RSS Feed for This Post

Sinema Müslümanın yitik malıdır

Dücane Cündioğlu’nun Yeni Şafak’ın 10 Ocak tarihli sayısında yazdığı “Resimli Kur’an ve Sanat ve Edebiyat” başlıklı yazısı ve bu yazıya Yusuf Kaplan’ın yazdığı iki cevap yazısı, Doğu ve İslam kültürü ile görsellik ve sinema ilişkisini yeniden düşünmemiz için önemli bir fırsat oluşturuyor.

Cündioğlu yazısında, Müslüman bilincinin duygu ve düşüncelerini şekiller aracılığıyla değil, kelimeler aracılığıyla ifade ettiğini belirtip tezhib ve minyatür dışında İslam sanatının, görselliği en çok harflerin tersim ve tasviriyle sınırladığını iddia ediyordu. Yusuf Kaplan yazdığı cevabında, Cündioğlu’nun “görsellik” ile tanımladığı şeyin “görsellik” değil “görmek” ve “göstermek” olduğunu ifade ediyordu.

Cündioğlu’nun iddia ettiğinin aksine ben, sinemanın tam anlamıyla doğulu bir sanat olduğunu düşünüyorum. Doğulu bir sanat olarak sinema, Kaplan’ın isabetli tespit ettiği gibi “logos merkezli” bir dünya görüşüne sahip olan Batı’dan çok, Varlık’la ilişkisini hep taze tutmuş İslam sanatına çok daha yakın bir sanattır. Batı metafiziği ve bu metafiziğin kıta sahanlığında büyüyen Batı sanatı, Varlık’ı bir “varolan” mertebesine indirgeyerek logos’un manipüle edeceği bir alanın nesnesi haline getirir. Bu Heidegger’in ifade ettiği gibi, düşüncenin (ve sanatın) “hesapçı” hale getirilmesi demektir. Hesapçı olan bu düşünce ise, tefekküre dayalı ve bu yüzden en çok da sanatın konumunu belirleyebilecek olan bir düşüncenin iptal edilip, yerine araçların kullanılmasına, manipüle edilmesine ve tüm varolanın araçsallaştırılmasına dayanan rasyonaliteyirasyonalizasyonu amaçlayan bir düşüncenin ikame edilmesi demektir.

Bu açıdan bakıldığında Batı sanatı Cündioğlu’nun söylediği türden bir görsellik ile ilişkili tutulabilirse dahi, bu görsellik logos tarafından belirlenen, göstermeye ve forma dayalı bir görselliktir. Batılı sinemada ana akımın Aristocu dram anlayışına yakın bir sinema olduğunu söylemeliyiz. Ve evet bu sinema anlayışı kaba bir şekilde “görülenin” taklit edilmesi (mimesis) üzerine kuruludur. Özellikle Rönesans sonrası Batı resmi, modern resmin Malevitch, Kandinsky, Mondrian gibi sanatçılarına kadar, bir tür kopyalama üzerine kurulmuştur. Kandinsky, Malevitch gibi sanatçıların ise Batılı bir logos anlayışından ve dolayısıyla bir mimesisten değil, Doğu’ya ait bir hakikat ve (Varlık) anlayışından ilham aldıkları muhakkaktır. Ana akım sinemanın dışında bulunan sinemada da böyle bir damarın olduğunu gözden kaçırmamak gereklidir.

Peki İslam sanatı özünde logos merkezli midir, yoksa Varlık merkezli mi? Bu aşamada İslam sanatının en başından beri Varlık merkezli bir sanat olduğunu söylememiz gerekiyor. Zira İslam sanatının, Doğu sanatlarından farkları olmakla birlikte, merkeze aldığı unsur açısından Doğu sanatlarına Batı sanatına olduğundan çok daha yakın olduğunu düşünüyorum.

Yani Cündioğlu’nun yazısındaki gibi, Batı ve İslam sanatlarının görsellikle ilişkisi, tek başına ve kaba bir şekilde kelime, müzik ya da “göstermenin” basit kullanımlarının bir yansıması olarak ele alınamaz. Zira “gösterirken” neyi, nasıl gösterdiğiniz; gösterilen şeyin Hakikat (ve Varlık) ile ilişkisi, sorunun hayati noktasını belirler. Görüntü ya da göstermenin tek başına hakikatle dolayımsız ilişki kurmaya delil olamayacağını göz ardı eden bu bakış, hakikatle dolayımsız ilişki kurmanın (eğer böyle bir şey mümkünse) en güçlü sanatlarından ikisinin şiir ve müzik olduğunu unutan bir bakış bence. Halbuki sanatın kendisinin amacı hakikatle dolayımsız ilişki kurabilme susuzluğudur zaten.

İslam sanatında büyük şairlerin, müzisyenlerin, mimarların, minyatürcülerin yetişmesi; ama ressamların, heykeltıraşların yetişmemesi, hakikatle dolayımsız ilişki kurulmak yerine dolayımlamanın tercih edilmesinin değil, kasap dükkanında etlerin sergilenmesi gibi bir taklitçiliğin, hakikatle ilişki kurmak bir yana hakikati perdelediğinin bilinmesi dolayısıyladır kanımca. Logos merkezli bir düşünce, görüntüyü doğanın taklidinin ve mantıksal manipülasyonun “simgesine” indirgerken; Varlık merkezli sanat, hakikatin, kendisini ifşa ettiği, “basit bir bakışla simgeci” gibi görünse dahi, derinliğine bakışta simgelerle işi olmayan bir sanattır. Şiir de böyledir, müzik de, sinema da… Logos merkezli bir dünyanın esiriysek şayet, hakiki bir sanatçının simgeler ardına gizlediği “mesajların” peşinden koşarız. Ama bu koşuşturmaca sanatçının kendisi için hiçbir anlam ifade etmeyen boş uğraştır. Evet, logos merkezli bir sanat, bu yüzden sanatçı-müşteri dikatomisine sahiptir ve sanatsal düşünme ve tefekkür hakkında çok fazla fikir sahibi değildir. Ama Varlık merkezli bir düşünce, bu düşüncenin bizzat sanat olduğunu ve sanatı yaratan ile sanatın alıcısı arasındaki sınırların, sanatın asıl Yaratıcısı O olduğu için, silindiği bir düşüncedir. İslam sanatı kanımca bu tür bir düşüncenin ürünü olarak değerlendirilmelidir.

Son tahlilde ister Batı, ister Doğu, isterse bunların ikisine de belirli yakınlık ve uzaklığı  olan, ama bunların ikisinin de önemli noktalarının bir arada yaşayabildiği bir zeminin sanatı olarak İslam sanatı, hakikat ile dolayımsız ilişki kurma iştiyakının birer sonucudurlar. Ancak bu iştiyak, sanatın nasıl bir dünya görüşü ile beslendiğinin hayati önem arz ettiği bir iştiyaktır. Zira Kaplan’ın son derece isabetli tespit ettiği gibi, göstermenin, bizzat hakikati gözlerden saklayan bir perde olarak fonksiyon görebildiği bir taklitçi-sahte-sanata ulaşmak mümkün olduğu gibi; Tarkovsky’de, Paradjanov’da en önemli örneklerini gördüğümüz, görselliğin sıradan bir “gösterme” düzeyine indirgenmediği, tam tersi hakikatin en yüksek katmanlarına ulaşmak için görselliğin, göstermenin perdelerini yırttığı bir sanat da mümkündür.

Müslümanlar işte tam da bu yüzden sinemaya hayati değer vermelidirler. Zira İslam sanatının en büyük zirvelerinden birisi şiiri ise şayet, sinema, bu şiirin bir üst düzeye taşınabileceği gerçek ortamdır. Şiirin en mümkün olduğu sanat… Ve basit bir “gösterme” “göstermeme” zıtlığının çok ötesinde bir anlam ifade etmesi gereken sanat dalı olarak sinema, bugün, Müslümanların yitik malıdır.

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

 ”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…” 

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.

 

Derin Göz

 

Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot,  Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca,  Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …

 (Buradan indirebilirsiniz)

 

 Baudolino (Umberto Eco)  Suzan Başarslan

Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir.  İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın 

 

Trackback URL

  1. 11 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Oca 19, 2010 | Reply

    eline, zihnine saglik hocam,

    aslinda sanat ve özel olarak sinema konusunda çok yazi okuyoruz. Ama yazarlar genellikle çok önemli bir seyi göz ardi adiyorlar: Hayat ile baglanti kurmayi. Hayat ile, insan ile, kainat ile… O zaman yazilar “teknik” oluyor.

    Sinema ile “DOGRUDAN” iliskili insanlar için, adeta sektörel, meslekî yazilar bunlar. Insanin “eee? bana ne?” diyesi geliyor.

    Bu yazin ise “sanat hakkinda nasil yazmali?” sorusunun cevabi gibi. Kelimeler satirlardan çikip okurlara yürüyor, kolundan, eteginden çekip “heyy! insan degil misin sen? anlatilan senin hikâyendir!” diye sesleniyor.

    zevkle, keyifle okudum, bin tane çagrisim yapti kafamda 🙂

  3. Yazan:eg Tarih: Oca 19, 2010 | Reply

    çok önemli bir noktaya değinmişsin mehmet. zihinsel olarak dahi olsa “meslek” olarak benimsenen birşey senin dediğin gibi teknik bir nitelik kazanıyor, sonra da o teknik bakış “bilimselleşip” katılaşıyor.mesela benim hep bir iddiam vardır. üniversitelerde mesela sanat akademileri gibi bölümler vardır. ben bu tür yerlerin mensuplarının sanatla ilgilenseler dahi, sanatı bilimselleştirdiklerinden dolayı sanatla ilişkilerini fiilen kopardıklarını düşünüyorum. zira sanat, bilimsel bir bakışın değil, bambaşka ve bizatihi sanatsal olan bir düşüncenin üzerinde söz söylerse başarılı olabileceği bir alandır diye düşünüyorum. ve evet insan; kendisi en büyük sanat olan (ama asla bilimle tam olarak anlaşılamayacak olan)insanla ilişkili olmazsa sanat ve (yorumu) pek bir anlam ifade etmez gibime geliyor…

  4. Yazan:özlem Tarih: Oca 19, 2010 | Reply

    Geçenlerde sevgili Cihan bir mailinde şunu yazmış: Derin Düşünce çok ilginç ve güzel bir site adeta bir akademi gibi… Paylaşayım dedim.

  5. Yazan:cb Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    Enver bey,

    inciler saçılmış yine,sağolunuz.

    yazı görsellikten yoksun,salt görsellik sesten yoksun.lakin sinema hem sese,hem söze sahip,hakim.kesinlikle büyük bir etki eylemi,hangi elde ise o elin renginin savunucusu ve maalesef Müslümanların kayıp verdiği bir alan,üstelik Müslümanların lehine işlemediği gibi sürekli aleyhine işleyen bir sistem.

    ps:

    mehmet abinin şu mübarek logosunda her okuduğundan yakaladığı çağrışımlar ve ertesi gün resim ile görsele,kelime ile yazıya dökmesi durumu ise ayrıca Rabbin bir nimeti olmalı 🙂

  6. Yazan:Mustafa Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    “Sinema” kelimesi müslümanlarda kendilerine ait olmayan bir sey olarak tasavvur ederler. Ilk akla gelen Hollywood sinema dünyasidir. Sinema daha üst terim olarak ne dogu ne bati kültürüne ait bir kültür nesnesi. Sinema hem sanat hem aletdir. Genel bir terimdir.
    Malimizdir ve yitikdir.Evet.

  7. Yazan:MY Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    Sevgili CB,

    Enver öyle güzel yazilar yaziyor ki en güzel resmi bulacam diye göbegim çatliyor… yok yok, aslinda enverlik resimler diye bir dosya açtim, biriktirdim azcik :))

    Özlem Hanim,
    Nur yüzlü Cihan Aktas’a selam, iç güzelligi bu kadar yüzüne vurur bir insanin. Bizi takip etmesi büyük seref.

    muhabbetle

  8. Yazan:MY Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    Hayatla iliski konusunda bir sey daha söylemek isterim, Meselâ Gazalî Hazretlerini çok sevdigimi biliyorsun. Mevlânâ Hazretleri ayni biçimde. Neden?

    Tabi bir çok sebebim var. Ayrica onlarin manevî dereceleri vardir, ayri mesele. Ama benimle olan ilskileri açisindan bakarsam: yazdiklarindan öyle bir merhamet akiyor ki! Öylesine aciyorlar bize, anlaTmak, yardimci olmak, deva olmak için çaba harciyorlar, hayir, çirpiniyorlar adeta: örnekler, metaforlar,… Ve tabi akil almaz bir berraklik ifadelerde.

    Kayalik kiyilari aydinlatan bu deniz fenerlerine bakinca insan nasil yazmak gerektigini anliyor. Kendini aydinlatmaktan baska bir ise yaramayan gösterisli enteller gibi olmaktan ALLAH bizi korusun.

    Ayıp sanat olur mu? isimli yazida “boyaci” demistim bu “teknik” sanatçilara. Sadaka verir gibi olmali sanatçilik. Zenginligin sadakasini veren servet sahibi veya ilmin sadakasini veren alîm neyse bu da o. Yoksa servet sahibi ölene kadar nasil o paranin hamali oluyorsa boyaci-sanatçi da o boyanin hamali degil mi?

    san, söhret vb kefene girmeyecek “birikimler” için boya firçani salla dur :))

  9. Yazan:ş.y. Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    Son cümleye bir şerh… Yazıya katılmamak mümkün değil ama insan sormadan edemiyor, sinemayla hakiki bir temas kurabildik mi ki yitirelim? Aşka meftunluğumuz, platonik yanılsamalarımızı içselleştirmemizden ibaret olmasın? ‘Varlık’a işaret etmeye meyyal onca şiir, onca şair, onca dergi kaynayan bu topraklarda, sinema dili konusunda ki kütlüğümüz,kekemeliğimiz ya da ezber döktürmelerimiz nasıl açıklanabilir ki?
    Sinemayla kurulan illiyet bağı; hikmeti gözetmeye çalıştığında bile görev aşkına/sorumluluk namına olduğunda, (nasıl ki sanat bilimselleştirildiğinde sanatın o sahici damarının kesilmesi gibi)ne denli tumturaklı neticeler verdiğine (doksanlı yıllardaki örnekleri geçtik daha birkaç sene içinde yapılanlarda bile)aşinalığımız varken.
    Yola çıkmak için bir harfin az olduğunu düşünenlerin, kitabeler devirdikleri şeye, ‘sinema’ demek, sinemaya bir nevi küfür değilse nedir? Bunları yapanlara söz verildiğinde de Tarkovski’den Bresson’dan girip Mecidi’den (biraz da gönül indirerek)çıkıyorlarken? Nasıl görmezler ki mevzu ettikleri yönetmenler; harfi geçin/harfin siluetiyle, sözü geçin/sesin titreşimiyle baş döndürebiliyorlarken? İstidat yetersizliğinin, sorunun sadece bir kısmını teşkil ettiğinin tabi ki biz de farkındayız.

    Mevcut panoramanın bir parçası için küçük bir anekdot:
    28 Şubatın hemen akabinde sinema bölümünü kazanan genç, hali hazırda İslami hassasiyetleri taşıyan pek çok hemcinsi gibi çıkışsızlığa, ötekileştirilmişliğe, berbat bir yalnızlığa sürüklendirilmiştir. İşte o kaynayan günlerde okul bahçesinden bile kışkışlanmışken, az ötede soluklandığı bankta üniversite mezunu genç bir kadınla halleşir. Yakın zamanda bir kız çocuğu dünyaya getirecek kadın, başörtüsüyle çalışmanın mümkün olamayacağını deneyimlemiştir. Sıra bizimkine geldiğinde, içinde kimbilir kaç zamandır bilediği sinema sevgisini(ne de olsa süfli bir heves olarak nitelendiriliyordur) göstermekten imtina edip, sinemanın ne denli önemli olduğunu belirtmeye çalıştığı kınını göstermeye çabalarken, kadın gönül rahatlığıyla; “İyi, tamam da bu bir sorumluluksa sen kendinden niye veresin ki! Bunu yapacak memlekette hiç mi Müslüman adam yok?” deyivermiştir. İşin mantığı onu, o kadar afallatmıştır ki, yok demek bile fuzuli kaçacaktır. Koca bir kanca havada takılı kalır. Kaç zamandır sallanıyor orada. O doğacak kız çocuğunun, (şimdilerde ilköğretimin ortalarında olmalı) Müslüman sorumluluğunu sadece erkeklere bırakmayacağına dair umudunu beslemeden edemiyorken hem de.

  10. Yazan:eg Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    “sinemayla hakiki bir temas kurabildik mi ki yitirelim?”

    doğrusu kurabildiğimizi zannetmiyorum. ama sinemanın batı kültürünün düşüncesinin kriz noktasında ortaya çıktığını ve kriz noktasında ortaya çıkan her sanatın, krizi ortaya çıkaran düşünceden radikal bir kopuş olduğunu düşünürsek sinemanın büyük potansiyeli ortaya çıkar. yitik mal tabirini ise, bir zamansallık içinde değil, bir gereklilik bağlamında kullanmayı seviyorum ben. yani bir şey geçmişte bir kültüre yön vermemiş olabilir ama o şey o kültürle çok uyumlu, o kültürün diline çok uygun olabilirse şayet, o zaman o şey o kültürün yitik malıdır diye düşüünyorum…(açıklama yaptım ama sanıyorum yazı da zaten böyle anlaşılmıştır)

    mehmet’in koyduğu resimlere gelince… doğrusu resimler çoğu zaman yazıyı, yazıyı okumaya bile gerek duymadan açılımlıyor…bu açıdan mehmet’in görsel yeteneğinin oldukça iyi olduğunu söylemem lazım:) geçen gün yazdığım bir yazıya(her sanat eseri bir soru demektir) koyduğu resmi görünce mehmet’e “nasıl oldu da bu yazıyı yazarken zihnimde canlanan imgeyi anlayabildin” diye sordum. o da ” gmail düşünce okuma servisini kullandım” diye cevap verdi:)))

  11. Yazan:serdar Tarih: Oca 27, 2010 | Reply

    merhabalar “Sinema Tarihinin Önemli Filmleri…Kişisel Bir Liste” listeniz vardı ve güzel bir liste ama gelin görün ki bu filmlerin çoğunu bulamıyorum. sinemayla uğraşan ( yeni yolun başındayım ) biri olarak bu filmleri izlemem gerekir bana nereede bulabilirim mahiyetinde yardımcı olursanız çok sevinirim.

  12. Yazan:eg Tarih: Oca 27, 2010 | Reply

    serdar kardeşim,
    filmlerin az bir kısmı dvd olarak türkiye’de bulunabiliyor maalesef. ama eskiye göre nitelikli film dvdleri daha fazla. mesela bergman’ın önemli birkaç filminin, Tarkovsky’nin 3 filminin, antonioni’nin birkaç filminin ve bunlar gibi kimi büyük yönetmenlerin filmlerinin orjinal dvdleri var artık türkiye’de. mesela 4-5 yıl öncesine kadar bu filmlerin dvd ya da vcdlerini hayatta bulamazdık türkiye’de. ama yine de tüm listeyi türkiye’de bulabilmeniz çok zor.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Oca 29, 2010: Giuliano Carmignola ile ibadet : Derin Düşünce
  3. Şub 1, 2010: Son 30 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin