RSS Feed for This Post

Kelime / Word / Mot / λέξη / كلمة

derin-lugat-kelimeNe değildir?

  • Mânâların içine hapsedildiği küçük kutucuklar değil.
  • İnsanların birbirini anlamasını sağlayan araçlar değil.

Nedir?

Kelimelerle konuşan insan havanın direnciyle yavaşlayan kuş gibidir. Hava sayesinde uçar ama hızlanmasını engelleyen de havadır.

Neden?

Kelimeler, hatta dilbilgisi kuralları bir soyutlamadır; mânâlar arası farkların tecrid edilmesine muhtaçtırlar. Zira gerçekte yaşanan her his, her eylem, öznenin nesneler ve fiillerle kurduğu her münasebet, her fikir yenidir, kendine hastır. Dün trafikteki öfkemle bugün anahtarlarımı kaybedince hissettiğim öfke aynı olabilir mi? Ama ikisine de “öfke” gibi ortak bir isim vermek sûretiyle kendi hissiyatımı evvelâ kendim, sonra başkaları için anlaşılabilir hale getiriyorum. İki öfke arasındaki farkları ihmal etmek, benzerlikleri abartmak yoluna gidiyorum. Tersini yapsaydım yani her yeni gündeki her yeni hisse farklı isimler verseydim bunları hatırlamam imkânsız olurdu. Hatırlasam bile bir aynılık yokken yine kendi geçmişimle bağ kuramam.  (Bkz. Derin Lügat maddesi: İndî / Sübjektif / Objektif / ذاتي)

Kendi iç dünyasının labirentlerinde kaybolan “akıl hastaları” bazen “Ben” demekten dahi aciz durumdalar. Her sabah aynı bedene uyandıklarının hiçbir garantisi yok! Diğer yandan lisan ile yapılan soyutlama işini abartırsak yine konuşamaz oluruz. Meselâ ışık, sıcaklık, güneş, ısınmak, aydınlanmak yerine kavramsal yakınlıklarından dolayı tek bir isim verdiğinizi, “şavk” dediğinizi düşünün. “Güneş ışığı ısıtır ve aydınlatır” gibi bir cümle yerine “şavk şavk şavk şavk” dersiniz. Aşırı sübjektif (indî) bir lisan eriyip buharlaşarak bizi kendi iç dünyamıza hapsediyor.  Fakat aşırı objektifbir lisan da her hissi hatta her insanı ve durumu tektipleştirerek anlaşmayı engelliyor.

Olmak, varolmak, tek olmak… ve anlaşılmak!

Halklar kimliklerine şekil veren ortak acılarına özel isimler verirler: Yahudiler Holokost’u, Filistinlier Nakba’yı ( يوم النكبة Yevmü-n-Nekbet), Ukraynalılar Holodomor’u kimseyle paylaşmazlar. Kurucu olaylar meselâ göçler, savaşlar da böyledir: Hicret, Ergenekon, Tevrat’taki Eksodos (Mısır’dan Çıkış) Halklar bu yolla lisanın sıradanlaştırıcı ve objektifleştirici etkisine karşı direnirler. Çünkü Roland Barthes’in dediği gibi :

“… Lisan faşisttir zira faşizm söylemeyi engellemek değil, söylemeye mecbur etmektir …”

Bizler anlama ve anlaşılma gayesiyle lisana sarılırız. Ama uçsuz bucaksız mânâları 8-10 harften oluşan kelimelerle etiketlediğimiz zaman mânânın içimizde tetiklediği güzellikler kartona iğnelenmiş kelebeklere döner. Zira iç dünyamızda öfkenin ve kıskançlığın yakıcı sıcaklığı ile elmanın lezzeti arasında bir duvar yoktur, buna gerek de yoktur. Hayat görünmez, yaşanır. Ama biz yaşadıklarımızı hem kendimize hem de ötekilere anlatmak ihtiyacı duyarız. Çünkü bir hüviyete yani zaman içinde “AYNI” kalma hissi olmadan “Ben” diyemeyiz. Bu hüviyet (identity / sameness) ancak bizim ve cemiyetin hafızasıyla gerçek olabilir. Bu yüzden hem kendi geçmişimizle hem de toplumun kavram ve hisleriyle ortaklıklar / aynılıklar inşa etmek gerekir. Bu aynılık köprüsünü kuramayan şizofren ya da Alzheimer gibi hastalıklardan muzdarib olanlara bakarsak lisan faşizminin bir lüks değil gerekli bir vehim olduğunu da anlarız.

İşte bu yüzden hislerimizin arasına sanal duvarlar çekeriz. Ortak yönlerini abartır, farkları görmezden geliriz. Böylece öfke gerginlikten ayrılır, gerginlik sabırsızlıktan farklı bir şey olur ve bu böyle gider. Aynı şeyi toplumun kelime ve kavramlarıyla da yaparız. Bu sayede anlarız ve anlatırız. İster istemez toplumun değerleri bize, bizimkiler de topluma sirayet eder. Ama hislerimizi fehmetmek için vehmettiğimiz bu duvarların sanal olduğunu unuttuğumuzda lisan kristalleşir ve kavramlar arasında aşılmaz engeller varmış gibi gelir bize. Kelimeler dışlayıcıdır. “Elma” dersem armutları, “kedi” dersem köpekleri, “umut” dersem korkuları dışlarım. Ama bu kelimelerin işaret ettiği mânâların şuurumda tetiklediği hisler zamansal olduklarından birbirlerini dışlamazlar. Yani kelimeler ve cisimler görünür, hisler yaşanır.

Çünkü hisler gerçekte tesbih boncukları veya bir evin odaları gibi birbirlerine bağlı değillerdir. Bir Olay olmadan önce yoktur ki onla ilgili hisler bir depoda hissedilmeyi bekliyor olsun. Ancak akl-ı meaş olayların olma ve birbirlerini tetikleme sırasına bakarak bir “kodlama” oluşturur. Biz bu kodlamaya bakarak hislerimize ad veririz. Hisler gerçekte lisan kutucuklarına sığmaz. (Bkz. “Zaman Nedir?” isimli e-kitap)

Kısacası kelimeler birbirlerini dışlamak sûretiyle işaret ettikleri mânâların zamansal yani aslına sadık olarak hissedilmesine engel olurlar. Tabi bazı metinlerin ve bazı resimlerin diğerlerinden çok daha kategorik, çok daha dışlayıcı olduğu söylenebilir. Örneğin Kant’ın yazdğı “Yalın aklın eleştirisi” veya Hegel’in “Bilincin Fenomenolojisi” düşünceyi ve hissiyatı objektifleştirirler. Bunu yaparken hem fikir ve hissiyat arasına hem de insanın şuuru ile iç dünyası arasına aşılmaz duvarlar örülür. Oysa Felix Ravaisson, Henri Bergson, Gaston Bachelard, Merleau-Ponty gibi düşünürlerin eserleri çok daha “içeriden” çok daha indî bir gözle okunabilir.

Netice

Bütün fiillerimiz, bildiklerimiz ve varlığımız bir hafıza tarafından hıfz edilmeye muhtaç. Çelişkili görünse de zaman zarfı içinde kalan hayatlarımız zaman dışı bir kudretin elinde. Hafızalarımızın eylemi olan hatırlama Şimdi’nin içinde gerçekleşiyor ama “arşivden” getirilen bilgiler geçmişe ait. Ben’e ait olduğunu vehmettiğim bir gelecek gelebilecekse bu, geçmiş ama gitmemiş olanın Şimdi’yle kesişmesi sayesinde olacak. 6.5 milyar insanın her sabah aynı bedene uyanabilme mucizesi işte bu acayip makine sayesinde gerçekleşiyor.

Pavel Florenski’nin dediği gibi : “perspektif de bir lisandır ve gerçekliğin kendisi değil tanığı olmak zorundadır”. Sadece perspektif değil bütün sanatsal unsurlar, resim ekolleri, edebî akımlar, insanlarca yapılan bütün tercihler gerçeğin tanığıdır ve ASLA gerçeğin kendisi olamazlar.

Zira Türkçe veya Fransızca gibi bir lisanin alfabesi, kelimeleri, dilbilgisi kuralları vs sonludur, sayılabilir. Ama bu dille yazılabilecek roman, öykü, şiir sayısı sonsuz. Çünkü yazar ve şairlerin savaş ya da mecazî aşk gibi ortak konuları olsa bile lisanı kullanma şekilleri teknik değil sanattır. Yani yemek kitabı, yol haritası ve çamaşır makinesi kullanma kılavuzundan farklı olarak sanatsal metinler objektif değildirler. Öykü, roman, destan ve şiirler benzetme, abartı, tecahül-ü ârif gibi nice söz sanatıyla bezenir. Bu estetizasyon sürecinde acılar, sevinçler, korkular zamana yayılarak daha hissedilir olur hatta gerçekten daha “gerçek” yaşanır.

İster resim sanatından isterse söz sanatından bahsedelim bu estetizasyon sürecinde bizim iç dünyamız ve manevî değerlerimiz tecessüm eder. Dünyayı bir eğlence parkı, ölümü de nihaî bir yokoluş kabul eden biriyle Ahiret’e inanan bir insanın suretleri/kelimeleri oluşturması birbirinden çok farklı olacaktır ister istemez. Keza Hristiyan bir ressamın “Kurtuluş” inancıyla Müslüman bir hattattın “Selamet” imanı arasındaki farklar eserlerinde tezahür edecektir.

 

Sanat üzerine e-kitaplar

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan dönerAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan dönerdemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.


tezyin_kapak-150 Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan dönerGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan dönerAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için. Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık.Buradan indirebilirsiniz.

Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan dönerİnanmak belki zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik!güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk.Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde görüyoruz dünyayı. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar. Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocukları

oteki-sinemanin-cocuklari Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan dönerYakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “SinemaEndüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeler yerine güzel filmleryapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

Roman nedir? Nasıl Yazılır?

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan dönerRoman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Değerli yazarımızSuzan Nur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.

Derin Göz

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 6 Nisan 2014)

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan dönerİnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, … Buradan indirebilirsiniz.

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan dönerİnsan’sız Sinema Olur mu?

Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır.

Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan döner“…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…”

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.

 

 

Baudolino (Umberto Eco) Suzan Başarslan

Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan dönerYazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade sedilecektir. İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın


Derin Medeniyet

derin-medeniyet Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan dönerNedir medeniyet? Opera? Demokrasi? Parklar ve bahçelerle süslü şehirler? Metro? Asansör? Modern çağın karanlık dehlizlerinde kaybolan bizler için medeniyet, teknoloji ve kültür mefhumlarını birbirinden ayırdetmek zor ama şurası kesin: Hiroşima, Gazze ve Halep’te şehirleri (medineleri) haritadan silen Batı’ya “medenî” diyenler büyük bir suç işliyorlar. Zira katil bir insanı bir kere öldürür ama katile “katil” demeyenler içlerindeki insanlığı, vicdanı öldürmüş olurlar. (Vicdan / Conscious / Conscience / ضمير)

Evet… Kimileri adaletle hükmedilmiş mülkler bıraktılar geriye; kimileriyse kan ve göz yaşıyla, kul hakkıyla çimentosu karılmış duvarlar, piramitler, kuleler. Elinizdeki bu kitap şu veya bu medeniyeti anlatma değil medeniyet mefhumunun derinlerine inme derdinde. İnsanlar arasındaki münasebetleri yani muhabbet, merhamet, adalet, ticaret ve şiddeti yönetebilme gücü açısından medeniyet mefhumuna yeni bir bakış açısı teklif ediyor. Miras olarak köprü bırakanlarla duvar bırakanları tefrik etmeye yarayacak bir bakış açısı. Buradan indirebilirsiniz.

Derin Lügat 4.0

derin_lugat-4 kapak Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Rönesans sanatın ölümüdür Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Zorunlu Dönüşü Yanlış hesap Floransa’dan dönerYeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

4cü sürümle eklenen yeni terimler:Paraklitos, Hudud, Ehliyet, Zâhir ve Batın, Barış, Unutmak.

3cü sürümle eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlık akıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 2 Trackback(s)

  2. Şub 3, 2017: İnovasyon /イノベーション / инновация / التجديد | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  3. Eki 22, 2017: Çelişki / Paradox / المفارقة | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin