RSS Feed for This Post

Yıldız Ramazanoğlu Öykücülüğü (Derin Siyah ve Angelika)

 

Derin Siyah içinde Mehtap, Ses Tutulması, Mor Gülümseme, Yol Hikâyesi, Milenyum, Ağır Prenses, Omega, Tuhaf Bir Sabah, Köyün İlk Günü, Kriz ve Derin Siyah adlı on bir kısa öyküyü barındıran TYB 2002 Hikâye ödülünü almış öykü-seçki. Bu hikâyelerde öne çıkan ilk özellik dış gözleme eşlik eden iç dünya, bu dünyanın başarılı yansıtılması ve alışılmamış bağdaştırmaların iç dünyanın veriminde aktif rol oynaması. Bireyin yaşadığı topluma bakarken, ona yönelik eleştirilerinin kendine dönük bir şekilde huzursuzluğun yansıması olarak verilişi, aidiyet-değişim ve şehir sorgulamalarının tem’ olarak merkeze oturması, bireyin kayboluşunun farklı hikâyelerde ve metaforlarla ama yinelenen bir şekilde ortaya çıkması öykülerin modern insana ayna tutma işlevini üstlenmesini sağlamış.

Özellikle kahraman anlatıcı bakış açısıyla aktardığı Yol Hikâyesi adlı öyküde yazar, kahramanına “Bulunduğum yer neresi bilmiyorum. Bu şehir kurgusunu hep değiştiriyor sanki. Hiçbir ayrıntıyı öğrenemiyorum. Buralara bildiğim ve beni bilen bir şehri bırakıp geldim.”dedirterek üslubuna ve seçtiği içeriğe dönük önemli ipuçları veriyor. İsimsiz kahramanların ve özellikle kahraman anlatıcı bakış açısının -kimi öykülerde Tanrısal bakış açısı kullanılsa ve bu kısımlarda kahramanlarının ismi belli olsa da- tercih edilmesi ve yine bu öyküdeki “İnsan, birilerini, yaşarken suçüstü yapıp kayda geçirecekse kendi hayatından başlamalı.”cümlesinde olduğu gibi, gözlemlenen hayata ait dış ve iç hâllerin seçimi yazarın kendi tercihlerini belirtiyor. İsimsiz kahramanlarıyla modern insanın çelişkilerini ifade etme şansını yakaladığı gibi, kendinden de bir şeyler katma şansını yakalayan yazar, kahraman anlatıcı bakış açısıyla, sizi kendi kurgusal gerçekliğinde, okurun ve yazarın dünyasının benzerliğinin verilişiyle ortak bir noktada buluşturarak kurgusunun gerçekliğini ve okuruyla özdeşliğini arttırıyor. Bu gerçeklik ve özdeşlik, her ne kadar ortak olsa da yazarın üslubunun, seçtiği kelime ve cümlelerin, benzetmelerinin… ve özellikle alışılmamış bağdaştırmaların kullanılışıyla (bebeğin uykusunu eliyle tutmak, uzana uzana uzayan kollar, gökteki yırtık kaygı, içinin perdelerinin yırtılması, ikindi ezanının esmesi…) farklı bir bakış açısının, hayata bakışın, onu yorumlayışın izlerini ifade ederek aynı zamanda bu özdeşliğin yıkımını da sağlayarak ikili bir işlev üstleniyor. 

Yıldız Ramazanoğlu’nun Angelika adlı öykü seçkisi ise, modern hikâye teknikleri ve öne çıkan sorgulamaları ile At Hikâyesi, Angelika’nın Unutuşu, Alissa Yolu, Müberra’nın Kaydetmesi, Hüküm, Şairle Randevu, Sinemacı Kadınlar adlı yedi öyküden oluşuyor.

Özellikle dişil yazar/anlatıcı dilinin hakim olduğu, duygusal, incelikli, detaycı betimlemeler, tespitler, gözlemler ve bu betimlemelerin kahramanın ruhi portresinin açımlanmasında işlediği rolle dikkati çekiyor. Kadın ve yazar olmanın leitmotif olarak birçok öyküsünde dikkati çeken tem’ olması ve merkeze oturması, sorgulamalarla dolu farklı bakış açılarının diyalog ve bilinçakışı tekniğiyle verilişiyle okuru şu sonuca götürüyor: Müthiş bir yazma isteği satırlar arasından sızıyor ve annelik, kadınlık ve yazarlık arasında kadına düşen rolün kadının üzerindeki etkilerini dengelemeye çalışan bir yazarla karşı karşıyayız. İçindeki meleği yok etmeden, onu yazarlıkla dengeleyen bir yazar Ramazanoğlu; ama kapıları kapatma isteği içinde hep var.

Yine dikkati çeken diğer özellik, kahramanlarını dünyaya bakışını yansıtan bir araç konumunda kullanması; fotoğraf çeker gibi olayları/ânı/olguları tespit edip, kurmacayı bu fotoğrafın üzerine yedirmesi.

Teknik anlamda başarılı öyküler yazmış Ramazanoğlu. Üslubu oturmuş ve sade; ama derin bir bakışı yansıtan cümleleri ile ve özellikle at metaforu ile dikkati çeken bir yazar. Özellikle ilk öyküsünde -ki diğer öykülerde de bu imge var- görsel bir sekansın kelimelere dökülmüş hâli okurda müthiş bir bellek izine, ses ve görüntünün zihinde birleşmesine neden oluyor.

Kahverengi, boynunun altında beyaz bir lekesi olan harika bir atın, herkesin uyuduğu bir saatte, yıldızlı göğün altında ana caddede tek başına yürürken çıkardığı o büyülü sesle açılacaktı sayfa…

2002 ile 2010 tarihlerinde yayımlanan bu iki öykü-seçkinin farklarına bakıldığında, Angelika, Derin Siyah’taki öykülerden daha uzun ve daha derin olması, yazarın sosyal-toplumsal hayattan etkilenen kahramanlarının yerine bireyin daha merkeze oturduğu ve dünyadan etkilenen bireyden çok dünyaya anlam katmaya çalışan bireylerin verilişiyle, üslubunun ve öykü tekniğinin (özellikle bilinçakışının, metaforların ve zamanı kullanışının) çok daha başarılı oluşuyla öne çıkan bir anlatı.

Yıldız Ramazanoğlu; kendini, yaşadığı toplumu ve zamanı, görünen ve olan’ı sorgulayan, bu sorgulamayı bireyin ben’ini tek başına değil, dış’la bir bütün olarak veren, ân’ı öncülü ve sonrasıyla zengin bir biçimde kurgusal bir akışta birleştiren ve fotoğraf çeker gibi ân’ı dondurup onu iç ve dış dünyayla akışkan hâle getiren, titiz ve ayrıntılı gözlemlerini, tespitlerini başarılı bir şekilde yazıya döken bir öykü yazarı. Orhan Pamuk, Saf ve Düşünceli Romancı adlı eserinde ekphrasis ‘ten bahseder ve onu dar ve ilk anlamda “görsel sanat eserlerini, resimleri-heykelleri şiirlerde tasvir etme işidir” diyerek buna ilk örnek olarak Homeros’un İlyada’sını örnek verir ve şöyle der: “Bu çeşit metinleri ben kitaplarımda çok yazdım, ama Auden’in yaptığı gibi, bir çağı yargılamak, yani ona uzaktan bakmak için değil, tam tersine, resmin içine yazıyla girmek, çağın bir parçası olmak için.” Ramazanoğlu da öykülerinde hayatı görsel bir sanat eseri gibi kullanarak, yaşadığı ân’ı kelimeleriyle tasvir eden, tasvir ederken, yaşadığı çağı yargılamaktan, ona uzak bakmaktan/durmaktan çok, onun içine, -bir resimden çok, bir fotoğrafın içine- yazıyla/kelimeleriyle giren ve çağının bir parçası olma başarısını gösteren bir yazar. Hayatın içinde, onunla bir bütün.

Ve hikâyeciliğinin gelişim çizgisi bize şunu söylüyor son olarak: Yargılayan, edilgen, tepkisiz bireyi değil, yaşadığı hayattan etkilenen ama ona rağmen tepki veren, sorgulayan, kendisiyle ve diğerleriyle yüzleşebilen bireyi/kahramanları anlatan bir yazar.

 

 

 

… Sanat üzerine e-kitap okumak için…

 

  Baudolino (Umberto Eco)  Suzan Başarslan

Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir.  İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın

 

Derin Göz

  İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir  Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot,  Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca,  Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, … Buradan indirebilirsiniz.

 

Şiirlerim, Öykülerim / Cemile Bayraktar

İnsan ya zevkten yazar ya dertten yazar. Ama insan bazen dertli olduğunu kendi bile bilmez, derdini ve zevkini kendi yazar ama farkında değildir, derdini de, şevkini de bazen kendi yazmamışçasına, yazdığından okur, insanın kendinde bilmediği yansımıştır yazıya, insan dertten yahut zevkten yazarken herkes kadar kendini okur. İnsan önce kendi için yazar. O vakit yazdığı aynası olur. Buradan indirebilirsiniz. 

 

  

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

 

Söz yıkar şiir imar eder

İncitmeden söylemek istersin ama söz incitir bazen. Ağlatmak istersin bazen ama söz ağlatmaz. Bazen sesini sözle duyurmak istersin ama duyulmaz. Bazen birsindir, bin olmak istersin söz yetmez. Sözün söz; kelimenin kelime olarak kaldığı anlar bazen yetmez, bazen tam aksine düşer, öyle zamanların sihri sadece şiirdir… Tahran’dan, Washington’a; Beyrut’tan, Tokyo’ya; İstanbul’dan Şam’a; Paris’ten Kazablanka’ya; Filistin’den Keşmir’e kadar uzatabilir kollarımızı şiir, tel örgülere, mayınlı topraklara, kırmızı çizgilere mahkûm etmeden beşeri, uzanır uzanabildiğince…Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

İnsan’sız Sinema Olur mu?

Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır.

Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.

Öyküler (Suzan Nur Başarslan)

“…Benim öyküm bir rivayetten ibaret, bu yüzden benden miş’lerle bahsediyor diğerleri. Beni, yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılıyorlar. Sorsalardı bana, derdim ki, beni yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılayanlara, evinden ayrılmayan/ayrılamayan, öyküsünü değil, hayallerini anlatır elbet, ya da masalları. Oysa bilmek yaşamak değildir her zaman, yaşamanın bilmek anlamına gelmeyeceği gibi her daim. Gözlerimde; bir şeyler yaşamış olanların, yaşamadıklarını sandıklarına olan o kendini beğenmiş, o her şeyi bilen bakışına rastlayamazsınız bu yüzden…” 

Son romanı Bela’dan da tanıdığınız DD yazarı Suzan Nur Başarslan’ın öykülerini derlediği bu kitabını ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

“Ötekilere” bakarken (Çeviriler)

“Ötekilerin” gözüyle dünyaya bakabilenler ilerliyor uygarlık yolunda. Geçmişte Bağdat’ı, Kurtuba’yı inşa eden, bugün ise Paris’i, New York’u, yaşatan “öteki” değil mi? Bugün içine kapanan ülkeler yine geriliyor. Dışa açılan, “ötekilerin” bilgisini, birikimini kendine katabilenler ilerliyor. Bu kitabın amacı da “ötekilere” küçük bir pencere açmak. “Almanlar, Amerikalılar, İranlılar, Filistinliler ve İsrailliler dünyada olup bitenlere nasıl bakıyor?” diye sormak. Çeviri metinlere adadığımız 125 sayfalık bu kitapta Ermenistan’dan tasavvufa, İran sinemasından Ateizme, Şeriat’tan Türkiye’deki Hristiyanlara uzanan çok değişik konularda çeviri metinler bulacaksınız.  Buradan indirin. 

 

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

 ”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…” 

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin. 

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:N.Narda Tarih: May 6, 2012 | Reply

    Derin Siyah’ı okumadım ancak Angelika çok güzel bir kitaptı ve hakkındaki eleştirilere katılıyorum.Özellikle kadın ve yazar olmak birlikteliğinin sancısı güzel işlenmişti…

  3. Yazan:suzannur Tarih: May 6, 2012 | Reply

    Narda, ben yazarın öykü dilini, kelimelerle kurduğu ilişkiyi ve hayatı sorgulayan bakışını çok beğendim. Mutlaka okunması gereken bir yazar. Selamlar.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin