Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Denemeler / Montaigne »

montaigne-denemeler__“… Dostluğun kolları birbirimizi dünyanın bir ucundan bir ucuna kucaklayabilecek kadar uzundur. Hele karı koca dostluğunda, uzun bir iş ortaklığı dolayısıyla bizi birbirimize çekecek, hatırlatacak nice bağlar vardır.

Gerçek dostluğun ne olduğunu bilirim; bildiğim için de dostumu kendime çekmekten çok, kendimi ona veririm. Ona iyilik etmeyi onun bana iyilik etmesinden daha çok istemekle kalmam; kendine her edeceği iyiliğin bana da iyilik olmasını isterim. Bana en büyük iyiliği kendine iyilik ettiği zaman etmiş olur. Bir yere gitmek ona hoş geliyor, yahut bir işine yarıyorsa, uzakta olması bana yanımda olmasından daha tatlı gelir. Kaldı ki haberleşmek olanağı varsa insan ayrı düşmüş de sayılmaz. Ben vaktiyle dostumdan ayrılmada yarar bile buldum. Birbirimizden uzaklaşmakla hayatımızı daha fazla doldurmuş, olanaklarımızı genişletmiş oluyorduk. Başka başka yerlerde, o benim için yaşıyor, keyfediyordu, ben de onun için. Hayatın tadını bir aradaymışız gibi çıkarıyorduk. Hatta bir aradayken birimizden biri işsiz kalıyordu. O kadar kaynaşmıştık ki ayrı ayrı yerlerde olmakla anamızdaki gönül birliği bir kat daha zenginleşiyordu …”

… İslâm sanatı üzerine kitap okumak için …

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte 70 kitap indirin70 kitap indirin Şark'a yolculuk / Le Corbusier ve Ivan ŽaknicŞark'a yolculuk / Le Corbusier ve Ivan Žaknic

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık.Buradan indirebilirsiniz.

 


tezyin_kapak-150 70 kitap indirin70 kitap indirin Şark'a yolculuk / Le Corbusier ve Ivan ŽaknicŞark'a yolculuk / Le Corbusier ve Ivan ŽaknicGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik 70 kitap indirin70 kitap indirin Şark'a yolculuk / Le Corbusier ve Ivan ŽaknicŞark'a yolculuk / Le Corbusier ve Ivan ŽaknicAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” 70 kitap indirin70 kitap indirin Şark'a yolculuk / Le Corbusier ve Ivan ŽaknicŞark'a yolculuk / Le Corbusier ve Ivan Žaknicdemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmakolabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Diriliş – Lev N. Tolstoy »

  • dirilis tolstoy“İçinizde günah işlememiş kimse, ilk taşı o atsın kadına.” (Yuhanna)
  • Aydın çevrelerde, devlet kurumlarında, gazetelerde halkın yoksulluğunun nedenlerinden, onu kalkındırabilecek yollardan dem vurulur. Ama halkı kesinlikle kurtaracak, kalkındıracak yolu es geçerler hep. Yaşam kaynağı toprağı ona geri vermeyi düşünmezler.
  • Kişi kendini suçlu saymadan bir kötülük edemez insanlara.
  • Çoğalmak insanın en adi görevidir; en yücesiyse var olan canlı bir yaratığa hizmettir.
  • “Mutluluğu, gerçeği arayın; gerisi verilecektir size.” Oysa biz gerisini arıyor, bulamıyoruz.
  • “Öğrenci öğretmeninden üstün olamaz hiç; ama tam olgunlaşan bir insan öğretmeni gibi olur.” (Luka)
  • Bir mikrop insan tırnağını kendince incelese onun organik olmadığı sonucuna varır. Tıpkı biz insanların yeryüzü kabuğunu inceleyerek dünyamızın organik olmadığı sonucuna vardığımız gibi yanlıştır bu.
  • Dinim falan yoktur benim. Çünkü kendimden başka hiç kimseye inanmam. Hiç kimseye. Bir adım olduğunu sanıyorlar. Oysa yoktur adım. Hepsini attım; ne adım vardır ne yurdum. Ben varım yalnız.
  • Devlet, sadece yurttaşları sömürmek için değil, aynı zamanda onların maneviyatını bozmak için oluşturulmuş bir kumpastır.
  • Belki gereklidirler valiler, müdürler, polisler; ama insanlara vergi en önemli duygudan, birbirine acıma, birbirini sevme duygusundan yoksun insan görmek korkunç bir şey.
  • Bütün erkeklerin -yaşlısıyla, genciyle, okullusuyla, generaliyle, aydınıyla, kara cahiliyle bütün erkeklerin- en büyük zevki güzel bir kadınla yatmaktır. Bu yüzden, başka şeylerle ilgileniyormuş gibi davransalar bile, aslında istedikleri tek şey budur.
  • Her insan bir ölçüde kendi düşüncelerine, bir ölçüde de başkalarının düşüncelerine göre davranır. Bir insanın ne ölçüde kendi düşüncelerine, ne ölçüde başkalarının düşüncelerine göre davrandığı insanlar arasındaki en önemli nitelikleri belirler.
  • “O zaman Pyotr yanına sokuldu, şöyle dedi: ‘Rabbim! Bana kötülük eden kardeşimi kaç kez bağışlayacağım? Yedi kez mi?’ İsa yanıt verdi: ‘Yedi kez değil, yedi tane yetmiş kez bağışlayacaksın.'” (Matta)
  • Askerlik, bomboş bir yaşayışı gerektirdiği, yani akla uygun, yararlı bir işle uğraşmayı, insanlık görevlerini kaldırıp yerine, yalnızca şartlı bir alay, üniforma, sancak onuru, başkalarına karşı sınırsız bir hakimiyet, üstlerine ise ancak kölelerde görülebilecek bir baş eğiş getirdiği için insanları çoğunlukla bozar.
  • İnsanın kendi kendine keyifsiz olduğunu söylemesinden daha kötü bir şey yoktur.
  • İnsanlar için dünyada varsa yoksa zevktir önemli olan, gerisini görmez gözleri. İnsanların Tanrıdan, iyilikten söz etmelerinin tek nedeni birbirlerini aldatmaktır. Herkes kendisi için, kişisel zevki, çıkarı için yaşar; Tanrı üzerine, iyilik üzerine söylenenler aldatmacadır.
  • İnsan, bir şeyler yapabilmek için önce işini önemli, iyi bellemek zorundadır. Bu nedenle durumu ne olursa olsun, her zaman işini ona önemli, iyi gösterecek bir dünya görüşü yaratır kendine.

 

 

… Zaman mevhumu ve Zaman mefhumu üzerine okumak için …

Zaman Nedir?

70 kitap indirin70 kitap indirin“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ” diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Soneler / William Shakespeare »

Soneler-William Shakespeare87. Sone

Hoşcakal değerin çok yüksek, tutamam seni
Biliyorum kendine ne paha biçtiğini
Özgürlüğe kavuştun alıp değer belgeni
İptal ettik sendeki hakkımın senedini
Nasıl tutarım seni sağlamadan iznini
Neyim var hak edecek senin zenginliğini
Bu eşsiz armağana kim layık görür beni
Bana verilmiş berat dönüp buldu vereni
Sen vermiştin kendini bilmeden değerini
Ya da bana vermekle hata işlediğini
Bir yanlış anlamanın sonucu hediyeni
Ama o yine buldu hatayı düzelteni

Sen benimdin rüyanın görkemleriyle doldum
Ben uykuda sultandım uyanınca hiç oldum
102. Sone

Zayıflamış görünse de , güç kazandı aşkım aslında,
Daha az seviyor değilim, öyle görünse de dıştan.
Sahibinin dilinden değeri her yerde yayılıyorsa,
Bana kalırsa pazara çıkmış demektir o aşk çoktan
Aşkımız yeniydi daha,baharındaydı o zaman,
Şarkılarla selamlardım onu ben
Bu gün daha sevimsiz değil aslında yaz belki,
Yaslı bülbülün geceyi susturduğu o mevsimden.
Ortalığa düştü mü en tatlı şeyin tadı kaçıyor hemen,
Bu yüzden ben de zaman zaman tutuyorum dilimi,
Usandırmak istemiyorum çünkü şarkılarımla seni. 

 

… Tercüme metinler okumak için …

“Ötekilere” bakarken (Çeviriler)

70 kitap indirin70 kitap indirin

“Ötekilerin” gözüyle dünyaya bakabilenler ilerliyor uygarlık yolunda. Geçmişte Bağdat’ı, İstanbul’u, Kurtuba’yı inşa eden, bugün ise Paris’i, New York’u, Londra’yı yaşatan “öteki” değil mi?

Müslümanlar 7ci asırdan itibaren yükselen uygarlıklarının temellerini atmaya Hint, Yunan, Pers metinlerinden yaptıkları tercümelerle başladılar. 13cü asır bilim tarihçisi İbn Abi Usaybia’nın aktardığına göre halife al-Ma’mûn dönemin alimi Hunayn İbn İshak’a tercüme ettiği eserlerin ağırlığınca altın ödüyordu!

Avrupa Rönesans’ı başlarında ise Arapça, Farsça ve İbranice’den Avrupa dillerine çeviri yapanlar bilimin, felsefenin, sanatın ilerlemesine öyle büyük katkıda bulundular ki“tercüman” kelimesi bilgin anlamında kullanılmaya başlamıştı. Bugün içine kapanan ülkeler yine geriliyor. Dışa açılan, “ötekilerin” bilgisini, birikimini kendine katabilenler ilerliyor. Bu kitabın amacı da “ötekilere” küçük bir pencere açmak. “Azerîler, Almanlar, Amerikalılar, İranlılar, Filistinliler ve İsrailliler dünyada olup bitenlere nasıl bakıyor?” diye sormak. Çeviri metinlere adadığımız 125 sayfalık bu kitapta Türkiye-Ermenistan ilişkilerinden tasavvufa, İran sinemasından Ateizme, Şeriat’tan Türkiye’deki Hristiyanlara uzanan çok değişik konularda çeviri metinler bulacaksınız.  Buradan indirebilirsiniz.

 

İradenin Tutsaklığı / Martin Luther »

martin-luther-erasmus-ozgur-iradeErasmus’un “özgür irade” tanımı

Haksızlık yapmamak için senin yaptığın tanımı olduğu gibi burada vermeliyim: “Kişinin, kendisini sonsuz kurtuluşa yahut bunun tersi doğrultuda yönlendirmesine olanak veren etkenleri kendisine uygulamasında kullandığı insan iradesinin gücü olarak tanımlayabilirim”.

Buna, tanım diyemezsin! Tanım, açık olmalı. Fakat bu ifadenin anlaşılması için her parçasının açıklanması gerek. Ayrıca, bir şeyi açıklamak isterken çok farklı başka bir şeyi açıklamışsın. Demek istediğim, senin tarif ettiğin türden irade özgürlüğüne yalnızca Tanrı sahiptir, ama sen insanların da bu gibi bir iradeye sahip olduklarını söylüyorsun. Fakat insan da aynı şekilde efendisine itaat etmek zorunda olan bir köledir. Çoğu insan Tanrı’nın emirlerine uygun bir şekilde davranıyor. Bu senin tarif ettiğin gibi “iradenin özgürlüğü müdür”?

Bu sözde tanımı biraz parçalara ayırmalıyım. Bazı bölümler yeterince açık ancak diğer kısımlara saldırabilmem için onları biraz daha açıklamalıyım. Bir şeylerden suçlularmış gibi ışıktan korkuyorlar! Senin sözünü ettiğin “insan iradesinin gücü”nün birşeyi seçme ya da reddetme, onaylama ya da onaylamama gücü olduğunu varsayarak Read the rest

Ütopya / Thomas More »

utopia-thomas-more“… Tabiat altına ya da gümüşe insanoğlunun öyle kolay kolay vazgeçemeyeceği bir değer yüklememiş. Nadir bulunduklarından ötürü onları değerli kılan salt insanların budalalığı. Buna karşın o müşfik anamız doğa; hava, su ve toprak gibi olmazsa olmazları gözlerimizin önüne sermiş, değersiz ve bir yararı dokunmayacak şeyleri ise bizden olabildiğince uzaklaştırmış. … Hazinen çalındı farz et ve sen çalındığından bihaber 10 yıl sonra bu dünyadan göçtün gittin; o 10 yıl boyunca altınların ha bıraktığın yerde duruyor olsun, ha alınıp götürülmüş olsun, senin için artık bir anlam ifade eder mi? Nasıl olsa her iki türlü de seninle bir alakaları yoktu ki.

Bir hırsızın ya da bir katilin eşit şekilde cezalandırılmasının toplum için ne denli yanlış ve ne denli zararlı olacağını bilmeyen yoktur. Çünkü bir hırsız hırsızlığa mahkum olmanın katilliğe mahkum olmak kadar tehlikeli olduğunu bilirse, sadece parasını çalıp kaçacağı adamı bu kez bir de öldürecektir. Çünkü nasıl olsa yakalandığında çok daha büyük bir tehlikeyle karşılaşmayacaktır; hatta cinayet onun için daha büyük bir güvencedir; çünkü olayın tek tanığı ortadan kalkınca işlenen suçu gizleme olasılığı da artacaktır. Demek ki biz hırsızların gözünü bu kadar acımasızca korkutalım derken, aslında onları masum insanları katletmeye sürüklüyoruz.


Hırsızlara uygulanan idam cezası aslında hiçbir hukuka sığmaz, kamuya da pek yararı yok. Çünkü hırsızlık yapandan intikamınızı bu kadar zalimce aldığınız halde, insanları hiçbir şekilde bu işten vazgeçiremiyorsunuz. Adi hırsızlık bir insanın kellesini uçuracak kadar büyük bir suç sayılamaz; geçimini bir şekilde karşılayamayan insana ne kadar büyük ceza verirseniz verin onu hırsızlıktan alıkoyamazsınız. Hırsızlık yapana ağır ve korkunç cezalar vermeden önce, insanlara yaşamlarını idame ettirecekleri imkanlar sunarsanız, hiç kimseyi ölümü bile göze almak pahasına hırsızlık yapmak zorunda bırakmazsanız, sonuçta kazançlı çıkan yine siz olursunuz. …”

… E-kitap okumak için…

derin_lugat-1-kapakDerin Lügat 1.0

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaya yetmiyor. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlıkakıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapakAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için.Buradan indirebilirsiniz.

Körleşme: Elias Canetti »

Canetti, 1981 Nobel edebiyat ödülü almış bir yazar. Balzac’ın Comedie Humaine’den esinlenerek Comedie Humaine an Irren(İnsanlığın Yanılgılar Komedisi) adlı bir roman dizisi yazmayı tasarlamış, 1930-31’de bu tasarının üzerinde yoğunlaşarak Kant Faenght Feuer(Kant’ın Yanışı) adlı tek bir romanda (ismi sonraları Die Blendung olacaktır) Körleşme’yi, tam 26 yaşında yazmıştır. Eser, 1935’te Viyana’da yayımlamıştır. Körleşme, Almanya’da Die Blendung(Kamaşma), İngiltere’de Auto da Fe, Amerika’da The Tower of Babel, Fransa’da La Tour de Babel isimleriyle yayıma sunulmuştur.

Profösör J.Isaacs, 1950’de bir konferansta Körleşme’yi Karamazof Kardeşler ya da Ulysses ile karşılaştırmıştır: “Yüzyılımızın en büyük romanlarından olan Körleşme’nin çekiciliği, ilk okuyuşta ancak Karamazof Kardeşler’le ya da James Joyce’un Ulysses’i ile karşılaştırılabilir. Yapıtın tüm zenginliğinin bilincine varmak ise ancak zamanla üstesinden gelinebilecek bir iştir. Uygarlığın yıkılışıyla insanoğlunun aşağılanması, romanın konusunu oluşturur. Kötülüğün betimlenmesi açısından Canetti ile karşılaştırıldıklarında François Mauriac bir acemi, Graham Greene ise henüz anasının karnındaki bir çocuk kadar saf kalırlar. Ancak tanrıbilimsel anlamda kötü’nün canlandırılması değildir burada söz konusu olan; buradaki cehennemin ardında herhangi bir tanrı yoktur… Canetti, ustalığı ancak Dante ya da Kafka ile ölçülebilecek alegorisine konu olarak bir bilginin fildişi kulesini Read the rest

Babaya Mektup (Franz Kafka) »

“…beni kıskıvrak yakalayan şeyin, sana dokunması bile gerekmez ya da tersi; senin için masumiyet olan şey, benim için suç olabilir ya da tersi; sende hiçbir etki yaratmayan şey, benim mezarım olabilir.” (s:55)

Kafka’nın Babaya Mektup’u 1919’da yazılmış, yazıldıktan 30 yıl sonra, 1950’lerin başında arkadaşı Max Brod tarafından gün yüzüne çıkmış bir eser. Bir oğul’un babaya söylemek istediği ama söyleyemediği bir iç döküş, kendini ifade etme… Varlığın var’dan çok hiç’e yaklaşmasındaki etmenlerin Kafka tarafından mümkün olduğunca objektif bir üslupla yazıya dökülmüş hali.

Babayı değerlendirirken, onun her hareketini ol’duğu insan olmasının nedeni olarak görme vardır bu mektupta. Bu ol’uşun iki temel nedeni olarak, babasının eğitimini ve kendi itaatkârlığının sonucunu gösterir. Ezik, korkak, silik, zayıf, ürkek, kararsız, huzursuz… bir karakter olarak kendi tahlilini yapan Kafka’nın kaygısızlığa ve soğukluğa yönelmesinin ardındaki asıl neden, Baba korkusu’dur.

Sadece ruhsal özellikleriyle değil, fiziksel özellikleriyle de(s:18-19) oğlunu ezen bir babadan duyulan korku. Çocuk Kafka’nın bu korkusuyla Kafka, dünyasını üçe böler: “benim, yani kölenin, yalnızca benim için icat edilmiş ve üstelik bilmediğim bir nedenle asla tümüyle yerine getiremediğim yasaların boyunduruğu altında yaşadığım bölüm, sonra senin, yöneterek, emirler yağdırarak ve bunlara uyulmadığında öfkelenerek yaşadığın ve benimkinden alabildiğine uzak Read the rest

Bir İdam Mahkumunun Son Günü / Victor Hugo »

  • Bir İdam Mahkumunun Son Günü Victor HugoDarağacı, devrimlerin yok edemediği tek anıttır.
  • Toplumsal kriz sırasında bütün giyotin sehpalarının en iğrenci, en lanetlisi, en uğursuzu olan ve kökünden kazınması en çok gereken siyasi giyotin sehpasıdır. Kaldırımlarda kök salan bu türden bir giyotin sehpası kısa sürede toprağın her yanından sürgünler halinde fışkırır. Devrim dönemlerinde düşen ilk başa dikkat edin; halkın iştahını açar.
  • İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkumdurlar.
  • Geleneklerin yozlaşmasını sanatın çöküşü izler.
  • Mantığın en ufak bir teması makul olmayan muhakemelerin hepsini geçersiz kılar.
  • İnsan, içinde bulunduğu umutsuz koşullarda bazen bir zinciri bir saç teliyle koparabileceğini sanır.
  • Zindancının yeterli olduğu yerde cellada gerek yoktur.
  • Geçmişin toplumsal yapılanması üç dayanağın üzerinde duruyordu: Rahip, kral, cellat. Uzun süre önce bir ses, “Tanrılar gidiyor!” dedi. Son olarak bir başka ses yükselip haykırdı: “Krallar gidiyor!” Şimdi üçüncü bir sesin yükselmesinin zamanıdır: “Cellat gidiyor!” Tanrılar için üzülenlere “Tanrı kalıyor” denebilir. Krallar için üzülenlere “Vatan kalıyor” denebilir. Cellat için üzülenlere söylenecek bir şey yok.
  • Geleceğin toplumunun kubbesinin kemeri bu iğrenç kilittaşı olmadığı için çökmeyecek. Uygarlık birbirini izleyen bir dizi dönüşümden başka bir şey değildir. 

 

… Modern darbeler ve çapulcular üzerine kitap okumak için …

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcular 70 kitap indirin70 kitap indirinÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Sözcükler / Jean-Paul Sartre »

  • sozcukler-jean-paul-sartreÖlmek bir şey değil, zamanında ölmek gerekir.
  • Köpekler sevmeyi bilir; insanlardan daha şefkatli, daha bağlıdırlar; davranış inceliğine sahiptirler. İyiliği tanımalarına, iyilerle kötüleri birbirinden ayırmaya yarayan şaşmaz bir içgüdüleri vardır.
  • Bütün mucize tanrıçaları ölülerdendir, herkes bilir bunu; bütün çocuklar ölümün aynasıdır.
  • Kuşak çatışmasında çocuklarla yaşlılar çoğunlukla aynı amaç uğrunda birleşir; birinciler mucizeler yaratır, ikincilerse bu mucizeleri çözümler. Doğa konuşur, görmüş geçirmişlik de çevirmenlik yapar; yetişkinlere de işi tamamlayıp bağlamak kalır yalnızca.
  • Yaşamıma tıpkı bitireceğim gibi başladım: Kitaplar arasında.
  • Gerçek, çocukların ağzından çıkar.
  • “Kendinizi özletmeyi bilin.” diyordu. Çok özlediler onu, sonra daha az özlediler ve görmeye görmeye sonunda unuttular.
  • Yaşamımız bir törenler dizisidir ve zamanımızı birbirimizi övgüye boğmakla geçiririz.
  • Hiçbir şey çaresiz değildir ve aslında, hiçbir şey değişmemektedir; yüzeydeki boş kıpırtılar, kaderimiz olan cenaze dinginliğini gözümüzden saklamamalıdır.
  • Her insanın doğal bir yeri vardır; ne gurur ne de değer belirler bunun yüksekliğini; çocukluk çağı karar verir buna.
  • İyi baba yoktur; ama erkeklere değil, çürümüş olan babalık bağına kızmak gerekir.
  • Gerçek ile masal aynı şeydir, tutkuyu duyabilmek için oynamak gerekir, insan bir tören yaratığıdır.
  • Yaşam ne denli saçma ise ölüm o denli dayanılmazdır.
  • Derin bile olsa inanç hiçbir zaman tam değildir. Hiç durmadan onu desteklemek ya da hiç değilse yıkılmasına engel olmak gerekir.
  • Kültür hiçbir şeyi, hiç kimseyi kurtarmaz, doğrulamaz; ama bir insan ürünüdür. İnsan orada yansır, kendini bulur; yalnız bu eleştirici ayna verir insana imgesini. 

 

… Sartre üzerine kitap okumak için …

… Bu konuda okumak için…

Jean-Paul Sartre ile Kaliteli bir Ateizme Doğru

Böyle Buyurdu Zerdüşt / Friedrich NietzscheBöyle Buyurdu Zerdüşt / Friedrich NietzscheYokluk var mıdır? Evinizin içini dolduran boşluğu gördünüz mü hiç? Bir türlü gelmeyen şu trenin verdiği sıkıntı ya da sizi habersiz bırakan dostlarınızın sessizliği gerçek değil mi yoksa? Tutulmamış sözler, ödenmemiş borçlar… Yokluk da var aslında “var” dediğimiz şeyler kadar. Ama Yok’un varlığı sadece şuurlu insanlar için gerçektir; gelecekten, birisinden cevap bekleyenler için bir yokluktan, eksiklikten bahsedebiliriz… Artık olmayan gençlik yılları ya da henüz gelmemiş olan yaşlılık da bugünün gerçeği değil mi? Hatırlayan, ümid eden, düş kırıklığını ve gelecek korkusunu tatmış her insan için bir “yokluk” vardır, gerçektir ve bugüne dahildir.

Ateizmin ürettiği en kaliteli metinlerinden biri olan Varlık ve Hiç elinizdeki bu kitabın belkemiğini oluşturuyor. Filozof ve edebiyatçı olan Jean-Paul Sartre hiç şüphesiz Batı felsefesinin köşe taşlarından biridir. Varlık, İnsan, Özgürlük ve Ahlâk tasavvuru üzerine yazdığı eseri tanrısız bir ahlâk teorisi. “Geleneksel” dinler ile göbeğini kesmiş bir “iyi insan” arayışı içinde Sartre. Bu arayışın neticesi ateist emir ve yasaklar değil insan fıtratının önemli bir veçhesi, özgürlük şuuru:

“İnsan özgürdür ve bunun farkındadır; bu farkındalık ile, özgürlük ve sorumluluk şuuruyla yaşamaya mahkûmdur.”

Bu bağlamda Sartre gerçek bir ateist: Tanrı karşıtı değil Tanrı-SIZ. Vicdanın sesini duyma gayretinde. Görünmeyen tanrılar ile kavga etmek yerine “görünürde tanrı yok, biz insan olarak ne yapabiliriz?” diye soruyor. Buradan indirebilirsiniz.

Ateist / athée / αθεϊστής / атеист / الملحد »

ateistNe değildir?

Hiç bir şeye inanmayan değil.

Nedir?

Ateist “var” algısını “görüyorum” fikri ile sınırlayan kişidir. Yani “görüyorsam vardır, görmüyorsam yoktur”. Bu yüzden Güneş’e tapan bir insana “Tanrı yok” demeleri zordur.

Ateist dogma

İnsan aklı varlığı ispat edecek şekilde işler, yokluğa ancak iman edebilir. Meselâ kaybettiğiniz anahtarı saatlerce arasanız bile bu anahtarın evde olmadığını ispat etmez. Ama bulursanız yeterli bir delildir. Benzer şekilde doktor bir insanın kanser olmadığını ispat edemez, belli koşullarda varsayabilir, “risk grubunda değilsiniz” der.

Çünkü matematiksel olarak mutlak yokluk diyebileceğimiz sıfır bilimsel mânâda yoktur. Bilim adamları bir eşik değerin altını sıfır kabul ederler. Meselâ “şehrin içme suyunda koli basili yok” yemek metreküpteki yoğunluk insan sağlığına zarar verecek seviyede değil demektir. Bu yüzden ateistler yokluğa iman ederler ve agnostiklerden hatta bir Müslüman veya Budistten çok daha dogmatiktirler.

Zaten “ben ateistim” diyen insanların çoğu biraz konuşunca agnostik, deist yahut panteist olduklarını itiraf ederler. Sadece kurumsallaşmış inançların yobazlarından bıktıklarından tepki olarak ateistliği savunuyorlardır. Gerçekte kalplerinde hissetikleri iyilik, zulümden duydukları rahatsızlık ve tabiatın güzellikleri karşısındaki heyecanları neticesinde ad veremedikleri bir maneviyatı çoktan keşfetmişlerdir.

Tavsiye okuma

Derin Lügat Maddesi

İman / Faith / Foi / Bilgi / Knowledge / الإيمان

E-kitap 

… Bu konuda okumak için…

Jean-Paul Sartre ile Kaliteli bir Ateizme Doğru

Böyle Buyurdu Zerdüşt / Friedrich NietzscheBöyle Buyurdu Zerdüşt / Friedrich Nietzsche Metafizik Üzerine Konuşma / Gottfried Wilhelm LeibnizYokluk var mıdır? Evinizin içini dolduran boşluğu gördünüz mü hiç? Bir türlü gelmeyen şu trenin verdiği sıkıntı ya da sizi habersiz bırakan dostlarınızın sessizliği gerçek değil mi yoksa? Tutulmamış sözler, ödenmemiş borçlar… Yokluk da var aslında “var” dediğimiz şeyler kadar. Ama Yok’un varlığı sadece şuurlu insanlar için gerçektir; gelecekten, birisinden cevap bekleyenler için bir yokluktan, eksiklikten bahsedebiliriz… Artık olmayan gençlik yılları ya da henüz gelmemiş olan yaşlılık da bugünün gerçeği değil mi? Hatırlayan, ümid eden, düş kırıklığını ve gelecek korkusunu tatmış her insan için bir “yokluk” vardır, gerçektir ve bugüne dahildir.

Ateizmin ürettiği en kaliteli metinlerinden biri olan Varlık ve Hiç elinizdeki bu kitabın belkemiğini oluşturuyor. Filozof ve edebiyatçı olan Jean-Paul Sartre hiç şüphesiz Batı felsefesinin köşe taşlarından biridir. Varlık, İnsan, Özgürlük ve Ahlâk tasavvuru üzerine yazdığı eseri tanrısız bir ahlâk teorisi. “Geleneksel” dinler ile göbeğini kesmiş bir “iyi insan” arayışı içinde Sartre. Bu arayışın neticesi ateist emir ve yasaklar değil insan fıtratının önemli bir veçhesi, özgürlük şuuru:

“İnsan özgürdür ve bunun farkındadır; bu farkındalık ile, özgürlük ve sorumluluk şuuruyla yaşamaya mahkûmdur.”

Bu bağlamda Sartre gerçek bir ateist: Tanrı karşıtı değil Tanrı-SIZ. Vicdanın sesini duyma gayretinde. Görünmeyen tanrılar ile kavga etmek yerine “görünürde tanrı yok, biz insan olarak ne yapabiliriz?” diye soruyor. Buradan indirebilirsiniz.