RSS Feed for This Post

Açı doyurmak, üşüyeni ısıtmak devletin en temel görevidir

“Devlet bir vatandaşı açken bir diğerinin tiyatro ihtiyacını gidermeye kalkmamalıdır.” (Emre Er)

“Açı doyurmak, üşüyeni ısıtmak neden devletin temel görevidir?” sorusunu Abraham Maslow isimli bilim adamının “ihtiyaçlar hiyerarşisi” isimli o ünlü çalışmasından faydalanarak cevaplayacağız.  

Maslow’a göre insanın ihtiyaçları hiyerarşiktir. Yani biri karşılandıktan sonra ancak bir sonraki düzeydeki ihtiyaç ortaya çıkar. İhtiyaçlar hiyerarşisinin en alt basamağında beslenme, barınma gibi fizyolojik ihtiyaçlar, bunların bir üstünde de güvenlik var.  

Fizyolojik ihtiyaçların güvenlikten önce gelmesi şaşırtıcı gelebilir. Çünkü açlık, soğuk en acımasız düşmandan bile daha tehlikeli. Savaşlarda çok sayıda asker savaşamadan hastalıklardan, soğuktan, açlıktan ölür. Birinci Dünya Savaşı’nda Allah-ü Ekber dağlarında ölen binlerce askerimizi hatırlayınız. Bu nedenle fizyolojik ihtiyaçlar güvenlikten bile önce gelir. 

Temel ihtiyaçlar bir insanın yaşayabilmesi için olmaz olmaz ihtiyaçlardır. Bunlarsız bir yaşam düşünülemeyeceği için bunlarsız sinema izlemenin, yüzmenin, dans etmenin, aşkın da bir anlamı yoktur.  

Hiyerarşinin en alttaki iki basamağından birisi olan güvenlik dünyanın her yerinde devletin asli görevi. O kadar ki devletin tanımı güvenlik görevi ile bağlantılı olarak yapılır. Onun “güç kullanabilme otoritesine sahip tek organizasyon” olduğu var sayılır. Onun dışında güç kullanan her organizasyon bu nedenle terörist olarak sıfatlandırılır. 

Thomas Hobbes, Jean Jacques Reausseau gibi siyaset düşünürleri de devletin güvenlik ihtiyacından ortaya çıktığını iddia ederler. Hobbes’a göre insanlar kaotik ortamdan o kadar bıkmışlardır ki “düzen”e kavuşmak için doğal haklarını bir “tiran”a devretmişlerdir. Tiran egemenliğini kötüye kullansa bile kişiler düzen adına buna razıdır. Reausseau ise yine kaostan bıkan insanların ortak irade ile ilk devletin temellerini attıklarını ortaya koyar. Bu ortak iradeye “toplum sözleşmesi” adını verir. 

Güvenlik gibi bir ihtiyaç devleti kurduruyorsa ihtiyaçlar hiyerarşisinde ondan daha alt basamakta yer alan beslenme, barınma, ısınma gereksinimleri de elbette devletten beklenebilir. Bu yönüyle sosyal devlet kapsamı altında devlete yüklenen görevlerin bir kısmı devletin varoluşunun gereğidir. Çünkü vatandaşın güven içinde yaşaması sadece bir saldırı gelmemesine bağlı değildir; aç kalmak, açıkta kalmak da insanın canına kasteden düşmanlardır. Bu nedenle devlet en temel ihtiyaç olan güvenliği sağladığı gibi hiyerarşinin en alt basamağında bulunan fizyolojik ihtiyaçların karşılanmasını da üstlenmelidir.    

İhtiyaçların hiyerarşik olduğunu hatırlayarak bir iddia daha ortaya atabiliriz: “Devletin görevi öncelikle en alt basamaktaki ihtiyaçları karşılamak olmalıdır.” Devlet ancak bütün vatandaşlarının birinci ve ikinci basamaktaki ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra gücü nispetinde bir üst basamağa çıkabilir. İhtiyaçlar hiyerarşisi akla Hz. Muhammed’in bir hadisini de getiriyor. “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” şeklinde aklımda kalmış. Bunu “Devlet bir vatandaşı açken bir diğerinin tiyatro ihtiyacını gidermeye kalkmamalıdır.” diye uyarlasak, sanırım yanlış yapmış olmayız.  

Şimdi şu şekilde bir cümle kursam, itiraz edebilir misiniz? “Açı doyurmak, üşüyeni ısıtmak devletin varoluşundan kaynaklanan, güvenliği sağlamaktan bile öncelikli en temel görevidir.”

Gelecek yazılar 

Kömür, yiyecek dağıtmak devletin en temel görevidir 

Popülizm ile sosyal devlet arasındaki nüans: kömür, yiyecek, yardımları

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Trackback URL

  1. 125 Yorum

  2. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 14, 2009 | Reply

    Emre bey,

    Yazı başka bir imzayla yayımlansaydı,tartışmalı olmakla beraber kısmen anlaşılabilir yanları olabilirdi.Fakat ne yalan söyleyeyim isminizi görünce şaşırdım.

    Şaşırdım çünkü bu makalenizde benimsediğiniz görüş ile daha önce yayımlanan yazı dizisi arasında bazı çelikiler var.

    Nedir bu çelişkiler;
    Önceki yazılarınızda -okuduğum kadarıyla-devletin ekonomiye müdahale etmemesi yönünde görüş belirttiniz.Daha anlaşılr bir ifadeyle,kapitalist sistemin “doğru”işletilmesiyle toplumda sosyal adaletin sağlanabileceğini savundunuz.Dolayısıyla da “çağdaş uygarlık seviyesi”ne bu yolla ulaşılacağı yönünde analizlere yer verdiniz.

    Tabii sözü edilen yazılarınız elbette çok daha geniş bir tartışma konusu.Bu kısmına girmeyeceğim.

    Ancak çelişki şurada başlıyor,nasıl oluyor da kesinlikle reddetiğiniz “devlet”çiliği şimdi savunacak duruma geldiniz?Yani,hem devlet ekonomiye müdahale etmesin diyorsunuz,ama sonra da bu tutumu yücelten bir duruş içine giriyorsunuz.
    *****
    Dediğim gibi,devletin opera ve bale,tiyatro vb.sanat alanlarına müdahale etmek ve bu alanları bir kurum gibi denetleyerek finanse etmek yerine halkın öncelikli sorunlarını karşılaması daha isabetli olur derseniz bunu anlarım.Elbette bu anlamda çarpık bir devletçi anlayış sorgulanabilir.Bu sorgulama sadece sanat ve eğitim gibi konularla da sınırlı kalmayabilir.Zira devletin düşünce,inanç,ahlaki ve moral değerleri düzenleme/kurumlaştırma gibi bir misyonu olamaz.Dolayısıyla bu anılan alanlarda müddahil olmak-ki halıhazırda bu anlayış aşılmış değil-yerine devletin “sosyal yardım”a yönelmesini talep etmek kısmen anlaşılabilir.

    Ancak takdir edersiniz ki siz olaya bir ekomist olarak yaklaşıyorsunuz ve analizlerinizin bir bütünlük arzetmesi gerekir.

    Yukarıdaki makalenize dönecek olursak,evet liberal ekonomiyi savunabirsiniz amenna.Doğru veya yanlış,bir görüştür.Peki sizce isabetli bulduğunuz sosyal yardımı sizin reddettiğiniz ekonomik model/sistem nasıl karşılayacak.Madem devlet yardımı bu kadar asli ve gerekli peki bunu nasıl finanse edecek,hangi kaynaklarla karşılayacak?Öyle ya,özelleştirmeden yana olacaksınız;toplumun refahını devletin ekonomiden el çekmesine bağlayacaksınız ama “devletin ilk elden yapması gereken,vatandaşının öncelikli ihtiyaçlarını karşılamak olmalı”diyeceksiniz.Peki sizce de bir tuhaflık yok mu?

    İkincisi,şayet devletin görev ve sorumluluk alanlarını yeniden sorgulama ihtiyacından yola çıkarak bazı konularda devletin düzenleyici rolünü gereksinim duyacaksak bunun bir kuralı olmalı.Örneğin vatandaşına kömür,makarna,beyaz eşya dağıtmak yerine fırsat eşitliğini esas alan bir sosyal devlet anlayışı çok daha verimli olmaz mı?Hani bir söz var-bir yerde duymuştum-“aç olana balık değil olta ver”diye.Bana göre çok doğru bir önerme.Yani siz insanları işleyen kapitalist çarka karşı çaresiz bırakacaksınız…serbest müteşebbislerin üretime katılması adına teşvik edici bir düzenleme getirmeyeceksiniz…Vergi sistemi,bürokratik işleyiş,istihdam,üretim ve paylaşım gibi dengeler derin bir sosyal adaletsizlik uçurumu yratmasına izin verecek ama bir kaç torba kömürle insanları teselli edeceksiniz.Hayır,böyle bir anlayış kabul edilemez.Ve inanın adı ne devletçilik olur ne de liberalizm…Olsa olsa günü kurtarmaya yönelik basit manevralar olur ve inanın hükümetin bugün temel aldığı “ekono politika”sı tam da budur.

  3. Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Şub 14, 2009 | Reply

    Devlet görevini yapmiyor.Türkiye insanin is gücü olarak ezelden beri Avrupaya satiliyor. Toplanan vergiler ancak Harbiyelilerin Golf sefasina yetiyor. Sözde en güvenilen kurum iki gün önce bir yamuk aciklama yapti…neymis 700 binlik kurulusun…300 kisiye ihtiyaci yokmus. Tamam güzel ama neden ozaman Jitem gibi bir katil dernegini barinda barindiryorsun? 700 binlik bir is yapmaz ve Jakoben rejimin bekcisi olan bir orduya kesinlik ihtiyac yok. Türkiyeli insanlarin karni doymasi icin kendi basina gelin güve olan Harbiyelilerin süngü rejiminden kurtulmasi lazim. Insaf artik fali kulu ile hic bir gücün hakki yok hür insanlarin önünü kesmeye. Ulan akilli olun artik sizin lideriniz Kemal Atatürk bizi sizin esiri olmak icinmi azili düsmanlardan kurdardi? Sizin sayenizde milyonlarca insanimiz ac yatiyor.

  4. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 14, 2009 | Reply

    Son cümlede “ekonomi politika”sı olacak,acaleden sözcük eksik yazıldı katlımcılardan özür dilerim.

  5. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 14, 2009 | Reply

    Yazım hatalarının düzelttiğim kelimeyle sınırlı olmadığını,pek çok harfin arada kaynadığı görülüyor.Sanırım düzeltecek bir yanı kalmadı:))Klavyeyi değiştirmenin zamanı geldi galiba…

  6. Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 14, 2009 | Reply

    Yönetim biçimi gereği ister Liberal, Faşist, Sosyalist, Kapitalist olunsun (komünizm ve anarşizm haricinde) en nihayetinde bir devlet olacak ise pek tabiki bu devletin SOSYAL DEVLET olması tercih edilendir.

    Mesala bir holding sahibi iflas ettiği ve tüm mal varlığının borcuna karşılık icra iflas masasına geçtiği noktada, o holding sahibine geçinebileceği bir maaş bağlanmaktadır, bu da sosyal devlet olmanın bir sonucudur.

    kazancı olduğu sürece devlete vergi vermiş, askerlik görevini ve diğer tüm vatandaşlık yükümlülüklerini yerine getirmiş bir yurttaşın “işşiz”, “gıdasız”, “yakacaksız” aciz ve çaresiz kaldığı durumlarda SOSYAL DEVLET ilkesi gereği, elbetteki bu yurtaşa gerekli yardımlar yapılmalıdır. (devlet yurtaşından hep alan mıdır?)
    Zira, devlet olmanın bir gereği bu değil midir? bunun gereğini yerine getiremeyen devlet, yönetim biçimi ne olursa olsun SOSYAL bir devlet olmayacaktır, o durumda mağarada yaşamak ile bir devletin yurtaşı olmanın arasında da pek bir fark kalmayacaktır.

    Bu devlet bu denli hortumlanmış olmasaydı, inanıyorum ki tek bir yoksul vatandaşı dahi olmayacaktı, ancak ne varki soygun ve hortumlama bir “hakim sınıf politika”sıdır. Söyle ki; iktidar olana; devleti yönetme ve devlete “muktedir” olma hakkı verilmemekte, ancak bu pasifize olmuşluğa karşılık “mükafat” olarak sınırsız soygun ve hortumlama şansı tanınmaktadır. Bugüne kadar tek bir HORTUMCUNUN mahkum edilmemesinin de tek açıklaması budur.

  7. Yazan:prooffy Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Devlet görevini seçim zamanlarında mı hatırlıyor sadece. Yardımları yapan devlet değil bizi ayrıca. Bizden kesilen paralarla devlet istediğine veriyor.Bize sormuyor.Tamaen oy avcılığı olarak görüyorum.

  8. Yazan:emre er Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Dağınık olabilir ama madde madde cevaplar ve yorumlar:

    1) Aziz Bey; Yazılarımı takip edip böyle bir noktayı tespit etmeniz çok sevindirici.

    2) Seriden kopmadım. Hatta bundan sonra yazdıklarımda bu serinin bir devamı ve böyle gidecek. Yalnızca ekonomist tarafımla yapacağım analizden önce aynı kapıya farklı bir yoldan çıktım. Bir sonraki yazıda bir liberal kapitalist olarak neden “devlet açı doyurmalı, üşüyeni ısıtmalı” bunun açıklaması gelecek.

    3) Devlet yardımını nasıl yapmalı? Bu buranın konusu değil. Mesela nakit verse daha mı iyi? Evet ben bizzat “Kömür ve yiyecek dağıtarak yapmalı diyorum. Ancak bu da bir sonraki yazının konusu.

    4) İnsanlar işleyen çarka karşı çaresiz bırakılmak zorunda. Nedenine bir sonraki yazıda yer vereceğim.

    5)”aç olana balık değil olta ver” Bu argümana da tam da bu lafa yer vererek cevap verildi bir sonraki yazıda.

    Bir sonraki yazıda demek pek hoş olmadı. İlgili bölümleri copy paste yapayım diye düşündüm, herşeyi almak lazım bu sefer de. En iyisi bu konuları bir sonraki yazıda tartışmak gibi görünüyor.

    Bu yazının altında Ali Bey’in değindiği nokta çerçevesinde bir tartışma yapmak gerektiğini düşünüyorum. Bir an için benim ekonomi argümanlarımı unutalım. Bir sonraki yazıda o konuyu çok detaylı tartışabiliriz.

    Ali Bey;

    Siz tam da bu yazının konusunu tartışıyorsunuz.

    “kazancı olduğu sürece devlete vergi vermiş, askerlik görevini ve diğer tüm vatandaşlık yükümlülüklerini yerine getirmiş bir yurttaşın “işşiz”, “gıdasız”, “yakacaksız” aciz ve çaresiz kaldığı durumlarda SOSYAL DEVLET ilkesi gereği, elbetteki bu yurtaşa gerekli yardımlar yapılmalıdır. (devlet yurtaşından hep alan mıdır?)”

    Ben bundan bir adım daha gittim. Devlete hiç bir faydası olmasa da devlet varoluşu gereği vatandaşının temel ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Buna da “evet” der misiniz?

  9. Yazan:emre er Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Aziz Bey;

    Serinin dördüncü yazısından bir alıntı. Aslında burada herşey açıklanmış. O zaman da aynı şekilde düşünüyordum. Hatta bu yazı aklımdaydı. Bu alıntı biraz ip ucu verebilir.

    “Kapitalizmin en zorlu olduğu erken dönemde devlet vatandaşının en temel ihtiyaçlarını karşılamalı, onu ölmeyecek düzeyde tutmalı; ancak kesinlikle daha fazlasını vermemelidir. Para mümkün olduğunca kapitalist döngünün içinden çıkmamalı. Kar ne kadar hızlı bir şekilde istihdama dönüşürse işsizlik o kadar hızlı azalacak, işçinin ücreti, çalışma koşulları o kadar çabuk iyileşecektir. O zaman işçi olmak gerçekten güzel şeyler ifade edecektir.”

  10. Yazan:emre er Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Prooffy;

    Şu ikisinden birini giriyor yazdıklarınız:

    1) Devlet açı sadece seçim zamanı değil her zaman doyurmalıdır.

    2) Devlet benim vergilerimle kimseyi doyurmamalıdır.

    Hangisi?

  11. Yazan:emre er Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Aziz Bey;

    Yorumlarınız karşısında içim rahat etmedi. Acayip mutlu oldum aslında. Çünkü yaptığınız eleştirilerin yanıtları bir sonraki yazıda birebir var. Keşke hemen okumatmak mümkün olsaydı size.

    Öyle sorular sormuşsunuz ki ben de aynı noktalar üzerine çok kafa yordum aslında. Bir kaç yıl sürdü bu süreç. Başlarda bir liberal olarak sizin beklediğiniz gibi düşünürken Marksist “kapitalizm” açıklamalarımla bir adım daha ileriye gittim.

    Ben liberal biri olarak kapitalizmi Marksist kavramlarla açıklıyorum. Fark da biraz buradan geliyor.

  12. Yazan:Yavuz Yiğit Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Tüm yiyecek,giyecek ve barınma ihtiyaçlarını anlıyorum,devlet ne kadar kapitalist olsa da sistemi ayakta tutabilmek için ve asli görevleri adına bu yardımları yapmalıdır.Buzdolabı yardımlarını bile anlayabilirim, zira verilen yemekler nerede saklanacak di mi..Yazıdan biraz bağımsız olacak ama bugünkü çamaşır,bulaşık makinası yardımlarını da “sosyal devlet” anlayışı içerisinde değerlendiriyor musun merak ediyorum doğrusu.
    Ülkede hiç yoksul,aç insan kalmasa bile bulaşık makinası hediye etmek devletin asli görevi arasına girmez,giremez.Tek gerekçe “elde yıkamak su israfına neden olur” olabilir ki bu da sosyal devlet anlayışı ile ilgili değildir.Bulaşık makinası verip insanların rahatını düşünen devlet bana da PS3 vermelidir.

  13. Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Sn. Emre bey,

    yazımda eksiklik olduğunu sonra farkettim ve bunu siz tamamlamış oldunuz, pek tabiki hiç bir şekide devlet ile ilişkisi olmayana da sosyal yardım şarttır.

    “Ben liberal biri olarak kapitalizmi Marksist kavramlarla açıklıyorum”

    bakışınız çok doğru bir bakış açısıdır, bana göre de Kapitalizm, kendi derinliğini Marxsizmden büyük oranda istifade ederek sağlamaktadır. Kapitalizm, sürekli kendini yeniden üreten bir zihniyeti temsil eder, bu aynı zamanda Marx’ın “Değişmeyen tek şey değişimdir” öğretisine de denk düşen bir yaklaşımdır.
    Zira Avrupa kapitalizmi, tarihinde hiç bir zaman Marx öğretilerini yok saymamış, aksine Marx’ı Avrupa kültürünün bir parçası olarak kabul etmiş ve ondan yararlanmaya çalışmıştır. Avrupa ülkeleri Üniversitelerinde hep olagelmiş olan Marx kürsüleri de bu yüzdendir. Marxsizmden korkmak kendine güveni olmayan ülkelerin ve fikirlerin işidir.

    Bana göre dünya, ekonomik anlamda kapitalistleşirken, siyasal anlamda ise “çoğulcu” ve “katılımcı demokrasi”nin de etkisiyle sol’culaşmaktadır. Her ikisinin birbirini marjinal bir denge üzerinde dengeleyeceği bir denge noktası arayışı içinde olduğumuz bir döneme giriyoruz gibime geliyor. Sosyal adaletin ve hakça bölüşümün sağlanmadığı bir dünyada kapitalizmin gelişme imkanları sınırlıdır.
    (Ürettiğiniz notbook’ları otomobilleri, yatları, katları satın alabilecek ne kadar geniş bir kitle yaratabilirseniz, döngüyü o denli sağlayabilirsiniz, aksi takdirde kapitalizmin krizleri bitmez, tükenmez bu da insanları gün gelir, bu sisteme düşman eder.)

  14. Yazan:MY Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Öncelikle Emre’yi tebrik edeyim, bu kadar basit bir dille KRAL çIPLAK demis. Evet, operayi ve baleyi devletin beslemesini elestirdigimiz yazinin altina bir sürü kemalist “pis yobazlaaaaarrrr!!” diye yorum birakmisti.

    devletin aslî görevleri arasina millî kültürümüz olan operayi(!) koyanlar bugün fakirlere dagitilan makarnaya laf ediyor, CHP %10’un altinda kalirsa söylemedi demeyin, Kur’an kursu filan kurtaramaz artik sizi 🙂

    Gelelim buzdolabi vb isine, seçim yatirimina ve Tunceli’ye. Dersim olaylarindan bu yana Tunceli insani devletten ne gördü? OHAL? iskence? sebepsiz tutuklama? yerinde infaz?

    Evet, cenazesi bile kaldirilamamis bir evladin yerini ev esyasi tutmaz ama Tunceli insani da polis copu ve jandarma dipçigi disinda bir sey görsün devletten artik, yeter!

    Haa derseniz ki merhamet insanlarin isidir, dernekler, vakiflar ne güne duruyor? Cevabim su olacaktir, Ceberrut CHP ve saz arkadaslari ANAP, MHP, DYP ve DP vakiflara, STK’lara, sivil örGütlenmeye hangi darbeleri vurdular bir bakin. Hristiyan vakiflarin mallarinin gasp edilmesine engel olacak yasa çikarken en çok direnen partinin yine CHP oldugunu göreceksiniz.

    Evet, ister dindar ister laik isterse cemaat tarzi her türlü yardimlasma agina takilan çelmeler yüzünden sosyal yardimlasmamiz çok zayif bir durumda.

    Umud edelim ki STKlar daha iyi çalissin ve devletin yardimina gerek kalmasin. Ama bugün Tunceli gibi yerlerde buzdolabi dagitilmasini seçim yatirimi degil settar bir özür dileme kampanyasi olarak görüyorum.

    Ergenekon, TSK ve CHP adina hükümet güneydogu insanindan özür diliyor. Elbette yiyecek verecek, elbette buzdolabi dagitacak.

    Ne yapacakti? Atatürk heykeli mi dikecekti? CHP’lilere artik birisi anlatsin, Atatürk heykeli yenmez.

  15. Yazan:ismail german Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Aç doyurulmalı, üşüyen ısıyılmalı ve güçsüz korunmalıdır. Bu doğru. Bu arada;
    1. Bu işler yalnızca seçim zamanı yapılmamalıdır.
    2. Yardım alanların bu yardıma gereksinmeleri açık ve seçik ortada olmalıdır.
    3. Bu türden yardımlar alan insanların yapabilecekleri bir şey varsa onların da bu yardım karşılığım bu işleri yapmaları sağlanmalıdır.
    4. Bu amaçla Türkiye bir emvanter ve bir gelecek ekstrapolasyonu yapmalı ve insanlarını belirlediği konumlara en uygunluk koşuluyla nasıl yerleştireceğini ortaya koymalıdır. Ki bu yardım alan kişiler en azından gereğince eğitileler.

    Tüm bu güzel ilke/düşünceleri Halk Sektörü, Yurt Dışından İşçilerin Ortak Olduğu A.Ş.’ler, Borsa vb. gibi alelacele gıyabiden vicahiye çevirip yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız da malesef doğru. Göçer alışkanlılarımızın oldukça büyük bir kısmı elan bizimle galiba.

    ismail

  16. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Emre bey,

    Dilerseniz biz şimdilik işlediğiniz konuları tartışalım.Gelecek makalenizi de konuşuruz elbet.

    Evvela şunda mutabık kalalım,hadise kesinlikle “şu sistem-bu sistem”diyerek birini diğerine göre mutlak doğru kabul etme anlayışına sıkıştırılmamalı.Zira sistemleri belirleyen asıl unsur toplumsal dinamiklerdir.Dolayısıyla da geçmişten günümüze,üretim araçları ile üretim biçiminin sürekli değişmesiyle farklı toplumsal geçişlere tanık olduk.Çok gerilere gitmeden Sanayi Devrimleri ve bunun doğal sonucu olarak ortaya çıkan Burjuva Demokratik Devrimlerinin evrim sürecine bakmak yeterlidir kanımca.Bu anlamda kaleme aldığınız yazı dizisi tam da bu “geçiş”lerin nasıl tamamlandığına(veya tamamlanamadığına)genel bir bakış,yani ülkemizin erken cumhuriyet döneminde başvurulan uygulamaların eksikliğine bir vurgudur.Ki çok yerinde ve sağlıklı tahliller olduğunu da kabul ediyorum.

    Ancak bunu irdelerken karşımıza daha öncelikli bir sorun çıkıyor:Eksik bulduğumuz parçaları nasıl birleştireceğiz ve halıhazırda toplumun genel taleplerini karşılamaktan uzak olan bu sistemin yerine neyi koyacağız?Asıl maraton burada başlıyor.

    Dolayısıyla şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz.Eskinin yerine konan ve adı devrimle anılan her yöntem sanıldığı kadar doğru sonuçlar doğuramamıştır…Her bir yenilik beraberinde türlü açmazları getirmiştir.Bu da değişim yasasının değişmez kuralıdır.Örnekleri de denenmiş türlü sistemlerle tescillidir.Feodalizmden kapitalizme geçiş;sanayileşme,modernleşme insanoğlunun ortalama bir uyum içinde yaşamasına yetmemiş,sosyal adaleti sağlayamamış ve insanı mutlu edememiştir.Bu ne demektir?İşte tam da söylediğiniz gibi kapitalizmin doğru işletilememesinin(uyganamayışının) bir sonucudur.Zira kapitalizm her ne kadar çağımızın bir gerçeği olarak karşımızda duruyorsa da,aynı zamanda tüm çelişkileri bağrında barındıran bir özelliğe de sahip.Ve tam da böyle olduğundan alternatif olarak Marksizm devreye girmiştir.Ardından Marksist teorilere yaslanan “Sosyalist Devrim”ler dönemi başlıyor dünyada.Tabii görüldüki bu da insanlığın sorunlarını çözmeye yetmedi.Aksine daha derin sorunlar yarattı ve toplumsal çalkantılara yol açtı.

    Toparlamak gerekirse,tek başına sosyalizm,komünizm ya da kapitalizm insanoğlunun ortalama bir sosyal adaletin,refah ve huzurun tesis edilmesinde yeterli değil.En azından yaşadığımız deneyimler böyle olduğunu gösteriyor.Dolayısıyla da çözümü tek başına sonuna “izm”gelen kavramlarda aramamak gerekir.Ayrıca bu sistemlerin temel teori ve yasalarına da itibar edilmemeli.Daha açık bir ifadeyle sistemin hangi “izm”in adından esinlendiği ve hangisinin temel ilkelerinden yola çıktığının bir ehemmiyeti yok.Devletçi olur,serbest olur,karma olur…yeter ki toplum ve onu oluşturan bireyi mutlu ve huzurlu kılsın,yoksulluğu önlesin,adaleti sağlasın.Ben bunu savunuyorum.Bunun için de gerekirse devletin düzenleyici olduğu alanlar da olacak.Tıpkı yukarıdaki makalenizde savunduğunuz etkinlik gibi.Ama bu sağlıklı işlesin,ayakları yere basan köklü politikalarla sağlansın diyorum.

  17. Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Aslında vurgulanması gereken en büyük olgu Türk halkı üzerinde ahkam kesip, Türk halkının oyunu satacağını iddia edebilme edepsizliğidir.

    Türk halkını hiç tanımayanlar, Türk halkının oyunu satacaklarından dem vuruyorlar, Türk halkı oyunu satmayacak kadar ASİLDİR. Oy; onun için namus ve şereftir. Türk halkı tarihin hiç bir döneminde oy’unu satmamıştır. Türk halkı için bunu düşünenler, Türk halkını kendi gibi sananlardır. (kişi karşındakini kendi gibi bilirmiş)

    Ancak bir gerçek var ki o’da Türk halkının “kendini satanı sattığıdır”.
    Misal;
    28 Şubat’a direnmeyen SP’yi,
    Başta Türkbank yolsuzluğu ile banka hortumcularıyla işbirliği yapan ANAP’ı
    Katillere, şereflidir diyen DYP’yi
    bir daha iflah olamayacağı şekilde tarihin çöplüğüne göndermiştir.

    Bir çuval kömüre, gidaya ve/veya bir beyaz eşyaya oy’unu, şerefini, namusunu satacağını iddia ettiğiniz bu halk, sizin hayal edemeyeceğiniz kadar onurlu ve şereflidir.
    Ben halkıma güveniyorum, Türk halkına güvenmeyenler katiller ordusuna ve çetelere güvenirler.

    Türk halkına hakaret etmeyi kendini iş edinmişler; Türk halkına hakaret etme cüretini nereden alıyorsunuz, bu cüret sizi de tarihin çöplüğüne gömecektir.

    Atatürkçü geçinir ama işinize gelmeyince Atatürk’e en büyük sansürü siz uygular, O’nu sözlerini görmezden gelir ve inkar edersiniz, zira Atatürk dememiş midir? “Türk halkı zekidir, Türk halkı Çalışkandır, Türk halkı ASİLDİR” diye.

    (seçim sandığına gömüleceklere mazeret hazır, bir kez daha hakaret ederler Türk halkına her zaman yaptıkları gibi)

  18. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Bi ton yorum yapılmış ancak bi allahın kuluda çıkıp temel ihtiyaçları karşılanan bi insanın üretip para kazanma isteğinin ne kadar olacağna değinmemiş. Şöyle bir şey var ki temel ihtiyaç dediğiniz gereksinimler bir çok insanı mutlu edebilecek düzeyde. Yani demek istediğim aslında her zaman tartışılan konu. İnsanların ihtiyaçlarını karşılıksız olarak giderdiğimizde o insanlar bi karşılık verme gereksinimini neden hissetsin.Sosyalizmin çökme nedenlerinin başında da bu geliyor aslında. Aç kalan insanlar ölsün mü? Tam bu nokta da malthus a girmek istiyorum ki sosyal devleti eleştirirken her zaman gözden kaçırılan tespitleri olmuş bir insandır.Malthus a göre İnsan popülasyonunu geometrik olarak artar(2,4,8,16) yiyecek ise aritmatik olarak artabilir (1,2,3,4) çünkü yiyecek üretme kapasiteniz bellidier fakat çoğalma kapasiteniz tahmin edilemez. Doğada bu olay zayıfların ölmesi ve güçlülerin yaşaması yani doğal seleksiyona sebep olur. İnsanlar içinde bi yerde bu geçerlidir. Yani kısaca sefalet en iyi doğum kontrol yöntemidir. Evet fazlasıyla acımasız fakat bunun bir alternatifi yok. Demek istediğim devlet insanlarını beslese bile bir süre sonra çıkmaza girecek bunun sonucuda karneye başvuracak(Rusya) ya da daha fenası milyonlarca insanın öldüğü kıtlıklar yaşanacaktı(Çin). Demek istediğim devlet açları doyursun demek çokta mantıklı bi önerme olamaz. Diğer yandan ciddi anlamda yardıma muhtaç insanların ihtiyaçlarına devletin ne kadar kayıtsız kalabileceğidirki burda kastedilen topluluk engelliler, öksüzler ve yaşlılardır ki bu insanlara yardım etmek konusunda da en acımasız sistemde bile çok sayıda sivil toplum örgütünün ve tesisin olduğu zaten hemen göze çarpar(huzur evleri, yurtlar,yardım kuruluşları,kilise veya cami). Hem kapital sistem hem de liberal sistem insanları doyuracağnı garanti etmez onlara bir şans vereceğni ve özgür olabileceklerini garanti eder. Eleştirilmesi gerekense devletin onlara yaşamak için şans vermesindeki yetersizliğidir.Bu konuda da devletin işçi bulma kurumunun yetersizliği yahut eğitimde karma bir sistem uygulanması sonucunda oluşan fırsat eşistsizliği gösterilebilir ki. Bir çok liberalin eğitimde özel ve devletin beraber çalışmasına karşı olduğunu görürsünüz. Bunun yerine tamamını özelleştirmeyi savunanlar yada devletin elinde kalmasını savunanlar çok daha fazladır.Ya da işsizlik ki bunun en büyük sebeplerinden biride yüksek vergilerdir. Ki o vergiler çalışabilir durumda fakat çalışmayan insanları beslemek için kullanıldığında bazı çalışan insanların haklarının yenildiğini düşünmesi normal görülür. Kısacası devlet çalışanın ve çalışamayanın yanında olarak kimilerine göre adeletsizlik yapsada bir açıdan yeterince adil davranmaktadır. Devletin opera ve baleyi desteklemesindeki amaçsa özel sektörün bu konuda yetersiz kalmasıyla açıklanır ki. Opera, bale, sanat, kütüphaneler, galeriler, tiyatrolar insan oğlunun yaşaması için belki son sıralarda olsada gelişmesi için ilk sıralardadır. Tarihten biliyoruz ki gelişemeyen bir toplum aç kalmaya ve sonunda yokolmaya mahkumdur. Kısaca şunu söylemek istiyorum ki başkaları açken dansa, müziğe, kütüphaneye, tiyatroya, havuza para yatıran bir insan olarak.insan olmak adına yapıyorum.Dahasını da yapabilirim

  19. Yazan:emre er Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Aziz Bey;

    Son cümlenizde köklü politikalarla olsun diye yazdınız. Bu konuyu bir sonraki yazıda tartışalım. Ben tam tersini düşünüyorum; ama teorik alt yapıyı kurmadan anlatamam.

    İdeolojilerle ilgili aynı düşünüyoruz. Ben bir liberal kapitalistim derken aslında farklı bir şeyi kastediyorum. Ben kapitalizmi hatalar yapan bir insan gibi görüp onu suçlamam. Onu bir mekanizma olarak algılayıp sıkıntılı olduğu noktalara çözümler ararım. Ama bu çözümlerin hiçbirisi onu ortadan kaldırmayı amaçlamaz; aksine sistemin daha iyi çalışmasını temin eder.

    Mesela dışsallıklar sorunu. Enver Gülşen geçenlerde baz istasyonlarını eleştirdi. “Bu kapitalizmin bir sonucu” dedi. Dışsallıklar son tahlilde kapitalizme de zarar verir. Ama kapitalist sistemde bireyler kısa vadeli karar verme yanlışına girer ve sonunda sistemi de çıkmaza sokar. Bir kere insanlar öldükten sonra kimse kar edemeyecek. Bu durumda devlet müdehale eder. Ama sistemi çökertmek için değil. Yaptığı kısıtlamalarla sistemin daha iyi çalışmasını temin eder. Kısıtlamalar kapitalizmin de yararınadır.

    Bu bahsettiğim çok farklı bir bakış açısı. Üzerinden uzun uzun tartışabilirim.

    İdeolojilerle ilgili ikinci nokta, farklar. Bana göre komünizm ile liberalizm konusunda modern üretim yöntemi açısından hiçbir fark yok. İkisi de işçiyi sömürür. Komünizm kapitalizmi sadece rekabet noktasında çalıştıramaz. Bu nedenle de bir süre sonra çöktü. Kapitalist sistemin dürtülerini çalıştıramayan her ideoloji çökmeye mahkumdur.

    “Daha açık bir ifadeyle sistemin hangi “izm”in adından esinlendiği ve hangisinin temel ilkelerinden yola çıktığının bir ehemmiyeti yok.Devletçi olur,serbest olur,karma olur…yeter ki toplum ve onu oluşturan bireyi mutlu ve huzurlu kılsın,yoksulluğu önlesin,adaleti sağlasın.”

    Burada ayrılıyoruz. Bana göre bir tek çözüm var. O da kapitalist sistemi doğru anlamak ve gerekli yerlerde müdehale etmek. İşte bundan sonraki yazılarımda bu çözümü anlatmaya devam edeceğim. Gerçekten çok fazla aşama var anlatılması gereken.

  20. Yazan:emre er Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Zira Avrupa kapitalizmi, tarihinde hiç bir zaman Marx öğretilerini yok saymamış, aksine Marx’ı Avrupa kültürünün bir parçası olarak kabul etmiş ve ondan yararlanmaya çalışmıştır. Avrupa ülkeleri Üniversitelerinde hep olagelmiş olan Marx kürsüleri de bu yüzdendir. Marxsizmden korkmak kendine güveni olmayan ülkelerin ve fikirlerin işidir.

    Öyle güzel söylemişsiniz ki. Umarım bir gün Marx Türk Üniversitelerinin kürsülerinde de okutulur. Bu olmadan diyalektik çalışmayacak. Antitez olmadan tez senteze dönüşmez. Yeni ve daha iyi bir fikir ortaya çıkmaz. Gelişme durur.

  21. Yazan:emre er Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Serkan Bey;

    Tek kelimeyle müthiş tespitler. Hemen cevaplar geliyor.

    1)

    Doğada bu olay zayıfların ölmesi ve güçlülerin yaşaması yani doğal seleksiyona sebep olur. İnsanlar içinde bi yerde bu geçerlidir. Yani kısaca sefalet en iyi doğum kontrol yöntemidir. Evet fazlasıyla acımasız fakat bunun bir alternatifi yok.

    Alternatif var. Almanya zengin, yemek sıkıntısı yok ama nüfus artmıyor. Malthus burada geçersiz. Modern üretim yapan zengin toplumlar tersine az ürer. Çözüm tez elden modernleşmek. Bu konuda Çağdaş Uygarlık Seviyesinin üstüne çıkmak isimli yazı dizisi Bölüm 5 ve 6 ya bakabilirsiniz.

    2)

    Hem kapital sistem hem de liberal sistem insanları doyuracağnı garanti etmez onlara bir şans vereceğni ve özgür olabileceklerini garanti eder. Eleştirilmesi gerekense devletin onlara yaşamak için şans vermesindeki yetersizliğidir.Bu konuda da devletin işçi bulma kurumunun yetersizliği yahut eğitimde karma bir sistem uygulanması sonucunda oluşan fırsat eşistsizliği gösterilebilir ki.

    Hiç bir devlet bir anda modern üretime geçip herkese iş bulamaz. Fırsat eşitsizliği ancak Almanya olunca ortadan kalkar. Bunun için de 10 yıllar lazım. O zamana kadar işsizlere ölmeyecek düzeyde yardım yapmak zorunluluktur. Aksi takdirde ölecekler. Bu açıdan öksüzden farkları yok. Sorunu işçi bulma kurumuna yüklemek sizin gibi yapısal düşünen biri için ucuzluk olur. Eğitim de keza. İşsizliğin yüksek olduğu bir yerde eğitsen de yine aynı miktarda insan işsiz kalır. Tek fark eğitimli işsiz yaratmaktır.

    3

    Bi ton yorum yapılmış ancak bi allahın kuluda çıkıp temel ihtiyaçları karşılanan bi insanın üretip para kazanma isteğinin ne kadar olacağna değinmemiş.

    Bu sonraki yazımın konusu. Ama ben de para kazanma motivasyonunu çok önemsiyorum. Bu nedenle yardımlar sadece yiyecek ve kömür düzeyinde ve sürekli olmayacak şekilde yapılmalı. Böylece vatandaş geleceğini garanti görmez. Bir taraftan da gayret sarfeder.

    4

    Opera, bale, sanat, kütüphaneler, galeriler, tiyatrolar insan oğlunun yaşaması için belki son sıralarda olsada gelişmesi için ilk sıralardadır.

    Kütüphane dışındakilerin gelişim için ilk sırada olabileceğini kesinlikle düşünmüyorum. Hiçbir modernleşme tiyatro ile başlamaz. Burjuva oluştuktan sonra sanatı destekler. Sanat burjuvayı oluşturmaz. Üretim ve paranın olmadığı bir Avrupa’da sanat gelişmedi. Bu çok kötü bir tersten okuma.

    Sizi kutluyorum. Aynı dili konuşuyoruz. Bu nedenle tartışmak mümkün.

  22. Yazan:mehmet selim polat Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Devlet milletin velayeti ammesidir.
    Ancak Yönetenler saraylarda yaşarken,millet fakru zaruriyet içindeyken ve hele birde seçim yakınken,Vtandaşa beyaz eşya dağıtmak,Zulümdür,hırsızlıktır,OY için milletin sempatisini kazanmaktır.
    Kışın ortasında fakir buz dolabını ne yapacak?.İki ay sonra dağıtamazmıydılar?.
    Zaman ve mekan ayarlaması çok önemlidir.
    Tuvalette sakız çiğniyene,Ne yiyiyorsun diye sorarlar,edepsizliktir.
    Zamansız öten horuzun başını keserler.
    Hangi parti olursa olsun,Halka hizmetten çok parti ve kendi çıkarlarını düşünürler.Bu durum yasa ve ahlak yetersizliğinden kaynaklanıyor.

  23. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Emre bey,

    Ayrıldığımız nokta şu:Türkiye’nin işleyen bir sistemi var adı her ne olursa olsun.Siz sistem eleştirisi getirirken bunu teorilere dayandırarak yapıyorsunuz(ki bu da yapılmalı),bense uygulamadan çıkan sonuçlardan hareketle bir çıkış arıyorum.Belki bu sorgulama tercihinden biri diğerine göre öncelikli olabilir,belki ikisi birden yapılmalı…burada kesin çizgiler koyarak bir iddiada bulunmuyorum.Fakat şunu önemsiyorum,şu veya bu şekilde,varolan devlet sistemimizi tartışırken bunu bir yere koymamız,buna bir tanım getirmemiz gerekir.Ne var ki derin bir analiz yapıldığında mevcut sistemimiz araftadır…Yani ne tam kapitalizmdir ne de net tanımlanabilir bir liberalizmdir.Burada bir sıkıntı da yok bana göre,zaten bir önceki yorumumda illa da adının bir şey olması gerekmediğini vurguladım.Ancak,bu haliyle ne kadar sağlıklı işliyor sistem,benim yanıtını aradığım soru bu.Yani adı tam olarak konamamış bu sistem bizi daha ileriye mi taşıyor yoksa geriletiyor mu?

    Dolayısıyla sizce de uygunsa buradan başlayalım tartışmaya.Ayrıca vurgulamaya çalıştığım sistem belirsizliği salt ekonomik boyutuyla da sınırlı değil…Cumhuriyet ve laiklik kavramları da,demokratik açılım hamleleri de hem tartışmalıdır hem de sancılı geçmektedir.Fakat tabii bunlar ayrı bir tartışma konusudur ve bir başlık altında incelemek konuyu dağıtabilir.

    Ekonomik boyutuyla masaya yatıracak olursak,bugün ülkemizde fiili olarak işleyen bir feodal düzen de dahil olmak üzere sistem çok parçalı bir görünüm arzediyor.İşte doğu ve güneydoğu bölgelerimiz;feodal yapı henüz tasfiye edilmiş,çözülmüş değildir.Gerek ekonomik anlamda gerek feodal yapıya ait toplumsal değerler açısından bir sistem entegrasyonu gerçekleşmiş değil.Dolayısıyla bu bölgemizde sistem bütünlüğüyle uyuşmayan bir cemaatçi/aşiretçi yapı dimdik ayakta duruyor.Buna keza anadolu sermeyesi var…kısmen küresel dengelere eklemlenmiş çok uluslu şirketleşme vs.var.

    Şimdi bütün bu dinamikleri tek potada birleştirerek nasıl bir yol izlemeli?Sorun burada başlıyor.Ve mevcut tabloya bakıldığında bu karmaşayı daha işler hale getirecek bir formül henüz ortada yok.Ha,burada herşeyden mevcut hükümeti sorumlu tutmak gibi bir algı anlaşılmasın.Bilakis hükümetin bu anlamda bir çaba içerisinde olduğunu gözlemlemek mümkün.Fakat bocalıyor.Bocalaması için de yeterince sebep ve zemin var.Zira yılların biriktirdiği yığınla sorun ve açmaz var.Elbette bir çırpıda her şeyi güllük gülistanlık yapmak okadar kolay değil.

    Gelelim çözüme,bir kere 30 yıldır devam eden iç savaş son bulmadan ne kuşatıldığımız kaos ortamının,ne de kötüye giden ekonominin düzelmesi mümkün değildir bu bir.Bu nedene bağlı olarak çatışmalı bölgelerimizde atıl kalan toprakların üretime katılması gerekiyor.İş ve istihdam olanaklarının oralara da yayılmasıyla diğer bölgelerimiz de rahat bir nefes alacaktır.Zira kontrolsüz bir göç yığını var ve bu bütün dengeleri,toplumsal dönüşümü sekteye uğratmaktadır.Entegrasyondan da kastım buydu zaten,yoksa bir asimilasyondan falan sözetmiyorum.

    İkinci bir husus,tıkanma noktasına gelen kaynak kullanımıdır.Sadece doğu ve güneydoğu bölgelerimizde değil,ülkenin pek çok yerinde ciddi bir kaynak israfı var.Örneğin demiryolları,enerji kullanımı,insan kaynakları vb.heba ediliyor.Oysa kaynak kullanımı,kalkınmada en öncelikli hedeftir.Doğru kullanılmadığında gelişme,modernleşme ve refahdüzeyi kendiliğinden yükselmez.

    Sonuç itibariyle biz işin başlangıç safhasındayız.Zor ve zahmetli bir süreç bekliyor bizi.Artık küçük müdahaleler yerine ciddi reformlar gerekiyor.Asprin türü ağrı kesicilerle de düzelecek gibi görünmüyor.Yani açıkçası hükümetin uyguladığı yardım yöntemiyle sosyal adalet sağlanamaz.Ama denirse ki geçmiş hükümet ve partilere oranla daha mı kötü bir noktadayız hayır.Fakat gelişme ve kalkınma kriterimiz de diğer partilerin kabız yöntemleri,yolsuzluk,hortumculuk gibi garebet uygulamalarla kıyaslamak da olmamalı.Hedef kötünün iyisine razı olmak değil,daha ileriye gitmek olmalı.Benim söylemek istediğim bu.

  24. Yazan:MAHMUT ÜLKER Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    DEVLET HER İKİ GÖREVİNİ DE BEREBER YAPMALIDIR. AMA HANGİSİ ÖNCELİKLİ DENİRSE, ÖNCE AÇLAR DOYURULMALIDIR.

  25. Yazan:emre er Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Aziz Bey;

    Hükümetin ekonomi politikaları bana göre doğru. Bu politikaları liberal olarak tanımlayabiliriz. Dediğim gibi benim liberal kapitalizm okumam farklı olunca sosyal yardımları liberalizmin içine alabiliyorum. Ama bu sefer de klasik sosyal devlet anlayışını savunamıyorum. Yani sosyal devlet her ihtiyacı değil sadece temel olanları belli bir düzeyde karşılamalı.

    Sorunu kökten çözmek kapitalizmin çalışmasına bağlı. Bana göre 2023’te hallice çözülecek, 2045’te tam olarak. O zamana kadar herkesin iş bulması mümkün değil. Bu nedenle geçici çözümler bulmak zorundayız. Bu açıdan da hükümetin sosyal yardım yöntemi bana göre doğru. Bu yöntem diğerlerinden farklı. Hükümet harcamaları inanılmaz düzeyde artıracak işler yapmıyor. Ya da zaten bir işi olan çalışanın ücretini yükseltmiyor. Sadece toplumun en kötü durumda olan kesimlerini kolluyor ki doğrusu da budur.

    Çözüm modernleşmede. Modernleşmenin tek yolu kapitalizm. Almanya olma sürecinde bir yandan insanların yaşamını teminat altına almak zorundayız. Bunu da sosyal devlet yapar.

  26. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Emre bey,sanırım farklı dillerden konuşuyoruz.Bu şekilde de ortak bir paydada buluşmak zor görünüyor.Siz kendinizi kapitalizmin tek çözüm yolu olduğuna inandırmışsınız bir kere.Fakat bir şeyi unutuyorsonuz,bunu mutlak ve kesin bir ianaçla söylerken,kapitalizmin tahripkar yanlarının daha yararlı bir işleyişe nasıl evrilebileceği konusunda somut önerileriniz yok.Ayrıca sizin hükemet proramını doğru bulmanız gerçekten doğru olduğu anlamına gelmez.Ve son olarak değindiğim hiçbir köklü sorunun nasıl aşılacağı yönünde tatmin edici bir yanıt getirmemişsiniz.Her neyse sanırım çok da üstelememek gerekiyor.2050 lerde bazı işlerin düzene girmesini beklemek dışında yapılacak pek bir şey de görünmüyor zaten:))Eh,ne diyeyim “hayırlı olsun”demek dışında.Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

  27. Yazan:semih Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Bazen şöyle düşünüyorum:
    Allah, iyi ki ihtiyaçları yaratmış ve bu ihtiyaçlar sonucunda insanlar için çeşitli meşguliyetler ortaya çıkmış ve bu da bir hayat düzeni meydana gelmiş…

    Aksi halde ihtiyaçların olmadığı yada hariçten giderildiği bir dünyada insanların olacağı şey durağanlık ve serseriliktir… Yani insanların başıboş olmaları gibi bir tehlike doğar ve bunun sonucunda dünya içinden çıkılmayan bir kaos yaşardı.

    Ben devletten sadece adaleti sağlamasını bekliyorum. Adaleti önceleyen bir devletin bireyleri de adaletli davranır ve zayıfın hakkına göz dikmezler.

  28. Yazan:Necla Şener Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Devletin görevi; öncelikle insanları sağlık eğitim ve güvenlik hizmetlerini ücretsiz sağlamak, insanlırın aş ve iş sahibi olabilmeleri için uygun ortamları yaratmak, ülkenin milli kaynaklarını en üst düzeyde, millete menfaat sağlayacak ve gelir düzeyini yükseltecek, insanca yaşyayabileceği bir sevieye uluştıra bilmek için, gerekli faaliyetlerde bulunmaktır..

    bütün koşullar uygun o lduğu halde her hangi fiziksel ve ruhsal nedenlerle çalışamayacak durumda olanlarada yardımcı olmaktır.. milletin vergileriden oluşan paraları sanki ülkenin petrol geliri varda insanlara dağıtıyormuş gibi, kendine oy sağlamak adına, ihtiyacı olan, olmayan insanlara dağıtarak onurlu bir milleten sadaka milleti yaratmak değildi…
    yardımları sadece yandaşlara dağıtıp diğerleri ölsede olur mantığı gütmek değildir.

    Sadakalar/zekât malları Allah’tan bir farz olarak sadece şunlar içindir: Fakirler, düşkünler, sadakalarla ilgilenmeye memur edilenler, kalpleri yakınlaştırılıp ısındırılacak olanlar, özgürlüğünü yitirmiş olanlar, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmış kişi Allah Âlim’dir, Hakîm’dir Tevbe Suresi Ayet 60
    Sadakaları açıklarsanız bu da güzeldir Ama onları gizler ve yoksullara bu şekilde verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır; günahlarınızdan bir kısmını örter Allah, Habîr’dir, yapmakta olduklarınızdan gereğince haberi vardır Bakara Suresi Ayet 271

  29. Yazan:salih tekbıçak Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Tabiatıyla DEVLET babadır. VATAN anadır.halk ta bu ikilinin evlatlarıdır. Ancak A–K–P İLE BİRLİKTE devlet babalık vasfını yitirdi.anayıda avrupalıya.amerikalıya, yahudiye, arapa,sudan ucuza pazarlıyor EEEEE nede olsa A–K–P MALUM Din devleti kuracaklarya! amaçlarına ulaşmak için AB+D ne isterse veriyorlar!!! bor’u ver al,Kıbrısı ver al,anayasanı bizim istediğimiz gibi düzenle emriniz olur haşmetmaap,ŞEHİTLERE KELLE diyeceksin baş üstüne,Çivftciye al ananı git diyeceksin emrin olur, güneyinde ve doğunda kürtlere toprak vereceksin başım gözüm üstüne,bu durumlara kim karşı çıkar ASKER AT İÇERİemriniz olur,haşmetmaap iyide halk bunları sezerse halimiz nice olur korkma yardım ediyor gibi gözük nasıl yani ya!! işte kömür dağıt,beyaz eşya dağıt 25 lik alış verişşş çeki dağıt falan hay aklınla yaşa haşmetmaap

  30. Yazan:ibrahim ateş Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Eğer bu devlet demokratik,laik ,sosyal bir hukuk devleti ise devlet gereğini yapmalıdır.Devlet seçkin bir topluluğun malı değildir.70 milyon insanın devletidir.70 milyon insanı yok sayıp halkçı geçinen sözde aydınları ve devleti kendilerinin sanan akılsızları kınıyorum.eğer devlet sosyal bir devletse ben şahsen ak parti hükümetinin 80 yıldır yapılamayanı yapıp sosyal devleti faaliyete geçiren mağdur ve fakruzaruret içerisindeki halka yardım etmesini takdir ediyor bu yardımların devamını diliyorum.halktan kopuk yalılarında ve marinalarında yaşayıp bu yardımlara karşı çıkan halktan kopuk insanları ise hiç değerlendirmiyorum.çünkü onlar bunu anlamazlar.bu yardımların siyaset için yapıldığını zannederler.bu seçkinciler kendi iç dünyalarını yansıttıklarından herkesi de öğle zannederler.bunların hali acınacak bir haldir.halkı göbeğini kaşıyan oy vermesini bilmeyen ve kömürle,odunla beyaz eşya ile yani rüşvet karşılığı rey verenler olarak algılar ve babıalide ulaşılmaz köşe yazılarında böylee yazarlar.Türk halkını bu çirkin ithamlarla itham eden zavallı kendini yazar ve aydın zanneden tanzimattan beri kendi halkını küçük gören bu zihniyeti artık bu halk tanımıştır.halk onlar ne derse tersinin doğruluğuna kanaat getirmiştir.bu zihniyetin yazarınında,siyasetçisininde bu halk nazarında kredibilitesi sıfırın altına inmiştir.eğer darbelerden umudu kesip zerre kadar demokrasiye inanıyorlarsa bilsinler ki bu zihniyetle demokratik yollardan iktidara bu halk bunları getirmeyecektir.Bunu çok iyi bildiklerinden ergenokon çetesi yani demokrasi dışı oluşumlarla koyun koyuna hesaplar yapan demokrasiyi ayaklar altına almaya çalışan ve hukuku hiçe sayan hukuk militanlarının yaptıklarını halkımız ibretle izlemekte ve ona göre safını daha da sıkılaştırıp bu antidemokratik oluşumlara demokratik yollarla yani seçimlerle haddini bildirmeye kendini hazırlamaktadır.ben anadolu halkının vicdanı olan bir kişi olarak bizleri zır cahil sayan kendini yazar sanan cahiller,aydın ve bilumum encümen i daniş gruplarına diyorum ki bu halk sizin artık hiç bir alicengiz oyununuza gelmeyecektir.Tüm sevgilerimi bu toprakların tüm renkleri olan türk halkını oluşturan alt kültürlerin her bireyine sunuyor ve halkımdan demokratik haklarına daha sıkı sarılmasını istiyorum.yaşasın demokrasi.

  31. Yazan:emre er Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Aziz Bey;

    Bir sonraki yazıda tartışabileceğimize inanıyorum ben. Çünkü sizin tartışmak istedikleriniz bu yazının konusu değil. Ben ise kalıp bir düşünce savunmadığım için öyle bir kaç paragrafta bunu tartışamam. Bir sonraki yazıyı siz okuduktan sonra herşeyi tartışabilirim.

  32. Yazan:Taner Gölbaş Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Devletin bu yardımları yapmasına karşıyım!!

    Neden Devletin aç olanı doyurmasına, üşüyeni ısıtmasına karşısın gibi sorular olabilir çok doğal fakat;
    devlet o insanları açlığa, üşümeye maruz bırakır daha sonrada doyurup-ısıtırsa nerede kalır sosyal devlet anlayışı?

    Peki yapılan beyaz eşya yardımlarına harcanan para yerine, oraya ufak çaplıda olsa bir fabrika kurulamazmıydı? harcanan meblağ öyle hafife alıncak gibisinden değil hani?

    o zaman o insanlar ne açlığa nede üşümeye maruz kalır..

    he devlet istihdam sağladıktan sonra hala aç kalıyorsa üşüyorsa o zaman bu yardımlar gereklidir.. fakat yardımlardan önce yapılması gerekenler var sanki..

    Balık vermek, balık tutmayı öğretmek..

  33. Yazan:Tülin Pak Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Ah ne kadar haklısınız, devletin görevi açı doyurmaktır.
    Vatandaşını işsiz, güçsüz ya da üç kuruş maaşa tahammül etmek zorunda bırakıp, sonra başkasına el açmaya muhtaç bırakmak devletin en temel görevidir!!!

    Pırlantadan %0 vergi alıp, vatandaşın zorlukla aldığı ekmeğinden %8 vergi almaktır görevi hükümetin!

    Her ne kadar farklı bir dil kullanmaya ve her ne kadar aydın görünmeye çalışıyor olsanız da, kumaşınız anlaşılıyor vasat düşünce yazarları…

  34. Yazan:Tülin Pak Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Bir de tartışma platformuysa eğer burası, yazılan yorumların yönetici onayından geçmesi de neyin nesi?
    Beğendiklerinizi mi yayınlıyorsunuz?

  35. Yazan:Ali_Kurt Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Yukarıdan aşağıya bir sürü yorum okuduk. Öyle veya böyle herkes fikrini söylemiş. Bende söyliyeyim. Balık tutmayı öğretmek yerine balık vermek sömürücü politikacıların fikri ve uygulamasıdır. Unutmayın, balık tutmayı öğrenmezseniz, ileride yine aç kalacağınız muhakkaktır. Buzdolabı, çamaşır makinesi bulaşık makinesi isteyeceğinize/alacağınıza; İŞ isteyin, EĞİTİM isteyin, ADALET isteyin. Bunların sonucu alnınızın teriyle alın makarnanızı, buzdolabınızı. Ciğeri beş para etmeyecek, sömürücü politikacıların önünde elpençe durmayın. Saygılarımla.

  36. Yazan:mehmet Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    şu anda hükümetin yaptıkları doğru değil bunu bende kabul ediyorum fakat başka bir alternatifte yokki oy vermek için chp deseniz atatürkün kurudğu bir parti ama deniz baykal n-benim partim der gibi davranıyor ve hala terk etmeyi düşünmüyor. ben izmirde yaşıyorum asla ak partiye oy vermedim bu zamana kadar ama izmire bu zamana kadarda chp tarafından hiç bir yatırım yapılmadı. yani oyumu ak partiye vermekten başka bir alternatifim yok. CHP nin başına başkası gelsin ve deniz baykal tüm kurmaylarıyla birlikte partiyi bırakır ise oyum CHP ye

  37. Yazan:ender güçlü Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    ”Sosyal devletin” birincil görevi vatandaşına emeğiyle kazanıp karnının doyurabileceği iş sahaları sağlamaktır.Bunu yapmayan, aksine biz bunları işletemiyoruz zarar ediyorlar diye satan,özelleştiren devlet devlet değildir 4 tane fabrikayı işletemeyen adamlara, devleti yönet diye hükümet görevi veren seçmen doğal olarak kafasından aşağıya makarna atılmasını oylamış ve kabul etmiş demektir.Kusura bakmayın katılmayabilirsiniz ama meselenin temeli budur.

  38. Yazan:emre er Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Şu anda kömür yiyecek dağıtılan 5 milyon insan vardır. Balık tutmayı öğret diyenler, sizce 5 milyon kişiye iş bulmak ne kadar tutar? 1 trilyon doları geçer diye tahmin ediyorum.

    Bu iş ne yazık ki balık tutmayı öğretmek kadar ucuz değil. Bu balık tutulacak ama o zamana kadar açlara ne olacak? Soru bu.

  39. Yazan:OSMAN Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    1. BEYAZ EŞYAYA, KÖMÜRE VE GIDAYA KANACAK KADAR ÇIKARCI BİR TOPLUM DEĞİLİZ.

    2. DERSİME BOMBA ATMAK MI YOKSA BEYAZ EŞYA, KÖMÜR VE GIDA YARDIMI YAPMAK MI DAHA İYİ.

    TAKDİR SİZİN.

  40. Yazan:Hasan Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Bunların bütünü “sadaka” kapsamına girer. Peki kötü müdür, hayır.

    Yalnızca popülizm içerir ve devamsızdır. Aynı zamanda bu yardımları birey bir hak olarak görmez. Bu yüzden devamının gelip gelmemesi durumunu sorgulayamaz.

    Devlet baba halkına yardım etmektedir sadece. Durum budur.

    Mahallenin en zengin insanının mahallenin fakir insanlarına para dağıtmasından temelde farksızdır.

    O zengin amcanın görevi orada biter.

    Ama devlet yalnızca kömür, buzdolabı dağıtınca görevini tamamlamış olmaz.

    Mesele halkı böyle yardımlara muhtaç bırakmamak. Böylesi kapitalizm için de en doğru olanı.

    İnsanlar tüketemiyorsa kapitalizm devamlılığını nasıl sağlayacak?

    Bu yüzden bu yardımlar yalnızca “geçiştirme” olarak güzel.

    Yeterli değil..

  41. Yazan:ender güçlü Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Yazan:emre er Tarih: Şub 16, 2009 | Reply
    Balık tutmayı öğret diyenler, sizce 5 milyon kişiye iş bulmak ne kadar tutar? 1 trilyon doları geçer diye tahmin ediyorum.
    Emre bey şimdi bu çıkarımızdan yola çıkarsak Türkiyede 1982 den bu yana yapılan özelleştirmelerle 2,5 milyon insanın işsiz kaldığını bulabiliriz.Buda sizin hesabınızla 500 milyar dolarlık bir özelleştirmeye takabül eder.Acaba satılan varlıklar değerindemisatılmıştır,eğer öyle ise bu acaba bu paralar nerede?Yok değerine değilde peşkeş usulü(Telekom) satılmışsa satanlar nerede.İkincisi Bu paranın yarısına yani 250 milyar dolarla bırakın onlarca yüzlerce bürokratı ekonomisti ben bile en az beşmilyon insanı istihdam edecek ve temelini ”tarıma dayalı sanayinin” oluşturacağı iş sahaları kurabilirim.fakat bu 5 milyon insanın acil olarak doyurulması konusunda ise size tamamen katılıyorum.

  42. Yazan:Hasan Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Önce Devletle Hükümet birbirine karıştırılmamalı neyazıkki bizde ikisi içiçe. Devlet hem anadır hem de baba. Devlet vatandaşına önce iş vermeli yada para kazanacak bir iş kapısı göstermeli. Daha sonra geride kalan çalışamıyacak konum dakilere aş vermeli,sağlıklarıyla yakından ilgilenmeli. Yalnız bizdeki gibi önce kömür, beyaz eşya, oyuncak dagıtmak ancak ORTA ÇAĞ Avrupasında bile yoktu sanırım .Her insanımız önce elini vicdanına koymalı.

  43. Yazan:sedef balcı Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Sosyal bir hukuk devleti siyasal bir çıkar olmadan ülkesindeki aç ve açıkta kalan insanlara destek olunması son derece sosyal bir davranış.Bu tür yardımlar yıllardır yapılıyor. ama kimsenin ruhu duymuyordu, hiç bir siyasi partiye de mal edilmiyordu.Bu yardımlar Devletin yardımı,Herhangi bir siyasi partiye mal edilmemeli.Hepimizin verdiği vergilerden ayrılan fonlarla ödenen paralar. Keşke bu ayrılan fonlar yatırıma dönüştürülüp bir fabrika veya iş kurumu yaratılarak günlük çözümler yerine kalıcı çözümlere gidilebilseydi.Yukarıda bir arkadaşımızın sözünü bende yineleyeceğim.Balık vererek bir öğün karnımızı doyuracağımıza, balık tutmayı öğretip ömür boyu karnımızı doyuran bir toplum olmak zorundayız.

  44. Yazan:Ayhan Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Devlet kayıtsız şartsız milletini düşünmelidir,kaldı ki aç olanı imkanlar içinde doyurmalı üşüyeni ısıtmalıdır,sanat yapmak isteyen sanatçıyı desteklemeli Devletin Kültür seviyesini yükseltmelidir.
    bazı yorumlarda sadece seçim zamanı deniliyor yanılgı var Sosyal Yardımlaşma ve Dayanaşıma vakfı sürekli olarak vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor(imkanlar ölçüsünde.
    Bir arkadaş Beneden kestiğini dağıtıyor diyor elbette Devlete karşı yükümlülüklerimiz var vergi gibi Devlet para basamaz Devlet koruma altına alır bunu devlet tek başına yapamaz Devlet olabilmek için millet olması lazım milletsiz devlet devletsiz de millet olmaz.
    Asıl olan herkesin aynada kendisini incelemesidir.
    BEN BU GÜN NE YAPTIM acaba zikrimiz ve fikrimiz aynımı göz atmamız gerekir.
    insanları dolaylı yoldan farklı tartışmaların içine çekenler bizi parçala böl yok et taktiği çalışma yapan dış mihraklı örgütlerden başkası değildir.
    Bırakın dışarıyı içerden ele geçirdikleri kişileri de kullanıyorlar.
    Mustafa Kemal Atatürk gençliğe hitabesinde sizleri içerden ve dışardan yıkmaya çalışacaklar mücadel için damarlarınızda asil kan mevcuttur demiş Demiş ama gel gör ki kim koruyacak nasıl koruyacak ve neden koruyacak işte bunlar muamma bırakın Devlet açları doyursun ve ısıtsın sanat yapanada destek versin.
    Her kesim mutlu olsun
    ……………

  45. Yazan:metin Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    devletin soba yiyecek kömür eşya vermesi güzel ama secim icin yapılınca şu taplo ortaya cıkıyo herkes satıyo kömür mömör hepsi satılıcak
    körü görüne veriyolar develetin icine ettiletiler

    türküm demeye udanır duruma geldim

    başka milletelere biz kendi topra gımızı nasıl satarız ben meclisdekilerin terörüs oldukarını bile düşünüyorun

  46. Yazan:Sait KEKEÇ Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Sosyal Devlet kavramı yönünden her ikiside doğru değil. Sadaka biçimi uygulamalarla Sosyal Devlet kavram dejenere ediliyor. Tarikat, cemaat, aşiret yardımları aynileştiriliyor. Yosulluğun, açlığın afişe edilmesi, reklam ya da propaganda için kullanılması ahlaka uygun düşmemektedir. Sosyal devlet bire bir, muhtaçlara yardım severliğin karşılığı değildir. Sosya devlet sadece muhtaçlara yardım etmek te değildir. Tüm vatandaşların kendi ihtiyaçlarını kendilerinin alabilme olanağının sağlanması olmalıdır Sosyaldevlet S

  47. Yazan:jadederail Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    bu devlet tarihinde ilk defa AK PARTİ iktidarı ile HALKIN VE HAKKIN YANINDA YER ALMIŞTIR … biz bu devletin geçmişini de çok iyi biliyoruz …
    AK PARTİ iktidarı HALKN İKTİDARIDIR.. .
    DÜNYANIN EN BAŞARILI İKTİDARI AK PARTİ İKTİDARIDIR bu böyle biline .. .

  48. Yazan:Harun Yigit Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Sayin Emre Er, bir seyi kavrayamamissiniz!
    Devlet “Sözde sanatciya” neden öncelik tanir?
    Sözde sanatci diyorum, cünkü gercek sanat adami devletten destek görmez. Destek gördügü an kendisine destegi veren Devleti elestiremez.
    Sanatci sürekli elestiren kesimdir, Cünkü daha güzelinin yapilmasini ister.
    Iste bu yüzden acdan da önce kendisini elestirmemesi icin devlaet sanatci bilinen kesimin elini baglamayi öncelikler.
    Yapilan yardimlara gelince, kimse yutmaz bu secim sadakasini.
    Bir kücük ilceye yarim adi altinda birkac milyon lira ayriliyor. Sonuc: seneye “Allah Kerim” Bu paraya o ilceye is sasi olusturulsaydi daha iyi olmazmiydi?
    Aslinda söyleyecek söz cok,..
    Saygilarimla
    Harun Yigit

  49. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Aslında bu yorumumu sizin diğer yazınızı okuduktan sonra yapmayı planlıyordum(halkın ihtiyaçlarının karşılanmasına rağmen çalışmaya teşfik edebilmek üzerine).Fakat verdiğiniz cevap içersinde bu yazınızda izleyeceğniz yolu yeterince aydınlattığınızı düşündüğümden dolayı bu günden cevap vermeye karar verdim.Yardımların kömür ve yiyecek dışına çıkmaması bir halkın çalışmak istemesine yeter mi?Sorulması gereken soru bu ve bunun cevaplarında düştüğümüz fikir ayrılığından dolayı şu anda tartışıyoruz.Bence yetmez.Çünkü dünyada insanların çok daha azıyla da yetinebildiğini ve şu anda da çok daha azıyla yetindiğini görüyoruz.Bir çok insan küçük bir meblağ karşılığında hırs yapmadan şükrederek yaşayabiliyo. Mesela bir köyden şehre gelmiş bir insan düşünelim. Tarlasını satıp şehirden iyi kötü bi ev yada gecekondu almış. Bu insana yiyecek ve kömür ihtiyacı karşılandığında o insan başka ne için çalışabilir?Çalışmamak varken, demek istediğim bunlar sizin için yeterli olmasada ve siz sadece kömür ve yiyeceğe sahip olduğunuzda geri kalan şeyler için çalışacağnızı hesap edebilirsiniz. Fakat toplumdaki çoğu insan için bu geçerli değil ki eğitim ve sağlık ihtiyacınında türkiyede devlet tarafından karşılandığını eklemek isterim.Demek istediğim yiyecek, ısınma, barınma, eğitim ve sağlık ihtiyaçları karşılanan bir insan çalışmayı neden çalışmamaya tercih etsin.Üstelik bu çalışma eğitim düzeyi ve yeterlilikten dolayı çok ağır şartlarda olacak ve alacağı ücretin fazla olmayacağnıda eklersek.Ortaya sosyalizmi göçerten en önemli sebeplerden biri çıkmış oluyor.Almanya da malthusun öngördüğü gibi olmaması beni ilk okuduğumda düşündürsede (aynı zamanda bu cevabımın bir gün gecikmeli gelmesininde nedenidir) bunada bir cevap bulabildim.Dünyaya baktığımızda kaynakların doğru kullanılması halinde çok daha büyük nüfuslarıda başarıyla besleyebileceği bir gerçek. Ancak bu kaynakların doğru kullanılmasına gidecek süre 10 yıl değil muhtemelen 3 4 nesil alacaktır.Bunun sebebini açıklamadan önce almanyayla ilgili görüşlerime gelmek istiyorum avrupanın tarihteki nüfus artışına bir göz attım. Sonra diğer ülkelerin nüfuz artışlarına baktım. Özellikle japonya benim için asyada bulunan gelişmiş bir ülke olarak nacizane bir örnek teşkil etti.Avrupanın nüfus artışı hiç bir zaman çok yüksek olmadığını gördüm.Bununla ilgilenen çok sayıda toplum bilimci zaten var(nüfus artışı onların işidir heralde).Fakat ben buna girmeden kısaca şunu söylemek istiyorum. Avrupanın ekonomik olarak gelişmişlik düzeyine ulaştığı dönem 1950 sonrası hatta 1970 ler.Ancak 1900 lerin başında, 1800 lerde kısaca hiç bir zaman avrupa çoğalmamış. Gelişmekte olduğu dönemde bile. İşte burda teorinizde yeni bir açık ortaya çıkıyor. Avrupa gelişene kadar nüfus artışını kendiliğinden dizginleyebilmiş fakat asyada, güney amerikada gelişmekte olan ülkelerin hiç birinin nüfus artışını dizginleyemediğini görüyoruz.Tabi avrupada da çok büyük sıçramaların olduğu dönemler mevcut fakat bunda doğum oranlarının artmasından çok antibiyotik gibi buluşlar sonucu ölümlerin azalması daha büyük bi etken.Yani maltusun tam olarak yanıldığını söylemek pek doğru değil çünkü gelişmekte olan ülkelerde doğacak çocukların ihtiyaçları devlet tarafından karşılandığı sürece nüfustan kaynaklanan problemler yaşanmış şimdiye kadar. Çok uzağa gitmeye gerek yok şu durumda bile güneydoğuda 6 7 çocuk yapan aileler dururken çocuklarının ihtiyaçlarının karşılanması garanti edildiği takdirde nasıl bir nüfus patlaması yaşanacağnı sizin takdirinize bırakıyorum.Bütün bunların yanında avrupanın nüfus artışı diğer ülkelerle kıyaslanamadığı dönemde bile ne gibi bunalımlara girdiği ve ne kadar zor dönemler atlattığı yine tarihte mevcut.Genede bütün dünya çağdaş olduğunda maltusun önerisi çürüyebilir. Asıl sorun o çağdaşlaşma döneminde. O da 10 yılda olmaz.10 yılda çağdaşlaşmanın bi yolu var mı cidden beni şaşırtan bi cevap oldu bu. Çağdaşlaşmak nedir. 100 yıllar alan bir süreç.Avrupa bu süreci 300 yıldan uzun sürede tamamlayabildi.Amerikaysa 150 yıl.Ki amerikada bazı çatlaklar olduğuda bir gerçek.Yani sağlıklı bi çağdaşlaşma için kafadan 250 yıl gerekli.Çünkü sermaye birikimi, burjuva oluşumu, sistemin oturması, yeterli uzmanın yetişmesi.Kısaca fabrikalar açmak ve insanlara iş sağlamak çağdaşlaşmak değil ve böyle bi çağdaşlaşmada insanların çoğalamasını engelleyemez.Şimdiye kadar engelleyemedi en azından.Zaten insanlara çalışmaya cidden teşfik edemediğiniz sürecede çağdaşlaşmak kolay değil.Son olarak geçen yazımda aceleden değinemediğim, yazıdaki anlatım bozuklukları ve ki,yani,sonuçta gibi kelimelerin yoğunluğundan anlayabilirsiniz(kusura bakmayın).O da şu. Devlet dediğiniz şey yozlaşmaya fazlasıyla meyilli şu anda bile yazınızda önerdiğiniz gibi geniş olmasa bile yardımlar mevcut ve bu yardımların adaletsizliğinden yakınan dev bir kitle mevcut. Devletin bunu adaletli bir şekilde gerçekleştirmesi imkansıza yakın.Bunu bir silah olarak kullanması demokrasiye zarar verebilir(günümüzde akp).Bütün bunların yanında milyonlarca insandan bahsediyoruz.Az para değil. Sanata gelirsek sanat olmadan çağdaşlaşma olur mu? Resimi, müziği her ne kadar küçümsesekte sanat insanların gelişiminde büyük rol oynamakta belki bilim gibi sanayi gibi sahnede değil fakat perde arkasında sanatın gelişmiş ve hızla gelişen ülkelerin bireylerine yaptığı katkı küçümsenmemeli. Atatürk’ün de bu konuda hepimizin bildiği düşünceleri mevcut. Her şeyi geçtim eğlence olmadan zombiden ne farkımız kalır. Bence devlet desteklememli tabi o ayrı bi konu.Ancak bu konuda bile çağdaşlaşmış bir toplum olduğunda kendi kendine idare edecek bir sektörü o zamana kadar hayatta tutma çabası olarak görülebilir rahatça.Sizin düşünclerinizden çok da farklı bi bakış açısı deil aç insanlar yerine sanatı koyduk.Fakat insanlar açken milyon dolarlık film çekmek bana pekde yanlış gelmiyo. Çünkü o filmle milyonlarca insanı mutlu edebilmenin yada aç insanların haline değinmenin değerinide hesap etmek lazım.

  50. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    “Gercek Ataturkcu” gorustekiler acaba
    devletin “en temel ve en asli rolunun”
    ne oldugunu, soyleyebiliyorlar mi?
    devlet diye bir kurum niye var? tarihte
    devlet veya devlet adami niye ortaya cikti?
    Hangi nedenle?

    Ortalama “gelismislikte” bir ekonomide, 250 bin cesit mal ve hizmet uretimi var. Yeri gelince bir tek civata, bir tek civi bile ne hayati degerdedir, bilen var mi?Hayatinizi
    kurtarir.

    Abraham maslow, hz. muhammed ve daha bir suru isim bu mevzuda,ard arda niye siralaniyor?

    Kuranda gormedim,ama Hz Muhammed birilerine,”aclari doyurun” dediyse, bu konuda “seriat mi” uygulamak gerekiyor?

    Aclik nedir tokluk nedir?
    Is bulmak, adam calistirmak nedir?
    devlet harcama yapmamiz ada karismak zorunda midir?

    Genel soru: Devlet, ihtiyac karsilama makinesi
    midir?

  51. Yazan:Yusuf Altay Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Önemli olan insanları yardıma muhtaç etmemektir.
    Muhtaç bıraktığımız insanlara gösterişli yardım yapmak dinimiz kuaraalrını aşar.
    Yakın zamanda yapılan eşya yardımları amacını aştı.
    1-Fatih sultan Mehmet te yardım dağıttırmıştır ama akmşam karanlığından sonra.
    2-yardım yapılmamış olanların çocukları ana babalarını sıkıştıracak kim bilir onlar nekadar zor şartlar altına kalacak.
    önemli olan mal ve hizmet üretecek konuma getirmek suretiyle onları tasarruflu tüketim yapacak konuma getirmektir.
    Saygılarımla
    Yusuf Altay

  52. Yazan:yşar Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    hatalı buluyorum devletin vatandaşı dilenci yapmaması gerekir. vatandaşa balık değil balık tutmayı öğreteceksin. iş vereceksin

  53. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    aclarin-issizlerin orani nufusun yzude kaci? is arayan ve ac kalanlarin orani nufusun yuzde kaci? her yil 50 bin insan issizler ordusuna katiliyor. devlet herkese yemek mi dagitmali? baska ihtiyaclar acil degil midir? Ornegim esi vefat etmis bir erkek “benim kadina ihtiyacim var” diye devletin kapisini calinca, devlet ne yapacak? Bırakiniz Hz Muhammed’in hadisini,
    ustelik Kuran’da da,”aranizdan bekarlari evlendirin “hukmu var?!?.

    Sosyal devlet veya Keynesci is buşlma harcamalari…tartismasi..
    http://kiltabletler-ii.blogspot.com/2009/01/ekmegiyle-oynama-iddiasi-ve-anayasa.html

  54. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Hz Muhammed’in sahis ve rivayete dayanan sozlerini (Hadis)bir yana birakiniz. Kurani Kerim’de,”aranizdan bekarlari evlendirin hukmu” de var. Bekar erkekleri de devlet mi evlendirecek?

  55. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Nufusun cogalmasini her kim tavsiye ediyorsa, kim destekliyorsa, kim uyguluyorsa,(genelde sosyalist poltikacilar ve sosyalist politikalardir) cogalan nufusu beslemek onun “kendi sahsi” mesuliyeti olmaliydi.
    baskalarinin parasindan har vurup harman savurmak kolay!

  56. Yazan:Semih Eratlı Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Maalesef bütün yazıları okuyamadım. Ama özellikle dikkatimi çeken bir noktayı vurgulamak istiyorum. Yazıları ve partilerin davranışlarını değerlendirirken hep:” Benim partim ne yaparsa doğrudur. Diğer herkes tü kaka ” Olmaz arkadaşlar…Bizler her ne çektikse kendilerini namuslu diye yutturanlardan çektik. Unutmayalım ki en büyük namussuzlar, en çok namustan bahsedenlerdir. O parti ya da bu parti. Ne farkeder ki… Yapılan gerçekten doğru mu ? Objektif olarak bunu değerlendirelim. Sonra her partinin içinde doğrular da var, eğriler de. Bizim bağlı olduğumuz tek bir şey olmalı ki o da Vatanımızdır. Gerisi araç olmalıdır. Araç amaç olmaya başladı mı orada yıkım oluşur. Tabii ki fikirleriniz oluşacaktır, ama bizleri kullanmalarına müsaade etmeyin. Ne AKP, ne de CHP ve diğerleri. Tek varlığımız Vatandır. Vatanıma ve milletime gerçekten hizmet eden herkes başımın tacıdır. Namuslu ve dürüst olanların siyasi kimlikleri beni ilgilendirmiyor. Dürüst olmaları yeterli. Çünkü o kadar çok namussuz var ki. Bence henüz insanların siyasi görüşlerini sorgulayabilecek seviyeye gelmedik. Şimdilik tek bir soru. Dürüst müsün ?

  57. Yazan:emre er Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Serkan Bey;

    Yazarken harcadığınız emek için teşekkürler.

    Sıra ile gidiyorum.

    Yardımların kömür ve yiyecek dışına çıkmaması bir halkın çalışmak istemesine yeter mi?

    Eğer devlet ihtiyaç duyulan kömürün ve yiyeceğin tamamını vermezse yeter. Bence bu yardımların belirli periyotta yapılmaması da gerekir. Yani yardım alan geleceğini garanti görmemeli.

    Avrupanın ekonomik olarak gelişmişlik düzeyine ulaştığı dönem 1950 sonrası hatta 1970 ler.Ancak 1900 lerin başında, 1800 lerde kısaca hiç bir zaman avrupa çoğalmamış. Gelişmekte olduğu dönemde bile. İşte burda teorinizde yeni bir açık ortaya çıkıyor.

    Avrupayı bir kenara bırakın Türkiye’nin doğusuna ve batısına bakın. Doğuda niye 6 7 çocuk var. Batıda neden çocuk sayısı sürekli azalıyor? Çünkü batı doğuya oranla modern ekonomiye daha fazla geçti. Ekonomi modernleştikça Malthus geçersiz olur.

    10 yılda çağdaşlaşmanın bi yolu var mı cidden beni şaşırtan bi cevap oldu bu.

    Benim hesabıma göre 2045 tam çağdaşlaşma yılımız. Bu hesabın yazısı da ilerleyen günlerde yayınlanacak. O zaman hesap yöntemimi tartışırız. Hatta şu anda %50 çağdaşız bile diyebilirim.

    Devletin bunu adaletli bir şekilde gerçekleştirmesi imkansıza yakın.Bunu bir silah olarak kullanması demokrasiye zarar verebilir

    Burada haklısınız. Onun için yardımların boyutunu abartmamak lazım.

    Resimi, müziği her ne kadar küçümsesekte sanat insanların gelişiminde büyük rol oynamakta belki bilim gibi sanayi gibi sahnede değil fakat perde arkasında sanatın gelişmiş ve hızla gelişen ülkelerin bireylerine yaptığı katkı küçümsenmemeli.

    Bence küçümsemeli. Şu perde arkasını ben hiç anlayamadım şimdiye kadar.

    “Fakat insanlar açken milyon dolarlık film çekmek bana pekde yanlış gelmiyo. Çünkü o filmle milyonlarca insanı mutlu edebilmenin yada aç insanların haline değinmenin değerinide hesap etmek lazım.”

    Bence burada hiç aç kalmamanızın etkisi var. Açlık=Ölüm. Bu denklemi filmde kuramazsınız. Ama tabi bu sizde sadece bir denklem olarak kalınca bir anlam ifade etmeyebilir.

  58. Yazan:Yavuz Yiğit Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Her şeyi geçtim eğlence olmadan zombiden ne farkımız kalır. Bence devlet desteklememli tabi o ayrı bi konu.Ancak bu konuda bile çağdaşlaşmış bir toplum olduğunda kendi kendine idare edecek bir sektörü o zamana kadar hayatta tutma çabası olarak görülebilir rahatça.Sizin düşünclerinizden çok da farklı bi bakış açısı deil aç insanlar yerine sanatı koyduk.

    Şimdi burada sanki bir kıvırma seziyorum,diyorsun ki kendi kendine ayakta kalamaycak bir sektörü devletin hayatta tutma çabası.Aynı mantıkla kendi kendine idare edemeyecek bir vatandaşı iş bulana kadar ya da çağdaşlaşana kadar devlet hayatta tutma çabasına giremez mi?
    Bir ilimizde devletimiz opera kurar ve o meşhur söz dile gelir;”Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi” İnternette şöyle bir baktım her il için söyleniyor nerdeyse:=) Devlet neden Bayburt insanına ihtiyacı yokken,hiç sevmez iken opera götürüyor?Mal çünkü!Toplumu kalkındırmadan o topluma kalkınmış toplumların hizmetlerini sunarsanız o toplumda size böyle cümleler kurar.Önce temel ihtiyaçlar karşılanmalı,çok fazla opera izlemek isteyen varsa bu sektörü ayakta tutar ha yoksa bu işkenceyi çektirmesinler bu millete..

  59. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    bu sorulari tek tek topluma da soruyor musunuz? Yoksa sadece, 3-5 kisi kendi aranizda mi tartisiyorsunuz?

    Mesela sosyal devleti: bir koyde-kasabada sorun. Koyun butcesi, geliri, muhtar odenegi belli. Harcamasi da geliri de.
    Sadece bu meseleyi, butun arti ve eksileriyle sorsaniz? Hukumet de o koyun muhtari ve yardimcisi olsa?

  60. Yazan:mehmet321 Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    sayın arkadaş
    Devlet ihtiyaç sahibi ise yani fakru zaruret içinde ise ekmek su kömür vb. birincil ihtiyaclarını karşılamak sosyal devletin asli görevleri arasındadır amma ikincil ücüncül sayılan tiyatro ihtiyacını karşılamak sosyal devletin asli görevi değildir.Vatandaş kendi parası varsa gitsin zira bu ihtiyac lüks ihtiyaclardandır. Devlet vatandaşın lüks ihtiyaclarına para kaynak ayıramaz ayırmamalıdır.Zira devlete ulaşamayan dağ köylüklerinde milyonlara varan vatandaşımız vardır
    Hatta buradan ben devletin tiyatro sinema yardımlarına dasıcak bakmıyorum kaldırılması gerektiğine inanıyorum

    Mehmet

  61. Yazan:dumur Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    ARKADASLAR BU SİTE TAMAMEN YANLI VE BELLİ ODAKLARA HİZMET VEREN AMAÇLI BİR SİTEDİR. DEVLETİN GÖREVİ AÇI DOYURMAK VE VERGİ MÜKELLEFLERİNİN ARASINDA EŞİTLİK SAĞLAMAKTIR.

    BUZDOLABI VE ÇAMAŞIR MAKİNESİ SATMAK DEĞİL, VERGİ MÜKELLEFLERİNE FİNANSE EDİLEN SİYASİ AMAÇLAR DEĞİLDİR.

    Bu sitede neden İsrail’e verilen milyarlarca dolarlık askeri ihalelerden, Deniz fenerinden, Tarikatların ekonomik güçlerinden, din sömürüsü yapan zihniyeti eleştiren bir yazı NEDEN GÖREMİYORUZ.

    Düşünün.

  62. Yazan:ender güçlü Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Yazan:dumur Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Sevgili arkadaşım bu sitede yazdığın konuları göremezsin.Çünkü bu sitenin fikri bir altyapısı yok sitenin alt yapısını bu ülkenin yetiştirdiği bütün değerlere hakaret oluşturuyor.Sitede yazısı en çok yayınlanan adam R.Ozan Kütahyalı.Kim bu arkadaş?Aradığı şöhreti dizi senaristliği ve Köşe yazarlığıyla bulamayan ve sonunda ekranların gücünü keşfedip kendisinden başka kimsenin keşfedemediği! Kurtlar vadisi Paradoksunu ve Ahmet Kaya dosyasını Ülke tv Kanal T ekranlarında durmadan anlatmaya çalışan ama her seferinde kimseyi ikna edemeyen(buna Gülten kaya’da dahil) yazar.O nedenle sen bakma burada Demokrasi eşitlik vs propagandalırına. Bu sitedeki yazarlar ve yorumcuların genelinin Demokrasiden anladığı Akp zihniyeti F tipi organizasyonlar ve Etnik kürtçülük siyaseti yapanlara demokrasi.Onun dışında kimse umurlarında değil.

  63. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Ben verdiğim vergilerin fakirlerin cebine girdiğini görmekten mutluyum.
    Bir gün kapım çalındı ve devlet görevlisi, kızımın aşı zamanının geldiğini ve aşıyı yaptırıp yaptırmadığımı sordu. Biz, böyle şeyler görmeye alışkın değiliz.
    SSK belgemi kapıp özel hastaneye gidip muayene olmaya da alışkın değiliz.
    Devletin kanser hastalarına, yeni doğanlara verilen hizmetten para alınmamasını sağlamasına da alışkın değiliz.
    Fakir adamın kömür parası için bizlere sokakta avuç açıp gururunun zedelenmesi yerine, gidip belediyeye müracaat etmesine; hayır çarşılarına gidip ihtiyaçlarını karşılamasına da hiç alışkın değiliz.
    Bünyede reaksiyon yapıyor, normaldir…
    Halkçı partiler de, belediyelerin burslarını kesmekle meşgul. Eh, bu da normaldir.
    Oy avcılığı mı? Sapına kadar ! Demokrasi denen şey ov avcılığıdır. Halkı memnun etme işidir.
    Korkmayın kimse ekmek belediyeden, kömür devletten diye yan gelip yatmaz. Maslow söylüyor… Karnını doyurunca, kişi başka ihtiyaçların peşinde koşar. Koşuyor da zaten. Belediyeler sadece yardım yapmıyor, bedava kültür faaliyetleri de yapıyor. Sinemasını da, tiyatrosunu da, konserini de, mesleki kursları da, elişi kurslarını da, enstrüman kurslarını da bedava sunuyor. Adamlar belediyede aştı arkadaşlar. Millet yapılanları görüyor. Geri kalanı laf salatası.

  64. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Yavuz bey,

    Çok önemli bir noktaya değinmişsiniz.Birincisi konu çok dağıtılmış.”Devlet,muhtaç olan insanlara yardımda bulunmalı mı?”sorusundan iş sanat tartışmalarına kayıverdi.Ha,aslında buradan bir bağlantı kurulabilir,yani devlet vatandaşının vergileriyle vatandaşının öncelikli ihtiyacı olmayan opera,bale vs.gibi sanat etkinliklerini finanse etmek yerine elbette ki önceliği açları doyurmaya vermeli diyebiliriz.Fakat burdan hareketle çağdaşlaşmayı(ki çağdaşlaşma çok göreceli bir kavram ve asla refah ve kalkınmayla karıştırılmamalı),kalkınmayı vatandaşın bu garabet anlayışa uyum sağlanmasına bağlanırsa burada tuhaf bir deklem kurulmuş olur.Artı,tıpkı vatandaşın sanatla olan ilişkisi gibi,kalkınma ve gelişmişlik kriteri de sürekli vatandaşın sınanması üzerinden kurulursa bu da ikinci bir hata ve yanılgı olur.Yani vatandaş bir kobay değil ki bütün yolunda gitmeyen her şeyi ondan bilelim.Fakat ne hikmetse ekonomist arkadaşlarımız buradan sonuca yaklaşmaya çalışarak ilginç teoriler geliştiriyorlar.Yok çalışmaya teşvikin artması için ihtiyaçlar çok ölçülü karşılanmalıymış,yok kapitalizmin acımasız çarkına çaresizce terkedilmeliymişler vs.vs.Tamam,aynı şeyi benim gibi bir iki katılımcı da dile getirdi zaten.Dedik ki açın doyurulması balık vermekten değil,balık tutmasını öğretmekten ve olta vermekten geçer diye.Fakat maalesef buna doyurucu bir cevap gelmedi.Gelmediği gibi konu içinden çıkılmaz bir kafa karışıklığına dönüştürüldü…Mesele sadece bireyin tembelliğine,aylaklığına,isteksizliğine vs.bağlandı.Bu yanlış bir mantık yürütmesidir.Elbette verimli ve kaliteli bir üretimin,uzmanlaşmanın yolu çalışma isteği ve bunu yaratacak motivasyona bağlıdır.Sosyalist sistemlerin bir bir yıkılmasının/dağılmasının da altında yatan neden hiç kuşkusuz ki teşvik dürtüsünün ve ideallerin körelmesidir.Fakat bunu tersine çevirmenin yolu da her koşulda insanları çaresizliğe terkedilmesi olmamalı.İş imkanı varken toplum ve bireylerin çalışma şevkinden kaçması ile her türlü imkan ve fırsat eşitliğinin ellerinden alındığı bir ortamda bütün mucizeleri tek tek bireylerden beklemenmesi farklı şeylerdir.Serkan bey ve Emre bey maalesef bu iki olguyu birbirine karıştırıyor.Ha,ortada iş ve istihdam olanakları olur da toplum tembelliğe yönelirse bu tartışılabilir.

    Ama yok,bütün bunların analizi yapılmadan sanki bütün sıkıntımız kapitalizmin dört başı mamur işler duruma getirilmesiymiş gibi bir reçete sunuluyor.İnsanların sıkıntıları,çektikleri çileler,geçim derdi vs.hepsi unutulmuş habire kapitalizm nasıl kurulacağına kafa yorulup duruyor.Tamam buna da amenna.Diyelim ki kapitalizmin işler hale getirilmesiyle 40 senelik uzun bir bekleyişten sonra bütün sorunlarımız çözülecek…Biz görmesek de belki çocuklarımız,torunlarımız refaha kavuşur diyelim.İyi de bunun reçetesi nedir?Nasıl böyle bir kapitalist sisteme kavuşacağız?Bunun da cevabı yok.Çarpıklıkları dile getirmeye çalıştım,halıhazırda bu zemini yaratacak politikaların olmadığını söylemeye çalıştım yine cevap yok.Mesela Emre beyin yazı serisinin ilkinden belediye çalışmalarından örnek verdim.Seçim başlarken(oturduğum şehrin büyükşehir beld.başk.nı CHP’li bu arada)kullanılabilir kaldırım taşlarınının nasıl söküldüğünü,nasıl bir kaynak israfı yapıldığını uzun uzadıya anlattım.Doğu ve Güneydoğuda teşvik adı altında bazı çevrelere devlet destek verdi örneğin.Gidin bakın oralara o tesislerin nasıl birer harabe gibi yarıda bırakıldığını…Peki yazık günah değil mi?O destekler iş,istihdam oluşsun diye verildiyse nasıl böyle denetimsiz bırakıldı?Birilerinin yasa ve denetim boşluğundan faydalanarak parayı iç etmeleri için mi?Ya ihale ve arazi yolsuzlukları,partizanlık,kayırmacılık?Bunlara hiç girmeyeceğim.Demem o ki,bu zihniyetle ne kalkınma olur ne de refah…Ne işsizlik önlenir ne de yolsuzluk!Ve inanın bu mantaliteyle o yere göğe sığdırılan kapitalizm de gerçekleşmez.Ve gerçekleşmeyeceği için de hiç bir yaraya merhem olmaz.

  65. Yazan:eg Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    ender güçlü bey,
    bu sitede yazan birisi olarak sizin hezeyanlarınızı, kin ile karışık toptancı zihniyetinizi, vahşi karalamalarınızı size geri iade ediyorum. siz okumadığınız, bilmediğiniz şeylerde yorum yapmayı pek seviyorsunuz belli ki. bu sitede birbirine tamamen zıt fikirler de dile geliyor belki farkında değilsiniz. en son örneklerden birisi benim rasim’in bir yazısına yazdığım cevaptı. ama siz klasik toptancı zihniyetle “benden değilse ondandır” mantğıyla herkesi kendi zihinsel çöplüğünüze atmaya meraklısınız besbelli. ancak şunu bilin ki başkalarına zindanları layık görenler, olsa olsa kendi zindanlarına mahkum zavallılardır. bu yorumum çok sert olabilir ama bence bu kadar sertini de daha sertini de hak ediyorsunuz. hayatımdaen tahammül edemediğim şey, hem cahil, hem de küstah olmaktır. sizde ikisi birden var.

  66. Yazan:MY Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    EG dostum çok önemli bir seyi hatirlatmis, tesekkür ediyorum.

    Bu sitenin yazarlari arasinda en çok begendigim yazarlar raslantiya(!) bakin ki ne çok ihtilafa düstüklerim ayni zamanda 🙂

    Özlem Hanim, Nun, Enver, Ekrem, Sever…

    Tartismalari takip edenler bu dostlarimla zaman zaman FARKLI DEGIL TAMAMEN ZIT FiKiRLERi savundugumuzu görmüslerdir, göreceklerdir.

    Sevdigim yazarlar ile TERS FiKiRLERi ile beni sasirtan yazarlarin ayni olmasi elbette bir raslanti degil.

    Mehmet Bahadir’in bir yazisinda dedigi gibi “Tarih sasirmaktir”. Evet… Tartismak da sasirmaktir, kizabiliriz, sabirsizlanabiliriz. Ama ZIT FiKiRLERi ile bize hizmet eden dostlarimiza karsi elimizden gelen büyük nezaketi göstermeliyiz ki bu zenginlik, bu bolluk sürsün.

    “Fikirlerin zitligi ümmetim için rahmettir”(SAV) hadisini hatirlayalim.

    DD’nin ödün vermeden, agiz birligi ederek savundugu az sayida ilke vardir, meselâ siddetin nihaî bir çözüm olarak görülmesine karsiyiz. Irkçiliga karsiyiz. Ama bunlar da dahil her konuyu tartismaya açiyoruz, kimse kimseyi ikna etmek zorunda degil, en azindan bizden farkli düsünenlerin varligini ve fikirlerini, duygularini ögrenmis oluyoruz.

  67. Yazan:ender güçlü Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Sayın arkadaşlar hepinizin yorumuma karşı yazdıkları çok güzel bu savunmalarınıza neden olan ve DUMUR adlı yorumcunun sitede olmadığını yazdığı konularla ilgili hiç biriniz hiçbirşey yazmamışsınız.E noldu şimdi nereye geldik.Siz istediğiniz kadar şöyleydi böyleydi deyin bu soruların cevabı olmadan neye yararki.Bu konularda yazılan yazılara neden yer verilmiyor.Yoksa sizin demokratlığınız da Sn Erdoğanınki gibi gazete ve yazar boykutluğu kadarmı.Bulamıyorsanız bu konuda yazı söyleyin ben size göndereyim.Yoksa inandırıcılığınız kalmaz.

  68. Yazan:dumur Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Alalah aşkına

    Biriniz cevap versin İSRAİL Hükümetine modernizasyon amaçlı F-16 ve M64 Tank ihalelerini hangi hükümet verdi, bununla ilgili bir leştiri yazısı varsa allah aşkına bana da haber verin ki okuyayım bilgileneyim.

    Ulusal Değerlerimizin satılması konusunda bir eleştiri yazısı varmı, telekom gibi onuda söyleyin okuyayım

    Bugün kü vergi yasası kimlerin elinden çıktı, eflasyon gerçek takkamların da mı?

    Sizlerden bu tip yazılar bekliyoruz sayın yazarlarımız, görelim objektifliğinizi!

    ARKADAŞLAR, GÖREMİYORMUSUNUZ HÜKÜMETİ ELEŞTİREN BİR YAZI VARSA GÖNDERİN LİNKİ OKUMAK İSTİYORUM

    NE BİÇİM OBJEKTİFLİK BU??

    Dalgamı geçiyorsunuz? Hiç mi kötü yanları yok bence var, hiç mi eleştirilecek yanları yok, soruyorum sizlere kör müsünüz?

  69. Yazan:dumur Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Ender bey

    son sözü söylemişsiniz üstüne koyacağım şeyler yok, ülke değerlerine fütursuzca saldır, sonrada objektifiz de, resmen bölücülüğün daniskası, çin de bile biz beraber olalım diye bir ton propaganda filmi çekip, yazılar yazıp, bir sürü mesajlar verirken halkına, bunlara ne oluyor insanları bölmek parçalamak, NENDEN?

    Bizim memleket bunları çok gördü, bir daha görüyor kimler finanse ediyor kimler ne kazanıyor bu sitelerden

    benim mailime kemalistler@yahoo.com adresinden mail geliyor, içeriği bu sitenin reklamı, sitenin içeriği kemalizim ile yakından uzaktan alakası yok.

    IP taraması yapıyorum fransa çıkıyor?, devamlı değişik mailler gerçek atatürkçülük diye, kemalistler diye, eskiler diyor BU İŞDE BİR ÇAPANOĞLU VAR, haklılar galiba.

    arkadaşlar, halen bu ülkeye canı kanı pahasına bağlı, milli değerlerine vakıf insanlar yaşıyor bilin bunları, sizlerin karşısında durak Osmanlı kanından Selçuklu kanından halen GERÇEK TÜRKLER yaşıyor bu memleketde.

    Saygılarımla

  70. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Sayın dumur,

    Bu sitede neden İsrail’e verilen milyarlarca dolarlık askeri ihalelerden, Deniz fenerinden, Tarikatların ekonomik güçlerinden, din sömürüsü yapan zihniyeti eleştiren bir yazı NEDEN GÖREMİYORUZ.

    Çünkü bu sitede kahvehane muhabbeti yapılmaz. İsrail stratejik müttefikimizdir ve dış politikada işler, kahvehanedeki çaycıyı kovmaya benzemez. Deniz Feneri ise; üzerinden siyasi salvoların yapıldığı adi bir zimmet vakasıdır. Ekonomik gücün el değiştirdiği doğrudur. Bundan rahatsız olmanızı da anlıyorum. Rekabet kanalları bellidir, daha iyisini yapmak; innovatif düşünce, yenilikçilik. Ama kusura bakmayın; bizi darbe şakşakçısı bizcokkisiyiz.com gibi sitelerden değiliz. Hakaret olmadıkça yapılan her yorumu da yayınlıyoruz. İstediğiniz konuları ilgili yazıların altına yorum olarak bırakırsınız, tartışırız. Herkes sizin gibi düşünmek zorunda değil. Sitede ilk öğrenmeniz gereken şey hazım sahibi olmak. Şöyle iki-üç ay takılırsanız belki farklı fikirlere tahammül etme ve kimbilir, belli mi olur, olaylara farklı açılardan bakabilme yetiniz gelişebilir.

    Sayın ender güçlü,

    Sitede monolitik bir yapı yok. Ama sizin beyninizde monolitik bir yapı var. Eleştirel düşünce olumlu bir şeydir, insanı gerçeğe yönlendirir. Ama insanın gerçeği araması şartıyla. Bu sitede birçok insanla, birçok konuyu tartıştık. Birçok ortak düzlemde de buluştuk. Buluşamadıklarımız, tartışamadıklarımız, sizin gibi yaftalamak dışında hiçbir pozitif katkısı olmayanlar oldu. Bunun kimseye bir faydası yok. Yafta, fikir değildir. Fikir, beyinsel bir faaliyettir. Madem beyniniz var, kullanın.

  71. Yazan:dumur Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Sayın Sena-i bey

    Sitenizden çok belli kahvehane muhabbeti yapılmadığı.

    Bir vergi mükellefi olarak Bu devletin imzaladığı askeri anlaşmaları ve maliyetleri, bunlarla örtüşen politikaları tartışmak eleştirmek kahvehane muhabbetiyse, yardım konusu neden kahvehane muhabbeti olmuyor, açı doyurmak üşüyeni ısıtmak nasıl oluyorda kahvehane muhabbeti sınıfına girmiyor

    ARKADAŞLAR, HEPİMİZ KATİLİZ NEDEN Mİ? Çünkü bu hükümet döneminde İsrail devletine Milyarlarca Dolar silah ihaleleriyle akıtıldı, hemde aynı işi başka ülkelerde başka firmalar yapsa bile, boşuna gazze diye yırtınmayın israili camine namaz kılan amcam finanse ediyor, BUNU KONUŞMAK NEDEN CAHİLCE OLUYOR

    yorumunuz oldukça tahrik edici ve futursuzca, niyetiniz belli belliki birilerinin ensesini kaşımak konusunda üstünüze yok. Konu milli değerler olunca Kahvehane muhabbeti, hükümet yanlısı olunca Felsefi tartışma

    İşinize geldimi israil politik ortak gelmedimi çocuk katili, nasıl bir esnekliktir bravo sizlere,

    Saygılarımla

    YAZINIZDAN ALINTIDIR.
    Çünkü bu sitede kahvehane muhabbeti yapılmaz. İsrail stratejik müttefikimizdir ve dış politikada işler, kahvehanedeki çaycıyı kovmaya benzemez. Deniz Feneri ise; üzerinden siyasi salvoların yapıldığı adi bir zimmet vakasıdır. Ekonomik gücün el değiştirdiği doğrudur. Bundan rahatsız olmanızı da anlıyorum. Rekabet kanalları bellidir, daha iyisini yapmak; innovatif düşünce, yenilikçilik. Ama kusura bakmayın; bizi darbe şakşakçısı bizcokkisiyiz.com gibi sitelerden değiliz. Hakaret olmadıkça yapılan her yorumu da yayınlıyoruz

  72. Yazan:eg Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    @dumur,
    link istemşsiniz. çok var ama ben kendi yazım olduğu için birisini vereyim…

    http://www.derindusunce.org/2008/11/29/akpnin-hikmetinden-sual-olunmaz/

  73. Yazan:emre er Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Aziz Bey;

    Yavuz’a yazarken biraz kızım sana söylüyorum gelinim sen anla olmuş. Elden geldiğince cevaplıyorum.

    Fakat ne hikmetse ekonomist arkadaşlarımız buradan sonuca yaklaşmaya çalışarak ilginç teoriler geliştiriyorlar.Yok çalışmaya teşvikin artması için ihtiyaçlar çok ölçülü karşılanmalıymış,yok kapitalizmin acımasız çarkına çaresizce terkedilmeliymişler vs.vs.

    Erken sanayileşme döneminde işçi maliyetleri çok önemli. İşçi ücretleri çok yüksek olursa kar azalır. Yatırım azalır. İstihdam azalır.

    Devlet vergiyi düşürsün, alt yapıyı güçlendirsin derseniz, o da kardan gelecek vergi ile oluyor. Devlete para gökten inmiyor.

    Tamam,aynı şeyi benim gibi bir iki katılımcı da dile getirdi zaten.Dedik ki açın doyurulması balık vermekten değil,balık tutmasını öğretmekten ve olta vermekten geçer diye.Fakat maalesef buna doyurucu bir cevap gelmedi.

    Doyurucu cevap şu. Balık tutmak için işçi maliyetleri düşük tutulması lazım. Ama balık tutmayı öğretene kadar da işsizin açlıktan ölmesine göz yumamayız.

    Sosyalist sistemlerin bir bir yıkılmasının/dağılmasının da altında yatan neden hiç kuşkusuz ki teşvik dürtüsünün ve ideallerin körelmesidir.Fakat bunu tersine çevirmenin yolu da her koşulda insanları çaresizliğe terkedilmesi olmamalı.

    Ben de aynısını diyorum. Çaresizliğe terketme. Ama hayatını da garanti altına alma. Havuç sopa meselesi.

    Ha,ortada iş ve istihdam olanakları olur da toplum tembelliğe yönelirse bu tartışılabilir.

    Dediğim gibi işçi maliyetlerini yükseltmeyecek şekilde yardım yapılmalı. Yani iş gücü arzı azalmamalı. Azalırsa iş gücünün fiyatı artar.

    Diyelim ki kapitalizmin işler hale getirilmesiyle 40 senelik uzun bir bekleyişten sonra bütün sorunlarımız çözülecek…Biz görmesek de belki çocuklarımız,torunlarımız refaha kavuşur diyelim.İyi de bunun reçetesi nedir?Nasıl böyle bir kapitalist sisteme kavuşacağız?Bunun da cevabı yok.

    Bu soruyu cevaplamak çok ayrıntılı. Bunun üzerine daha yayınlanmamış 5 yazı yazdım. 8 yazılık dizidede bunu anlatmaya çalıştım. Kısaca denklem şöyle: Kar-yatırım-üretim-istiham. Kar ne kadar çok olursa o kadar çabuk refaha kavuşur çocuklar. Bunun içinde gelişmekte olan ekonomilerin en büyük avantajı “ucuz iş gücü” kullanılmak zorunda.

    Çarpıklıkları dile getirmeye çalıştım,halıhazırda bu zemini yaratacak politikaların olmadığını söylemeye çalıştım yine cevap yok.

    Var. Şu anda ücret düzeyleri anormal yükseltilmiyor. Asgari ücret de çok yüksek değil. Bunun dışında devlet ihracatı, ulaşımı, altyapıyı geliştiriyor. Sorun temel olarak enerji. Bunu çözemedik. Elektrik pahalı.

    O destekler iş,istihdam oluşsun diye verildiyse nasıl böyle denetimsiz bırakıldı?Birilerinin yasa ve denetim boşluğundan faydalanarak parayı iç etmeleri için mi?Ya ihale ve arazi yolsuzlukları,partizanlık,kayırmacılık?Bunlara hiç girmeyeceğim.Demem o ki,bu zihniyetle ne kalkınma olur ne de refah…Ne işsizlik önlenir ne de yolsuzluk!Ve inanın bu mantaliteyle o yere göğe sığdırılan kapitalizm de gerçekleşmez.Ve gerçekleşmeyeceği için de hiç bir yaraya merhem olmaz.

    ABD’nin Irak’taki harcamalarında 250 milyar dolar yolsuzluk çıktı. Yanlış anlamayın Irak parası değil ABD parası. O zihniyetle ABD nasıl modernize oldu? Bakın cevaplar bu kadar basit değil. Paralar hortumlanmasa herkes refah içinde yaşar. Hayır yaşamaz. Elbette harcanmasa iyi olur, ama cevaplar daha makro perspektifle bakmayı gerektiriyor.

    Mesela hortumların maliyeti ülkeye 80 milyar dolar diyen var. Değil ama olsun hadi. Bu para bile modernleşmek için gereken para yanında çok küçük.

    Kısaca modernleşmeden ne anladığımı da yazayım.

    Modernleşme herşeyden önce modern üretmektir. Fabrikadır, traktördür, barajdır, argedir. Bunu yaparsanız, tiyatrosu sineması arkasından gelecek.

    Kriter üretim olduğu için modernizmi istihdam ile ölçebilirsiniz. Yani tarımdaki istihdamı bir kenara bırakın. Kalanı modern istihdam. Şu anda bu istihdam toplam çalışabilecek durumda olan nüfusun yarısı. Yani %50 işsiz. Bunlar da modern ekonomiye katıldıktan sonra çağdaş, modern olacağız. Merak etmeyin sanatı, kültürü arkadan gelecek.

    Bunun olması da kar-yatırım-üretim-istihdam denklemine bağlı.

    Bütün tartışma karı nasıl artırırız üzerine olmalı.

    Sermayenin olmadığı iş gücünün olduğu yerde bu ucuz iş gücü kullanılarak gerçekleştiriyor.

    İş gücü çok ucuz olmazsa tekstile elveda dersiniz mesela. Gibi, gibi.

    Bunları burada tartışmak istemiyordum ya. Sizi de kırmak istemedim.

  74. Yazan:ender güçlü Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Yazan:Ekrem Senai Tarih: Şub 17, 2009 | Reply
    Çünkü bu sitede kahvehane muhabbeti yapılmaz. İsrail stratejik müttefikimizdir ve dış politikada işler, kahvehanedeki çaycıyı kovmaya benzemez. Deniz Feneri ise; üzerinden siyasi salvoların yapıldığı adi bir zimmet vakasıdır. Ekonomik gücün el değiştirdiği doğrudur. Bundan rahatsız olmanızı da anlıyorum.
    Ekrem senai bey; bende sizi anlıyorum. Kahvehane muhabbetinin ”Daniskasını” yapıyorsunuz. Kurtlar vadisi muhabbetini 8 yıl sonra keşvettiniz ki artık kahvehanede bile muhabbeti yapılmıyordur eminim:)Ama rasim yazdı ya, çapı Rasim kadar olanlar boncuk buldular,oynayıp duruyorlar.
    Gelelim İsrail meselesine, siz kendinizi istediğiniz kadar parçalayın burada. O madalya o göğüste asılı oldukça, o silah ihaleleri tamamen iptal edilmedikçe Kuzey Kıbrısa tekrar sahip çıkılmadıkça,Musul Kerkük terkedilmişlikten kurtulmadıkça dış siyasetinizde iç siyasetinizde Emparyalistlerin çizgilerini 1 cm aşamaz.Sizin anlattıklarınızın da inanın hiçbir önemi kalmaz.
    Deniz feneri meselesi sizi rahatsız etmiyor beni rahatsız ediyor; iki şekilde birincisi düzenbazlığın dini söylemle yapılması,ikincisi bu ülkede yargıya baskı yapmayalım diyen ve adalet bakanınında dahil olduğu etkin ve yetkin kişiler, ucunda iktidarın elden gidebileceği hiçbir meselede yargıyı harekete geçirmeyi bırakın bir kenara, sizin yaptığınız gibi konuyu küçümseyerek gündemden düşürmeye çalışıyorlar.Sizde bilinçli bir şekilde alet oluyorsunuz.Bu sitenin yaptığı Rasim abimizin tanımıyla”Dezenformasyondur”.Ama yersen:))
    Son olarak Beyin ve düşünme yetisi meselesi:Sizler gibi sinemadan edebiyata,Tv dizilerinden Asrın davasına, Dış politikadan Ermeni meselesine, Obamadan Şarona… her konu hakkında çok engin ve ”eTRFlı”ca bilgi sahibi değilim,ne yapalım Yaradan bana bu kadarını vermiş bende bu kadar üstüne koyabilmişim.Ben bana verdiği İnsan sevgisi, Vatan sevgisi,Bayrak sevgisiyle övünüp,Atalarının bir kısmına Şerefsiz demeyecek kadar Vicdan bahşetmesiyle yetinip şükredeceğim.

  75. Yazan:emre er Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Ender Bey’e

    ARKADASLAR BU SİTE TAMAMEN YANLI VE BELLİ ODAKLARA HİZMET VEREN AMAÇLI BİR SİTEDİR.

    Bu site değil ama sitedeki bütün yazılar bana göre taraftır. Çünkü bir dertleri vardır. Ama bu kötü bir şey mi sizce? Siz suya sabuna karışmayan “tarafız” yazıları okumaktan mı hoşlanıyorsunuz?

    DEVLETİN GÖREVİ AÇI DOYURMAK VE VERGİ MÜKELLEFLERİNİN ARASINDA EŞİTLİK SAĞLAMAKTIR.BUZDOLABI VE ÇAMAŞIR MAKİNESİ SATMAK DEĞİL, VERGİ MÜKELLEFLERİNE FİNANSE EDİLEN SİYASİ AMAÇLAR DEĞİLDİR.

    Katılıyorum size. Bu durumda ben bu sitede yazdığıma göre sizin fikirlenizin en azından bir kısmına katılan birisi bu sitede yazıyor.

    Bu sitede neden İsrail’e verilen milyarlarca dolarlık askeri ihalelerden, Deniz fenerinden, Tarikatların ekonomik güçlerinden, din sömürüsü yapan zihniyeti eleştiren bir yazı NEDEN GÖREMİYORUZ.

    Bir de şöyle bakın. O bahsettiklerinizi bu ülkenin en büyük gazetelerinde her gün okuyorsunuz. Aslına bir bakıma ülkemiz medyası sizin yazılsın dediğiniz şeyler büyük bir keyifle yazıyor. Ben şahsen yazılmayanı yazıyorum.

    Bahsettiğiniz konuların da yazılmayan yönleri var. Onları da yazacapım Allah izin verirse.

    Ender Bey, tarafsız olmak kaypaklıktır. Bence siz kaypak yazıları okumaktan hoşalanan birisi gibi durmuyorsunuz hiç

  76. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    @Ender Güçlü ve saz arkadaşlarına,

    Lütfen fikrinizi(!)kendinize saklayın.Ne site yazarları ne de yorumcular sizin gibi düşünmek zorunda değil,bunu ne zaman anlayacaksınız?Ha,bizler sizin gibi ETÖ sempatizanlarının düşünce ve ifade özgürlüğüne ne kadar hazımsız olduğunuzun farkındayız.Ama yine de bütün kin ve nefret dolu hezayanlarınız yayımlanıyor…Kin ve nefretinizi en küstah ve vahşi biçimde kusabiliyorsunuz.Bari bırakın da bizler de düşüncelerimizi ifade edelim.Ha,bunu kaldıramıyorsanız(ki kaldıramıyorsunuz),kan,şiddet,kin ve öfke dışında tek bir fikir kırıntısı bulunmayan ırkçı sitelerinize dönün.Orda eminim daha tatmin olacak ve istediğiniz kadar tükürük saçarak küfür edebilirsiniz.Böylece siz beğenmediğiniz fikirlerden ,site de kirlenmekten kurtulmuş olur.

  77. Yazan:snowqueen Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Ben verdiğim vergilerin fakirlerin cebine girdiğini görmekten mutluyum.

    Sözüm meclisten dışarı, kişilere değil olaya bakarsak, aslında bu bakış açısı tam bir “orta sınıf ahlakçılığı” modeli. Bunun fakirliği yoketmediği gerçeği, siz ” ben görevimi yaptım” şeklinde vicdanınızı rahatlatırken gözden kaçıyor.

    Kömür, beyaz eşya vb. yardımlarına gelirsek, yukarıda da birileri belirtmiş, balık tutmayı öğretmek yerine seçim zamanı balık dağıtmak denir buna,
    diğer adıyla sadaka düzeni.
    Sonra birileri de çıkar “vay efendim, vatandaş aç, siz ne elitistsiniz de aç insanlara balık verilmesini eleştiriyorsunuz”der.
    Veya başkası “ben verdiğim parayla açların evine balık gitmesinden memnunum, belediyeler çalışıyor, ne kötülük var bunda” der.
    Asıl kötülüğün burada gizlendiğini göstermek neden bu kadar zordur, anlamam.

    Sokakta küçük bir çocuk görüp selpak satın almaya benziyor bu.
    Siz korunaklı giysileriniz içinde iş telaşınan acelesiyle koştururken
    bir selpak alıverirsiniz, ne hayırlı bir hareket yapmışsınızdır.
    Oysa o verdiğiniz para, çocuk istismarı da dahil olmak üzere sistemin
    muntazam çalışmasını sağlar. Ama sizin ne suçunuz var öyle değil mi,
    altı üstü bir selpak aldınız, sorsanız, o soğukta çocukları sokakta bırakmanın ne büyük günah olduğunu söyleyeceksiniz muhtemelen.
    iki kuruş verdiniz ya,
    göreviniz bitti.

    Devlet bir vatandaşı açken bir diğerinin tiyatro ihtiyacını gidermeye kalkmamalıdır.”

    Eğitim ihtiyacını gidermeye kalkabilir mi?
    Maşallah, devletin sanata ayırdığı bütçe öyle büyük, öyle büyük ki(!),
    değil Tunceli bütün ülkeye çamaşır makinesi dağıtılırdı.

  78. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Sayın dumur,

    Bir vergi mükellefi olarak Bu devletin imzaladığı askeri anlaşmaları ve maliyetleri, bunlarla örtüşen politikaları tartışmak eleştirmek kahvehane muhabbetiyse, yardım konusu neden kahvehane muhabbeti olmuyor, açı doyurmak üşüyeni ısıtmak nasıl oluyorda kahvehane muhabbeti sınıfına girmiyor

    Hangi muhabbetin yapıldığından çok, nasıl yapıldığı önemli. Kahvehanede insanlar öfkeyle, küfürle konuşurlar. Eve gittikleri zaman götürdükleri sadece kendi fikirleridir. Yoksa elbette bahsettiğiniz konular da konuşulabilir.

    ARKADAŞLAR, HEPİMİZ KATİLİZ NEDEN Mİ? Çünkü bu hükümet döneminde İsrail devletine Milyarlarca Dolar silah ihaleleriyle akıtıldı, hemde aynı işi başka ülkelerde başka firmalar yapsa bile, boşuna gazze diye yırtınmayın israili camine namaz kılan amcam finanse ediyor, BUNU KONUŞMAK NEDEN CAHİLCE OLUYOR

    İsrail’le yapılan askeri anlaşmalar bu hükümet zamanında başlanmadı, bu hükümetten sonra da bitmeyecek. İsrail, Orta Doğu’da Türkiye’nin müttefiki bir devlettir ve karşılıklı çok önemli çıkarlar bulunmaktadır. Bu, bir kalemde çizip atılabilecek bir şey değildir. Bunu yapabilmeniz için çok şeyi göze alabilmeniz gerekir. Tayyip Erdoğan, tamam, monşer değil, ama o kadar küheylan da değil. İsrail, silah teknolojisinde çok üstün ve PKK ile mücadelede bize teknoloji ve eğitim desteği sağlıyor. Devletler arasındaki ilişkiler uzun vadeli sürdürülür. Türkiye’nin bölgedeki stratejisi tüm ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmaktır. Bu, hem senin, hem benim, hem de Gazzeliler için gerekli. İsrail-Filistin arasında bir barış görüşmesi olacaksa, bu Türkiye sayesinde olacak. İlişkileri kopartıp bu rolü Mısır’a, Ürdün’e, Suriye’ye vermektir asıl Gazzelileri İsrail’e mahkum edecek olan.

    yorumunuz oldukça tahrik edici ve futursuzca, niyetiniz belli belliki birilerinin ensesini kaşımak konusunda üstünüze yok.

    Ensesini kaşımak diye bir tabir duymamıştım. Sadece kaşınanları kaşıyorum.

    İşinize geldimi israil politik ortak gelmedimi çocuk katili, nasıl bir esnekliktir bravo sizlere,
    Saygılarımla

    Hayır, her ikisi de… İsrail hem politik ortak, hem de çocuk katili.
    Saygı bizden.

  79. Yazan:snowqueen Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Devlet bir vatandaşı açken cumhurbaşkanının çocuklarına ihtişam içinde
    düğünler yapıp, işler, ihaleler tahsis etmemelidir vb. durumların önceliği varken “tiyatro ihtiyacına para gidiyor” diyebilme önceliği için ayrıca yazarı tebrik ediyorum. Gerçek bir vicdan muhasebesi,
    “taytlı adamlar,kokoş kadınlar ellerinde şampanyalarla tiyatro kulislerinde dolaşıp, halkın kamını emerken” görüntüsü üzerine bir halk kahramanı gibi doğdunuz.

  80. Yazan:snowqueen Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    İsrail, silah teknolojisinde çok üstün ve PKK ile mücadelede bize teknoloji ve eğitim desteği sağlıyor.

    Silah endüstrisiyle göbek bağı kesilmiş bir siyasetin “one minute” şeklinde küheylan tavrı, gerçek bir tavır olur ancak. Hem israil’le müttefikliği kabul edip, eğitim uçuşları yapacaksınız sonra
    “siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz”, yok öyle şey. “Davos fatihliği”de seçim zamanı iş yapar, ne şiş yanar ne kebap.

  81. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Ender Güçlü bey,

    Yukarıdaki yazı Rasim Ozan’a ait değil, konusu da Kurtlar vadisi değil. Nedir sorununuz Rasim bey’le bilmiyorum, gidin onunla halledin.
    Dış siyasette emperyalist çizgilerin dışına Atatürk çıkabilmiş mi ki, AKP’den bekliyorsunuz? Lozan’ı Babacan mı imzaladı, Musul’u, Kerkük’ü Abdullah Gül mü teslim etti? Kim aşacak emperyalizmin çizgilerini? Veli Küçük mü?
    Deniz Feneri, beni, her üçkağıtçılığın, düzenbazlığın ettiği kadar rahatsız ediyor. Selçuk Parsadan da bir ara Atatürk adına paşaları kandırıp dolandırmıştı. Kutsal şeyler suistimal edilir, buna engel olamazsınız. Bu olaydan medet ummayınız, ne hükümet düşer, ne AKP’nin oyu düşer, ne de Deniz Feneri bağışları düşer. Herkes olayın farkında.
    Engin bilgi sahibi olmak önemli değil, insaniyete yaraşır bir şekilde konuşup tartışmak gerekir. Bir toplantıda çıkıp “benim karım çok namusludur” derseniz, diğer erkekler, her ne kadar doğru da söylüyor olsanız, bunu hakaret addederler. Böyle çıkıp vatansever, insan sevgisi, vatan sevgisiyle dolu olduğunu söyleyenler de aynı edepsizliği yapıyorlar. Bir tartışmada, muhatabını yaftaladığın nokta, tartışmanın bittiği noktadır. Vatan sevgisi dille olmaz. Bayrak sevgisinin miyarı faşistlik değildir. Vatan sevgisi, üzerinde yaşayanları yok saymakla, yok olmalarını dilemekle, herkesi kendinize benzetmeye çalışmakla olmaz.

  82. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Emre bey,

    Evvala cevaplarınıza kırılmadığımı aksine memnun olduğumu belirteyim.

    Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla mecazinde haklısınız.Fakat dikkat ederseniz yorumun ilerleyen bölümde eleştirileri doğrudan isminizi telaffuz ederek dile getirdim.

    Yanıtlarınız kısmen daha açıklayıcı olmuş,zaman ayırdığınız için teşekkür ediyorum.

    Ancak bazı noktalarda görüş farklılıklarımız sürecek gibi görünüyor.

    1-Siz kalkınmayı tamamen “kemerleri sıkma” politikasına bağlıyorsunuz.Elbette bu da gelişme için başvurulması gereken bir yöntem olabilir.Fakat bütün fedakarlık vatandaştan beklenirse başarı şansı azalır.Madem ülkemizin kalkınması adına bir şeyler yapacağız o halde değindiğim rantçılık ve yanlış kaynak kullanımı üzerinde de tiizlikle durulmalı.

    2-ABD örneği doğru.Demekki adamların çok büyük kayıplarla bile yıkılamayacağı güçlü bir ekonomileri var.Fakat bu adaletsiz işleyen bir çarkın doğru yöntem olduğu anlamına gelmez.Kriter olarak doğru kabul edilse bile, bu devletin böylesi güçlü bir ekonomik yapıya kavuşmuş olmasının süreçlerini iyi okumak gerekir.Ki bu da vatandaşı,toplumu ve devletiyle izlediği zihniyetle yakından alakalıdır.Beğenelim beğenmeyelim,ABD,Japonya,Almanya gibi güçlü ülkeler bizdeki gibi ipliği pazara çıkmış yöntemlere itibar etmediler.Örneğini bir önceki yorumda verdiğim belediyecilik,rantçılık,yarım kalmış destek teşviklerine bu ülkelerde izin verilmez.Sonuçta sorgulanması gereken bir zihniyet var ülkemizde ve bu aşılmadıkça sadece ücretleri düşürmekle sonuç gelmez.Bakın burada bir detaya daha girmek durumundayım.Bizim binalarımız neden depreme,afete vs.ye dayanıksız da bu sayılan ülkelerde böyle bir çarpıklık yok?Bırakın mütahidin ucuz konut için malzemeden çalmasını,bizde adam kendi evini inşa ederken bile aynı yöntemi seçiyor.

    Kısacası,dediğiniz gibi bunlar çok daha geniş tartışma konuları,bir çırpıda hepsini çözümlemek o kadar basit değil.Ancak benim ısrarla üzerinde durduğum nokta bizi gerileten zihniyet yapısından bir an önce kurtulmamız gerektiğidir.Son olarak şunu söylemek istiyorum:bir ABD,Japonya,Almanya kalkınma anlayışıyla hareket edelim,inanın çok daha kısa sürede arzu ettiğimiz gelişmişlik düzeyine kavuşmuş olacağız.Ama üçüncü dünya ülkelerinin mantığında ısrar edersek inanın işçiyi aç bıraksanız bile o seviyeler asla yakalanmayacak.

  83. Yazan:A.Haydar Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Kapitalizmin dünyaya yayıldığı ilk günlerde;Özü itibarı ile menfaate dayalı bir sistem olduğundan kokuşmuşluğu çabucak ortaya çıkıverdi.O’nun pis kokusu daha fazla etrafa yayılmasın diye halklar için uyuşturucu mesabesinde olan,göstermelik sosyal devlet görüşü piyasaya çıkartıldı…Bir çokları hala bu saçmalıklarla avunmakta ve avutmaktadırlar.
    (Açı doyurmak, üşüyeni ısıtmak devletin en temel görevidir.)

    Bu başlık gerçekten bir hakikati ifade etmektedir.Ama bahsedilen bu devlet hangi nizamı tatbik eden devlettir? Günümüz kapitalist rejimleri mi..!? Yoksa kominizm mi..?
    Bu ancak İslam’ın ekonomik nizamını tatbik eden bir devlet eliyle tahakkuk eder.
    İslamın ekonomiye bakışını merak edenlere Takiyyuddin en Nebhaninin İslamda iktisat nizamı adlı eserini incelemelerini öneririm..

  84. Yazan:ender güçlü Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Emre bey alıntılarınızın hiçbiri bana ait değil Dumur adlı arkadaşa ait ama izahatlarınız için teşekkür ederim.

  85. Yazan:ender güçlü Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 17, 2009 | Reply
    Kin ve nefretinizi en küstah ve vahşi biçimde kusabiliyorsunuz.Bari bırakın da bizler de düşüncelerimizi ifade edelim.
    Benim yazdıklarımı lütfen doğru okuyun. Yazılardaki alıntılarda bulunan tükürük ve küfürleri bana bulaştırmayın lütfen(örnek Rasim beyin yazısındaki atalarımızdan bazılarının şerefsiz olması).Benim hiç bir cümlemde bu tip bir itham yok.Yalan söylüyorsunuz.

  86. Yazan:ender güçlü Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Ekrem bey benim sorunum avukatlığını yaptığınız Akp ile değil onun (DA)temsil ettiği Demokrasi kisveli sömürücülerle.Ama anlamadığınız birşey var eleştireceksek herkesi eleştirelim.Konu Cumhuriyet,Atatürk,Chp,Milliyetçilik,Bayrak olunca Vurun abalıya,Deniz feneri,İhale,Arsa tahsis olunca gık yok Lütfen vicdanlı olun.

  87. Yazan:ender güçlü Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    ”Ha,bizler sizin gibi ETÖ sempatizanlarının düşünce ve ifade özgürlüğüne ne kadar hazımsız olduğunuzun farkındayız.”
    Aziz bey Tebrik ediyorum Sonunda beni etö sempatizanı yapmışsınız.Yazıklar olsun demekten başka ne diyebilirimki. Buyurun demokrasi burdan yakın.
    Yorumlarıma gösterdiğiniz engin hoşgörü ve teveccühe teşekkür ederim.İşinize gelmiyorsa sizin gibi düşünmeyenlerin yorumları, açıkca ilan edin yazmayalım.Ama bel altı vurmayın ben hayatımda TC yasalarınca yasaklanmış hiçbir oluşuma sempati duymadım.O ithamı size geri iade ediyorum.

  88. Yazan:dumur Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Ekrem bey

    Ensesini kaşımak ben buldum, siz argoya alışkınsınız edep dersi vermek istedim, seviyeli bir tartışmayı kahvehane muhabbetine döndürüp hedef şaşırtmak politikasını güttünüz, basit bir tuzağa incelik taşımıyan bir uslupla cevap vermeniz bunu kanıtladı zaten. Çok teşekkür ederim

    Kaşınan ve kaşıyan benzetmesi kahvehanelerde çok yapılır, sizi ait olduğunuz mekanlara davet ederim ekrem bey, içinizi bu şekilde dökmeniz ve seviyesizliğinize diyecek sözüm yok, ilkönce yazı edebinizi ve uslubunuzu düzeltin derim.

    Sonuç olarak tabiki ısınma ve yemek yardımına canı gönülden varım, ama beyaz eşya yardımına katılmıyorum.

    Lütfen bana Bu sitenin objektif olduğunu söylemeyin, bir tane hükümeti eleştiren yazınızı gösterin diyorum gösteremiyorsunuz. Objektif eleştirici gocunmadan eleştirir, halen örnek veremiyorsunuz

    Cevabınız basit ve yeterli siz yanlı ve taraflısınız.

    her şey için teşekkür ederim, bazen cevap verememekde cevap vermektir.

    Saygılarımla

  89. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Sayın snowqueen,

    Sözüm meclisten dışarı, kişilere değil olaya bakarsak, aslında bu bakış açısı tam bir “orta sınıf ahlakçılığı” modeli. Bunun fakirliği yoketmediği gerçeği, siz ” ben görevimi yaptım” şeklinde vicdanınızı rahatlatırken gözden kaçıyor.

    Kapitalizm cenderesinde fakirleri kayırmak için başka bir yöntem bilmiyorum. Bilseydim, o bakış açısına da sahip olmak isterdim. Bu sistemde, devlet, insanların soğuktan, açlıktan ölmemesini sağlıyorsa bu iyi bir şeydir.
    Sadakayı devletin vermesi, fakir insanları zenginlere muhtaç olmaktan, onlara yüz suyu dökmekten kurtarır. Eğer herkese balık tutmayı öğretecek irade ve o kadar bol balıklı bir göl varsa ne ala.
    Selpakçı çocuklar örneği güzel bir örnek. Ortada bir durum var: selpaktan kazanacağı paraya muhtaç insanlar… Bunu nasıl çözebiliriz?
    Selpak satan çocukların peşine zabıtayı takalım. İsterlerse vermeyelim, tersleyelim. Böylece selpak satarak millete avuç açmazlar. Onun yerine, bunlara selpak yapmayı öğretiriz, holding kurarlar, paranın dibine vururlar. Yahu ABD’de bile sokakta yatıp kalkan muhtaç insanlar var. Herkese çalışma imkanı keşke sunabilsek. Bunu yapamıyoruz diye, bu çocuklara tekme mi vuracağız?
    Sadaka diye aşağıladığınız şey dinde bir fedakarlığın adıdır. Malın, cüzi bir miktarını vermek değildir. Can acıtacak kadar, hatta gerekiyorsa tamamını vermektir. Ve muhtaç insanın onurunu incitmeden, sol el, sağ elin verdiğini görmeyecek şekilde yapılır. Ayrıca sadece mal ve para ile yapılmaz; gülümsemek de sadakadır, birinin hayatındaki bir engeli ortadan kaldırmak da, bir fidan ekmek de… Balık tutmayı öğretmek de…
    Sadakanın böyle aşağılanmasını anlamıyorum.
    Selpakçı çocuğa 2 milyon vermek sadaka değildir. Ama onu yapanlar bile, arabanın camını kaldırıp kafasını başka yöne çevirenlerden daha haysiyetli bir iş yapıyorlar bence.

  90. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Silah endüstrisiyle göbek bağı kesilmiş bir siyasetin “one minute” şeklinde küheylan tavrı, gerçek bir tavır olur ancak.

    Yani anladığım kadarıyla siz, İsrail ile ilişkilerin koparılmasını mı istiyorsunuz, böyle mi anlamalıyım?
    Tayyip Erdoğan’ın bıçkın tavrının sahte olmadığı ortada. Asıl, dış ilişkileri bu tavır üzerine sürdürmesi felaket olur. Öfkesini kontrol etmesi hepimizin için daha hayırlı.
    Bence işi gayet iyi götürüyor. Şişin de, kebabın da yanmaması lazım ki ikisini de yiyelim.

  91. Yazan:dumur Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Ekrem bey

    Yine açık verdiniz, yine belli ettiniz, tarafsız değilsiniz, halen hükümeti savunuyorsunuz, taraflı olmak bir suç değildir, neden kabul edemiyorsunuz, hükümet yanlısıyız diyememekle neden zorlanıyorsunuz.

    Bıçkın tavırı haklı ama 6 milyar dolar israili finanse etmekde haklı

    Bugün suriye ve mısır’a israil şirketlerinin ihaleye giremediğinden haberiniz yok galiba,

    Diyorsunuz ki Türkiye bir suriye kadar onurlu olamadı, Türkiye, 1960 model amerikan malı tankını sadece israile navigasyonunu yaptırabildi, çünkü politik ortağımız.

    Sorun AKP değilki aynı tepkiyi CHP, DSP, ANAP hepsine verirdim. Çünkü İSRAİL İNSANLIĞIN DÜŞMANIDIR. TÜM MÜSLÜMANLIĞIN DÜŞMANIDIR. Ve katil bir devlettir.

    BEn vergi mükellefi olarak ASLA vergilerimin bu devlete gitmesini İSTEMİYORUM. Adı ne olursa olsun hangi hükümet olursa olsun aynısını hatta daha ağırını söylerim.

    Bırakınız bunları, gerçekleri görünüz siz hükümet yanlısı yazı yazıyor ve savunuyorsunuz.

    Siz yanlı ve taraflısınız, siz hükümetin kalemisiniz.

    Halen sayın Tayyip Erdoğan hakkında yazılarınızdan beli. Ben şahsına değil, Hükümet politikasına hedef açıyorum.

    saygılarımla

  92. Yazan:emre er Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    ABD,Japonya,Almanya kalkınma anlayışıyla hareket edelim,inanın çok daha kısa sürede arzu ettiğimiz gelişmişlik düzeyine kavuşmuş olacağız.Ama üçüncü dünya ülkelerinin mantığında ısrar edersek inanın işçiyi aç bıraksanız bile o seviyeler asla yakalanmayacak.

    Aziz Bey;

    Ben bir Marks gibi herşeyi üretimle başlatıyorum. Tam bir hukuk devleti olabilmek için de modern üretim şart. Yoksa bütün 3. dünya ülkelerinde yolsuzluğun yoğun olması bir rastlantı değildir.

    Hukuk devleti için ne lazım? Eğitimli insan, hakkını arama bilinci. Bunlar hep modern üretimle olacak şeyler.

    Tabi yolsuzluklar karşısında yapacak bir şey yok demiyorum. Ama bir Almanya standardına modern üretime tam olarak geçmeden ulaşamayız.

    İsterseniz bu hususu daha da tartışabiliriz.

  93. Yazan:emre er Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Snowqueen;

    Bütün mesele balık. Bunu yazdık kısaca bir daha söylüyorum.

    Şu anda gölde o kadar balık yok. Herkese yetecek kadar balığın yetişmesi en az 40 sene alacak.

    O zamana kadar ne yapacağız?

  94. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    @Ender Güçlü,

    Yazılarınız gayet iyi okuyorum.Demokrasiden her bahsedeni işbirlikçilikle suçluyorsunuz…Barış talebini dillendiren her vatandaş zihniyetinize göre bölücü oluyor…İnanç özgürlüğünü isteyenler irticacı,yobaz…Sizin gibi aşırı milliyetçi olmayan her herkes vatan haini,uşak,satılmış…Daha sayayım mı?Ne bu ya!Bu kadar karalama,kin,husumet nedendir Ender bey?Bir kez olsun kendinize bir düşman seçmeden bir iki satır yazmayı deneyemez misiniz?Tek vatasever siz misiniz,vatan sevgisi sizin tekelinizde mi?Bunlar yalansa yalan deyin,ıspat edin.Bakın ben bütün bu hezayanlarınızı kendi yorumlarınızdan alıntalayabilirim.Hadi bunları yazıp duruyorsunuz yine de polemik yaratmasın diye sesimi çıkarmadım.Ama bir olur iki olur,siz tahammül edemediğiniz her yazar ve yorumcuya ait düşünceleri böyle ucuz yoldan yaftalarsanız,kusura bakmayın ama cevap gelecektir.Bakın,işinize gelmedi mi nasıl feryat figan edip tepki gösteriyorsunuz.Peki siz hangi hakla insanlara iftira edip yaftalıyorsunuz.Eğer bir parça dürüstseniz bu soruların cevabını verin.Evet soruyorum bu hakkı,bu cüreti nereden buluyorsunuz?İnsanların da hiç izetinefsi,duyguları,onurları yok mu sanıyorsunuz?Yapmayın Ender bey,bu herkesi toptan bir genellemeyle düşman belleme psikolojisi doğru değil.

    İtiraz gelince de “o niye bunu demedi,şunu şunu niye açıklamıyorsunuz”gibilerinden basit savunmalara itibar ediyorsunuz.Burası bir fikir platformu,eksik bulduğunuz noktaları yazın,konuk yazar olarak katılın,biz de bilgilenelim.Ama bunda da samimi değilsiniz.Çünkü amacınız üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.Bir ara “Ankara’da Aleviler yürüyor,yüreğiniz varsa bakalım neler yazacaksınız bu hususta”diye gerine gerine tüm siteye meydan okudunuz.Güya hep türban konuşuluyor,AKP yandaşlığı yapılıyor diye suçladınız.Ki pekçok kere Alevi sorunu tartışılmıştı sitede.Ve akabinden(o meşhur çağrınızdan sonra)bir kaç makale yayımlandığında her ne hikmetse sırra kadem bastınız.Çünkü eminim şöven duygularınızın yarattığı hissiyatla bundan da rahatsız olacaktınız.Peki sizce bu ne kadar etik bir davranış?Yahu bir kere olsun ideolojik saplantılarınızdan kurtulup mertçe ve kıvırtmadan tartışmayı deneyin.Bunlar şık değil Ender bey.Ve inanın bu ruh halinin ne size,ne bize ne de ülkeye bir faydası dokunmayacak.Benim sizinle kişisel bir problemim yok.Olamaz da zaten.Ama amaç kavga etmek değil de tartışmaksa bunun bir yolu yordamı var.Eleştirin,gerekirse suçlayın ama bunu fikirle yapın,önünüze gelen her kesi rencide ederek,inciterek,kırıp dökerek değil.

  95. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Emre bey,

    Parçalar yavaş yavaş birleşiyor.Evet 3.dünya ülkelerinin geri kalmışlığının ve aşamadıkları statükocu zihniyetin modern üretimle bir ilgisi var bunu kabul ediyorum.Fakat aynı şekilde üzerinde ısrarla durduğum zihniyet meselesinin de modern üretime geçişte çok önemli bir etkisi var.Bu bir döngü maalesef.Sizinle henüz tam mutabakata varamadığımız nokta da burada başlıyor zaten.Ben,adına ister çağdaşlık diyelim,ister modern üretim ister kalkınma…bu seviyeye erişebilmek için bir zihniyet devrimine,toplumsal bir dönüşüme gereksinim var diyorum.Siz de uzmanlık,kalite,eğitim vs.gibi medeniyet kapsamına giren niteliklerin ancak sanayileşme,fazla ve moderen üretimle elde edilebileceğini savunuyorsunuz.Aslında her ikimizin de haklı olduğu noktalar var.Sonuçta bir yerden başlanması gerekiyor.Peki hangisinden başlamalı?Tutun ki helva yapıyoruz.Malzeme gerekiyor,malzemeyi nasıl kullanacağımızı bilmemiz gerekiyor…Pişirme aşamalarını,nerede yüksek ateşte nerede kısık ateşte çevirmemiz gerektiğini iyi ayarlamalıyız ki güzel bir helva olsun.İşte 3.dünya ülkeleri ile aramızda bir kıyaslama yaparsak bizi basitçe bir denkleme götürür.Nasıl mı?Bizim 3.dünya ülkeleriyle benzeştiğimiz nokta üretim bazında değil toplumsal zihniyet bazındadır.Ha deyip de çok güçlü ekonomilere sahip ülkelerin seviyesine erişemeyiz belki ama,zihniyet değişimi için çok uzun zamanlar gerekmiyor.Zira sahip olduğumuz kaynaklar ve varolan üretim sistemimiz anılan ülkelerin üzerinde bir seviyede.Dolayısıyla miadı dolmuş anlayışları terketmek için çok da büyük uçurumlar söz konusu değil.Zemin müsait,yani yeter ki biz isteyelim.

    Şimdi de anılan ülkelerden daha çok sahip olduğumuz imkan(ve ayrıcalıklara)gelelim.Eğitim sistemi,iletişim ağı,ordusu,STK ve bilumum devleti oluşturan tüm donanımlarımız bu ülkelerden çok daha ileri düzeyde.Fakat partizanlığı bir türlü aşamıyoruz,siyaset tarzımızı değiştiremiyoruz,rantçılığı yeterince engelleyemiyoruz.Oysa dediğim gibi bunları aşamayacak düzeyde bir kabile devleti falan değiliz.Başarabiliriz.Ve eminim o zaman üretimin de kalitesi yükselecek,eğitimin,uzmanlığın da.Tarım politakımız neden olmasın,olmaması için ne tür bir nedenimiz var?Ünv.lerimizden mezun olan binlerce genç yıllarca dirsek çürütüyor okullarda sonra işsiz kalıyor ortalıkta, ziraatse mühendizsiz yapılıyor.Bu bir çelişkidir.Edüt yok,planlama yok karambole gidiyoruz.Hayvancılık ona keza,yanlış politikalar yüzünden yokolma tehlikesiyle karşı karşıya.Ha bütün bunlardan AKP sorumludur gibi bir netice çıkmasın.Bu tamamen rotasını doğru belirleyemediğimiz devlet politikalarının sonucudur…yöntem yanlışlığıdır.

  96. Yazan:emre er Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Tarım politakımız neden olmasın,olmaması için ne tür bir nedenimiz var?Ünv.lerimizden mezun olan binlerce genç yıllarca dirsek çürütüyor okullarda sonra işsiz kalıyor ortalıkta, ziraatse mühendizsiz yapılıyor.Bu bir çelişkidir.Edüt yok,planlama yok karambole gidiyoruz.Hayvancılık ona keza,yanlış politikalar yüzünden yokolma tehlikesiyle karşı karşıya.

    Aziz Bey;

    Ben de bu söylediklerinize odaklanmanın gerektiğini düşünüyorum. Bu konularda projelerin devlet tarafından teşvik edilmesi vss.

    şimdi de anılan ülkelerden daha çok sahip olduğumuz imkan(ve ayrıcalıklara)gelelim.Eğitim sistemi,iletişim ağı,ordusu,STK ve bilumum devleti oluşturan tüm donanımlarımız bu ülkelerden çok daha ileri düzeyde.

    Burada katılmıyorum. Bir çok yönden Arjantin ile aynıyız. Brezilya bizden daha üstün. Meksika da üstündür. Ama yolsuzluk açısından aynı durumdayız.

    Şartlar aynı, mutlak bir üstünlük yok. Aynı klasmanda üretim yapanlar aynı yolsuzluk standardında olurlar az çok.

    Bu ülkelerle bir ortak yönümüzde bir demokrasi çabası. Dünyada az çok demokrasi ile yönetilen ülkelerde hep aynıdır bu. Bir miktar klientelizm (patronaj) popülizm, adam kayırmacılık olur.

    Otokrasilerde… Orada risk var. Çinde olduğu gibi iyi ama insanlıktan uzak da olabilir, Burma’daki gibi kötü ve insanlıktan uzak da.

  97. Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Kemalist dininin yobazları;

    İsrail ile olan antlaşmalar Kemalist devlet geleneğinin bir sonucudur.

    Bu antlaşmalar TSK’nın isteği ile imzalanmıştır. (ihaleler ise TSK’nın oluru ile Savunma Sanayi Fonu tarafından İsrail’e verilmiştir)

    Bir devlet sadece Başbakanı tarafından yönetilmez, yönetim, yasalar gereği yetki ve sorumluluklar paralelinde paylaştırılmıştır.
    Türkiye’de 12 Eylül’den kaynaklı çarpık bir yönetim sistemi var, mesala TSK’nın sahip olduğu özerklik “özgür bilim yuvaları” olması gereken üniversitelerde bile yoktur.

    Türkiye’nen dış politikası bir hükümetin keyfine göre düzenlenmez, dış politika devamlılığı olan bir olgudur. Hükümetler değişir ama dış politikalar değişmez.

    Başınıza taş düşse bunu “AKP’den bilme”, “AKP’ye maletme” tıpkı “boğanın kırmızıya saldırması” gibi bir sendrom içinde olmakla; AKP’ye güç kazandırmakta olduğunu bile anlayamayacak hale gelmişsiniz.

    Savunmakta olduğunuz fikirler tamamen Ergenekon’un gündeme getirmiş olduğu fikirlerdir. Siz bu fikirleri savunduğunuz sürece DARBEYİ ve POSTAL YALAYICILIĞINI gündemde tutmuş olmaktasınız ki GAYRİ-MEŞRU olanın anti-tezi ise MEŞRU OLANI (halkın tevecüh gösterdiği meşru hükümeti) savunmayı zorunlu kılıyor, bilmem anlayabiliyor musunuz?

    AKP, muhalifliğimizi bile rafa kaldırttınız.
    zira DARBE YANDAŞLIĞI ve POSTAL YALAYICILIĞI daha vahim bir tehlikedir.

  98. Yazan:dumur Tarih: Şub 18, 2009 | Reply

    Sayın Ali duman

    Tarzınızdan nasıl bir yanlış hissiyatda olduğunuz apacık belli.

    Hepimiz müslümanız, bende namaz kılarım Allah’a dua ederim, haşa Kemalizm mi bir din olarak tanımlarken Allah’dan korkarım. Bravo sizlere nefretinizle hemen din olarak tanımlamşsınız. Allahdan korkun derim size.

    Daha öncede yalaka ifadeleri gibi ifadeler kullanmak yerine kendi betimlerimi kullanmayı uygun görmüştüm, siz yine konuyu insafsızca Ekrem beyin eleştiri maksatlı örnek verdiği gibi doğrultuda KAHVE muhabbetine döndürmekde geç kalmamışsınız. Ekrem bey umarım gecikmiş objektif tavrı ile olarak sizede ihtarda bulunur.

    Unutmayın ki , dinimizde bile nefret beslemek günahdır. Boşuna günaha girmeyelim. Örnek müslüman olalım, sevgi dinimizin temelidir.

    Asıl vahim tehlike, Objektif görüşün olmamasıdır, objektif eleştirinin olamamasıdır, düşünmemek ve mantık yerine hissi veya menfi davranarak,hatalara düşmektir . Söz konusu AKP veya CHP değildir, sözkonusu olan hükümet yanlısı olmaktır. Kimi çevreler bugün güç kimdeyse onun yanındadır, yarın yerine gelen gücün yanında olacaklardır. Sizinde bunu bilmenizde, kötü hiislerinizi zaptetmenizde fayda görüyorum.

    Dikkat edin postal ile ilgili benzetmenizi, yazınızdan sizin aynı şeyi verdiğiniz parti için yapıyormuş gibi anlaşılıyor, kendinizi fazla zor durumda bırakmayın.

    Saygılarımla

  99. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Şub 18, 2009 | Reply

    sayın dumur,

    Sitemizin objektif olma gibi bir kaygısı yok. Sadece herkesi anlamaya çalışıyoruz ve fikirlere saygı duyuyoruz. Bunun için sitede, zaman zaman konuk yazar başlığı altında farklı fikirlere imkan tanıyoruz. Bu bağlamda daha önce hristiyan bir arkadaşa söz vermiştik.
    Daha sonra Kemalist bir akademisyen abimiz de yazılar kaleme aldı. “Başkalarını” dinlemek, anlamak çabası içerisindeyiz. Belirli bir kaliteyi tutturmak şartıyla kendi fikirlerinizi “konuk yazar” başlığı altında editörümüze iletebilirsiniz. Türkiye’de böyle bir imkanı sağlayan başka bir düşünce platformu bilmiyorum. Yorumlarda da, kişisel, ırksal, dinsel sataşma ve hakaretler olmadıkça sansür eşiğini çok aşağıda tutuyoruz ve her türlü yorumu serbestçe yapmanıza imkan tanıyoruz. Sitede yazılan binlerce yazıyı tarama imkanınız olursa birbirinden tamamen farklı görüşü savunan birçok yazıya denk gelirsiniz. Ama, nedense, özellikle siteye yeni uğrayan yorumcuların sürekli bizi bazı konuları yazıp bazılarını yazmadığımız konusunda suçlayıcı ifadelerinden bıktık. Burada yazı yazan insanların birçoğu profesyonel yazar değil. Doktor, mühendis, öğrenci, öğretmen, işi gücü olan kişiler. Bu işten hiçbir maddi kazancımız da yok. Sadece daha güzel bir Türkiye’de yaşamak için insanlara, doğru olduğunu düşündüğümüz fikirleri aktarmaya ve yine insanların fikirlerini anlamaya gayret ediyoruz. Ama birileri çıkıp bizleri yaftalamaya, birilerinin çıkarını kollamakla, ensesini kaşımakla itham edince şerit kopuyor. Eğer bu vatan üzerinde birlikte yaşayacaksak tahammülün ötesinde, birbirimizi sevmeyi öğrenmemiz lazım. Sevmek, tanımakla olur. Karşılıklı küfürleşmeyle değil. Buna imkan tanıyın.

  100. Yazan:dumur Tarih: Şub 18, 2009 | Reply

    Ekrem bey

    Bana hitaben yazdığınız yazıda yine negatiflik var, olumsuz düşünceler ve önyargıların şiddetle estiği rüzgarlar var. Ben herkezi severim, hatta bana Postal yalakası diyen arkadaşları bile, bendeki bir doğrunun milyonda birini bile verdiysem ben gerçek bir insanım demektir.

    Sitenizi takip ediyorum, dinlemek anlamak gayesindeyseniz, benim tek taraflı yazılar olarak nitelendirdiğim yazıların yanaında şu andaki hükümet alehtarı yazılarında olması gerekliydi, ama yok. Bu yüzden taraflısnız iddiasında bulunuyorum. Sözünü ettiğiniz yazıları araştıracağım bulursamda burada gerekirsede özür diler idiamı geri alırım. Söz konusu olan AKP partisi değildir, bu parti şu anda hükümetde gelecekte ne olur kimse bilemez, söz konusu olan eleştiridir, göbekten bağlı olmadan korkmadan eleştirebilmektir.

    Siz yazı yazan birisi olarak galeyana gelmemelisiniz, ilkönce yazınızda afedersiniz yalakalıkdan bahsetmiştiniz , ben bunu ensesini kaşımak olarak hafifletmeye çalıştım, ben şeritleri koparmadım da veya koparmamaya çalıştım.

    Halen hakaretde bulunan ben değilim, küfür eden de değilim, eleştirinizi kemalist yobazlar ithamında bulunan arkadaşa yönlendirirseniz sevinirim , yada itham ettiğiniz isimi yazınızın başlığına koymanızı talep ederim. Eğer Ensesinbi kaşımak yerine daha düzgün ve yumuşak bir betimleme biliyorsanız banada öğretirseniz sevinirim, haşa afedersiniz sizin gibi “yalaka” kelimesinii kullanıp kendimi güç durumlara pek düşürmek istemem.

    Saygılarımla

  101. Yazan:Levent Cetin Tarih: Şub 18, 2009 | Reply

    Kimsenin devletin yiyecek ve komur yardimi yapmasina karsi oldugunu sanmiyorum. Bunlari anlamak icin Maslow’un ihtiyac teorisini bilmeye de gerek yok. En cok ihtiyacimiz olan sey once oksijen sonra da su ve yiyecek. Bunlari zaten ilkokulda ogretiyorlar insana.

    Iktidarin elestirildigi yonler sudur:
    1- Yiyecek ve isinma yardimlari normal zamanlarda az, secim zamani coktur.
    2- Yardimlarin yapildigi yerlerde rakip partilerin oy oraninin yuksek oldugu yerlere oncelik taninmaktadir.
    3- Fakirlik olcusunun ne oldugu acik degildir ve her fakir yardim alamamaktadir. Dagitim adil degildir.
    4- Yardimlarin cogunlugunu yiyecek ve komur degil beyaz esya olusturmaktadir.
    5- Dagitilacak mallarin kimden alindigi, tekliflerin ne sekilde yapildigi, olup olmadigi bile belli degildir.
    6- Mallarin partiye yakin kisilerden alindigi iddia edilmektedir.

    Evet kotu bir sey degil devletin yiyecek vermesi. Kotu olan secim zamani hatirlanan aclarin, fakirlerin secimden sonra unutulmasi. Devletin bu konuda seffaf bir politikaya sahip olmamasi dahi ayiptir.

  102. Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 18, 2009 | Reply

    Sn. Dumur,

    Kemalizm, rafine bir düşünce sistemi olmadığı için çok farklı Kemalizm algılamaları mevcuttur. Bunun sonucudur ki Kemalizm’i konservatif bir algılama ile 1930 yıllına hapsetmiş bağnaz ve gerici bir “Kemalist” anlayış içerisinde olan yapılanmalar da mevcuttur.

    Bahsekonu 1930 kafası Kemalist anlayış, ciddi bir rahatsızlık içerisindedir. Tabuları yıkan Mustafa Kemal, bizzat bu grup tarafından tabu haline getirilmiş, türbeleri yasaklayan Mustafa Kemal’in kabri tabiri caiz ise türbe haline getirilmiştir.

    Malumları olduğu üzre, dini inanışlarda semavi olmayan “budist” gibi dinlerde mevcuttur. Atatürkçülük ile ilgili resmi ve özel kurumlarda görevli çok önemli akademik kariyeri olan kişi ve kişilerce Türklük inancı samanizmde varolan inanç gereği “kişilerin öldükten sonra gökyüzüne çıktıklarını ve bu yüzden ölmediklerine” inanıldığından beis ile Atatürk’e gizliden gizliye tanrısallık vehmedildiği gerçek bir olgudur.

    Önceden yazmış olduğum yazım, bu anlamda doğmatik düşünceler içerisinde olan ve kişi/kişilere yönelik olup, genel anlamda olup, özel olarak size cevap niteliğinde değildir.

    Sizin bu çeşit bir Kemalizm algılaması içerisinde olmadığınızı -en azından yazılarınızdan- tahmin edebiliyorum, bu nedenle yazımın sizi ilgilendiren bir yanı olmasa gerekir.

    Dindar yurtaşlarımızı ve Fethullah Gülen tarzı yapılanmaları gerici olarak yaftalayan, ancak ne hazindir ki bu görüş sahiplerinin, gerici olarak yaftaladıklarından çok daha gerici olmaları da çok ilginç bir durumdur.
    Bu ikiyüzlülük ve kendini bilmemezlik ya da bilmemezliğe verme halinin sert bir eleştiriyi hakkettiğini düşünmekteyim.

    Bir partinin kapatılması davasını alkışlarken, o kapatma gerekçelerinin (dini siyasete alet etme) aynısını bugün kendine hak gören bir düşünceye karşı (bu örnekler sayısız düzeyde çoğaltılabilinir) hiddetlenmez misiniz? Türk halkına bu ikiyüzlülük ve samimiyetsizliğin hak görülmesi reva mıdır?
    Çok düzeyli ve derinlikli görüşlerin sergilendiği bu sitedeki görüşlerden son derece istifade etmekteyim. Belki de derinliği olmayan, çifte standartlar taşıyan, fikirden çok tahrik etmeye yönelik görüşleri dikkate almamak, fikirsizlikleri, mesnetsiz komplo teorilerini ve tahrik içeren eleştirel yazıları kendi yalnızlığında boğulmaya bırakmak daha iyi bir hal tarzı olabilir, sinirlerime hakim olmaya ve nazikane uyarılarınızı dikkate almaya çalışacağım.
    Bağnazlık içermeyen her türlü dini inanca saygım olduğunu da bilmem belirtmeme gerek var mı?
    Sevgi ve saygılarımla.

  103. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 18, 2009 | Reply

    Azerbaycan’da SSCB “sosyalist yonetimi” zamaninda, herhangi bir tamir isiniz oldugunda gidebileceginiz butun dukkanlar, kamu kurumuydu, “devlete aitti”. Dikkatimi ceken bazi “vazgecilemez sosyalist ilke” ve uygulamalar: —Bu atolyelerde herkesin, tamirini yaptiracagi mamul veya cihazin, bilimsel ve teknolojik “standartlari tespit kurumunun” tespit ettigi “standart omru tamamlanirsa ancak, tamir etirme veya cihazi, esyayi yenileme hakkiniz vardi. —Bazen Azerbaycan’a misafir giden ve bir sekilde, tamir isi dusen TC vatandaslari da, o atolyelerde isini yaptirmaya calisirmis.Genelde 50 dolar civarinda bir “extra odeme” yaparak, resmi onaylara, uzun ugraslara beklemelere, kuyruklara gerek kalmadan kolayca ve en iyi ve en hızlı testlerle acil islerini tamamlama sansi bulurlarmis. –Cunku tamirden once muhitin, semtin guvenlik ve idari makamlarindan epey uzun suren, bıktırıcı, izin, onay islemleri yaptirmaniz gerekiyordu. — Bu atolyelerde, batidakine cok benzer, biraz daha hantal cihazlar, makineler vs vardi. Ama onlarin memur gorevliler tarfaindan nasil kullanilacagi da, Yuksek Sovyet Teknoloji Kurumu tarafindan bilimsel kurallarla saptanmisti. Isyerlerinde makine ve cihazlari kullanma yonergeleri, butun ayrintilariyla devlet Sovyet devleti tarafindan saptanmisti. Herkes “cok iyi” egitimliydi.Yuksek ogrenim orani “%95”. Ama hic kimse calismiyordu. Calismak istemiyordu.Devlet herkesi bi sekilde, “gorunuste bir is verip” maasa (standart gecim karnesine) baglamisti. hersene komisyonlar toplanip calisanlarin “ihtiyaclarini” ve tulketimlerini, “bilimsel yontemlerle” tespit ederdi. — Size verilen aylik tuketim “karnesi” geregince gunluk aylik, yillik “her turlu yasamsal” ihtiyaclariniz butun ayrinti ve standartlarda belirlenmisti. (yeme icme giyim, tedavi, seyahat enerji,(ısinma,yakit v.s.) —Sadece “parti yoneticileri ve politburo seflerinin” karneye bagli tuketim sınırlamalari ve yoktu. –Ornegin, herkese yilda bir verilen ceketin, ayakkabinin bile devlet tarafindan “bilimsel olarak” tespit edilmis “yipranma standarti” vardi. O sure (1 yil) dolmadan asla yenileme, hatta onartma vb “istihkak” sansiniz yoktu.

  104. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Devlet is verme ve is bulma makinesi midir?
    mutesebbislerin isi ne? devletin isi ne?

  105. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Azerbaycan’da SSCB “sosyalist yonetimi” zamaninda, herhangi bir tamir isiniz oldugunda gidebileceginiz butun dukkanlar, kamu kurumuydu, “devlete aitti”. Dikkatimi ceken bazi “vazgecilemez sosyalist ilke” ve uygulamalar: —Bu atolyelerde herkesin, tamirini yaptiracagi mamul veya cihazin, bilimsel ve teknolojik “standartlari tespit kurumunun” tespit ettigi “standart omru tamamlanirsa ancak, tamir etirme veya cihazi, esyayi yenileme hakkiniz vardi.
    Bazen Azerbaycan’a misafir giden ve bir sekilde, tamir isi dusen TC vatandaslari da, o atolyelerde isini yaptirmaya calisirmis.Genelde 50 dolar civarinda bir “extra odeme” yaparak, resmi onaylara, uzun ugraslara beklemelere, kuyruklara hic gerek kalmadan kolayca ve en iyi, ve en hızlı testlerle acil islerini yaptirma sansi bulurlarmis.

    Cunku tamirden once muhitin, semtin guvenlik ve idari makamlarindan epey uzun suren, bıktırıcı, izin, onay islemleri yaptirmaniz gerekiyordu.

    –Bu atolyelerde, batidakine cok benzer, biraz daha hantal cihazlar, makineler vs vardi. Ama onlarin memur gorevliler tarfaindan nasil kullanilacagi da, Yuksek Sovyet Teknoloji Kurumu tarafindan bilimsel kurallarla saptanmisti. Isyerlerinde makine ve cihazlari kullanma yonergeleri, butun ayrintilariyla Yuksek Sovyet Devleti Bilim ve Teknoloji Konseyi tarafindan yonetiliyordu.Herkes “cok iyi” egitimliydi.Yuksek ogrenim orani “%95″. Ama hic kimse calismiyordu. Calismak istemiyordu.

    —Devlet herkesi bir sekilde, “gorunuste bir is verip” maasa (standart gecim karnesine) baglamisti.

    –Her sene Politburo komisyonlari toplanip calisanlarin “ihtiyaclarini” ve tuketimlerini, “bilimsel yontemlerle” tespit ederdi.

    —Size verilen aylik tuketim “karnesi” geregince gunluk aylik, yillik “her turlu yasamsal” ihtiyaclariniz butun ayrinti ve standartlarda belirlenmisti. (yeme icme giyim, tedavi, seyahat enerji,(ısinma,yakit v.s.)

    —Sadece “parti yoneticileri ve politburo seflerinin” karneye bagli tuketim sınırlamalari ve yoktu.
    -–Ornegin, herkese yilda bir verilen ceketin, ayakkabinin bile devlet tarafindan “bilimsel olarak” tespit edilmis “yipranma standarti” vardi. O sure (1 yil) dolmadan asla yenileme, hatta onartma vb “istihkak” sansiniz yoktu.

    –-Islam’da “Sura oldugu” ileri surulerek, Sura meclisi sayilan SSCB parlamentosu ve Komunist parti’de onemli rol ve idari gorevler de, muslumanlara veriliyordu

    Sorular:Devlet is verme ve is bulma makinesi midir? Bilim ve teknolojilerin standartlarini belirleme otorites midir?
    Mutesebbislerin isi nedir? Devletin isi nedir? Her zaman herkesin su yada bu krizleri olabilir.. Hep devlet mi cozmek zorundadir

  106. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Doğrusu, bu konuda çoğu kişi CHP retoriğine hapsolmuş durumda. Şu, yüz küsür yorum içinde ilk defa eleştiri doğru noktadan yakalanmış. Levent bey’in eleştirisi yerinde.
    Yardımların seçim zamanı artması gerçekten de, iktidar partisine avantaj sağladığı için adil değildir ve önlem alınmalıdır.
    Her fakirin yardım alamaması, tespitin doğru yapılamaması konusu çok isabetlidir.
    Beyaz eşya yardımı yanlıştır. Tuhaf bir şeydir. Fakirlikle beyaz eşyanın bir alakasını kuramıyorum. Ama, beyaz eşya üreticileri bir kıyak yapıp maliyetine verir de, vergiden de muaf tutulursa; yani bu işten kazanan hiç kimse yoksa elbette yapılabilir.
    Muhalefet, sadaka üzerinden sataşma yerine bu konulara odaklanırsa daha başarılı olur.

  107. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Oooops ! Aziz bey’in eleştirilerini atlamışım. Onun, selim aklın tecessüm etmiş hali olan değerli yorumları da çok isabetli.

  108. Yazan:dumur Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Sayın Ali Duman

    Ulusların önderlerine hatırlanacak şekilde anıt mezar yapma geleneği insanlık kadar eskidir. Bunu Anadolunun bir çok yöresinde görebilirsiniz. Bu bir kültür ve bir gelenek oluşturmadır.

    Böyle bir sınır içerisinde yaşayan insan toplulukları ulus olurlar. Bu tip mezarlar bir simgedir, bazıları hariç ise herhangi bir kutsallığı yoktur. Sadece ilkel toplumlarda bu tip anıt mezarlar tapınak haline getirilmiştir (NEmrut gibi)

    Tabiki Anıt-Kabir’i bir tapınak halinde düşünen insanlarda bu ilkelliğin bulunması doğaldır, ne yazık ki ilkel düşünceli insanlar aramızda bazen kemalist şeklinde bazzen Nurcu tarikatı şeklinde.

    Günümüzde ki İslami sentezde din büyükleri ve liderler adına yapılan anıt mezarlara Türbe deniyor. Ne yazık ki peygamber efendimizin bir türbesi yoktur, bunun nedeninin bugün algılanan islam ile gerçekte olanın arasındaki en büyük farktır. Hz. Muhammed bir türbe talep etmişmiydi , tabi ki hayır, o Kuran’a inanılmasını istemişti mezara değil. Diğer din büyüklerinin mezarlarında rahmet harici edilen duaları gördükçe bu gerçek hep aklıma gelir. Tabiki Atatürk de öldüğünde kendisi için bir anıt-mezar talep etmemişti. Benim bildiğim anıt mezar vasiyet eden bir kral Ramses ile birde rahmetli Turgut Özal’dı.

    Ne yazık ki Anıt-kabir- türbe benzetmesi yapanların çoğu, kraldan çok kralcı gerçek bağnaz insanlardır.

    Bir düşüncenin rafine olup olmadığını içinde, tartışma olanaığının ve gelişme olanağının olup olmadığı ile çok doğru orantılıdır. Unutmayalım ki bugünkü tartışma özgürlüğümüzü Yobaz denilen kemalist ideallerle kurulan bir cumhuriyetde yapıyoruz.

    Düşünce sistematiğini yobaz olarak tanımlamak yanlıştır, bir düşünce sistematiğini ÇAğdaş değil olarak yargılayabilirsiniz. Yobaz olarak yargıladığınızda zaten Önyargı unsurları kendini önceden belli eder.

    Çağdaşlık ise o anda yaşanılan çağa uyumlu olmak demektir. Bir düşünce sisteminin çağdaşlığı tartışılırken ilkönce dayandığınız felsefenin çağdaşlığını tartın . derim

    Saygılarımla

  109. Yazan:snowqueen Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    @Ekrem Senai

    Sadakayı devletin vermesi, fakir insanları zenginlere muhtaç olmaktan, onlara yüz suyu dökmekten kurtarır. Eğer herkese balık tutmayı öğretecek irade ve o kadar bol balıklı bir göl varsa ne ala.

    Devlet SADAKA veremez. Anlaşamadığımız nokta bu sadaka noktası.
    Bu şekilde “bol balıklı göl” zaten oluşamaz, bunu erdemmiş gibi sunmayın lütfen.
    Sadakayı aşağalama hususuna gelince, dini refaranslı bir olgu ölmesinden öte sadaka mantığını, “varlıklının vicdan rahatlatışı” olarak
    görüyorum. İnanın bu, selpakçı çocuk görünce kafasını çevrinlerden daha iyi bir davranış değil. Bunu yapıp, yatağınızda rahat uyurken, hergün onlarca selpakçı çocuk sokağa akacak.

    “Bu sistemde yapacak daha iyi bir şey yok” demek, kaçış. Neden kapitalist sisteme inatla fazilet yüklemeye çalışıyorsunuz?

    Yani anladığım kadarıyla siz, İsrail ile ilişkilerin koparılmasını mı istiyorsunuz, böyle mi anlamalıyım?

    Bence anlamanız gereken, silah endüstrisini makul ve olması gereken olarak görüp, sonra da ekran karşısında iki höt diyerek barışın olmayacağı.

    Tayyip Erdoğan’ın bıçkın tavrının sahte olmadığı ortada

    Evet Erdoğan’ın ciddi psikolojik sorunları var bence. Yansıtma şeklinde savunma mekanizması da yapıp karşısındaki sürekli kendinin de yaptığı ve hata olduğunu kabul etmediği durumlarla suçluyor.
    Bu “bıçkın” tavır, bu coğrafyada popülist söylemle beraber iş yapar.

    Reklam sektöründen sahte olmadığını düşündüğünüz tavra bakayım,
    siz tam bir hedef kitlesiniz ve tavır doğru kurgulanarak yerine ulaşmış.
    Gerekli sembolleri alıp, içselleştirmişsiniz. Bunların sahte olmadığını savunacaksınız gayretle, kurgulanmış stratejiler olduğu söylenince tepki vereceksiniz, seçim meydanlarında aynı sembollerin nasıl bilinçaltınıza işletildiğini görmek istemeyeceksiniz.

    Şiş de kebab da yanmasın ikisini de yiyelim

    İşte bahsetmek istediğim “orta sınıfvari iki yüzlü tavır” buydu. Hem kağıt üzerinde İsrail’e posta koymuş olarak erdemli olalım hem silah anlaşması yapalım. Hem fakirlere sadaka verelim, hem kapitalist sistemin işlemesi için elimizden geleni yapalım. Vah ki ne vah.

  110. Yazan:snowqueen Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Şu anda gölde o kadar balık yok. Herkese yetecek kadar balığın yetişmesi en az 40 sene alacak.

    O zamana kadar ne yapacağız?

    40 sene sonra da bir 40 seneye de daha ertelenecek elbet.
    See you in another life brother.:)

  111. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    snowqueen,

    Siz hangi ülkede yaşıyorsunuz bilmiyorum. Benim yaşadığım ülkede çok işsiz var, çalışamayacak durumda olan özürlü var, bakacağı kimse olmayan yaşlılar var; çalışanların dahi birçoğu SSK primi dahi tam ödenmeden asgari ücret civarında para alıyor. Elbette devletin görevi, bu manzarayı düzeltmektir. Ama, anlatamadığım o ki, devletin bunu kısa zamanda yapması imkansız. Uzun zamanda ise, ancak umut ediyoruz… Böyle bir durumda iki şıkkınız var. Ya bu insanlardan yüz çevirip, ne halleri varsa görsünler diyeceksiniz, ya da yardım edeceksiniz. Yardımın şekli, zamanı, biçimi tartışılabilir. Ama destek şart. Yok, devlet sadaka vermez diyorsanız o zaman işsizlik maaşını, devletin asgari ücrete müdahalesini, yeşil kartı, barınma evlerini filan toptan kaldırıp atmamız gerekir. Yahu ne diyeyim size Sefiller’i filan okuyun, belki biraz kalbiniz yumuşar.
    Kapitalist sisteme fazilet yüklemekten bahseden kim? Başımıza ne geldiyse bu sistemden geldi. Allah belasını versin kapitalist düzenin.
    Tayyip Erdoğan’ın Davos’taki tavrı fazla sahiciydi. Adamın yüzü kıpkırmızı oldu, nasıl bir PR çalışması bu yapmayın Allah aşkına. Van münütler filan çok sahiciydi, bana hiç reklam gibi gelmedi.
    Ülkenin menfaati söz konusuysa bazı şeylerin sineye çekilmesi gerekir. Herşeyin bir ölçüsü var. Önümüzdeki süreçte İsrail barışında Türkiye’nin etkisini hep beraber göreceğiz. Bakın Kuzey Irak’ta olanlara… Ahmed Davudoğlu akıllı bir adam. Şimdiye kadar hiç hata yapmadı.

  112. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Zaten türkiyede ve avrupanın tamamında ve amerikada belirli periyotta olmayan düşük miktarda yardımlar yapılıyor.Kasteddiğiniz ne yeterli miktarda yapmıcaz e ama yiceğin yeterli olmayan miktarı açlık yeterli miktarda yapcaz o zamanda insanların çalışma azmi olmucak.Dediğin belirli periyotta olmayan düşük miktarda yardımsa bu zaten yapılıyor.Akp ye özel bir şeyde değil direk devlet eliyle olmasa bile sivil toplum kuruluşları dünyanın pek çok yerinde bu görevi yerine getiriyor ve devletten çok daha tarafsız ve başarılı bi şekilde hatta bunun yanında şimdiye kadar bütün hükümetleride araştırabilir ki türkiyede fakirlere yardım yapmayan bi hükümette gelmemiştir.Yani burda bi çelişki var eğer istediğiniz düşük miktarda düzensiz periyottaysa e zaten yapılıyo bu şikayet neden yok eğer insanların ihtiyacını karşılayacak miktardaysa o zaman bu insanları çalışmaya itecek olan ne. Diğer bi konu devletin en temel görevi olarak olaya bakmanız devletin daha temel görevleri vardır güvenlik gibi çünkü açı doyurmamak belli bi kesimi etkilese bile güvenliği sağlamamak bütün milleti etkiler.Opera ya gelirsek sanırım tam olarak anlatamadım.O yüzden örnekleme yapıcam.Berlin senfoni orkestrasının biletleri şu an 50 euro civarında ve önümüzdeki 8 9 ay boyunca yer yok.Yani bu orkestranın devlete ihtiyacı var mı?Yok.Fakat türkiyede şu an için kim orkestraya 50 euro verir ama biliyoruzki bi gün bizde çağdaşlaşıcaz hatta dediğinize göre 2045 te(peki) o zaman devletin bunları karşılamasına gerek kalmıcak.Kaldı ki bu sanat harcamalarınıda çok görmemek lazım bütçeye bakın ne kadar alıyo.Belirtmeye değer bile değildir.Fakat bu aldığıyla türk operası, bales, tiyatrosu, sanatı ayakta tutuluyo.Zamanında özel tiyatrolar yoktu düşünün devletin tiyatroyu desteklemediğini hiç tiyatrosu olmayan bi ülke.Bi de bu ülke 30 yıl sonra çağdaş olacak.Perde arkasına gelince müziğin, sanatın gelişiminizde hiç mi etkisi yok.Vergi veren insanların beklentileri de belli ve o insanların büyük bölümü çalışmayan insanların doyurulması konusunda sesini çıkarmaz. Şu an için kimse bir şey demiyo çünkü yardımın oranı düşük ama bütün çalışmayanların ihtiyaçlarının karşılandığını düşünün şu anda bir çok insan doğudaki elektrik vergisini vermeyen insanların vergilerinide verdiğinden yakınmıyo mu.Malthusa gelirsek çağdaşlaşmış ülkelerde malthus geçersizdir fakat çağdaşlaşmakta olan ülkeler için bu doğru değil işte sosyalist ülkelerdeki kıtlık ve karneleşmenin bi sebebide onların çağdaş değil henüz çağdaşlaşmakta olan ülke oluşu bizde öyle bi ülkeyiz.Toplumun farklı kesimlerinin farklı ihtiyaçları vardır %50 si çağdaşlaşmış bir toplumun %50 sinin ihtiyaçlarına görede bütçe yapar devlet. Bunun dışında herkesin karnının doyması ısınması eğitiminin sağlanması sağlığının sağlanması topluluğun tamamını mutlu etmez.Opera küçük olabilir ama o da bi ihtiyaç ve bazı insanlarda bunu talep ediyo ve bu insanlar çalışan vergi veren kesim zaten merak etmeyin devlet şırnağa opera götürmye uğraşmıyo.Opera, tiyatro, kütüphane(siz bunu saymasanızda bu da ihtiyaç sıralamasında yiyecekten sonra geliyo) ve galeriler sanatçı yetiştirir ve sanatçılar bi milletin kültürünü oluşturur.Aklınıza gelen 1900 ve 1950 ler arasındaki bütün sanatçıların olmadığını hayal edin sonuçlarını denemeden bilemeyiz.Ama çok iyi sonuçları olucağnı sanmam.Eklemeden geçemiycem o dönemde devlet tarafından hiç bir zaman desteklenmemiş sanatçıda yok denicek kadar azdır.Yani bir önceki yorumumda dediğimi tekrar diyorum daha sonra talep olacak bir sektörü o zamana kadar düşük bir parayla yaşatma çabası.

  113. Yazan:emre er Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Akp ye özel bir şeyde değil direk devlet eliyle olmasa bile sivil toplum kuruluşları dünyanın pek çok yerinde bu görevi yerine getiriyor ve devletten çok daha tarafsız ve başarılı bi şekilde hatta bunun yanında şimdiye kadar bütün hükümetleride araştırabilir ki türkiyede fakirlere yardım yapmayan bi hükümette gelmemiştir.

    En son bildiğim kadarıyla 1,5 milyon insanın açlık sınırının altında olduğu bir ülkede hiçbir sivil toplum kuruluşunun yapacağı periyodik olmayan yardım yeterli olmaz. Diyelim ki 100 bin kişiye yardım ulaşır. İşte devlet kalan 1,4 milyona ulaşmalı.

    Bale opera için daha da somutlaştırıyorum. Elinizde 5 milyon lira var. Diğer tarafta soğuktan donan 1000 kişi. Bununla 5 tane yeni opera oyunu mu sahnelersiniz, yoksa 1000 kişiye yarımşar ton kömür mü verirsiniz. Yarım tonla ev bir koca kış ısınmaz, ama çok soğuk havalarda insanımız donmaktan kurtulur.

    Şu anda bu ülkede soğuktan zatürre olan 1000 kişi kesin vardır. Ama devletin önceliği opera. Üstelik operaya giden insanın artık parası da var. Ama devlet hala oraya para aktarıyor.

  114. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Bale opera için daha da somutlaştırıyorum. Elinizde 5 milyon lira var. Diğer tarafta soğuktan donan 1000 kişi. Bununla 5 tane yeni opera oyunu mu sahnelersiniz, yoksa 1000 kişiye yarımşar ton kömür mü verirsiniz. Yarım tonla ev bir koca kış ısınmaz, ama çok soğuk havalarda insanımız donmaktan kurtulur.(Emre Er)

    Tamam çok güzel.Aklı başında hiç kimse birinci tercihi onaylamayacaktır.İyi de aynı denklem üzerinden;devletin çok daha müsrif davrandığını,kaynakların çarçur edildiğini hatırlattığımda bunun çok da belirleyici olmadığını belirtmiştiniz.Şimdi doğru anlaşılması adına aklıma gelen tesbitleri tekrarlamak istiyorum(ayrıca bunu AKP karşıtlığı ya da yandaşlığı şeklinde düşünmeyin,bir devlet politikası olarak düşünüp tartışalım).Sizce ihale yolsuzlukları,hayatımızın bir parçası haline gelen rantçılık,adam kayırma,yanlış ve savurgan kaynak kullanımı vs.opera ve baleye ayrılan bütçeden çok mu yüksek?Dolayısıyla devlet denetimindeki hazine kaynaklarının nasıl kullanılması gerektiği üzerinden bir kıyaslama yapılırsa inanın opera,bale,tiyatro vb.alanlara tahsis edilen bütçe saydıklarımın yanında deveden kulak kalır.Ha,inanın bu yalın çarpıklığı deşifre etmek adına bilgiçlik taslamak gibi bir amacım yoktu,siz açtınız ben de bunun doğru bir mantık yürütmesi olmadığını hatırlatmak istedim.

  115. Yazan:emre er Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Aziz Bey;

    Aramızdaki fark Hegel ile Marx arasındaki fark.

    Ben ekonomi ilkeleri belirler dediğim için söylediklerinizin doğru olduğunu ancak ekonomik sistem değişmeden yolsuzlukların da ortadan kalkmasının tam manasıyla gerçekleşemeyeceğini söyledim. Bu nedenle gelişmiş ülkeler daha hukuk devletidir. Yolsuzluk bütün üçüncü dünya ülkelerinde bu nedenle ortaktır.

  116. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 20, 2009 | Reply

    devrimler yada ınkilalar resmi devlet ve cumhuriyet ideolojisine 1937’de gecmisti. artik aaturk’un ciddi hasta oldugu, ve chp yonetimi ile devlet gorevlerden cekilmis oldugu bir zamana tekabul eder.

  117. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 20, 2009 | Reply

    hic calisacak ve gelir saglayacak isi, emegi becerisi olmayan, cevresindeki binlerce dogal kaynaktan, hayatini surdurmekte zorunlu yiyecek giyecek ve icecegi ve teknikleri de uretemeyen, bunlari asla temin de edemeyen yada baskalarini cagirip, ortak girisimler kurarak yararlanamayan, bir tasra kasabasinda bir gun birileri gelip yatirim yapsa, o issiz h,c gelir olmaya bir tas corbaya muhtac insana az bile olsa bir ugrasi ve gelir temin etse, bu somuru mu olurdu?

    365 gun bos bos oturup , baska koylerin ve kentlerin vergilerinden “yardimla” gecinmek, her gun “devlet sunu versin devlet bunu versin” diye yakinmak ve dilencilik yapmak, esitlik hak adalet midir?

  118. Yazan:Gangsta Rapper Tarih: Şub 21, 2009 | Reply

    Emre Bey,

    Devlet bir vatandaşı açken bir diğerinin tiyatro ihtiyacını gidermeye kalkmamalıdır.

    demişsiniz ve bu görüşünüzü Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine dayandırmışsınız. Maslow’un hiyerarşisinde manevi ihtiyaçlar, din ve ibadet gibi ihtiyaçlar da tıpkı tiyatro gibi hiyerarşinin en üst basamağında yani en az ihtiyaç duyulanlar arasında yer alır. Buna dayanarak şunları da savunmalı mıyız?

    1-) Devlet asla vatandaşının manevi ve dini ihtiyaçlarına yönelik eğitim veya ibadethane inşaası veya din adamı yetiştirme veya çalıştırma gibi faaliyetler yürütmemeli. Tüm fakirler doyana kadar bu konuda hiç para harcamamalı, hatta Diyanet Bütçesini doğrudan erzak paketi haline getirmeli ve kendisine ait Camileri satıp arsa paralarıyla fakirlere yiyecek dağıtmalı.

    2-) Devlet sosyal politikada olduğu gibi bu politikaların finansmanı ile doğrudan ilgili olan vergi politikasını da Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre yapmalı. Örneğin güvenlikle beraber ikinci basamakta olan istihamdan ve birinci basamaktaki beslenme vb. ihtiyaçların giderilmesine yönelik hizmetlerden hiç vergi alınmazken, tiyatroculardan ve din adamlarından ve bunların verdiği hizmetlerden en yüksek oranda vergi alınmalı.

    3-) Devlet gibi cemaatler ve bireyler de topluma yönelik hayır işlerinde Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini dikkate almalı. Açlar varken kimse Cami inşaa etmek için bağış yapmamalı, para toplamamalı.

    4-) Devlet politikasının yanı sıra bireysel ahlak düzeyinde de Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi temel alınmalı. Bir insan eğer açsa veya işsiz ise tiyatroya gitmemeli, namaz kılmamalı, oruç tutmamalı. Bu bireysel ahlakı çiğneyenlere toplumsal yaptırım uygulanmalı. Örneğin fakir adam Camiye gidince cemaat adamı ayıplamalı, İmam da “üstünde giyeceğin yok, Camide ne işin var, git kendine iş bul öyle gel” diyerek adamı kovmalı.

  119. Yazan:Ayhan Tarih: Şub 21, 2009 | Reply

    Tarafsızlıkta bir taraf olmak değilmidir,
    Soyal yardımlar konuşulur iken farklı boyutlara çekiliyor yazılanlarla sanırım bizler henüz eleştiri alma kültürümüzü geliştiremedik doğru olan tektir ancak fikirler ve yaklaşımlar farklılık yaratır düşünce platformları da düşünceleri harmanlayarak doğruya ulaşmaya çalışır veya çalışmalıdır,sonuçta bir çok arkadaşın değindiği gibi gelişmekte olan ülkelerde Devlet elbette sosyla yapı içerisinde olmalı ve yardımlarını yapmalıdır,bazıları balık vermeyi değil tutmayı öğretsin devlet diyor hay hay hangi üretime hangi sanayi alanına onuda söylermisiniz tarım kalmadı sanayi bitmek üzere ithalat almış başını gidiyor ülkemde köpek maması dışardan getirtiliyor ekmek alınıyor sosyete hanımlar zayıflasın diye markalara bakarmısınız toprağını satan süpermarket kurmaya çalışıyor üretimin olmadığı yerde ekonomiyi kontrol altına alamaz ve işsizliğe çare olamassınız bu sebebten dolayı bu akımın önünü kesmek için önce açlığı frenlemek gerekir yoksa aç olan çaresiz olan insanlar daha saldırgan olacaktır ve mal can güvenliği tartışılır hale gelecektir.
    bunun altında yatan farklı bir yaklaşımda gariban olan kesimin bir şekilde çaresizliğine çare bulacak kadar zaman kazanmaktır.
    ister sağ taraftan ister sol taraftan ister ortadan ister yandan fark eden bir şey yok önemli olan insan yine söylüyorum ister sanatçı ister fakir devletin imkanlarından faydalanmalı.

  120. Yazan:emre er Tarih: Şub 23, 2009 | Reply

    1-) Devlet asla vatandaşının manevi ve dini ihtiyaçlarına yönelik eğitim veya ibadethane inşaası veya din adamı yetiştirme veya çalıştırma gibi faaliyetler yürütmemeli. Tüm fakirler doyana kadar bu konuda hiç para harcamamalı, hatta Diyanet Bütçesini doğrudan erzak paketi haline getirmeli ve kendisine ait Camileri satıp arsa paralarıyla fakirlere yiyecek dağıtmalı.

    Tüm fakirlerin temel ihtiyaçlarının karşılanması düşündüğünüz kadar pahalı değil. Bu nedenle bir üst segment olan eğitime devlet çıkıyor. Cami yapmıyor. Ama yine güvenlik endişesiyle imamı kontrol altında tutmak için maaşa bağlıyor.

    2-) Devlet sosyal politikada olduğu gibi bu politikaların finansmanı ile doğrudan ilgili olan vergi politikasını da Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre yapmalı. Örneğin güvenlikle beraber ikinci basamakta olan istihamdan ve birinci basamaktaki beslenme vb. ihtiyaçların giderilmesine yönelik hizmetlerden hiç vergi alınmazken, tiyatroculardan ve din adamlarından ve bunların verdiği hizmetlerden en yüksek oranda vergi alınmalı.

    Temel ihtiyaçlardan kdv alınmamalı. Buna mukabil üst segmentlerin vergisi değişmemeli. Şu anda bu dediğim de uygulanıyor.

    3-) Devlet gibi cemaatler ve bireyler de topluma yönelik hayır işlerinde Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini dikkate almalı. Açlar varken kimse Cami inşaa etmek için bağış yapmamalı, para toplamamalı.

    Sizce Hz Peygamber elinde bir miktar para olsa bunu açlıktan ölecek bir insana mı verirdi, yoksa bununla cami mi yapardı? Dinimize göre yeri gelir bir ev de camidir. Yeterki namaz kılmaya niyet olsun.

    4-) Devlet politikasının yanı sıra bireysel ahlak düzeyinde de Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi temel alınmalı. Bir insan eğer açsa veya işsiz ise tiyatroya gitmemeli, namaz kılmamalı, oruç tutmamalı. Bu bireysel ahlakı çiğneyenlere toplumsal yaptırım uygulanmalı. Örneğin fakir adam Camiye gidince cemaat adamı ayıplamalı, İmam da “üstünde giyeceğin yok, Camide ne işin var, git kendine iş bul öyle gel” diyerek adamı kovmalı.

    İmam adamı kovmak yerine çevreden para toplayıp karnını doyurmalı. Böylece adam da midesini gurultusu dikkatini dağıtmadan huşu içinde namaz kılar.

  121. Yazan:Levent Cetin Tarih: Şub 24, 2009 | Reply

    “Devlet bir vatandaşı açken bir diğerinin tiyatro ihtiyacını gidermeye kalkmamalıdır.”

    Bu cumle beni bir miktar rahatsiz etti. Tabii ki sizinle oncelikleri tartismayacagim. Once su gelir sonra bu tarzina girmeyecegim. Ama goruyorum ki yazar olaylari bir butun olarak algilama yerine kendini hakli cikaracak karsilastirmalara yonelip bir “tabudeviren” veya “ezber bozan”i oynamakla ugrasiyor.

    Turkiye’yi bir yana birakin, acliktan surunen, temerkus kamplarinda harap bitmis bir ulkenin de sinemasi, tiyatrosu olacaktir. Nitekim insanlarin kitleler halinde katledildigi ulkelerde de o tarihe, o yasama belge tutacak eserler uretilmistir ve uretilmektedir.
    Gosteri sanatlarini bir luks, zengin olundugunda, baska derdi kalinmadiginda keyif almak icin yapilan bir elit eglencesi olarak algilamak gercekten cok uzucu.
    Bir ulkede gosteri sanatlari devlet tarafindan mi yapilmalidir gibi bir sorgu getirseniz daha tartismaya deger bulabilirdim. Ancak kurdugunuz cumle butunlugu ozumsememis, elmayla armudu kiyaslayan bir yapiya sahip.
    Tabii ki ulkenin tamami aclarin doyurulmasina, birincil ihtiyaclarin giderilmesine konsantre olmalidir. Bunu yaparken de “tesadufen” secim zamanlarina denk gelmek de ayri bir baslikta degerlendirilebilir.

  122. Yazan:Veysel Yenigül Tarih: Şub 25, 2009 | Reply

    Ezcümle; Sosyal bir devletin görevidir vatandaşların temel ihtiyaçlarını gidermek. Lakin devletimiz; insanlarımıza balık vermek yerine, balık tutmayı öğretebilse daha güzel olur.
    Ayrıca, böyle seçim dönemlerinde insanları en zayıf noktasından yakalayıp, mideleri ile onurları arasında bir tercihe mecbur bırakmak, hiç etik değildir. Temel sorunlar palyatif tedbirlerle çözülmez. Samimi ve planlı projeli reflexsler geliştirmek gerekiyor.
    velhasıl….

  123. Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 25, 2009 | Reply

    İmdi,
    Anayasa’da “…laik, sosyal hukuk devleti…” ibaresi mevcut iken,
    “Laiklik elden gidiyor” diye milyonlarla havalara hoplanırken, (bu zihniyet 150 yıl önce de “şeriat elden gidiyor” diye havalara hopluyordu, o zamanda bir Hürriyet gazetesi vardı ve şeriatı savunuyordu, ne tesadüf ama)
    neredeyse 80 yıldır (fakfukfon’u saymassak) SOSYAL DEVLET adına hiç bir icraat yapılmamışken,
    bu edilgenliğe sesini çıkarmayanların “Laiklik” için havalara hoplamaları ne kadar da abesle iştigal.
    Anayasa sadece laiklikten mi ibaret, bir bütün değil midir?
    Ahmet Kaya’nın dediği gibi “neresinden tutsam tutarsızlık”
    SOSYAL DEVLET İLKESİNİN BUGÜNE KADAR UYGULANMAYAN KURU BİR KANUN MADDESİ OLMASINDAN RAHATSIZ OLMADINIZ DA, UYGULANABİLİR OLMAYA BAŞLAMASINDAN MI RAHATSIZSINIZ? (bu ne yaman çelişki, halk düşmanı olmak nasıl bir duygu)
    Karşı çıkmak yerine daha iyiye tekamül ettirmeye yönelik fikirler ve çözümler üretin, Türk halkı bu faydasız kelime oyunları dönemini geride bıraktı, AKP nin başarısı ise Türk halkını anlayabiliyor olmasında yatıyor, vesayetçilikte değil.

  124. Yazan:nilgün karabulut Tarih: Şub 28, 2009 | Reply

    Hükümetin ,Sadaka biçimi uygulamalarla Sosyal Devlet kavram dejenere ediliyor. Tarikat, cemaat, aşiret yardımları aynileştiriliyor. Yosulluğun, açlığın afişe edilmesi, reklam ya da propaganda için kullanılmasıda etik değil. Sosyal devlet bire bir, muhtaçlara yardım severliğin karşılığı değildir. Sosyal devlet sadece seçim zamanları muhtaçlara yardım etmek te değildir.Devletin istihdam sağlayarak, Tüm vatandaşların kendi ihtiyaçlarını kendilerinin alabilme olanağının sağlanması olmalıdır.Her seçim de oy toplayabilmek adına sadece yandaşlarına yapılan bu tarz yardımlar artık bıktırdı usandırdı bizleri bir yanda gerçekten ihtiyacı olanlara el uzatılmazken, diğer yanda oy veriyor yada verecek diye ihtiyacı olsun olmasın yapılan yardımlar içimizi acıtıyor.Ve bizler öncelikli olan yandaşlara öfkeleniyoruz.Çünkü ihtiyacı olmadığı halde aldıkları yardımlar ihtiyacı olanların hakkını yemeleri ve bunun hükümet eliyle yapılması,özelliklede devletin yapması zorunlu olduğu şeyleri sanki AKP yapıyor havasını vermesi ayıp,utanç verici,görevi kötüye kullanmak,devlet kaynaklarını şahsi amaçlarında kullanmak ayıp,günah.Özellikle Allah,din,iman diyerek yola çıkanların artık gerçekten müslüman olduklarına bile inanmıyoruz.Dini bütün müslümanlar yolsuzluk,haksız kazanç,aileyi kayırma çevreyi doyurmayla işi olmaz.

  125. Yazan:Ali Duman Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Yapılanlara yekten karşı çıkmak yerine, SOSYAL DEVLET İLKESİ NASIL HAYATA GEÇİRİLİR, buna bir çözüm ve öneri sunun, salt her şeye karşı çıkmak, ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN BİR PARÇASI olmaktan başka bir anlam taşımaz.

    Maalesef bu ülkenin bir SOSYAL DEVLET geçmişi ve deneyimi mevcut değildir. Elbetteki ANAYASA gereği olan bu görev bir şekilde yerine getirilmelidir, buna karşı çıkmanın hem mantıksız, hemde etik ve hukuki değildir. Bunun Sadaka ve ilkel olduğunu iddia edenler, doğrusunun nasıl olması gerektiğini de beyan ederlerse yapıcı/pozitif bir eleştiri örneği vermiş olacaklardır, zira negatiflik hiç’likten ve yıkıcı olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.

  126. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Nis 21, 2009 | Reply

    Iktidar merkezli oldugu surece “mesru” ilan edilen, her turlu talan ve yagmacilik, kapikullugu ve avantacilik, yer yer adi hirsizliga dayanan bir kultur ve ekonomik ortami hakim kilar ve yuceltir.

    Duzmeceler ve hurafelerle “yonettikleri” ve uzerinde “egemenlik surdukleri” insan sayisinin coklugu ile ovunenler, tarihte bir cok kabile, ve millette oldugu gibi, iddiaciliklarini, mezar taslarini saymaya ve atalarinin da coklugu ile ovunmeye vardirmis, sonunda cevrelerinde, hayat, gecim kaynagi birakmayip, para bulamayinca, hesaplari olcu ve tartilari bir tarafa atip, gercekten cocuklarina ve birbirlerine vahsice saldirip, birbirlerinin etini yiyerek, kanlarini bile icerek,”yamyamliga” kadar ilerlemis ve amiyane deyimle belalarini bulmuslardir. Batiya K. ve G Amerika’ya neden goc ettigi yeterince arastirilmamis Kizilderililer, aynen Aborginiler gibi Stalinci resmi hurafe konusu olmuslar. Yillar once Cree kabilesinden birisinin cok net soyledigi gibi:

    Son agac kesildikten,
    Son nehir zehirlendikten,
    Son balik tutulduktan sonra ancak;
    O zaman, “paranin yenmeyecegini”
    anlayacaksiniz!.

    Butun agir suistimallerin sonucunda, dogada ve evrende isleyen ve faillerin hepsinin karsisina dikilen bir ceza mekanizmasi cikmaktadir…

    http://kiltabletler-ii.blogspot.com/2009/04/ansley-johnson-coale-1917-2002-was-one.html

  1. 7 Trackback(s)

  2. Şub 19, 2009: Kömür, yiyecek dağıtmak devletin en temel görevidir! : Derin Düşünce
  3. Şub 23, 2009: Popülizm ile sosyal devlet arasındaki nüans: kömür, yiyecek, yardımları : Derin Düşünce
  4. Şub 24, 2009: Son 30 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce
  5. Şub 26, 2009: Kavga Var « Seviyesiz Siyaset
  6. Şub 27, 2009: Liberalizm Tartışmaları — düşünceler
  7. Nis 1, 2009: Türkiye devlettir : Derin Düşünce
  8. Şub 6, 2010: Liberalizm Tartışmaları « harcıalem

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin