Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

İsyan Pazarlanıyor / Joseph Healt, Adrew Potter »

isyan_pazarlaniyor

“Sözde çeşitlilik sunan günümüz büyük şirketler dünyasının insanları mahkûm ettiği tek tip giyim ve yaşam tarzına karşı durmak amacıyla kimileri ayrıksı saç şekilleri, giysiler, duruşlar ve tarzlar benimsedi. Kimileri el değmemiş müziklerin peşine düştü, kimileri ayak basılmamış yerlerin. İçlerindeki isyanı böyle dışa vurdular. … Kapitalizm bu meydan okumayı da kendi lehine çevirmeyi  başardı, başarıyor. Bir isyan piyasasının oluştuğunu bile söyleyebiliriz. Artık isyankârlar için her tür tüketim malı; ayakkabılar, giysiler, takılar, müzikler, bakir topraklara alternatif turlar bulmak kolay. Bohem muhitler ‘in’ oldu.. Sonunda gelip şu sorulara takılıyoruz: Hakiki isyan, mücadele, direniş ve devrim imkânı kalmadı mı artık? Kapitalizm her karşı çıkışı piyasanın yeni bir metası haline dönüştürüp yine bize mi satacak?” 

… E-Kitap okumak için…

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz. 

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 

İslam Sanatı 4: İç Mekânlar »

3473_485167451505082_137010201_n - Copie

Bu resimler “Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır” isimli yazı dizisinin bir parçasıdır. Resimleri görmek için: Read the rest

Gabriel Fauré »

Dikkat kitap: Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel! »

kapak_Tiryandafilya“… Senden önceki hiçbir kadın tarafımdan böyle sigaya çekilmedi Tiryandafilya. Sen benim tüm aşklarımın  raporusun, tüm aşklarımın hülasası, ana fikrisin Tiryandafilya. Senden öncekiler ya masadan kaçtı ya da onları masadan ben kovdum. Şimdi benim tüm bu kaybolan yıllarımın hesabını vermek de sana kaldı. Sevdiğin başka bir erkek olmasına rağmen bu yola girmen için de seni zerre kadar zorlamadım, bunu da biliyorsun Tiryandafilya. Duvarımın arkasına dolanman için sana elimden gelen tüm kolaylığı gösterdim. Bu asla senin marifetin, el çabukluğun, kahredici, tahrik edici, tahkir ve de tezyif edici dişiliğinle olmadı. Senden önce gidip, tüm kapıların kilidini senin için açan irade bendim. Orada beni çırılçıplak gördüysen benim sayemdedir. Şimdi dürüstçe oynayalım o zaman. Ama unutma Tiryandafilya; ihanet ilgi çekse de hain sevilmez…”

Efraim K‘nın kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

Çapulcu da basittir, gözleme gibi »

Devrim netameli konudur, gelin etmeyin eylemeyin’ dedik. Çünkü beklenti ne kadar büyük olursa, hayal kırıklığının da o nispette büyük olacağı aşikârdı. Bana bu cümleyi kurdurtan saik de ne çok zeki olmam ne de Dünya Devrim Tarihini yalayıp yutmamdı. Sadece kumaşa baktığınız zaman anlıyorsunuz o kadar. Kumaş dediysem, bir hareketin ideolog kadrosundan bahsediyorum yanlış anlaşılmasın. Haftası çıkmadan tırsıp ‘koruma’ isteyen jünior Alabora’yı, taraftarlarına İstanbul’daki ‘gerici işgalinin’ sona erdiğini ve İstanbul’un artık Atatürkçülerin eline geçtiğini muştulayan Levent Kırca’yı görünce kirli patiskaya razı oluyor insan.

Önce ne kadar barbarlaşacaklarını göstermek amacıyla başta İstanbul olmak üzere yaktılar, yıktılar, yağmaladılar. Anında karşılık görünce de vazgeçmek zorunda kaldılar; çünkü bu sefer de Devlet’in varlığının sorgulanacağını bilen ‘yine aynı Devlet’in bizatihi kendisi’ tarafından 19 gün içinde tornaya çekilip, hesaba tutuldular. Baktılar olmadı, en başından beri en akıllıca hareketi yaparak ‘Duran Adam’ eylemine başladılar. Akıllıca bir hareket olmasının sebebi derken, ‘sonuca ulaşılabilirliği’ esas almıyorum. ‘Duran saat bile günde iki kere doğruyu gösterir’ der ya Kudema, benim çıkış noktam da odur. Yarınlarının garantisini, en derin okyanuslardan da derin bir faşizmde gören bu kitlenin son numarası da bikinili bir kadını meydan meydan gezdirmek anladığım kadarıyla. Bu da doğru hareket onlar için; çünkü amaç sadece davetse, cinsellikten başarılı bir ökse otu yoktur meraklısı için.

gezi_capulcuDaha ne kadar pespayeleştirirler, kendilerini rezil ettikleri yetmezmiş gibi onlara inanan, güvenen, tatil beldelerinde parmak arası terliklerle, kendilerinden devrim bekleyen müntesiplerini ne kadar rezil ederler bilinmez ama şebekliğin sonu gelmeyecek anladığım kadarıyla. Yaptıkları ve yapacakları barbarlığa kılıf uydurmak için Anonymus maskesinden tutun da ne polisin ne de kendi halinde herhangi birinin farkında bile olmadığı on üç ağacı bile kullandılar ama neticede geldikleri nokta çapulculuk olarak kaldı.

Aslında bunlara hiç ama hiç gerek yoktu; geçende TV’de hem gezilen hem de yörenin yemeklerinin tanıtıldığı bir program seyrediyordum. Sunucunun yolu bizim Ege’ye düşünce ilgimi çekti ve izlemeye başladım. Bilenler bilir Ege Mutfağı gerçekten Read the rest

Gezi eylemcileri neden aynı yerde takılıp kaldılar? »

gezi_parki_eylemcileri“… Bugünden geriye bakıldığında, Gezi olayının Yeni Türkiye’nin AK Parti eliyle ve/ya Erdoğan önderliğinde inşa edilmesine yönelik bir itiraz olduğu söylenebilir. Protestocuların bir kısmı, -kim eliyle inşa edildiğinden bağımsız olarak- eski Türkiye’nin tasfiye edilmesine ve yeni Türkiye’nin inşasına karşı oldukları için eylemlere katılırken; bir kısmı ise, -eski Türkiye’nin tasfiyesine ve yeni Türkiye’nin inşasına taraftar olmakla beraber- inşa sürecinin AK Parti ve/ya Erdoğan eliyle inşa ediliyor olmasına karşı çıktıkları için eylemlere katıldılar. Siyasal vizyonu bir birine zıt her iki kesimi birleştiren, demokrasi talebi değil geleceğin Erdoğan eliyle inşa edileceğine dair öngörüydü. Protestocular, proaktif değil reaktif bir duyguyla, (bir şeyler) talep etmek için değil (bir şeylere) itiraz etmek üzere sokağa çıktılar. “Yeter be” ve/ya “Kahrolsun Bağzı Şeyler” gibi sloganlardan da anlaşılabileceği üzere, Gezi eylemcileri iddiası, hedefi, tezi olan bir kitle değildi; itirazı, hoşnutsuzluğu, kızgınlığı olan bir kitleydi. Bu nedenle, protestocuların ne talep ettiklerine yoğunlaşmak yerine neye, niçin karşı çıktıklarını, hangi duygularla meydanlara çıktıklarını anlamak ve çözümlemek daha doğru olur …” (Dr. Hatem Ete)

… Bu konuda okumak için…

 

Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 

Mesnevi Şerhi / M.Fatih Çıtlak »

“… Ağlamayı bile zayıflık zannedersin, ağladığın zaman da sana ait olmayan şeylere ağlarsın. Malın gider ona yanarsın, çocuğun hastalanır ona üzülürsün. Halbuki onlar senin değildir. Gayrıya ağlarsın. Hiç ben bu mânâyı ne zaman kaybettim diye ağladın mı? İşte kalbi istilâ eden boş hayâllerin, seni kendi hakikatine bile ağlamaktan alıkor. Niçin ağladığını bilmezsin. Neye ağlayacağını bilmezsin. Hatta belki de iyice taşlaşmış kalbin yüzünden gözyaşı dökmeyi âcizlik ve psikolojik bozukluk diye bile yaftalayabilirsin …”  

… Eser hakkında…

Mesnevî-i Mânevî tüm insanlık için yazılmış bir seyr u sülûk rehberidir. Dolayısıyla bir nev’î Kur’an-ı Kerîm’in tefsiri mahiyetindedir. Bu müstesna eserin ilk kıssası ‘Padişah ile Cariye’ hikâyesidir. Bu kıssa, hakîkatimizi ve aslımızı bulmak için çıktığımız yolculukta hangi merhalelerden geçeceğimizi, nelerle karşılaşacağımızı ve yapmamız gerekenleri bize remizlerle anlatmaktadır. Bizi alakadar eden tüm âlemleri ve neticede tahsil etmemiz gereken idrak, irfan ve yakınlığı Mesnevî-i Mânevî çok güzel bir şekilde hulâsa etmiştir. Hazine kıymetindeki bu eserin belki de en önemli anahtarı Padişah-Cariye kıssası olmuştur. Mesnevî’deki anlatım, usûl ve üslûbun rengini, dokusunu bu hikâye ile idrak etmemiz sağlanmıştır.

mesnevi-serhi-1-1M. Fatih Çıtlak’ın elinizdeki şerhi ile, Hz. Pîr’in takip etmemiz için gösterdiği işaretler ve bizim için hazırlanmış seyr u sülûk haritasının ana hatları ortaya konulmuştur. Bu haritayı doğru okumanın ilk şartı samimiyetle dinlemek olacaktır. Zira Hz. Pîr; “Dinleyin ey dostlar şu hikâyeyi! Anlatacaklarım aslında hikâye değil, bizim hâlimizin aynısıdır.” buyurarak bu hakîkate nazarlarımızı ve gönül kulaklarımızı celb eylemiştir. Günümüzün insanı bu duyuş ve dinleyiş sayesinde Mesnevî-i Mânevî’nin ilk söylendiği ânın tazeliğini kalbinde hissedecektir. Benliği kendisine perde olmadıktan sonra, bu kıssayla birlikte kişinin içinde muhakkak mânevî bir zevk uyanacaktır.

“Ey dostlar, ey kalben buluştuğumuz, aynı îmânda biliştiğimiz, Hakk’a vâsıl olmak derdinde olanlar, Allah için beni dinleyenler! Şu anlatacaklarım sizlerdeki cevherlere birebir işaret etmektedir. Size Hak’la konuşmaktayım. Bu hikâye, sizler için aynaya bakmak gibidir hatta ondan da öte aslınızı bilmek, bulmak için hakîkî bir fikir verecek, yol gösterecektir.” diye seslenen Hz. Pîr’în bizlere tuttuğu aynada aslımızı görünceye kadar sürecek yolculuk, tüm hayatımızın mânâ ve gayesidir. Yeter ki ümidsiz olmayalım ve kerîmlerle birlikte olmanın güzelliğini kavrayalım… (Sufî Kitap)

Danone Yalan Söylüyor »

Anne sütünü rakip olarak gören Danone her şeyi yapabilir

Yeni doğum yapan annelere baştan faydalı öğütler geliyor SMS ile. Sonra çaktırmadan “Sütünüz yeterli mi? Ya çocuk aç kalırsa? Ya büyümezse?” tarzından endişe verici mesajlar. Amaç anneleri korkutup süt tozuna geçirmek. Oysa uluslararası sağlık kuruluşları, bağımsız doktorlar hiç bir şeyin anne sütünden daha iyi olamayacağını söylüyor.

Aldatıcı reklâm teknikleriyle toz süte geçen bebekler ne olacak? Uzun yıllardır yapılan istatistikler var bu konuda. Aşırı şişmanlık ve hastalıklara karşı direncin azalması yani bağışıklık sistemi zayıflığı.

Kısaca çok nadir durumlar dışında annelerin sütü yeterli ve çok besleyici. Danone’nin yalanlarına aldırmayın. Fransa’nın aykırı gazetesi MediaPart’ın haberi burada:

En Turquie, Danone a promu son lait en poudre contre les recommandations internationales

 

Lütfen yasal işlem yapılması için tüketici koruma derneklerine başvurun.  

Bu mesajı herkese acil olarak ulaştırın.

Lester Young – Count Basie Kansas City Five Live 1938 »


… Jazz konusunda okumak için …

 

Alevî uykusu »

dersim_ptt“Dersim’deki uçuşlarım daha heyecanlı olmuştur… İnsan evvela bombalarını atıyor, bundan makineli tüfeğe geçiyor. Dersim’deki ilk bombardımanın heyecanını unutamam.” (Sabiha Gökçen)

Alevi Kürtleri öldürmenin heyecanını unutamayan bu kadının ismi bir hava alanına verilmiş. Dersim katliamını planlayan, emri veren, sonra “başarılı” katliamcıları tebrik eden, madalya takan Atatürk’ün ismini taşıyan bir hava alanı daha var. İkisi de İstanbul’da. Sabiha Gökçen katliamı “başarıyla” yönetmiş. Katliamdan sonra Bursa’da bir mahalle, camisiyle birlikte Sabiha Gökçen’in üzerine tapulanmış. Bugün hâlâ Sabiha Gökçen’in oğlu kiraları topluyormuş.

 

Resim: Trabzon’daki Atatürk Köşkü’nün girişindeki tabela

Trabzon_Harita_Yazisi

Resim: Trabzon’daki Atatürk Köşkü’ndeki harita

dersim_harita_ataturk

Atatürk adını taşıyan caddeler, köprüler, barajlar ve binlerce heykel, portre ne olacak? Aleviler bunların kaldırılmasını da istiyor mu? Yoksa katledilen Türk Alevîler “ötekilere” yani Kürt kökenli Alevîlere kendi ırkları kadar kıymet vermiyorlar mı?

Alevî şımarıklığının bir diğer yüzü de İsmet İnönü konusundaki utangaçlıkları(!). Varlık Vergisi bahanesiyle çalışma kamplarına gönderilen Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler nedense yüce(!) Türk ırkı mensubu olan Alevîleri rahatsız etmiyor. Yavuz Sultan Selim hakkında kopartılan fırtınanın binde birini Read the rest