RSS Feed for This Post

Vermeyeceksin Çocuklarını Timsahlara!

Bazen insanın basireti bağlanır. Önünü göremez olursun. Aptalca bir hayalperestlik midir seni yakalayan yoksa uğursuz bir merak duygusu mu;  düşünemezsin işte bir adım sonrasını. 

İnternet denilen çöplükte önüme düşen bir görüntü. Birkaç dakika tereddüt ediyorum seyredeyim mi seyretmeyeyim mi diye. Videonun başlığı; timsah çocuğu yemiş. İki adam bir timsahın üzerine eğilmiş karnını yarıyorlar. Olabilir mi böyle bir şey. Timsah çocuğu yemiş midir gerçekten. Şaka mı bu? Kırmızı başlıklı kız masalında avcı kurdun karnını yardığında çocuk sağlam çıkıyordu kurdun karnından. Yunus Peygamber’in kıssasında da balığın karnından sağlam kurtulmuştu Yunus Peygamber. Bu klibi dolaşıma sokanlar o kadar da kötü insanlar olamazlar. Mutlaka bir şey olmalı. Ya bir espri ya…Olabilir mi o çocuk sağlam çıkabilir mi timsahın karnından. Neyi merak ediyorum, neyi görmek istiyorum. Timsah çocuğu yemiş cümlesinin yalan olduğunu mu?  Görmek istediğimin vahşet olmadığını biliyorum. Ama nedir beni o görüntüyü seyretmeye iten. Klibin başlat düğmesine tıklıyorum hırsla. İki adam büyük bir soğukkanlılıkla eğilmiş timsahın karnını yarıyor. Etrafta meraklı gözlerle bir sürü insan inanılmaz bir sabırla bekliyor işin sonunu. Ben de bekliyorum. Saf mıyım ben. Salak mıyım. Aptalca ümit ediyorum. Belki yaralı çıkar timsahın içinden çocuk.  Birkaç dakika sonra önce bir kol sonra bir bacak. Alelacele kapatıyorum görüntüleri.  

Ne garip. Ben bir masala inanmak istedim. Salak olmadığım halde en salak insanın dahi inanmayacağı bir masala. Apaçık ben vahşetim mideniz kaldırıyorsa seyredin diyen bir görüntünün ardından ya bir şaka çıkmasını ya da bir Yunus peygamber mucizesi görmeyi umdum. Her gün oluk oluk insan kanı içen yeryüzünde bir timsahın bir çocuğu parçalamayacağını ümit ettim. İnsanların çocuklara acımadığı bir dünyada timsahlar acımalıydı sanki çocuklara. 

Oysa saat sabahın 11.00’i ve  çoktan başladı uğursuz haber yağmuru. Önce ensest mağduru biri 6 yaşında biri 11 yaşında iki kardeşin haberi geldi mail kutuma. Savcı inanmadığı için dava da açmamış. Ne yaptılarsa inandıramamışlar savcıyı çocuğun öğretmenleri maddi delil yok diye. Çocukların bunu uydurduğunu düşünüyormuş savcı bey/bayan. Hayal meyal başka bir haber geliyor aklıma. Böyle 12-13 yaşlarında bir kız çocuğunun haberi… Yine bir başka savcıyı inandıramamıştı çocuk taciz ve tehdit edildiğine. Ablası iftira ediyor kardeşim akıl hastası diye ifade vermiş, çocuğa baskı ile şikayetini geri çektirilmişti. Sanık serbest bırakılmıştı sonra. Ne mi oldu o çocuk. Bir gün tecavüze uğramış cesedini elleri arkadan naylon iple bağlanmış, başına bir torba geçirilmiş ve defalarca delik deşik bıçaklanmış bir halde buldular evinde. 12 yaşında bir kız çocuğu böyle sessiz sedasız acılar içinde çekip gitti kendisine inanmayan yetkin insanların dünyasından.  

Sonra bir başka haber: Filistinli Yaser Awad Yasin’in hikayesi geliyor bu defa mail kutuma. 27 yaşındaki Yaser’in üç çocuğu varmış. Biri kalp biri böbrek hastası. İsrail güvenlik teşkilatı Shabak önce bu çocuklarını iyi bir İsrail hastanesinde tedavi ettirmek karşılığında casusluk yapmasını teklif etmiş Yaser’e. Yaser çocuklarının ayırım (utanç) duvarının yakınında oturması sebebi ile çıkan olaylarda İsrail’in kullandığı zehirli gaz bombaları sonucu hasta olduğunu söylemiş. İsrail yapacağını yaptı zaten demiş yani kısaca bu çocuklarıma. Daha ne yapsın… Ve çocuklarını Ramallah’ta tedavi ettirdiğini ihtiyacı olmadığını belirterek bu ‘teklif’ i red etmiş. Bu defa teşkilat çocuklarını her zaman götürdüğü hastaneye ulaştırabilmesi için kontrol noktasında artık geçiş izni vermeyeceklerini o zaman ne yapacağını sormuş Yaser’e. Ürdün’e göçeceğini söylemiş Yaser bu defa. Ürdün’e çıkış izni de vermeyeceklerini söylemişler. Şimdi Allah bana yardım eder diyor Yasin. Biri kalp hastası biri böbrek hastası iki çocuk İsrail’in ölüm oyununda ellerinde rehin. Timsah bir anda parçalamıyor bu çocukları. Daha soğukkanlı bir canavar bu defa. Böbreğini ve kalbini, sonra da tüm uzuvlarını parça parça çürütecek. Bir anlık vahşet gösterisi değil önümüze gelen, soğukkanlı yavaş yavaş acılar içinde gelen bir ölüm olacak. Bizler ekranın arkasından seyredecek bakakalacağız bu manzaraya. Sonra bir başka klip gelecek. Buruşuk bir deriye dönmüş hiçbir organa benzemeyen göğsünden süt emzirmeye çalışan kara lanetli bir anne göreceğiz kara lanetli oğluna. Bir kemik yığını ve koca bir kafa kalmış kala kala küçük çocuk bedeninden. Bir yanık ceset çıkacak sonra bir başka fotoğrafta;  ismini bile bilmediğimiz diyarlarda ne için yakıldığını anlamadığımız adama ne için yaktığını anlamadığımız resmi üniformalı bir adam kuduz bir timsah öfkesi ile bakacak. Neden diye düşünmene bile fırsat yok artık, düğmeye basmışsın bir kere yaşamaya başlamakla. Çaresiz izleyeceksin bu dehşet karnavalını.  

68 yaşındaki bir adam burnundan yumruklanacak sonra öfkeler kabarsın, sokaklar yeniden ve bir kez daha ateşe verilsin, hapiste yatan binlerce TMK mağduru çocuğun son umut kırıntıları da yok olsun diye. Çocuklarına kucak açmayan bir ülkenin dağları kucak açarken öfkeli çocuklara, kuru kalabalıklar yumruğunu konuşturan o ” hassas genci” alkışlayacak. Patronu iyi çocuktur hep ağlardı şehit cenazelerini televizyonda seyrettiğinde diyecek. Televizyonlar uzun uzun iyi çocuğun böbürlenme dolu ifadesini verecekler şehit erlerin fotoğrafları eşliğinde. Babası oğlumla gurur duyuyorum derken, yaşlı adamın yumruklandığı yerde kuru kalabalık bayraklarla marşlar söyleyecek. Dağlar kucak açmış beklemekte kucaklayamadığımız çocukları nasıl olsa. Timsah iştahı kabarmakta ‘iyi çocukların” baş tacı olduğu topraklarda. Şemdinli’yi ateşe veren, Hrant Dink’i öldüren iyi çocukların doldurduğu diyarlarda birileri de kötü çocuklar olmalı timsah öfkesini yatıştırmak için. İyi çocuklarımızı kanla, irinle, nefretle emzirirken, kötü çocuklarımızı sunmalıyız kolunu bacağını parçalayacak canavarlara. Ötekinin çocukları ne de olsa onlar. Hem bu timsah aç. Bu timsah avını beklemekte.  

Buyur bu filmi tekrar ve tekrar seyret yeniden. Vahşetin filmi bu. Midesi, yüreği kaldırana.  

Vermeyeceksin çocuklarını arkadaş timsahlara. Parçalatmayacaksın onları. Dönmez o çocuklar. Ne bir Hrant Dink gelir bu topraklara yeniden, ne de 13-15 yaşında dağlara, ölüme ve öldürmeye koşanların öfkeleri yatışır kolayca. Yasin’in çocukları bir kez öldü mü utanç duvarının yanındaki fakirhanede bir daha dönmez bu dünyaya. Vermeyeceksin çocuklarını aç, kana susamış timsahlara! Sarmaz bu film başa.  

Yok eğer veriyorsan çocuklarını canavarlara, birileri senin çocuklarının mayına basmış gövdeleri, pusuya düşürülmüş Ceylan bakışlı gözleri, hapislerde kavrulan Berivan misali ruhları ile dolduruyorsa iktidar midelerini, yetkili başka birileri inanmayıp göz göre göre tecavüze, ölüme yolluyorsa bu çocukları sen seyrederken ve filmi başa sarıp sarıp da izliyorsan yeniden. Hiç ağlama dandik bir yazının satırları arasında o çocuklar parçalandı diye.  

Bil ki timsah gözyaşlarıdır onlar. Bir timsah da sen olmuş avını gözlemektesindir sessizce.

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:eg Tarih: Nis 15, 2010 | Reply

    necip fazıl’ın reis bey oyununda bir şey söyler reis bey.

    “sen kaplanı yetiştir, besle. sonra pençe atıyor diye kement at ipe çek! yazıktır kaplana, günahtır kaplana! merhamet!”

    belki de özlem hanım’ın sözünü ettiği bütün kötülükler, bütün kötüler içinde en masumu timsah. zira o sadece fıtratının gereğini yapıyor. halbuki insan böyle mi ya? fıtratında en yüceler de var, en çukurlar da..ve seçmek de bizim elimizde…peki dünyada neden her geçen yeni günde zalim olmayı seçenler çıp gibi büyüyor? galiba kaplanı “pençe atmak için” yetiştirmekte asıl problem. bütün suları kirlettik ve hala temiz su içmeyi beklememizdedir belki saflık…ama insan saf olmadan, umudu olmadan da yaşayabilir mi ki?
    özlem hanım çok can yakıcı bir yazı. üstelik sizin canınızın çok yandığını da ta içimde hissedebileceim kadar can yakıcı…

  3. Yazan:Alaeddin Tarih: Nis 15, 2010 | Reply

    bebekten katil yaratan bir sistemde, timsahlar hiç eksik olmaz. timsah gözyaşlarıda. çocuklarını bu kadar ölüme gönderen, onları bile bile bu kadar kıyan hiçbir şeye layık değildir. geçen gün derste rehberlik hocamız dehşet bi tablodan bahsetti: bir saat boyunca dersini dinleyen ama boş boş bakan ve hiçbir şey anlamayan sınıf dolusu genç/çocuk. işte dedim ruhları alınmış, kanı çekilmiş, Kast-kat’ı kesilmiş bir gençlik dedim. tam timsahlık.

  4. Yazan:Fatih Akbay Tarih: Nis 15, 2010 | Reply

    Güzel yazınızı zevkle okudum.. Evet, şiddet öyle bir şeydir ki dönüp dolaşıp muhatabını bir yerden yakalayıveriyor..

    Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiye karşı gösterilen HAKSIZ şiddet yanlıştır. Şiddetin hakkı, haklısı olur mu, olmaz mı ayrı bir tartışma konusu.. Samimi olarak bir yanlışa karşı çıkıyorsak Çifte Standart unsurunun devrede olmaması lazım.. Bir mayın kurbanı kızın acısını görüp de otobüste yananı görmezsek kendimizle çelişkiye düşeriz, tersini yaparsak da sonuç değişmez.. Konuyla doğrudan ilgisi yok belki de söylediklerimin.. Benzer yaklaşımları çağrıştırdığı için olabilir.

    Dünyadaki savaşların asıl mağduru kadınlar ve çocuklar.. Savaşlar son bulsun diyoruz; ancak çifte standarta itibar etmeyen, savaş karşıtlığını maske olarak kullanmayan samimi savaş karşıtları da en az savaşanlar kadar ceur olmalı ki savaşlar son bulsun..

    Güzel yazınızdan dolayı tebrikler..

  5. Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 15, 2010 | Reply

    Dünyadaki savaşların asıl mağduru kadınlar ve çocuklar..(Fatih Akbay)

    Ordular olmasa, uluslar olmaz. Devletler ayakta duramaz.
    O gün o programa katılanlardan olsaydım, Türk Ordusuna saldıran hanımefendiye tek bir soru sormak isterdim.
    “Hanımefendi o ordu aslında neyi koruyor biliyor musunuz?”
    Ne yanıt vereceğini bilmiyorum. Büyük ihtimalle demokrasiden, ordunun siyasete müdahalesinden, Güneydoğu’dan falan söz ederdi.
    Bense ona çok kısa bir yanıt verirdim.
    “Hanımefendi belki farkındasınız, belki değilsiniz ama o ordu sizin bacak aranızı da koruyor”
    Biraz sert olurdu belki ama bence öyle.
    Ordular, ülkelerin sadece sınırlarını, topraklarını, bütünlüğünü korumaz.
    O ülkenin namusunu, iffetini korur.(Fatih Altaylı/Ordu neyi korur?)

  6. Yazan:özlem Tarih: Nis 23, 2010 | Reply

    23 nisan günü bir çocuğumuzu daha yitirdik:(

    Mayınlar çocuk canı almaya devam ediyor

    etha.com.tr

    Mayın can almaya devam ediyor

    Mardin’de 14 yaşındaki İzzettin Boz bulduğu cismin patlaması sonucu yaşamını yitirdi. Boz’un ölümüyle birlikte son 4 ay içerisinde 8 çocuk patlayıcı maddeler nedeniyle hayatını kaybetti.

    Etkin Haber Ajansı / 23 Nisan 2010 Cuma, 13:30
    MARDİN- 14 yaşındaki İzzettin Boz, Mardin’in Yeşilli İlçesi kırsalında yerde bulduğu cismin patlaması sonucu yaşamını yitirdi. Boz’un bulduğu cismin patlayıcı olduğu belirtilirken, bölge halkı patlayıcının askeriyeye ait olduğunu ifade ediyor.

    Mardin’in Yeşilli ilçesi Kabala Beldesi kırsal kesiminde hayvan otlatan çoban İzzettin Boz (14), bulduğu bir cisimle oynamaya başladı. Cismin patlaması sonucu Boz, olay yerinde hayatını kaybetti.

    Patlama sesi üzerine olay yerine giden Boz’un yakınları ve köylüler Boz’un cansız bedeni ile karşılaştı. İzzettin Boz’un ailesi olay yerinde fenalık geçirdi. Boz’un cesedi Diyarbakır Eğitim ve Araştırma hastanesinde yapılan otopsinin ardından, Kabala beldesinde toprağa verildi.

    Köylüler, Boz’un yaşamını yitirmesine neden olan cismin askeriyeye ait olduğunu belirtti.

    3 AYDA 7 ÇOCUK YARALANDI

    İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’nin raporuna göre 2010 yılının ilk üç ayında 1 çocuk mayın patlaması sonucu yaşamını yitirdi, 7 çocuk yaralandı.

    28 Eylül 2009 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 12 yaşındaki Ceylan Önkol, bulduğu cismin patlaması sonucu yaşamını yitirmişti. Önkol’un parçalanan bedeni, annesi tarafından toplamıştı. Olayın ardından açıklanan bilirkişi raporunda, Ceylan Önkol’un “Daha önce araziye atılmış ancak patlamadan kalmış 40 mm’lik bomba atar mühimmatına elindeki tahra ile vurarak patlaması neticesinde hayatını kaybettiği kanaatine varıldığı” açıklanmıştı.

  1. 1 Trackback(s)

  2. May 11, 2010: Son 30 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin