RSS Feed for This Post

Kapitalizm Hakkındaki Efsaneler

 “Birçok farklı toplumu gözlemledim. Kapitalizm insanlara nasıl da ‘en güvenilir’ sistem tablosu çizilerek sunulmuş, buna cevap aradım. Ama mezbahaya götürülen kurbanlık koyunlar gibi birçok insan, bu hilekar sisteme karşı iyi niyetler taşıyor. Son zamanlarda bir ekonomik kriz oldu. Bu krizin etkisi kapitalizmin yüksek itibar sahibi olduğu uluslarda başlayıp dünyanın her köşesinde hissedildi. İnsanlığı, finansal vurguncuların vurgunlarının sonuçlarına katlanmaya mecbur etti. Ve bu kriz olumlu yönde hiçbir gelişme belirtisi göstermedi. Aslında, son zamanlarda kapitalist sisteme karşı küresel protestolar ve toplumsal isyanlar oldu. Bu da dünyanın, şu ana kadar anlatılanlarla gerçekliğin aynı olmadığını farketmeye başlamasının bir işaretidir. Bu yüzden, kapitalizmin gerçeği ve efsaneleri yavaş yavaş sıradan insanlar için de açık bir hale geliyor. ”  (Dr. Saka)

Kimdir?

Dr. Saka, Afrika meselelerine dair politik analizci bir yazar ve Afrika’da iyi bilinen bir sosyal yorumcu. Afrika’da birliği merkez edinen ‘Pan Africanism’ düşüncesinin şiddetli bir savunucusu. Afrika için sosyalizmin en uygun sistem olduğunu öngören Sosyalist Gençlik Hareketi’nin (SYM) kurucusu. Aynı zamanda ‘Yarının Liderleri’ (Leaders of Tomorrow) adlı oluşumun kurucularından biri. ‘Kapitalizm Hakkındaki Efsaneler’ adlı makalesinde, kapitalizmin toplumda oluşturduğu eşitsizliği şiddetle vurguluyor ve bu duruma çözüm olarak benimsemiş olduğu sosyalizmi sunuyor.

Dr. Saka ‘Kapitalizm Hakkındaki Efsaneler’ adlı makalesinde, kapitalizmin sonunun geldiğini söylüyor. Sebebini de, bunca zaman efsanelerle kandırılmış olan insanların gerçeği görmeye başlaması olarak açıklıyor. Krizlerin sonucunun vurgunculara değil de bütün insanlığa yıkılmasını eleştiriyor ve bu krizi yenilerinin takip edeceğini öngörüyor. Takdir ettiği nokta ise önceden bu duruma kimse itiraz etmezken, bir alternatif aramazken şimdilerde yapılan protestolar ve eylemler. Dr. Saka’ya göre, bu karşılıklar, anlatılagelen kapitalizm ile yaşanan kapitalizmin insanlarca ayrıştırılmaya başlandığının bir göstergesi. Makalesinin kalan kısmında, gerçek hayatla efsanelerin farkını anlatan on madde sıralamış. Çeviriyi o haliyle sunmama sebebimiz, bu maddelerin derin düşündürmesidir. Dr. Saka’nın görüşlerine içtenlikle katıldığım noktaların yanısıra, fazla romantik ve oryantalist bulduğum noktalar da oldu. Değinilen noktaları daha iyi irdeleyebilmek için, konu bütünlüğüne göre çeviriyi bölümlere ayırdım. Görüşüme kaynaklık eden düşünürlerden ve düşüncelerden de referans vererek konunun Dr. Saka’ya göre açıklanmış boyutuna alternatifler sundum. Dizi halinde irdeleyeceğimiz bu metnin ilk bölümünde, Dr. Saka’nın yazmış olduğu, yukarıda da tırnak içinde yer verdiğimiz giriş paragrafını tartışacağız.

Dr. Saka bir çok farklı toplumu gözlemlediğini ve bu toplumlarda kapitalizmin en güvenilir sistem olarak kabul gördüğünü söylüyor. Bunu söyleyerek kapitalizmin küresel etkisini de doğrulamış oluyor. Cevap aradığı husus; insanların nasıl bu sistemi bu kadar benimseyip bu sisteme dahil oldukları. Bir sistem olarak kapitalizm, sermaye birikimine dayalıdır. Karl Marx ekonominin üst yapı olduğunu ve din, siyaset, sanat gibi alt yapıları belirlediğini söyler. Max Weber ‘Protestan Etiği Kapitalizmin Ruhuna uygundur’ diyerek  Marx’a karşı çıkar. Yani sorumuzu şöyle değiştirebiliriz; kapitalizm mi toplumu şekillendirdi toplum mu kapitalizmi? Sistemle bütünleşme noktasında Dr. Saka da aynı soruyu soruyor ve sistem olarak kapitalizmin toplumu şekillendirdiğini söylüyor. Dr. Saka’nın yanıldığı noktalardan biri olarak gördüğüm husus budur. Toplum kapitalizmi benimsemiş ve sonra da biriktirilen sermayenin çeşidini değiştirmiştir. Ve işte Dr. Saka’nın cevap aradığı asıl soru; bu sistem nasıl içselleştirilmiş?

Burada Charles Horton Cooley’in ‘ayna benlik’ teorisine değineceğim. Cooley, ‘benlik’ düşüncesinin üç ana elementinin olduğunu söylüyor. Bunlar; görünüşümüzün diğer kişilerde oluştuğunu varsaydığımız zihnimizdeki imgelemi, o kişinin bu görünüş hakkında yaptığını varsaydığımız yargılamasının imgelemi ve bu imgelemlere göre ortaya çıkan bir takım kişisel hisler (mesela gurur duyma ya da incinmiş hissetme). Cooley’in bu teorisinden yola çıkarak, benliğimizin oluşumunda diğer insanların etkisi yadsınamaz diyebiliriz. Şimdi, kapitalizmden bahsederken niçin bir anda benlik oluşumuna girdik diye sorabilirsiniz. Cevap çok basit; toplumun kapitalizmi benimsemesinin en önemli sebebi kazanacağını düşündüğü yeni benlik. Peki bu yeni benlik nedir? Kişinin ayna olarak kullandığı ve kendini şekillendirdiği toplum, kapitalizmin getirdiği ‘follow the mass’ yani ‘çoğunluğu takip et’ esasına dayalı. İnsanlar neden çoğunluğu takip etmek zorunda? Çünkü kapitalizm ‘güçlü olanın hayatta kaldığı’ felsefesini taşır. Güçlülüğün belirleyici özelliği ise üretilen tüketim mallarına erişim imkanlarıdır. Güçsüz kalmak -yani tüketememek- istenen bir benlik olmadığı  için, güçlü görüneni güçlü yapan tüketim türü ya da kültürü bu ‘ideal benliği’ oluşturur. Aslında bu ideal benlik tamamiyle bir ‘kapitalist benliktir’. Farklı markalara sahip aynı ürünler farklı değerlerin sembolüdür. Yani aslında kim olduğumuzu söylemek elimizdeki çantanın görünür yerinde mevcut olan marka amblemidir. İşte burada da George Herbert Mead’in babası olduğu ‘sembolik etkileşim’ teorisi devreye girer. İnsanlar arasındaki etkileşim semboliktir. Çünkü aktörler birbirlerinin davranışlarına, kendilerine bir şeyler ifade ettiği için cevap verirler. Mesela; jestlerle konuşma sadece bu jestlerin katılımcılar için aynı şeyi ifade ettiği zamanlarda anlamlıdır. Bu yolla paylaşılan anlamlar, insanların sosyal düzeni için bir temel teşkil eder. Dr. Saka’nın da gözlemlemiş olduğu kapitalist toplumlarda, markalar sembolik etkileşimle ayna benlikleri oluşturur. Özellikle her alanda küreselleşmenin görüldüğü günümüzde, herkes aynı markayı giyiyor, aynı markayı yiyor, aynı marka araba kullanıyor, aynı müzikleri aynı müzik çalarlarda dinliyor, aynı dili konuşuyor (bu dil hem sömürü yoluyla yaygınlaşmış olan İngilizce hem de kapitalizmin sembolleriyle oluşturulmuş dil). Dikkati çekmiştir muhakkak ama altını çizmekte fayda var; kat’i surette tüketim söz konusu. Oysa kapitalizm sermaye birikimine dayalıydı, hatta anlık zevklerden vazgeçme esası olduğu için Protestan etiği buna çok uygundu. Ama biriktirme değil, tüketme söz konusu. Kapitalizm ile İslam’ın çatıştığı nokta işte burası. İslam tüketime karşı değildir ya da bir kenara koyup biriktirmeye de. Sadece aşırıya kaçmaması ve amaçsızca yapılmaması esastır. Bakara Suresi 219. ayette “…Ayrıca sana, neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ‘İhtiyaçtan fazlasını…’ ” Tefsirinde de bu ayeti şöyle açıklamaktadır: “Onlara de ki: ‘Malda zekattan başka da hak vardır. Bu yüzden nefsinizin ve ailenizin ihtiyaçlarından artanı harcayın. Bu hususta kendinize eziyet vermeyip sizi fakir bırakmayacak sekilde infak edin.”‘ Nefsimizin de üzerimizde hakkı olduğu bir gerçektir ve ona da eziyet etmeyecek şekilde harcama yapmamızın dinen sakıncası yoktur. Böyle bir tüketim ne anlık zevkleri ertelemeye dayalı dini etiklerden gelir ne de ‘kendine’ uzak benliklerin oluşumuyla sonuçlanır. Müslümalıkla Kapitailzmin çakıştığı diğer nokta ise ‘bir’ tutulan yolların farklı olması. İslamda da Kapitalizm’de de bir olma şuuru var. Ancak Kapitalizm’deki birlik Oryantalist kaynaklı tüketim birliğidir. Oysa İslam’daki birlik, büyük düşünür Zamanın Bedii Said Nursi’nin modeli olan birliktedir. Mektubat isimli eserinin  Yirmi İkinci Mektubu’nun Birinci Mebhasın’da, Müslümanlar’a “Halık’ınız bir, Malik’iniz bir, Mabud’unuz bir, Razık’ınız bir.. bir bir, bine kadar bir bir…Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir..bir bir, yüze kadar bir bir…Bu kadar bir birler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kainatı ve küreleri birbirine bağlayacak manevi zincirler bulundukları halde; şikak ve nifaka, kin ve adavete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mümine karşı hakiki adavet etmek ve kin bağlamak, ne kadar o rabıta-yı vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebat-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve itisaf olduğunu, kalbin ölmemiş ise aklın sönmemiş ise anlarsın!” diyor. Kapitalizmin vaad ettiği ‘bir’likten doğan modanın vereceği güçlülük ve tüketim kültürünün getireceği ideal benliği getirmekte başarısız olduğunu her ölmemiş ve sönmemiş akıl sahibi idrak edebilir. Fakat verilen tepkilerin de akıl yoluyla olması, zaten harabeye çevrilmiş olan durumun daha da kötüleşmemesi temel alınmalıdır. Zira, bunca vakit, kolay olan ‘yıkmak’ tercih edilmiş, ‘yapmak’ bir kenara atılmıştır. Kapitalizm de yıkılmıştır ancak yerine yeni bir sistem konamamıştır. Üretim biçimi değiştirilerek sistem devam ettirilmektedir. Sistemler boyunca güçlü olmanın temeli toprak, ticaret, para iken günümüzde ‘bilgi’ üretimi ve erişimidir. Kitaplar otoritelerce yakılarak, saklanarak ya da yeni bilgilerin ‘üretimiyle’ güce erişim hakkımızın sınırları belirlenir. Sunulan bu bilgilerin tüketilmesiyle de formatlanmış nesiller oluşturulur. Bu yüzden, tarihin gerçekleri diye önümüze konulan efsanelerine vereceğimiz tepkiler de akıl yoluyla olmalıdır, anlık ve hissi mülahazalarla değil.

 Sonraki yazımızda, Dr. Saka’nın bahsettiği kapitalizmin efsanelerine başlayacağız. Efsanelerde yer alan kapitalizm ve zenginlik ilişkisini tartışacağız. 

 

 

… Bu konuda okumak için…

 

 Sosyalizm İslam’a uyar mı? (Tartışma) 

Bir yanda zekât üzerinden eşitlikçi bir İslâm yorumu yapan anti-kapitalist Müslümanlar. Diğer tarafta bir türlü iktidar olamayan, sosyalizmi bilmeyen, kemalizmi demokrasi zanneden devletçi, hatta darbe yanlısı bir Türk solu.

Türk solu geçmişiyle yüzleşemekten korkuyor. Solcunun solcuyu katlettiği 1 Mayıs 1977 bir tabu. Deniz Gezmiş’in ulusalcı duruşunu da eleştiremiyorlar. Evet… Türk solcuları iktidara yürümek için bir koltuk değneğine muhtaçlar. Peki ya İslâm? Sosyalizm İslâm’a ne kazandırabilir? Sosyalist devletlerin Müslümanlara yaptığı onca eziyetten sonra Müslümanlar sosyalizm ile ittifak yapabilir mi?

 Derin Düşünce okurları tartıştılar, biz de kitaplaştırdık. Buradan indirebilirsiniz. 

 

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile  liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz. 

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin. 

 

 

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz. 

 

Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro

Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!” . İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar kolay mı?

“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var ki İyi ile Kötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)

Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katıyor.  Buradan indirebilirsiniz. 

 

Derin MAЯҖ

Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden? 

 Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok.  Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 1 Trackback(s)

  2. Tem 7, 2012: Kapitalizm Hakkındaki Efsaneler - 2 : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin