RSS Feed for This Post

Keşifler Çağı ve Uyuyan Osmanlı?

“Neden Amerika’nın kaşifleri İspanya’dan yelken açtı da, Müslümanların Atlantik limanından açmadı? Halbuki bu tip yolculuklar daha önceki zamanlarda yapılıyordu…” (Bernard Lewis) 

Böyle diyordu Bernard Lewis. Ancak bu tespite birkaç noktadan itirazlarım olacak . Bazı noktaları yeniden düşünme ve sorgulama ihtiyacı hissediyorum.  

Öncelikle bizlere okul sıralarında öğretilen daha doğrusu beyinlerimize kaydedilen bilgilerin sorgulanması gerektiğine inananlardanım. Resmi kurumlar eliyle, adeta çamaşır makinasına attığımız beyinlerimizin haleti durumunu gösteren fotograflar ya da röntgenler çekilebilseydi keşke. Mesela, neden okul kitaplarımızda Kristof Kolomb, Macellan ve Vasko da Gama maceralarını kendimizden geçercesine okuruz da, dünyanın en uzun mesafe kat etmiş gezgini unvanına sahip İbni Batuta‘yı okumayız. İbn Batuta ismini duymuş muyuzdur acaba? Dahası Hindistan’da akıl almaz maceralara katılan Seydi Ali Reis‘i, haritalarını uzaydan bakıyormuşcasına nasıl çizdiği hala anlaşılamayan Piri Reis‘i neden okul kitaplarımızda hakkıyla okumayız? 

Sorgulamaya devam ediyorum. Portekizli kaşif Vasko da Gama’nın maceralarını okuduğumuzda 1498 yılında Hindistan’ın Kalküta limanına yanaşmayı başardığını  ve kârlı bir ticaret yaptığını biliyoruz. Bu doğru. Ancak bu bilgilerden bize ne? Unutturulan bilgi, Hint ekonomisinin ve bölgenin ticari insiyatifinin, önemli ölçüde müslümanların elinde olduğu bilgisi değil midir? Öyle ki Müslüman deryasında, yabancı görünmemek ve belalardan uzak kalmak için Portekizli kaşifimizin Müslüman kıyafetlere büründüğü sır değil(1). Dahası kendisini Türk zannedip, bu yüzden kendisine, bir sultan tarafından hürmet gösterildiğini dahi biliyoruz(2).  

Şimdi Bernard Lewis’e, esas soruya geçmeden önce, yavaş yavaş hazırlık aşamasında, alıştırmalık sorularımı sorabilirim.

 Acaba 15.yüzyıl sonlarında Hindistan’ı bilmeyen ve ona ulaşamayanlar bir tek  Avrupa sakinleri olmasın sakın? 

Soruları çoğaltalım,  

Keşiler Çağı kimin keşifleridir ? Bir Hint’li, bir Madagaskarlı ve Kuzey Amerika’da yaşayan bir Kızılderili için keşfedilmek, çevresinde başka barbar insanlar görmekten başka hangi komik anlamı taşımaktadır? Ve Avrupalılar 15.yüzyılda neden can havliyle deniz aşırı diyarlara keşif yolculuklarına çıkmışlardı?  

Coğrafi Keşiflerin altında yatan temel sebepleri inceleyerek devam edelim… 

Temel Sebepler : 

  • Avrupa’nın telaşı, geç  ve geri kalmışlığını telafi çabasından kaynaklanıyordu. Nitekim Avrupa aleyhine devam eden bu fark 18.yüzyılda ancak kapanacaktı. Zira, dünyayı keşfe muhtaç ve koca bir kıtayı demir perde haline getirip, kendi kıtasının karanlıklarında ve zulümlerinde sıkışıp kalan halk Avrupa sakinleriydi. Avrupa için, doğudan mahrum kalmak ikinci bir ölüm manasına geliyordu
  •  Amaç servet, kudret, ihtişam ve dini meşruiyet arayışı idi. Yani keşif amacıyla yola çıkılmamıştı. Gizli emeller içerisinde Kudüs’ün haçlılar tarafından tekrar fethi dahi vardı.
  •  Hint ticaretinde tekel kuran Venedikli ve Osmanlı tüccarlar karşısında, bu haksız rekabetten kurtulabilmek adına Avrupalı tüccarlar, Avrupa piyasasına birinci elden mal götürüp satmak istiyordu.
  •  Avrupalıların dillerinden düşürmedikleri ve doğuda yaşadığına inanılan “Prester John” adlı bir efsanevi hristiyan kralına ulaşmak ve ondan yardım almak peşindeydiler. Kristof Kolomb’un ve Vasko da Gama’nın, Efsanevi krala ulaşmak için yanlarında çeşitli hediyeler götürdüklerini de biliyoruz.

 

Evet coğrafi keşiflerin arkasında yatan temel güdülerden birisi de, (lütfen alıcılarınızın ayarıyla oynamayınız. Evet yanlış duymadınız) doğuda yaşadığı bilinen ama cismi bir türlü bulunamayan güçlü efsanevi kralı bulmak, onunla temasa geçip, ondan gücünü Batıdaki hiristiyanlarla birleştirmesini sağlamak ve bu sayede müslümanlara ağzının payını vermekti.  

Böyle bir hurafe bizim tarihimizde olsa, memleketimizin aklı evvelleri hemen üstümüze çullanır , “Zaten bu kafayla geri kalmadık mı ?” teranesine yeni bir beste eklemenin zaferiyle kendilerinden geçip sarhoş olmazlar mıydı? 

Burada şu soru sorulabilir. Osmanlı keşifler çağında ne yapıyordu? Nal mı topluyordu ya da keman mı çalıyordu? Keman çalmıyordu elbette, zira keman henüz icat edilmemişti. Ya da ünlü şairimiz Nedim’in deyimiyle, “Gülelim oynayalım kam alalım dünyadan” moduna mı girilmişti? Yoksa salt bir kara gücü kurmuş dev bir fil miydi Osmanlı? 

Evet öyledir diyorsanız, öncelikle koskoca Akdeniz sahil şeridinin dörtte üçünün hem de uzun yıllar nasıl hakimiyet ve kontrol altında tutulduğunun makul bir cevabı  verilmelidir. Evet Osmanlı, daha çok kara gücüne dayalı dev bir fildi belki de ancak yüzmeyi bilen dev bir fil olduğunu eklemem gerek. 

Osmanlının o dönemler ne yaptığına gelince, Amerikalı araştırmacı Palmira Brummett’in tespitleri yardımımıza koşuyor adeta. Çünkü çöküş saplantısı  ve oryantalizm öyle körleştirmiştir ki bizleri, adeta beyinlerimizi bir fanus içinde esir almıştır. Doğal olarak bizim göremediklerimizi Amerikalı araştırmacıların görmesine şaşırmamak gerekiyor. 

İlginç bir tespitle, Yavuz’un İran, Suriye ve Mısır seferlerini 1505’den itibaren Kızıldeniz ve Hint okyanusuna yelken açan Portekiz kuvvetlerine karşı girişilmiş bir karşı harekat olarak yorumluyor Brummett. Bu fetihlerle Hint ticaret yolunu güvence altına alan Yavuz, hem Akdeniz’in canlılığını sürdürmesini temin ediyor hem de Hint Okyanusuna bu defa kara yoluyla açılıyordu. Aynı zamanda bu sefer, İslam alemini koruması altına almak anlamına da geliyordu. (3)

Ayrıca Kanuni’nin Fransızlara vermiş  olduğu kapitülasyonlar, Akdeniz’i canlı tutmanın ve ticaret yollarının dışında kalmama çabasının bir parçasıydı.

Yavuz’un seferleri, keşif amaçlı ya da efsanevi Kral Prester John’u bulmak amaçlı değildi elbette.Yapılan seferler siyasi, ideolojik ve ekonomik amaçlıdır.

Efsanevi kral “Prester John”  komikliğini bir kenara bırakırsak, genel manada keşifler çağında Avrupa’yla yaşanan tek ikilem birinin batıya diğerinin de doğuya sefere çıkmasıydı. Ve doğuya sefere çıkan Osmanlının önündeki engel Avrupa değil, Safevi Devleti olacaktı. (4) 

Durmak yok, sorgulamaya devam! 

Kristof Kolomb Amerika’yı  Keşif mi etti, yoksa icat mı etti?

Ya da soruyu şöyle soralım 1492, keşif tarihi mi ya da işgal ve sömürgeleştirme tarihi midir? 

 

1492. Bu tarihte iki bıçak birden sokulur insanlığın gövdesine. Birinci bıçak, İspanyada çekilr  ve Amerika kıtasına düşer. Amerika yerlileri olan Kızılderililerin nüfusu, soykırımın kanlı sürecinde otuz da bire düşer(5). İkinci bıçak ise, yine İspanya’da çekilir ve Endülüs’e düşer. Muhteşem Endülüs’ün son kalesi Gırnata (Granada) düşmüştür ve yüz binlerce Müslüman ve Yahudi’ye yol görünmüştür artık. Ya dinlerini değiştireceklerdir ya da ülkelerini terk edeceklerdir. Üçüncü yol ise, Yerli Amerikan halkı ile aynı kaderi paylaşmaktır. 

Evet, 1492 ‘nin iki bıçağı, bir ucu Amerika’da bir ucu İspanya’da kanıyor. Batının yükselişi üzerine dizilen destanlar, beyinlerimizi öylesine esir almış ki, batı merkezli bakış açılarına mahkum edilmişiz ve onsuz ne nefes alabiliyoruz ne de nefes verebiliyoruz. 

Oysa Avrupa’nın gerek Çin gerekse de İslam medeniyeti üzerinde yükseldiğini, mesela tüfek, kağıt, pusula ve matbaanın  Çin’den geldiğini Kopernik’in dünya dönüyor derken arkasında Nasirüddin Tusi’nin olduğunu, Galile’nin hareket kanunlarının arkasında da İbn Bacce’nin olduğunu söylesek ve bunu ispat dahi etsek kolay kolay kabul görmeyecektir. Zira bir buluşun gerçek bir buluş olması için, ancak ve ancak Avrupa tarafından tescillenmesi gerektiğine inandırılmışızdır maalesef.  

Mesela Kristof Kolomb’un Amerika’yı  ilk keşfeden değil de son keşfeden olduğunu ve batının bu nedenle ne kadar geri kaldığını söyleyen birisi, üniversite koridorlarında sizce kaç  adım yürüyebilir?  

Dahası  Kolomb’dan 71 yıl önce Amerika’nın, Çinliler tarafından nihai olarak keşfedildiğini(6), hatta yerleşim yerleri kurulduğunu, haritaların çıkarıldığını ve Asya ile Amerika arasında anlaşmalar yapıldığını söyleyen birisine, sanırım çok da iyi gözlerle bakılmaz. 

Biraz daha ileri gidiyor ve Amerika’nın, ilk olarak Kolomb’dan yüzyıllar önce Kızıl Eirik’in başında bulunduğu Vikingler tarafından keşfedildiğini, sonrasında Ortaçağda bazı müslüman denizciler tarafından Güney Amerika’ya gidildiğini ve nihayet yakın tarihde Moğol asıllı Çinli bir Müslüman donanma komutanı Zeng Ho(7) devasa gemileriyle(8) Çin’den hareketle Amerika’yı nihai olarak keşfettiğini, Avrupalılar bunu tescil etmese de söylemeliyim. Ama nedense, ne Müslüman denizcilerin ne de Çinli müslüman komutan Zeng Ho’nun aklına Amerika’yı sömürgeleştirmek ve bu uğurda yerli halkı katletmek  akıllarına gelmemiş, aksine dostane ilişkiler kurulmuştu.

Bu bağlamda 1492 tarihi Amerika’nın keşif tarihi değil, işgal ve sömürgeleştirme tarihi olarak adlandırılmalıdır. Bununla birlikte Amerika boş değildi ki keşfedilmiş olsun. Amerika’yı Yeni Dünya olarak adlandırmak da yanlış bir yaklaşım. Bu durumda Amerika yerlilerinin bakış açısını hiçe saymış olursunuz ve bir Kızılderili için Avrupa neden Yeni Dünya olmasındı?  

Kolomb’un Amerika macerasının perde arkasını biraz daha aralarsak, Kolomb’un Amerika’ya ayak basışı (keşfi değil) tamamen “tesadüf”ten ibarettir. Öyle ki kendisi dahi ölüm döşeğinde bile Amerika’ya ulaştığına ikna olmamıştı. Sürekli batıya giderek Hindistan’a ulaştığını zannediyordu. Yazdığı notlarda sürekli Hintlilerden bahsetmesi bu yüzdendi. İngilizce’de Hintli (Indian) teriminin Kızılderililer için kullanılmasının sebebi de budur. 

Kolomb’un seyir defterine bakılırsa, bu seferin masum bir sefer olmadığı ve meselenin sadece ekonomik sebepler olmadığı da ortaya çıkıyor. Efsanevi kral Prester John’u bulmak komikliği ve fıçı dolu altınlara ulaşmak gibi fantastik ve duygusal istekler bir yana esas amaç; kutsal topraklar yani Kudüs’ün Hıristiyanlarca yeniden fethini finanse etmek amacını güdüyordu. Merak edenler Kolomb’un seyir defterlerine bakabilirler(9)

Bu masum kaşifimizin; ilk haçlı  seferlerinin düzenlendiği İtalya’nın Cenova limanında doğduğunu ve yüzyıllar öncesindeki haçlı seferlerinin efsane ve hatıralarıyla doğup büyüdüğünü söylersem sanırım aradaki bağlantı daha rahat kurulabilir.      

Oryantalizmin virüsü, beyinlerimizi nasıl kemirmiş, nasıl oyuklar bırakmış görebiliyor muyuz? Ve bütün hikayeyi Avrupa cephesinden bakan bir tarihçilikle, nereye kadar gidebileceğimizi (gidemeyeceğimizi) artık görmemiz gerekmiyor mu?      

Bu kadar analizden sonra, Bernard Lewis’e, esas sorulması gereken doğru soruyu sorabilirim artık; 

“Avrupa, Prester John efsanesine inanacak ve Hindistan’dan bihaber yaşayacak ya da ulaşamayacak kadar neden bu kadar geriydi? Yanlış giden neydi? “ 
 

Takviye Okumalar 

1. Sanayisiz Osmanlı 

2. Osmanlının Yıkılışında Tekke ve Zaviyelerin Rolü Var mıydı? 

3. Yanlış Giden Neydi? 

4. Bernard Lewis Nerede Yanlış Yaptı? 
 

Dipnotlar : 

(1) John T. Faris, Real Stories of the Geography Makers, Ginn and Company 1925, s.84

(2) Cemalettin Taşkıran ” The Ottoman-Portuguese relationship in the 16th Century 1998, s.109    

(3) Palmira Brummett, Otoman Seapower and Levantine Diplomacy in the Age of Discovery 1994  

(4) Palmira Brummett, Otoman Seapower and Levantine Diplomacy in the Age of Discovery 1994 , s.2  

(5) Bartolome de Las Casas, “Kızılderililer Nasıl Yokedildi ?”,Çeviren Meryem Ural s.18 

Amerikanın Soykırım Tarihi Çeviren Şaban Bıyıklı 2004  

(6) Gavin Menzies, 1421: The Year China Discovered the World, 2003  

(7) Zeng Ho arap fetihleri neticesinde Çine yerleşmiş Müslüman bir Deniz Kuvvetleri Komutanı idi. Hacca gittiği, görevden alındıktan sonra Çin’de cami yaptırdığı ve müslümanlara yardım ettiği biliniyor. Asıl ismi Ma Ho idi. Çin sarayında isim değiştirmiştir.

Çince’de Ma ismi, Muhammed, Mustafa isimleri yerine, Ho ismi ise Hüseyin yerine kullanılır. Dolayısıyla Amerikayı yakın tarihte ilk keşfeden Kristof Kolomb değil, bundan 70 yıl önce, sadece Amerikayı değil, tüm dünyayı keşfe çıkan asıl ismin  Muhammed Hüseyin namı diğer Zeng Ho  olduğunu söyleyebiliriz.      

Dawood C.M. Ting, “Islamic Culture in China”, Editör : Kenneth W. Morgan İslam-The Straigh Path 1958 s.349-351  

(8) Söz konusu gemiler, Kolomb’un gemilerinden 5 katı büyüklüğünde ve 3000 ton yük alma kapasitesine sahiptir. Kolomb gemilerinin yük alma kapasitesi ise 100 ton civarındadır.     

Gavin Menzies, 1421: The Year China Discovered the World, 2003  

(9) Kristof Kolomb Seyir Defterleri: Keşif Yolculukları Günlüğü, Çeviren: Sait Maden 1999, s.122 

Kaynak 

Avrupa’nın 50 Büyük Yalanı (Mustafa Armağan)

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:eg Tarih: Eyl 24, 2009 | Reply

    güzel ve özenli bir araştırma. mehmet kardeşim eline emeğine sağlık. teşekkürler.

  3. Yazan:enes Tarih: Eyl 25, 2009 | Reply

    bence çok çarpıcı tespitler ne yazık ki insanlarımız bunlardan bihaber yaşamakta. ve biz bunları hiç değilse kendi çocuklarımıza anlatmalıyız yoksa hiç bi anlamı kalmaz.

  4. Yazan:Emre Tarih: Kas 29, 2009 | Reply

    Hocam çok güzel anlatmışsınız.Uzun zaman dır bende “avrupanın” yalanlarını araştırıyor ve okuyorum! Peki bu daha ne kadar sürcek,gerek okullar da gerek sosyal hayatta şu “avrupa” bilinçsizliği.bu durumun düzeltilmesi için neler yapıla bilir bu önemli.saygılar…

  5. Yazan:hamdi Tarih: May 2, 2015 | Reply

    sacmasapan bir yazi hic sasirmadim, yazan da zaten mustafa armaganmis. osmanli insan gucune dayali bir savas devletidir. teknoloji devleti degildir. yapabilecegini yapmistir. ancak avrupdaki teknolojik gelismeler sonucu yetersiz kalmistir.

    fatih istanbulu almaya ugrasirken o donemlerde italyada bernoulli kardesler bugunki muhendislik matematiginin temellerini atiyordu. zaten once teori, bellirli zaman sonra uygulama gelir. boyle de olmus 1800 lerden itibaren avrupa sanayi ve teknolojide patlama yapmistir. osmanli ise aval aval bakmistir.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eki 14, 2010: Din ve Vicdan Özgürlüğü II : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin