Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Akıl Tutulması / Max Horkheimer »

Akil-Tutulmasi-Max-Horkheimer-11

Objektif aklı zemin kabul eden düşünce sistemleri  herşeyi kapsayan ya da temelde yatan bir varlık yapısının bulunabileceği ve buradan bir insan hedefi kavramının çıkarılabileceği inancını içeriyordu. Bu sistemlere göre, gerçek bilim, bu tür düşünce ya da spekülasyonların uygulamaya geçirilişiydi. Bilgimizin nesnel temelini düzensiz bir veriler kargaşasına indirgeyen ve bilimsel çalışmalarımızı da sadece bu verilerin düzenlenmesi, sınıflandırılması ya da hesap işlemlerinden geçirilmesi olarak tanımlayan her tür epistemolojiye karşıydılar. Öznel akla göre bilimin başlıca işlevini oluşturan bu türden işlemler, klasik nesnel akıl sistemlerine göre, spekülasyonun yanında ikincil konumdadırlar. Nesnel akıl, geleneksel dinin yerine yöntemsel felsefi düşünce ve kavrayışı geçirmeye ve böylece başlı başına bir gelenek kaynağı olmaya yönelir. Mitolojiye karşı giriştiği saldırı belki öznel aklınkinden de ciddidir: öznel akıl, bütün soyutluk ve biçimselliğiyle, biri bilim ve felsefeye öteki kurumsal mitolojiye özgü olan iki ayrı parantez açmakta ve böylece her ikisini de tanımakta, bu yüzden de dine karşı girişilmiş mücadeleden kaçmaktadır. Read the rest

Bilginin Arkeolojisi / Michel Foucault »

Bilginin-Arkeolojisi-Michel-Foucault-66

Süreksizlik, kopukluk, eşik, sınır, seri, dönüşüm kavramlarının oyuna sokuluşu, her tarihsel çözümlemede, prosedür sorunlarını değil yalnız, teorik problemleri de ortaya koyuyor. Onlar burada incelenecek olan problemlerdir (davranış problemleri en yakın empirik incelemeler sırasında göz önüne alınacak; en azından eğer bu incelemelere girişmek için bana fırsat, arzu ve cesaret gelirse). Bununla birlikte onlar ancak özel bir alanda göz önüne alınacaklar: sınırları o denli belirsiz, fikirlerin, düşüncenin, bilimlerin, veya bilgilerin tarihi adı verilen muhtevaları içinde o denli istikrarsız olan bu disiplinlerin içinde.

İlkin olumsuz bir işin sona erdirilmesi gerekiyor: (her biri kendi tarzında, süreklilik temasını) çeşitlendiren bütün bir kavramlar oyunundan kurtulmak. Onların, hiç kuşkusuz, çok sağlam kavramsal bir yapısı yoktur; ama fonksiyonları açıktır. Gelenek kavramı böyle: bu kavram, hem ardışık hem aynı (ya da en azından benzer) fenomenlerin birliğine belirli bir zamansal statü vermeyi amaçlar; tarihin kendilik biçiminin Read the rest

Kötülüğün Sıradanlığı / Hannah Arendt »

Kotulugun-Siradanligi-Hannah-Arendt-17772

İsrail askerlerinin cinayetle itham edildiği, ama “üstlerinden aldığı emirlerin” hafifletici sebepler için ağır basan bir argüman olduğu, dolayısıyla askerlerin nispeten kısa süreli hapis cezalarına çarptırıldığı doğrudur. Bu dava kuşkusuz -Eichmann örneğinde olduğu gibi- yıllara yayılan, suçların çorap söküğü gibi geldiği bir faaliyetle değil, diğerlerinden ayrı bir fiille ilgiliydi. Yine de, Eichmann’ın her zaman “üstlerinin emirleri” doğrultusunda hareket ettiği; İsrail hukukunun sıradan hükümleri uygulansaydı, Eichmann’ı en ağır cezaya çarptırmanın aslında zor olacağı doğruydu. İşin aslına bakarsanız, tıpkı diğer ülkelerin hukukları gibi İsrail hukuku da hem teoride hem de pratikte, “üstlerin emirlerinin”, gayri meşruluğu “apaçık” olduğunda bile bir insanın vicdanının normal işleyişini ciddi bir biçimde altüst edeceğini kabul etmelidir. Bu durum, mevcut yasal sistemin ve halihazırdaki hukuk kavramlarının devlet aygıtının örgütlediği idari katliamları ele alma konusunda ne kadar yetersiz kaldığını gösteren birçok örnekten yalnızca birisidir. Read the rest

Milletlerin Zenginliği / Adam Smith »

adam-smith-milletlerin-zenginligi-11xxEkmekle kasaplık etin fiyatı, Birleşik Krallık’ın çoğu yerinde, genel olarak bir ya da aşağı yukarı aynıdır. Bunlar ve perakende satılan –yoksul işçiler her şeyi perakende alırlar– çoğu öteki şeyler, ileride anlatmak fırsatını bulacağım nedenlerden ötürü, büyük kentlerde genel olarak, taşranın uzak yerlerindeki kadar yahut taşradakilerden ucuzdur. Ama bir büyük kentle, o kentin çevresinde emek ücretleri, çokluk, birkaç mil ötekinden dörtte veya beşte bir yahut yüzde yirmi, yirmi beş yüksektir. Londra ile dolaylarında, günde 18 peni, emeğin ortalama ücreti sayılabilir. Birkaç mil ötede, bu ücret, 14 veya 15 peni’ye düşer. Edinburgh ile dolaylarında, emeğin fiyatı 10 peni kabul edilebilir. Birkaç mil ötede 8 peni’ye düşer; bu, İskoçya düzlüklerinin çoğunda sıradan emeğin alışılmış fiyatıdır. Orada, bu fiyat İngiltere’dekine oranla pek az Read the rest

Dünyamıza Bakış / Albert Einstein »

Dunyamiza-Bakis-Albert-EinsteinDünyayı Nasıl Görüyorum

Biz dünyalıların hallerine hep taaccüp etmişimdir! Yerküre üzerinde mahdut bir süre için bulunuyoruz. Neden geldiğimizi bilmiyoruz, sezer gibi oluyoruz zaman zaman. Ama çok derinlere gitmeden, günlük yaşam bakımından başkaları için var olduğumuzu biliyoruz; önce, bütün mutluluğumuzu gülümsemelerin eve rahatlarına bağladığımız kimseler için, sonra da, yakından tanımadığımız ama kaderlerine sevgiyle bağlı olduğumuz bütün insanlar için. İç ve dış hayatımın, ölü ve diri bütün insanların emeğine bağlı olduğunu, aldığım ve hâlâ almakta olduğum şeyleri aynı ölçüde var gücümle vermeğe çalışmam gerektiğini her gün durmadan düşünüyorum. Azla yetinmek gereğini duyuyorum ve çok kez başkalarına gereğinden fazla iş yüklediğimi düşünüp üzülüyorum. Bana öyle geliyor ki, toplumun sınıfları arasındaki ayrılıklar haksız ve yersizdir; bu ayrılıklar, aslında, zorbalığa dayanmaktadır. Ayrıca şuna da inanıyorum ki, sade ve kendi halinde bir yaşayış, beden ve kafa bakımından herkes için daha iyidir.

İnsanın filozofik anlamdaki özgürlüğüne hiç de inanmıyorum. Her birimizin davranışları, yalnız dış baskıların değil, içten gelen bir takım zorunlukların da etkisindedir. Schopenhauer’in «Bir insan istediğini yapar ama istediğini isteyemez» sözü ta gençliğimde içime işlemiş ve gerek kendi hayatımdaki gerek başkalarının hayatındaki sıkıntılar karşısında sürekli bir avunma, tükenmez bir sabır ve hoşgörü kaynağı olmuştur. Bu düşünce, insanın kolayca elini kolunu bağlayan sorumluluk duygusunu yumuşatır, gerek kendimizi gerek başkalarını gereğinden çok ciddiye almamızı önler; mizaha yer veren bir hayat görüşüne götürür bizi. Read the rest

Şubat ayında en çok okunan kitaplar »

subat-ayinda-en-cok-okunan-kitaplarGeride bıraktığımız şubat ayında e-kütüphanemizden 31.822 kitap indirildi. İlk 10’a giren, her biri en az 500 defa okunan ve toplam okumanın yaklaşık %75’ini teşkil eden kitapların listesi şöyle:

  1. Kürtlerin Tarihi Üzerine
  2. Derin İnsan
  3. Derin Lügat 3.0
  4. Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi
  5. Fikir Kırıntıları – 1
  6. Senin tanrın çok mu yüksekte?
  7. Fethullah Gülen’i yi bilirdik
  8. Zaman Nedir? (Derin Zaman)
  9. Gurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”
  10. Kitap Tanıtan Kitap 2

… Kitapları daha yakından tanımak için…

Kitap tanıtan kitap 7

kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk 71 kitap indirin72 kitap indirinKitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı “Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi ve Seksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimler de bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Liberalizm aforizmaları »

  • Bozkirkurdu-Hermann-HesseTürkiye liberallerinin çoğu eski solcudur. Bu sebeple kitap okumazlar. Solculuğu bilmezlerdi, liberalizmi de bilmezler.
  • Liberal düşünürlere göre liberalizm hem demokrasiyle hem de hukuk devletiyle çatışan bir rejimdir. Neden?
  • Hayek’in işkenceci diktatör Pinochet’yi desteklerken söylediği şu sözler bile demokrasi ile liberalizmin mutlaka çatışacağını ispat etmeye yetmez mi?:
    • “Şahsen liberal bir diktatörü liberal olmayan demokratik bir hükümete tercih ederim” (“Personally I prefer a liberal dictator to democratic government lacking liberalism.”)
    • “…Maksadımız asla demokrasiyi fetiş hale getirmek değildir… Demokrasi esas itibariyle, dâhili sulhu ve ferdi hürriyeti korumak için bir vasıta, faydalı bir usuldür. Bir vasıta olarak da, asla hatadan salim değildir. Unutmayalım ki, mutlakıyetçi bir idare altında bazı demokrasilerdekinden daha fazla fikir ve kültür hürriyeti bulunduğu vakidir. ( Hayek, Kölelik Yolu, sf. 114)
    • “Piyasa’nın iç dengelerine ve özel mülkiyete saygı bireyi bağlayan yegâne kural olmalıdır. Piyasa’nın vatandaşlarca yapılacak kanunlarla düzenlendiği demokrasi bireysel özgürlükler için bir tehlikedir.“( Hayek, Law, Legistlation and Liberty, 1973) 
  • Hayek’in “Kölelik Yolu” ve “Law, Legistlation and Liberty” kitaplarında savunduğu « özgürlük » aslında sermayenin serbestliğidir.
  • Liberaller dinsel/geleneksel “iyi/kötü” ayrımını reddettiklerinden piyasanın iyilik üreteceğine inanırlar.
  • Liberallere göre adaletin, hakların, ahlâkın referansı nedir? Piyasa tabi ki! Avusturya Ekolü’nün ünlü ismi Ludwig Von Mises’ten dinleyelim:
    • “Halk yığınları, oy veren, demokrasilerde hakim olan şu milyonlar bilmeliler ki sahte doktrinlere alet oluyorlar. Sadece Piyasa üzerine kurulu bir toplum onlara arzuladıkları refahı verebilir. Ama halkı ikna etmek için önce elitleri, aydınları ve iş adamlarını ikna etmek gerek.” (12 haziran 1943’te Leonard Read’a yazdığı mektuptan)
  • Yani liberaller parası olanların istediklerini satın alması yoluyla şiddetin ve kanlı darbelerin önleneceğini sanırlar.
  • Liberaller iyi/kötü ayrımının insandan insana değişebilmesine bakarak vicdan ve adaleti para/piyasa ile değiştirirler.

Read the rest

Bozkır Kurdu / Hermann Hesse »

Bozkirkurdu-Hermann-Hesse-1Hayıflanacak bir şey yoktu, geçip gitmiş hiçbir şeye acımamak gerekiyordu. Ardından üzülecek bir şey varsa o da şimdi’ydi, bugün’dü, yitirdiğim, sadece edilgen bir tutumla katlandığım, bana ne armağanlar sunmuş, ne beni fazla sarsmış bu sayısız saatler ve günlerdi. Ama Tanrıya şükürler olsun, istisnalar yok değildi; seyrek olarak öyle saatler yaşıyordum ki, beni sarsıntılarla karşı karşıya bırakıyor, bana armağanlar sunuyor, aradaki duvarları yıkıp yolunu şaşırmış ben’i yeniden dünyanın yaşam dolu yüreğine taşıyorlardı. Üzgün, ama ruhumun derinliklerinden gelen bir dürtüyle söz konusu yaşantılardan sonuncusunu anımsamaya çalıştım. Bir konsere gitmiştim, orkestra eski ustalardan birinin olağanüstü güzellikteki bir eserini çaldı, tahta üflemeli sazlar tarafından yavaşçacık icra edilen parçanın iki ölçüsü arasında öbür dünyanın kapısı önümde yeniden aralandı ansızın, gökleri uçarak geçtim. Tanrıyı iş başında gördüm, mutlu acılar çektim, bundan böyle dünyada hiçbir şeye karşı kendimi savunmaz oldum, bundan böyle hiçbir şeyden korkup çekinmedim, peki dedim her şeye, gönlümün kapılarını her şeye açtım. Read the rest

Çalışan kadın aforizmaları »

  • calisan-kadin-feminizmKapitalizm kadınları erkekleştirdi ama onlara bunu “özgürlük” diye sattı.
  • Hanenin toplam geliri arttığı için ailesinin zenginleştiğini sanan erkek de aldandı. Herkesin geliri artınca fiyatlar yükseldi.
  • Çalışan kadınların toplam kadın nüfus içinde çoğunluk olduğu ülkelerde karısı çalışmayan erkeğin işi daha zor.
  • İslâmcı/ Feminist/ Maço kalıpların ötesinde bir şeyler düşünebilmek için kitap okuyalım: Tarihsel Kapitalizm / Immanuel Wallerstein
  • Bugün balık hafızalılarca ittirilen bir tartışma var: Kadın çalışmasın! Sana ne? Karışma! Kapitalizmin tarihinden kopuk olarak çözülmesi imkânsız.
  • Kur’an ve Sünnet’i öne sürerek “kadın çalışmasın” diyenlerin de meseleyi doğru anladıklarından emin değilim.
  • Bir kere evliliğini, ticaretini, eğitimini, siyasetini Kur’an ve Sünnet’e uygun yapan çok az insan var Türkiye’de. Böyle bir kaygı taşımıyoruz.
  • “Başkası ne der? Kariyerim engellenir” türü kaygılar Kur’an ve Sünnet’in önüne geçmişken “ey kadın! Çalışma! İslâm’a aykırı” demek makul mu?
  • Kadının çalışması yanlış bir sorudur. Yanlış sorulara doğru cevap veremezsiniz. Sarışınlar neden tembel(!)? Çinliler neden aptal(!) gibi…
  • Çalışmadığı için (parası = gücü olmadığı için) kocası tarafından köle yerine konan kadınları tartışmak kimsenin aklına gelmiyor.
  • Klavye müftülerinden yağmur gibi fetva yağıyor, “Kadın çalışamaz! Ayet var! Hadis var!” Erkeğin işine gelen ayetleri seçmede mahirler.
  • Çalışmak istediği halde engellenen bir kadınla çalışmak istemediği halde mecbur olan kadının durumu farklı meselelerdir.

Read the rest

Tarihsel Kapitalizm / Immanuel Wallerstein »

Tarihsel-Kapitalizm-Immanuel-Wallerstein_1Kapitalizm her şeyden evvel tarihî ve içtimaî bir oluşumdur. Kapitalizmin temelini, işleyişini ya da cari gelişimini anlamak için, var olan gerçekliğine bakmamız gerekir. Kuşkusuz, bu gerçekliği bir dizi soyut önermeyle özetlemeye girişebiliriz, ancak, bu gibi soyutlamaları gerçekliğin değerlendirilmesinde ve sınıflandırılmasında kullanmak aptallık olur. Bu nedenle, böyle yapmak yerine, kapitalizmin pratikte fiilen nasıl olduğunu, sistem olarak nasıl işlediğini, neden böyle bir gelişme gösterdiğini ve şimdilerde nereye yöneldiğini açıklamaya çalışmayı öneriyorum.

Kapitalizm sözcüğü kapitalden türemiştir. Bu nedenle, sermayenin kapitalizmde kilit bir öğe olduğunu kabul etmek yerinde olur. Peki ama, sermaye nedir? Bir tür kullanımıyla, birikmiş zenginlikten başka bir şey değildir. Ancak, tarihsel kapitalizm bağlamında kullanıldığında daha özgül bir tanımı vardır. Burada söz konusu olan yalnızca, para biçiminde tüketim malları stoku, makineler ya da maddi şeyler üzerinde izin verilen hak talepleri değildir. Tarihsel kapitalizmde sermayenin yine geçmişte harcanan emeğin birikimlerinden tükenmemiş olanlarına göndermede bulunduğunda kuşku yoktur; ama her şey bundan ibaret olsaydı, geriye doğru, Neanderthal adamınkine kadar tüm tarihsel sistemlerin, kendilerinden önceki emeğin cisimleşmesi olan bu gibi birikmiş bir takım stokları bulunması bakımından, kapitalist olduğu söylenebilirdi. Read the rest