Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

DUYURU: Paris’te buluşma »

Joseph Mallord William Turner‘ın eserleri 24 şubattan 24 mayısa kadar Paris’te Grand Palais’de sergileniyor. En sevdiğim iki ressamdan biri ve birincisi olan Turner’ın (diğeri Edward Hopper) sergisi vesilesiyle buluşup bir kahve içelim diyorum. Paris’te yaşayan okurlarımız bana iletişim kutusundan cep telefonlarını bildirirlerse sergiye aynı gün gidebiliriz.

 

(Resmi büyük formatta görmek için üzerine tıklayın)

Ben Sadece Allah Rızası İçin Film Yapıyorum »

Bu yılki Berlin Film Festivali’nde olmayı çok istemiştim. Semih Kaplanolu’nun son filmi “Bal”, Altın Ayı için yarışan filmlerden birisiydi çünkü. Yumurta ve Süt’ten sonraki filmi Bal’ı ilk izleyenlerden birisi olmak ve özellikle Werner Herzog’un jüri başkanı olduğunu öğrendikten sonra adeta alacağından emin olduğum en büyük ödülü Semih Bey’in elinde görmek için orada olmayı çok istemiştim. Ancak durumum müsait olmadı ve gidemedim. Bu cumartesi gecesi saat on gibi, Bal’ın Altın Ayı aldığı haberi ajanslara düştüğünde, sanki kendi filmim ödül almış ve sanki ben bu kadar büyük başarı yaşamış gibi sevindim ve gurur duydum.

Tarkovsky ben daha 15-16 yaşlarında bir çocukken öldüğünde ismini bile duymamıştım Read the rest

Bu pazartesi bir babayı duyduk… »

Duyan Yok mu? 

 http://www.platformhaber.net

Murat ÖZEL

“Yılların birikimlerini harcama zamanı. Evet, birikimlerimizi harcama zamanı gelmedi mi, daha nereye kadar biriktirmeyi, depolamayı hedefliyoruz? Yoksa hedefleri olmadan, sonucun ne olacağı endişesinden mi uzağız?

Birikimlerimizi “zor günler için” deyip bir kenarda biriktirmemiz, dünyalıklarımızı, dünyevi yaşantımızı garanti altına almamız günümüzde fıtri bir davranış sayılmış, beşeri ilişkiler ve iktisadi yapı bizleri sürekli gelecek endişesinin gerilimlerinden kaynaklanan düşüncelerin mahsulü olarak hayatımızı yönlendirmiş, olması gereken(!) yaşam biçimi haline gelmiştir. “gayet normal” evet günümüzde olağan karşılanan masumane(!) bu yapının yadırgandığını Read the rest

Darbe takvimi »

Dikkat Röportaj: Justin Sullivan (New Model Army) »

JUSTIN SULLIVAN (NEW MODEL ARMY) RÖPORTAJI

SERDAR KAYA www.derinsular.com, Vancouver

Çeviri: Ekrem Senai
New Model Army grubundan Justin Sullivan ile, 8 Ekim 2009’da grubun The Rickshaw adlı mekandaki Vancouver konserinden hemen önce röportaj yaptım. Röportaj, grubun turne otobüsünde gerçekleşti, çünkü araç çevrede bulunan tek sessiz mekandı. 45 dakikalık röportajda, Sullivan çok farklı konulardan bahsetti. Bunlardan bazıları, (1) grubun müzik yazma yöntemi, (2) 11 Eylül sonrasında Batı ve Müslümanlar arasındaki ilişkiler, (3) Kars’taki Ani Harabeleri, (4) Türk siyaset kültürü, ve (5) genel olarak Türkiye. Ayrıca, beni bir kez daha – sadece kelimelerinde değil, davranışlarında da görünür olan – tevazusu ile şaşırttı.

PDF olarak indirin

Son 30 günde en çok okunanlar »

  1. Mustafa’yı mı daha çok seviyorsun yoksa Tayyip’i mi?
  2. Tekel İşçileri ve ‘Devlete kapağı atmak’
  3. EYLEM: Tekel işçisi can, ötekiler patlıcan!
  4. Taraf’ın “Arapça bez parçası”
  5. Ölüm Hayatı Sonsuz Bir Karede Dondurmaktır!
  6. Oğlunuzu yolladığınız yerin “Peygamber ocağı” olduğundan emin misiniz?
  7. Sinema Müslümanın yitik malıdır
  8. Tekel işçileri, Solculuk, Liberallik, Vicdansızlık, Fırsatçılık
  9. Ordunun balyozu, yargının balyozu ve ALLAH’ın balyozu
  10. Başörtüsü Yasağı Yerine Lahmacun Yasağı

Bakmak,görmek,anlamak: Sanat’ta ayrıntı (1) »

Louvre müzesinde

İki çocuk yatakta, yüzlerinde korku ve umutsuzluk… Paul Delaroche‘un yaptığı bu resime bakarken gözlerimiz ister istemez insanlara, “bizim gibi” olana odaklanıyor. Oysa önemsiz gibi görünen bir ayrıntı, o küçücük köpek gözlerimize yeni bir bakış açısı teklif ediyor, “hey, bu tarafa bak!” diyor sanki. Kulaklarını dikmiş ve korkusu vücudunun gerginliğinden sezilen hayvan nereye bakıyor? Köpeğin duruşu sayesinde daha da küçük bir “ayrıntıyı” fark ediyoruz: Kapının altından sızan ufacık ışık ve ışığın içinde daha da küçük bir karaltı… Birazdan katil içeri girecek ve çocukları boğarak öldürecek. Zira yataktaki iki çocuk 1483’te taht kavgası yüzünden boğularak öldürülen iki prensi temsil ediyor!

Ne oldu? Bir An’ın görüntüsü ayrıntılarla anlam kazandı. Öncesi ve sonrası ile Zaman’a yayıldı. Tek karelik resim esnedi, uzadı. Korkulu bir bekleyiş yani bu tablonun Anlam’ı bu kareyi  bir öykü ile doldurdu, adeta bir filme çevirdi… Anlatılması ve anlaşılması gereken. Ressam meselâ Delacroix gibi bir av, bir kafa kesme, gırtlaklama sahnesi resmedebilirdi. Ama bu kanlı sahneler Paul Delaroche‘un gözünde belki de fazla kısa. Fazla anlık. An’ın içine hapsedilen sanat Zaman’ı kaybediyor. Ressam bunun yerine Alfred Hitchcock’un Psikoz filminde yaptığı gibi şiddeti Zaman’a yayarak Mutlak Korku‘ya fırçasıyla dokundu. Gözlerimizi bu dokunuşa davet ediyor işte bu resim.

Yoksa ressam bestecileri mi kıskandı? Eserlerinde Zaman’ı “mecburen” barındıran o Müzik yapıcılarını? Bir tabloya şöyle bir göz atabilirsiniz ama Mozart’ın 40cı senfonisine Read the rest

AKDER: 13 yıl gitti, geriye 987 yıl kaldı… »

“28 Şubat 1000 yıl süremez” mi diyorsunuz: Kaldırın başörtüsü yasaklarını!

28 Şubat 1997’de sivil siyasete inen darbe ile başını örten kadınlara devletin alanı olarak ilan edilen kamusal alanın kapıları sımsıkı  kapatıldı. Bir sürek avı ile bu kadınların askeriyede, bürokraside ya da herhangi bir resmi karar makamında olan aile fertleri tespit edilip türlü şekilde cezalandırıldı. Başörtüsü yasağını hukuk dışı bir uygulama olarak gören hâkimler, savcılar sürgün edildi ya da görevlerinden ihraç edildi. Sadece başa örtülen örtüyü değil, onun yerine ikame edilen şapkaları ve ideolojik olduğu iddia edilen perukları dahi yasaklayan uygulama doğrudan başları örtülü kadınları, dolaylı olarak da onların aile üyelerini ve toplumu hedef aldı. Ayrımcılığa maruz kalan pek çok kesime başlarını örten kadınlar da eklendi.   

1997’nin üzerinden 13 yıl geçti…   

Üniversitelerde öğrenciler ve devlet dairelerinde memurlar üzerinden devlet eliyle uygulanmaya başlanan yasak 13 yıl içinde toplumsal her alana nüfuz etti. Bugün artık başları örtülü kadınlar kendi ilçelerindeki belediyelerin meclislerine dahi kabul edilmiyorlar. Ülke çapında temsiliyet hakkı şöyle dursun, sokaklarındaki çöp sorunu üzerine bile söz söyleyemeyecek Read the rest

Derin Düşünce üçüncü yılında… »

2007’nin ocak ayında “deneme yayınlarına” başlarken bugünlere gelebileceğimizi kaçımız tahmin ediyorduk? Bedava Kitap sayfasında paylaştığımız rengârenk birikimiyle, aylık 60-70 bin tekil okuyucunun bağlandığı, binlerce yorumcunun fikir alış verişinde bulunduğu bir ortam doğdu. Yorum demişken… Bugün itibariyle 1790 yazı, duyuru ve karikatüre karşılık 26.468 yorum var. Kaliteli yorumların site hayatına katkısı şüphesiz yazılar kadar belki daha da önemli. Bunca zamandır bizi yalnız bırakmayan dostlara selam olsun.

Kadın merkezli bir İslamcılık okuması »

İmam hatip yıllarımdan beri hem kendi durduğum yeri hem de başkalarının durduğu yeri sorguluyorum. Bu sorgulama herhangi bir mecburiyetin, ödevin, sorumluluğun yansıması değil; aksine, var oluşumun olmazsa olmazıydı. Nefes alırken herhangi bir mecburiyet hissetmeyiz ama yaşamak nefes almaktan
ayrı düşünülemez ya, onun gibi. Son on yıldır büyük tecrübelerin içinden geçtiğimi hala da geçmekte
olduğumu düşünüyorum. Benimle beraber buna her insan dâhil, ülkem, tüm dünya… Tecrübelerin içinden geçmek, bir kumbarada onları sonra kullanmak üzere biriktirmek gibi… Tek kapitalist yönüm budur sanırım.

Din insanlar gibi tecrübeler kazanan değil, bir tecrübeler alanıdır; çünkü pratiğe bakan yönünde bir inancı doğurur ve aslında tek şey söylese de birçok düşünceye/tecrübeye ruhsat tanır. Bu kadar basit iken
dinin ontolojisi, bu tanıma uzak ya da yakın kimi insanların omzunda taşınan bir Türkiye İslamcılık tecrübesi var önümüzde. Read the rest