RSS Feed for This Post

Kapitalizm Hakkındaki Efsaneler – 2

 “… Kapitalist bir sistemde herkesin zengin olma şansına sahip olduğu iddia edilir. Ama bu ‘herkes loto oynayarak milyoner olma şansına sahip’ demek kadar saçmadır. Kulağa ne kadar hoş gelirse gelirsin, bu efsaneler gerçek hayatta asla doğru değildirler. Gerçek hayatta çoğunluk hep kaybedip sıkıntı çekerken, ufacık bir kesim sürekli köşeyi döner …”

Sunuş: Bir önceki yazımızda Dr. Saka’nın makalesinin giriş paragrafını analiz ettik. Kapitalizmi nasıl da sahiplendiğimizden bahsettik. Kapitalizm ile bu kadar hemhal oluşumuzun aslında rızamız dahilinde geliştiğini anlattık. Sisteme dahil oluşumuzun asıl nedenini kazanacağımızı düşündüğümüz yeni kimlik olarak açıkladık. Bu yazımızda da, zenginlik ve kapitalizm arasındaki ilişkiyi tartışacağımız, konuyla ilişkili ilk üç efsaneyi ele alacağız.   

Yazımızda, öncelikle zenginlik kavramını açıklayacağız. Bunu yaparken hem Doğu hem Batı yaklaşımından faydalanacağız. Yine aynı yöntemle zenginliği etkileyen faktörleri ve zenginliğin ölçütlerini ele alacağız. Bu konuda görüşlerini beyan etmiş olan İbn Haldun ve Karl Marx’ın söylediklerinden yararlanacağız. Dr. Saka’nın ideolojisi dahilinde de değerlendireceğimiz bu kavramı son olarak İslami bir perspektifle açıklayacağız.

Efsaneleri şöyle sıralayabiliriz:

  • 1) Kapitalizm sistemi içinde, çok çalışan bir kimse zengin olabilir. Öyle mi? O zaman neden işte patron olmak istiyorsun? Neden kasaba veya köylerde çalışmak yerine, şehirleri tercih ediyorsun? Burası önemli; seni zengin yapan gelirinin özelliği, çok çalışman değil. Şimdiki kapitalist sistem içinde bir öğretmen ne kadar çok çalışırsa çalışsın, asla sistemi yöneten politikacıdan daha zengin olamaz. Aslında, bir mühendis ne kadar çok çalışsa da farketmez. Çünkü asla bir futbol oyuncusu, bir müzisyen veya ‘işadamından’ daha zengin olamaz (İşadamı derken neyi kastettiğimi anlamışsınızdır sanırım).
  • 2) Kapitalizm herkes için zenginlik ve refah oluşturur. Kulağa hoş geliyor. Ama, yoksullar bu görüşe katılmayabilir. Aslında, bu gezegende, çok çalışan insan sayısı, varlıklı insan sayısından daha fazla.
  • 3) Tasarrufla oluşturulan zenginlik. Ciddi misin? Ayda 600$ (yılda 7,200$) biriktirebilen şanslı bir çalışkan adam, asla bir multi-milyoner olamaz. Çünkü, ayda 100,000$ harcayan bir ünlü düşünün. Yine de, spor arabalar, mücevherler, pahalı kıyafetler almak ve Allah’ın her yılı doğum gününde parti vermek için hala milyonları var. Buna ne dersiniz? Bu çok çalışkan şanslı adamın, 10 yılda biriktirdiği miktarın, ünlülerin ve politikacıların bir ayda harcadıklarından oldukça az olduğu aşikar. Zenginliğinizin kaynağı ne tasarruflu birikimleriniz ne de çok çalışmanızdır. Daha çok geliriniz-gelir tipiniz-zenginliğinizi belirler.

Dr. Saka, kapitalizmin herkese mavi boncuk dağıtmış olmasına tepkili. Çünkü, ‘herkesin’ lotoyu kazanamayacağını, sadece ‘bazılarının’ buna vasıl olabileceğini söylüyor. Aslında tasarruf edip, sermaye birikimi yapan ya da çok çalışan herkesin zengin olamayacağını anlatıyor. Söylediği en önemli şey ise, zenginliğin bu faktörlerden ziyade gelir tipiyle ilgili olması. Gelir tipini ilerleyen paragraflarda ayrıntılı olarak konuşacağız.

Öncelikle, ‘zenginlik nedir?’ sorusuna cevap vermemiz lazım ki üzerinde tartıştığımız asıl meseleyi anlayabilelim. İkinci yüzyılda yaşamış olan filozof Rav Tarfon, bu soruyu şöyle yanıtlamış: ‘Yüz bağı, yüz tarlası ve bunların içinde çalışan yüz işçisi olan zengindir.’ İslam dinine göre zengin olan ise nisab miktarına malik olandır. İhtiyacı olan eşyadan ve borçlardan fazla olarak, 85 gram altın ya da 595 gram gümüş kıymetine denk mala sahip olan, dinen zengindir. Fıtr sadaksı mükellefiyeti de buna göre ölçülür. Hz. Muhammed zamanında bu mali ibadet hurma, arpa, kuru üzüm gibi o dönemin en çok kullanılan gıda maddeleri üzerinden ölçüldüğü; Hulefay-ı Raşidin döneminde de aynı ibadetin buğdayla da yerine getirildiği bilinmektedir. Ancak o günün ekonomik şartlarıyla bugününki aynı olmadığı için, o günün sadaka miktarının ölçütleriyle bugünki de aynı değildir. Bu ilmihal bilgisinin Dr. Saka ile paralellik arzeden noktası, her gelir tipinin aynı zenginlik kavramının ölçütü olamayacağı. Değişen zamanın değişen şartlarına uygun olarak, zenginliği sağlayan gelir tipi ve üretim biçimi değişkenlik gösterir. İşte burada, gelir tipini belirleyen üretim biçiminin değişmesinin toplumdaki ekonomik, siyasi ve sosyal düzeni belirlemede nasıl önemli bir rol oynadığını görebiliriz.

Karl Marx’a göre tarihsel gelişim sürecinde, üretim biçimi önemli bir rol oynamıştır. Çünkü, sınıf tanımlamaları bu üretim mallarına erişim imkanına göre yapılır. Marx’ın topluma baktığı zaman gördüğü iki sınıf vardır. Bunlar; ‘mülk sahipleri’ ve ‘mülksüz işçiler’dir. Dr. Saka’nın da dediği gibi, çok çalışsalar da zengin olamayan bir grup vardır, ki o da bu mülksüz işçilerdir. Marx’ın bu konuda ciddi eleştirileri vardır. İşçilerin, bırakın zengin olmayı, insan bile olamadıklarını dile getirir. Çünkü yaptıkları iş, doğuştan gelen fıtratlarına değil de dışarıdan bir dayatmaya tabidir. ‘Daha çok ürettikçe, daha az tüketme hakkına sahip olurlar; değerli şeyler ürettikçe değersizlerşirler; ürettiklerine daha iyi bir form verdikçe kendileri deforme olurlar; ürettikleri malları uygarlaştırdıkça, kendileri barbarlaşırlar;…’ Marx, hayvanların da üretim yaptıklarını ama bunun sadece anlık ihtiyaçları karşılamaya yönelik tek taraflı bir üretim olduğunu söyleyerek çok önemli bir noktaya işaret eder. İnsanların üretimini hayvanlarınkinden farklı yapan şey işte bu tek taraflılığın olmaması, yani insanın evrensel değerler içeren, tek kişiden fazlasının ihtiyacı olan şeyleri üretmesi. Ki İbn Haldun da tek kişinin yapacağı iştense işleri bölüşerek yapmanın daha faydalı ve kolay olacağını söylüyor. İbn Haldun da, Marx gibi, ekonomik durumu temel alarak gelişmişlik düzeyini açıklıyor: ‘Bilmek gerekir ki; toplumların ahvalinde görülen farklılık, sadece, onların geçim yollarının farklı oluşundan ileri gelmektedir.’ Siyasi örgütlenmenin değişmesini de üretimin değişmesine yani bedevilikten (göçebelikten) hadariliğe (uygarlığa) geçilmesine bağlıyor. Marx ile ortak düşündükleri nokta, ekonominin sosyal düzende oynadığı ana rol. Farklı düşündükleri kısım ise, emeğin değeriyle ilgilidir. Marx’ta çalışan işçi, emek sarfettikçe değersizleşir. Fakat İbn Haldun’a göre, çalışmak -özellikle de iş bölümüyle çalışmak- gelişmişliğe giden yolu açar. Çünkü İbn Haldun’a göre, ‘Mal ve sermaye terakkümü, emeğin terakkümünden başka bir şey değildir…Zira (esas itibariyle) ortada emekten başka bir şey yoktur ve birikimden maksat da bizzat emeğin kendisi değil, ondan hasıl olan değerdir.’ ve ‘emek ve çalışmanın çoğalmasıyla bunun kıymeti olan servet, para o cemiyetle çoğalır.’ Bununla ilgili olarak, yine İbn Haldun şöyle der: ‘Çalışma ve iş ile servet kazanmak…vasıtaları temin edildikten sonra iş ve sanayi alanlarında uzman ustalar çalıştırılır, istihsal ve sanayi ilerler ve revaç bulur, bunun bir sonucu olarak şehir veyahut bölgenin geliri ve aynı nispetle masrafları çoğalır…’ Marx ile İbn Haldun’un uyuşmadığı diğer bir nokta ise çalışıp sıkıntı çeken kısımın varlıklı kısma oranla pastadan daha az pay alması. Marx bu durumu şöyle dile getirir: ‘ Bu çekişmenin kaçınılmaz sonu sermayenin bir kaç kişinin elinde birikmesidir’. Dr. Saka da; ‘Şimdiki kapitalist sistem içinde bir öğretmen ne kadar çok çalışırsa çalışsın, asla sistemi yöneten politikacıdan daha zengin olamaz.’ der. İbn Haldun ise tersini savunur: ‘ Bu yolla, işleri aralarında bölüşmek suretiyle, istihsal edilen (miktar) müstahsilleri sayısından kat kat fazla kişiyi geçindirir…Emeklerinin kalan kısmı ihtiyaçlarından fazlasına sarf edilmiş olur. Bunlar, istihsallerinin fazlasını geniş bir hayat ve bu hayatın icap ve itiyatlarına göre ve diğer bölgeler ahalisinin ihtiyaçlarını temin etmek için harcamış olurlar.’ Görüldüğü üzere, İbn Haldun modeli bir çalışma; zenginliği ve hadariliği beraberinde getirdiği gibi diğer bölge ahalisine de yardım etme gibi isar ruhuna uyumluluğu barındırır.

Dr. Saka, tasarruf etmenin zenginlik getirmeyeceğinden bahsediyor. Ancak onun bahsettiği zenginlik, ayda 100,000$ harcayıp üstüne hala mücevherler ve arabalar alabilmektir. Oysa, Rav Ben Zoma adlı bir filozof zenginliğin ‘eldekilerle yetinmek ve sahip olunanlarla mutlu olmak’ olduğunu söylüyor. Bu konu, Star gazetesi köşe yazarlarından Aslı Gür tarafından da şöyle bir başlıkla ele alınmış; ‘Bir memur, bir milyonerden daha huzurlu yaşayabilir’. Köşe yazısında, bunun en önemli faktörünün nefse hakim olmak olduğu söylenmiş. İşte tasarruf dediğimiz şey de bundan gelir. Bizi daha insan yapan şey, belki de asıl ihtiyacımız olan şey, maldan mülkten öte, kanaattir. Dr. Saka, kapitalizme, vaad ettiği ama vermediği zenginlikten dolayı kızgın. Ancak, şu bir gerçek ki, hiç bir sistem, zenginlik garantili olamaz. İslam dinin’de de, zenginliğin çalışan herkese bahşedilmeyeceği gerçeği belirtilmiştir. Şöyle ki; bir Hadis-i Kudsi’de ‘Malı istediğime, ilmi isteyene veririm’ buyurulmuştur. Her ne kadar, Rahman isminin tecellisi olarak, Yüce Yaratıcı, inanan inanmayan herkesi, gayreti nisbetinde rızıklandırsa da; çalışan herkesin mülk bakımından aynı zenginliğe sahip olamayacağı mevzusu vurgulanmıştır. Çünkü imanın şartlarından biri olan Ahiret inancımıza göre, dünyada yaptığımız herşeyin (asıl) karşılığını alacağız; ‘Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. Kim de zerre ağırlığıncabir şer işlerse, onu görür’ (Zilzal Suresi, 7-8) . Hesabın doğru, ölçünün yanlışsız olduğu bir mekanda asıl değerimize kavuşacağımızı düşününce; zenginlik ölçütleri olan elimizdeki telefon, ayağımızdaki ayakkabı, kıyafetimizdeki etiket bir anda gözden düşüveriyor değil mi?

Sonraki yazımızda, Dr. Saka’nın iktidar seçkinlerini ve kapitalizmin özgürlüğümüze nasıl  müdahale ettiğini eleştirdiği efsanelerini irdeleyeceğiz.

 

Kaynaklar:

Karl Marx. ‘Estranged Labor’. Economic and Philosophical Manuscripts of 1844

Hassan, Ümit. İbn Haldun Metodu ve Siyaset Teorisi. Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2010.

 

 

 

 

… Bu konuda okumak için…

 

 Sosyalizm İslam’a uyar mı? (Tartışma) 

Bir yanda zekât üzerinden eşitlikçi bir İslâm yorumu yapan anti-kapitalist Müslümanlar. Diğer tarafta bir türlü iktidar olamayan, sosyalizmi bilmeyen, kemalizmi demokrasi zanneden devletçi, hatta darbe yanlısı bir Türk solu.

Türk solu geçmişiyle yüzleşemekten korkuyor. Solcunun solcuyu katlettiği 1 Mayıs 1977 bir tabu. Deniz Gezmiş’in ulusalcı duruşunu da eleştiremiyorlar. Evet… Türk solcuları iktidara yürümek için bir koltuk değneğine muhtaçlar. Peki ya İslâm? Sosyalizm İslâm’a ne kazandırabilir? Sosyalist devletlerin Müslümanlara yaptığı onca eziyetten sonra Müslümanlar sosyalizm ile ittifak yapabilir mi?

 Derin Düşünce okurları tartıştılar, biz de kitaplaştırdık. Buradan indirebilirsiniz. 

 

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile  liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz. 

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin. 

 

 

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz. 

 

Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro

Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!” . İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar kolay mı?

“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var ki İyi ile Kötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)

Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katıyor.  Buradan indirebilirsiniz. 

 

Derin MAЯҖ

Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden? 

 Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok.  Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin