Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Son 30 günde en çok okunanlar »

  1. Müslüman Futbol Hastası Olur mu ?
  2. Yeni Başlayanlar İçin Mesnevî
  3. İzmir faşist midir?
  4. Yeni İnsanı Kendinden Kovduran Meyve; Özgürlük
  5. Liberalizmin kusurları(1): İnsan’ı birey zanneder
  6. Vermeyeceksin Çocuklarını Timsahlara!
  7. Masum değiliz, hiçbirimiz!
  8. Kuşların sırrı: Sanat’ta ayrıntı(7)
  9. Yobaz laiklere inat!
  10. Yasef’in Öfkesi

Maymunist imanla nereye kadar? »

Bir sıvının asitlik ya da bazlık derecesi pH denen ölçü birimiyle belirlenir. Eğer H+ (hidrojen iyonu) yoğunluğu OH- (hidroksid iyonu) yoğunluğundan fazla ise “çözelti asidik” denir. Yani pH değeri 7 den düşüktür. Sirke, limon suyu, çay ve kahve böyledir, asitlikleri ağır basar. Sabun, amonyak, çamaşır suyu bunun tam tersidir. OH- yoğunluğu H+ yoğunluğundan fazla olduğu için onlara “bazik” denir, pH değerleri 7 den büyüktür.

Tanrı’sızlık ve/veya dinsizlik noktasında samimi olmak için insanın saf su gibi olması, “bilmiyorum” demesi gerekir diye düşünüyorum. Yani pH=7, bir başka deyişle “pH Nötr” olmak. Aksi takdirde inanılması İslâm’dan çok daha fazla itaat gerektiren bir iman noktasında buluruz kendimizi:  “ben görmedim, o halde yoktur!”

Yani her hangi bir ilâhi bir varlığın, yaratıcı gücün yokluğuna iman etmekten daha da zor olan nokta şu: “ben her şeyi, her varlığı, görürüm, duyarım” (=Bir şeyi görmüyorsam o şey yok demektir)

Neden zor yokluğa iman etmek? Billûr gözlerine bakarken dünyanın geri kalan kısmını unuttuğumuz o sevgili yok mu ah o sevgili? Elini tuttuğumuzda hatta telefonda sesini duyduğumuzda içimizi titreten o his. Aşk’ı gören, resmini çeken var mı bu güne kadar? Ama Aşk var. Çin’de, Rusya’da, Türkiye’de insanlar aşık oluyor. Bin yıl önce oldukları gibi ve yarın da olacakları gibi.

Gelin de sevgilinize Aşk diye bir şeyin olmadığını, Aşk sandığı şeyin aslında memeli hayvanların üremesi için gerekli bir süreç, hormonal bir tepki Read the rest

Sanat’ın amacı ve Henri Bergson: Sanat’ta Ayrıntı(9) »

Din, Bilim ve Sanat’ın kavşağında hayret uyandırıcı düşünceler

Sunuş: İnsan gözünün daha verimli kullanılmasını konu alan Sanat’ta Ayrıntı dizisi bu bölümle sona eriyor. Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i gören bir Derin-Göz olduğunu ve bu Göz’ü kullanmanın yollarından birinin sanat olduğunu anlattım, benim gibi, sanatçı olmayan sıradan insanlar için kestirme yollarını gösterdim.

Ancak bu son yazı bir nokta değil sadece bir virgül. Sanat konulu yazılara devam etmek istiyorum. Daha önceki bölümlerde Leibniz’e, Escher’e ve İslâm sanatlarına da yer vereceğimi duyurmuştum. Bu arayışlarım netice olarak içinde yaşadığımız teknolojik ve ekonomik dünyalara eklemlendi. Derin İnsan  ile beraber sitede tartıştığımız en önemli meselelerden biri oldu Sanat. Bunun için gereken önemi ve zamanı ayırmak gerekiyor. Güzel’in kapısı Aşk’a , Aşk’ın kapısı ise İyi’ye açılıyor. Bu eklemlenme üzerindeki perdeyi Kuşların sırrı isimli 7ci bölümün ortalarında birazcık olsun kaldırmayı (yorumcularla birlikte) başardığımızı zannediyorum. Zira önceki bölümlere yazılan yorumların katkısı büyük oldu.

Gerçek şu ki Güzel’i günlük hayatın, siyasetin ve ahlâkî kaygıların uzağına itmek hem Sanat’ı hem de İnsan’ı yıpratan Read the rest

Baykal, din, medya »

Ahmet Altan (Taraf)

Çok ağır bir para cezasına çarptırılan Vakit gazetesi, bunu birinci sayfadan haber yapmadığımız için bize sitem etmiş. Yazıişleri toplantısında bunu konuştuk. Ben de “bu konuda haklılar, bu cezayı eleştirip, zamanında haber yapmadığımız için ben özür dilerim yazımda” dedim. Read the rest

Kadınlar Parça Parça, Tercihli Kadın Paramparça »

Dikkat! Bu başörtüsü yazısı değildir. Bu kadın yazısıdır.

Polianna’yı hepimiz biliriz, o içinde bulunduğu her kötü durumdan mutlaka mutlu olacak anlamlar çıkartan bir karakterdir. Genel olarak; bardağın dolu kısmını gör, mutlu olmak için mutlaka bir sebep vardır gibi bir anlatıma yöneliktir onun kıssadan hissesi. Bu öğreti kısmen doğru olsa dahi bu durum abartılmaya başlanırsa, otomatiğe bağlanırsa patolojik bir hal alabilir. Mesela her koşulda mevcut şartlar içerisinde kalmayı ön görür, seçenek dışı düşünemez, savaşma gücü yok olur, hep aynı noktada mutsuzken kendini mutlu zanneder Read the rest

Dikkat Kitap: Ermeniler ve Türkler »

Ermeni kimliği var oldukça 1923 model Türk kimliği bozuk bir makine gibi gıcırdamaya devam edecek. Neden mi? Çünkü Anavatan Anadolu’nun en son doğan, enküçük oğluyuz biz Türkler. Karşısında komplekse kapıldığımız büyük ağabeylerimiz var. Bunun için bu kadar hırçınız Türk olmayana karşı. İçin için biliyoruz ki çekik gözlü atalarımız geldiğinde boş değildi bu topraklar, insan doluydu, halk doluydu ANA-dolu. Rumlar, Araplar, Lazlar, Kürtler… ve Ermeniler.

Bizim gibi hatta bizden daha fazla Anadolu insanı onlar… Orta Asya’dan geldiğimizde onları ANA-dolu’muzun kucağında bulduk.

Neden bize bu kadar benziyorlar? Pastırması, sucuğu, yaprak dolması, müziğiyle, gelenekleri, ailelerine bağlı oluşlarıyla bir de Türk’ten daha fazla Türk mü olacaklar? Yoksa bu mu bizi sinir eden? Üstün Türk Irkı’nın(!) hasletlerini bünyesinde barındıran ama Müslüman olmayan bir halk bizim ulusal efsanelerimizi temelinden çürütüyor galiba…

Irkçı ulus-devletin memurları utanmadan Ermenilere “misafirperverlik” yapmaktan bahsediyor hâlâ. Artık Anadolu insanının %100 safkan Türk olmadığını, tersine bütün bu etnik unsurların karışımı ve mirasçısı olduğunu idrak etme vakti gelmedi mi? Artık TEK BİR “BİZ” olduğunu, atalarımızın bir kısmının Kürt, diğer bir kısmının Rum, Gürcü, Arap, hatta ve hatta Ermeni olduğunu idrak etmemiz gerekmiyor mu? Buradan indirin.

Tatar Çölü (Dino Buzzati) »

Dino Buzzati, Tatar Çölü[1] (ll deserto dei Tartari)

Tatar Çölü İtalyan yazar Dino Buzzati’nin(1906-1972) üçüncü romanı.  1940’ta yazdığı bu roman “Le Desert des Tartares” adıyla Fransa’da yayımlandıktan sonra dünya çapında ünlü olmuş ve yirmi dile çevrilmiş bir “sorgulama” romanıdır.

Konusu Giovanni Drago adlı bir teğmenin ilk atandığı Bastiani Kalesi’ne gidişi, burada kalmak istemese bile zamanla alışkanlıkların rahatlığının etkisi ve Tatar Çölü’nün cazibesiyle bu kalede yıllarca kalmasıdır.

Drago Harp Akademisinden mezun olup da Bastiani Kalesi’ne atanmadan önce gerçek hayata başlayacağı anı beklerken, her yatılı okul öğrencisi gibi etüt akşamlarında sokaktan geçen insanların mutlu ve özgür olduklarına Read the rest

İsrail Türkiye Arasında Kurulan Analojilere Neden Karşıyım? »

Bir süre önce bir dergide yer alan taş atmak bir tek Filistin’de güzeldir şeklinde bir cümle üzerine Derin Düşünce’ ye Taş Atmak Bir Tek Filistin’de mi Güzeldir? başlığı altında bir yazı yazmıştım. Yazıda temel olarak iki büyük mağduriyet arasında böyle bir kıyas yapmanın ve hiyerarşi kurmanın hem hakkaniyet olarak yanlış hem de Türkiye’de yaşayan ve bir çok badireler atlatmış, belki gitgide psikolojik olarak Türk halkından  kopmaya doğru giden Kürt halkının Read the rest

DUYURU: Siyasi Tabuları Konuşuyoruz! »

Değerli Özgürlük Dostları,

3H Hareketi olarak bu haftasonunu siyasi tabuları tartışmaya açmaya ayırdık.
Bu kapsamda 7 Mayıs Cuma ve 8 Mayıs Cumartesi günü birbirinden bağımsız 3 farklı konuyu düzenlediğimiz seminerler çerçevesinde konuşacağız.
 
Program:

7 Mayıs Cuma Read the rest

Dante ve İslam: Mirac kıssasından İlâhî Komedya’ya »

Dante ve büyük eseri için, yüzyıllar boyunca sayısız kitap ve makale yazılmış, ancak içlerinden biri, yarattığı şaşkınlık ve hatta öfke dalgasıyla, hepsini geride bırakmıştır: Miguel Asin Palacios’un La Escatologia Musulmana en la Divina Comedia’sı ya da Türkçe çevirisinin başlığıyla: Dante ve İslam.
Yalnızca İtalyan edebiyatının değil, bütün bir Batı edebiyatının da başyapıtlarından biri olan İlahi Komedyaile, Mirac kıssası ve İbn Arabi’nin eserleri arasındaki çarpıcı benzerlik, Palaicos’a göre Dante’nin İslam kaynaklarından esinlendiği ve beslendiği anlamına geliyordu.
Bu cüretkâr tez, Batı dünyasında ve özellikle Dante araştırmacıları arasında büyük bir sarsıntıya yol açtı ve çürütülmesi için sayısız çalışma yapıldı; ancak tartışmalar asla son bulmadı. Karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarının Read the rest