Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Kendi Hayat Hikâyem / Hermann Hesse »

herman-hesse-ozyasam-11aDiyeceğim yazarlığımın ve edebi çalışmalarımın değerine inancım, bendeki değişmeden sonra kökten yıkılıp gitmişti. Yazmak bana artık kıvanç vermiyordu. Oysa insanın kıvanç duyacağı bir şeyi olmalıydı her zaman; nihayet ben de bütün o sıkıntı dönemlerimde böyle bir şeyi arıyor, istiyordum. Yaşam ve dünyada adaletmiş, mantıkmış, anlammış, bütün bunlara senin olsun diyebilirim, bütün bu soyut nesneleri gereksinmeden de dünyanın pekâlâ yapabileceğini görmüştüm. Ama bu birazcık kıvançtan da el çekemezdim. Buna karşı duyduğum özlem, içimde yanan, henüz kendilerine inandığım ve kendilerinden yola koyularak dünyayı yeniden yaratmayı düşündüğüm o küçük alevlerden biriydi. Çokluk kıvancımı, düşümü, umutlarımı bir şişe şarapta bulmaya çalışıyordum ve pek çok zaman bu bir şişe şarap, eksik olmasın gerçekten imdadıma yetişti. Ve derken bir gün geldi, ufak bir kıvanç kaynağı buldum kendime. Kırk yaşında, durup dururken resim yapmaya başladım. Kendime ressam gözüyle baktığım ya da ressam olmak istediğim için değil hani. Resim yapmak şahane bir şey, insanı daha neşeli, daha sabırlı yapıyor. Yazı yazdıktan sonraki gibi parmaklarınız siyaha değil, kırmızı ve maviye boyanıyor. Ne var ki, resimle uğraşmam da dostlarımdan pek çoğunu kızdırıyor. Ne yapayım, böyle şeylerde pek şanslı biri değilim; benim için pek gerekli, bana mutluluk verecek şöyle hoşuma giden bir şey yapmaya kalkmayayım, herkes rahatsızlık duyuyor bundan, insanın olduğu gibi kalmasını, yüzünü değiştirmemesini istiyorlar. Ama benim yüzüm onların isteğini yerine getirmeye yanaşmıyor, değişmeyi arzuluyor daha çok, buna gereksinim duyuyor.

Bana yöneltilen bir başka suçlama var ki, bunu kendim de yerinde buluyorum. Gerçeklik duygusu Read the rest

Kuruluş Felsefesi Değil Kurtuluş Felsefesi »

İki tür fırsatçı zümre zuhur etti 15 Temmuz işgal girişiminden sonra.

Birincisi tüm cemaat ve tarikatlara dini müktesebatı gereği zaten karşı olan muhafazakâr kesimden ilahiyatçılar, yazarlar. Bu zevat mal bulmuş mağribi gibi bu toprakların tasavvuf geleneğine, Anadolu Müslümanlığının birikimlerine hoyratça saldırıyor 15 Temmuzdan beri. Daha da ileri gidip Anadolu’nun, hatta İslam dünyasının çatısını oluşturan ehlisünnet geleneğine vuruyorlar.

Küçük hesaplar peşinde koşan, toptancı yaklaşımla sinsi sinsi münkirliklerini yayan fırsatçılar bunlar. Onlar şimdilik bir kenarda dursun.

İkincisi ise laik/seküler kesimden. Onlar da cemaat-tarikat tüm Müslüman oluşumları fırsat bu fırsat diyerek tokatlıyorlar. Dahası, bu tokatlama üzerinden eski Kemalist düzenlerini yeniden nasıl dirilteceklerinin hesaplarını yapıyorlar.

Bunu başarabilmek için de en çok kullandıkları argüman “Kuruluş Felsefesi”. Esasında kastettikleri Birinci Dünya Savaşının akabinde verdiğimiz Milli Mücadeleden sonra kurdukları laik düzen. Read the rest

Görmek optik değil ideolojik bir süreçtir »

ronesans-perspektif-sanat

Sen Zaman’ın resmini yapabilir misin Abidin?  

Yıldızlar tıpkı vefatından asırlar sonra hikmetli sözleriyle hatırlanan âlimler gibidirler. Geceleyin gözlerimizi yukarı çevirdiğimizde yıldızları görmeyiz; varmış gibi görünen yıldız cesetlerine bakarak yaşamadığımız bir maziyi hatırlarız. Çünkü bizden binlerce ışık yılı uzaktaki yıldızların ışığı gözümüze (aklımıza) ulaştığında ışığın kaynağı olan yıldız çoktan sönmüştür. Görünmek için var olmak gerekmez; var olan şeyler ise her zaman görünmez. Mesafeler uzadıkça görünen ve gerçekten var olan arasındaki münasebet silikleşir. Zira “görüyorsam vardır; varsa görürüm” şeklindeki mekanik nedensellik bir vehimdir. Vakti geldiğinde çoktan ölmüş ve içi yengeçlerce boşaltılmış bir balık gibi aklımızın kıyısına vurur.

Uzak mesafeler sayesinde idrak ettiğimiz bir şey bu: Mekân cisimlerin doldurduğu sabit ve homojen bir boşluk değil olayların, şeylerin ve aralarındaki münasebetlerin OL-masına (kün) imkân veren bir kudret tecellîsi. Galile, Newton ve Kant’ın zannetikleri gibi zaman ve mekân diye iki mutlak ontolojik eksen yok. Birbirine karışmayan ve birbirini dışlayan bu eksen vehimleri olsa olsa bir Karagöz perdesi olabilir. Fizikçilerin “t” zamanı, “X-Y-Z” mekânı veya Riemann uzayı matematiksel hesaplar için kullanışlıdır belki ama gerçek hiç de fizikçilerin “var” zannettiği gibi değil.

Sürekli devinim halindeki atom-altı parçacıklardan müteşekkil olan eşyanın hüviyeti kendinde kayıtlı değil. Atom “atom” olduğunu bilmez; elektronun üzerinde “elektron” yazmaz. Eşyanın hüviyeti kendinde değil onu bilen ve hatırlayan insanın hafızasında hıfz edilir.

Albert Camus Veba isimli romanında şöyle diyor: “… Yürürken bir şeyleri hatırlamak istediğimizde adımlarımız yavaşlar; unutmak istediğimizde ise hızlanır …” Nasıl bir meyvanın hem rengi hem de kokusu varsa zaman ve mekân da Read the rest

Komünist Rusya’yı İngilizler mi kurdu? »

Sykes-Picot-anlasmasi

  • İngiliz ayak oyunlarıyla devre dışı bırakılan Türkler ve Ruslar Sykes-Picot masasına yeniden oturmak üzereler. (Bkz. Büyük Devlet Aforizmaları » )
  • Çanakkale savaşında durdurulan İngiliz donanması Rus çarına yardıma gidebilseydi rejim çökmeyecek ve komünizm kurulmayacaktı ama Ruslar Sykes-Picot (1916) anlaşmasıyla İstanbul’u ve Doğu Anadolu’yu alacaklardı. (Haritada sarı bölgeler)
  • Bu alternatif coğrafyada Ruslar İngilizlere yakın bir güce sahip olacaklardı. Zira Bakü petrolünü Karadeniz yoluyla veya Fransızlarla anlaşıp Ceyhan üzerinden Akdeniz’e ulaştırabilecektiler. Bu ise Britanya’nın petrol tekelinin sonu demekti.
  • Çok tuhaf görünse de bu ihtimal üzerine çalışmak gerek: Çarlık Rusyası’nın çöküşü ve komünizmin kurulmasını Britanya kurgulamış ve icra etmiş olabilir.
  • Rusya Sykes-Picot anlaşmasında taraftı ama 1917 devrimiyle diskalifiye oldu. Şimdi Rusya ve Türkiye masaya oturacak.
  • Rusya’daki 1917 devrimi Londra için o kadar faydalı oldu ki Troçki, Lenin ve diğer devrimcilerin ingiliz ajanı olma ihtimali büyük. (Bkz. Rusya Aforizmaları » )
  • Komünistler bu konuyu konuşmaktan rahatsız olur ve tarih kitapları pek yazmaz ama Troçki ve Lenin devrimden önce Londra’dan büyük destek almıştır. Kapitalist Britanya neden komünist devrimi desteklesin?
  • Meselâ Troçki Londra’da Georgy Plekhanov, Vladimir Lenin, Julius Martov vb devrimcilerin yer aldığı Iskra dergisi editör grubuna katıldı.
  • Troçki bu dergide “Pero” mahlasıyla yazdı. 1 yıl sonra Londra’da toplanan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin kongresine katıldı.

Read the rest

Entelektüel: Sürgün, Marjinal, Yabancı / Edward Said »

Edward Said-Entelektüel- Sürgün Marjinal Yabancı-3İnsan salt özel alanda kalarak entelektüel olamaz, zira sözcükleri kâğıda döküp yayımladığınız anda kamusal dünyaya girmişsiniz demektir. Salt kamusal alana ait, sadece bir hareket, dava ya da konumun sözcüsü veya simgesi olan bir entelektüel de olamaz. Şahsi tını, kişiye özgü duyarlılık diye bir şey vardır; söylenen ya da yazılan şeylere de bu anlam verir. Hele bir entelektüelin dinleyicilerini mutlu etmesi diye bir şey söz konusu olamaz; işin özü sıkıntı verici, aykırı, hatta keyif kaçırıcı olmaktır.

Yani sonuçta temsil edici bir kişi olarak entelektüeldir önemli olan; şu ya da bu bakış açısını görünür olarak temsil eden, her türlü engele rağmen bu temsili muhatap aldığı kamu adına yapan kişidir. Savım şu ki entelektüeller temsil etme sanatını (ki bu konuşma, yazma, öğretmenlik, televizyona çıkma gibi biçimler alabilir görev edinmiş bireylerdir. Ve bu görev kamunun gözleri önünde cereyan ettiği ve hem bağlanımı hem riski, hem cüreti hem de kırılganlığı içerdiği ölçüde önemlidir; Jean-Paul Sartre’ı ya da Bertrand Russell’ı okuduğum zaman beni etkileyen söyledikleri şeylerden çok özgül, bireysel sesleri ve mevcudiyetleridir; çünkü inandıkları şeyleri dile getirmektedirler. İsimsiz bir memurla ya da ihtiyatlı bir bürokratla karıştırılmaları mümkün değildir. Read the rest

Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı / Dale Carnegie »

Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı  Dale Carnegie-2Başkaları ile ilgileniniz

Başarının bir sırrı varsa, karşınızdakinin bakış açısını kavramak ve onun gözüyle görebilmektir. Kendisini başkalarının yerine koyup, onları anlayabilen kimsenin geleceği için kaygı duymasına gerek yoktur. İnsan tabiatının en zaruri ihtiyacı kendini tanımak ve ifade etmektir.

Psikoloji ilminin zirvelerinden Alfred Adler diyor ki: ‘Başkaları ile ilgilenmeyen insanlar hayatta daima büyük güçlüklerle karşılaşmaya mahkumdurlar’.

Telefonla konuşurken bile muhatabınız ses tonunuzdan bu konuşmadan ne kadar mutlu olduğunuzu anlamalıdır. Sizin ona değer vermeniz, onu size samimi olarak yaklaştıracaktır.

Gülümseyiniz

İnsanın yüzünde taşıdığı, sırtında taşıdığından daha önemlidir. İnsanları hareketleri kelimelerden daha yüksek bir sesle konuşur. Kelimelerinin dilini pek sevmediğimiz nice insanlara hallerinin güzel dili yüzünden bağlanıveririz. Büyük bir şirketin yöneticisi ‘İşe alacağım insanları seçerken, gülümsemeyi bilen bir lise mezununu, asık suratlı bir üniversite mezununa tercih ederim’ demişti. Gülümseyin. Öyle samimi ve sıcak olunuz ki, her sıktığınız ele, ruhunuzu da katınız. Düşmanlarınızı düşünerek zaman kaybetmeyin. Korkuya kapılıp hedef değiştirmeyiniz. Aklınızı hedefinizde yoğunlaştırınız. Güçlü ve faydalı olma düşüncenizi zihninizde yaşattıkça gerçekten de öyle olmaya başladığınızı göreceksiniz. Siz ısrar ettikçe fırsatlar çıkacaktır. Fikir, imanla bağlanırsa, kudret haline gelir. İmanla bağlanın. Cesur, açıkgöz ve neşeli olun. Kalbiniz neye bağlanırsa, varlığınız onun mahiyetine bürünür. Bürüneceğiniz mahiyeti doğru tespit edin.

… Yeni kitaplar keşfetmek için …

Kitap tanıtan kitap 7

kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı / Dale CarnegieKitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı“Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi veSeksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup / John Locke »

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup  John Locke 8Doğrusunu söylemek gerekirse, kilisenin (eğer rahiplerle kanun yapıcılarının antlaşmasının bu isimle adlandırılması gerekiyorsa) mahkemenin kararlarına uymasının, mahkemenin kilisenin kararlarına uymasından daha uygun olduğunu itiraf etmeliyiz. Ortodoks ve Ari imparatorluklarının birbirlerini izleyen iniş çıkış dönemlerinden kilisenin nasıl etkilendiği çok iyi bilinmektedir. Yok eğer bunlar çok geçmişte kalmış şeylerse, modern İngiliz tarihi, VIII. Henry, VI. Edward, Mary ve Elizabeth yönetimlerinde, ruhban sınıfının iman kurallarını, ibadet şekillerini, her şeyi bu krallar ve kraliçelerin eğilimlerine göre ne kolay, ne kadar pürüzsüz bir şekilde değiştirdiklerinin taze örneklerini verir bize. Ancak, din konusunda böylesine farklı şeyler emreden bu krallara ve kraliçelere, onların birçok emrine itaat edilmesini, kendi fikirlerine dayanarak hiç kimse (hemen hemen bir ateistten başka birini kastetmiyorum) söylemeye cüret edemez. Sonuç olarak, bir kralın kendi muhakemelerinden hareketle, bir kimsenin dini konusunda hak iddia edip, bağlayıcı emirler vermesiyle, bunu ruhanî otoriteye ve diğerlerinin tavsiyelerine dayanarak yapması aynı şeydir. Farklılıkları ve anlaşmazlıkları yeterince bilinen kilise adamlarının kararları, hiçbir surette ne daha sağlam veya daha güven verici olabilir ne de olayların hepsinin birleşmesi sivil erke yeni bir güç ilâve edebilir. Read the rest

Körleşme / Elias Canetti »

Körleşme - Elias Canetti-bYalnız masa değil, fakat ceviz ağacından yapılma bütün bir yemek odası takımı satın alındı, işçiler bu takımı, yazı masasının en uzağında bulunan dördüncü odaya yerleştirdiler. O günden sonra öğle ve akşam yemekleri, yeni masanın başında yenildi. Yemek sırasında hemen hiç konuşulmuyordu. Aradan henüz bir hafta geçmişti ki, Therese bir yemek sırasında konuşmaya başladı:

— Bugün bir istekte bulunacağım. Evde dört oda var. Karı ile koca aynı haklara sahiptirler. Yasalar bugün böyle buyuruyor. Odaların ikisinin kocaya, ikisinin de karıya ait olması gerek. Eşler birbirlerinin hakkına saygı göstermeli. Ben yemek odasını ve onun yanındaki odayı alıyorum. Güzel çalışma odasıyla onun yanındaki oda da sana kalıyor. En yakın çözüm bu. Eşyalar olduğu yerde kalsın. Oraya buraya taşımaya gerek yok. Bu işe verilecek zamana yazık olur. Bu işi ne kadar önce Read the rest

Kuş / Hermann Hesse »

herman-hesse-kus-4Örneğin, ağır hasta yaşlı bir köylü, yatakta yatarken pencereden bir ara bakmış ve kuşu görmüştü; bir an için görmüştü yalnız; ama hemen düzelip sağlığına kavuşmuştu. Herkes kendi kendine, kendi içindeki yüzlere dalarak mırıldanıyor, kısmen köy halkına dönüp, karşısındakilerin gönlünü kazanmaya çalışarak ya da karşısındakilere suçlamalar yönelterek, karşısındakilere hak vererek ya da onlarla alay ederek konuşup duruyordu; birlik ve beraberlikte olduğu gibi kavgada da bir aradalıklarının gücüne, yaşlarına ve öteden beri varoluşlarına ilişkin rahatlatıcı bir duygu yaşıyordu içlerinde. Kendilerine yaşlı ve zeki, genç ve akıllı gözüyle bakıyor, birbirlerine takılıyor, kendilerini yerden göğe haklı görerek babalarının güzel gelenek ve göreneklerini içtenlikle savunuyor, yine içtenlikle ve kendilerini yerden göğe haklı görerek babalarının güzel gelenek ve göreneklerini kuşkuyla karşılıyorlar, atalarına güven duyuyor, atalarına gülüp geçiyor, kendi yaşlılık ve deneyimlerinden bahsediyor, kendi gençlik ve taşkınlıklarından övgüyle söz açıyorlar, az kalsın dövüşecek oluyor, kükrüyor, gülüyor, toplu halde bulunmalarının tadını çıkarıyorlar, haklı olduklarına ve karşısındakilere bunu gereği gibi söylediklerine bütün kalpleriyle inanarak oracıkta Read the rest

İnsancıklar / Dostoyevski »

insanciklar-dostoyevski-22Ah benim canım, neyiniz var? Her seferinde beni hep böyle korkutuyorsunuz. Her mektubumda kendinize bakmanızı, sıkı sıkı giyinmenizi, soğukta dışarı çıkmamanızı, her şeye dikkat göstermenizi söylüyorum ama küçük meleğim siz beni dinlemiyorsunuz! Ah güvercinim, tıpkı bir çocuk gibisiniz. Bir saman çöpü kadar narinsiniz! Hafif bir esintide bile soğuk alıyorsunuz. Bu yüzden de kendinize dikkat edip iyi bakmalı, risklerden kaçınıp sizi sevenleri üzmemelisiniz.

Benim günlük yaşantım konusunda ayrıntılı bilgi edinmek istediğinizi yazmışsınız hayatım. Sizin bu isteğinizi seve seve yerine getiririm. En başından başlarsam daha düzenli olur.

Binamızın giriş kısmı gayet temiz bir yer. Maun ve pirinç olan merdivenimiz de temiz, geniş ve aydınlık.

Ama arka merdiven berbat! Kıvrım kıvrım olduğu yetmezmiş gibi hep ıslak ve pis durumdadır. Basamaklar kırık, duvarlar yağdan görünmüyor, dokunmaya kalkışacak olsanız eliniz yapışır. Sahanlıklar dolaplar, kırık sandalyeler ve sandıklarla Read the rest