Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Hiç kimsenin Tiranlığı: Marx, Arendt ve Bürokrasi »

“Baskı rejimlerine artık bir yenisi eklendi, belki en müthiş olanı: Bürokrasi. Son derecede karmaşık bir bürolar arası sistemin gücü. Ne biri, ne en iyisi, ne küçük bir azınlık ne bir çoğunluk… Kimse sorumlu tutulamaz. Bu sisteme “Hiç kimsenin tiranlığı” denilebilir.” (Şiddet Üzerine, Hannah Arendt)

 Makine mi İnsan’a uyacak yoksa İnsan mı makineye?

İnsanların yaptığı ve insandan bağımsız bir işleyiş temposu olan şeylere “makine” dersek makas ya da çekiç gibi aletleri bir dikiş makinesinden ayırd etmiş oluruz. Basit bir marangoz atelyesi de yine bu tempo, bu “kolektif zekâya” sahip olMAdığı için bir fabrikadan ayrılır. Bilmem katılır mısınız ama aynı kriteri insanlardan oluşan ama insanlığını ARTIK kaybetmiş organizasyonlara da uygulayabiliriz gibi geliyor bana: Devletler, ordular, büyük şirketler, Borsa… “Makine” kavramının sınırlarını bu şekilde “mekanizmaya” doğru genişletmek istiyorum. Zira Marx’ın fikrî eserlerinde merkeze aldığı YABANCILAŞMA olgusu sadece 1800’lerin değil 2000’li yılların sorunlarını tahlil ederken de işimize yarayacak. Çünkü bir “mekanizma” içinde “ROL” alan bir insan “gerekeni” ya da elinden geleni değil kendisine söyleneni yapıyor. Komutan, mühendis, ustabaşı, başhekim, siyasetçi, gazeteci… müşteri. Roller insanları kapsıyor, kapatıyor, kuşatıyor.

İşimize yaramaktan öte hayatımızı kurtaracak bu YABANCILAŞMA kavramı şayet gerektiği gibi istifade edebilirsek. Sadece işçinin sömürülmesi değil dünya barışı da sıkı sıkıya bunun idrak edilmesine bağlı. Çünkü Marx “azıcık” yanıldı. Kapitalizm çökmeyecek Marx’ın dediği gibi, Liberal Totalitarizm‘e evriliyor. Bu evrilme “yabancılaşma” üzerinden Read the rest

Sevgili Tuzu Kuru “Çoğunluk” »

 

Önce savunmamızı  verelim. Çünkü Türkiye’de gelenek halini almış.  Hiçbir konuyu dolaysız araya bir sürü akılda hesapta olmayan bir şeyleri almadan konuşamıyorsunuz.  İlla ki pedagojik yaklaşımlar bekleniyor sizden.  Başörtülü milletvekili yoksa oy da yok diyor bir grup kadın mesela. Anlamı gayet açık değil mi? Bu ülkede bir kısım insan evlatlarının hakkı hukuku çiğneniyor ve biz artık buna yeter diyoruz Read the rest

Başörtülü vekil talebi ve Timur’un filleri »

Emine Uçak

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün İstanbul’da düzenlenen ”Uluslararası Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Buluşması”nda bir açılış konuşması yaptı. Konuşmasında özellikle Ortadoğu’da kadınların yaşadığı ayrımcılık ve şiddete dikkat çeken Başbakan, Türkiye’de kadınların hem sosyal hem siyasal şartlarının düzelmesi için yaptıkları düzenlemeleri Read the rest

Marx ve İnsan’ın kendine yabancılaşması (2): Makineleşmek »

“[…] trrrrum, trrrrum, trrrrum!  trak tiki tak! …makinalaşmak istiyorum! … beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu! … her dinamoyu altıma almak için çıldırıyorum! … tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor, damarlarımda kovalıyor  oto-direzinler lokomotifleri! … mutlak buna bir çare bulacağım ve ben ancak bahtiyar olacağım … karnıma bir türbin oturtup … kuyruğuma çift uskuru taktığım gün! ”

(Nazım Hikmet)

Bugünkü konumuz  “Entfremdung” yani yabancılaşma. Nur yüzlü, ak sakallı Müslüman Marx’ı anlattığımız geçen bölümde “ŞEYLEŞTİRME kavramını anlamayan Marx’ı anlayamaz” demiştik. YABANCILAŞMA kavramı da Marxçı düşüncenin olmazsa olmazlarından. (Dikkat: bazen Entäusserung diye de geçiyor, dışa ait olma, yabancı, öteki olma…) . Bu kavram hem Marx’ı ve komünizmi anlamak için gerekli hem de çağımızdaki bazı “yeni” meseleleri, krizleri çözümlemek için son derecede kullanışlı. Biz bu makale kapsamında her ikisini de yapmaya gayret edeceğiz.

Frankenstein adlı romanın Karl Marx ile aynı yaşta olduğunu duymuş muydunuz? Her ikisi de 1818 yılında gelmişler dünyaya.  Mary Shelley tarafından yazılan bu romanı “bizim” Marx 25 yaşında iken okumuş ve çok beğenmiş. Meşhur eseri Kapital’deki “kan emici Kapitalizm” metaforu ihtimal bu kitaba bir atıf. Zannediyorum çoğu insanın fark etmediği bir şeyi gördü Marx Frankenstein’ın sayfalarında… Neydi o?

Karl Marx ve kendine yabancılaşan insan

Okuyanlar hatırlayacaktır, Frankenstein bir korku romanından çok felsefî bir romandır aslında. Evet, bilim-kurgu sosludur. Ama özü felsefîdir. Sanırım Marx’ın kitabı sevmesinin sebebi de buydu. İki satırda özetleyecek olursak: Romanın kahramanı Read the rest

Dokunan Yanar! »

Gazeteci Ahmet Şık’ın gözaltına alınırken söylediği ‘’Dokunan yanar” sözü Ergenekon soruşturmasına muhalif çevrelerin adeta can simidi oldu. Artık ne zaman Ergenekon soruşturmasından dem vurulsa ‘’Dokunan yanar” sözüyle ülke tarihinin en önemli soruşturmalarından biri değersizleştirilmeye çalışılıyordu. Bu söz üzerine kitap yazma hürriyeti, dokunan yanar lafının içeriği üzerine kalem oynatmakta fayda var.

 Kitap yazmak her insanın hakkıdır. Bilgisi, becerisi ve kalemi yeten her insan bu hakkını kullanabilir. Kitap yazarken başkalarıyla teşrik-i mesai yapmak da bir haktır. Bu noktada insan haklarına saygılı herkes Ahmet Şık’ın kitap yazma hakkını, kitap yazarken de başkalarıyla işbirliği yapma hakkını sonuna kadar savunmak zorundadır. Ancak; savunduğumuz şey yalnızca kitap yazma hakkıdır, bu hakkı savunmak yazarı ve kitap içeriğini savunmak anlamına gelmez. Ahmet Şık, ”İmamın Ordusu” isimli bir kitap yazmakta olduğunu, bu kitapla beraber Fethullah Gülen’in gerçek yüzünü ortaya çıkaracağını Read the rest

Fransa ve insan hakları »

Son 90 günde en çok paylaşılan yazılar »

  1. Şefkat Tepesi’nin Turkish Kovboyları
  2. Yeni başlayanlar için “Müslüman” Marx
  3. Vodafone: Paran Kadar Konuş! – Bir Liberal Ahlâksızlık Örneği
  4. Kaddafi ve Porno
  5. Korkma Sönmez Ulan!
  6. Özgürlük Olmadan Dindarlık Olmaz
  7. Arthur Schopenhauer’dan Namaz Dersleri
  8. Şans, Kader, Özgür İrade ve Zaman(1)
  9. İnsanın Dört Zindanı (Ali Şeriati)
  10. Müslümanlar Para’dan an-Namaz mı?

İnsan’ın kendine yabancılaşması(1): Kapital’i anlamak »

Sunuş: İnsan’ın  kendine yabancılaşması (Entfremdung / Entäusserung) Marx’ın Hegel’den devşirdiği bir kavram. Ancak Marx kapitalizm eleştirisi doğrultusunda bu kavrama yeni anlamlar yüklüyor ve kendi düşünce sisteminin merkezine oturtuyor. Marxçı anlamda yabancılaşma son derecede zengin. Modası geçmek şöyle dursun tam tersine bugün yaşamakta olduğumuz ve faturasını moderniteye kestiğimiz bir çok meselenin zemininde bir yabancılaşma buluyoruz. Böyle bir perspektiften okunduğunda Kapital daha dün yazılmış gibi taptaze.

Fabrika’da çalışmayı kabul eden bir işçi sadece günde 8 saatini mi veriyor? Yoksa mesleğini, edineceği tecrübeleri ve icad etme yetisini de tehlikeye mi atıyor? İşçilerin zehirli gazlardan, kazalardan korunmasını istiyoruz. Peki ya diğer kayıplar? Toplumsal kazanç ve kayıpları göz önüne alırsak bilalnço ağirlaşabilir mi? Cemiyet olarak “endüstrileşmeyi” kabul eden toplumlar ne kaybediyorlar? Aile? Gelenek? Ahlâk?

İnsan’ın  kendine yabancılaşması son derecede renkli bir mevzu olduğundan bir kaç bölümlük bir dizide değerlendirmeyi uygun bulduk. Okuyacağınız bu ilk bölüm tamamen Marx’ın yazdıklarından oluşuyor. YABANCILAŞMA konusunda Kapital’den seçtiğimiz alıntılar bunlar.  İzleyen bölümlerde Marx’ın gözlemlerinden, Arendt’in, Weber’in, Soljenitsin’in fikirlerinden istifade ederek Kapital’deki Yanacılaşma’yı yorumlayacağız. Bu yolla çağımızın dertlerine ışık tutmaya, çare aramaya gayret edeceğiz.

Marx’ın çalışma şekli oldukça ilginç, siz de bu alıntıları okurken şahid olacaksınız. Bir yandan Kant ve Hegel gibi bütün sistemci filozofların yaptığını yapıyor. Yani soyutlama yoluyla kavramlar oluşturuyor, mevcut sistemleri eleştiriyor, kendi kavramlarını ilişkilendiriyor. Diğer yandan “ben bir filozof değilim” dercesine günlük hayattan elle tutulur, gözle görülür örneklerle, gazete haberleri, mahkeme raporlarıyla sömürüye isyan ediyor. Bazı kısımlar adeta bir şiir gibi benzetmelerle, “şakalarla” bezenmiş.

Her alıntının sonuna parantez içinde Kapital’deki referansı koyduk. Okuma kolaylığı için koyu renkle ve günümüz diline uygun ara başlıklar ekledik. Önemli gördüğümüz bazı cümleleri koyu yazdık. Metne uygun resimlerle “süsledik”…

TÜRKİYE’NİN GERÇEK SOL BİR MUHALEFETE İHTİYACI VAR. Eğer bu Kapital derlemesi Türkiye’nin aydın insanlarına biraz olsun Marx’ı okuma isteği verebilirse ne mutlu bize. Gerçekte solculuk, sosyalizm ve komünizm polise yumurta atmaktan çok daha akıllıca bir şeydir. Kendisini solcu zannedenlerin konferans basarak, lastik yakarak solcu olamayacaklarını öğrenmeleri gerekiyor artık. (MY)

Bölüm başlıkları:

  1. Makine etkisi ile yabancılaşma
  2. Parça-işçi kavramı: Parçalanmış işçi, parçalanmış meslekler ve beceriler
  3. İşbölümü ile yabancılaşma
  4. Fabrika ortamı ile “doğal” yolla oluşmuş bir ekonomik doku arasındaki farklar
  5. “Yaratıcı” zekânın, icad kabiliyetinin gerilemesi, zekâyı “parçalayan” üretim süreçleri
  6. Ailenin parçalanması, erkekleşen kadın (erkekle AYNI-laşma süreci)
  7. Çarpık kentleşme ile gelen ahlâkî çöküş
  8. Uluslararası ticaret ve endüstrileşmenin halkları köleleştirmesi

Makine etkisi ile yabancılaşma

“Emek-gücünün değeri, yalnız yetişkin işçinin yaşamının devamı için gerekli emek-zamanı ile değil, aynı zamanda ailesinin bakım için gerekli olan emek-zamanıyla da belirleniyordu. Makine, bu ailenin bütün üyelerini emek-pazarına sürerek, yetişkin erkeğin emek-gücünün değerini Read the rest

İsrail’in Sınır Anlayışı »

 

 

Bir Roman Günlüğü; “Bela” »


Meral Yarıcı

“Bir nehrin kıyısında takılı kalmışım. Hissettiklerime bakılırsa, ‘varsın olsun’ diyememişim, var’amamışım, var’olamamışım, varamamış ama yok olmayı da göze alamadığımdan, ‘var’da takılı kalmışım. ” Sy.9

Tutkuyla bağlı olduğum romanlar var, bir de bu romanların yazarları. Hayatımda en önemli yerde duran yazarlarım var, yeni keşiflerimde herkesten sakınmak için çaba sarf ettiğim. Bu yüzden hep, çok az bilinen, bilenler tarafından da köşe bucak saklanan bir yazar olma hayalim var. Bazen bir roman sadece ismi ile dikkatimi çekebilmiş, kimi zamanda son derece basit düşünüp kapağı için elime almışımdır.

Bu kez, işin rengi bambaşka.
İlk kez bir romana henüz elime geçmeden tutku ile bağlandım, yazarından mütevellit muhakkak.

Aylardır beklediğim an, elimin altında roman. Hem de çok beklediğimi bilen bir güzel insan Read the rest