Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Ulysses / James Joyce »

james-joyce-ulyssesÖyle günahlar veya (dünyanın onlara verdiği isimle) kötü hatıralar vardır ki insan onları ruhunun en karanlık köşelerinde saklar, onlar da orada yerleşip beklerler. Bazen bu insanın hafızası körelir, öyle şeyler hiç olmamış gibi davranır veya onların mevcudiyetini reddeder veya en azından kendisini onların o şekilde olmadığına inandırır. Ama tesadüfi bir kelime onları ansızın depreştiriverir ve en olmadık şerait altında, meselâ zevkle tef ile harp dinlerken veya bir akşam vaktinin serin kristal asudeliğinde veya bir ziyafette, geceleyin, artık şarapla meşbu bir vaziyetteyken bir hayal veya bir rüya şeklinde onun karşısına dikiliverirler. O hayal onun üzerine feveran ederek, onu tahkir edercesine değil, intikam alıp onu insanlardan uzaklaştırmak için değil de, mazinin perişan kisvesiyle kefenlenmiş olarak sakin,uzak, sitemkârane bir şekilde gelir.

[…] Şimdi gözlerini aç. Açayım. Bir anlığına. Yok mu olmuş her şey? Şayet açarsam ve hep saydam olmayanın karanlığında kalıyorsam?
[…]

james-joyce-ulysses-bir insan hayatı boyunca bir başına yaşayabilir. Evet , yaşayabilir. Ama yine de ölünce üzerini örtecek birini bulması lazım , her ne kadar kendi mezarını kazabilirse de hepimiz böyleyiz.
[…]
Tarih, dedi Stephen, uyanarak kurtulmaya çalıştığım bir karabasandır benim.
[…]
Hayır. Tanrım! Kaidesinden sarkan uçurumdan düşersem,kaçınılmazcasına çarpmış olurum.!Karanlıkta ne güzel gidiyorum.
[…] Read the rest

24 Kasım öğretmenler günü aforizmaları »

milli-egitim-beyin-yikama

  • Bugün 24 kasım öğretmenler günü. “Kutsal meslek” zırvalarıyla kafamızı ütülemek yerine öğretmenler biraz özeleştiri yapabilir mi?
  • Cumhuriyetin ilânından beri Kürtlere Kürtçe yasaklandı, terörden anamız ağladı, tesettürlü kızlara okul yasaklandı. Öğretmenler ne yaptı?
  • Kemalizmin temel ilkeleri olan ırkçılık ve İslâm düşmanlığı okulda öğretilir. “Ben bu zırvayı öğretmem” diyen öğretmenlerin ellerinden öperim.
  • Atatürk heykelleri önünde putperest ayinleri çocuklara zorla yaptıran öğretmenin nesi kutsal? Direnen varsa elini bırakıp ayağını öpeyim.
  • milli-egitim-fasizmAnkara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Mahmut Esat Bozkurt adına toplantı salonu var. Eğitim mi bu? (“… Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler! …”M.E.Bozkurt)
  •  Türkiye’de ortalama kişi başı TV’ye ayrılan süre günde 4 saat, kitaba ise 10 saniye. Kendini “kutsal” ilân eden öğretmenlerin hiç mi suçu yok?
  • “Bunu oku ezberle, bilemezsen ceza” diyerek çocukların kitaptan nefret etmesine sebep oluyorsunuz. Hiç mi düşünmez öğretmenler?
  • Zengin, fakir, Kürd, Türk, deniz kıyısı dağ başı fark etmiyor. Türkiye kitap okumuyor. Öğretmenler nerede?
  • Maaşın azlığından yakınır, atama beğenmez, öğrenci beğenmez… Hiç öğretmenlerin kemalizm denen Türk faşizminden yakındığını gördünüz mü?
  • Öğretmenlerin maaşını %25 indirsek hepsi sokağa dökülür. Ama Kürtçenin yasaklanmasına aynı tepki verilmedi. Riyakârlık değil mi bu?

Read the rest

Aşkın Bir Noktası / M. Fatih Çıtlak »

askinbirnoktasi“… Tasavvuf, maddede manayı tahsil etmek; maddeyi manaya çevirebilmek kabiliyetidir. Bu yapıldığında madde kaybolmaz, bilakis madde ve mana olmasi gereken yerde kalır, birbirinin sinirina tecavüz etmez. Ancak bu anlayış sayesinde dünya ve ahiret bir noktada buluşabilir. Yani hiç bir zaman hakîkî bir Müslüman dünyalık iş, ahiretlik iş gibi bir ayrımla hayata bakmaz, bakmamalıdır. Çünkü dünya ahiretin tarlasıdır. Fakat şu bir gerçek ki bu asıldan uzaklaştıkça, mananın maddeleştiğini ve madde için satıldığını tarihte olduğu gibi bugün de üzüntüyle müşahede etmekteyiz. Gece gündüz aşktan bahsedip aşk ve muhabbet sözcükleriyle yatıp kalkanlar, bu meselelerde tasavvufu da maddîleştirmek ve dünyevî menfaatierine bulaştırmak belasına uğramışlardır.

[…]

… îman kalp ve muhabbetin ilahî ilimle buluşması, aşikâr olmasıdır. Bir kişi îmanlı olduğunu elbet bilir, bundan hiç şüphe etmez; o sebepten dolayı “Müslüman mısın?” diye sorulduğunda ‘elhamdülillah’ diyerek cevap verir. Yani “Ben bana kalsaydım ne bu maneviyatı, ne ilmi, ne inancı elde edemezdim. Allah beni bana bırakmadı da ta ezelden bana bu îmanı bahşetti. Hiçbir ücret, külfet, mihnet, minnet çekmeden, hatta müracaat bile etmeden Kerîm olan Rabbim lütufta bulundu, işte bunun için şu an bütün zerrelerimle ve kalbimle bu îmanı içimde hissediyor ve bunu veren Allah’ıma bildiğim, bilemediğim bütün nimetleri için hamdediyorum” diyerek îmanın o coşkun muhabbetini şahsî hüviyetinde en bariz şekilde hisseder, hissetmelidir. Mümin, îman ettiğini bilir. Kafir neye inanmadığını bilmez. Lakin mümin kalbini bağladığı şeyden emindir. Onun için de mümindir. Allah Teâla kîme îman verdiğini bilir, o sebepten Allah Teâlâ’nın da bir ismi mümindir …”

 

… Bu konu üzerine kitap okumak için … Read the rest

Üniversite ahlâkı aforizmaları »

universite-hocasi-bilim-ahlaki

    • Çoğu meslekte ahlâksızlık hemen görünür. Mühendisin binası çöker, bozuk musluk akar. Ama üniversite hocası ahlâksız ise gelecek kuşaklar öder.
    • Üniversitelerimiz idârî ve ahlâkî çöküş içindedir. Ama bunun bedelini rektörler, dekanlar ve hocalar değil talebeler ve millet ödeyecektir.
    • Hz. Peygamber (s.a.)’in hadîsleri ve Kur’ân’ın âyetleri İslâm’a Göre İlim Ahlâkı hakkında hârikulâde bir doktrin içermektedirler.
    • İslâm’ın temelinde, toplumun bugünkü ilmî hayatı ve ilim adamları hakkında göstereceği pek çok ahlâkî îkaz bulunmaktadır.
    • Üniversitelerimizde çalıntı eserlerle doktora yapanlar fink atmaktadır.
    • Üniversitelerimizin bir çok fakültesinde master tezi bile addedilemeyecek kadar vasıfsız tezlerin doktora tezi olarak kabûl edildiğini görüyoruz.
    • Üniversite rektörlerinin bile intihâle başvuruyorlar yâni başkalarının ilmî eserlerini kendi eserleri imiş gibi gösteriyorlar.
    • Üniversitelerimizde siyâsî ideolojilerin resmî baskı, nifâk ve ayırımcılık aracı olarak kullanılıyor.
    • Hür düşünce ve araştırmanın yuvası olması gerekirken üniversitelerimizde dayatmacı, asabî ve yobazca sürdürülen ideolojik bir siyâset ve yönetim tarzı egemendir.
    • Türkiye’nin kokuşmuş üniversite ortamında ahlâk, edeb ve deontoloji meselesi herkesi ilgilendirmeli ve buna mutlaka kanûnî çâre bulunmalıdır.

Read the rest

İskambil Kağıtlarının Esrarı / Jostein Gaarder »

“… Ben, biz insanların çok zeki, örneğin uzayın ve atomların yapısını inceleyebilecek kadar zeki olduğumuz halde, kendi hakkımızda pek bir şey bilmememizi tuhaf buluyordum. Babamın cevabı bana o kadar akıllıca geldi ki, onu burada kelimesi kelimesine aktarabileceğimi sanıyorum: Eğer beynimiz, onu anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı, dedi ve tam burada durdu biraz, o zaman öyle aptal olurduk ki, yine anlayamazdık onu.

Bunu uzun düşündüm. Sonunda, sorumun yanıtı olabilecek hemen her şeyi içerdiği sonucuna vardım. Babam devam etti sözlerine: Örneğin, bizimkinden çok daha basit yapıda beyinler var. Bir solucanın beyninin nasıl işlediğini anlayabiliyoruz mesela, en azından büyük ölçüde. Solucanın kendisi anlayamaz bunu, çünkü beyni fazla basittir bu iş için …”

… Bu konuda tavsiye okuma …

Makale

Sitede yayınlanmış kitap alıntıları

Maymunist imanla nereye kadar?

Sonuçlar sebeplerin içinde mi saklı?Sonuçlar sebeplerin içinde mi saklı? Halk bilim adamlarını anlayabilir mi?Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları“filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir.

Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDAbir insanlık yoksa,Aşkyoksa,Sanatyoksa,Güzellik yoksa ve Adalet yoksaHayat‘ın anlamı nedir?Aşık olmakhormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz?

Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…

İşte geçtiğimiz ay bu maskelerin düştüğü, kartların açık oynandığı çok kaliteli iki tartışmaya tanık olduk. İki makale işaret fişeği görevi yaptı. Sağolsun bir çok değerli okurumuz yüzden fazla yorumla konuyu DERİNLEMESİNE tartıştı. Derinlemesine diyoruz çünkü Madde’nin arkasındaki Mânâ bu kez gerçekten masaya yatırıldı. Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri hatta evrimciliğin etimolojik değeri bile konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

 

Modern Bir Put: Bilim (Tartışma)Sonuçlar sebeplerin içinde mi saklı?Sonuçlar sebeplerin içinde mi saklı? Halk bilim adamlarını anlayabilir mi?

Bilimciler herşeyi parçaladıkları için mânâyı kaybediyorlar. Aşk’ı, Korku’yu, Sevinç’i hormonal “fenomenler” sanıyorlar. Hakikat’in tezahürü yok onlar için, sadece tezahür var. Sebebi? Eşya. Eşyanın sebebi? O da eşya(!) Biz buna “pozitivist iman” diyoruz. Çünkü pozitivistlerin bilimsellikle ilişkisi koptu. Bilimsellik değil bilimcilik peşindeler. Bilimi putlaştırdılar. Konuya eğilen yazarımızMehmet Bahadır her zamanki nazik üslubuyla “kral çıplak”dedi… Dedi ve bir işaret fişeğini daha ateşledi. Sitede en çok yorum alan yazılardan biri oldu bu makale. Fakat sadece içeriği ve yorum sayısıyla değil,yapılan yorumların kalitesiyle de öne geçti bu çalışma. 100′den fazla yorum alan ve aylar süren ilginç bir tartışmaya vesile olan makaleyi altındaki yorumlarla beraber kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Buradan indirebilirsiniz.

Bir pozitivizm eleştirisi

Sonuçlar sebeplerin içinde mi saklı?Sonuçlar sebeplerin içinde mi saklı? Halk bilim adamlarını anlayabilir mi?Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl öncekomşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenlergericilikle,bağnazlıklasuçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.

Beyaz ırktan, zengin ve Hristiyan olmayanlar Batının insan hakları kapsamına giremezler! »

media

… Bu konuda okumak için…

Gazetecilik ile cellatlık arasındaki kalın çizgiGazetecilik ile cellatlık arasındaki kalın çizgi

Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası

 “Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakaraydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. […] Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?”

Böyle diyordu kıymetli bir yorumcumuz. Gerçekten de TARAFSIZ bir aydın tarifi yapmak zor. Karanlık cahilliğin ve Kötü’nün, ışık ise aklın, bilginin ve İyi’nin rumuzu. Yani akıl ve ilim ile İyi, Güzel ve Doğru‘ya yaklaşılacağını herkes kabul ediyor. Ama her grubun kendi “ışığı” ile AYDIN-laNmayı ve AYDIN-laŞmayı tercih ettiği bir dünyada yaşıyoruz. “Ötekilerin” ışıkları ya gözümüzü kamaştırıyor ya da yeterince AYDIN-laTmıyor, uymuyor “bize“…

Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cumhuriyet Türkiye’sinde ithal ışıklarla aydınlandıkça halkından uzaklaşan bir aydın(?) grubu çıktı ortaya. Aydın sendromu diyebileceğimiz müzmin bir depresyona girdi bu insanlar ve hâlâ da oradalar. Suzannur Başarslan‘ın Hilmi Yavuz’dan aktardığı ifadeyle“kendi insanına, giderek kendi’ne ‘ne tuhaf insanlar bunlar- ne garip ülke burası!’ diye bakmak; -kendi’ni öteki olarak görmek!”

Okuyacağınız 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen,  fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazetecilik ile cellatlık arasındaki kalın çizgiGazetecilik ile cellatlık arasındaki kalın çizgiGazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesiminieğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda“gazeteci gibi”gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…  Buradan indirebilirsiniz.

Silahı Rus, kamyonu Japon malı, müşterisi Amerikalı, Avrupalı »

isid

… Din ve devlet üzerine kitap okumak için…

 Kâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursunKâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursun Kral Faysal ve Kudüs konuşmasıKral Faysal ve Kudüs konuşması Kutsal, Din ve Devlet / Ahmed Yüksel ÖzemreKutsal, Din ve Devlet / Ahmed Yüksel Özemre İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Kâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursunKâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursun Kral Faysal ve Kudüs konuşmasıKral Faysal ve Kudüs konuşması Kutsal, Din ve Devlet / Ahmed Yüksel ÖzemreKutsal, Din ve Devlet / Ahmed Yüksel Özemre

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 

Yahudi oldukları için mi zalimler?

Kâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursunKâfirin silahıyla mücahid değil ancak fedai olursun Kral Faysal ve Kudüs konuşmasıKral Faysal ve Kudüs konuşması Kutsal, Din ve Devlet / Ahmed Yüksel ÖzemreKutsal, Din ve Devlet / Ahmed Yüksel Özemreİsrail bir çok bakımdan Türkiye’ye benzeyen bir ülke. Paranoyak bir ulus-devlet. “Yoktan var edilmiş bir millet” dört tarafı “düşmanla çevrili” kutsal bir vatanda yaşıyor. Terör tehlikesine karşı ülkenin güvenliği için(?) haklar ve özgürlükler çiğneniyor. Devlet eliyle düşman üretiliyor!

Gidemeyenlerin ülkesi oluyor İsrail… Kendi zulmü altında ezilen, korku içinde yaşayan, dünyasıyla beraber Ahiret’ini de kaybetmiş olan İsrailli zannederimFilistinliden bile daha zavallı bir durumda bu yüzden.Buradan indirebilirsiniz.

 

Silah satan terörü önlemek ister mi? »

silah-terör

Bu  konudaki Derin Lügat maddeleri:

 

Bu konuda e-kitap:

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

Amerika medenîdir, sen gitmesen o geliverir!Amerika medenîdir, sen gitmesen o geliverir! amerika neden bu kadar korkak?Amerika neden bu kadar korkak? Amerikan SaldırganlığıAmerikan Saldırganlığı

Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor. Ancak ne askerî ne de ekonomik olarak bu iki ülkeye üstünlük sağlayamayan insanlar Afganistan’da, Filistin’de, Irak’ta ABD bombaları altında can vermeye devam ediyorlar. Barışçı yollarla bir şeyler yapmaya niyetli,  “yangına gagasıyla su taşıyanlar” ise Amerikan kamuoyunu uyarma çabasında. Fakat ne yanmış yıkılmış okullar, ne de kolları bacakları kopmuş bebek fotoğrafları Amerikalıların vicdanını uyandıramadı.

Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?

Amerikan’ın bu saldırganlığı sıradan Amerikalılara da büyük zarar veriyor aslında. Sadece Irak’ın işgali için harcanan yüz milyarlarca dolar ile ülkelerini baştan yapabilir, zengin-fakir demeden herkese yüksek kaliteli sağlık ve eğitim hizmeti götürebilirlerdi. Oysa milyonlarca Amerikalı sefalet içinde yaşıyor. Kimi ekonomik kriz yüzünden kimi Katrina kasırgası gibi bir doğal felaketlerden dolayı evini, işini kaybetti. Devlet ise bu insanları yüz üstü bıraktı. Neden? Bu 37 sayfalık kitap klişelerin ötesinde bir bakış açısı öneriyor. Buradan indirebilirsiniz.

Paris’te terör »

attentat-stade-de-france

Paris’te 5 saldırı. En az 65 kişinin öldüğü ve 100 kişinin rehin alındığı… Bataclan konser salonunda 100 rehine.

Baby Box »

baby-boxBirkaç gün önce akşam bülteninde peş peşe izlediğim iki haber dikkatimi çekti. İlki, artık çok yabancısı olmadığımız, çöp konteynırına bırakılmış yeni doğmuş bir bebek haberiydi. Spiker habere çok etkili bir giriş yaptı. Kaşları çatıldı, yüzü gerildi ve ses tonu sertleşti. Hayır, haberin muhteviyatına uygun zoraki bir çehre takınmaya çalışıyor gibi değildi. Gerçekten de, bir kadın hassasiyetinin, belki de annelik şefkatinin etkisiyle bir sunum yaptığı her halinden açıkça okunabiliyordu. Haberi, yüreği acıyarak sunduğu belliydi. Haberde söz konusu bebeğin tahmin edileceği üzere, gayri meşru bir ilişkiden doğmuş istenmeyen bir bebek olduğunu öğreniyoruz. Haberin bu kısmı ise bir cümleyle söylenip geçiştirildi.

Yine bu haberle bağlantılı olarak bazı batılı ülkelerde yaygınlık kazanmış “baby box” uygulaması anlatıldı. Spikerin deyimiyle “soğuk ve itici” bu baby box’lar, yeni doğmuş bebeklerini istemeyen aileler için yapılmış. Anne-babalar bakmak istemedikleri bebeklerini bu kutuya koyuyorlar ve bakımını Read the rest