RSS Feed for This Post

‘Yapabildiğimiz kadar keşfedelim’: Nobel ödülünü kazanan Charles Townes ile evrim, akıllı tasarım ve hayatın anlamı üzerine

Votre navigateur ne gère peut-être pas l'affichage de cette image. Fizikçi Charles Townes Birge Hall’daki ofisinde. Sonbaharda burada Townes’un 90ıncı yaşgünü bir sempozyumla kutlanacak.

Bonnie Azab Powell, NewsCenter

BERKELEY – Din ve bilim, inanç ve empirik deney: bu terimler en az Baptist bir rahip ve Berkeley fizikçisi kadar az ortak noktaya sahip görünüyor. Nobel fizik ödülünü alan ve UC Berkeley Lisans-üstü eğitim kurumu profesörü Charles Hard Townes’a göre ,ise bunlar, benzer amaçlar için ortak noktaya yönelmiş terimler: bilim, kanunları ve evrenin düzenini anlamaya çalışırken; din, evrenin amacını ve anlamını, ve insanoğlunun her ikisinin içindeki yerini çözmeye çalışıyor.

Bu alanların kesiştiği sınır, Townes’un 89 yıllık hayatının büyük bölümünde keşfe çıktığı ve Mart ayında, araştırmalarının ödüllendirildiği 2005 “Templeton Ruhsal Gerçeklerle ilgili Araştırma ve Keşif Yolunda İlerleme” ödülüdür. 1,5 milyon dolar değerindeki Templeton ödülü, hayatını, dünyanın Tanrı’yı ve ruhsal gerçeklikleri anlamasını derinleştirmeye adamış kişilerin fikirlerine ve/ya kurumlara destek olmak için veriliyor.

Townes, din ve bilim arasındaki paralelliği ilk defa 1996’da IBM’in Think dergisinde yazdı. Bu yazı, kuantum elektroniği konusundaki sarsıcı çalışması sonucu Fizik Nobel ödülünü paylaştıktan iki yıl sonraydı. 1953’te, bir parkta otururken Townes’un “vahiy” diye adlandırdığı şey gerçekleşti, mikrodalgaların şiddetini büyüterek güçlü ışın üretmek demek olan maser’i keşfetti (Emisyon ile Uyarılan Mikrodalga Amplifikasyonu’nın kısaltılmışı). Bunu araştırırken, aynı amplifikasyonu görünen ışıkta da başardı ve bu da “lazer”’le sonuçlandı (bu ismi de kendisi buldu).

Araştırma alanı mikrodalga fiziğinden astrofiziğe kaysa da, Townes “Bilim, değerler ve ötesi” (Bilim ve Din Sentezi dergisi (1987)), “Bilim ve bize sunabilecekleri” (Teolojik Eğitim Dergisi (1988)) ve “Neden buradayız: Nereye gidiyoruz?” (Uluslar arası Fizik Topluluğu, Fizik Üzerine Makaleler (1997)) gibi konuları irdelemeye devam etti.

Townes ile bir sabah oturup, bu ve benzeri ciddi soruların hayatını nasıl şekillendirdiğini, ve kamusal eğitimle ilgili günümüz tartışmalarını konuştuk.

Soru. Bilim ve din ortak bir amacı paylaşıyorsa, neden tarih boyunca her ikisinin takipçileri kavga etmeye meyilli olmuştur?

Bilim ve din’in uzun bir etkileşimi vardır: bir kısmı olumludur ama bir kısmı öyle değildir. Batı bilimi geliştiğinde, Newton mekaniği bilim adamlarını –determinizm denilen- her şeyin önceden bilinebileceği fikrine yöneltmiştir, ki bu da Tanrı’ya bir alan bırakmamıştır. Dindar insanlar bunu kabul etmek istememişlerdir. Ve sonra Darwin gelmiş… onun söylediklerini de kabul etmek istememişlerdir, çünkü bu fikir, yaratıcı düşüncesini ortadan kaldırıyor gibi görünmüştür. Yani bir süre bilim ve din arasında gerçek bir çatışma yaşanmıştır.

Fakat bilim giderek daha derinlere indi, ve böyle yaparken, özellikle fizik ve astronomi gibi temel bilimlerde, ufkumuz genişlemeye başladı. Anladık ki dünya deterministik değil: kuantum mekaniği, olayların önceden tamamen belirlenemeyeceğini gösterdikten sonra fiziği değiştirdi. Bu, tabi ki Tanrı’nın nerede devreye girdiğini bulduk anlamına gelmiyor, fakat artık biliyoruz ki olaylar düşündüğümüz gibi önceden belirlenemiyor ve anlamadığımız şeyler var. Örneğin, evrendeki maddenin %95’inin ne olduğunu bilmiyoruz: onu göremiyoruz – açıkçası ne atom, ne de molekül. Onun orada olduğunu ispatlayabileceğimizi düşünüyoruz, yerçekimi üzerine etkisini görüyoruz, fakat ne olduğunu ve nerede olduğunu bilmiyoruz, evrende genişçe ve bolca yayıldığından başka. Ve bu oldukça tuhaf.

Yani bilim sırlarla karşılaştıkça, sınırlarını tanımaya ve bir şekilde daha açık olmaya başladı. Hala dini şiddetle kenara iten bilim adamları var. Fakat bence insanlar giderek anlama çerçevemizin sınırlarını tanıma konusunda daha açık-zihinli olmaya başladılar.

Diyorsunuz ki “Yaşamımız ve evrenin amacı ve anlamından daha önemli bir soru olmadığına inanıyorum.” Bu soruya nasıl bir cevap verirdiniz?

Gençken bile, size genellikle başarmanız gereken amacınız, nasıl yaşayacağınız öğretilir. Fakat bu, hayatınızda ne istediğinizle ilgili sınırlı bir bakıştır. Daha geniş olanı ise, “İnsanlar genel anlamda neyin nesidir ve bu evren nedir?” sorusudur. İçinde olduğumuz bu güzel dünya nedir, ve “Neden bu şekilde ortaya çıkmıştır? İrade nedir ve neden ona sahibiz? Varlık nedir? Bilinç nedir?” sorularını anlamaya çalışırken kapı açar. Birisi bu geniş soruları düşünürken, evrenin ve yaşamlarımızın amacı, gayesi ve anlamı nedir sorularını giderek daha fazla sormaya başlar.

Bunlar, elbette cevaplanacak kolay sorular değildir ama önemlidir ve din bundan ibarettir. İddia ediyorum ki bilim de bununla ilgilidir, çünkü bilim de evrenin nasıl oluştuğunu ve nasılını, niçinini, insan yaşamını anlamaya çalışır. Birisi evrenin yapısını anlarsa, belki insanın amacı biraz daha belirginleşir. Bence bu soruya en iyi cevap, bir şekilde, insanların Tanrı benzerliğinde yaratılmış olmasıdır. Özgür irademiz var. Özgürüz, yapabiliyoruz, yaratabiliyoruz ve bu muhteşem. Ve daha çok öğrendikçe neden sorusunu cevaplamak konusunda daha fazla ilerliyoruz. Nasıl bir yaşam oluşturacağız? Evren, bu konuda açık. Evrenin amacı, bence, bu gelişmeyi görmek ve insanların onlar için ve tüm dünya için yararlı olacak şeyleri yapmasını sağlamaktır.

Dini inancınızı nasıl kategorize ediyorsunuz?

Protestanım, ilerici olanlarından diyeyim. Bu farklı insanlar için farklı anlamlar taşıyor. Ama oldukça açık fikirliyim ve yeni fikirleri değerlendirmek ve yeni şeylere bakmak konusunda istekliyim. Bunun benim için ayrı derin bir anlamı da var: Tanrının varlığını hissediyorum. Kendi yaşantımda, sürekli benimle birlikte olduğunu duyumsuyorum.

Maser konusundaki ilhamınızı vahiy anı olarak tanımlıyorsunuz, bu ilhama göre daha ruhsal bir deneyim. Tanrı’nın insanoğluna aktif bir ilgisinin olduğuna inanıyor musunuz?

[maser] yeni bir fikirdi, elektromanyetik dalga üretmek için ne yapılabileceğine dair ani bir görüntüydü, yani dinde vahiy olarak tarif ettiğimiz şeye bir şekilde paraleldi. Maser ve laser’in ilhamı Tanrı’nın bana bir ikramıydı. Asıl soru, insana yeni fikirlerin nasıl geldiği olmalı. Nereye kadar Tanrı bize yardım ediyor? Bana sürekli yardımcı olduğunu söyleyebilirim. Bence hepimize yardım ediyor- evrenimizin bir yönü var ve belirlenmiş ve belirleniyor. Nasıl? Bunları bilmiyoruz. Hem bilimde, hem de dinde en iyi kararı vermemiz için birçok soru var. Fakat bence ruhani deneyim benim ve diğer insanlar üzerinde sürekli etkiye sahip.

Bu durum, yaratılışçılığın en son çerçevesi olan ve evrenin kompleksliğini, yöneten bir güç tarafından yaratılmış olmasına bağlayan “akıllı tasarım” hareketiyle görüşlerinizin örtüştüğü anlamına mı geliyor?

Yaratılışa , evrendeki ve hayatlarımızdaki sürekli etkiye, Tanrı’nın sürekli tesirine inanıyorum. Fakat İncil’in bir haftalık zamanda yaratılış tanımını sadece bir analoji olarak görüyorum. Yahudiler o zaman, evrenin yaşam süresi ve kaç yaşında olduğu konusunda çok şey biliyor olamaz. Bu yüzden yapabildikleri kadar görselleştiriyorlardı ve bunu en iyi şekilde de yaptıklarını düşünüyorum, ama bu sadece bir analojidir.

Pensilvanya ve Kansas’ta meclisin karar verdiği gibi akıllı tasarım, okullarda Darwinyen evrimle birlikte okutulmalı mıdır?

Böyle bir tartışmanın ortaya çıkmış olması çok üzücü. İnsanlar akıllı tasarım terimini yanlış olarak, evrimin, değişimin olmadığı tek bir yaratılış eylemi olarak kullanıyorlar. Bu benim görüşüme göre tamamen mantıksız. Akıllı tasarım, bilimsel bakış açısıyla, oldukça gerçek görünüyor. Bu çok özel bir evren: bu şekilde ortaya çıkmış olması olağanüstü. Fizik kuralları olduğu gibi olmasaydı, hiçbir şekilde burada olamazdık. Güneş burada olamazdı, çekim yasası, nükleer yasalar ve manyetik teori, kuantum mekaniği, ve diğerleri burada olmamız için olması gereken şekliyle.

 
‘Bilim insanı için inanç, başlamak için bile gereklidir, derin inanç ise zorlu işlerini başarmak için gereklidir. Neden? Çünkü evrende düzen bulunduğuna güven duymalıdır ve insan aklı- aslında kendi aklı- bu düzeni anlamak için iyi bir şansa sahiptir. ‘

Charles Townes, “The Convergence of Science and Religion,” IBM’s Think magazine, Mart-Nisan 1966

Bazı bilim adamları diyor ki “inanılmayacak kadar çok sayıda evren var ve her biri biraz farklı. Bu, doğruyu oluşturmak için böyle oldu.” Bu bir varsayımdır, ve oldukça fantastik bir varsayımdır – gerçekten inanılmaz sayıda evren olduğunu ve her birinde farklı kanunlar olduğunu varsayar. Diğer olasılık bizim evrenimizin planlanmış olduğu ve bu yüzden böyle özel olduğudur. Tasarım, evrimi de mükemmel bir şekilde içine alabilir. Açıktır ki evrim vardır ve önemlidir. Evrim de vardır, akıllı tasarım da vardır ve her ikisi de tutarlıdır.

Birbirlerini ortadan kaldırmaz diyorsunuz. Tanrı evreni yaratmış, fizik , kimya ve biyoloji kanunlarının parametrelerini belirlemiş ve evrimsel prosesi harekete geçirmiş, Fakat bu Hristiyan fundamentalistlerinin Kansas’ta öğretilmesini savundukları şey değil.

Akıllı tasarım adına evrimi dışlayan insanlar sanırım diyorlar ki, “Her şey bir seferde oldu ve artık hiçbir şey değişemez.” Fakat evrenin değişime ve planlamaya izin vermemesi için hiçbir sebep yok. Anti-evrimci insanlar karşısında olmak için çok çalışıyorlar. Bence tüm argümanları aptalca. Belki bu kelime toplum içinde kullanmak için kötü, fakat argümanın bu şekilde sunulması utanç verici, çünkü insanları yanlış yönlendiriyor.

Bu dinin, bilimin sınırlarını kontrol edip sınırlamaya çalıştığı noktada ortaya çıkıyor anlaşılan. Bunu kök hücre ve klonlama araştırmalarında görüyoruz. Kültürün dini prensipleri dayatması dolayısıyla sınırların dışında bilimsel araştırma alanları olmalı mıdır?

Buna benim cevabım, yapabildiğimiz kadar keşfetmeye çalışmalıyız şeklindedir. Her şey hakkında düşünmeliyiz, her şeyi keşfetmeye çalışmalıyız, ve sorgulamalıyız. Bu, bizleri böyle büyük ve bu denli şeyler başaran canlılar haline getiren tabiattaki karakterimizdir. Tabi ki eğer insanları öldüren bilimsel deneyler yapıyorsak bu problemlidir – bilimsel deneydir elbette ama ahlaki açıdan problemlidir. Belirli bilimsel deneylerde ahlaki konular bulunmaktadır. Fakat bu ahlaki konuların dışında, bence her şeyi anlamak ve sorgulamak için çok çalışmalıyız.

Bence problem olan bu ahlaki konuların kararlaştırılmasında. Bir “insan”ın, bir hücre yığınından farkına kimin karar vereceği?

Bu çok zor. İnsan nedir? Bilmiyoruz. Ben nerededir, bu vücut içinde neredeyim? Şurada başımın üstünde bir yerde mi? Kişilik nedir? Bilinç nedir? Bilmiyoruz. Aynı şey vücut öldüğünde de geçerli: bu kişi nerede? Hala orada mı? Bir yere mi gitti? Ne olduğunu bilmezseniz, sonra ne yaptığını söylemek de zorlaşır. Bununla ilgili açık-görüşlü olmalıyız. Yapabileceğimiz en iyi şey, bu soruları cevaplamak için yollar bulmaktır.

28 Temmuz’da 90 yaşınıza gireceksiniz. Uzun yaşamın sırrı nedir?

Öncelikle iyi şans, fakat asıl iyi zaman geçirmektir. Bazı insanlar çok çalıştığımı söylüyor: Cumartesi günleri de çalışıyorum, ve geceleri de hem masamda, hem de laboratuvarda çalışıyorum. Ama ben fizik ve bilimle iyi zaman geçiriyorum. Wilson dağında üç teleskobum var, geçen hafta bir iki gece oradaydım. Çok gezdim. Pazarları, eşim (64 yaşında) ve ben yürüyüş yaparız. Diyeceğim o ki sır, sevdiğim şeyleri yapmak ve aktif kalmakta.

 

… Bu makale ilginizi çektiyse …

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz. 

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 37 Yorum

  2. Yazan:eg Tarih: Mar 13, 2009 | Reply

    vallahi ekrem hocam,
    ben bu röportajın ingilizcesini biliyordum ama çevirmek çok zor gelmişti.siz çevirdiyseniz elinize sağlık…

  3. Yazan:tasarımcı Tarih: Mar 13, 2009 | Reply

    Birbirlerini ortadan kaldırmaz diyorsunuz. Tanrı evreni yaratmış, fizik , kimya ve biyoloji kanunlarının parametrelerini belirlemiş ve evrimsel prosesi harekete geçirmiş, Fakat bu Hristiyan fundamentalistlerinin Kansas’ta öğretilmesini savundukları şey değil.

    Akıllı tasarım adına evrimi dışlayan insanlar sanırım diyorlar ki, “Her şey bir seferde oldu ve artık hiçbir şey değişemez.” Fakat evrenin değişime ve planlamaya izin vermemesi için hiçbir sebep yok. Anti-evrimci insanlar karşısında olmak için çok çalışıyorlar. Bence tüm argümanları aptalca. Belki bu kelime toplum içinde kullanmak için kötü, fakat argümanın bu şekilde sunulması utanç verici, çünkü insanları yanlış yönlendiriyor.

    O bahsettiği Kansas’taki fundemantelistler içinde oraya gidip çaba harcayan Mustafa Akyol da var.

    Anti-evrimcilerin argümanlarına aptalca demesi de buradaki bazı kişileri rahatsız edebilir.

    Anti-evrimci demek ortak atadan türemeye karşı çıkanlar demektir. Duyduk duymadık demeyin.

  4. Yazan:blue Tarih: Mar 13, 2009 | Reply

    Tasarımın evrilerek oluşması Akıllı Tasarım’a ters değildir. Akıllı tasarım, sadece mekanizmanın “kör kuvvetlerin” eliyle, tesadüfen, kendi kendine, bilinçsizce ortaya çıkmış olmasına itiraz eder. Doğal seçilime itiraz eder. Yoksa, Townes’un aptalca bulduğu hokus, pokus şeklinde bir anda ortaya çıkmadan bahsetmez.
    Townes, İncil’e körü körüne bağlanıp; doğayı din perspektifine yerleştirmeye çalışanlara söylüyor onu. Yoksa yazıdan açıkça anlaşıldığı gibi akıllı tasarımı destekliyor.

  5. Yazan:eg Tarih: Mar 13, 2009 | Reply

    sevgili blue,
    bunlar hakkında sözü edilen (ve ekrem beyin çevirdiği )makale hakkında dün birşeyler karaladıklarında “bunlar okuduğunu dahi anlamaktan aciz “diye bir şeyler söylemiştim. kas ettiğim tam da buydu. gerçekten dün ingilizce metni bugün de onun türkçe çevirisini okudukları halde anlamıyorlar. ideolojik körlük (miyopi )bunların ruhlarına işlemiş, laf anlatamazsınız. kısa devre yapar gibi aynı şeyleri söyler dururlar. varsa yoksa bir takım benzerliklerden senaryo kurmak…sorarsınız bunun mikroevrimsel süreçleri nasıldır diye tıkk yokkk bir takım spekülasyonlar harici. dün solunumla ilgili, üstelik onların ağababasının bir paragrafını örnek verdim ne düşünüyorlar diye bilmek için ama bilmeliydim ki “düşünmüyorlar”. biyokimyasal süreçlerin hemen hepsi feedback mekanizmalarıdır aynı zamanda. yani sürecin belirli yerindeki ya da sonundaki çıktılarla girişteki bilgilerin birbirlerini etkiledikleri süreçler. yani başlangıçta bitiş hakkıdaki ürün (mesela solunumda atp) bilinmesi ve buna uygun bir süreç tasarımı gerekiyor. hemen her biyokimyasal süreç böyle işler. ama darwinin kara kutusu bu süreçleri yok kulakları benziyor, yok gözleri benziyor diye aynı şeyden türemişlerdir diye senaryo çizerler. başka birşey yapabildikleri yoktur emin olun. tüm bildikleri budur. hele yaşamın başlangıç aşamasına (acansız madde, aminoasit, polipeptit bağları, protein ve bir ürü üst aşama) getirebildikleri hiçbir cevap yoktur. o yüzden yok fosilden yok homolojiden sallayıp dururlar. ben dünkü saldırılarından sonra ciddiye alıp tartışayım dedim ama bilgi ve aklı belirli bir düzeye ulaşmamış, hele ki vicdan ve ahlaken yerlerde sürünen insanlarla tartışmayı BURADA kesiyorum. bence siz de tartışmayın, kapasiteleri bu kadar…suat hocam tartışırsa da Allah sabır versin. yaptıkları köşeye sıkışınca herkesi dinci ilkel ilan etmek olan bu insanların kendileri ilkelliğin daniskasını üretip dururlar.
    sansür derler, alasından bahsedesiniz tık yoktur cevaben. ama utanmadan çifte standartlarına devam ederler. çap, vicdan, ahlak, akıl bu kadar…bunlara daha fazla ayıracak zerre zamanım yok…Allah sizi türediğiniz kökünüze irca etsin inşallah!

  6. Yazan:fuatogl Tarih: Mar 13, 2009 | Reply

    Blue, doğal seçilime itiraz eden evrim teorisine itiraz eder. Kavramlari egip bukmeye gerek yok. Dolaysiyla yukaridaki bilim insaninin kavradigi sekliyle bildigimiz AT arasinda daglar kadar fark var. Kelime benzerligi uzerinden “imis gibi” gosteriliyor.

  7. Yazan:fuatogl Tarih: Mar 13, 2009 | Reply

    Tam denk geldi, Charles beye mail atip sormustum nedir durum diye, verdigi cevap asagidadir. Isteyen mail atip sorup dogrulatabilir.

    Dear XXX XXX,
    I don’t know how I have been quoted concerning “Intelligent Design”. I
    can tell you that I believe in the theory of evolution. I also believe that this
    universe, including evolution, was intelligently designed by a creator.
    That does not deny existence of evolution, which clearly occurs.

    Charles Townes

    Turkcesi:

    Akilli Tasarim baglaminda nasil alintilandigimi bilmiyorum. Size evrim teorisine inandigimi soyleyebilirim. Ayni zamanda evrenin de evrim ile beraber bir yaratici tarafindan akillica yaratildigini inaniyorum. Bu gerceklestigi acikca gorulen evrimi inkar etmek anlamina gelmez.

    Charles Townes

    Bu kadar basit. Simdi bu gorusteki adamla AT nin savunduklarini, arasindaki farki goremeyenin aklindan suphe ederim hakli olarak.
    Mesele bu insanin tanriya inaniyor olmasi degil, zaten inandigini soylemistim, ve bu sekilde inanan bir suru bilim insani var. Onu da soyluyoruz zaten. Fakat gorundugu gibi bu insanlar yalan ve dolanla bilimsel gorusleri cope atmak gibi bir girisimde bulunmuyorlar.

    Mesela AT karsiti inancli Miller iyi bir ornektir. Ona sorsaniz oda ayni sekilde evrenin ve evrimin tanri tarafindan dizayn edilip yaratildigini soyleyecektir. Soyluyor da zaten. Hem tanri inanci olan hemde evrim teorisini kabul eden ve Insan Genome projesinin basinda bulunan Collins de ayni seyi soyler. Bu tarz dusunen insan cok, dusunmeyen de. Fakat bu insanlari AT destekcisi gibi gostermek dupeduz insanlari yaniltmaktir, ucuz propaganda yapmaktir. Bir yandan bu tarz insanlarin goruslerini savunacaksiniz, diger tarafdan “evrim cøktu” basligi atacaksiniz, tek kelimeyle samimiyetsizce bir tavir.

    Bu insanlar modern bilimle kendi inanclari arasinda sorun gormuyor, diger yazida anlattigim gibi ucurum degil uyum goruyorlar, AT ci yaratiliscilar gibi entellektuel tembellige basvurup ornegin mutasyonlarin bilgi katamayacagi gibi dupeduz inkarci pozisyonlara girmiyorlar. Anlatmaya calisdigim sey bu.

    AT ci gibi gostermenizi saymazsak, bu yaziyi yayinlamanizi olumlu buldugumu belirtmek isterim. Felsefi anlamda elbette katilmiyorum goruslerine. Fakat bilime kostek olanlara, acikca sarlatanlik yapanlara degil bu tazr insanlara itibar etseydiniz isler cok daha farkli bir noktada olurdu. Harun Yahya gibiler yuzunden zor duruma dusurmezdiniz kendinizi.

  8. Yazan:modul Tarih: Mar 13, 2009 | Reply

    İmiş gibi gösterdiği yok. “Ayni zamanda evrenin de evrim ile beraber bir yaratici tarafindan akillica yaratildigini inaniyorum.” diyerek Darwin’in “atomların tesadüfi çarpışmasıyla ortaya insan çıkmışmış” kurgusunu çöp sepetine göndermiş işte adam, daha ne? AT=Akıllıca Yaratılmak.

  9. Yazan:TSD Tarih: Mar 13, 2009 | Reply

    Yaratılışa , evrendeki ve hayatlarımızdaki sürekli etkiye, Tanrı’nın sürekli tesirine inanıyorum. [….] İnsanlar akıllı tasarım terimini yanlış olarak, evrimin, değişimin olmadığı tek bir yaratılış eylemi olarak kullanıyorlar. Bu benim görüşüme göre tamamen mantıksız. Akıllı tasarım, bilimsel bakış açısıyla, oldukça gerçek görünüyor. Bu çok özel bir evren: bu şekilde ortaya çıkmış olması olağanüstü. Fizik kuralları olduğu gibi olmasaydı, hiçbir şekilde burada olamazdık. Güneş burada olamazdı, çekim yasası, nükleer yasalar ve manyetik teori, kuantum mekaniği, ve diğerleri burada olmamız için olması gereken şekliyle.

    Charles Townes amcamızın da Ekrem’in de eline yüreğine sağlık.

    Ben de Allah’ın sürekli müdahalliğine inanıyorum. İlaveten Allah’ın türleri ayrı ayrı değil de birbirlerinden türettiği düşüncesi bana daha mantıklı geliyor. Türlerin tamamen ayrı ayrı yaratıldığına dair de, daimi, sıralı, kesintisiz bir türemeye dair de sağlam kanıtlar görmüyorum, fakat tür-üstü kategorilerin daha alt kategorilerden ani ve büyük yapısal değişimlerle ortaya çıkmış olabileceğini (kesintili-denge, ama darwinian olmayan anlamda, çünkü bunu yapacak mekanizma bulunamadı halen) ve buradan da daha alt türlerin/türleşmenin gerçekleşmesini de mümkün görüyorum. Bunun nasıl olduğunu bilemiyorum, belki müdahale etti belki bilmediğimiz mekanizmalar devreye girdi. Bunlar tamamen doğal da olabilir, doğa-üstü de. Fosil tarihine bakarak da kademeli ortaya çıkışları en iyi böyle açıklayabiliriz. Çünkü pekçok tür-üstü kategori kayıtlarda aniden beliriyor ve yine ardından bir iz bırakmadan ortadan kayboluyor. Darwinian mekanizmalar bunları açıklamaktan çok uzak. Son tahlilde ise yaşam tarihinin ortaya çıkması/türemesi konusunda agnostiğim çünkü eldeki veriler bir duruş sergilemek için çok yetersiz.

  10. Yazan:Dost Tarih: Mar 13, 2009 | Reply

    TSD bey,

    Son tahlilde ise yaşam tarihinin ortaya çıkması/türemesi konusunda agnostiğim çünkü eldeki veriler bir duruş sergilemek için çok yetersiz

    Sürekli müdahale eden bir Allah’a inanıyorken ne demek istediniz?

  11. Yazan:TSD Tarih: Mar 13, 2009 | Reply

    Dost,

    Charles Townes ne demek istediyse, onu.

  12. Yazan:TSD Tarih: Mar 13, 2009 | Reply

    Dost,

    Afedersiniz, galiba yanlış anladım. Biraz daha açabilir misiniz sorunuzu?

  13. Yazan:eg Tarih: Mar 14, 2009 | Reply

    chales townes’in bana verdiği cevap:
    *****************
    Dear Enver Gulsen,

    I respond to your email of March 13.

    I do believe in evolution, and that we all evolved. That does not mean
    there was no plan or design. I also believe in a creator who planned and
    designed all that is happening.

  14. Yazan:Dost Tarih: Mar 14, 2009 | Reply

    TSD bey,

    Cevap vermişsiniz.

    Ve son tahlilde ise türlerin ortaya çıkmasının/türemesinin yöntemi ve mekanizması konusunda, yani ‘Tanrı’nın zihnindeki plan’ noktasında agnostiğim. Çünkü eldeki veriler kesin bir duruş sergilemek için çok yetersiz.

  15. Yazan:TSD Tarih: Mar 14, 2009 | Reply

    Ha evet, buradaki kapalı kalmıştı biraz, daha açıklayıcı oldu orada yazdığım..

  16. Yazan:kacakkova Tarih: Mar 14, 2009 | Reply

    ropörtaji okuduktan sonra kanaat ettim ki, kimi karisik gibi görünen beyanlarina ragmen townes, evrim teorisinin bilim alanina, yaradilis fikrinin bilin-disi bir alana (artik ne derseniz) karsilik geldigini gayet güzel gösteriyor….bir ahenk, uyumluluk,sentez kurulur kurulmaz o da ayri bir konu….

  17. Yazan:fuatogl Tarih: Mar 14, 2009 | Reply

    @Enver Gülşen;

    Biyokimyasal süreçlerin hemen hepsi feedback mekanizmalarıdır aynı zamanda. yani sürecin belirli yerindeki ya da sonundaki çıktılarla girişteki bilgilerin birbirlerini etkiledikleri süreçler. yani başlangıçta bitiş hakkıdaki ürün (mesela solunumda atp) bilinmesi ve buna uygun bir süreç tasarımı gerekiyor. hemen her biyokimyasal süreç böyle işler. ama darwinin kara kutusu bu süreçleri yok kulakları benziyor, yok gözleri benziyor diye aynı şeyden türemişlerdir diye senaryo çizerler.

    Enver bey, biyolojiyi kulak burun benzerliğine indirgemek için bir insanın hem hiç okumamış hemde tevazu nedir hiç bilmemesi gerekiyor. Akademik literatürü takip etmiyorsunuz diye suç bilimde, ve teori çökmeli size göre, öyle olduğu içinde kendi “teoriniz” kısa yoldan doğrulanmış oluyor, buna katakulli denir. Aldığınız eğitimde hiç birşey öğrenmediniz. Üniversitelerimiz araştırma nasıl yapılır bunu öğretmiyor mu artık? İnsan birazcık olsun düşünür. Benim bildiğim bilgiler acaba nereden geliyor diye şöyle bir düşünür. Arkadaşım, DNA nın hangi teorik çerçevede kimler tarafından nasıl tesit edilip ortaya çıkartıldı bilmiyormusunuz da kara kutulardan bahsediyorsunuz? Bu şemalarına baktığınız biyokimyasal süreçleri ortaya çıkartan biyoloji bilimi hangi teorik çerçevede çalışıyor? İnsan birazcık olsun sıkılır.

    Aynı oyun oynanıyor. Belli bir olgu alınıp, “hadi bakalım anlatın, anlatamazsanız benim teorim doğru” gibi bir tembellik sözkonusu. Behe ye özendiniz besbelli. Mantıksal bir hata sergiliyorsunuz, ve daha evrimin ne olduğunu anlayamadığınızı gösteriyorsunuz bu bilgisizce ve bilime karşı saygısız yorumunuzla. Biyokimyasalı bırakın, replikasyonun kendisi, yani kopyalamaya dayalı üremenin kendisi bizzat bir feedback tir zaten. “Giren var, çıkan var, birbirine bağlı işleyen bir süreç, e o halde bu biraraya gelmiş olamaz” kurnazlığı. Sonra karşıdaki kişi anlatmaya çalışsın dursun. Ben almayayım.

    Madem o kadar hevesli ve bilgilisiniz şöyle yapalım. Anladığım kadarıyla sizin bu konuda iyi bir teoriniz var. Kendi teori ve açıklamalarınızı sununuz lütfen. Eğer mümkünse temel alınan teoriyi destekleyen sonuçlarıyla araştırmalara ilişkin makaleler varsa onları da sunun. Ondan sonra sizin teorinizin alternatiflerden neden daha iyi bir açıklama yaptığını, veri ile neden daha uyumlu olduğunu anlatın lütfen. Ondan sonra bende feedback konusunda neden yanıldığınızı anlatayım. Doğrusu bu, tembellik yapmak yok. Hadi buyurun bakalım, merakla bekliyorum…

  18. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Mar 14, 2009 | Reply

    çok sayida yorum SPAM süpürgesine takilmis, kurtarip saatlerine göre ekleyecegim 4-5 saat içinde.

  19. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 14, 2009 | Reply

    Common descent’e karşı çıkanların, akıllı tasarımı savunan aklı başında bilim insanlarından medet umması çok komik. Yaratılışçılık kökeninden gelen ama belli siyasi nedenlerle akıllı tasarım cephesini kurmuş veya bu cepheye geçmeyi tercih etmiş olanlar dışındaki bilim insanlarının neredeyse tamamı evrimi ve evrimin temeli olan common descent’i kabul eder. Çünkü bu adamlar bu kadar açık delillerle desteklenen birşeyi göz göre göre kabul etmeyecek, bilimsel gerçekleri görmezden gelecek kadar bilimsel ahlaktan ve dürüstlükten uzak değildirler.

  20. Yazan:Fuatogl Tarih: Mar 14, 2009 | Reply

    Blue, doğal seçilime itiraz eden evrim teorisine itiraz eder. Kavramlari egip bukmeye gerek yok. Dolaysiyla yukaridaki bilim insaninin kavradigi sekliyle bildigimiz AT arasinda daglar kadar fark var. Kelime benzerligi uzerinden “imis gibi” gosteriliyor.

  21. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    [Bu mesajım diğer başlıkta yayınlanmadığı ve o başlık yorumlara kapatıldığı için buraya ögneriyorum]

    Sayın TSD,

    Bir süre internete giremedim ve neler yazılmış diye girip bakınca bir de ne göreyim: Balbazar KOed TSD. Ama yenilmeye doymayan TSD saldırmaya devaö ediyor.

    Sunulan argümanlara doğru düzgün cevap vermeyip ezeberlerinizi bir bir sıralamanız, copy/paste deponuzdan çıkarıp döktüğünüz garip yorumlarınızı görünce şaşırdım. Ama bunların içinde en çok garibime giden bir biyokimyacı olan Michael Denton ile çok garip ve temelsiz görüşleri olan ve sözde bilimsel olarak değerlendirilen olayları savunan bir araştırmacı yazar olan Richard Milton’ı karıştırmanız ve onun kitabı olan Shattering the Myths of Darwinism‘i Michael Denton’ın kitabı gibi göstermenizdi.

    Michael Denton’ı da çok sevdiğinizi tahmin ediyorum çünkü evrim konuundaki ilk kitabı olan Evolution: A Theory in Crisis akıllı tasarım hareketinin evrim karşıtı mücadelede elindeki ilk önemli eserdir. Ama belli ki Denton’ın bu kitaptan 13 sonra yazdığı Nature’s Destiny: How the Laws of Biology reveal Purpose in the Universe kitabından pek haberiniz yok. Denton evrimi en ince ayrıntısına kadar kabul etmektedir. Nature’s Destiny’den bazı alıntılarla bunu göstermeye çalışayım. Ama şunu da eklemem gerekir. Denton evrimin doğal nedenlerle değil yönlendirildiği için olduğunu savunuyor. Ama asıl konu neden olduğu değil olup olmadığı. Yani evrim var mı yok mu sorusuna bakıyoruz. Siz delillerin evrimin olduğunu göstermediğini iddia ediyorsunuz. Denton ise olduğunu savunuyor:

    “One of the most surprising discoveries which has arisen from DNA sequencing has been the remarkable finding that the genomes of all organisms are clustered very close together in a tiny region of DNA sequence space forming a tree of related sequences that can all be interconverted via a series of tiny incremental natural steps. So the sharp discontinuities, referred to above, between different organs and adaptations and different types of organisms, which have been the bedrock of antievolutionary arguments for the past century, have now greatly diminished at the DNA level. Organisms which seem very different at a morphological level can be very close together at the DNA level.” (s.276-277)

    “Thus, new organs and structures that cannot be reached via a series of functional morphological intermediates can still be reached by change in DNA sequence space.” (s.279)

    “It is important to emphasize at the outset that the argument presented here is entirely consistent with the basic naturalistic assumption of modern science–that the cosmos is a seamless unity which can be comprehended in its entirety by human reason and in which all phenomena, including life and evolution and the origin of man, are ultimately explicable in terms of natural processes. This is an assumption which is entirely opposed to that of the so-called ‘special creationist school.’ According to special creationism, living organisms are not natural forms, whose origin and design were built into the laws of nature from the beginning, but rather contingent forms analogous in essence to human artifacts, the result of a series of supernatural acts, involving God’s direct intervention in the course of nature, each of which involved the suspension of natural law. Contrary to the creationist position, the whole argument presented here is critically dependent on the presumption of the unbroken continuity of the organic world–that is, on the reality of organic evolution and on the presumption that all living organisms on earth are natural forms in the profoundest sense of the word, no less natural than salt crystals, atoms, waterfalls, or galaxies.

    In large measure, therefore, the teleological argument presented here and the special creationist worldview are mutually exclusive accounts of the world. In the last analysis, evidence for one is evidence against the other. Put simply, the more convincing is the evidence for believing that the world is prefabricated to the end of life, that the design is built into the laws of nature, the less credible becomes the special creationist worldview.” (s. xvii-xviii)

    Sanırım bu kadarı yeterlidir. Görülebileceği gibi Michael Denton sıkı bir common descent savunucusudur. Common descent’e yol açan olayların bir yönlendirmenin sonucu olduğunu savunuyor. Ama hiçbir şekilde common descent yoktur demiyor tam tersine common descent’i savunuyor.

    Gelelim homoloji konusundaki akıl almaz dereceki inatçı ve anlamamaktaki ısrarlı tavrınıza. Homoloji konusunda bu sitede daha önce de tartışmalar oluş ve Sayın TSD orada da o meşhur öğrtmen-öğrenci komedisini copy/paste’lemiş ve ardından şöyle bir cevap gelmiş Sayın TSD’ye:

    Bu yapılan çok klasik bir hata. Çözümü de çok basit. Evrimsel biyolojide kullanılan homoloji tanımından bağımsız olarak bir tanım düşün. Parahomoloji, Douglas Theobald tarafından bunun için icat edilmiş bir terim. Evrimsel biyolojideki homoloji tanımından bağımsız bir tanım bu. Parahomoloji şudur: İşlevsel farklılığa rağmen yapısal benzerlik. Yani işlevleri farklı ama yapıları benzer şeylere parahomolog diyelim. Ortak atadan türeme gerçekten olmuşsa canlılarda bu parahomolog tanımına uyan yapılar bulunması gerekir. Bu tür yapıların olduğu da uzun zamandır bilinmektedir. Theobald burada buna değiniyor. Hem anatomik hem de moleküler olarak parahomolog yapılar canlılarda görülmektedir. Parahomolog yapıların varlığı da ortak atadan türemeyi desteklemektedir.

    Görüldüğü gibi evrimsel biyolojideki homolog tanımını kullanmadığımızda döngüselliğe girmeden işin içinden rahatlıkla çıkabiliyoruz. Zaten aklı başında kimse evrimsel biyolojideki homolog tanımını evrime delil sağlamak için kullanmaz. Çünkü o tanım zaten evrimin doğru kabul edilmesinin sonucunda oluşmuş bir tanımdır. Elbette böyle bir tanım evrimi desteklemek için kullanılamaz. Ama yukarda da açıkladığım gibi bu döngüsellikten kurtulmak çok kolay.

    Örneğin buna nasıl cevap verirsiniz Sayın TSD? Neredeymiş bu totoloji? Mantıktan falan bahsediyordunuz. Mantıksal bir şekilde bu durumun bir totoloji oluşturduğunu gösterebilir misiniz? Kendi kafanıza göre uydurduğunuz homoloji tanımları ile değil burada sunulmuş olan tanım ve durumu ele alırsanız çok memnun olurum.

    Alışkanlıklardan kurtulmak çok zor anlaşılan. Sayın TSD cephaneliğinden aynı yazıları alıp copy/paste yapıyor. Karşıdaki ne söylemiş, söyledikleri doğru mu yanlış mı hiç önemli değil. Ne de olsa zihnine kazınmış sabit, değişmez mukemmel doğrular var kendisinin. Karşıdakinin sunduğu argümanların hiçbir kıymeti harbiyesi yok gibi gözüküyor malesef. Tabi asıl üzücü olan şey Sayın TSD’nin kendini ön yargılardan bağımsız olarak delilleri değerlendirip bunlara göre karar veren açık fikirli biri olarak göstermesi.

  22. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Selamlar Pikaçu,

    Atesli tartismalar faydali ve ögretici ama ne yazik ki bazen çok fazla kisisellesebiliyor. Bunu sahsiniza yönelik bir elestiri olarak almayin, hepimiz yapiyoruz bu hatayi.

    Kisi bazinda olunca verim düsüyor ve birseyler ögrenmekten çok had bildirme, gün gösterme sekline dönüyoruz.

    Zannediyorum zaman zaman savas(!) baltalarini gömmeyi bilmek lazim, el birligiyle birbirimizi daha iyi anlamaya çalismak için bos beyaz bir sayfadan baslamayi deneyelim isterseniz?

    Sevgiler

  23. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Evrim teorisini savunan birçok bilim adamı değişik derecelerde tanrıya inanmaktadır. Evrim teorisini savunmak için ateist olmak gerekmiyor. En başta Darwin’in kendisi bile kendini ateist olarak tanımlamamaktadır.
    Yine “akıllı tasarımın çöküşü” adlı konferans veren Prof.Dr.Kenneth Miller (akilcagi.com dan bulunabilir) kendini “katolik” olarak tanımlamaktadır.

    Bu bilim adamının tanrı inancı ile “Akıllı tasarım” diye sunulan şey bambaşkadır, bu alenen ortada… Yukarıda söyledikleri ve e maili okuyup “bu bilim adamı akıllı tasarımı savunuyor” demek konuyu çarpıtmaktır.

  24. Yazan:mustafa Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Diğer başlık yorumlara kapatılmış bu yüzden buraya yazıyorım.

    TSD bey, Balbazar’a “bir yalanınızı daha yakalarsam size yalancı balbazar diye hitap edeceğim demişti. Balbazar bir yalan daha söylemiş gördüğüm kadarı ile. Çünkü TSD linkini verdiği yazısında açıkça sansürün kabul edilemez olduğunu yazmış.

    (Burayı okuyorsa) TSD’nin haklı hışmını merak ediyorum açıkcası.

  25. Yazan:TSD Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    TSD bey, Balbazar’a “bir yalanınızı daha yakalarsam size yalancı balbazar diye hitap edeceğim demişti. Balbazar bir yalan daha söylemiş gördüğüm kadarı ile. Çünkü TSD linkini verdiği yazısında açıkça sansürün kabul edilemez olduğunu yazmış.

    (Burayı okuyorsa) TSD’nin haklı hışmını merak ediyorum açıkcası.

    Mustafa kardeşim, hışmımın neyini merak ediyorsun? Bir insana daha ne söylenebilir ki? Açıkca yazmışım yazımda siyasetin her türlü müdahalesinin kabul edilemez olduğunu, buna rağmen utanmadan yalan söyleyebiliyor. İnsan başka başlıkta bari yapar bunu, 2 yalanını yakalamışım, bir daha yapma demişim. Ardarda yapma hiç olmazsa. İnsanların okuma yazma bilmediğini mi vehmediyorlar bilmiyorum.

    Bunlar böyledir işte. Sansürün alasını yıllardır en ağır en utanmaz biçimde yaparlar, kendilerine yönelik en küçük sansür girişimini nasırlarına basılmış gibi bağırarak karşılarlar. En abuk en kabul edilemez masalları gerçek diye kakalamaya çalışırlar yutmayanlara çeşitli sıfatlarla saldırırlar. Bir teori oluştururlar, aynı teorinin çeşitli argümanlarını yine teoriye kanıt olarak göstermeye kalkarlar. (Bkz Homoloji meselesi.) Mantık ilminden nasipli birisi “noluyor, olur mu böyle şey, yapmayın” deyince de kıyamet kopar.

    “Bilim” dergilerinde anti darwinist ima içeren hiçbir makalenin yayına izin vermezler. Darwinian teori en küçük biçimde eleştirilemez, çelişir bir şey kesinlikle iddia edilemez koca bir dogma haline gelmiştir bu teori. Eğer kazara böyle bir makale yayımlanırsa kan kokusu almış vampirler gibi o makaleyi yayımlayan editörün anasından emdiği sütü burnundan getirler. (Güzel bir örnek için bkz.) Bu bilim terörü o kadar yoğundur ki bu konuda kuşkusu olanlar sinmişler, aforoz korkularından ses çıkaramaz hale gelmişlerdir. (Türkiyede’yi kemalizm meselesi gibi aynı) Biyologlar anti darwinist ima içeren makalelerini yayınlatamazlar, çaresizce bu tahakkümün altında ezilirler.

    Eğer bir bilim adamı darwinian evrimi destekliyorsa saygındır, eğer sonradan kuşkuya düşerse saygınlığı anında iki paralık olur. (Bakınız M. Behe) Sapıtmıştır, kötü yola düşmüştür. Zaten iyi bir bilim adamı da değilmiştir. ‘Diploması sakın aldatmasın’dır.

    Türkiye’de de akademik linç A. Sarsılmaz, A. Tatlı ve daha görünmeyen kimleri kimleri yerken, BT editörünün başına, A. Gören’in darwinizm aleyhine makalesini (ve galiba bu makale Bilim-Teknik’de ilk tek ve son antidarwinist makale idi) yayımladı diye saldıranlar şimdiki sansüre tepki gösterenler nerelerdeydiler? Halihazırda halen devam eden bu akademik terörizm varken bunlar hangi utanmazlıkla sansür lafını ağızlarına alabiliyorlar acaba? Bu kadar kalın derili olunur mu yahu?

    Sahtekarlıkta ve bu sahtekarlıkların dolabına girmekte de epey kıdemlilerdir. 500 yıl yaşında bir insan katafasına, yeni ölmüş bir orangutan çenesi ekleyerek ve dişlerini törpüyle yıpratarak Piltdown adamı diye bir kayıp halka imal ederler. 40 yılı aşkın bir süre British Museum’da ara form diye gösterilir, hakkında 500 kadar “bilimsel kitap” yazılır. Çeşitli dino ve kuş fosillerini birbirine ekleyerek dino-kuş geçişi diye National Geo’da yayınlama sahtekarlığı yapanlar da, bulunan ve sonradan “domuz dişi” olduğu anlaşılan ve evet sadece bir dişten hareketle “ara form, kayıp halka bulundu” diye sayısız kitap makale bilimsel, akademik yayın yayımlayan da bunlardır. Embriyo çizimleri ile oynayarak bireyoluş soyoluşun tekrardır hikmeti yumurtlayan Heackel’in sahte çizimlerini 100 yıla yakın evrim kanıtı olarak kakalamaya çalışanlar da bunlardır. Ders kitaplarına kadar girmiş bu sahte kanıt ancak onyıllar sonra kitaplardan çıkarılmıştır. Oysa bu çizimlerin sahte olduğuna yönelik kuşkular daha 20 lerin başında dile getirilmiş ama bu kuşkular aynı biçimde terörizm nedeniyle kabul görmemiş bir 30 yıl daha çocuklara evrim kanıtı diye kakalanmıştır. Hala günümüzde bu çizimleri evrim kanıtı sanan bol akademik titrli cahiller mevcuttur üstelik!

    Sahtekarlık her yerde her zaman olabilir. Ve bu sahtekarlıkları ortaya çıkartanların pekçoğu yine darwinian evrime sıcak bakan bilimadamlarıdır. Benim burada bahsetmeye çalıştığım şey bu teorinin nasıl bir önkabul yığını olduğunu çürük faraziyeler dayandığını belirtmek. Düşünsenize işgüzarın birisi insan-maymun kafatasını birbirine eklesin ve bu sahte fosil uzun bir süre evrim kanıtı diye ortalıkta gezdirilsin hakkında 500 tane bilimsel kitap yazılsın. Bir uyanık domoz dişini insan dişi diye kakalasın bunun hakkında sayısız makale sunum yayımlansız evrim ara formu bulundu diye yaygara yapılsın. İşte bu kadar “atmasyona” açık, bu kadar çürük faraziyelerle ayakta tutulan bir teoridir darwinizm. Şimdi bu şaşkınlar neye dayanarak “şu konuda şu kadar isim lehte, ve bu konuda bu kadar kitap yayınlandı” diyerek gerçek turnusolluğunun ellerinde olduğunu iddia ederler? Nasıl olur da teori ile alakalı şüphelerin üzerine vahşice saldırıp susturmaya kalkarlar?

    Daha ötesi E. Penissi’nin Sciense’deki bir makalesine göre Haeckel çizimlerinin sahte olduğunu daha yüzyılın başında itiraf etmiş ama bu itiraflar çizimlerin 1901’de bir kitapta kullanılmasından sonra ortadan kaybolmuştur. Ve tam 50 yıl boyunca bu sahtekarlık bilinmesine rağmen ders kitaplarında gerçek diye okutulmuştur. İşte ideoloji uğruna sahtekarlıkları bile böylesine kullanmaktan çekinmeyen bir teori ile karşı karşıyayız. Bunlar hangi bimsellikten sözediyorlar utanmadan?

    Ve bugün hala ders kitaplarında geçersizliği açıkça ortaya çıkartıldığı halde okutulmaya devam eden mitleri var dawinizm. Ve bunlar hakkında en küçük bir itirazi kayıtın yayımına da izin verilmiyor. Bu yönde bir çaba müthiş bir yaygara ile bastırılıyor, dile getiren anasından doğduğuna pişman ediliyor. Darwinizm bağlamında çocuklara halen birer önkabul ifadesi ve teoriye kanıt olarak kullanılması totolojik olan homoloji ve anoloji kavramları, kladıstik gibi bir şaklabanlık kanıt diye öğretiliyor. İlkel dünya atmosferine uymayan kurgulama Miller deneyi neden hala ders kitaplarında hayatın başlangıcı olarak anlatılılıyor? Sahtekarlığı defalarca kanıtlanan Heackel’in sahte embriyo çizimleri hala ve hala popüler dergi sayfalarını süsleyebiliyor, okumuş cahil köşe kadılarının yazılarına giriyor, bir Allahın kulu ses etmiyor..

    Kettlewell’in o meşhur biberli kelebeklerinin ağaç gövdelerine konmadığı ve aslında ölü kelebeklerin ağaç gövdelerine iğnelendiği ama bunun gizlendiği ve bu sahtekarlık ortaya çıkmasına rağmen Londra Doğa Tarihi Müzesinde bu sahte doğal seçilim kanıtının neden hala sergilendiğini neyle açıklayabiliriz? Mutant dört kanatlı meyve sineklerinin ilave iki kanatının aslında uçuş kaslarından yoksun olduğu yani “sakat” olduğu bilinmesine rağmen hala mutasyonların bilgi üretimine örnek veriliyor ders kitaplarında. Darwinin ispinozlarının çeşitlenmesinin aslında varyasyon olduğu halde hala doğal seçilimin evrimleştirici gücü olarak gösteriliyor ve tam bir uçucu olan Archaeopteryx konusunda daha ünlü evrimci kuşbilimci A.Feducca’yı ikna edememiş ve bu konuda fikirbirliğe varılamamışken tam 100 yıldır evet 100 yıldır Archaeopteryx dino-kuş kayıp halkası olarak tanıtılabiliyor? Bu kadar çürük ve tartışmalı, üztelik önkabulle bezeli ve homoloji tanrısının takdisiyle ayakta durabilen şeyler üzerine bir teori bina edilip buna yönelik olarak yapılan her itirazı yok yaratılışçı yok bilim karşıtı yobaz diye etiketlemek ‘bilimsellik’ ve materyalizm terörizmi değil de, ne?

    İşte bu ideolojik eğitimden dolayıdır ki medyada, köşe yazarlarında evrim konusundaki cehalet paçalardan akıyor. Murat Belge gibi bir isim bile, türlerin çeşitliliğini, bazı türlerin soyunun tükenmesini bazı benzerlikleri, yani -şayet var kabul edersek- evrimin olgusallığını aynı zamanda darwinizmin kanıtı sanıyor. Ne teistik evrim düşüncesinden haberi var ne de mantıksal sorundan ve totolojiden. Varın gerisinin nasıl olduğunu anlayın artık.

    Bir utanmazlık da antidarwinist söylemlerin bu konudaki kuvvetli delillerin yaratışçılar tarafından teist bir tasavvur için kullanıldığına yönelik şikayet. Be şaşkınlar Dawkins gibi bir fundamantalist ateist darwinian evrimi ateizme alet için tepe tepe, paspas gibi kullanırken sesiniz çıkmıyor da anti darwinist kanıtları teistler teist bir evren tasavvuru için kullanınca bağırıp çağırmak ne oluyor? Bu nasıl bir yüzsüzlüktür? Dawkins’in, Kör Saatçi, Gen Bencildir, Tanrı Yanılgısı kitaplarında yaptığı nedir? Dawkins darwinizmi ateistler için entelektüel tatmin olarak gördüğünü söylerken diliniz neden susuyor, boğazınıza mı kaçıyor? Ama tabii, Dawkins darwinian evrime inandığı için ‘saygın bir bilim adamı’, deel mi? Bu ikiyüzlülüğün görülmeyeceğini, tepki görmeyeceğini sanmak nasıl bir saflıktır? Dawkins sadece bir örnek, binlerce isim var darwinismden ateizme merdiven çıkartıp bunu her vesile ize göze göze sokmaya çalışan.. Alay eder gibi nasıl da bu materyalist şablon için “bilimseliik” diyebilirsiniz?

    Örtük şarlatanlıklar da var tabi bir de. Dawkinsin’in “to be or not to be” harflarini bir programa yükleyip, harfleri rastgele seçen mekanizmayı “to be or not to be” sıralasına uygun harfler geldiğinde duracak şekilde ayarlayıp “işte şu kadar denemede rastgele düzenlilik oluşuyor, yeterli zaman verildiğinde bir maymun daktilao başında rastgele harflere basarak insanlık tarihini yazabilir” demesi gibi şarlatanlıklar halen düzenliliğin oluşmasına kanıt diye kakalanmaya çalışılmıyor mu? Tüm darwinian evrim kitapları bu tip şeylerle dolu değil mi? Mutasyon tayfları hesaplamaları, doğal seçilim simulatörleri gerçeğe uygun olmayan girdilerle yapılıp sonra doğaya uyarlanırken gerçekmiş gibi sunulmuyor mu? Diğer başlıkta vermiştim, Berlkinski’nin ve daha pekçoklarının söylediği nedir?

    Neyse yoruldum ya.. Biz yazmaktan bıktık onlar cevap vermek yerine etiketlemekten bıkmadı. Biz argüman sunmaktan, çıkmaz sokakları göstermekten ve tokatlamaktan bıktık onlar şamar oğlanına dönmekten bıkmadı. Ne halleri varsa görsünler. Bilimsellik diye bize kakalamaya çalışmasınlar, üzerimize tahakküm kurmasınlar, bilimcilik terörizmi estirmesinler akademik linçe kakışmasınlar, bu teori aleyhine olan delillerin eğitim müfredatından ve sair gözlerden uzak tutmak için uğraşmasınlar yeter.

    Bilim onların materyalizminin oyuncağı değil, ayıp artık bu kadar rezillik ve pişkinlik.

    ——–

    Odun kesicinin hık deyicisi, Pikacu kardeş, sana da selamlar. Kendine ait bir fikrin varsa onu söyle, ağababanın saçmalıklarına cevap vermekten klavyem eskidi benim. Ha amacın tezahürat ise birşey diyemem, yap. Motivasyona ihtiyaç olabilir. Ama ilgili başlıkta kimin neye cevap veremediğini ve Parahomoloji gibi totolojiden kurtulmak için uydurulmuş ama totolojiye daha beter batmış şeylerle ve “döngüselliğe girmezsek totoloji olmaz kem küm, ehem ühüm.” gibi saçmalıklara nasıl cevap/link verdiğimi eğer ideolojik at gözlüklerini çıkartırsan görebilirsin –belki.

  26. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Sayın TSD,

    Ne yani fikir bana ait değil diye o doğru fikri görmezden gelip sizin yanlış fikrinizi kabul mu edeceğim? Duymamış olayım.

    Yaptığım alıntıya ilişkin linki verdim. İsteyen girip bakar cevap vermişmisiniz vermemişmisiniz diye. Mantık biliminden falan bahsedip (üstüne üslük bir de nasiplenmişsiniz) ordaki tanımın totoloji oluşturduğunu söylemeniz komik duruyor. Hadi ben yanılıyorum ve o tanım bir totoloji oluşturuyor. Bana ve burayı takip edenlere nasip aldığınız mantık ilmini kullanarak bunun neden ve nasıl bir totoloji oluştuğunu göstermenizi istirham ederim. Lütfen oldu da bitti maaşallaha, ben bunları on yüz bin milyon kere yaptıma getirmeden ciddi bir şekilde açıklarsanız çok memnun olurum. Belki sayenizde biz de mantık ilmininin kenarından köşesinden birşeyler kapar, totoloji müessesesinin nasıl oluştuğunu öğreniriz. Bu dileklerime karşılık vermenizi ve beni bu konuda aydınlatmanızı istirham ediyorum.

  27. Yazan:blue Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Fuat bey,

    Evrim teorisi ayrıdır, bunun doğal seçilim mekanizması ile işlediğini söylemek ayrıdır. AT’cilerin hepsi doğal seçilime itiraz ederler. Zaten evrimi, Darwinizmden ayıran bu doğal seçilim meselesidir. Yukarıda gördüğümüz gibi Charles amcam da evrime inanırken, doğal seçilime inanmıyor. Tanrı’nın müdahalesiyle bir evrimin olduğunu düşünüyor.
    Zannediyorum, doğal seçilim terk edildiği zaman teori daha sağlam bir zemine oturabilecek.

  28. Yazan:fuatogl Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Evrim teorisi ayrıdır, bunun doğal seçilim mekanizması ile işlediğini söylemek ayrıdır.

    Ayri degildir. Evrim Teorisi dogal secilimi icerir. Teori olan evrim teorisi ile olgu olan evrimi karistirmayin. Bahsettiginiz kisi de acikca bu teoriyi savundugunu belirtmis, nobellidir, ve AT ile ilgisi yoktur, normal dindar bir vatandastir. Gecen gun verdigim, AT yi bilim olarak gormeyen ve bunu aciklayan 12 bin dindar insan gibi yani. Egip cevirmeye gerek yok.

    Mesela oradan oraya kaydi. Burada onemli olan sudur; Bilim camiasinda hicbir itibari olmayan, hicbir uretimi olmayan, dogru duzgun hicbir hipotezi olmayan, test edilemeyen goruslerle yaygara koparan bir akimin goruslerinin propaganda yoluyla bilimsel duzlemde itibar goruyormus gibi gosterilmesi. Insanlardan habersiz, onlarin yazilarinin orasini burasi kesip(yukarida gosterdim), izin almadan listelere ekleyip kendi goruslerine mesruluk verilmeye calisilmasi gibi problemli bir yontemden bahsediyoruz. Tek tek kisilerin ne dedigi ile degil. Fizikci bir adamin dini inanciyla sidik yaristirmanin anlamsizligi bariz bir sekilde acik olmali. Bir bilgi kirliligi soz konusu.

    Ulkemizdeki insanlarin buyuk bolumu bilim dunyasinda bu teorinin itibar gormedigini ve terk edildigini zannediyor. Halbuki durum tam tersidir, yaygin olarak kabul ediliyor, yaygin olarak uygulanip gelistiriliyor. Biyoloji alaninda uretim yapacak kapasitede baska bir teori su anda gorunmuyor, ve gayet bilincli bir sekilde cok sayida bilim insani alternatif olarak sunulan AT nin bilimsel olmadigini deklare ediyor. Bu gercegi gormezlikten gelip Charles sunu demis, Adem bunu yapmis, Ayse aglamis demenin hicbir alemi yok.

    Templeton vakfi Charles amcalara din hakkinda sirin konusuyorlar diye milyon dolar paralar ayiracagina bir ozel arastirma enstitusune versin parayi, yada milyar dolarlik Discovery enstitusu yapsin bunu ve guzlu bilimleriyle sasirtip bulgularini paylassinlar dunya ile, ikna etsinler insanlari. Boyle ucuz propaganlara ancak bilgi sahibi olmayan insanlar kanabilir.

  29. Yazan:eg Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    yahu artık şu evrimperestlerin panik haline gülmek yetmiyor, acıyorum! kardeşim bırakın kim neye inanmak istiyorsa, onları ne ikna ediyorsa ona inansınlar. size ne? siz madem “doğruyu” bulmuşsunuz bu “doğru”yu başkalarına “satmak” konusundaki bu telaş ne? sizin doğrunuz size yetmiyor mu?

  30. Yazan:blue Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Fuat bey,

    Ayri degildir. Evrim Teorisi dogal secilimi icerir. Teori olan evrim teorisi ile olgu olan evrimi karistirmayin.

    Peki düzeltiyorum o zaman. Evrim’e (teorisine değil) inanmak başkadır; bunun doğal seçilim mekanizmasıyla gerçekleştiğine inanmak başkadır. Teori, zaten doğal seçilimi içerdiği için sorunlu. Onu diyorum sabahtan beri.
    Evrendeki ince ayar ve kompleks mekanizmalar doğal seçilime izafe edilemeyecek kadar iyi tasarlanmış görünüyor. Bu mükemmelliğin, kör kuvvetler ve şuursuz tabiatın marifeti olmadığı ortaya çıkınca istersen eşşekten evrilmiş ol, sorun kalmıyor. Sorun, mekanizmada… Ve teorinin bütün çıkmazları da burada.

  31. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Sayın blue,

    Evrim teorisinin, evrimin mekanizmları olarak sunduğu şeyler hakkında bilginiz var mı? Doğal seçilimden farklı, onunla birlikte çalışan diğer mekanizmalar hakkında bilginiz var mı?

    Sadece doğal seçilim evrimi açıklayamaz. Yeni özelliklerin “kökenini” doğal seçilim açıklayamaz. Ama evrimin tek mekanizması da doğal seçilim değildir. Eğer böyle olsaydı itirazınızda sonuna kadar haklı olurdunuz. Doğal seçilim genetik çeşitliliğin azalmasına neden olur. Genetik çeşitliliği artıran mekanizmalar da var. Size tavsiyem evrimin mekanizmalarını araştırmayı ve açık fikirlilikle bunları irdelemeyi deneyin. Eğer kaynak bulmakta sıkıntı çekerseniz memnuniyetle yardımcı olurum.

  32. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Onlarca yazı yazılıyor hep aynı mantık hatası: “karşıtını olumsuzlayarak olumlanma”.
    -Doğal seçilim yanlış, çünkü evrende ince ayar var, o halde evreni benim tanrım yarattı”
    Ne ispatladınız siz şimdi, ne sundunuz?

    Hala evrim teorisi hakkında kasıtlı değilse son derece sığ arkaik yorumlar, zorlamalar.

    1) evrim teorisi, bir yaratıcının varlığını ya da yokluğunu tartışacak bir teori değildir.
    Niye hala aynı yanlış yorum içindesiniz?
    Evrim teorisi üzerinden yapılan yorumlar, felsefi çıkarımlar evrim teorisini doğrulamaya ya da yanlışlamaya kanıt oluşturamaz.

    Atom bombası felaketi oldu diye atom teorisini red mi ediyorsunuz? Hiroşima sonrası E=mc2 yanlış mı diyorsunuz? Sizinkisi bu mantık.

    Birileri evrim teorisi üzerinden ateizme varmışsa bu onun metafizik bir çıkarımıdır. Birisi kuantum teorisi üzerinden tanrının varlığına ulaşmışsa bu da metafizik bir yorumdur.

    Eğer bir yaratıcıya inanıyorsanız, yaratıcınızı bilime meze yapmayınız, yarın o bilim değişir inancınız şap diye ortada kalır. İnancınıza bu kötülüğü yapmayın.

    Evrim teorisi, felsefi değil biyolojik bir konudur, dini, teolojik, metafizik vs değil BİYOLOJİK bir konudur. Bu zemin dışındaki her tartışma dedikodudur, spekülasyondur; belki felsefedir ama ASLA BİLİMSEL BİR TARTIŞMA DEĞİLDİR.
    Yanlış zeminler üzerinde doğru tartışma yapamazsınız.

  33. Yazan:MY Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    “… Atom bombası felaketi oldu diye atom teorisini red mi ediyorsunuz? Hiroşima sonrası E=mc2 yanlış mı diyorsunuz? Sizinkisi bu mantık.

    Birileri evrim teorisi üzerinden ateizme varmışsa bu onun metafizik bir çıkarımıdır. Birisi kuantum teorisi üzerinden tanrının varlığına ulaşmışsa bu da metafizik bir yorumdur…”(yalçın yamaç)

    Yalcin Bey mesele Evrim Teorisi üzerinden ateizme ulasmak degil, Tanrisiz bir varolus arayisina “evrimci” mekanizmalarin alet edilmesi.

    Bilimin dine alet edilmesi söz konusuysa eger bunu yapanlar materyalistler.

    Bilimsel bir noktadan yola çikip felsefi sonuçlar çikariyorsunuz. Bu elbette sizin hakkiniz. Bizim söyledigimiz bu herkesin hakki.

    Materyalist dünya görüsü vardir, isteyen benimser. Ama milli egitim veya Tübitak gibi bir kurumla bu resmîlestirilirse olay ideolojik dayatma olur. Tabi ki tepki alir bunu yapan “jakoben” bilimci tayfasi.

    Bilimci degil bilim adami saygi hak eder.

  34. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Alıntı:”Bilimin dine alet edilmesi söz konusuysa eger bunu yapanlar materyalistler.”
    MY arkadaş,
    Big bang’den Allah’ın varlığı çıkaranlar, Sızıntı, Zafer vs dergilerinin yıllardır yaptığı nedir?
    Bilimsel verilerden Allah’ın varlığını ispatlamaya çalışanlar kimler Allah aşkına?

    Size hiç dolaylı anlatmadan gayet samimi görüşümü söyleyeyim:
    evrim teorisi “BİYOLOJİK” bir teoridir, BİYOLOJİ bağlamında tartışılmalıdır. Bu zeminde anlaşılmazsa kimse kimse ile bir kelime konuşamaz.
    BİYOLOJİ KONUSUNU BU ALANDA BİLİMSEL BİLGİ SAHİBİ İNSANLAR BİLİMSEL DÜZLEMDE TARTIŞMALIDIR.

    Bu konuda tartışabilmek için temel biyoloji bilgisine haiz olmak gerekir.
    Hiç Heisenbergin belirsizlik ilkesini tartışan bu kadar tartışan papazlar, genel göreceliği tartışan tarikat önderi gördünüz mü?

    Evrim teorisi bilimsel bir konudur, oradan çıkarılan felsefi çıkarımlar ÇIKARANLARI İLGİLENDİRİR. Tanrı inancı, hiçbir bilimsel veri ile çürütülemez,tıpkı doğrulanamayacağı gibi. İnançlarımızı bilimin at koşturduğu alandan çıkarmanın zamanı gelmiştir artık.

    Burada evrim teorisi konusu konuşulmuyor; burada Allah inancı, din savunuluyor(sanki evrim teorisi bunlara zıt kavramlarmış gibi)
    Tartışmanın ateşi bilimsel bir sıcaklık değil, inançları, felsefeleri savunurkenki canhıraşlıkta. Bu tarzdan hiçbir verim çıkmaz.

    Evrim teorisi, binlerce gözlemle uyuşan BİYOLOJİK bir konudur. Kimse bunun ötesinde çıkarımlar yapmasın.
    Evrim teorisi konusunda samimi düşüncelerim bunlardır.
    Saygılarımla

  35. Yazan:eg Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    hem pc için hem de “embedded sistemler” için birçok elektronik sistem ve onların softwarelerini tasarlamış birisi olarak bir noktada düşüncelerimi ifade etmek isterim. bu benim için bir bakış açısı. iddia değil, bir tür yazılımcı ve elektronikçi bakış açısı diyelim. şimdi kör mutasyonların yeni bilgi ekleyip ekleyemediği olayı evrimdeki tartışmalardan birisi. buradaki tartışmada “diyelim ki ” bu mutasyonlar” yeni bilgi ekliyor olsun. şimdi sistemli bir software düşünelim. birşeyleri düzenleyip bilgileri değerlendiriyor ve ilgili yerler için uygun “servisleri” yapıyor. şimdi genetik yapıya eklenen her yeni bilginin bu bilgilerin organizsaynonun, kullanılacağı yerlerle ilgili ilişkiyi değiştirebileceğini düşünmek gerekli. şimdi az çok software yazmış (özellikle elektronik bir sistemi kontrol etmek üzere embedded software yazmış) herkes bilir ki sisteme eklediin her yeni bilgi, yeni giriş ve çıkışlar demektir ve bunlrın organize edilmesi sizin için çok büyük problem oluşturur. yani yeni bilgiler eklendikçe bunları ekleyecek ve değerlendirecek sistemi baştan tasarlamadıysanız sistemin yazılımı belirli bir süreden sonra yönetilemez hale gelip çökecektir. işte yazılımcılar (özellikle embedded yazılımcılar) sırf bu yüzden yazılımlarını tasarlarken down-top yaklaşımı yerine “top-down yaklaşımı denen bir yapı kurarlar. bu sistemin gidebileceği bütün noktaları hesaba katan bir bütünlüklü bakış demektir. down-top anlayış ise küçükten büyüğe giderken kontrolün yitirilip belirli bir süre sonra yazılımın toptan çökmesi (ya da yeniden yazılmasının gereği) ile sonuçlanır. şimdi bu düşünceyi genetik bilginin artmasına uguladığımızda top-down approach denen bir yaklaşımın olması gerektiğini düşünüyorum. bu konularda biyoinformatikçilerin ve biyomatematikçilerin araştırmaarı ve tezleri de var. yazılım ve elektronik tasarım işinden hayatını kazanan birisi olarak bu konuya yaklaşımım budur. yani genetik yapının kör mutasyonlarla yeni bilgi eklenmeye müsait olması (ki çok tartışmalıdır) yetmez, bunun organizasyonunn yapılacağı yazılımsal yapının (ki insanın genetik yapısıen kompleks yazılımlardan belki binlerce daha komplesk yazılımlar demektir aynı zamanda) da buna uygun bir yapıda kurulması gereklidir. bu konuda görüşlerim kısaca böyle…

  36. Yazan:blue Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Sayın pikaçu,

    Sadece doğal seçilim evrimi açıklayamaz. Yeni özelliklerin “kökenini” doğal seçilim açıklayamaz. Ama evrimin tek mekanizması da doğal seçilim değildir. Eğer böyle olsaydı itirazınızda sonuna kadar haklı olurdunuz. Doğal seçilim genetik çeşitliliğin azalmasına neden olur. Genetik çeşitliliği artıran mekanizmalar da var. Size tavsiyem evrimin mekanizmalarını araştırmayı ve açık fikirlilikle bunları irdelemeyi deneyin. Eğer kaynak bulmakta sıkıntı çekerseniz memnuniyetle yardımcı olurum.

    Çok teşekkür ederim. Yalnız, biyoloji kitapları ile haşır neşir olmak çok da hoşlandığım bir şey değil. Evrimci arkadaşlar Harun Yahya’ya kızıyor ama adamın takdir ettiğim bir yanı var ki, sokaktaki adama davasını anlatabiliyor. Bence evrim teorisine inananlar da Harun Yahya’ya kızmak yerine düşüncelerini basit bir şekilde anlatabilme pratiğini geliştirebilmeliler. Doğal seçilim dışında, çeşitliliği açıklamak için öne sürülen mekanizma mutasyon ise bundan haberim var. (Teenage mutant ninja turtles’dan biliyorum, ha bir de X-Man vardı :)) Çizgi filmler ve virüsler dışında mutasyonun pek çeşitlenmeye yol açtığını görmedim. Bildiğiniz başka mekanizmalar varsa, basitçe anlatabilirseniz sevinirim. Son biyoloji dersi almamın üzerinden 17 sene geçti. Sonra 1 sene de kabuslarımda devam etti. Şimdi o günlere dönmenin alemi yok.

  37. Yazan:blue Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    yalçın bey,

    Bilimsel bulguların felsefik çıkarımları olur. Olmasın deseniz de olur. Bakın kuantum mekaniği çıktı; çok satan kitaplar Sır, olasılıksız filan gibi ilgili şeyler. Kuantum üzerinden tarikatler bile ortaya çıktı. Bu, böyle bir şeydir, buna engel olamazsınız. Sızıntı, Zafer dergilerinin yıllardır yaptığı gayet normal bir şey yani. Big Bang elbette bin yıllık madde ezelidir felsefesini ortadan kaldıran bir şey ve önemli; termodinamik kanunları, kaos teorisi, evrim teorisi… hepsi böyle. Felsefi çıkarımları olmasaydı, burada insanlar neden neredeyse birbirlerini gırtlaklayacaklar.
    Önemli olan, yukarıda Charles beyin anlattığı gibi, bilgi okyanusunda bildiğimizin bir damla olduğunun tevazusuyla hareket etmemiz.

  38. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Mantık ilminden nasibi almış arkadaşlardan hala aşağıda anlatılanlarda totolojinin nasıl ve neden olduğunu mantıksal olarak açıklamalarını bekliyorum:

    Bu yapılan çok klasik bir hata. Çözümü de çok basit. Evrimsel biyolojide kullanılan homoloji tanımından bağımsız olarak bir tanım düşün. Parahomoloji, Douglas Theobald tarafından bunun için icat edilmiş bir terim. Evrimsel biyolojideki homoloji tanımından bağımsız bir tanım bu. Parahomoloji şudur: İşlevsel farklılığa rağmen yapısal benzerlik. Yani işlevleri farklı ama yapıları benzer şeylere parahomolog diyelim. Ortak atadan türeme gerçekten olmuşsa canlılarda bu parahomolog tanımına uyan yapılar bulunması gerekir. Bu tür yapıların olduğu da uzun zamandır bilinmektedir. Theobald burada buna değiniyor. Hem anatomik hem de moleküler olarak parahomolog yapılar canlılarda görülmektedir. Parahomolog yapıların varlığı da ortak atadan türemeyi desteklemektedir.

    Görüldüğü gibi evrimsel biyolojideki homolog tanımını kullanmadığımızda döngüselliğe girmeden işin içinden rahatlıkla çıkabiliyoruz. Zaten aklı başında kimse evrimsel biyolojideki homolog tanımını evrime delil sağlamak için kullanmaz. Çünkü o tanım zaten evrimin doğru kabul edilmesinin sonucunda oluşmuş bir tanımdır. Elbette böyle bir tanım evrimi desteklemek için kullanılamaz. Ama yukarda da açıkladığım gibi bu döngüsellikten kurtulmak çok kolay.

    Sayın bule,

    Size istemiş olduğunuz konularda birkaç link vereceğim. Aslında bunları kendiniz de bulabilirsiniz ama olsun…

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin