Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Nasıl Bir Edebiyat? »

Edebiyat, şüphesiz hayatın tam ortasında bir yerde durur.  Hayatın ağırlık merkezi neresiyse söz, yazı oradadır. Acınız neredeyse eliniz oradadır ya, merhem sürersiniz yaranıza… Elbette, derdiniz varsa dermanını aramaya koşarsınız. Dert, sizi yollara düşürür, kapılara koşturur. Düşünce dünyası ve vicdan’dan bahsettiğinizde ise  “mezkur dert” bir şekilde kendine bir ifade alanı ve biçimi bularak dışa yansıyor. Bu kaçınılmaz bir yazgıdır.

İfade şeklinizi, alanınızı belirledikten sonra tamamen insani bir kaygı olarak başlayan düşünce serüveninizi eyleme dönüştürürsünüz. Aslında bu da kaçınılmazdır. En naif ve asgari haliyle bir yazı, eylemin ta kendisidir.  Harfler büyür büyür azami bir ses dalgasına dönüşür, orada olanın orada olmayana ulaştırdığı bir kuş olur.

Tokat’ta bir grup insan, yukarıda acemice tasvir etmeye çalıştığım o muzdarip hallerinin bir yansıması olarak dergi çıkarmaya başladı birkaç yıl önce.  Edebiyatın Read the rest

Yalnızlık, özgürlüktür öyleyse… »

Hayat nedir? Herkes cevap vermiş ama her birimiz yeniden cevaplamak zorunda kendisi için. Ya özgürlük nedir? Kendi cevabımı bulmalıydım.

Parayla alınıp satılmayan şey, dedim, kendi kendime, parayla alınıp satılamayan şey.

Parayla alınıp satılan her şey köleliğin göstergesi öyleyse: evler, arabalar, kıyafetler… Köle yapıyor bunlar bizi ve özgürlüğümüzü elimizden alıyor. Tam bu noktada Cibran’ın üryanlığına[1] yaklaşıyorum, çıplak kaldığımızda özgür olacağız, çırılçıplak; öyleyse bedenden kurtulmak zorundayız. Cennetten çıktığımızdan beri köleyiz bu durumda; cennete köle olanlar kadar, dünyaya köle olanların vatanı burası.

Kimi de kendisinin kölesi, kendisinin efendisi. Kendisini satıp, kendisini alıyor. Kendinden birçoklarını satıp, kendinden birçoklarını alıyor. Özgürlük diyor Nietzsche[2], özgürlük, devenin yükünü bırakıp aslana dönüştüğü çölde Read the rest

Kemal Kılıçdaroğ​lu’nu önemsiyoru​m »

İbrahim Becer

CHP ve Onun Lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu takdirle izliyorum.

Şunun şurasında seçimlere sayılı günler kalmış ve ne “Laiklik elden gidiyor” feveranı ortalığı kasıp kavurmakta, ne de “Cumhuriyet’in temel niteliklerine saldırı…” şeklinde başlayan içi boş, kimseye bir fayda getirmeyecek cümlelerle bezeli metinler hazırlanmakta.  Ne Uğur Dündar Cuma Namazı kılan orta öğretim öğrencilerinin peşine acar muhabirler takmış, ne de “mürteciler ellerinde asit şişeleriyle mini etekli kızları arıyor “ şeklinde şehir efsaneleri kulaktan kulağa sufle edilmekte. Seçime giderken bunları duymaya alışkın bir milletin Read the rest

Kadın Üretkenliğinin Günyüzü »

 Yıldız Ramazanoğlu (www.ozgundurus.com)

[…Bundan yaklaşık on yıl önce Türkiye`nin farklı illerinden kadınlar “buluşan kadınlar” adıyla bir sivil inisiyatif gurubu kurmuş internet üzerinden hayatımızı, çocuklarımızı, toplumumuzu, dünyayı, geleceğimizi ve itikadımızı ilgilendiren birçok konuyu tartışmaya açmışlardı…

Yapılmak istenen yalnızca gündemdeki konular üzerine görüş alışverişinde bulunmak değildi. Tersine dayatılan konuların dışına çıkarak kendi gündemini oluşturmak ve varoluşumuzun temellerini derinleştirmekti. Bu amaçla her yıl bir başka şehirde toplanan iki gün boyunca tanışan, konuşan ve tartışan kadınlar öyle ağır baskıların, tarifi imkânsız sıkıntıların ve kuşatmaların içinden geliyorlardı ki dilin kurulumunda ister istemez mağduriyetin, baskıların yansımaları baskındı.

Gaziantep’te Kasım 2010’da gerçekleşen kadının emeğini ve üretkenliğini irdeleyen buluşma kadınlarla ilgili yeni bir zihin oluşturmada dönüm noktası gibidir, öyle ki benim de zihnimde uzun zamandır olgunlaşmakta olan bir açılıma tercüman oldu. Sürecin işlemesine, tartışılacak konuların oluşturulmasına küçük de olsa katkı vermeye çalışmama rağmen katılamadım buluşmaya ne yazık ki. Fakat tebliğ ve tartışmaları mail gurubumuzdan izlemeye çalıştım. TAMAMI

Askerlik üzerine düşünceler »

Cihan Aktaş (Dünya Bülteni)

Kimi konuları yeni baştan düşünmek için baştan aşağıya bir hayat muhasebesi yapmak gerekir. Vicdani ret benim açımdan işte böyle bir netameli bir konu anlamına geliyor. Çocukluğum taşrada, bir Doğu Anadolu kasabasında geçti. Kahramanlık söylenceleri, hakkı ve adaleti gerçekleştirmek üzere yapılan savaşların her halükarda mazlumu haklı çıkartan tasvirleri hayal dünyamda geniş bir yer tutacak kadar yaygındı. Masallardan, hikayelerden, sinema filmlerinden ve yaşlıların hatıralarından akardı, mazlumiyet zeminiyle uzlaşamayan kahramanın zorba düşman karşısındaki direnişinin en başından belli olan zaferine özgü sahneler. Düşmanlar ya Rum olurdu ya Rus. Bulgar’a da Ömer Seyfettin hikayelerinden kaynaklanan sebeplerle de öyle iyi gözle bakılmazdı. Ermeni zaten kötü tohumdu. Ermeni aynı zamanda terk edilmiş evlerin ve köylerin becerikli, maharet sahibi mimarı, duvar ustasıydı.

Yaşadığım iklimin etkisiyle olabilir, kurtarıcı hikayelerine bir düşkünlüğüm vardı. Çünkü millet olarak yüce gönüllü ve derinlerde de olsa güçlüydük, dört kıtada at koşturan bir ırkın ahfadıydık; öte yandan dünya kurtarılmayı bekleyen çok fazla esir, tutsak ve mazlum insanla doluydu.

Bu konudaki düşüncelerimin akışında meydana gelen değişmelerin karmaşık tarihini burada aktarmam çok güç. Pek ayrıntılara dalmamam gerek. Askerin temizliğine, paklığına o denli inanırdım ki lise yıllarında Haydarpaşa Hastanesi’ne giderken köprünün üzerinde karşılaştığım bir askerin dudaklarından yükselen bayağı sözler yüzünden sersemlemiş, utanmış, şaşırmış vaziyette ulaşmıştım hastaneye. “Aç aç” gecelerini TAMAMI

Dikkat! Duvar Ustası! »

Avrupalı duvar ustaları artık taşla, tuğla ile uğraşmıyor, bunu biliyoruz. ABD ve Avrupa silah endüstrisinin ihtiyaç duyduğu korkuları ve iç düşmanların inşaatıyla meşguller. Aldo Moro cinayetinde olduğu gibi bu öcü “iç düşman” eskiden komünizm idi. Her an bir üniversite genci komünist fikirlere kapılabilir, sağa sola bomba koymaya başlayabilirdi. Duvarcılar milli istihbarattan polis teşkilatına ve basına kadar her köşeyi kapmıştı. Eh, kolay değil, “güvenlik” bu.

21ci asırda bu kırmızı öcü gitti, yerine yeşil öcü geldi: İslâm. Şu veya bu şekilde savaşanlar değil, bütün Müslümanlar hedefte artık. Fakat ABD ve Avrupa’da Müslüman avını sistematik hale getirmek kolay değil. Irkçılığı yasaklayan kanunları var, mahkemesi var, insan hakları derneği var…

O zaman ne yapmak lazım? Avrupa’nın ve ABD’nin bu ilkeleri, yasa ve kurumları askıya alması gerek. Bu askıya alma işi ise MUTLAKA eşgüdümle yürütülmeli. Yoksa Avrupalılar veya Amerikalılar birbirlerini suçlayabilirler… insan haklarını çiğnemekle. Özetle Müslümanların haklarını hep birlikte çiğnemeleri lâzım bir tür “iç güvenlik” kılıfı uydurarak.

Bu zor işi gerçekleştirecek süper koordinatörlerden bir tanesi 2000-2003 yılları arasında ustabaşı olmuş, özel yetenekleri haiz bir duvarcı. İsmini tersten yazarsak reuab niala. Bakalım Google’dan kaçmamıza yetecek mi? Molière’in memleketinde cumhurbaşkanının güvenlik danışmanı. Hatta cumhurbaşkanı onu kardeşi gibi seviyor. Milli istihbaratın yönetim kadrosunda. Tunuslu diktatör Ben Ali’nin devrilmesine engel olmak için silah göndermişti ama yetiştiremedi.

Rastlantıya bakın ki Kaddafi’nin hava kuvvetlerine Read the rest

Askerlik denkleminde AK Parti ve CHP »

 Oral Çalışlar – Radikal
 
CHP’nin askerlik konusunda Meclis’e verdiği tasarıya AK Parti’den gelen tepkiler, merakla takip ediliyor. Özellikle de Başbakan’ın “Onlar millete ödettikleri bedellere baksınlar, bedelliyle ne işleri var” şeklindeki cevabı ilgi çekti. Hükümetin, CHP’nin önerisine (en azından şimdilik) pek sıcak bakmadığını görüyoruz. AK Parti’nin önerinin içeriğine mi, teknik detaylarına mı, CHP tarafından getirilmiş olmasına mı yoksa zamanlamasına mı karşı olduğu konusunda net bir şey söylemek zor TAMAMI

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Zorunlu Askerlik Gerekli mi?

Zorunlu Askerlik bir çok insanımız için bir görev ama aynı zamanda bir çile. Ülkemizi savunmanın daha akıllıca bir yolu yok mu? Bu konuyu yaklaşık bir yıl boyunca tartıştık. Üç makale işaret fişeği görevi yaptı. Yüzlerce okurumuz değişik önerilerde bulundu. Kimileri “aman dokunmayın, böyle çok iyi” derken askerliğini yapmış olan arkadaşlar tecrübelerini paylaştı. Evet, belki de ilk defa bu konu gerçekten muhatabı olanlara yani Türkiye’nin vatandaşlarına soruluyor. Zorunlu askerlik gerekli mi? Bir yıllık kolektif çalışmanın ürünü olan bu 276 sayfalık kitap konuyla ilgili herkes için birinci elden bir bilgi kaynağı. Buradan indirebilirsiniz.

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

YAKINDA: İnsan’ın Teknoloji ile İmtihanı »

[…] İnsan’ın  kendine yabancılaşması (Entfremdung / Entäusserung) Marx’ın Hegel’den devşirdiği bir kavram. Ancak Marx kapitalizm eleştirisi doğrultusunda bu kavrama yeni anlamlar yüklüyor ve kendi düşünce sisteminin merkezine oturtuyor. Marxçı anlamda yabancılaşma son derecede zengin. Modası geçmek şöyle dursun tam tersine bugün yaşamakta olduğumuz ve faturasını moderniteye kestiğimiz bir çok meselenin zemininde bir yabancılaşma buluyoruz. Böyle bir perspektiften okunduğunda Kapital’in bir çok paragrafı daha dün yazılmış gibi taptaze. […]

  • İnsan’ın Tabiat’tan uzaklaşması / Tabiat’a (ve kendi tabiatına) yabancılaşması,
  • Çalışanın ürettiği ile arasına mesafe girmesi, Emek’in Ürün’e yabancılaşması,
  • Dinsel kavramların devlet tarafından sömürülmesi, insanların kendi inançlarına yabancılaşması,
  • Toplumsal hayatın devlet baskısı altına girmesi, devlet-halk yabancılaşması,
  • Sermayenin çalışanları ezmesi, insan’ın kendi emeğine yabancılaşması.
  • Makine etkisi ile yabancılaşma
  • İşbölümü ile yabancılaşma
  • Ailenin parçalanması, erkekleşen kadın (erkekle AYNI-laşma süreci)
  • Çarpık kentleşme ile gelen ahlâkî çöküş 

 Türk Solu 

Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün.  Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

Bugün Pazartesi, Dersimiz: Yobaz Laik Din Hürriyeti »

TOPLANTI: BAŞÖRTÜLÜ ADAY YOKSA “OY”DA YOK »

Söz düellolarıyla hızlı bir viraja giren “seçim öncesi” Türkiye’de, gündemin en önemli mevzularından birini masaya yatırıyoruz.Kişinin yeteneklerini, bilgi ve tecrübesini yok sayarak sadece şekilcilik maksadıyla sınıflandıran bir mantığın içerisinde demokrasiden söz etmek ne kadar mümkündür? Türkiye, Haziran ayında yapılacak olan seçimlerde demokrasi ve insan hakları adına ciddi bir sınav verecektir. “Başörtüsü sorunu yoktur, 28 Şubat izleri tamamen silinmiştir” demeçleri arasında, yeni bir anayasa hazırlığı  içerisine giren mecliste neden bir başörtülü vekil yoktur?Yıllarca yapılan oturumlar, konuşulan konular arasında sunulan çözümlere inat, halen “başörtüsü” tehdit olarak mı algılamaktadır? Meydanlarda herkesin “hakkını, hakkıyla teslim edeceğini” vadeden, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu, Sayın Devlet Bahçeli’yi, Sayın Selahattin Demirtaş’ı, Sayın Numan Kurtulmuş’u, Sayın Mustafa Kamalak’ı, Sayın Yalçın Topçu’yu ve tüm siyasi parti liderlerini, bu sözlerinin taahhüdü olarak parti örgütlerindeki başörtülü milletvekili aday adaylarını listelerinde seçilebilecek sıralardan aday göstermeye çağırıyoruz. Önemli olan oy kazanmak değil, ülkenin geleceğini daha ileri noktalara taşımaksa eğer, demokrasi ve insan hakları adına tüm parti yönetimlerini bu sesi duymaya çağırıyoruz.

Cihan Aktaş, Yıldız Ramazanoğlu, Hidayet Şefkatli Tuksal, Nihal Bengisu Karaca, Hilal Kaplan,Sibel Eraslan’ın katılımıyla gerçekleşecek basın açıklamasına katılımınızı bekleriz.Başörtülü Milletvekili İstiyoruz İnisiyatifi
İmza Bloğumuz:
http://basortuluadayyoksaoydayok.wordpress.com/2011/03/18/basortulu-aday-yoksa-oy-da-yok/

Tarih: 21 Mart 2011, Pazartesi

Yer: Taksim Hill Otel

Saat:11:00