RSS Feed for This Post

Ben, Öteki ve Ötesi / İbrahim Kalın

ben-oteki-ve-otesi-ibrahim-kalin“Ben, Öteki ve Ötesi – İslam ve Batı İlişkileri Tarihine Giriş” İbrahim Kalın’ın son kitabı. Yazarın akademik arka planı ve çalışmalarının yanı sıra bürokratik görevleri, kamudaki pozisyonu ve içinde yer aldığı uluslararası projeler göz önüne alındığında kendisinden beklediğimiz ve özel ilgiyi hak eden bir kitap.

Bu kitabın, yazarın daha önce yayımlanan İslam ve Batı isimli kitabının çok genişletilmiş daha kapsamlı bir basımı olduğunu, ya da ilk kitabının bu ikincisinin bir özeti gibi olduğunu söyleyebiliriz.

Burada kitabın ayrıntılı bir tahlilini yapmak yerine bir-iki noktasından kısaca kritik etmeye çalışacağım. Biraz araştırdığımda kitap hakkında detaylı ve faydalı analizler yapıldığını gördüm. İnanıyorum ki daha da yapılacaktır; zira bunu fazlasıyla hak eden bir kitap.

Kitabın ana tezlerinden biri aralarındaki önemli farklara rağmen İslam ve Batı medeniyetlerinin çatışmak zorunda olmadığı. Bu düşüncenin her fırsatta vurgulanan bir iyimserlik halinde kitabın bütününe sirayet ettiği dikkatlerden kaçmıyor. Bir yerde şöyle yazıyor örneğin: “Bir arada yaşamanın asgari şartı, herkesin kendi ortak iyide uzlaşmasıdır. Adil, katılımcı ve eşitlikçi bir dünya düzeninin anlamı, herkesin aynı şekilde düşünüp yaşaması değil, farklı görüşlerin bir arada var olma iradesini göstermesidir. Bir arada yaşama ahlakı ve kültürü, zor olmakla beraber imkânsız bir hedef değildir.” (s. 23). Bir başka yerde: “İlkeler düzeyinde sağlanacak bir mutabakat, siyasi ve toplumsal gerilimleri aşma yolunda bize yardımcı olabilir ve yeni fırsat pencerelerinin açılmasını sağlayabilir. İslam ve Batı toplumları bu tarihi sorumluluk duygusuyla hareket ettiğinde, dünya barışına büyük katkı yapma imkânına kavuşacaklardır”  diye yazıyor (s. 464).

İslam ve Batı medeniyetleri arasında genellikle birbirine paralel iki tarih yaşandığını söylüyor yazar. Siyasi ve askeri tarih açısından bakıldığında hemen her çağda bir çatışma ve savaş hali devam ederken, aynı süreçte iki medeniyet arasında bilim, sanat, felsefe, ticaret vd. alanlarda yoğun bir etkileşimin sürdüğünü görürüz. Bu tür etkileşimler yazarın iyimserliğini arttıran ve daha farklı bir gelecek perspektifini mümkün kılan potansiyeller olarak ifade ediliyor.

Bu potansiyele ve hedefe bir temenni düzeyinde iştirak etmekle beraber yazar kadar iyimser olamadığımı söylemeliyim maalesef. Yazarın iyimserliğine sebep olan şeyin bizzat aynısı bende kötümser bir bakışa yol açıyor. Yoğun etkileşimlerle evrensel hakikatler düzleminde birbirlerine yakınlaşan medeniyetlerin yine aynı bu sebeple her zaman çatışmak durumunda kalacağına inanıyorum.

İslam ve Batı medeniyetlerinin daha lokal diğer medeniyetlerden en önemli farkı her ikisinin de evrensellik iddiası taşıyor olmaları. Bir diğer önemli ayırıcı vasıfları ise birbirleriyle yakın temas halinde olup aynı bilim ve düşünce geleneğini sentezleyerek özümsemeleri ve o geleneğin taşıyıcısı olmalarıdır –ki aynı evrensellik iddiasının en önemli kaynaklarından birisi budur. Aristo, Farabi İbni Sina, İbn Rüşd, Kindi vd. birçok filozoftan modern Batılı düşünürlere ve günümüze kadar hep aynı çizginin üzerinde sıralanabilecek düşünürlerin oluşturduğu bir bilim, felsefe, hikmet geleneğinden söz ediyoruz.

Aslında bu noktadaki benzerliğin bir gerginlik kaynağı olduğunun gayet farkında olan yazar şunları yazıyor: “Toplumlar, kendilerinden önceki düşünce birikimlerini eleştirel bir şekilde özümseyip yeni sentezler üretebildikleri ölçüde evrensel bir medeniyet tecrübesine sahip olagelmişlerdir. Kadim Mısır, Hint, Çin, Aztek ve İnka gibi ‘yerel medeniyetler’ in tersine, İslam ve Batı medeniyetleri hem diğer kültür ve düşünce birikimlerini büyük ölçüde benimseyerek dönüştürmüş, hem de evrensellik iddiasında bulunmuşlardır. İslam ve Batı medeniyetleri arasında devam eden gerginliğin temel sebeplerinden biri de budur. Her iki medeniyet de etnik, kültürel ve dini manada lokal kalmayı reddetmekte, evrensel bir ‘medeniyet grameri’ inşa etmeye çalışmaktadır. İslam ve Batı, evrensellik iddiasında bulunan iki medeniyet olarak birbirlerinin farkında iki öznedir.” (s. 73)

Evet, bu gerginlik sebebi gayet sarih bir biçimde ifade ediliyor ancak buradan çıkarılması en kuvvetli muhtemel sonuca varılmıyor: Kıyasıya rekabet ve çatışma. Tarihte hep olageldiği gibi…

Tarihleri boyunca yakın temas halinde olan bu iki medeniyetin bilim, sanat, düşünce, ticaret vd. alanlarındaki alışverişleri dolayısıyla birbirleriyle diğerlerinden daha barışçıl ilişkiler kurmasını beklerken sürekli çatıştıklarını görüyoruz.

Yukarıdaki ifade ettiğimiz gibi aynı evrensel hakikati ellerinde tuttuklarına inanıyor oluşları, diğer medeniyetlerden farklı olarak, İslam ve Batı arasında bir gerilime yol açıyor. Bu, onların kabına sığamayıp taşması ve dünyanın dört bir yanına yayılma iştiyaklarının da sebebini teşkil ediyor. Hakikatin evrenselliğine inanan ve bunu her tarafa yaymak azminde olan medeniyetlerin karşıya karşı gelmesi kaçınılmazdır. Farklılıklarından dolayı değil, bilakis benzerliklerinden dolayı, aynı evrensellik misyonuna inandıkları için.

(Burada konuyla dolaylı ilgisi olan minik bir parantez açmak isterim. “Liberalizmden nefretimin yirmi sebebi” başlıklı bir yazı yazacak olsam ilk maddesi şu olurdu herhalde: Cihanşümul İslam’ın evrensellik iddiasını elinden alıp haksız bir biçimde kendi tekelinde tutması. Batı menşeli liberal düşüncenin bazı tezahürlerinde İslam ile ortak yanları var gibi görünse de felsefi düzlemdeki en temel çatışma noktasının burası olduğunu düşünüyorum. Ayrıca uzun uzun ele alınması gerektiğine inandığım bu husus hakkında bu kadarını söyleyip bırakıyorum.)

Birbirlerine rakip bu medeniyetlerin aynı anda yaşaması mümkün elbette, ikisinden birinin yok olmak zorunda olduğunu söylemiyoruz ama muhakkak ikisinden birinin mütehakkim olması gerekiyor. Şüphesiz pek çok alanda karşılıklı etkileşimler ve alışverişler her daim olacaktır. Bu etkileşimlerden çok faydalı, güzel verimler de çıkacaktır. Ama bunun uzun süreli eşit bir ilişki temeline dayalı olacağını sanmıyorum. Aralarında uzun sürecek eşit düzeyli bir ilişkinin kurulması çok olası görünmüyor. Birinin yükselmesi diğerinin geri çekilmesi ile sonuçlanacaktır. Evet, bir arada yaşamak mümkün, ama ancak bir tarafın üstünlüğü ve hükümranlığında! Burada askeri ve ekonomik değil sadece, yanı sıra hatta ondan daha çok, medeniyet, kültür ve psikolojik temelli bir üstünlükten söz ediyoruz.

Batı dünyasının bu kaçınılmaz gerçeğin farkında olduğunu düşünüyorum. Dünyanın diğer potansiyeli yüksek büyük devletleri ile rekabeti daha ziyade ekonomik ve siyasi çerçevede kalırken, İslam dünyasını ise kendisine güçlü ve iddialı medeniyet perspektifi ile ciddi bir rakip ve alternatif olarak görmekte. Şu anda yaşayan medeniyetler arasında tüm dünyaya söyleyebilecek sözü olan yegâne medeniyet İslam Medeniyetidir. Dini, milleti, sosyo-ekonomik durumu ne olursa olsun herkese huzur vadeden adaletli bir nizam kurma potansiyelini barındıran medeniyet, İslam medeniyetidir.

Örneğin Çin ve Japonya ekonomik büyüklükler açısından Batı uygarlığına yakın değerlere sahip iki büyük uygarlık. Hatta dünya sıralamasında ikinci sırada yer alan Çin’in bir süre sonra ABD’yi geçerek birinci sıraya oturacağı tahminleri yapılıyor. Ama kimse bu köklü Çin medeniyetinin tüm dünyaya kültürel ve düşünsel bir üstünlük sağlayacağı endişesi taşımıyor. Zaten şu anda da ikinci sırada ve fakat dünyanın geri kalanına ABD-Avrupa/Batı’dan sonra ikincil düzeyde bir kültür ihracında ve tesirinde bulunamıyor; gençlerimiz Batı’dan sonra Çin’in ya da Japonya’nın özgün kültürel değerlerine hayranlık içinde değiller. Bu yüzden tekraren ifade etmek gerekirse, ekonomik ve askeri alanların dışında kültür ve medeniyet sahasında küresel vizyona sahip olanlar sadece İslam ve Batı medeniyetleridir. Bu yüzden esas itibariyle görünenin ardındaki uzun vadeli gerilim ve çatışma sebebi bu alanlardaki evrensellik iddialarıdır.

Batılı devletlerin İslam coğrafyasına bitmez tükenmez ilgisinin esas sebebini de burada aramak gerekiyor. Batının İslam dünyası üzerindeki emellerine yönelik politikalarını analiz ederken, mesela yalnızca enerji kaynaklarına odaklanmak çok eksik bir yaklaşım olur. İslam-Batı ilişkilerinin tarihine baktığımızda Batı, İslam’ı daha ilk dönemlerinden itibaren bir rakip ve tehdit olarak görmüştür. Çatışmanın tarihi asırlarca geriye gider; oysa Ortadoğu’daki petrolün keşfinin ve onu sömürme mücadelesinin ise şunun şurasında 100-120 yıllık bir geçmişi var.

İki dünya arasında çok kötümser, ağır ve katı bir karşıtlık kurduğumun fakındayım. Böyle bir karşıtlığın varlığına inanmak beni çok mutlu etmiyor aslında. Keşke çatışmak zorunda kalmasak. Yanlış bir okuma yapmış olmayı dilerim. Ancak 12-13 asırlık tarihlerine baktığımda İslam ile Batı arasında son kertede bir şekilde kendini dayatacak uzlaşmaz bir çelişki ve kavga olduğunu görüyorum. İbrahim Kalın’ın kitabı bu konudaki kanaatimi güçlendirdi. Batı aklının ve bilinçaltının da benim çizdiğim çerçevede bir tarih okumasına sahip olduğunu düşünüyorum.

1917 yılında Kudüs’ü Osmanlılar’dan alan İngiliz General Edmund Allenby’in yedi asır evvel Kudüs’ü Selahaddin Eyyubi’den almayan Arslan Yürekli Richard ile özdeşlik kurulması ve Fransız Generali Henri Gouraud’ın Selahaddin’in türbesinde söyledikleri Avrupalının bilinçaltını ele veren önemli ve bu okumayı teyit eden iki anekdot. Sadece birini olduğu gibi aktaralım en iyisi ( s. 96 ve 102): “11 Aralık 1917’de İngiliz General Edmund Allenby, Yafa’yı Osmanlı’dan teslim aldığında, Avrupa basını hadiseyi Üçüncü Haçlı Seferi’ne atıflar yaparak verir. Daha dramatik bir sahne ise 1920’de yaşanır ve Fransız Generali Henri Gouraud, Şam’a gerdiğinde atının üzerinde doğrudan Selahaddin’in Emeviyye Camii’nin yanındaki türbesine giderek ‘Ey Selahaddin! İşte döndük. Benim buradaki varlığım, haçın hilale galebe çalmasının teyididir’ der.”

***

Kitabın ana tezlerinden bir diğeri de her “ben” tasavvurunun bir “öteki”yi zorunlu kıldığı ve ontolojik düzeyde (metafizik düzlemede değil toplumsal bağlamda) bu “ben” ile “öteki” arasındaki ayrımdan kurtulmanın mümkün olmadığı (s. 13). Teze büyük ölçüde katılmakla birlikte buna da kısa bir ihtirazi kayıt düşmek istiyorum. İslam dünyası ve Batı söz konusu olduğunda bu “Ben ve öteki” karşıtlığında bir fark var. Kısaca söylemek gerekirse Batının “ben” inşası için, evet, ontolojik düzeyde önemli ve gerekli olan “öteki”, İslam dünyası için ontolojik bir ihtiyaç değildir.

Eğer bu ayrımı daha en baştan ontolojik bir kaçınılmazlık olarak ortaya koyarsak İslam dünyasına –aynen katıldığım- şu tavsiyelerin anlamı kalmayacaktır: “Yaklaşık iki asırdır Müslüman kitleler kendilerini tarihin dışında, kültürel geri kalmışlık sendromuyla hareket eden özneler olarak görüyor. Şanlı bir geçmiş ve güçlü bir ‘ben’ bilinciyle, mevcut siyasi, sosyal ve ekonomik daralma arasındaki gerilim, tepkisellik olarak ortaya çıkıyor. ‘Kurban edilmişlik’ psikolojisi, Müslüman dünyayı modernite karşısında umutsuzluğa, kırgınlığa, öfkeye mahkûm ediyor. Batı, İslam dünyasının ‘modern ötekisi’ haline gelmiş durumda. İslam dünyasının kendi değerlerine dayanan bir gelecek inşa etmesi, bu psikolojiden kurtulmasına bağlı. Kendi tarihinin öznesi olan bir İslam dünyası, geçmişiyle barışık, geleceğine güvenle bakabilen bir dünya olacaktır. Bunun için Müslüman dünyanın Batı algısını gözden geçirmesi ve bir ‘öteki’ olarak Batı’yı aşması gerekiyor (s. 22). Diğer bir bölümünde kitabın şu satırlar yer almakta: “Asıl tehlikeli olan, Batı’yı bir günah keçisi ilan edip İslam dünyasının kendi sorunlarını ötelemek ve onlarla yüzleşmekten kaçınmaktır. Bu tavır bir fayda sağlamadığı gibi, sonuçta bizi zihni tembelliğe, ahlaki konformizme ve sahte bir güven duygusuna götürür. Tarihi ve güncel gerçekler dikkate alındığında, hem İslam hem de Batı toplumlarının eş zamanlı olarak aynaya bakması ve muhasebe yapması gerekiyor (s. 453).

Batı’nın böyle bir muhasebe yapacağı konusunda pek ümitli değilim. Aynı tavsiyeleri İslam dünyasına ise, “Ben ve öteki” ayrımının Müslümanlar için ontolojik olmadığını vurgulayarak yapmalıyız. İslam’ın iki asırdır büyük bir özgüven kaybı yaşadığı doğru. Müslümanlar Batıya karşı öfke ve hınç dolu, yenilgiyi hazmedememekteler. Ve bu psikolojinin artık aşılması ve kendine dönmesi gerekiyor. Müslümanlar her durumda bir “özne” olduklarını, bunun için öteki’ne gerek olmadığını yeniden hatırlamalılar.

Hakikatin tebliğcisi olarak Müslüman, dünya üzerinde zaten başlı başına bir öznedir. “Ben” tasavvuru için bir “öteki”ye, başka bir medeniyete ihtiyaç duymadı. Çünkü evrensel hakikatler zaten kendi elindedir (Kuran ve Hz. Peygamberin –sav-). İslam, kendisini bir başkasına, ötekine karşı konumlamak için değil hiç ayırt etmeksizin tüm insanlığa hitap etmek üzere inmiştir. İslam’ın kapsayıcılığı ve kuşatıcılığı kimseyle kavga etme gereği duymayacak özgüveni veriyor zaten. İllaki olacaksa bir öteki, bu olsa olsa belki şirk/müşrikler olabilir, daha fazlası değil.

Batının ise kendi benliğini inşa etmek için bir “ötekine”, İslam’a ihtiyacı vardı, hala da var. Ama İslam’ın, kendi “benliğini” tanımlamak için bir “ötekine” ihtiyacı olmadı, bugün de yok. İslam reaksiyoner bir din olmadı, aksiyonerdi. Benlik tasavvurunu hakikatin üzerine kurdu. Başka medeniyetlerle hiç karşılaşmamış-çatışmamış olsa bile elindeki Kuran ve sünnet ile bir “özne” olabilecekti ve oldu da.

İnsan yeryüzünde tek başına kalsa da İslam/Müslüman olabilir ama tek başına kaldığında bir Batılı olamaz. İslam dünyası İslam dünyasıdır; Batı ise Hristiyanlık ’tan daha fazla bir şeydir, daha farklı bir idraki ifade eder. Ve bu idrakin “ben” tasavvuru muhakkak bir ötekine ihtiyaç duyar, özne olabilmesi için öteki’ne muhtaçtır. Yoksa da icat etmek zorundadır. İslam’ın bir ötekisinin olması ise zorunluluk değildir; Batı hakkında bugünkü algısı, modern dönemde aşağı yukarı iki asırdır kenara itilmiş olmanın getirdiği yenilgi psikolojisinden kaynaklı, şahsiyetini ifade etmekte başvurduğu arızi bir durumdur. Bu zaferin sahibi olan Batı’ya duyulan kızgınlığın doğal sonucudur. Batı ise öteki’ne ekmek gibi su gibi mecburdur. İslam dünyası güçlü de olsa zayıf da olsa çatışmak, didişmek ontolojik bir zarurettir Batı için. Bu yüzden, amiyane tabirle, biz dursak da onlar durmayacak; varlık-yokluk meselesidir onun için bir düşmanın mevcudiyeti.

Yukarıda tartıştığımız, “evrensellik iddiasının” çatışma kaynağı olmasına bir de Batı’nın bu “düşman ihtiyacını” da eklemek gerekiyor.

***

Kitap çok zengin bir içeriğe sahip, dopdolu. Kaynak kitap niteliğinde. Her iki medeniyetin ayrı ayrı tarihi değil, etkileşim ve temas alanları muntazam ve iyi bir sistematikle ele alınmış. Akademik nitelikli bir çalışması olmasına rağmen okunması zor değil, akıcı. Kapağını da çok beğendiğimi ayrıca belirtmek isterim. Sadece akademik ilgisi olanlara değil genel okuyucuya da hitap ediyor. Herkesin kütüphanesinde kesinlikle olmasını tavsiye edeceğim bir kitap.

 

Sanat üzerine e-kitaplar

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمةAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمةdemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.


tezyin_kapak-150 Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمةGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمةAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için. Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمة

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık.Buradan indirebilirsiniz.

Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمةİnanmak belki zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik!güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk.Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde görüyoruz dünyayı. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar. Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocukları

oteki-sinemanin-cocuklari Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمةYakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “SinemaEndüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeler yerine güzel filmleryapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

Roman nedir? Nasıl Yazılır?

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمةRoman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Değerli yazarımızSuzan Nur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.

Derin Göz

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 6 Nisan 2014)

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمةİnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, … Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمةİnsan’sız Sinema Olur mu?

Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır.

Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمة“…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…”

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.

 

 

Baudolino (Umberto Eco) Suzan Başarslan

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمةYazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade sedilecektir. İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın


Derin Medeniyet

derin-medeniyet Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمةNedir medeniyet? Opera? Demokrasi? Parklar ve bahçelerle süslü şehirler? Metro? Asansör? Modern çağın karanlık dehlizlerinde kaybolan bizler için medeniyet, teknoloji ve kültür mefhumlarını birbirinden ayırdetmek zor ama şurası kesin: Hiroşima, Gazze ve Halep’te şehirleri (medineleri) haritadan silen Batı’ya “medenî” diyenler büyük bir suç işliyorlar. Zira katil bir insanı bir kere öldürür ama katile “katil” demeyenler içlerindeki insanlığı, vicdanı öldürmüş olurlar. (Vicdan / Conscious / Conscience / ضمير)

Evet… Kimileri adaletle hükmedilmiş mülkler bıraktılar geriye; kimileriyse kan ve göz yaşıyla, kul hakkıyla çimentosu karılmış duvarlar, piramitler, kuleler. Elinizdeki bu kitap şu veya bu medeniyeti anlatma değil medeniyet mefhumunun derinlerine inme derdinde. İnsanlar arasındaki münasebetleri yani muhabbet, merhamet, adalet, ticaret ve şiddeti yönetebilme gücü açısından medeniyet mefhumuna yeni bir bakış açısı teklif ediyor. Miras olarak köprü bırakanlarla duvar bırakanları tefrik etmeye yarayacak bir bakış açısı. Buradan indirebilirsiniz.

Derin Lügat 4.0

derin_lugat-4 kapak Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمةYeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

4cü sürümle eklenen yeni terimler:Paraklitos, Hudud, Ehliyet, Zâhir ve Batın, Barış, Unutmak.

3cü sürümle eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlık akıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin