doğru bir biçimde baştan sona tarihsel yönünü de gözönüne alarak okuduğumuzda, bu ayetlerin, Peygamberimizle anlaşma yapmış olanların bu anlaşmalarını bozmaları üzerine nazil olduğunu anlamış oluruz:

    1 – Allah’dan ve Resulü’nden bir ültimatomdur bu, kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklere:

    2 – Bundan böyle yeryüzünde dört ay daha istediğiniz gibi gezip dolaşın. Şunu da bilin ki, Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. Allah kâfirleri mutlaka perişan edecektir.

    3 – Ayrıca büyük hac günü Allah ve Rasulü tarafından insanlara bir ilandır ki, Allah da Resulü de müşriklerle yapılan antlaşmalara artık bağlı değildir. Eğer hemen tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Yok yine tevbeden yüz çevirirseniz biliniz ki, Allah’ı yıldıracak değilsiniz. Kâfirleri acı bir azap ile müjdele.

    4 – Ancak kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size olan ahitlerinde hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiçbir kimseye yardımda bulunmamış olanlar bunun dışındadır Siz de onlarla olan antlaşmanızın hükümlerine antlaşma süresinin sonuna kadar uyunuz. Muhakkak ki, Allah müttakileri sever.

    5 – Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

    6 – Eğer müşriklerden biri aman dilerse, ona aman ver. Ta ki, Allah’ın kelâmını dinlesin. Sonra onu güvenlik içinde olduğu yere kadar gönder. Çünkü bunlar gerçekten de bilgisiz bir kavimdirler.

    7 – O müşriklerin Allah katında ve Resulü katında herhangi bir ahdi nasıl olabilir? Ancak Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız var ki, bunlar size karşı doğru durdukça siz de onlara doğru olun. Allah (hainlikten) sakınanları elbette sever.

    Yani ortada İslam devleti ile yapılan anlaşmayı bozan hain bir taraf vardır ve bunlar müslümanlara zarar vermişlerdir.Yoksa durup duruken herhangi birkişiyi “öldürün” demek değildir. Böyle işkembe-i kübradan atarak, bir ayetin siyak ve sibakını atlayarak güya İslam’ı ve cihat anlayışını yermeye çalışmak komikliktir.

    Buna banzer başka ayetler de var:

    190 – Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.

    191 – Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Yalnız Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizi öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.

    Ayette geçen “size savaş açanlarla ifadesi” gayet açık.. Yani çömez düşmanlarının İslam’ı bu şekilde sıkıştırma çabaları en hafif ifade ile “acz” dir.

    İnsanın olduğu heryerde savaş olacaktır.Bu dünya düzeninde iğfal edilmiş zihinleriyle doğduğu toprakların medeniyetine bu kadar dar bir pencereden bakarak saldıranlar şunu bilmeliler ki İslam tarihi farklı düşüncelere bakış ve davranışı açısından bir iftihar vesilesidir.İslam’a böyle öfke kusanlar İslam’ın savaş hukukuna kurban olsunlar. Peygamberimizin 27 gazvesinden hiçbiri saldırı amaçlı değildir. Tüm bu gazvelerde, konunun uzmanı Prof.M.Hamidullah Hoca’nın tespitleriyle her iki tarafın kayıpları -Beni Kurayza yahudilerinin kendi tuttukları hakemin kararı gereği infazları hariç- 300’lü rakamlardadır. Bu kadar az bir kayıpla İslam gibi muhteşem bir medeniyet kurulmuştur.İslam’a kılıç dini demek çok büyük bir büyük terbiyesizliktir. Efendimiz (sav) vefat ettiğinde ardında -mekke devrini hariç tutarsak yaklaşık 10 yılda – bu kadar az bir kayıpla, bu kadar kısa bir sürede, 2 milyon km.(2)’ ye ulaşmış, 150 binin üzerinde inananı bulunan evrensel bir barış ve kardeşlik dinini bırakmıştı.

    Bunun karşısında öfkeden parmaklarını ısıranlar İslama hayasızca iftira atarak onun değerini küçültemezler. Kur’an’ın emri açıktır : “De ki: Hak Rabbinden gelmiştir, dileyen iman etsin dileyen küfretsin”

    Biz bunu söyler, işimize bakarız.Kimsenin İslam’ı böyle provokatif eylemler yüzünden karalamaya hakkı yoktur.

    Ama bu konu ile ilgilenen ve “İslam’da Savaş Hukuku” ve “Cihad” kavramının ne olduğunu merak eden varsa aşağıdaki birkaç link vasıtası ile “çok kısaca” bilgilenebilirler:

    http://www.islamustundur.com/islamsavashukuku.html

    http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=127

    http://www.gencadam.net/content/view/295/37/

    Ayrıntılı bir şekilde bilgi sahibi olmak isyenlerde aşağıdaki kitaplara bakabilir :

    http://kitap.antoloji.com/kitap.asp?kitap=184313

    http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=884&session=87647218985100225593&LogID=

    http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=20103&session=87647218985100225593&LogID=

    ****

    İslam kılıç dini mi?

    Bu sıkça söylenir. Papa’da -yaptığı alntıya dayandırarak- bunu ifade etmiş satıraralarında. Bunu söylemek için insanda insaf ve vicdana dair bir şey olmaması lazım. Hz.Peygamber (sav) 23 yıllık peygamberlik devrinin yarısından fazlasını Mekke’de binbir sıkıntı içinde tebliğ ile geçirmiştir. Yaklaşık 10 yıllık Medine devrinde ise hemen tamamı savunma amaçlı olan çeşitli gazveler yapmış ve toplam 50 gün süren bu savaşlarda da -konunun otoritesi ünlü siyer alimi Prof. Muhammed Hamidullah’ın tespitleriyle- her iki tarafın tüm kaybı 300 kişiyi geçmemiştir.(Bu sayıya kendi tuttukları hakemin kararıyla infaz edilen ‘Beni Kurayza’lılar dahil değil.)

    Ve bu küçük bilançoyla Peygamberimiz, ardında yaklaşık iki milyon kilometrekarelik devasa bir alana yayılmış, veda hutbesinde ikiyüzbin kişilik bir topluluğa hitap edecek kadar genişlemiş bir mü’minler topluluğu bırakmıştır. Nasıl bir kılıçmış bu da önceleri iki kabile arası savaşta ölen kişi sayısı kadar zaiyat ile bir kıt’ayı ve yüzbinleri on yıl gibi çok kısa bir sürede İslamlaştırmış?

    T.W.Arnold “İslam’ın en büyük insan kazanımlarını, siyasal gücünün en zayıf olduğu zaman ve mekanlarda gerçekleştirmiş olduğuna inananlardanım.” der. Ve ekler: “İslam İspanya’daki varlığının en son gününe kadar mühtedi kazanmayı sürdürmüştür.”

    Bunlar ne demek?

    İslam medeniyetini çekirge sürüleri gibi yağmalayan Moğol sürülerini, 100 yıl içinde müslüman yapan ve ardından bu göçebe ve yağmacı kavimden TacMahal’i yapacak bir medeniyet çıkartan İslam mı kılıç dini? Bütün bunlar şunu gösterir: İslam cazibesini ondan, şundan, bundan, saltanattan, kılıçtan, güçten değil “öz”ünden almaktadır. Dünya’da İslam’a dair onca olumsuz yayına ve yazılıp çizilenlere rağmen, İslam’ın hala dünyanın en hızlı yayınlan dini olması ne ile açıklanır? Elbette “Hakikat cazibesini özünden alır.” ilkesiyle.

    Zaman zaman bazı sapmalar meydana gelse de genel olarak İslam tarihinde hiçbir zaman sistematik bir soykırım ya da sistematik bir din değiştirme baskısı olmamıştır. Bu konuda İslam medeniyetinin alnı hiçbir medeniyetin -hele hele Batı/Hristiyan medeniyetinin- olmadığı kadar paktır.

    Mesela Marksist Auguste Bebel, “Hz. Muhammet ve İslam Kültürü” adlı kitabında şunları yazar:

    “…..başka dinden kimselere Doğu’da o zamana kadar eşi örneği görülmemiş bir yumuşaklık ve hoşgörüyle davranılması ve bu kimselerin nispeten kolay yollardan özgürlük ve bağımsızlıklarını elde edebilme olanağı bulmaları, İslâmiyet’in hızla yayılmasının başlıca nedenleridir. Bugün Avrupa’da hâlâ yaygın olan ve İslâmiyet’in, inanmayanlara (başka dinden olanlara) karşı fanatik bir tahammülsüzlükle yaklaştığı sanısına karşı, bunun tam tersinin doğru olduğunu göstermek gerekmektedir. Hıristiyanlar, Museviler ve öteki dinlerden olanlar, Müslümanlık dininin doğduğu ilk günden itibaren, aynı dönemdeki Hıristiyan Avrupa’da akılların ucundan bile geçmeyecek bir rahatlık ve güven içinde yaşamışlardır.”

    “Museviler ve Hıristiyanlar, gerek İslâmiyet’in en parlak, gerekse daha sonraki dönemlerindeki, hatta günümüze kadar uzanagelen örneklerden görebileceğimiz gibi, İslâm devlet örgütü içinde en yüksek mevkilere kadar gelebilmişlerdir. Yahudiler, bugün bile Hıristiyan Avrupa’da hâlâ kendilerine yasaklanmış onurlu mevkilere ve haklara, İslâm devlet bünyesi içinde her zaman sahip olabilmişlerdir. Hıristiyanlar ve Yahudiler, sarayda çok yüksek düzeydeki görevden sorumluluklar yüklenmişler, çoğu kez halifelerin danışmanlığını yapmışlar, özellikle Doğu’da çok saygın bir yeri olan doktorluk uğraşında sivrildikleri gibi, sık sık halifelerin başhekimliğine getirilmişlerdir. Bütün bunlardan başka, Hıristiyan kilise ve manastırlarının yanı sıra Yahudi sinagoglarının, Hz. Muhammed döneminden önce ve sonra İslâm İmparatorluğu’nun bütün topraklarında çok yaygın olmalarına karşılık, söz konusu dinlerin mensupları, kiliselerinin sınırları içinde tam bir din özgürlüğüne sahip oldukları gibi, gerek çok büyük varlık ve mülklerinin denetim ve yönetiminde, gerekse din işlerinde kusursuz bir özerkliğe sahip olmuşlardır. Ayrıca Hıristiyan ve Yahudi bilim adamları İslâm bilim adamları ile dostane ilişkiler kurmuşlardır; gerek dinî, gerekse hukuksal, tıbbî ve doğalbilimsel konular büyük bir özgürlük içinde ve çok içtenlikli, her türlü resmiyetten uzak bir açıklıkla tartışılabilmiştir; böyle bir ilişki, birçok Hıristiyan devletinde hâlâ olanaksızdır.”

    “İşte bütün bunların sonucunda, çok erken dönemlerden başlayarak, Hıristiyan Avrupa’nın, derin ve karanlık bir barbarlığın çukurunda debelendiği ve kilise dogmalarına kuşkuyla bakmaya cesaret edebilen ve bu kuşku sonucunda dogmalarını sarsabilecek incelemeler yapmaya kalkışanların amansızca izlendiği dönemlerde, İslâm İmparatorluğu, düşünce özgürlüğünün ve kültürün en üst düzeylerine ulaşabilmiş olmanın mutluluğunu yaşamış ve Doğu, koyu, tutucu bir inanç karanlığına gömülmüş Avrupa’ya bilginin ışığını taşımıştır… Yukarıda betimleyegeldiğimiz ve kimilerine inanılmaz gelen bu hoşgörü aslında çok doğaldı. Hıristiyanlar, Yahudiler ve öteki dinlere bağlı insanlar, İslâmiyet’in öncelikle yayıldığı ülkelerde yüzyıllar boyunca barışçı bir ilişki içinde yaşamışlardı.”

    ***

    Bu mu kılıç dini İslam? El-İnsaf.

    Ne demiş Peygamberimiz? “Utanmıyorsan istediğini yap”

    İnsanın “İslam kılıç dini” demesi için önce utanma hasletini yitirmesi gerekir.

    ****

    Bu kadar enformasyon yeter.

  77. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    @Suat Demren,
    öncelikle hiç bir dine ‘kiliç dini’ demem, bunun paranoyasini yapan sizsiniz. Ama dinler tarihi göstermek istediginiz kadar masum degil.
    hele alinlari hiç pak degil.
    ‘bu dünya üzerinde igfal edilmis zihninizle’ diyorsunuz, asil ‘igfal’ tek tanrili göksel ataerkil dinler tarafindan ‘doga anne’ye yani evrenin
    uyumuna yapildi. Kalan ise erkek egemen bir tarih.
    Medeniyetleri ise ‘yanlis hayat dogru yasanmaz’ sözünü cagristiriyor.
    Siz Havva(Eve)’in hikayesinden bahsediyorsunuz ben ‘Lilith’ diyorum.
    Aradaki fark bu. ‘size savas açan’ müsriklere ölüm emri verildi sadece de, imana gelirse affedileceklermis de inanin benim için pek elle tutular yani yok. Birileri Allah adina birilerini öldürmeyi kendine mesru kilmis bunu gene ‘devlet nezninde yapilan anlasma’ gibi iktidarla baglamis. Daha nasil anlatayim?

    Madem bu kadar kapsamli arastirma yaptiniz eminim sunlar da gözünüze carpmistir:

    Tarih-i Taberi / Cilt 3/(Syf-343)

    Her kim Türk’lerden baş getirirse yüz dirhem vereceğim. İmdi müslümanlar bir bir Türk’lerin başını kesip getirip 100 dirhemi aldılar
    eygamberin turklerle ilgili hadislerinden:
    – Müslümanlar, Türklerle öldürüşmedikçe, kıyamet kopmayacaktır. Yüzleri kalkan gibi, üst üste binmiş(kalın) derili olan bu toplumla…. kıl giyerler.”( Bkz. Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’l-Fiten/62-65, hadis no:2912; Ebu Davud, Sünen, Kitabu’l-Melahim/9 Babun fi Kıtali’t Türk, hadis no: 4303; Nesei, Sünen, Kitabu’l-Cihad/Babu Gazveti’t-Türk…)

    hepsini alintilamaya da gerek yok.
    yaz yaz bitmez.

  78. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    Suat Bey, Allahaşkına, Sezer’i seçici rektör atamaları, eşsiz davetiyeleri nedeniyle hep beraber eleştirelim de linççi medya ağzıyla, haklı olduğu konularda haksız göstererek eleştirmeyelim. Bunlar, sadece Sezer’i değil, hepimizi yıpratıyor çünkü bu.

    Sezer gibi köşke kapanıp çıkmayan, içeriye kimseyi sokmayan emekli memur zihniyetli adamlardan ne beklenir ki? Ne ülke itibarı düşünürler ne başka birşey. Eski olsun, küçük olsun benim olsun..

    Burada “Özal zihniyeti” belirgin. Tevazu, dürüstlük, değerli ve toplum olarak bizim çok ihtiyacımız olan şeyler. Çünkü, yoksul olmadığımız halde, yolsuzluğun kalkınmanın sırtında büyük bir kambur oluşturduğu, gelir dağılımı açısından oldukça adaletsiz bir ülkeyiz. Haliyle, toplumun önemli bir kesiminin devlet adamlarından beklentisi de dürüstlük, Sezer bu yüzden çok sevildi, AKP hükümet olana kadar hemen herkes tarafından.

    Şimdi Sezer’i sevmiyorsunuz diye, dürüstlüğü memur zihniyetlilik olarak yorumluyor, dolaylı olarak hırsızlığı, gösterişçiliği, “yeter ki iş yapsın da, biraz da kendi cebine koysun” yaklaşımını yükselen değer olarak onaylıyorsunuz.

    Sezer, önceki hükümet-medya işbirliğiyle geçirilmeye çalışılan anti-demokratik basın yasasına, yine demokrasiyi korumak için, karşı çıktığında, kartel medyası tarafından Çankaya’ya aldığı perdelerle vurulmaya çalışılmıştı, bunu da unutmayalım.

    Ha bir de Başbakan’a anayasa fırlatır 50 milyar dolarlık krize sebep olurlar. Bankalar hortumlanır, birileri zengin olur. Ama bu rakamın çankayaya yapılan masrafın yanında ne önemi var deel mi?

    Kriz sürecin bir sonucuydu, anayasa fırlatmanın değil. Siz benden çok daha iyi ekonomi biliyorsunuz, “tek bir olay sağlam bir ekonomiyi bu kadar etkileyemez” ya da “ekonomi pamuk ipliğne bağlıysa herhangi bir kıvılcım yeter” dersem yanılıp yanılmadığımı siz söyleyin.

    Piyasaların canı sağolsun, daha da önemlisi, Sezer Anayasa fırlatma olayında haklıydı, hepimizin çıkarını savunuyordu. Özal’dan, Demirel’den alışık olduğumuz “Sen bana göz yum, ben de senin işini göreyim” diye özetlenebilecek devlet geleneğine aykırı davranarak Hüsamettin Özkan’ın şaibeli işlerini denetleme yetkisini kullandığı için tasfiye edilmeye calışıldı, olmadı, imdadına AKP yetişti.

    Ha bir de unutuyordum, bol bol terörist affederler. Sonra adamlar tekrar dağa çıkar evlatlarımızı öldürür. Ve buna sebep olanlar iyi insandır ortasınıf muhafazalarlar kötü. hahaha hiç güleceğim yoktu.

    Terörist affetmek, Sezer’in kendisine verilmiş yetkiyi (insani açıdan düşünürseniz, görevi) insanların lehinde kullandığı için linç edilmesinin en çirkin, en tiksindirici örneği. Ve İslamcı “demokrat”lığın öteki yüzünü gösteren en güzel örneklerden. Sizin de kullanmış olmanız, çok üzücü. Sahi, bu arkadaşlar “müslüman”dı, öyle değil mi, Rahman ve Rahim olana iman ediyorlardı yani…

    12 Eylül Anayasası’nın cumhurbaşkanına verdiği yetki, “hapishane koşullarında insanca yaşayamayacak sağlık durumda olduğu doktor raporuyla tespit edilmiş” mahkumu affetmek. Bu durumdaki mahkum, başvurusunu adalet bakanlığına yapıyor, bakanlığın görevlendirdiği doktor raporunu hazırlıyor, bakanlık gerekli soruşturmayı yapıp dosyayı cumhurbaşkanının önüne onaylaması için koyuyor. Yani eğer mahkumun affını gerektiren bir durum yoksa, dosya cumhurbaşkanına zaten gitmiyor. Sezer’in son beş yılında adalet bakanı, AKP’li idi.

    Sizin böyle bir yetkiniz olsa, doktor raporu önünüze geldiğinde “bana ne kardeşim, ben teröristi affetmem, gebersin hapishanede” mi derdiniz?

    Elbette, bu tavır, fanatizmin revaçta olduğu bir toplumda daha popüler olurdu. “Demokrat” islamcılarımızın da “demokrat” bir cumhurbaşkanından bekledikleri tavır bu olsa gerek.

    Sahi, kaç mahkum affedilmiş Sezer’in imzasıyla, kaçı çıktıktan sonra terörist eylemde bulunmuş, bilen var mı? Hükümet, yahut AKP grubu, olayı araştırmış, üstüne gitmiş, bu hak ya da yetki, mahkumlar yahut cumhurbaşkanı tarafından suistimal ediliyorsa, bunu tespit etmiş ve önlenmesi için girişimde bulunmuş mu?

    Sezer’i çok sevdiğiniz günleri unuttuysanız, iki hatırlatma yazısı, “Unutulan Öteki Sezer” ve “Öteki Sezer ve Öteki Biz”:
    http://www.sabah.com.tr/2007/08/28/haber,FD06FE3E66EA409289F9CF6997F59D36.html
    http://www.sabah.com.tr/2007/08/29/haber,85E719651C6C4703AF594E68B6E98FBC.html

  79. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    Fizikçi arkadaşın cemaatin tarzını savunma biçimi de, din siyasallaştırıldığında, dayatmacılığın insanların gözünde nasıl meşrulaştırılabildiğini çok güzel ortaya koyuyor. Kendisine hitap ederek açıklayacağım.

    Sürekli şu iki kabulle konuşuyorsunuz:

    1. İslam mutlak gerçekliktir.

    Bu, iman dediğimiz, çok doğal, müslümanım diyen herkesten beklenen inanç. Bunda bir problem yok.

    Problem şunda: Dünya üzerinde müslümanlarla beraber yaşayan, ve buna inanmayan insanlar da var. Bu insanların Allah karşısındaki konumlarının ne olduğu konusunda neye inanırsak inanalım, dünyevi meseleler söz konusu olduğunda bu insanlarla müslümanlar birbirine eşit. Yani, siz kendi inancınızın doğruluğundan ne kadar emin olursanız olun, bir başkası da kendi farklı inancından o kadar emin olabilir, ve dünya üzerinde yaşadığımız sürece kimin haklı olduğuna nesnel olarak karar verme şansımız yok. Sizin gözardı ettiğiniz, bu yalın gerçek. Siz tamamen kendi doğrunuz açısından düşünüyor ve kendi açınızdan doğru olanın herkes açısından doğru olduğunu, olması gerektiğini varsayıyorsunuz.

    2. Tek bir İslam vardır (ya da, İslam ancak tek bir şekilde doğru yorumlanabilir). Fethullah Gülen cemaati, bu İslam’ı temsil eder.

    Bu, külliyen yanlış bir iddia. İslam, bir bilgi (ayet, hadis), tarih, kültür birikimin bütünü. İslam’dan ne anladığımız, bizlerin tamamen beşeri yargılarımıza dayanarak verdiğimiz bir karar. Kendi İslam’ımızı tanımlarken, bunlardan hangisini dikkate aldığımız insandan insana, kültürden kültüre çok farklı olabiliyor. Olmuş da. Herkesin de İslam’ı kendi uygun gördüğü biçimde anlamaya, yaşamaya hakkı var. Kendi İslam’ınızı bir başkasına dayatmak, hem İslam’a, hem insan haklarına aykırı.

    Şimdi, siz diyorsunuz ki:

    Ben de zannediyordum ki ağzından ayete, hadise muhalif bir kelime çıksa etrafındaki sevenleri dağılır gider.

    Kim karar verecek ağzından çıkan kelimenin ayete, hadise muhalif olduğuna? Ayet, hadis tek bir şekilde mi yorumlanıyor?

    Önce diyorsunuz ki “Gülen ne derse ayete hadise uygun olan odur”, sonra da diyorsunuz ki “Gülen ayete hadise uygun olmayan birşey söylerse arkasından gitmem.” Buna, totoloji diyoruz.

    Kendi ahlak ilkeleri!? Biz onu İslam ahlakını çok iyi temsil ettiği için seviyorduk. Demek onlar kendi ahlak ilkeleriymiş! Nasıl da yanılmışız!

    Evet, kendi ahlak ilkeleri. Size göre, doğru, gerçek, mükemmel olan herkese göre doğru olmak zorunda değil. Eğer, bunu kendinize hak görüyorsanız, başkasını “kendi ahlak ilkelerini dayattığı” için zalim olarak nitelemeyin. “Gülen’in İslam yorumuna uygun ahlak ilkeleri dışında birşeyler dayattığı” için size göre zalim o.

    Yukarıda da ikrar ettiğiniz üzre, dayatılan, size göre doğru olansa, onunla hiçbir probleminiz yok.

    Hem de 10-15 yaşındaki savunmasız korumasız çocukların beynini yıkıyormuş ha? Oysa biz bu çocuklara ışık evlerinde hem dinleri öğretiliyor hem de okul derslerine yardımcı olunuyor, maneviyatı zengin, okulunda başarılı bir gençlik doğuyor diye seviniyorduk.

    Öğretilen, dinleri değil, Gülen’in İslam yorumu. Bu çocuklar, bunları öğrenmeye başladıkları zaman doğru ile yanlışı ayırdedebilecek yaşta değiller. Çoğu ailelerinin isteğiyle bile orada değiller, bilgisayar oynamak, futbol oynamak tuzaklarıyla ortama çekilip yavaş yavaş “işleniyorlar”. Bu eğitim mi, dayatmacılık mı?

    Eğer inandığınız, savunduğunuz şeyler bu kadar doğruysa, neden cemaate davet etmek için kendi kararlarını verebilecek yaşa geldiklerinde karşınıza alıp dürüstçe konuşmuyorsunuz? Bir çocuğun bütün hayatını belirleyecek doğrularını o çocuğun adına kendiniz belirlemeye yetkiniz var mı? Çocuklara eğitim verirken ailelerinden saklamayı telkin eden bir anlayış, zalim değil de nedir?

    Eğitim, ufacık çocukları kendi mutlak doğrularınızla doldurmak değil, çocuğa doğru yaşa geldiğinde kendi kararını kendisi vermeye hazırlayacak bilgileri vermektir. Çocuğa öğretilen, tek kişinin, tek akımın doğrularıysa, bu dayatmadır.

    Hani, “laik birey” olamaz derler ya sık sık. Bireylerin laikleşmesinden bundan korkuluyor işte. Çünkü laik birey “kendi mutlak doğrusuna” ne kadar gönülden inanırsa inansın, bunun herkes için doğru olmak zorunda olmadığını içine sindirmiş insandır. Bunu anlayaman insanlardan kurulu bir toplum oluşturursanız, dayatmak istediğiniz herşeyi “din” ile özdeşleştirip dayatabilirsiniz. Çünkü, fizikçi arkadaşımızın çok güzel gösterdiği gibi, laik olamayan birey, dayatma din ile özdeşleştirildiği sürece, dayatmayı kendine hak görür.

  80. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    Suat bey, kavramlar ve sayılar havada uçuşuyor, ve yarattığınız flu dumanda bi güzel örtüyorsunuz gerçekleri. Canımız istediğinde tüm ülke müslüman canımız istediğinde bir grup masum dindar ile hiçbirşey anlayamayız. Benim temelde söylediğim şey basit. Bu ülkenin faşizme malzeme olacak kitlesi içersinde dindarlık çok önemli bir rol oynar. Ve koyu dindar olan insanlar arasında da önemli bir kesim karanlık işlere malzeme olabilecek durumdadır, ve olmuştur. Canımız istediğinde tüm Türkiye müslüman dolaysıyla marjinaldir deyip geçemeyiz. Üniversitelerdeki durumu da iki grubun birbirine gıcıklığı olarak göstermeniz komik. Kendimi marxist,solcu olarak görmem ama üniversitelerdeki durumu yakından gördüm ve söyledikleriniz gerçekle alakasız. “Sağ-sol değil, faşist saldırı” ana slogan olmuştur o kesim için. Ne ülkemizde ne de üniversitelerde sağ-sol çatışması olmamıştır. Açık bir polis desteğinde faşist saldırılar ve bunun sonucunda doğan olaylar olmuştur. Bu görüşe destekleyen somut şeyler bugün de devam ediyor. Siz gazi üniversitesine gittiniz mi hiç? Tam bir faşist terör söz konusudur. Solun uzun yıllar rahat olduğu Ankara Siyasal da benzeri bir terör ü gördünüz mü? Korkmadan gidebilirsiniz oraya, Gazi ve benzeri üniversiteler için maalesef durum tam tersi. Ve gazi gibi yerlerde islami eğilimli insanlarla ülkücüler arasındaki belirgin bir geçişkenlik vardır, hatta bazı durumlarda söz ve eylem birliği bile vardır? Madem o kadar dindar bu bahsettiğiniz insanlar, bir tane sağlam protesto geliştiremediler mi oruç olaylarına karşı? Çıkıp “bu olaylar yanlıştır isteyen tutar istemeyen tutmaz” gibi bir tavır sergileyemiyorlar mı? Ve oruç olayları öyle sola gıcıklıkdan değil. Onların oruç tutup tutmaması beni yada başkasını ilgilendirmez. Siz nerede hani yılda okudunuz bilmiyorum ama değişik değişik üniversitelerde bu oruç olayını bizzat şahit oldum. Sizin dindar insanlarda afedersiniz ama pek de hoşgörülü değil. Rahat rahat çay içenleri hakaret ediyor olarak algılayan birçok insan var.

    Ben marxismi onu bunu savunmak için örnek vermedim. Sizin verdiğiniz Murat Belge alıntısına karşılık verdim ve doğru olduğunu düşünüyorum, geçmişte ve günümüzde yaşananlar da buna örnektir. Devrimci sol da (dev-sol değil) gayet kitlesel bir hareket idi bir zamanlar. Nerede yaşadınız bilmiyorum. En ücra köylerde varlık gösterebilen, 1 mayıs mitinglerinde 500bin insan toplayan bir hareket kitlesel değil ise nedir? Ben Uşaklıyım, adı küçük moskova olacak kadar merkezi ve köyleri ile sizin devrimci dediğiniz soldan idi. O kadar ki ilk başta anlamayan insanlar bile dev-genç li olduklarını anlatır kız verilmez diye. O kadar kitleselliğine rağmen sivas yada maraş daki gibi, gözü dönmüş kitleler ile aşağılık bir olay yaşanmamıştır. Bu ülkede o tarz kitlesel gözü dönmüşlükler hep aynı kesimin işi olmuştur.

    Sonradan “İnsanın ‘İslam kılıç dini’ demesi için önce utanma hasletini yitirmesi gerekir.” demişsiniz. Orlalıkta islam adına insan öldürmeye hevesli insanlar vardır (olmayan tonlarca insan da var). İslamı bunlardan öğrenen insanlarda vardır. Yaptıkları kötü şeylere islam ile kolayca meşrulaştıran insanlar vardır, meşrulaştırmayan insanlar vardır. “Benimkisi doğru gerisi yanlış, benim gibi yorumlamalısınız, dediklerimi kabul etmeyen utanmazdır” deme hakkınız yok!

  81. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    @Snowquen,

    asil ‘igfal’ tek tanrili göksel ataerkil dinler tarafindan ‘doga anne’ye yani evrenin
    uyumuna yapildi.

    Yahu bunları kimden öğreniyorsunuz bilmiyorum ama insana en yakın olduğu iddia edilen maymunların aile davranışlarını izlmeyi düşündüz mü hiç? Ya da yüksek memliler? Acaba onlarda mı Tek tanrı inancı ile iğfal edilmişler de oluşturdukları komunlerde erkek egemenliği var? Doğa annemiş evrenin uyumumuş. Bu kadar saçmalığa pek ki ne pes.

    Sizin bunu anlamanız mümkün değil. Bir hayal liçinde ütopya içinde yaşıyorsunuz. İnsanın olduğu heryerde savaşın olacağını İslam’ın da bunun sınırlarını hukuki çerçeveye oturttuğunu, siyasi yapıların birarada yaşayan insan toplulukları için olmazsa olmaz bir gerçeklik olduğunu atlıyorsunuz. Savaşlar bitse herkes kardeş olsa kuşlar ağaçlar böcükler, ohh ne güzel lay lay ve lom.. Doğada da böyle zati değil mi? heh.. Kozanızda size iyi yaşamlar, rahatsız etmeyeyim sizi..

    ****

    Sayın Balbazar,

    Bunları bana değil de Snowqueen’e yöneltseniz? Sırf A.Gül’ü ve eşini eleştireceğim diye artık yenilenmesi gerektiği üzeride hemfikir olunan Çankaya’nın restorasyonunu, kendi evladına kendi parasıyla yaptığı düğünü diline dolayan Snowqueen’e?

    Öte yandan Sezer konusunda söylediklerimin ardındayım. Elbetteki ekonomik krizler bir temele ihtiyaç duyar fakat çoğu kez tetikleyiciler temelden daha önemlidir. Çünkü büyük ekonomiler bu tip tetikleyiciler olmadığında çevrim içinde kendi sorunlarını -eğer farkedilirse- kendi içlerinde zaman içerisinde çözebilme potansiyeline sahiptir. Fakat bu tip tetikleyiciler herşeyi berbat etmeye yeter. Bunu kaba bir benzetme ile borcu çok olan ama ödemelerini “yürüyen işletmede” zor da olsa yapmaya çalışan esnaf gibi düşünebiliriz. Bu esnafın öz varlıkları da borcunu fazlasıyla ödemeye yeter. Fakat bir söylenti çıkar “iflas ediyor” diye, alacaklılar “güven”i kaybettiği anda borcu çevirmeye imkanı olmayacak kadar büyük bir taleple adamın iflahını keserler. İflas eder. 2001 krizinde olan budur.

    Ecevit’i, Özkan’ı savunacak değilim. Demek istediğim şey şu: Hiçbir sorumlu devlet adamı bir Başbakan ile anayasa fırlatarak iletişim kurmaz. Hiçbir sorumlu Başbakan’da çıkıp bunu kameralar önünde açıklamaz. Bunlar tencere kapak gibi birbirlerini bulmuşlardı o zaman. Olan memlekete olmuştu.

    Sezer’in ilk dönemi demokratik çıkışları desteklendi diye antidemokratik tutumları sorumsuz davrandığı hususlar da desteklenecek mi de bana Talu’nun yazılarını örnek veriyorsunuz? Anaya Mahkemesi Başkanı iken yaptığını konuşma desteklenmeyecek konuşma mıydı?

    Tabii ki Sezer af konusunda yetkilerini kullanmıştı. Konunun hukuksal değil vicdani yönü var. Adalet Bakanlığı’nın alınan rapor doğrultusunda talebi C.Başkanına sevk etmekten başka yetkisi yok. Raporların bazılarının düzmeceliği sonradan tartışılsa da bu rapor mekanizmasının da nasıl işlediğini az çok biliyoruz malum hastanelerimizden. Cumhurbaşkanının bu afları da sorgulanamıyor, kim neyin araştırmasını yapacak? Güvenilirliliğini bilmemkle birlikte sırf bu işin çetelesini tutan bir site biliyorum, adetlere ve affedilen teröristlerin listesine oradan bakabilirsiniz: http://www.teroreodul.com/

    Bana Sezer adına ajitasyon yapmayın, aşağılık bir ayrımcılıkla eşlerinin başı açık olanlarla ile başı kapalı olanlara farklı davetiye gönderebilen, insan onurunu ayaklar altına alan birisinin, atamalarda eşinin başı kapalı mı diye kapıcılara polislik yaptıran birisinin vicdan katsayısı kaç olabilir?

    Fuat Bey,

    Yazdıklarınızda bana verilmiş bir cevap yok. hala orantı ile ne demek istediğimi anlamamış gibi yapıyorsunuz. Bana bari yapmayın işi istatistiklerle olan birisine.

    Buraya sol örgütlerin yediği herzelere, çıkarttıkları kavgalara, cinayetlere ilişkin alıntılarla doldurabilirim ama gerek yok. Marjinal akımları genelleştirmeyin ve bu akımlara kapılanların sayısının içinde yaşanılan topluma oranı nedir iyi düşünün. Önemli olan bu.

    Bu ülkede devrimci sol kitlesel falan değildir, birşeyden haberi olmayan ortanın solu sloganlı köylü amcaların katıldığı mitinglere aldanmayın.

    Buna rağmen sol örgütlerin cürmü çok şiddetli olmuştur. Dedim ya Allah korusun muhafazakar sağ gibi bir kitleye sahip olsalardı neler olurdu düşünmek bile korkunç.

    Emin olun eğer sizin dediğiniz gibi olsaydı bu ülkede, ne bu kadar müslümana gavur eziyeti (başörtüsü yasağı) yapılabilirdi ne bu serseri medya bu kadar cüretkarca inançlara saldırabilirdi. Ülkede huzur namına birşey kalmazdı. İnsanlarımız halim selimdir, düşünün Cumhuriyet mitinglerinde ne kalabalıklar toplandı, herkes dedi ki tamam bu iktidarın işi bitti. Ama sonra sessiz çoğunluk çıktı oyunu verdi geçti gitti. O mitinglerle iç savaş bile çıkabilirdi, iktidara her türlü hakareti yapmışlardı. Son anti-Kürt provokasyonları da aynı biçimde.

    Ülke insanının ezici çoğunluğu sağduyuludur, bu, bu toprakların 1000 yıllık kültürüdür.

  82. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    Sezer meselesi:

    12 Eylül hapishanelerinin eleştirildiği yazının altında, Sezer’e o hapishanelerin ürettiği, o hapishanelerin koşullarından dolayı açlık grevi yaptıkları için hastalığa yakalanan, hastalıkları doktor raporuyla tespit edilmiş kişiler için af yetkisini kullanması temel alınarak saldırılması trajikomik, değil mi? Eğer doktor raporları yanlışsa, bunu önlemek Adalet Bakanlığı’nin yetkisindeydi, yasayi değiştirip cumhurbaşkanının elinden yetkiyi almak da seçilmiş milletvekillerinin. Ama neymiş, vicdan meselesiymiş, bütün kabahat doktor raporunu dikkate alıp yetkisini “hasta mahkum”un lehine kullanan cumhurbaşkanındaymış. Vicdanlı insana yakışan “bunlar terör suçlusu, doktor yanlış biliyor, ben affetmem” demek olsa gerek.

    Demek ekonomi sarsılıvermesin diye herşeye eyvallah etmek gerekiyor. Mesela, meclis başkanı çıkıp “şeyini şeyettiğimin şeyi” diyebilir, devlet adamına yakışan da budur, kriz de çıkmaz. Mesela, başbakan, o kadar tartışmalı cumhurbaşkanı seçme meselesinde adayını son iki güne kadar açıklamayıp, son iki günde orduyla gerilim yaratacak aday patlatmalı, demokratik tavır budur, kriz de çıkmaz. Kriz ancak, cumhurbaşkanı, marifetleri denetleniyor diye MGK’de kendisine efelenen yolsuz başbakan yardımcısına kapalı kapılar ardında “al anayasayı oku” deyince kriz çıkar, bu kamuoyuna yansırsa da cumhurbaşkanının suçu olur. Biz de hep beraber onu suçlar, linç ederiz ki, başka hiçbir devlet adamı yolsuzlukla mücadele etmeye falan yeltenmesin.

    Sahi, Sezer, devlet memuru zihniyetli olduğu için köşkü lükse boğmamış, kendi halkının gezdiği yerlerde korumasız gezmiş, kırmızı ışıkta durmuş, TC devletini küçük düşürmüş. Oysa, mesela diplomatik teamüllerin dışına çıkıp, müslüman halklara karşı ABD’nin taşeronluğunu yapan Suud Kralı’nın ayağına gitse TC devletini ne kadar yüceltirdi, öyle değil mi?

    “aşağılık bir ayrımcılıkla eşlerinin başı açık olanlarla ile başı kapalı olanlara farklı davetiye gönderebilen, insan onurunu ayaklar altına alan birisinin, atamalarda eşinin başı kapalı mı diye kapıcılara polislik yaptıran birisinin vicdan katsayısı kaç olabilir?” deyin, ama terörist affetmiş demeyin. Yiğidi öldürün, hakkını yemeyin. Benim hayatımda gördüklerimden, demokratik kaygılarla basın yasası, memur fişleme yasası gibi yasaları hükümete iade eden tek cumhurbaşkanı Sezer’di. Bu da önemli.

    Çoğunluk meselesi:

    Sol terör, marjinaldir. Suçu işleyen aynı zamanda bizim mahallede bakkallık yapmaz. Adam örgütlüdür, silahlıdır, suçu işledikten sonra üstlenir, böylece propaganda yaptığını sanar. Solcusu, sağcısıyla aklı başında herkes de bunun terör olduğunu bilir, böyle konuşur, eyvallah etmez. İBDA-C de öyle.

    Sivas Katliamı, bunların ötesinde bir şey. Toplumun kendisine işletilmiş bir terör suçu. Bir hayatları, aileleri, çocukları, hergün yüzyüze geldiğimiz insanlar galeyena getirilip bir vahşete ortak edildi. Ve bu, “vatandaşlar tahrik olmuş” denilerek onaylandı.

    Marjinal terörle mücadele edebilirsiniz, ama bununla edemezsiniz. Bu, sistemin kendi vatandaşını sindirmek için kullandığı bir mekanizma çünkü. İşte Türkiye’de sol toplum ile sağ toplum arasındaki fark bu.

    Sol söylemle işlettirilmiş bir toplumsal terör suçu yok tarihimizde. Tan gazetesi, 6-7 Eylül, Maraş, Çorum, Sivas… Hepsinde “milli ve manevi” duygular sözkonusu olan.

    Cumhurbaşkanı seçimi öncesindeki yürüyüşleri bile kaldıramıyorsunuz ki, onca provokasyona karşın tek bir taşkınlık, tek bir saldırı olmadı. İnsanlar şenlik havası içinde yürüdüler. Bu demokratik bir hakkın kullanılması ve demokratik kültürün yerleşebilmesi için gerekli bir davranış biçimi. Bence bu sonuç ne olursa olsun hem onlar, hem hükümet açısından gurur duyulması gereken birşey, ama elbette ordu faktörü olmasa o insanlara hükümetin polisi ne yapardı orasını bilmiyorum.

  83. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    @Suat Demren
    Nerden ögreniyorum size bir kaç kaynak.

    Muazzes Ilmiye çıg-Kuran, Tevrat ve Incil’in Kökeni
    Samual Noah Kramer-Sümerler
    Bernard Russell-Evlilik ve Ahlak
    Prof. Dr. Fatmagül Berktay- Tektanrılı Dinler Karşısında Kadın
    Prof. Dr. Aysel Ekşi-Büyük Dinler Öncesi Kadın
    İlhan Arsel-Şeriat ve Kadın

    birde su linke bir göz atin
    http://alisahin37.blogcu.com/348114/

    Elbette saçma bulacaksiniz, evrenin uyumu, kadin-erkek esitligi, dogaya saygi falan ne saçma sapan seyler. Zaten Allah’ta insani dünyanin, hayvanlarin, otlarin böceklerin efendisi olarak, onlardan üstün yaratti. Hersey emrine amade…
    Sonra susuzluktan kirilip, parayi da yiyemediginizde, topraklariniz zehirlendiginde, organik gidalara servet ödemeye basladigizida anlarsiniz ne derece gülünçmüs.

    ——
    Çankaya yenilensin iyi de, halk çocugu olan Gül’dü hani? ‘müslüman cumhurbaskani’ydi? Sezer’se halktan degil, fildisi kulesinde yasayan elitti, kafirdi, dinsizdi.
    Demekki halk çocuklugu esinin basörtüsüyle olmuyormus, demekki
    ekonomik gelir dedigin kisinin ideolojisiyle açiklanamiyormus.
    Evlere temizlige giden bir basörtülüyle, Hayrunnisa Gül ayni degilmis mesela.
    Derseniz ki cumhurbaskanidir, iyi yerde yasasin o zamanda takdir edersiniz ki bu ‘halk çocuklugu’ degildir, yanlis sloganla hedef kitlenin kendirilmasi denir buna bizim camiada:)

    ——-

  84. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    Sayın Balbazar,

    12 eylül eleştirisi ile aşırı solcu, marksist devrim için silahlanan, devşeti yıkmaya uğraşan, dine inananları keseceklerini söyleyen militanların cezaevinde çektiklerinin (!) ne alakası var? Suçu işleyen cezasını çeker. Verdiğim linke bakarsanız hemen hepsinin aşırı sol militan olduğunu görürsünüz. “C.Başkanının yetkisidir affeder” denebilir, hukukîdir, ama herkesin vicdanıuna sığmaz, benim sığmıyor. Cezaevlerini bundan sonra örgüt evine dönüştüremeyeceğiz diye açlık grevi yapmak bununla ajitasyon yapmak çok mu vicdani bir şey?

    Doktır raporlarını -sahte olmadıktan sonra- kimse denetleyemez, doktor bu konudasorguya çekilemez. Benim kasdim benzer ideolojilere sahip doktorların bu raporları kolayca verebildikleri idi. Yoksa “sahte” olanlar ortaya çıktığında ayıklanıyor zaten. Bu ideoloji işin içine karışmasa sizin “vah vah açlıktan ölecekler” dediğiniz insanlar kirişi kırdıkları gibi soluğu elde silah dağda alamazlardı herhalde. Teröristlik yapmak da asgari bir sağlıklılık gerektirir malum.

    Ekonominin kırılganlığı başka hassasiyetler başka sağa sola kitap fırlatarak kriz tetiklemek bambaşka şeyler. Bülen Arınç o sözü ne şart altında söyledi hatırlayın bakalım? ben hatırlatayım; muhabirin, “Bir resepsiyon var” diye başladığı sözlerini, “Hangi resepsiyon” diye kesen Arınç, “23 Nisan resepsiyonu. Geçen sene davetiyede eşinizin ismi vardı. Bu yıl dağıtılanda ise bulunmuyor. Bunun nedeni, nedir?” sorusu üzerine söylemişti. Elbetteki tasvip edilecek birşey değil ama onurları sürekli kırılan insanların o şartlar altında bu tip şeyler söylemeleri ile Devletin başı konumundaki Cumhurbaşkanının Başbakan’a anayasa fırlatmasını nasıl karşılaştırırsınız anlamak güç.

    Diğer konu.

    Erdoğan adayını açıklamak için elinde anayasada bulunan hakkından fazlasını mı kullandı? Bu süreyi değiştirmeye mi kalktı? Erdoğan zeki birisi, nasıl aşağılık bir medyaya sahip olduğumuzun farkında olduğu için öyle davrandı.Adayını açıklayıp da çarşafa mı çevirtecekti. kaldı kı son ana kadar karar veremediği de meydanda. “Anayasada yeralan süreden önce açıklamak zorunda” der gibi konuşuyorsunuz. “Yok, Türkiye hukuk devleti değil, özel şartlar var” derseniz söyleyin de bilelim.

    Sezer’in devlet memuru zihniyetini tasvip etmiyorum, kırmızı ışıkta durmak, marketten alışveriş yapmak falan bunlar ancak avam tabakasına hoş gelecek şeyler. Yaptığı onca zulmu, ayrımcılığı aklamaz. Keşke durmasaydı da, “sol” gelenekten geldiği için veto ettiği yasalar dışında da gerçekten demokrat olsaydı.

    Sol konusunda benden farklı birşey söylememişsiniz. bana değil de Fuat bey’e cevap gibi olmuş. Solun “kitlesel” olduğunu sanıyor çünkü.

    Öte yandan “yığınların aklı yoktur” diye bir söz vardır bilirsiniz. Bu tip olaylarda her düşünceden insan aynı yığın psikolojisi ile davranabilir. Benim söylediğim bu. Bunun müslümanlıkla alevilikle ateistlikle alakası yok. Toplumun geneli sosyalist olsaydı neler olurdu diye o örnekleri boşuna vermedim. Ki yukarıda da söylediğim gibi ülke insanına reva görülen onca muameleye rağmen sayılabilen birkaç olay var. Gösterilmek istendiği gibi öcü olsaydı yurdum insanı ortalığı kan götürürdü.

    Mitinglerin demokrasinin gereği olduğunu daha ilk gün söyledim. Kim hazmedemiyormuş? Benim mitinglerden sonra çatışma çıkmamasını örneklememin sebebi o mitinglere katılanların çoğunluğunun Erdoğan ve Gül üzerinden mütedeyyin insanların inançlarına varıncaya kadar sorguladıklarını, milyonlarca seveni bulunan insanlar için “hain” diye slogan attırıldığını, halkının yüzde 65 inin başı kapalı olduğu ülkede Gül için eşinin örtüsü yüzünden “çankayaya çıkamaz” diye tempo tutturulduğunu, bütün bunlara rağmen o hastalıklı sandığınız mütedeyyin insanların sessizce sandığı beklediklediklerini ve bu kurtuplaşmaya rağmen sokağa dökülmediğini ifade etmek içindi.

    Ordu olmasa hükümet polisi ne yapardı demeniz de komik ötesi, taşradan gelen “biz de miting yapalım” önerisine şiddetle karşı çıkan AKP hükümeti örneği elimizde iken…

  85. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    Aynı cezaevi koşullarının ortaya çıkarttığı terör grupları olmaları gibi bir alakaları var. Adamların derdi devleti yıkmak falan değil, intikam almak. Kendine solcuyum diyen biri dine inananları keseceklerini söylemiş diye, kendine solcuyum diyen teröristlerin insan haklarını görmezden mi geleceğiz? İnsanların dine inananlara karşı tavırları mı belirliyor sizin insanlık kriterlerinizi? Evet, terör büyük bir suçtur, önlemek için özel tutum takınmak gerekir. Ama 100 gün aç kalıp sonra hastalığa yakalanmış insanları içeride çürütmeye terketmek midir terörle mücadele? Raporu hangi doktorun hazırlayacağına karar verme yetkisi yok mu Adalet Bakanlığının? Ayrıca, birinin “polisle girdiği çatışma sonucunda ölü ele geçirilmesi” için, polisle çatışmaya girmesi gerekmez bu ülkede, bilirsiniz.

    Verdiğim örnekler, herkesin her zaman gerilimi, kriz tehlikesini hesaba katmasının mümkün olmadığını göstermek içindi. Sanırım hedefine ulaşmış.

    “Öyle olsaydı böyle olurdu” varsayımlarıyla bir yere varmak mümkün değil. İslamcılık karşıtı söylemin ciddi bir toplumsal tabanı var elbette, ama yok işte, bunca gerilime karşın olmuyor, ne bir kitlesel linç girişimi oldu, ne birisi suikaste uğradı. Benim bildiğim en ciddi olay, danıştay cenazesinde başörtülü bir kadının bir gurup kadın tarafından tartaklanması.

  86. Yazan:TT Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    Mehmet Yılmaz:Diyarbakır 5 nolu Askeri Cezaevi’nde olanlar en azından 2003’ten beri “resmen” biliniyor. Sormamak elde değil : %99’u Müslüman olan ülke bu mu? İmanı gereği zulme karşı durması gereken insanlar nasıl uyutuldular?
    …..

    (Bold ile çevrelediğim yeri “bilinçli müslümanlar” olarak anlayarak yazıyorum)

    Bildiğim kadarıyla 12 Eylül akabinde içeri alınanlar arasında sadece solcular değil ülkücüler,”imanı gereği zulme karşı durması gerekenler” olarak tabir ettiğiniz dindar insanlar da vardı.
    Cemaatlerden,dini hassasiyete sahip olan insanlar da (dindarlığı kimseye bırakmayan partililer hariç) benzeri ağır işkenceleri geçirdiler.. hatta işkenceye dayanamayarak hayatını kaybedenler bile oldu..
    Şu an O dönemde işkenceye maruz kalanların bir kısım solcu ve sağcıları, Suat Bey’in deyimiyle sistemin “sopası” durumuna geldiler.
    Dindar insanlar ise hala kafasını çıkaran bir çivi olarak görülerek o sopayı yemeye devam ediyorlar.
    Aslında dindar kesimin Diyarbakır cezaevi vb.haksızlıklarına karşı seyirci kalmadığı zaman içinde ortaya koyduğu hizmet ve tavırlardan belli oluyor.Basit bir örnek olacak ama bana göre yeni anayasanın hazırlanması bile bu çarpık durumun düzeltilmesi için atılmış adımlardan biridir…

  87. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    @snowqueen,

    M.İlmiye Çığ’ın da, İlhan Arsel’in de Turan Dursun’un da kitaplarını iyi bilirim. Özellikle Sümerler ve tek Tanrıcılığın kökeni hakkında yaptıkları materyalist önkabule dayalı atıp tutmalarla bir zaman ciddi olarak ilgilendim. Bundan da “Evrimin dini mi?” başlıklı yazımda kısaca bahsetmiştim. Geniş bir konu olduğu için şimdi değinemem ama konu hakkında kitabım çıktığı zaman size haber veririm. O zamana kadar “erkek egemenliğin kökeni” için teistik 🙂 maymunların komünal yaşamı ile alakalı belgesellere bakabilirsiniz. Emin olun yardımcı olacaktır.

    Şu “halk çocuğu” tanımlamanızı da biraz açayım. Galiba sizin anladığınız anlam arkaik sosyalistlerin proleterya devrimi bekledikleri zamandan kalma bir sınıf ayrıştırması. Halk çocuğu demek sizin için fakir, ezilmiş ve ezilen, sermayenin elinde köle, yeşil parke giyen, az okuyunca isyan edip dağa çıkan bir tip olmalı.

    Hayır efendim halk çocuğu o demek değil. Bu sosyoekonomik bir sınıflandırma değil, kültürel bir sınıflandırma. Yani içinde yaşadığı toplumun kültürü ile harmanlanmış, bırakın bu değerlerden nefret etmeyi, bu değerlere inanan, yaşadığı toplumun çoğunluğunun dinine müntesip, muhafazakar görüşte birisi demek benim tanımlamam. Bu kişi fakir de olabilir, zengin de. Okumuş da olabilir, cahil de. Fakir iken zengin, cahil iken aydın da olabilir, eğer gerekli imkana sahipse.

    Benim de durumum iyi, ben de istediğim mekanda oğluma sünnet düğünü yapabilirim. Annem de babam da ilkokul mezunu, sadece iki kuşaktan beri şehirdeyiz, ben ne çocuğuyum?

    Arkaik sınıflandırmalarınızı kendinize saklayın, bu şablonlarla ülkenin ne demografik yapısını ne de siyasal tablosunu çözemezsiniz. Çözdüğünüzü sandığınızda ise örtülülerin başörtüsünü zorla giydiğini, türbanın siyasal İslam’ın simgesi olduğunu zanneder, doğaya bakmak aklınıza gelmediğinden okuduğunuz birkaç kitapla dinlerin kadını edilgen yaptığını vehmeder, siyasi olarak da 23 Temmuz akşamı olduğu gibi paraşütle ülkeye iner, “nerede bu mitngdekilerin oyları” diye şaşkınlığa düşer, sonra da “Allah kahretsin gene Tayyip’e verdi oyları göbeğini kaşıyan adamlar” dersiniz.

    Bence mahzuru yok da her seferinde çuvallamak hoş olmaz bir insan için ondan söylüyorum. Bakın; böyle de nazik ve kibarım 🙂

    Sevgiler..

  88. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    @Suat Demren,
    ‘erkek egemenligin’ ve ‘göksel tanri figürünün’ tek aciklamacilari M.İlmiye Çig, Ilhan Arsel veya Turan Dursun gibi sizde alerjik etki yapan
    insanlar degil.
    Öncelikle bu konu sandiginiz kadar ‘materyalist’ bir konu degil.
    Göksel tanri figürü ve erkek egemen kültüre karsi olarak tasavvufla, uzak dogu inançlariyla ve paganizmle ilgilenen bir çok ‘materyelist’ diyemeyeceginiz insan kitlesi var.
    Bende size biraz Hermann Hesse okumanizi öneririrm.

    —–

    Tanimladiginiz ‘halk çocuklugu’ bence hedefinden çok kolay sapabilecek ve yanlis yerlere gidebilecek bir yerdedir.
    Muhafazakarligi herkes benimsemek zorunda mi?
    Bunu benimsemiyorsan ‘halk çocugu’ degil misin o halde?
    size bu konuda begendigim bir yazinin linki:
    http://bianet.org/bianet/kategori/toplum/101376/seckinler-gitsin-artik
    ——-
    dinler kadini edilgen yapmiyor derken bu sizin kendi fikriniz.
    tahrik etme unsurunu tahrik eden=kadin(edilgen),
    tahrik olan(etken)=erkege ceviren, escinselligi yasaklayan bir din bal gibi ataerkildir.
    pagan dönemdeki bereket kültlerini, anatanrica tapimlarini, kutsal evlilik törenlerini bilmesek inanirdik belki de…
    meryemana kültünün bile nerden geldigi ortadayken hiç etkenlikten bahsetmeyin.

  89. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    Suat bey,
    Ben dev-sol vs. gibi ufak örgütleri marjinal terör örgütü olarak görüyorum. Fakat 12 eylül öncesi birçok hareketin de meşru olduğunu düşünüyorum. Sol terör, sağ-sol çatışması olarak gösterilmek istendiğini biliyorum. 76 dan 80 kadar ay ay ölen insanların istatistiklerine ve kimliklerine bakın madem istatistikcisiniz. Tamamen sağcı militanların özel provokatif şiddet eylemleri ile solun belli bir kesiminin silahlandırıldığını görürsünüz. Rastgele kahve taramaları, öldürülen sendikacılar, bombalanan öğrenciler, makineli ile taranan 1 mayıs mitingleri. Eğer polis-jandarma şiddet olaylarında taraf tutarsa yada aciz kalırsa birileri de elbette kendini savunacaktır. Çorum olayları buna çok iyi bir örnektir. Daha organize bir tahrik olmasına rağmen (makineli vs.) ve polis jandarma müdahalesi olmadan günlerce sürmesine rağmen gösterilen direniş sonucu Maraş çaplı bir olay olmamıştır, en azından daha az insan ölmüştür. Ayrıca organize direnişe birçok sünni insan da katılmıştır. Buna benzer birçok olay sağ-sol çatışması olarak gösterildi hep. Halkın faşist teröre karşı kendisini savunmasının adı terör oldu bu ülkede.

    Sloganların kendi dili var. O dönem atılan popüler sloganlara bakın mesela.
    1. “Ya kan kusturacağız ya tam susturacağız”, “Kana kan intikam”, “Kanımız aksada zafer islamın”, “komünistler moskovaya” ….
    2. “Faşizme karşı omuz omuza”,”Faşizme karşı tek yol devrim”, “Faşizme ölüm, halka hürriyet”, ….

    Şu sağduyu efsanesini de bi geçelim artık. Neredeyse her on yıla kitlesel bir katliamın düştüğü, sokaklarda insanların linç edilebildiği bir ortamdan bahsediyoruz. Hoşgörüsüzlük diz boyu. Ne sağduyusu, ne hoşgörüsü? Kendimize masal anlatmayalım. Yaşayan örnekleri de ortadadır. Muhafazakar-sağ, şiddette, baskıya ve hoşgörüsüzlüğe meyillidir bu ülkede. Güçlü olduğu yerlere bakarsanız hemen görürsünüz bunu. Katliamların olduğu şehirlere bakın mesela. Polis teşkilatı özel olarak sağ-muhafazakar gençlerden oluşur, şiddet ile ilişkisi ortadadır! Üniversitelere bakın yine aynısıdır, gazi billurlaşmış saf halidir. Mafyaya bakın yine aynısıdır, eski sağ-muhafazakar militanlar pis işlerle uğraşır.

    80 ve öncesi hakkında bildikleriniz ortalamayı geçmiyor sanırım, kitleseldi-değildi vs. tartışmalarına girmek istemiyorum o yüzden.

  90. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    Fuat Bey,

    Onca açıklamama rağmen halen aynı şeyi tekrar ediyorsunuz. Üstelik size istatistikten sözediyorum veri sunuyorum, örnek veriyorum bunlara hiç değinmiyorsunuz.

    O dediğiniz kitle bu ülkenin % 70’ini oluşturuyor. Her 10 yılda bir kitlesel katliamdan sözediyorsunuz sanırsınız ki Hitularla Tutsular arasındaki savaşa benzer bir savaş yaşıyoruz, 10 yılda bir yüzbinlere insan ölüyor. (Aloo 70 milyon nüfus diyorum..)

    Sayın bakalım şu kitlesek katliamları desem -77-80 arası terörü saymazsak, çünkü onda mütekabiliyet vardı- 5 olay ile toplam 50 cana kıyma sayabilirsiniz. 70 milyon nüfusa, 50 yılık tarihe göre oldukça genel bir profil evet. Vay kana susamış katil sürüleri vay. Neymişsiniz siz be muhafazakarlar..

    Merak ediyorum acaba solcuların işledikleri cinayetler neydi? Bu azınlıklarına rağmen ülkücülerden hiç de geri kalmmışlardı?.. Onların ki devrim mücadelesi anlaşılan, diğerleri cinayet..

    İşte Marksist PKK, bu haliyle 35.000 cana mal oldu. Nedir bu?

    Nesnel verilerle konuşacaksak konuşalım yoksa bir noktada buluşmamız mümkün değil. Bu şekilde vakit kaybı oluyor.

    Bahse konu sloganların benzerlerinin aynı vahşilikte sol örgütlerce de dillendirildiğini biliyoruz.

    Yaptığınız marjinaliteyi genelleştiemeye çalışmak. Örnek diyoruz, zaten “marjinal” dediğimiz şeyleri örnek veriyoruz. Nüfus diyoruz “kitlesel tabana göre bu akımlar çok marjinal, aksi halde ülkede kan gövdeyi götürür” diyoruz cevap vermiyor yine aynı bizim marjinal dediklerimize ilişkin örnekler veriyorsunuz.

    Ülkenin sosyokültürel dokusu ile alakalı biraz okuma yapmanızı öneririm.

    “Sol” cepheden Mete Tuncay ya da ‘Birikim’ cephesi ile başlayabilirsiniz.

  91. Yazan:didem Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    @snowqueen,

    http://bianet.org/bianet/kategori/toplum/101376/seckinler-gitsin-artik

    Link icin tesekkurler, cok begendim yaziyi. Muhafazakar bazi cevrelerde pompalanan sonunda halk cocugu biri cb. oldu komedisinde duygularima tercuman olmus. Benzer propagandanin tabi bir de demokrat parti doneminden gelen bir de tarihi ornekleri var. Bu tur sig beyin yikamalarin kimseye bir yarari oldugunu dusunmuyorum.

  92. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    Seçkin Sezer’e Karsi Kahraman Halk çocugu Gül 🙂

    Gül halk çocugu denince nedense illâ çobanliktan gelmesi hatta mümkünse yere oturup karpuz yemesi, gegirmesi ve yere tükürmesi gerekiyormus gibi bir hava estirildi.

    Bu Bekir Coskun ve mine kirikkanat gibi olmaktir. Yani HALK=KABA SABA sanmaktir. Bazi kemalistlerin Bekir Coskuncu oldugu iddia edilmisse bu sebepten olabilir.

    çoban sülü’nün aslinda iTÜ’den mezun oldugunu ve onun liseyi bitirdigi yillarda bunun ne kadar nadir oldugunu hiç düsündünüz mü?

    Gül’ün kemalistlerin fantezilerindeki kadar halk çocugu olmamasi benim için bir sorun degil. Zira Polonyali bir arkadasim bir fabrikada elektrikçi olan L. Walesa ile tanistigi gün soke olmus ve ülkesi için aglamisti. “Bu kadar cahil bir adama koca ülke emanet edilir mi?” diyordu.

    Fikirleri ugruna devrimler ve sinif kavgalari yapilan, burjuvazi düsmanlarinin “ilahi” Marx bir burjuva çocugu idi. Babasi taninmis bir avukat idi, annesi ise bir kont kizi. Marx hayatinda hiç çalismadi, alin teri dökmedi.

    Atatürk de o anlamda halk çocugu degildi. Kurtulus Savasinin diger komutanlari gibi Osmanlinin en iyi yetismis adamlarindandi.

    Gül bir ekonomist. üniversitede okumus. Onun da genç oldugu yillarda bir çok gencin orta okul bile okumadigini düsünürsek Gül ayricalikli bir genç idi. Varlikli ve okumaya önem veren bir ailenin çocugu idi.

    Gül’ün geldigi çevre Etiler’de ve Bagdat caddesinde yasayan ve COK YAKINDAN TANIDIGIM yobaz kemalistlerin çevresi degil. Kur’an kursuna gidenlere potansiyel Iranli gözüyle bakilmiyor. Namaz kilan bir insan gördükleri zaman polis çagirmiyorlar, ilahi söyleyen 12 yasindaki kizlarin ülkemizi yikmasindan korkmuyorlar.

    Gül’ün bundan daha fazla HALK çOCUGU olmasi zaten sorun olurdu. Uluslararasi ortamda bizi temsil edecek bir insanin ortalama bir Türkten daha bilgili ve görgülü olmasi tercihim degil, ülkemizin ihtiyaci.

    Gül’ün karisi basörtülü veya örtüsüz olabilirdi, bu umrumda degil. Bu kadinla ugrasanlarin da Gül gibi bir liderin yaptiklarinda elestirecek bir sey bulamadiklari için çaresizlik içinde kivrandiklarini düsünüyorum.

    ALLAH’a inanan bir insan oldugum için Gül’ün inanmasi beni korkutmuyor. Sezer’in Emel Sayin karsisinda ALLAH’in adini telaffuz etmekten korkan hali ise gözümün önünden hiç gitmiyor. Isteyenler YouTube’da “çile bülbülüm çile” yazip bakabilirler.

    Secdedeyken kizlarimin sirtima tirmanmasindan çok zevk aliyorum. NAMAZ KILARKEN SUçÜSTÜ “yakalanan” insanlarin fotograflarini YOBAZ LAIK BASIN’da görmekten tiksiniyorum.

    Evet, RTE ve Gül halk çocugudur. RTE daha belediye baskaniyken danismanlari arasinda kürtler vardi. “NE MUTLU TÜRKÜM demeyen bizim düsmanimizdir” diye Atatürk adina irkçilik yapilirken elitist kemalistlerin kili kipirdamadi.

    Halk çocugu olmak Ibrahim Tatlises gibi olmak degildir.

    Dostlukla

  93. Yazan:didem Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    “Gül’ün geldigi çevre Etiler’de ve Bagdat caddesinde yasayan ve COK YAKINDAN TANIDIGIM yobaz kemalistlerin çevresi degil. Kur’an kursuna gidenlere potansiyel Iranli gözüyle bakilmiyor. Namaz kilan bir insan gördükleri zaman polis çagirmiyorlar, ilahi söyleyen 12 yasindaki kizlarin ülkemizi yikmasindan korkmuyorlar.”

    Mehmet bey bu ne siddet:) RTE halk cocugu, DB yobaz laik, elit cercevesi sizi mest ediyor olabilir ama bana cok komik geliyor. siz yapmayin bari. ayrica nedir bu bekir coskun saplantisi, her lafin altindan bu adam cikiyor.oteki hanimi tanmiyorum.

    Ben namaz kilani gorunce kacmiyorum. kaldi ki kendim de muslumanim. beni gulun Allah’a inanmasi korkutmuyor ama sunni ve dindar birini cb. secicez var mi iste anlayisi, boyle bir seyin (inanc) soz konusu edilmesi bile cb surecinde korkutuyor, bilmem anlatabildim mi aradaki farki?

    Ancak okulda kiyida kosede namaz kilinmasinin, 12 yasinda cocuklara ilahi ezberletilmesini, anlamaya calismadan kucucuk cocuklara kuran okuma sampiyonasi yapilmasinin elestirilmesini de sizin kadar tepkiyle karsilamiyorum.

    bu konuda sanirim soylenecek kelam kalmamis:)
    saygilar.
    didem.

  94. Yazan:Ç-Z Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    S.N.Kramer araştırmalarını yaparken(1946) müze müd olarak Çığ yardımcı oluyor ama o güne kadar bu bilinen eşsiz yazıtlarla ilgili bir kitap yazmak aklına nedense gelmiyor.
    1981 de kramer adı geçen kitabı yazdıktan sonra Çığ(1990)tercüme edip yayınlanmasına vesile oluyor.Çığ da yukarıda adı geçen kitabı 5 sene sonra Kramerin ve başka yazarların kitaplarından alıntılarını derleyerek hazırlamışKramer kitabında İncil’e atıf yapıp mukayeseler ortaya çıkarmaya çalışırken Çığ da benzer yöntemle Kuran surelerini kullanmış.

    Kimin kitap yazarken nasıl bir yöntem izlediği kitabın nevine göre önem kazanır.Kurgulama bir romansa kimsenin doğruluğunu tartışmaya girmesi beklenmez ama insanlar ünvanları ile belge niteliğinde bir kitap yazıyorlarsa ,sanırım,belki,düşünülebilir,olmalı,öyle görünüyor,akla bunu getiriyor gibi kelimelerle bahse konu tarihin bir de yaşanılan zamana uygunluğu ile karşılaştırıp sonuçlara vararak kitap yazamaz zira bu güvenilirliğine gölge düşürür.

    Kramer’in kitabından bir kaç alıntı:
    1)sf.69.…Yüksek ve türlü verginin zorla toplanması ve tapınaklara ait mülkiyetin giderek arttırılması gibi iğrenç(! Kramer oldukça tarafsız bir tarihçiymiş) ve her yerde ortaya çıkan bürokrasinin uygulandığı”eski günler”deki yolsuzluklara karşı yöneltilmişti…

    2).…Sümer inanışına göre yaratılıştan sonra kentin payına düştüğü koruyucu tanrıyı temsilen kenti yöneten,laik(! Kramer’in taspitleri gerçekten çok ilginç,tanrılar ve krallar biribine karışıyor ama hükümdar “laik” olarak tanımlanıyor)hükümdar işakku’ydu.İlk işakku’ların iktidara nasıl geldikleri bilinmemektedir;kentin özgür(! …)insanlarınca politikada belirleyici rol oynayan tapınak yöneticileri(sanga) arasından seçilmiş olabilirler.(! bu yapılanmanın benzetme şekli ne kadar tarafsız sizce?)…
    3)Belgede olayları yasa tanımaz ve zulmedici boyutlara tırmandıran nedenlere ilişkin bir ip ucu yok.(yoksa nerden bildin?)ancak bu durumun,İÖ 2500 de …tarafından kurulan hanedanlığı niteleyen,iktidar için politik ve ekonomik güçlerin gevşetilmesinin sonucu olduğunu düşünebiliriz………
    4)sf.104…gerçeğin ve bilginin temel yapısıyla ilgili hiçbir soru sormamışlardır,bundan dolayı da bilgi kuramı diye adlandırdığımız felsefi temel ve sınırlara karşılık oluşturacak hiçbir şey geliştirememişlerdir…..bir grup sümerli düşünür ve öğretmenin ortaya çıktığını düşündüren geçerli nedenler vardır;öyle zekice bir kozmoloji ve tanrıbilimi inancı geliştirmişlerdir ki,öğretileri kadim O.Doğu’nun çoğu bölgesinde temel inanç ve dogma haline gelmiştir…..Sümerli filozoflar bizim varolduğuna kesin gözüyle baktığımız,onsuz günümüz biliminin tırmandığı yere asla gelemeyeceği bilimsel tanımlama ve genlleme yöntemini,bu çok önemli entellektüel aracı bulmayı başaramamışlardır…
    4)sf.105.kanılarının temelini oluşturan ve felsefi spekülasyonlarını tanrıbilimsel kesinliklerle sınırlamalarına yol açan ellerindeki”bilimsel”veriler nelerdi?
    5)sf.106.Bu evreni yaratan ve gün be gün,yıllarca,çağlar boyu düzenleyen ve yöneten kimdi?
    Sümerolog sıfatı taşıyan bir bilim adamının sorduğu ilginç sorular.

    Bu tip belge niteliği taşıyan kitaplardaki her fikrin ve cümlenin altı doldurulmalı aksi taktirde okuyucu tarafından hayali senaryo yada yeni yazım bir mit yada bir yönlendirme aracı olduğu düşünülür ki ben okuduktan sonra öyle olduğunu düşündüm.

    Ve maalesef Kramerin kitabı bence tutarsız mantık kurgulaması ile yazılmış ve kesinlikle yönlendirici,objektif değil.

    okurken sorgulayıcı tavır bırakılmazsasanırım bu tutarsızlık fark edilebilir..bu bir tarih kitabı değil.

  95. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 19, 2007 | Reply

    @Sayin Mehmet Yimaz,

    Kisisel fikrim Gül ve Erdogan için ‘halk çocuklugu’imajinin bilinçli bir
    kampanya olmasi, hedefine de ulasan bir kampanya.
    Zaten politikacilar bu ‘kampanya’lara çok basvurur, bir çesit siyasi reklamcilik, detarjan pazarlaniyor gibi imajlar olusturulur, propaganda yaratilir. Görseller titizlikle seçilir.

    ‘halk çocuklugu’ kampanyasi, hedef sasirtti. AKP’ye karsi çikmak
    ‘halkin iradesine’ karsi çikmak, halka tepeden bakmaya dönüstürüldü.
    Sanki Gül, halkin bagrindan çikip gelmis evde ekmegi tuza banip yiyen biri, Sezer ise fildisi kulelerde havyar ve sampanyayla beslenen
    saraylarda büyümüs elit.

    Radikal yazari Gökhan Özgün, Radikal’deki yazisinda Hayrünnisa Gül’ü bir külkedisi, Türkan Saylan’i ise sarayli soylu olarak gösterdi örnegin. Bu kiyaslamayi sadece Bekir Coskun yapmadi çikip televizyonda sosyologlar her basörtülüyü ‘gecekonduda’ yasayan
    kadinlar gibi anlatti.

    Hayrünnisa Gül külkedisiyse(aker marka ipek esarpli külkedisi), cumhuriyet mitingleri yüzünden balkonuna bayrak asan ama ay sonunu nasil getirecegini düsünen halam neydi peki?

    Dogru bir kampanya degildi bu, önemli olan demokrasi vurgusunu yapmakti, askerin siyasete karismasinin zararlari olmaliydi bu vurgu.
    Oysa birileri külkedisi yapildi. Caprice otelinde kalip, Kandilli de vilalarda oturanlari ‘külkedisi’ yapan zihniyeti fena halde kiniyorum.

    kampanyanin diger vurucu noktasi ‘dindar cumhurbaskani’ söylemiydi. Yazdiklarinzda haklisiniz, bu ülkede her namaz kilani
    ‘aman da ülkeyi iran’a cevirecek bu yobaz’ diyecek ‘yobaz elit’lerde var. Ama gene tehlikeli bir slogandi bu, kullanilmamasi gerekiyordu.
    Önceki cumhurbaskanlari dinsiz miydi, CHP’ye oy verenler de müslüman degil mi? Hem ‘dindar cumhurbaskani sectirecegiz’ derken
    kastedilen ‘sünni’ vurgusunu sagir sultan anladi, demekki bastan benim cumhurbaskanim olmayarak kendini konumlandirmis.
    Hadi ateistleri, alevileri geçtim; kendileri gibi olmayan müslümanlari da dislayan ‘hayir, has hakikik müslüman biziz’ diyen ayrimci bir yol izlendi.

    Halk çocuklugu nedir o halde?
    simdi de muhafazakar degerlere sahip çikma kistasi mi halk çocuklugunu belirler oldu?

    Abdullah Gül ve Tayyip Erdogan benim destekledigim liderler degil, olamazda. Gözümde en büyük vurgunculardan, hortumculardan hiç farklari yok. RTE bir vurgun ve talan düzeninin temsilcisidir benim için.

    İsi ‘dogru’ ve ‘dürüst’ sloganlarla götürmek gerek.
    Siyasette temizlik istemek hepimizin hakki ben burada ‘kir’ görüyorum. Hem bahsettiginiz anlamda ‘öcü’ dinci propagandasinda,
    hem bu ‘halk çocuklugu’nda.

  96. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    @Sayin Ç-Z

    Samuel Noah Kramer’in hiç bir kitabi kutsal kitap degil.
    Aradaki fark bu, bilim, degisir, gelisir. öyle olmali.
    Bugün Sümeroloji deyince en önemli isimler Kramer ve M.I.Çığ’dir.
    Özellikle ‘süleyman’in sarkisi’ ‘nesideler nesidesi’ gibi gibi dinsel metinlerin nerdeyse birebir benzerlerinin sümer metinlerinde de olmasi gibi durumlarda Kramer, pek etliye sütlüye dokunmamayi (özellikle yahudilige) tercih etmistir, oysa M.I.Cıg daha farkli ve kimilerine göre daha cesur, kimilerine göre daha agresif davranmistir.
    İkisi de dinler tarihi açisindan müthis bir kapi aralamis bence,
    Ardillari umarim ‘daha da objektif’ olanini yapar.

  97. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    @SnowQueen,

    bu Elit-Halk çekismesi AKP dogmadan çok öncelere dayaniyor, Cumhuriyet gazetesi’nin sanirim 50’li yillarda verdigi bir haber vardi : HALK PLAJLARI DOLDURDU VATANDAS DENIZE GiREMiYOR. CHP kurulusundan beri elitleri barindirdi bünyesinde ve ötekilerin adi hep “çarikli” oldu. Oysa Mesela Menderes hiç de çarikli degildi, CHP anlaminda degil ama bal gibi elit siniftandi, sanirim agaydi babasi.

    Bu elit-halk ayrimi kafalarimizin içinde : AKP’li belediye caddebostan ve süreyya plajini halka açinca FenerBahçe semtinde oturan tanidiklarim 2005-2006 yillarinda neredeyse kelimesi kelimesine CUMHURIYET gazetesi ile ayni seyi söylediler.

    Gelelim Gül’e, karisina : Müslüman olmak kimsey kurtarmaz, herkesin nefsi var. Bilmiyorum Gül’ün esi simarmis midir köske çikinca? Kefil olamam. Ama eger simarMAdiysa ona iftira atanlar günaha girdiler ki iftira atmak domuz eti yemekten hatta sirkten (ALLAH’a es kosmak) daha büyük bir günah. Zira ALLAH “sirk isleyeni affedebilirim ama kul hakkiyla karsima gelmeyin” demistir.

    Ama benim CB’im Gül’dür, basbakanim da RTE’dir. Karisinin, çocuklarinin yaptiklari beni ilgilendirmez. Türkiye’nin en büyük sorunu olan PKK sorununa bakislari itibariyle ikisini de çok takdir ediyorum.

    DTP’nin kapatilmasini isteyen iki kanat var Elitist CHP ve milliyetçi MHP ile BBP. RTE bunlara cevaben söyle dedi geçen gün:“HALKIN OYLARIYLA MECLISE GELMiS PARTiYi POLiS ZORUYLA DISARI ATMAM”

    Ben de “Ya terör martta biterse?” diye bir yazi yazmis ve sonunda söyle demistim :

    “Demokrasi eksikliğinden kaynaklanan sorunlarımızın ilacı doğal olarak demokrasi.
    Bırakalım kendi seçmenleri atsın DTP’yi meclisten dışarı.”

    Bence Elitist-Halkçi ayriminda bu HALKIN IRADESINE SAYGILI durus önemli. CHP seçim kaybedecegini anlayinca “darbe isterim” diye tutturdu.

    E-Muhtira yayinlaninca hiç bir CHPli çikip da “biz halk partisiyiz, TSK halkin iradesine engel olmamali, seçim sonucunu beklemeli” demedi.

    Sezer ve TSK’dan isimler buna yatkin konustular, 367 saçmaligi vs vs. Yoksa Sezer sampanya içse ne olur? Türk kahvesi içse hatta 5 vakit namaz kilsa ne olur?

    Tayyip Erdogan her gece bir büyük raki indirse, Abdullah Gül’ün esi mini etekle gezse bile bu iki lider demokrasiye saygilarindan ötürü halka yakin kalacaklardir, CHP ise adeta genlerine islemis olan halk korkusundan dolayi elitist kalacaktir. Hatirlayin, semra özal ne kadar “köylü” idi? özal’in kisa pantolonla asker teftisini hatirlayin. Anadolu’da kimse gezmez Özal ailesi gibi. Ama Turgut Özal halka daha yakindi.

    Ordunun vesayetini kutsayan, askere tapan, ölmek ve öldürmekten baska bir sey söylemeyen müslüman milliyetçilere (ki bu sonunculardan AKP içinde bolca var) KURTLU HILAL yazimda fena çattim biliyorsunuz:

    RTE’in bütün akrabalarina kefil degilim. Ama CHP veya MHP iktidarda olsaydi 2008 Türkiye’nin bir iç savasi takiben ikiye bölündügü yil olarak geçecekti tarihe.

    ÖZetle müslümanliktan önce demokrasiye saygidir bir partiyi HALKçI veya ELiTiST yapan.

    Samimi bir biçimde sosyal-demokrat bir parti kurulursa AKP’nin en büyük rakibi olacaktir. Bakin AKP’den daha “müslüman takilan” BBP bir varlik gösterebildi mi seçimlerde?

    Akli olanlar için bunda isaret çok Kur’an’da belki bin kez dendigi gibi 🙂

    Selam, saygi ve muhabbetle

  98. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    @snowqueen

    Bu kadar kavram sığlığı nadir görülür. Gökhan Özgün’ün metaforunu masaldaki külkedisi ile karıştırıp bunu da köylülüğe indirgemek ancak arkaik bir solcuya yakışırdı.

    Mehmet çok güzel açıklamış aslında biraz da ben yazayım.

    Tekrarlayalım. Hem Özgün’ün hem de benim bahsettiğimiz “halk çocuğu/külkedisi vart curt adı her ne ise ile kastedilen şey sosyoekonomik bir sınıflandırma değil, kültürel bir sınıflandırma. Yani içinde yaşadığı toplumun kültürü ile harmanlanmış, bırakın bu değerlerden nefret etmeyi, bu değerlere inanan, yaşadığı toplumun çoğunluğunun dinine müntesip, muhafazakar görüşte birisi demek benim tanımlamam. Bu kişi fakir de olabilir, zengin de. Okumuş da olabilir, cahil de. Fakir iken zengin, cahil iken aydın da olabilir, eğer gerekli imkana sahipse.

    Bu kite yıllardır sivil ve askeri ittihatçıların yani oligarşinin güce dayalı egemenliği ile iktidardan uzak tutuldu. Menderes bu kemalist cephede bir delik açtı, asıldı, A.Fuat Başgil cumhurbaşkanı olacaktı, kafasına silah dayandı vazgeçirilldi. Ama surda delik açılmıştı, darbeler muhtıralar hep bu kitlenin iktidara doğru yürüyüşünü engellemek içidi, olmadı. En son, muhtıra, 367 hokkabazlığı sonrasında %50 şamarını da yiyince kemalist lümpenler denizin bittiğini anladılar ve A.Fuat Başgil’de yarım kalan bu “sınıfın” iktidar mücadelesi Gül ile zirveye ulaşmayı bildi.

    A.Gül hayatı boyunca fakirlik çekmedi, Hayrunisa hanım da öyle. Erdoğan genç yaşında parti ilçe/il başkanlığı yaptı. Tüccardı iyi kazanıyordu. Ben de hiç fakirlik görmedim, iyi kazanıyorum, iyi giyiniyorum. Ama muhafazakarım. Halk çocuğuyum, ülkemin insanlarını seviyor onlarla aynı değerleri paylaşıyorum. Bakın buralarda onların inançları ile uğraşan onları kana susamış caniler gibi göstermek için uğraşan yerli pravdalarla mücadele ediyorum. Kim halk çocuğu oluyor, halkının çoğuna söven mi onu koruyan mı? Fakir, yardımlarla okumuş, bunları internet kafeden yazıyor da olabilirdim, ne değişecekti? Güldürmeyin insanı. Biraz mantık yahu..

    Sizin kavramsal sınıflandırmanız Marxtan kalma, ama ne yazık ki Marx öleli bir asır oldu, hala olan biteni anlayamamanız da ondan. Beklemeyin boşuna proletarya devrimi falan gelmeyecek. Son bilimsel bulgulara göre de tek tanrıcı dişi maymunlar da edilgenliğine halen devam ediyor, ataerkilliği bi türlü kıramayacaklar, anlarsınız ya.. 🙂

    Bu kafayla giderseniz askere, bi dahaki seçimde de zor alırsınız tezkere..

  99. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    Suat bey ben bizim ülkeden bahsediyorum. Birikim vs de takip ederem vakit buldukça. Memlekette yaşadık ve üniversite de okuduk,sık sık da gider gelirim, hoşgörüyü ve sağduyuyu da bol bol gördük, maaşallah. Sizin dediğiniz gibi yapalım, ölü insanları da sayılara dökelim Ruanda larla karşılaştırma yapıp cennette yaşadığımızı farz edelim. Sadece 100 kişi ölmüş, 50 kişi ölmüş diye görmezden gelelim. Sivas gibi bir olayın 10-15 yılda bir yaşanabildiği ve hiç yaşanmadığı yer arasında dağlar kada fark var! Ruanda ve Türkiye arasındaki fark kadar.
    Sizi bilmem ama benim ülkem dediğim/diyeceğim yerde ben bunları büyük sorun olarak görürüm, sayılarla oynayıp görmezden gelmem.

    Ülkenin yüzde 70% i olması bunları homojen bir kesim yapmaz. Linç kültürü, histerik olaylar vb. nerede hangi insanların katılımıyla oluyor onu konuşuyoruz. Yukarıda defalarca dindar=katil demediğimi yazdım. Herkes gibi türlü türlü şeylere şahit olmuş bir insan olarak “dindarlar,muhafazakarlar kimsenin burnunu bile kanatmamıştır” iddiasının kendinden menkul bir iddia olduğunu söylüyorum. Yakın tarihimizde yaşadığımız tüm berbat olayların, günümüzde şahit olduğumuz belli başlı olayların muhafazakar kesim içersinde beslendiğini anlatmaya çalışıyorum. Ülkedeki tüm faşistler, ogünler, onlara şak şak yapan geniş kitleler, beyaz bereyi moda yapanlar, öğrenci bıçaklayanlar, linç olaylarına karışanlar, askerinin kurtulduğuna sevinmeyenler nereden geliyor? Koyu muhafazakar kesimden çıkan bolca insan gördük bu şekilde, sayı 70 olmuş 170 olmuş beni ilgilendirmez. Eğer birisi “kimsenin burnunu kanatmamışlardır” derse böyle bir cevaba kızmamak gerekir.

    Demek “35 bin kişi öldüren Marxists PKK”…valla helal olsun size ne diyeyim…Ve bana Birikim okumamı tavsiye ediyorsunuz. Hazır oralara bulaştınız Tanıl Bora okumanızı tavsiye ederim, Türkiye sağı hakkında aklı başında çalışmaları vardır.

  100. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    @Mehmet Yimaz,
    Bu heryerde patlayan ‘bilmeneli bilmene konaklari’ nda oturan, evlerinde altin çereceveli Allah yazilari bulunan muhafazakar dindarlar sitelerine veya muhitlerine ‘alt tabakalar’ girince farkli seyler mi söylüyor saniyorsunuz:)

    RTE ve Gül, PKK sorununa neden bu açidan bakiyor?
    Fazla Amerikanci olduklari için belki de, RTE kendi agziyla ‘diyarbakir bizim için çok önemli, saten biz BOP projesinin esbaskanlariiyiz’ demedi mi? Beni iskillendiriyor adamlarin tavirlari, inanmiyorum, güvenmiyorum. Gül, Powell’la bir anlasma imzaladi mi, imzalamadi mi?

    Ayrica tabanlari olan Zaman Gazetesine bir bakin, Kürtler ve DTP için neler neler yaziyor okuyucu yorumlarinda. Emin olun DTP’nin kapatilmasina AKP tabaninda epey destek var.

    Ben bu ülkeye ‘gerçek’bir sol istiyorum. Gerçekten bu ülke için ‘haklarin kardesligi’ diyebilen, ‘sahibinin sesi’ gibi davranmayan bir iktidar. O Mecliste görmek istedigim de Baskin Oran’di, kismet olamadi. Yoksa RTE veya Gül için günahimi vermem:)
    Kafirim ya boldur bende günah o hesaptan.

    @Sut Demren,
    halk çocugu=Yani içinde yaşadığı toplumun kültürü ile harmanlanmış, bırakın bu değerlerden nefret etmeyi, bu değerlere inanan, yaşadığı toplumun çoğunluğunun dinine müntesip, muhafazakar görüşte birisi demek benim tanımlamam.

    tabi, elbette, ‘müslüman, sünni bir ve sag görüslü’ demek istediginiz.
    burdan çikacak olan bu.
    tekrarliyorum, Herkes muhafazakar olmak zorunu da mi?

    Hayir, AKP kurmaylari kendi reklamlarini yaparken bu kadar hafife almadilar olayi:) Daha zekice kurgulanmis bir kampanyaydi o.

    Birde içinde yasadigi toplumun kültürü ile harmanlanmak derken?
    Hangi kültür, benim bildigim kültür m.ö lerde basliyor demek sizden daha ‘halk çocuguyum’:)

    Not:hiç bir ideolojiyle göbek bagim olmadigini yazmistim, bu ülkeye sol iktidar/muhalefet istiyorum derken beni Marksist yapmayin.
    hiç bir-ist degiim, sadece ‘sag varsa, oyum sola’.

  101. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    @SnowQueen,

    Bir ara CHP’ye oy verdim ama ben de müslümanim demistiniz yanilmiyorsam, simdi kâfirim diyorsunuz, DerinDüsünce sitesi mi sizi kâfir yapti ? :-)) Her zaman söylerim, fanatik müslümanlar ötekileri dinden sogutur diye, aaah ah…

    BOP meselesi uzun ve detayli bir konu. Bir tek Washington yok nasil bir tek Ankara yoksa. Orada da kiyasiya kapisan lobiler, siyasi partiler, Türkiye kadar büyük sirketler, etnik ve dini gruplar var. Son yillarda güçlerini arttiranlar NeoCon denilen yeni-muhafazakar akim. Bir yandan fanatik hiristiyan gruplardan destek aliyorlar bir yandan da fanatik yahudilerden. Isin garibi bu fanatik hiristiyanlarin bir kismi yahudi düsmani ama Islam fobisi onlari ideolojik olarak birlestirdi.

    Finansal boyutu çok büyük meselenin : Ortadogu petrolleri, dogu blokunun çöküsüyle daralan silah piyasasi ve yeni tehditler iCAD etme geregi.

    Bütün bunlari bir kenara birakip “Türkiye ABD’ye kafa tutsun” demek gerçekçi degil, ABD zamaninda Fransa ile kapismisti AVRO icad olmadan önce. ABD frankin degeri ile oynayarak Fransa ekonomisine zarar verdi. ABD ile kapisamayiz, hele bu kadar dis borç ile. Ama önemli dosyalarda bazi amerikan gruplarini, çin’i, rusyayi, AB ülkelerinin bazilarini kendi tarafimiza çekerek BOP veya her neyse bize zarar vermesine engel olabiliriz. Bildiginiz gibi oradaki petrollerde ABD sirketlerinin gözü var ve kendi vatandaslarindan binlercesini, Iraklilardan ile yüzbinlercesini feda etmekten kaçinmadilar. 2003’ten beri harcadiklari para 400 milyar dolari asti. Bu kadar parayla fakirlik kelimesini ABD’den silebilirlerdi.

    Kisacasi Cüneyt Arkincilik oynama zamani degil, ekonomisi, endüstrisi bizimkinden 30 kat büyük ( USA : 12 trilyon, TC : 400 milyar dolar) bir ülkeden söz ediyoruz.

    Bazi romantik müslümanlarin veya milliyetçilerin hayal ettigi Islam birligi / Türk birligi ise çok uzak, en azindan simdilik. Orta asyadaki Türk devletlerinin topraklarinin hemen hepsinde onlarca amerikan üssü kuruldu bile. Bunlarin nüfuslarinin yariya yakini rus, iyi egitim almis olanlarin ise %80’i.

    Islam aleminin ise ne kadar bölünmüs oldugu ortada.

    MY

  102. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    @Snowqueen

    Ben bu toplumun GENELİNDEN bahsediyorum bu toplumun geneli müslümandır, muhafazakardır ve sağ görüşlüdür. Beğenirsiniz beğenmezsiniz bu böyledir. Ve ülkenin genelini oluştıran bu insanların iktidar olma hakları vardır, tırnaklarıyla kazıya kazıya bu haklarını almışlardır analarının ak sütü gibi de helaldir.

    Ve bu toplumun içinden çıkanlardan genelin profiline en uygun olanlara HALK ÇOCUĞU denir. Bu anlam RTE de Gül’de saplarına kadar HALK ÇOCUĞUDUR. Siz günahınızı vermezsiniz halk gider oylarını verir iktidar yapar, cumhurbaşkanı yapar bir türlü hazmedemezsiniz. Bunu 22 temmuz akşamı CHP-MHP koalisyonuna kesin gözle bakip çuvallayan yerli pravdalar anlayamaz. Capish?

    Tabii ki herkes muhafazakar olmak zorunda değildir ama herkes kültürünü möö bilmemkaçtan başlatmak zorunda da değildir. Aynı zamanda insanların muhafazakar olma ve öyle kalma hakları da vardır. Buna da capish?

    Hem “Not:hiç bir ideolojiyle göbek bagim olmadigini yazmistim” deyip hem de ” hiç bir-ist degiim, sadece ’sag varsa, oyum sola’.” demek benim kahkahalarla güleceğim kadar oksimoron bir sözdür ve kör ideolojinin dibidir de bunu söyleyenin galiba bundan haberi yoktur. Bu da sonuncu capish?

    Hadi iyi geceler.. 🙂

  103. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    İşin özü şu:

    Hem Özgün’ün hem de benim bahsettiğimiz “halk çocuğu/külkedisi vart curt adı her ne ise ile kastedilen şey sosyoekonomik bir sınıflandırma değil, kültürel bir sınıflandırma.

    Derdimiz bu, sosyokültürel çelişkileri mümkün olduğunca ön plana çıkaralım ki, sosyoekonomik çelişkiler görünmez olsun, ekonomik düzende iktidarı elinde bulunduran, istediği gibi at oynatsın.

    Meclise ekonomik çelişkilerden bahsedecek tek bir tane milletvekilinin (Ufuk Uras) girmiş olmasından bu kadar korkulması boşuna değil.

    Atatürk de o anlamda halk çocugu degildi. Kurtulus Savasinin diger komutanlari gibi Osmanlinin en iyi yetismis adamlarindandi.

    Toplumsal kökeniniz, ne koşullarda okuyup adam olduğunuz falan değil sizi halk yapan. Okumak halka mı düşmüş, okumayacaksın ki, halk çocuğu olarak kalasın.

    Çünkü nedir politika, neden onyıllardır memleketin iyi kötü sosyal altyapısı, plansız programsız delik deşik edilmeye çalışılır?

    Yoksulun çocuğu şıha, şeyhe, cemaate kapılanmadıkça okuyamasın, yoksul sağlık hizmetinden yararlanamasın, ama hasta mefta olduktan sonra zengin de onunla birlikte fatiha okuyuversin, işsizi, çalışanı hakkını yazılı kanunlarla, demokratik mücadelelerle aramak yerine, zenginin sadakasına şükretsin.

    Ve bu toplumun içinden çıkanlardan genelin profiline en uygun olanlara HALK ÇOCUĞU denir.

    Yani diyor ki Suat Bey: Siz hem azınlıksınız, hem seçkinsiziniz. Birincisi gücümüzü, ikincisi meşruiyetimizi sağlar. Böylece istediğimizi yaparz, adına da demokrasi deriz.

    Amerika’da da beyazlar halk çocuğu, zenciler seçkindir mesela. Genelin profiline onlar uyarlar çünkü.

    =================================================

    Füsun Özbilgen çok güzel yazmış gerçekten.

    Evet, bu ülkede batı öykünmecisi bir elitizm var ve bunu laiklikle ilişkilendirenler de var. Ama islamcılığın halkı tesim ettiği, AKP çizgisinin halkçı olduğu koca bir yalan. Onlar da batı öykünmecisi bir kere. Sonra, yüzyıldır sermayeyle, yerel güç odaklarıyla, batılı sömürgenle göbek göbeğe olan bir çizgi mi halkçı?. Kusura bakmayın ama, din kardeşliği kardeşini kazıklamak değil.

    Olay, “beyaz müslümanlar”ın, “beyaz türk”lerle paylaştıkları pastadaki paylarını arttırmak için, “esmer müslümanları” arkalarına alma çabasından ibaret. Başarısız da değiller. Hak, hukuk, eşitlik kelimelerini duyduklarında alerjik reaksiyon gösteren Nazlı Ilıcak’lar , Mustafa Akyol’lar boşuna göğüslerini gere gere halkçıyız diye gezmiyorlar.

  104. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    Suat Bey, hesabını yaparken 77-80 arasını atmış, çünkü mütakabiliyet varmış.

    Dişediş, kana kan bir mütekabiliyet yalnız, aman yanılmayın:

    – Maraş katliamının akabinde, Aleviler kendi sinemalarında bomba patlatıp, sonra birbirlerini gaza getirerek bebek, çocuk demeden muhafazakar sünni müslümanları kesip biçmişlerdir mesela. Bombayı patlatanı da CHP meclise sokmuştur sonraları. Hatırlamıyor musunuz yoksa?

    – 1 Mayıs 77, Taksim’in ardından, Türk-İslamcı kardeşlerimizin Erciyes toplaşkasının, Sovyet ajanları tarafından nasıl kana bulandığını da mı hatırlamıyorsunuz?

    Çok azgındır bu solcular ha, hiç bir gücü, arkasında kimi kimsesi, kontrgerillası, derin devleti, gladyosu, mafyası, ABD’si olmayan millyetçi muhafazakar kardeşlerimizi kırmış geçirmişlerdir.

    Suat Bey unutumuş, ben hatırlatayım: 91-95 arasını da çıkarmak lazım, SHP iktidarın küçük ortağıydı çünkü. Hem böylece Sivas katliamından da kurtulmuş oluruz.

    Bir anda yukarıdaki yazının unutulup, PKK’nin Marksist oluvermesi beni de şaşırttı ve güldürdü. Suat Bey sinirlendiği zaman bazen yapıyor böyle şeyler, kalıcı olduğunu düşünmüyorum.

  105. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    Aaa Sevgili Balbazar, tabii ki mütakabliyiyet vardı. Ama derseniz ki solcuların öldürdükleri insan sayılmaz o zaman ayrı. Devletin aynı silahla sabah sağcıyı öğleden sonra da solcuyu vurmasını da saymayalım, malum devlet o sıralar ortalama on yıla sığdırdığı darbelerin bir yenisine hazırlanıyordu. Bizim hep sızlandığımız sizin ise 80 de balyoz başınıza indikten sonra farkettiğiniz oligarşi denen ittihatçı artıkları yönetiyordu devleti, muhafazakarlar değil

    Sol örgütler evet, kesinlikle cürümlerinden çok daha fazla etkin oldular. Muhafazakar kesim gibi bir tabanı olduklarını varsaysak olacakları düşünmek bile korkunç geliyor. Allah korumuş memleketi.

    Şimdi “ağa biz bu b.ku niye yedik” durumuna gelip hulasa edersek:

    Demek ki neymiş, işte hem sizin hem de Fuat Bey’in sayabildiği bir avuç olaymış.

    Demek ki neymiş, bu büyük muhafazakar kitleye rağmen bu gibi olaylar çok marjinalmiş. Toplumun genelini kapsamayan uç fanatikliklermiş.

    Demek ki neymiş, eğer sizin lanse ettiğiniz gibi bu insanlar kana susamış caniler olsalarmış bu ülke rahat huzur görmeyecekmiş. Hele hele bu halim selim insanlara azgın azınlık tarafından halen zulum yapılıp durulurken.

    Demek ki neymiş, faşizm solda da sağda da her düşüncenin içine sızabilen pis bir şeymiş. Bunun örnekleri varmış. (Msl. Dine inananları kesmek isteyen marksist öğrenciler.) Bu sızmaların çetelesini tuttuğumuzda gördüğümüz ise muhafakazakar kitleye sızan bu mikrobik davranış çok marjinalmiş. Sol ise tabansız olmasına rağmen aynı mikroba çok daha fazla yakalanmış ve cürmünden fazla etkili olmuş. Tabansız ve sayıları çok az oldukları için ülkeyi Allah korumuş.

    Yukarıda örneklerini verdim, somut cevap yerine “öcüsünüz işte öcüüü” demekten öteye gitmeyen beylik önyargılar..

    PKK ve marksizm.. Ne yanı eliyle kurt işareti yapıp ergenekon hayali kuran kendi tutmadığı halde oruç tutmayanları dövmeye kalkan ipsiz sapsız marjinal ülkücü tipler aynı zamanda müslümanlar diye bu haneye yazılıyor da marksisit zerdüştsever Kürt milliyetçileri sol tarafına yazılmıyor? (Yaa nasıl oluyormuş?)

  106. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    @Mehmet Yilmaz,

    yahu bi sitede herkes birbirini karistirir oldu:)
    T.Suat Demren’in israrla ‘yok, yok Bekir Coskun faniydiniz siz’ demesi gibi:)))

    Valla nerdeyse 15-16 yasimdan beri dinsizim, yani bir dine aidiyetim yok:)
    CHP kounusunda ise dogru hatirliyorsunuz, Baskin Oran’in tavrini çok begeniyordum hatta gönüllü kampanyasini yürüten bir sürü arkadasim var, ama benim oturdugum bölge Baskin Oran’in bölgesi degildi.
    Hem bu yüzden, hem de ‘cumhuriyet mitinglerine katilanlar halk çocugu degil, esas halk çocugu biziz ve dindar cumhurbaskanimiz olacak’ propagandasindan duydugum iç sıkıntısıyla CHP’ye oy verdim.
    Su ‘bakin, biz %47 yiz, size b.k yemek düser’ silahinin etkisini kirmak için belki de. Rakamlarin aleyhimize ‘cogunlugun diktatörlügü olarak dönecegi’ belliydi.
    Bu kadar alternatifsiz birakildik.

    Amerika’ya karsi Cüneyt Arkin’ci bir yaklasim beklemek gerçekçi degil demissiniz, Cüneyt Arkin’ci yaklasim baska, Amerikancilik baska.
    Ben bu hükümette o omurgayi göremiyorum. islam alemini kimin böldügü, araya fitne soktugu da ortada, ama hala baslari ABD’de yasayan cemaat üyelerini savunabiliyor insanlar.

    @Suat Demren
    //////Ben bu toplumun GENELİNDEN bahsediyorum bu toplumun geneli müslümandır, muhafazakardır ve sağ görüşlüdür. Beğenirsiniz beğenmezsiniz bu böyledir. Ve ülkenin genelini oluştıran bu insanların iktidar olma hakları vardır, tırnaklarıyla kazıya kazıya bu haklarını almışlardır analarının ak sütü gibi de helaldir.

    Ve bu toplumun içinden çıkanlardan genelin profiline en uygun olanlara HALK ÇOCUĞU denir. Bu anlam RTE de Gül’de saplarına kadar HALK ÇOCUĞUDUR./////

    Fasizmin ayak sesleri. iste yukarda bahsettigim ‘biz %47’yiz, çogunluguz, hakliyiz, bu ülke de çogunluk Müslüman ve muhafazakardir, ona göre, ayaginizi denk alin ha’ tavri.
    Almazsaniz halk düsmanisiniz.
    Evet sizin gibiler oldugu sürece bu ülkede solun kuvvetlenmesini istiyorum. Sag varsa, sol da var bu dünyada bu demek. Etki, tepkiyi dogurur.

    Ama bununla, bir ideolojinin gömlegini giymek ve kendi benliginden öte onu yaka karti takmanin farkini anlayamamissiniz.
    Bunun adi sol olmaz antifasizm olur, muhafazakarlik karsitligi olur, baska birsey olur.

  107. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    Solun kuvvetlenmesi derken CHP’yi kastetmiyorum.
    Oylar bölünecek, iyice parçalara ayrilmis küçük kitleler olarak kalacagiz
    korkumuz belki de olmamasi gereken bir tavirdi. Ama korkularimizda çokta haksiz olmadigimiz gün be gün açiga çikiyor.
    Ailesi CHP ve işçi partisi demis biri olarak kendi özelestirimdir bu.

  108. Yazan:Ç-Z Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    “….bu toplumun geneli müslümandır, muhafazakardır ve sağ görüşlüdür. Beğenirsiniz beğenmezsiniz bu böyledir. Ve ülkenin genelini oluştıran bu insanların iktidar olma hakları vardır,..”TSD

    Ben cümleden siyaseti neredeyse babadan oğula, amcadan yeğene, vb gibi akrabalık,ahbaplık ilişkileri nedeniyle birbirine devreden ,miras ve meslekleri politika olmuş ve kendilerini,cahil ve yönetilmeye, yönlendirilmeye muhtaç,sahip ol(a)madığı nitelikleri nedeniyle iktidardan uzak kalması elzem(!)halkın “önderi,lideri,öğretmeni gibi gören bir kısım insanların nasıl iktidar olma hakkı varsa, siyasetle kan/göbek/çıkar bağı olmayan halk çocuğu kabul edilen insanların da men edlip engellenemeyecek iktidar olma hakkı vardır diye anlıyorum.

    Sayısal çoğunluğa sahip olan bu ve benzer görüşteki insanlar aynı şimdi bazı sol sempatizanların ”sol” yok ki çaresizliği ile elde olduğuna inandıkları kötünün iyisi bir siyasi partiye görüş yakınlığı duymasa bile tepkisiz kalmamak için neredeyse sadece görev bilinciyle “mecburen” oy verdiği gibi bir sebebin varlığını bu çoğunluk denilen halk adına düşünmeyip,göz ardı ederek şimdi aynı çoğunluğun kendilerine “en yakın” buldukları,kötünün iyisi demek zorunda kalmadıkları bir partiye oy vermesiyle gelen iktidar neden hemen akla çoğunluğun azınlığa baskısını ve faşizmi getiriyor ki!Çıkarılan sonuç çok acı,çoğunluk hemfikirse bu hara alamet değildir!!Azınlık bu çoğunluğun fikir birlikteliğini,seçimini sınırlarken neden bu tanım hiç kullanılmadı yada kullanılmasına müsaade edilmedi de şimdi niye???

    “ Fasizmin ayak sesleri. iste yukarda bahsettigim ‘biz %47′yiz, çogunluguz, hakliyiz, bu ülke de çogunluk Müslüman ve muhafazakardir, ona göre, ayaginizi denk alin ha’ tavri.
    Almazsaniz halk düsmanisiniz.”SQ

    TSD nin yazdığı paragraf bana Snowqueen e ifade ettiği gibi bir anlam ifade etmiyor.

  109. Yazan:TT Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    Ç-Z Ben cümleden siyaseti neredeyse babadan oğula, amcadan yeğene, vb gibi akrabalık,ahbaplık ilişkileri nedeniyle birbirine devreden ,miras ve meslekleri politika olmuş ve kendilerini,cahil ve yönetilmeye, yönlendirilmeye muhtaç,sahip ol(a)madığı nitelikleri nedeniyle iktidardan uzak kalması elzem(!)halkın “önderi,lideri,öğretmeni gibi gören bir kısım insanların nasıl iktidar olma hakkı varsa, siyasetle kan/göbek/çıkar bağı olmayan halk çocuğu kabul edilen insanların da men edlip engellenemeyecek iktidar olma hakkı vardır diye anlıyorum.

    Sayısal çoğunluğa sahip olan bu ve benzer görüşteki insanlar aynı şimdi bazı sol sempatizanların ”sol” yok ki çaresizliği ile elde olduğuna inandıkları kötünün iyisi bir siyasi partiye görüş yakınlığı duymasa bile tepkisiz kalmamak için neredeyse sadece görev bilinciyle “mecburen” oy verdiği gibi bir sebebin varlığını bu çoğunluk denilen halk adına düşünmeyip,göz ardı ederek şimdi aynı çoğunluğun kendilerine “en yakın” buldukları,kötünün iyisi demek zorunda kalmadıkları bir partiye oy vermesiyle gelen iktidar neden hemen akla çoğunluğun azınlığa baskısını ve faşizmi getiriyor ki!Çıkarılan sonuç çok acı,çoğunluk hemfikirse bu hara alamet değildir!!

    Sn.çuvaldız
    Topu topu iki cümle yazmışsınız ama o kadar uzunlar ki anlayana aşkolsun…

  110. Yazan:Ç-Z Tarih: Kas 20, 2007 | Reply

    @TT
    N’apiim :-))kısa öz konuşmak beceri eh o da bende yok…ama hakkımı yemeyin onca kelimeyi sadece 2 cümlecik yapmak da maharet…yavuz hırsız..anlamadıysanız bir daha yazayım .-)

  111. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 21, 2007 | Reply

    Bu yorumu şimdi gördüm, çıkmam lazım sadece şuna ilişeyim:

    Amerika’da da beyazlar halk çocuğu, zenciler seçkindir mesela. Genelin profiline onlar uyarlar çünkü.

    Hahahaha..

    Komik ama maalesef yanlış olmuş, düzelteyim müsadenizle.

    Seçkinler her tabandan olabilir. İlmiye sınıfı da seçkin bir sınıftı, ama halkla aynı düşünürelerdi, halk kökenlilerdi.

    Yani bir lümpen, seçkin de olabilir, Hürriyet gazetesine internet cafeden yorum yazacak bir durumda da olabilir. İğdiş edilme şekline bağlı, aileden mi geliyor, yoksa sonradan mı? Malum “milli öğütüm sistemi” çatır çatır işliyor.

    Demek ki neymiş?

    Bu salt seçkincilik değilmiş. Malum durum üzerinden tanımlayacak olursak, biz buna “azgın azınlık” diyoruz, ittihatçı artıklarının belkemiğini oluşturduğu bir azınlık.

    Tıpkı ABD’deki zencilerin de “mağdur azınlık” olması gibi. Karmaşık geldiyse ters çevirin; G.Afrika’daki beyazların “azgın azınlığı” gibi.

    Ülkenin resmi budur. Ama bu azgın azınlık, savaşı kaybetmek üzere.

  112. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 21, 2007 | Reply

    Fuat bey’in ve balbazar’ın şu yazıyı okumasını arzu ederim:

    http://www.izlenimler.net/2007/01/29/omer-lacinerin-yanlisi/

  113. Yazan:isimsiz Tarih: Oca 19, 2008 | Reply

    @snowqueen
    buyrun size “halk cocugu” first ladymiz. semra sezeri madara ederken zevkten dort kose olan perihan magden hanim harika turkcesiyle bi yazi da bunun uzerine yazar artik eger vicdani varsa. sahi turban neyin simgesiydi???

    Washington Post gazetesi, bugün Hayrünnisa Gül’ün Cafe Milano’daki ıstakoz keyfine yer vererek “Göstermek istemiyorsan gitme” dedi.

    Habere gazetenin en cok takip edilen köşelerinden biri olan The Reliable Source bölümünde yer veren Washington Post, Hayrünnisa Gül’un boydan çekilmiş bir fotografını kullandı. Cafe Milano’yu, ‘Washington’da ünlülerin kırmızı halı üzerinde geçit yaptığı restoran’ olarak tanımlayan Washington Post “Görmek ve görünmek, herkese estetikli yeni yüzünü göstermek isteyenler oraya gider. Herkes orda, göstermek istemiyorsan gitme” ifadelerine yer verdi.

    Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Washington ziyareti sırasında eşi ‘dindar ve türbanlı’ Hayrünnisa Gül’ün jetset restoranında ıstakozlu makarna yemesinin Türk medyasında büyük yankı uyandırdığını belirten Post yazarı Amy Argetsinger, garson Kerem Çelik’in bu nedenle işten atıldığını yazdı.

    Yazıda Türk Büyükelçiliği’nden gelen telefonun ardından garson Kerem Çelik’in işten atılmasını Cafe Milano yöneticilerinin teyit ettiği de belirtildi.

    Garson Kerem Çelik ise konuyla ilgili Washington Post’a konuşmayı reddetti ve bu olayı unutarak yeni bir iş bulmak için ileri baktığını söyledi. İşten atılmaktan dolayı şikayetçi olmadığını belirten Çelik, Cafe Milano yönetimi için “Onlar doğru olanı yaptı” dedi.

  114. Yazan:Ç-Z Tarih: Oca 19, 2008 | Reply

    Şimdi bu haberi nasıl değerlendirelim;
    1)Müslüman Istakoz yer mi?
    2)Bu konu Almanya’nın Sosyal demokrat milletvekilinin ıstakoz yemesi gibi mi değerlendirilmeli?
    3)CB eşleri ıstakoz yer mi?

    1)Bu konu beni aşar…cevabı bilmiyorum…sevap yad günah…bu kişinin kendini bağlar!
    2)Bildiğim kadarı ile eşi CB ve o pozisyonda Abdullah Gül’ün tarafsız olması bekleniyordu!
    Demek n’olur n’olmaz ıstakoz yer diye CB olmasını istememişler demek ki!Aklıma hiç türbanlı biri ıstakoz yerse problemi gelmemişti!
    Istakozun parasını örtülü ödenekten mi ödemişler?fatura ne kadar gelmiş?Bilelim de meblağa göre kızgınlık dozumuzu ayarlayalım!
    3)CB eşi olduktan sonra ellerine yenilecekler ve yenilmeyecekler listesi tutuşturulmuş mudur bilmiyorum.Bunun bir de halk önünde ve halka kapalı mekanlar ayrımı var mıdır o da ayrı konu!

    Tüh garson çocuğa üzüldüm,keşke resimleri çektikten sonra bunu basında açık arttırmaya açsaydı ve en yüksek bedeli ödeyene de satsaydı! Bazı gazeteciler gibi sansasyon yaratacak haber bilinci oluşmadığından ayağına kadar gelen kısmeti değerlendirememiş.

  115. Yazan:Ç-Z Tarih: Oca 19, 2008 | Reply

    @İsimsiz,
    Şöhret zor zanaat,insan halk içine karışıp gönlünün dilediğini yapamıyor işte!Ne yazık!

    Yoksa insan karı-koca kol kola girip Sultanahmet’te köfte,piyaz ve irmik helvası yada çızıktırlı pjama ve atletle Sarayburnu veya Ortaköy sahillerinde ızgara et,tavuk kanat (cahillik işte deniz kenarında balık ızgara yapılacağını bilmiyorlar!) yemek istemez mi?

  116. Yazan:axiles_01 Tarih: Şub 18, 2008 | Reply

    hapisanesiz her dey eladir men azeriyim

  117. Yazan:turan harmancı Tarih: Haz 3, 2008 | Reply

    ANAKRONİZM yaparak sapla samanı karıştırmışsınız..Cumhuriyet ,bir sürüden yurttaş yarattı ve bunun bilincinde olmayan zavallı sen klavyenle Cumhuriyetin kurucusunu eleştiriyon güya..senin bu eleştiriyi yapabilmen bile ONUN büyüklüğünü kanıtlıyor..devam et…..

  1. 5 Trackback(s)

  2. Kas 30, 2007: Başarılı Bir Öğrencimden : Derin Düşünce
  3. Ara 26, 2007: Ulus devlet - Bölüm I: Ulus mu devlete aittir yoksa devlet mi ulusa? : Derin Düşünce
  4. Mar 1, 2008: PKK’lıları affetmek : Derin Düşünce
  5. May 24, 2008: Derin Cumhuriyet iş başında…. : Derin Düşünce
  6. Oca 3, 2009: Suç Tevrat’ta mı? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin