RSS Feed for This Post

Gülenis Pensylvanicus: Uludere sadece küçük bir prova mıydı?

téléchargement (1)Sphex pensylvanicus adlı bir eşek arısı var; bizim Pensilvanyalı terör örgütü ile isim benzerliği çok ilginç geldi bendenize. Çünkü çalışma yöntemleri aynı. Sphex pensylvanicus avladığı çekirgeleri öldürmüyor, bacakların hareketini sağlayan sinir sistemini 3 noktadan, boyun, göğüs ve karından sokarak felç ediyor. Sonra yuvasına taşıdığı avın canlı bedenine 5-6 milimetrelik yavrularını bırakıyor. Gülenciler de Ergenekon ve PKK gibi örgütlerden farklı bir strateji izlediler. Aşırı hassasiyet gösterdikleri 3 sahaya bakınca bu daha iyi anlaşılıyor:

  1. Eğitim (dershaneler ve soru hırsızlığı)
  2. İstihbarat (MİT idaresi, kaset ve dinleme)
  3. Yargı (Uzaktan kumandalı savcılar, sahte deliller)

Görünen o ki Gülenciler PKK gibi ülkeyi parçalamak ya da Ergenekon gibi suikast ve bombalama yerine pensylvanicus eşek arısı yöntemiyle ülkeyi felç edip içine kendi yumurtalarını bırakmak istediler. Bu yüzden PKK gibi Kürt veya ASALA gibi Ermeni terör örgütlerine kıyasla Fethullah Bey tipi Türk terör örgütleri sanırım daha tehlikeli. Zira devleti ve halkı, STK’ları, basını, bankaları, endüstri ve ticareti “içeriden” tanımanın getirdiği avantajları çok iyi kullanıyorlar. Fransız filozof Henri Bergson pensylvanicus eşek arısından bahsettiği Yaratıcı Evrim kitabında buna dikkat çekmiş:

“Pensylvanicus bacakları felç edecek ısırma noktalarını biliyor ya da biliyormuş gibi davranıyor”

Türkiye’ye musallat olan Pensilvanyalı terör örgütü de böyle. Dış düşmanlar gibi toplama bilgi ile değil adeta bir tür sezgi ile, dans eder gibi, devletin savunma hamlelerini önceden kestirip pozisyon alabiliyor. Bir kaç hamle ilerisini düşünen bir satranç oyuncusu gibi. Zannediyorum Türkiye’nin müstakbel başarısı pensylvanicus gibi düşünebilmek ve onun öngördüğü hamlelerin daha da önüne geçmek yoluyla olacak. Bu zaviyeden bakınca MİT’in ve Fidan’ın etrafında koparılan fırtına daha iyi anlaşılmıyor mu? Eğer Pensylvanicus Fidan’a o gün zehirli dikenini sokabilmiş olsaydı bügün Türkiye’yi kurtarmak imkânsız olacaktı. Zira başbakan, bakanlar, TBMM, polis ve TSK uzaktan kumandalı bir istihbarat ve sahte bilgilerle kör edilecekti. Büyük ihtimalle yeni Uludere faciaları olacak ve Mısır’daki darbenin bir benzerini yaşayacaktık.

Aşağıdaki videoda bir pensylvanicus felç ettiği çekirgeyi yuvasına taşırken görünüyor:

.

… E-kitap okumak için…


freud-kapakGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmiş hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitikAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” demokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik

Aleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek.

Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel!

kapak_Tiryandafilya“… Senden önceki hiçbir kadın tarafımdan böyle sigaya çekilmedi Tiryandafilya. Sen benim tüm aşklarımın  raporusun, tüm aşklarımın hülasası, ana fikrisin Tiryandafilya. Senden öncekiler ya masadan kaçtı ya da onları masadan ben kovdum. Şimdi benim tüm bu kaybolan yıllarımın hesabını vermek de sana kaldı. Sevdiğin başka bir erkek olmasına rağmen bu yola girmen için de seni zerre kadar zorlamadım, bunu da biliyorsun Tiryandafilya. Duvarımın arkasına dolanman için sana elimden gelen tüm kolaylığı gösterdim. Bu asla senin marifetin, el çabukluğun, kahredici, tahrik edici, tahkir ve de tezyif edici dişiliğinle olmadı. Senden önce gidip, tüm kapıların kilidini senin için açan irade bendim. Orada beni çırılçıplak gördüysen benim sayemdedir. Şimdi dürüstçe oynayalım o zaman. Ama unutma Tiryandafilya; ihanet ilgi çekse de hain sevilmez…”

Efraim K‘nın kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

kitap tanitan kitap 5Kitap tanıtan kitap 5

İmkânsız bir buluşma düşleyin: Nietzsche, Montaigne, Chomsky ile Fârâbî ve Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri bir arada. Ama yalnız değiller, hemen yanı başlarına John Berger, Cahit Zarifoğlu, André Gorz , Oğuz Atay, İsmet Özel, Amin Maalouf, Gilbert Achcar, Nevzat Tarhan, Randy Pausch ve daha bir çok aşina olduğumuz yazar, şair, düşünür gelip oturmuş. Bu imkânsız buluşmayı Derin Düşünce sitesinin yazarlarına borçluyuz. Sadık dostlarımız Alper Gürkan, Mustafacan Özdemir, Mehmet Alaca, Mehmet Salih Demir ve en az “eskiler” kadar çalışıp didinen genç yetenekler: Essenza, Esma Serra İlhan, Gülsüm Kavuncu Eryilmaz, Abdülkadir Hacıaraboğlu, Azat Özgür. Kitap tanıtan kitapların beşincisini ilginize sunuyoruz, kitapların dünyasına açılan 23 pencereden bakmak için. Buradan indirebilirsiniz.

hamza_yusuf Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kcBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

 

Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?

İnanmak belki zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik! güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk.Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde görüyoruz dünyayı. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:Gasilhane Tarih: Şub 9, 2014 | Reply

    Bak ben şunu anlamıyorum; niye herkes cemaatin varlığını 5 dk önce t24 haberiyle öğrenmiş gibi tepki veriyor? Ak partinin seçim çalışmasına otobüs kaldıran “abla” görmüştüm ben. Abla ne mi? Ben ortaokuldayken dersanemiz en iyi sınıfı ablalara götürürdü test çözerdik, onlar namaz kılardı, ben müslüman olmadığım için o sırada bana bisküvi çay tabağı yaparlardı. Beni değiştirmeye çalışmadılar sadece İsa Mesih’e biz de inanıyoruz deyip deşmediler. Kısacası çocuk kafayla bile bir grup insanın oturup ağlayarak Gülen videosu izlediğini ve 40 kere x 50 kere y diyerek namaz sonunda tesbihat dedikleri duayı yaptıklarını biliyordum. Gülen denen adam bin tane birbirinin aynı kitap yazmıştı ve ablalar onu sanki kutsal kitapmış gibi tekrar tekrar okuyordu. Sonra ben lisedeyken akp geldi, lise müdürü değişti. Kıt kafalı kemalist müdür yerine badem bıyıklı biri geldi, okulda herkes “adam cemaatçiymiş” muhabbeti yapıyordu. Ve yine ak parti tabanını tamamen bu dersaneci takım oluşturuyordu. Hatta neredeyse eşdeğer sayılıyorlardı, öyle olmadığı halde. Hiç bir ak partili “örgüt” tanımı yapmıyor ve hiç bir abla x partisine destek vermiyordu. Sonunda en tepedekiler zıtlaştı, kitleyi oluşturan yığınlar da birbirine bok atmaya başladı. Bu insana yakışmıyor. Evet cemaat en başından beri böyleydi kanser gibi yayılma amacındaydı, ak parti de inşaattan başka iş bilmeyen muhafazakar geçinip İslam’ı bir Rum’dan (aka ben) öğrenecek kadar cahil bir avuç sonradan görme. Şimdi cemaate “örgüt” diyince sanki örgütlülük suçmuş gibi geliyor, doğru tanım “suç örgütü”. Suç örgütü mü peki? En başa döndük; ben ortaokuldayken bana dersane bursu okul bursu verirlerken neden engellenmediler de yıllar sonra “eğitim yoluyla devleti ele geçirmeye çalıştılar” deniyor? Gerçekten inanın devlet ele geçirecek zekada değiller. Dersanelerde ne oluyor? Benim sınıfım tamamen prestijli yerleri kazanıyor, diğerleri de iktisat okuyup bankada gişe memuru olmaya gidiyor. Kültür sıfır, örgütlülük sıfır, devleti ele geçirme ihtimali sıfır. Telefon dinlemişler vs, elimizde yargı adalet denetim yok ki? Cemaat denen suç örgütü dinlemeseydi şu anda bildiğimiz şeyi de bilmiyor olacaktık. “İftira montaj” aşamasını geçen herkes vimeo’da konuyu kapmıştır. İstihbarat fransa’ya 3 kadini öldürsün diye rayban aviator gözlüklü bir kroyu yolluyor. Suç tespit edecek yapıda değil, kimse tespit edecek bir denetim kurulmasını istemez, akp gidince yerine gelen ztp de anahaber bülteni kesip ihale dağıtacak. Hiç bir iktidar eğitimin istihbaratın medyanın yargının ahlaklı olmasına çalışmaz, paradoks bu. Varlık sebebini yoketmektir bu. İktidar iktisat kazanıp günde 15 saate asgari maaş alanlar ve atv haber izleyenlerin sırtında yükselir.

  3. Yazan:muhafazakarliberaldemokrat Tarih: Şub 9, 2014 | Reply

    1 sene öncesinin ulusal tvsi sanki…Dünya ne garip…Nerden nereye… 🙂

  4. Yazan:Pausanias Tarih: Şub 10, 2014 | Reply

    Ceamatçilerin veya Cemaatperverlerin Anozognozi Sendromu Yaşıyor Olmaları

    Ne zamandır anozognozi illetinden muzdarip insanlarla, cemaatçi arkadaşların olayları sorgulamak yerine “Bu olayların arkasında cemaat yok ve Tayyip İrancı yapacak ülkeyi.” savunmaları arasındaki korkunç benzerliği düşünmekteyim. Beynin frontal lob kısmındaki kortekslerin bir kısmında ortaya çıkan hasar sonucunda kişilerin özellikle fiziksel eksikliklerini fark etmeyip gayet stabil ve normal olduklarını rol yapmadan gayet kendilerince haklı biçimde izah etmeye verilen addır anozognozi sendromu. Felçli olup sağ ayağı tutmayan bir anozognozili hastaya göre ayağı gayet sağlamdır. Ayağa kalkıp yürümesi istediğinde bunu dener ancak doğal olarak yapamamasını eşyaların yanlış yerleştirilmesine ya da başının döndüğüne filan bağlar. Kısacası temel çelişkilerin görmezden gelindiği ve zihni rahatsız etmediği bu sendromun bir benzeri “11 yıldır Başbakan Gülen’den icazet alıyor.” diyen cemaatçilerde yaşanıyor. Ortada bu kadar çarpıklık ve masivanın dibine batmış bir yapı varken hala bu ölümcül çelişkiyi baş dönmesiyle açıklmaya çalışıyorlar. Bu konuda bir arkadaşımın güzel bir tespiti vardı. Cinler nasıl ki Hazreti Süleyman’nın öldüğünü kurtlar bastonunu kemiripi yere düşünce anladılarsa cemaatperverler de Fethullah Gülen’in Amerika ve İsrail’e ölümüne angaje olduğunu ancak böyle bir kırılmayla görecekler. Umarım en azından öyle olur.

    Ayrıca şunu düşünmek zor olmasa gerek yazıda da bahsedildiği gibi kurbanını ısırıp yavrularını bırakma taktiğini kullanan Gülen cemaatine de aynı taktik Amerika ve İsrail tarafından uygulanmadığının ispatını beddua ederek mi izah edeceğiz!!!

  5. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Şub 10, 2014 | Reply

    Ne Parti devleti ne de paralel devlet…

    İkisine de hayır…

    İnternet yasası mı yoksa yeni bir paralel yapının mihenk taşları mı?

    Akp’nin il başkanlarının atadığı her ilin Valisinden daha yetkili ve sınırsız yetkilere sahip olduğu yeni bir Parti devletinin ayak izlerinin kamufle edilmesi falan olmasın sakın bu..?

    Bu yeni torba yasayla birlikte Akp’nin atadığı Valilerin hiç bir gerekçe ve Hukuka dayanmaksızın kafasına göre 4 yıldan fazla görev yapan okul müdürlerini istediği zaman kovabileceği, canı isterse liyakat ehli olmaksızın sınav ve şarta dayalı olmadan her yandaşını istediği okula müdür , ilçe eğitim müdürü yada il eğitim müdürü olarak atayabileceği muhteşem uber (!) ötesi yeni bir torba yasası…

    Aynı 2010 refendumunda milleti yemledikleri gibi içine sadece bir kaç tane Halkı ilgilendiren ama % 99’unun Akp ve yandaşlarının mutlak menfaatlerini ilgilendiren ” halk yoklaması” gibi..
    “Yetmez ama Evet ” diyerek (ki bende bu zokayı yutanlardanım) milyonlarca insanın gözlerinin içine bakarak kendi mutlak iktidarlarını kurmaları gibi.Halk hakimiyetinden “parti devleti” ne geçişin uzun ince yolculuğu…

    Kandırıldık ey halkım.Hem de gözlerimizin içine bakarak.Hassasiyetlerimiz tarumar edilierek…

    Kck’den balyoza, Akp’nin “parti devleti” kurmasını sağlayacak her operasyonda ciamaatin polis-yargı gücünün imzası varken şimdi mi aklıllarına geldi bu internet ve bil cümle kanunların yeniden tanzim edilmesi?
    ALLAH aşkına neyin şikayeti bu?
    Yoksa kendilerinin arşivdeki kasetlerin orta yere dökülmesi mi?
    Yada yıllardır sümen altı edilip raflarda bekletilen yolsuzluk dosyalarının alenen sanal alemde tartışılmasının korkuları mı?

    Geç dostum bunları.Geçti bor’un pazarı sür merkebi Niğde’ye…

    İkinizde İnandırıcı değilsiniz.Samimi hiç değilsiniz…

    “Paralel devlet”in sorumlusu Akp, “parti devleti”nin sorumlusu onun koalisyon ortağı cİamaattir…

    Koalisyon ortaklığıyla ” Tek adam” diktatörlüğü kuranlar,iktidarı ve rantı bölüşemeyince,özgürlükçü, hukuk devleti savunucusu,yolsuzluk karşıtı oluverdi birden…

    Ne “Paralel devlet” ne de ” Parti devlet” i istemiyoruz.Hesabı da halk olarak biz ödemek istemiyoruz.Hurmaları yiyenler hesabı da bi zahmet ödesinler…

  6. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Şub 10, 2014 | Reply

    Farkındaysanız masa-kasacı Akgençlerin nerdeyse tamamı şu günlerde “darbe, vesayet, istikrar, şu, bu” demeye başladılar…

    En çok meşhur olanı da şu herhalde ; 1975:”Bu kış komünizm gelir”. 1985:”12 Eylül öncesine döneriz ha”. 2007:”Darbecisiniz”. 2014:”Çözüm süreci bık bık”.

    Babacanlar hepsi iyi has tamam da şu “yolsuzluk ” iddialarına da bir kaç satır kelamınız olsun.Sıra ne zaman gelecek?
    Tamam ciamaat her kötülüğün anası (!) anladık.İyi ama sizin pür-i pak Ak )inşaat-betoncu) kadroların ve aleni ihaleyi kapan havuz medyacı yandaşların yolsuzluklarına dair bir kaç satır yazmanız için 36.padişahımızdan izin mi almanız gerekiyor?

    Haa, yoksa “masa gider mi” korkusu ?!
    Ciamaat’e sallarken çok cesursunuz ama Ak inşaat partisine gelince dilleriniz lal (mi) oluyor!!!

    TV altyazılarına bile karışan gazetelere ortak manşet attırmayacak (mı); anketlerde böyle manipülasyon yapan sandıkta kumpas kurmayacak, öyle mi?

    Kadınların etek boyu,doğurduğu çocuk sayısı, insanların içkisi siyasal sorun; kamu yetkililerinin rüşvet pazarlığıysa özel hayatın gizliliği…

    Millete temiz toplum ahlak dersi verme meraklılarına bak: Rüşvetten seçim manipülasyonuna, haraç toplama zorbalığından aleni yalana kadar her numara var…

    “Seçimde birinci parti olursak demek ki dürüstüz”. Hukuk, siyaset bilimi ve ahlakın her üçünü birden iflas ettiren mucize cümle…

    Savcının validen soruşturma izni alacağı,hsyk’nın bakana,internetin mit’e bağlandığı bir ülkeye hoş geldiniz. İşte bunlar hep yeni Türkiye…

    Her tür otoriterlesmeyi “kemalizm”le yaftalayip Akp’ye “Yeni-neo Türkiye” demek liberal-muhafazakar hegemonyanin bir başarısı olsa gerek…

    “Bilalleri,Cengizleri,Ahmetleri” ve dahi “Havuz medyası” nı anlatmak ve yazmak için kaleminiz kiraya mı verildi?
    Sen en iyisi bize Bilal’i anlat?

    Bir lider gücün zirvesine ulaşıp kendini rahat hissedince demokrasi bahşetmez, ancak sıkışırsa asgarisinden demokrasi adımı atar gibi yapar..

    Ekonomide yağma ve haraç, siyasette yasak, sansür, kumpas ve fişlemeden başka yol bilmeyenlerle demokrasicilik oynayanlarsa hiç konuşmasın..

    11 yıldır bütün suçları vesayete, paralel yapıya ve lobilere atan bir iktidar halka hiçbir demokrasi kriteriyle hesap vermeyecek demektir.
    Bir taraf insanlara kumpas kuran çeteyse, diğer taraf da ona her istediğini veren ve aldığı rehineleri pazarlık konusu yapan çete hamisidir.

    İktidar bülbülleri insafa gelmedi, fikir değiştirmedi. Sadece çıkarlarını özdeşleştirdikleri iktidar için her şey meşru tezini uyguluyorlar.Kumpas davaları şimdi eleştiren iktidar bülbülleri bunu sahtecilik nedeniyle yapmıyorlar, öyle olsa kanıtları ilk gördüklerinde yaparlardı..

    Tam orman kanununa geçtik: İşadamları haraca bağlı, hırsıza işlem yapmak yasak, kafana göre insan hain ilan etmek ve site kapatmak serbest.AKP şablonu hazır: Tüm iyilikler kendilerinden ama kötülükler siyasette vesayetten,yargıda cemaatten, ekonomide bağımsız MB ve lobicilerden..?!

    Dün insanları ÖYM davalarını itibarsızlaştırmakla suçlayanlar, bugün de iktidarı itibarsızlaştırmakla suçluyorlar. Yüzsüzlükleri değişmedi.AKP bu kadar yargı skandalını ciamaate yükleyip sıyrılamaz. Bu davaların savcısı oldular ve bu davalarla siyasal konumlarını güçlendirdiler…

    Ve son olarak; Sıcak para ve balon betona dayalı bir ekonomiyle, kumpaslarla ve yalanlarla kurulan bir siyasal rejim tabi ki çürük olur ve sonu yakındır.Sakın bunu unutmayın…

    AKP’nin bu ülkede yarattığı zihinsel ve fiziksel tahribat, asıl onlar gittikten sonra daha görünür hale gelecek.Bugün “Ne kadar TOKİ-yol-köprü yapıldı, biliyor musunuz?!” İşte bunu argüman olarak kullanan bir zihniyetle karşı karşıyayız.

    “Yolsuzluk yeni bir şey değil.” demeye getiriyorsun sayın yazar.İyi ama sizin gibiler, “yolsuzluğu ortadan kaldıracağız” diyerek iktidara gelen bir partinin hatasız(!) mı olduğunu (veya yolsuzluk yapmadığını mı) düşünüyorsun?

    Sen bize Bilal’i anlat…
    Sen bize kendi basın sözcüsü durumuna getirilen havuz medyasının nasıl tehditle ve haraçla oluşturulduğunu tarif et…
    Sen bize ” Alo Fatih” projelerini de izah et…
    Sen bize “son dakika” haberlerini bile sansürleyen Başbakanın demokratlığını da anlat…

    Anlat ki biraz da sizin samimi duygularınızı öğrenmiş olalım.Son iki aydır ciamat güzellemelerini iyi dinledik.

    Yolsuzluk ekonomisine bağımlı hale gelen “Otoriter Siyaset”, sanki organize bir suç örgütü refleks vermesinin nedenlerini ısrarla anlatmanızı da ayrıca bekliyorum…

    Ve son olarak; sabah akşam “milli irade ” hırsızlığından dem vuran bir Başbakanın Milli iradeyi etkilemek için seçim anketlerine müdahale edip o’ndan 2’yi alıp diğerine 3’ü eklemesine ne dememiz gerekiyor?!

    Milli iradeye dahledenler hakkında neler düşünüyorsunuz?

    Bekliyorum.Cevplarınızı binbir umut ve heyecanla…

    Saygıyla..

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin