RSS Feed for This Post

Kömür, yiyecek dağıtmak devletin en temel görevidir!

Yerel seçimlerin de yaklaşmasıyla özellikle büyükşehirlerde belediye başkan adayları vaatlerde bulunmaya başladılar. Bunların en ilginci ve tartışmalı olanları sosyal devlet ilkesi ile ilgili. CHP yöneticileri iktidarın vatandaşı bilinçli olarak yoksulluğa terk ettiğini iddia ediyor. Böylece yardıma muhtaç bırakılan halkın oyu kömür, yiyecek yardımları ile her zaman etkilenebilecekmiş. Ben bu yazıda bunun tam tersini iddia edeceğim. Kömür, yiyecek yardımlarının neden sosyal devlet ilkesinin bir gereği olduğunu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 600 liralık yardım düşüncesinin ise neden popülist bir yaklaşım olduğunu ele alacağım.  

Bir önceki yazıda Maslow‘un çalışmalarından faydalanarak temel ihtiyaçların fizyolojik ihtiyaçlar ve güvenlik olduğunu ortaya koyduk. Ülkemizde beslenme, barınma, ısınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan milyonlarca insanımız var. Bunun nedeni ise iktidarların muhtaç bırakmaya yönelik bilinçli politikaları değil.  

İddianın temelinde “Balık vermek, yerine balık tutmayı öğretin.” düşüncesi yatıyor. Şimdi neden devletin bir anda bütün vatandaşlarını iş sahibi yapamayacağını açıklayalım. 

Türkiye gelişmekte olan bir ülke. Bu aslında şu demek oluyor: Türkiye ekonomik modernleşmesini henüz tamamlayamadı. Nüfusunun büyük bölümü tarım sektöründe. Sanayi ve hizmetler sektörü bu nüfusu emebilecek kapasiteye ulaşamadı. Sakın “Tarım modern değildir.” sonucu çıkmasın bu anlatımdan. Tarım da alt yapısı her yönüyle sağlandığında modern anlamda üretim yapabilecek. Zaten o zaman da şu anda tarımda çalışan nüfusun sekizde biriyle aynı üretimi gerçekleştirebileceğiz.  

İstihdamı artırmak için modern üretim yapmak lazım.   

Sanayide makine, teçhizat almalıyız. 

Hizmet sektöründe kilometrelerce yol, elektrik üretim santralleri yapmalıyız.  

Tarımda sulama barajları kurmalıyız.  

Bunların hepsi için çok para lazım çoook! Öyle böyle değil, çok para lazım.     

Parayı kapitalizm bize sağlıyor. Aman, bu kelimeyi olumlu bir cümle içinde kullandığım için okumayı bırakmayın! Kapitalizmi bu yazıda çok zikredeceğim. Bu sözcük birçoklarımızın aklında çok olumsuz bir yer ediyor. Şimdi lütfen kapitalizme dair bildiklerinizi unutun, ve sadece burada anlatacaklarım çerçevesinde ona bir anlam yükleyin. 

Kapitalizm modernleşmenin yöntemidir, ve bundan başka bir yöntem de yoktur. Bu çerçevede bir devlet liberal de olsa komünist de olsa modernleşmek istiyorsa bu yöntemi uygular. Çok da basit bir mantığı var: “Ürettiğinden kazandığın karla yeni üretim tesisi kurarsın.” Her şey devletin de olsa yatırımı yapacak para üretimden elde edilecek “kar”dan gelir. Kar ise işçiyi sömürmek demektir. Ama nedense genellikle bireyin kazandığı paraya kar denirken devletin de aynı şeyi yaptığı göz ardı edilir. Halbuki her ikisi de kazandığının bir kısmını harcar, diğer bir kısmını yatırıma geri döndürür. 

Komünist olunca gökten para yağmadığına göre yine işçiyi sömürmekten başka bir yol yok. Ne kadar sömürü, o kadar kar, ne kadar kar, o kadar yatırım. Bu yazı boyunca ve mahsuru yoksa hayatınızın bundan sonraki kısmında kapitalizm denince aklınıza kar-üretim-yatırım-istihdam süreçleri gelsin. Kapitalist mekanizmada para bu dördüne dönüşerek ekonomiyi modernleştirir. Devlet ne halt olursa olsun ancak bu şekilde modernleşebilir. 

İtiraf etmek gerekir ki mekanizma çalışırken başlarda çok kötü şeyler oluyor. Başlarda derken 100 sene gibi uzun sürelerden bahsediyoruz. Onlarca belki de yüzlerce yıl kapitalist mekanizmanın ekonomiyi modernleştirmesini beklerken insanların açlıktan ölmelerine, soğuktan donmalarına göz mü yumacağız? Bu süre içinde sosyal devlete çok ihtiyaç var. Yani Almanya olduktan sonra değil Almanya olmadan önce lazım sosyal devlet. 

 

Gelişmiş bir ülke olana kadar kapitalizmin yarattığı en bilinen sorun işçinin ezilmesidir. 19. asır İngiltere’sinde işçi çok kötü şartlarda çalışmaktan erken yaşlarda ölüyordu. Bu dönemde ortalama yaşam süreleri çok düşüktü. Sol düşünce işçinin haklarını korumak için ortaya çıktı. Aslında çok daha fazla korunmaya muhtaç ve sayıca daha fazla başka bir kitle daha vardı. Gariptir, onlara özgü bir ideoloji hiçbir zaman olmadı. Elbette işsizlerden bahsediyorum.  

Kapitalizmin yarattığı en büyük sorun işsizliği patlamasıdır. Bu, işçinin ezilmesi de dahil olmak üzere bütün sorunların anasıdır. İşçinin düşük ücret almasının nedeni de işsizliğin çok yüksek olmasıdır. İşsizin çok olduğu bir piyasada iş gücü arzı yüksek olduğu için ücretler düşer. 

Modernleşme iddiasında olan bir ülke işsizlik patlamasını yaşamak zorundadır. Çünkü modern üretim araçlarının tümü verimliliği artırır. Verimliliğin artması demek makineleşme demektir. Eskiden 10 kişinin yaptığı işi bir makine yaparsa ki başka türlüsü düşünülemez, modernleşmenin erken dönemlerinde çok ciddi bir işsizlikle karşılaşmak doğaldır. Bunun önüne geçmenin tek yolu çağdaş bir ülke olmaktan vazgeçmek, kara saban, öküzle üretime devam etmektir. Bu da olamayacağına göre yüksek işsizlikle boğuşmak zorundayız. İşte bu noktada devreye sosyal devlet giriyor. 

Sosyal devlet ilkesi sisteme dahil olamayanların hayatlarını güvence altına alır. Devlet diğer yandan kapitalist çarkın işlemesini çok yavaşlatacak politikalardan da kaçınılmalıdır. Çünkü çarkın yavaşlaması CHP’nin iddiasında dile getirdiği gibi halkın yardıma daima muhtaç bırakılmasına yol açar.  

Bir ülkede işsiz, çalışandan daha iyi imkanlara kavuşursa insanların çalışma arzusu körelir. Çalışmak isteyen kişi sayısı azaldığında iş gücü pahalı hale gelir. Böylece gelişmekte olan bir ülkenin en önemli silahı olan ucuz iş gücü avantajı kaybolur. Kar-üretim-yatırım-istihdam mekanizmasının kar ayağı zayıfladığında diğer ayaklar da etkilenecek, mekanizmanın çalışması yavaşlayacaktır. Bu daha az yatırım yapılması, ekonominin daha geç modernleşmesi, işsize daha geç iş bulunması manasına gelecektir.  

Sosyal devlet, kapitalist mekanizmanın çalışmasını çok yavaşlatmayacak şekilde sisteme dahil olamayanların hayatlarını güvence altına almalıdır. Bu nedenle fakirin her ihtiyacı değil, sadece temel ihtiyaçları karşılanmalıdır.  

İktidar şu anda barınma ihtiyacını karşılamak için Toplu Konut İdaresi’ne ucuz konut ürettiriyor. Böylece ihtiyaç sahipleri ucuz kredilerle ev bark sahibi oluyor. 

Beslenme ihtiyacını karşılamak için yiyecek yardımları yapıyor. 

Fakir fukara soğukta hasta olup üşümesin diye kömür dağıtıyor. 

Sizce kömür, yiyecek yardımları mı, yoksa 600 lira nakit mi çalışan kesimin motivasyonunu azaltır, kapitalist mekanizmaya zarar verir? Asgari ücretin seviyesini düşünecek olursak 600 liralık nakit yardımın olduğu bir ülkede çalışmak akıllara zarardır. Böyle bir politika vatandaşı çalışmaktan soğutur. İş arayan sayısı azalınca ücret seviyeleri yükselir. Pahalı iş gücü az kar manasına gelecektir. Bu da yatırımın, üretimin, istihdamın daha yavaş artması demektir.     

600 liralık yardım istihdamdaki artışı yavaşlatır, işsize daha geç iş yaratılmasına neden olur. CHP diyor ki “AKP vatandaşı bilinçli olarak yardıma muhtaç bırakıyor.” Bu iddia tam da 600 liralık yardımla gerçekleşecektir. Kömür, yiyecek yardımları ile çalışanın motivasyonunu kırmadan fakirin hayatını güvence altına alırsınız. Ama asgari ücret seviyesinde bir parayı karşılıksız dağıtırsanız, asgari ücretle çalışan milyonlarca insanı çalışmaktan soğutursunuz. 

İnsanlar çalışmayı bırakıp, 600 liranın peşinden koşarlar. 

O parayı elde ettikten sonra da yan gelip yatarlar.  

Çalışmaktan ziyade devletten geçinme zihniyetini geliştirmenin adına “popülizm” denir. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu gelişmekte olan ülke politikacısının hastalığına tutulmuştur. Seçilmek için popülizm yapmaktadır. Tam da bu vaat, üretmeyen, hazır yiyen, sırtını devlete yaslayan anlayışa hizmet eder. Eski alışkanlıkları hortlatır.    

Sanırım şu noktada bir anlaşmazlık yok: “Açı doyurmak, üşüyeni ısıtmak devletin en temel görevidir.” (Var diyenler önceki yazıya baksın.)  Bunu aça yiyecek, üşüyene kömür vererek yapmak ülkenin gelişmesinin hızını düşürmeyecek en uygun yöntemdir. Buradan hareketle şöyle bir cümle kursak herhalde kimsenin itirazı olmaz: “Kömür, yiyecek dağıtmak devletin en temel görevidir.” 

Gelecek Yazı 

Popülizm ile sosyal devlet arasındaki nüans: kömür, yiyecek, yardımları 

İlgili yazılar 

Açı doyurmak, üşüyeni ısıtmak devletin en temel görevidir 

İşçiyi ezmeden işsizlik bitmez

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Trackback URL

  1. 30 Yorum

  2. Yazan:emre er Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Yazımla ilgili bir anekdot düşmek istiyorum.

    Bu yazıyı “Açı doyurmak, üşüyeni ısıtmak devletin en temel görevidir.” yazısıyla birlikte yazdım. Ve birinci yazıya gelen eleştirilerden sonra hiçbir ekleme yapmadım.

  3. Yazan:denememeler Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    uzun lafın kısası: AKP liberalse bu site liberalliği, sosyal devletçiyse sosyal devleti savunucak. Diyelim ki İSrail’e mi çattı başbakan, hop bu sitede israile yergi. üç gün sonra ABD’yi mi savundu? hop ABD ne güzel ülkeymiş mealinden bir yazı. Takibe gerek kalmadı, habervaktim.com’a bakıyorum 2-3 güne bir, yeter.

  4. Yazan:eg Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    üstadım,
    bence haksızlık ediyorsunuz. hayatımda bir partiye bir defa oy verdim. o da darbecilere karşı bir duruş olarak. bir site yazarı olarak akp’li değilim. akp’ye oy vermeyeceğim. taraf gazetesinde akp eleştirisi bir sürü yazım çıktı. burada da birkaçı yayımlandı. yani bu eleştirinizi en azından kendi nezdimde (ki benim gibi insanlar hiç de az değil burada.) reddediyorum. bu site ortak paydası demokrasi olan ama demokrasi dışında her türlü şeyin sertçe tartışıldığı bir sitedir. sadece son filistin meselesindeki tartışmalara bakmanız bile bunun için yeterlidir ama görmek istemeniz lazım önce! ama bu siteden mesela ergenekonu ya da darbeciliği savunan yzılar bekliyorsanız bence daha beklersiniz. bu aanda bu site taraftır elbette. darbe karşıtının tarafında, ergenekoncunun tarafında…böyle olunca da kemalist zihniyetin karşı tarafında olması kadar doğal birşey yoktur bence…

  5. Yazan:eg Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    ergenekon karşıtının tarafında diyecektim, yanlış yazmışım. düzeltiyorum….

  6. Yazan:eg Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    bu arada yorumunuza emre beyin yazıları nezdinde tüm siteyi bağlayıcı hale getiriyorsunuz. emre beyin yazıları konusunda uzun yazma ihtiyacı duymuyorum. çünkü hakikaten yazdığı yazılarda katıldığım çok ama çok az şey var. ama emre beyi eleştirmeyi dğeil de sitenin tümünü bir kefeye koyma eleştirinizi iade ediyorum!

  7. Yazan:emre er Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    uzun lafın kısası: AKP liberalse bu site liberalliği, sosyal devletçiyse sosyal devleti savunucak. Diyelim ki İSrail’e mi çattı başbakan, hop bu sitede israile yergi. üç gün sonra ABD’yi mi savundu? hop ABD ne güzel ülkeymiş mealinden bir yazı. Takibe gerek kalmadı, habervaktim.com’a bakıyorum 2-3 güne bir, yeter.

    Yapılan bir işi eleştirmek kolaydır. Herşeyi eleştirme zihniyeti internete fazlasıyla hakim zaten. Yıkıcı eleştirilerden olumlu icraatlar da payını alıyor. Ben daha bir tek yerde kömür dağıtmakla nakit arasındaki farkı görmedim. Ama kömürü yeren 1000 tane yazı gösteririm rahatlıkla. Ben de 1001’inci olsaydım, belki de elbirliğiyle kömür dağıtılmasını engelleyecektik. Ama sonuç bu yazıdan da anlaşılacağı üzere olumlu olmayacaktı.

    Türk medyası eleştirme konusunda çok iyidir. Çünkü eleştirmek için minimum bilgi yeterlidir. Ama çözümü ortaya koymak bilgi gerektirir. Ülkemiz yazarları özellikle ekonomiden anlamaz. Bir kısmı ise ya sadece liberal teorileri bilir ya da Marksist. Bu nedenle hep açıklamaların bir tarafı eksik gedik kalır.

    Sonuç? Herşeyin ayırt edilmeksizin yerildiği bir yerde doğruya ulaşmış olunsa dahi o da ortadan kalkacaktır. Yani gelişim imkansız.

    Bu nedenle benim çözüm ortaya koymayacak boş eleştiriden ibaret bir yazı yazmam mümkün değil.

    Mantık ve bilgi doğrultusunda açıklamalar getiriyorum. Farklı düşünen mantık ve bilgi ile cevabını verir. Memnuniyetle tartışırız, daha doğrusunu buluruz. Çünkü ne kadar araştırsam da düşünmediğim bilmediğim birşey olması kaçınılmaz.

    İdeolojik yaklaşarak “çarşı herşeye karşı” mantığında dahi olsanız tartışabiliriz. Ama bunun için ne yazık ki bilmeniz, bildiğinizi düşünmeniz, biraz kafa yormanız gerekiyor. İşte bu birçoklarımıza zor geliyor.

    Eleştirmek kadar haklıya hakkını teslim etmek de gerek bu ülkede. Ve bunu izah ederek, ezbere kaçmadan, argümanlarla yapmak gerek. Ne yazık ki hükümeti desteklediği söylenen medyanın desteği şekilden itibaren. İçerik boş. İşin garip yani hükümet dahi neden nakit yerine kömür dağıttığını anlatmıyor.

    İşte böyle bir ortamda başka bir yerde okuyamayacağınız bu yazıyı kaleme aldım.

  8. Yazan:Alper Akalin Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Bence AKP’nin yaptıklarını meşrulaştırmak Emre Er’in görevidir.

    İlk yazı yayınlandı, MY heralde farklı fikir olsun diye koydu dedim. Bu ikinci saçma yazı da çıkınca, artık dayanamayıp yorum atıyorum. Çünkü daha devamı da gelecekmiş. Sonuca* göre zoraki temellendirmelere dayanan yazıları sadece kemalistler yazar diyordum, meğerse sıkışınca akpciler** de çekinmeden bu methodu kullanıyormus

    Bir cevap yazısı yazacağım bizim sitede bu saçma Maslow teorisi ile AKP’yi aklama çabasına..

    Notlar:

    * Her ne olursa olsun, Emre Er’in bu yazısından ve muhtemelen sonraki yazılarından çıkarabileceğimiz sonuç şu olacaktır: AKP daima haklıdır

    ** Akpli ile Akpci arasında derin bir fark vardır. İlki AKP’ye oy verir, onu destekler ama yeri geldiğinde yanlışlarını da görür, onu eleştirir. AKPcilerse, AKP ne yaparsa yapsın ona alkış tutar, mantıklı/mantıksız yapılanları bir fanatik gibi savunur. Futbol taraftarından tek farkı, üstünde forma olmamasıdır.

  9. Yazan:emre er Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    “Bence AKP’nin yaptıklarını meşrulaştırmak Emre Er’in görevidir.”

    Varsayalım ki AKP’nin yaptıklarını meşrulaştırma gayreti içindeyim. Ne var bunda? Nedenlerini, bilgi ile akılla açıkladıktan sonra buna yapabileceğiniz tek şey vardır: Bilgi ile akılla aksini söylemek. “Emre Er’in AKP’yi meşrulaştırma çabası” söylediklerinin yanlış olduğunu ispat etmez.

    * Her ne olursa olsun, Emre Er’in bu yazısından ve muhtemelen sonraki yazılarından çıkarabileceğimiz sonuç şu olacaktır: AKP daima haklıdır

    Buradan herkese sesleniyorum. Benim yazılarımı bana inanarak okumayın. Yani “Bak, bu dürüsttür, herkesi eleştirir. Onun için o söylüyorsa doğrudur.” Sakın ha böyle yapmayın. Benim yazılarımı okurken bana güvenmeyin. Lütfen bana güvenmeyin, inanmayın. Benim yazılarımı okurken sadece aklınızı çalıştırın.

    Aklınızın çalıştığı yerde diyelim ki ben AKP’liyim. Bir şey fark eder mi? Okuyacaksın, aklına yatıyorsa hemfikir olursun, yatmıyorsa olmazsın.

    Aklından emin olan insan taraflı yazardan da korkmaz. Mesela Ulusalcı ise Yeni Şafak gazetesini okur. Bunun bir de yararı vardır. Karşıt görüşleri duydukça çürütmelerini hazırlarsınız kafanızda. Kendi düşüncelerinizi daha da sağlamlaştırırsınız. Bu nedenle benim yazdıklarım çok karşıt ama güçlü ise de okuyun.

    İlk yazı yayınlandı, MY heralde farklı fikir olsun diye koydu dedim. Bu ikinci saçma yazı da çıkınca, artık dayanamayıp yorum atıyorum.

    Ben yazarken “Kömür, yiyecek dağıtılması AKP dağıttığı için doğrudur” demedim. Dolayısıyla bu yazı da Alper Akalın saçma dediği için saçma olmaz.

    Çünkü daha devamı da gelecekmiş. Sonuca* göre zoraki temellendirmelere dayanan yazıları sadece kemalistler yazar diyordum, meğerse sıkışınca akpciler** de çekinmeden bu methodu kullanıyormus

    Ne bu zoraki temellemeler? Alper Akalın dedi diye bu yazı zoraki temellemeler üzerine kurulmuş olmaz. O zaman tartışma da olmaz. Alper Akalın ne dese biat etmek gerekir. Neden? Ben nedenlerini açıkladım iddiamın, siz de açıklayın.

    Bir cevap yazısı yazacağım bizim sitede bu saçma Maslow teorisi ile AKP’yi aklama çabasına..

    Büyük bir merakla bekliyorum. Ben diyalektiği çok severim. İnanıyorum ki yazacağınız yazı ile doğruya bir adım daha yaklaşacağız.

  10. Yazan:denememeler Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Eleştiri olarak alın-almayın siz bilirsiniz, ama paydanız olsa olsa “islami demokrasi” olur. “tarikatler olmadan demokrasi olamayacağı” gibi bir saçmalığı da yine burada okumuştum. (Akyol’un yazısıydı sanırım) şimdi, kömür dağıtmanın devletin asli görevi olduğu iddia ediliyor. Yok deve. Ve lafı hemen “bu siteden mesela ergenekonu ya da darbeciliği savunan yzılar bekliyorsanız bence daha beklersiniz”e getirmişsiniz lafı. kafanızdaki “AKP’li olmayan, AKP’yi yalamayan herkes ergenekoncu ya da darbecidir, bize AKP’yi yalamayın diyenler bizden darbecilik, ergenekonculuk yapmamızı istiyordur” denklemi yanlış.

    Üzgünüm, demokrat değilsiniz. Nefsinize müslüman, müslümana demokratsınız. Tartışmak lazım geliyorsa bu gece ayık kalmak uğruna tartışalım derim. (hah bakın burdan da yakalayabilirsiniz, ayyaşmışım meğersem, kasarsanız seks kasetlerim de çıkar. Yeterince başarılı olursanız Zaman gazetesine muhabir bile olabilirsiniz. )

  11. Yazan:denememeler Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    “Son yıllarda liberal değerleri savunan muhafazakarlara karşı sık sık dile getirilen, “Madem özgürlükçüsünüz, söyleyin bakalım, eşcinselliği destekliyor musunuz” gibi soruları da böyle anlamak ve cevaplamak gerekir. Eşcinselliği tasvip etmek kadar etmemek, onun ahlaki bir sapma olduğunu düşünmek ve savunmak da bir özgürlüktür. Bu yaklaşımı “dar kafalı” veya “demode” bulabilirsiniz, ama bunlar sizin değer yargılarınızdır. Kendi değerlerinizi başkasına dayatma hakkınız ise yoktur.” Bu sözler Taha Akyol’a ait. peh, demokratmış. dediğim gibi, türbana demokrat, eşcinsele sapkınlık. piki.

  12. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Madde madde sıralamak gerekirse;

    1-Yazar,en başta kapitalizm konusunda ciddi bir tanımlama hatası içersindedir.Kapitalizm,yazara göre modern üretim,verimli istihdam ve sosyal adalet dengesinin anlam karşılığıdır.Dolayısıyla da bu algı biçimi,bu konudaki eleştirileri üretim,sanayileşme,kalkınma gibi hamlelere karşı argümanlar şeklinde değerlendirmektedir.Ki bu da maalesef sağlıklı bir tartışma ve analizi zora sokmaktadır.

    2-Bir anlam karmaşası yaratmasına karşın(yani yazarın kapitalizmden kasdı modern üretim olsa bile)bu kapitalizmin mutlak doğru sistem olduğu anlamına gelmez.Zaten ister sosyalizm,ister komünizm,isterse de liberalizm olsun,modern üretimin bir şekilde kapitalizme çıktığını iddia eden kendisidir.Dolayısıyla şayet hedef yüksek verim ve modern üretimse neden özellikle kapitalist sistem ve işleyiş tek kurtuluş reçetesi olalarak sunuluyor,pekala başka sistem ve metodlarla da aynı sonuca varılabilir.O halde bu tartışılamaz kapitalizm hayranlğının anlamı nedir?

    3-Kapitalizmin yazara göre insanlığın tek kurtuluşu olduğu varsayımı makul ölçüde kabul edilse bile,acaba bugün varolan devlet politakımız ve özelinde halıhazırda uygulamada olan hükümet programı bu hedefi yakalamaya ne kadar uygundur?10 bölüme yakın yazı serisinde hükümetin bütün icraatları zerre santim eleştirilmeksizin doğru kabul edilmektedir.Yani seçim öncesi buzdolabı,çamaşır makinası vs.dağıtılınca her nedense bunun adı sosyal devlet oluyor.Ama “sosyal devlet” ücretlerde kitleleri açlığa terkeden uygulamalara yöneldiğinde yine aynı takdiri görmektedir.Bu nasıl yaman bir çelişkidir,anlayan beri gelsin.

  13. Yazan:eg Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    @denememeler,
    ben öncelikle tartışacak insanda birkaç kriter ararım:
    1. öncelikle iyi niyetli olmalı.
    2. ahlaklı olmalı
    3. zekası yazılanları anlayabilek asgari bir seviyede olmalı

    yaptığınız yorumlara bakınca bunların hiçbirisini sizde göremiyorum üzgünüm. terbiyesizlik, ahlaksızlık boyunuzu aşmış. zeka deseniz bir arpa boyu bile değil! iyi niyet aramak ise demek ki benim iyi niyetimmiş! o zaman size kolay gelsin diyeyim…

  14. Yazan:emre er Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Aziz Bey;

    Bu yazıdan sonra tartışmak çok kolay.

    Dolayısıyla şayet hedef yüksek verim ve modern üretimse neden özellikle kapitalist sistem ve işleyiş tek kurtuluş reçetesi olalarak sunuluyor,pekala başka sistem ve metodlarla da aynı sonuca varılabilir.

    Cevabı burada

    Kapitalizm modernleşmenin yöntemidir, ve bundan başka bir yöntem de yoktur. Bu çerçevede bir devlet liberal de olsa komünist de olsa modernleşmek istiyorsa bu yöntemi uygular. Çok da basit bir mantığı var: “Ürettiğinden kazandığın karla yeni üretim tesisi kurarsın.” Her şey devletin de olsa yatırımı yapacak para üretimden elde edilecek “kar”dan gelir. Kar ise işçiyi sömürmek demektir. Ama nedense genellikle bireyin kazandığı paraya kar denirken devletin de aynı şeyi yaptığı göz ardı edilir. Halbuki her ikisi de kazandığının bir kısmını harcar, diğer bir kısmını yatırıma geri döndürür.

    Evet çözüm komünizm de olsa kapitalizmin kar-yatırım-üretim-istihdam mekanizması çalışacak. En başta bulunan kar yerine başka bir şey koyabilirseniz gerçekten farklı bir sistem olabilir. Bu açıdan ben komünizme karşı değilim. Hele bizim gibi bir ülke en başta komünizm uygulasaydı çok hızlı gelişebilirdi. Çünkü orada devlet yatırım yapacak parayı herşeyi devletleştirerek elde edecekti. Sonra yine işçiyi sömürecekti. Çünkü başka bir para kazanma yolu yok.

    10 bölüme yakın yazı serisinde hükümetin bütün icraatları zerre santim eleştirilmeksizin doğru kabul edilmektedir.

    Bu nokta nedense çok önemseniyor. Neden hükümeti eleştirmiyorum? Herkes rahatlasın diye eleştireceğim şimdi.

    Yani seçim öncesi buzdolabı,çamaşır makinası vs.dağıtılınca her nedense bunun adı sosyal devlet oluyor.

    İşte eleştirimi bu eleştiriye katılarak yapıyorum. Evet benim söylediğim denklem içinde buzdolabı, çamaşır makinesi yok. Bunlar temel ihtiyaç değil. Dolayısıyla uygulama yanlıştır. Peki neden yazmadım? Çünkü bütün uygulamalar içinde yeri çok küçük. Buzdolabı işin içine girince genel resim kaçıyor. Ben genel uygulamaya göre bir yazı yazıyorum. Genel uygulama da kömür, yiyecek, soba dağıtılmasıdır. Bana göre doğrudur.

    Eleştirdiğime bir sorun kalmadı sanırım. Artık ben de sizdenim.

  15. Yazan:emre er Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Aziz Bey ve yazıyı eleştirenlere;

    Epey farklı bir yaklaşım ortaya koyuyorum. Varolan Kapitalizm tanımları üzerinden hareket etmiyorum. Onun için de kaç yazı oldu yaklaşımımı siz dahi tam olarak anlayamadınız.

    Ama sizin beni anlamanız lazım. Çünkü yazdıklarımı dikkatle okuyorsunuz.

    Yazı dizisinin daha ilk bölümde bakın ne diyorum.

    Fabrika kuracağım, traktör alacağım diyorsanız çok para lazım. Bu işi ben devlet olarak yapacağım diye bir iddianız varsa komünist olacaksınız. Bütün varlıklı insanların paralarını gasp edip fabrikaları kuracaksınız. Hakkını vermek lazım, Rusya böyle kurdu sanayisini.

    Komünizm karşıtlığı çıkıyor mu buradan?

    Şurada bir hata yaptım.

    Ne dedik birinci bölümde? Modern üretim çok para istiyor. Modern öncesi dönemde para tarımda. Dolayısıyla en zengin kesim büyük arazileri olan toprak ağaları. Devlet olarak bu insanların parasını bir şekilde kullanacaksın. Bunu zorla yaparsan komünist, güzellikle yaparsan kapitalist oluyorsun.

    2. bölümde kullandığım bu ifade hatalı. Güzellikle yaparsan liberal oluyorsun demem gerekirdi. Çünkü kapitalizm modern üretimin yöntemi. Başka türlü modernleşmek mümkün değil zaten.

    Oluşturmaya çalıştığım bu yaklaşım başka bir yerde yok. Onun için ben de hata yapıyorum.

    Hata yapıyorum çünkü ezber yazmıyorum. Söyleneni söylemiyorum. İnanın şu yazıları yazarken zombi gibi oluyorum düşünmekten.

    Sizin ve yazıya dair yazılan diğer eleştirilerle yaklaşımım çok daha iyi bir noktaya gelecek.

    Bunun için “AKP”li olmamı değil de yazıyı eleştirenlere çok teşekkür ederim.

  16. Yazan:soner Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Devlet yardımım mı? Parti yardımı mı?

  17. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Şu anda sosyal devleti destekleyen bir yazı yazması emre er in akpyi desteklediğini göstermez ki bunu bi tesadüf olarak kabul etmeyip emre eri eleştirseniz bile bu size bütün siteyi eleştirme hakkı da vermez.Liberalliği savunan bütün yazılarda yazdığım yorumlarla desteklediğimi görürsünüz fakat bu konuda emre erden ve akpden çok daha farklı düşünüyorum ve bunuda söylüyorum.O değilde internetde sosyalist sosyal demokrat site kaynarken burandaki yoğunluk neden oraya göre az.Cidden sorulması gereken bi soru.

  18. Yazan:MY Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    “tarikatler olmadan demokrasi olamayacağı” gibi bir saçmalığı da yine burada okumuştum…Yok deve….AKP’yi yalamayan herkes…kasarsanız seks kasetlerim de çıkar… (denememeler)

    kafalar karismis, tarikat, develer, cinsellik, escinsellik, demokratlik, Islam, AKP ve derin dusunce ayni kefeye konmus.

    Nickinize EkonomiTürk sitesinin linkini koymussunuz, orada yazanlardan biri misiniz bilmiyorum. Aslinda güzel bir sitedir bu ve iyi yazilara çok sik raslanir. O kadar begeniriz ki biz bu siteyi, linkini DOST SiTELER sayfasina da koyduk.

    Hatta bir keresinde site editörünüzün izniyle DEVLET OPERA VE BALESi SATILSIN adli yaziyi bizim sitede tartismaya açmistik.

    Bu güzel yazi yüzünden de isitmedigimiz iftira kalmadi, altindaki yorumlara bir göz atin.

    Aslinda bu OPERA yazisiyla Emre’nin son Kömür-Ekmek yazilarini birlikte tekrar okuyup degerlendirmek gerekir.

    Devlet nedir? Neye yarar? Gerekli midir? Olmasa olur mu?

    Komsu ülkelerin ordulari olmasa bizim de orduya ihtiyacimiz kalmaz meselâ. Demek ki herkes ötekinin siddeti yüzünden siddete yöneliyor.

    Emre isabetle söyledi birinci yazisinda, eger savas korkusuyla devlete vergi veriyorsak açlik korkusu ile de verebiliriz. Neden olmasin? En azindan Opera ya da baleyi desteklemekten çok daha öncelikli bir görev olur açlari doyurmak.

    Sayin Denememeler,

    Rahmetli anneannemin bir lafi vardi, “ALLAH kimseyi açlikla terbiye etmesin” derdi. Umarim sizi de kimse açlikla terbiye etmesin. Anneannem Osmanli vatandasi olarak eski Yugoslavya’da dogdu. Ayaklanmalar, etnik temizlikler ve toprak kayiplari sebebiyle Yunanistan’a, oradan da Anadolu’ya kaçan balkan göçmenlerinden. Elleriyle masadan kirinti topladiklari, sofradan aç kalktiklari çok olmus.

    Hamdolsun, benim karnim tok, ama bir insan aç ise onun tembelligi-çaliskanligi, müslümanligi-hristiyanligi umurumda olmaz. Destekledigim liberal ekonomi eger bana “birak açlar ölsün” diyorsa ben onu çöpe atarim, insanlari degil.

    AKP’li olmak ayip degil. Türkiye’nin neredeyse yarisi bu partiye oy veriyor. “Bütün kadinlar aptaldir” diyen bir maço ile ayni duruma düsüyorsunuz “bütün AKP’liler söyledir, böyledir” derken. Bir avuç escinseli savunmaya çalisirken milyonlarca insani ayni kefeye koyarak düpedüz irkçilik yapiyorsunuz hem de demokratlik adina.

    AKP’ye çok degisik sebeplerle oy veren bir sürü insan var.

    Bu güne kadar bir çok konuda açikça AKP’ye destek verdim. Elestirdigim yazilar da oldu. Okuyan bilir. Yazarlarimiz da istedikleri konuda istedikleri partiye destek olurlar, kendi bilecekleri is.

    Kopya çeken ögrencisini yakalamis kompleksli ögretmen edasiyla yazdiklarinizin da hiç bir kiymeti yok. Zira Müslümanlar sizi beklemediler özelestiri yapmak için.

    Bu sitede kaç tane yazi yayinladik ALLAH bilir.

    Eyvah, “ALLAH” dedim, denememeler’in krizi tutacak yine 🙂

  19. Yazan:Ezel KARA Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    şimdi siz liberalsiniz değil mi emre bey?

    siz liberalseniz ben de neil armstrongum.

  20. Yazan:emre er Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Ezel hanım biraz açsanız?…

  21. Yazan:dusunceler Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Başta yazarın kapitalizmden anladığı olmak üzere yazıya katılmadığımı belirtmek isterim. Kapitalist süreçlerle alakalı olarak pekçok bilgi yanlışı da var. Devlet kapitalizmi ile kapitalist teori ayrımı da yapılmamış.

    Liberalliğe yakın duruşa sahip birisi olarak açlara yardım konusunda “olmasın” diyenlerden değilim. Bunun “ne kadar fakir olanlara” yapılacağı konusu önemli bir liberal tartışmadır. Sanırım burada, “çalışamayacak kadar düşkün olan muhtaçlara/hastalara” şeklinde bir kıstas konursa çoğu liberal buna hayır demez. Bundan fazlası, nakdi 600 TL yardımdan çok da farklı etki yaratmaz. Kömürü, kirası ve yiyeceği/evi karşılanan dinç bir ‘fakir’in çalışmak için çok fazla sebebi kalmayacaktır. Bu biçimde bir sosyal politika “yan gelip yatmayı” nakdi yardım kadar teşvik eder. Yiyecek ve kömür gibi yardımlar sadece ve sadece bahsettiğim kıstasa uygun kişilere yapılmalıdır. AKP bu noktada ipin ucunu kaçırır nitelikte icraatler yapıyor görebildiğim kadarı ile.

    Gerçek açlara yapılacak hayati yardımları minimal bir devlette ve liberal ilkelere ket vurmadan da yapmak mümkün iken yukarıdaki gibi işçinin ezilmesinden girip kapitalist teori ile alakalı yanıltıcı kıyaslardan çıkmaya gerek yok. Sulandırılmış sosyalizm olan bugünün “sosyal devleti”, kapitalist teorinin meyvaları ile ayakta kaldığını unutmamalı. Ki bu hızla gider ise 20-25 yılda emekli maaşı ödeyemeyecek duruma gelecek pekçok AB ülkesi. Emeklilik yaşını sürekli yukarıya doğru çekilmeye çalışması ‘keyfe keder’ bir çaba değil. Tavuk kaz yumurtası yapamaz, yaparsa da Hakkın rahmetine doğru kanatlanır.

    Kapitalizm fakirlik getirmemiştir, zaten varolan fakirliği devralmıştır. (Şu verilere bakalım bir zahmet. Açlık ve piyasa ile alakalı şu yazı da okunmalı.)

    Ekonomik liberalizm işçiyi ezer lafı da tam bir safsatadır. Liberalizm o ezilen sömürülen işçiye “ezilmeme, sömürülmeme” özgürlüğünü de bahşeder. (Kapitalizmin sanayi devriminden sonraki ilk dönemi bizzat liberal teorinin kendisi ile çelişir. Devler kapitalizmi-kapitalist teori diye ayırma sebebim de budur.)

    Gerçek manasıyla serbest piyasa (ekonomik ve siyasi) düzeninde ezilmek ve sömürülmek istemeyen bir işçi pekala bir dönüm arazi çevirerek medeniyetten ve kapitalizmden uzakta tamamen natural biçimde özgürce yaşayabilir. Liberalizmden başka hiçbir sistem insana bu özgürlüğü sunmaz.. (Zannederim hem nimetlerden yararlanmak hem de külfetine katlanmak istememek gibi bir sorunumuz dolayısı ile sıkıntı çekiliyor, başka birşeyden değil.)

    Not:
    Bu arada ağzı ile poposu yer değiştirir tarzda yorumlar yazan ve fanatik bir din/dindar ve bu bağlamda da AKP düşmanı olduğu izleniminden başka dişe dokunur hiçbirşey yazamayanlara kızmak değil, acımak gerek. Galiba bu zihniyet nezdinde benim gibi hem muhafazakar hem liberal hem de AKP’ye oy verip yeri geldiğinde -bu yazıda olduğu gibi- AKP’yi eleştirmek anlaşılmaz bir şey olmalı. Bu zihniyet sahipleri tıpkı eleştirdikleri muhafazakarların tam tersi kutbunda hareket ederler ve özgürlükten sadece eşcinsel özgürlüğünü, içki özgürlüğünü anlarlar. Böylece de aynıyla sadece ‘müslüman özgürlüğü’ merkezinde hareket eden muhafazakarlarla ilkesel olarak aynı safta buluşurlar. Kimse kimseye tahammül etmek kimse kimsenin yaşam tarzını sevmek, beğenmek zorunda değil. Eşcinselliği iğrenç bulma özgürlüğüm onların haklarıyla alakalı liberal bir duruş sergilememe engel olmaz, lakin aynı tavrı, liberallikten din düşmanlığı ile eşcinsel haklarından başka birşey anlamayan fundamantalist sekülerlerde göremiyoruz. Gördüğümüz yegane şey, genellemeci ve sığ birkaç fikir kırıntısı sadece.

  22. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Emre bey,

    Siz biz meselesi yok,amaç hep beraber doğruları bulmak.Ayrıca AKP’nin eleştirilmesi gibi bir derdim yok;yanlış yer ve yanlış zamanda yapılan(haksız)eleştiriye kesinlikle karşıyım bilesiniz.Anlayacağınız,gönlümü kazanmak adına haksız bir yargı ve eleştiride bulunmanız beni memnun etmez:)

    Dolayısıyla söylemek istediğim şey çok daha farklı(idi).Beraber bir sonuca varmak ise amacımız;işçileri,yoksulları,toplumu,bireyi,devleti,sistemi,ideolojileri vs.yi nasıl birer özne olarak konuya dahil etmek durumundaysak,elbetteki bunun en önemli ayağı olan hükümeti konunun dışında tutamazdık.E,peki hepsini eleştiriken-ki eleştirdik ve eleşririlmeli-hükümetin eleştirisi niye garipsensin?

    Sonuç olarak sizden,beni derdi AKP’yi eleştirmek olan zihniyetle karıştımamanızı beklerdim.Hem de onca yazdıklarıma karşın.Size bu konuda kırgın değilim,ama bu yanlış anlaşılmayı da düzelteceğinizi umuyor ve bekliyorum.

    Sevgilerimle.

  23. Yazan:emre er Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Aziz Bey;

    Sizi yanlış anladığımı belirtmek isterim. Kesinlikle diğer gruba dahil olmadığınız aşikar.

    İçerik üzerinden tartışmaya devam:)

  24. Yazan:emre er Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    Kapitalist süreçlerle alakalı olarak pekçok bilgi yanlışı da var. Devlet kapitalizmi ile kapitalist teori ayrımı da yapılmamış.

    Yazının devlet kapitalizmi ile bir ilgisi yok. “Türkiye’de devlet kapitalizmi nasıl uygulanmalıydı” sorusunun cevabını “Çağdaş Uygarlık Seviyesine Ulaşmak” yazı dizisinin 1.,2.,3. bölümlerinde bulabilirsiniz.

  25. Yazan:Ezel KARA Tarih: Şub 19, 2009 | Reply

    ezel hanım değil emre bey, ezel bey olacak

  26. Yazan:cute girl Tarih: Şub 20, 2009 | Reply

    HALKA YADIM ADI ALTINDA DAĞTILAN PARA KİMİN PARASI? KİMİN PARASINI KİME DAĞITIYOLAR?DAĞITIKLARIYLALA TC VATANDAŞLRINA İŞ İMKANI SAĞLASIN. HALK BİLİR O PARAYLA NE ALACAĞINI. KRİAZ VAR MILYONLARCA İNSAN İŞSİZ.BAŞBAKAN DÜŞMÜŞ SEÇİMDERDİNE.BU HALDEYKEN BİLE BU ADAMLARI SAVUNACAK YÜZÜNÜZ VARSAA DİYECEK TEK KELİME SÖZÜM YOK.

  27. Yazan:Sevket Duran Tarih: Şub 21, 2009 | Reply

    Bu yazıda bir derinlik göremedim. Politikacı ağzıyla verilmiş bir miting konuşması olmuş. Ekonominin temel prensiplerini anlamadan yazılmış talihsiz bir yazı.

    Not: Saldırgan değil ve edebli bir yorumdur…

  28. Yazan:Murat Aygen Tarih: Şub 21, 2009 | Reply

    Ağzı biraz lâf yapan bir seçmen hem (başka bir parti değil, fakat meşruiyetin yegâne kaynağı) C.H.P.’ye göstere göstere oy verir, hem de kömür, pirinç, makarna, beyaz eşya, sıhhi tesisat ürünleri, v.b. “yardım”ını alabilir. Evet yeter ki, hâfızası milli eğitim tarafından “tebdil, tağyir ve ilga” edil(e)memiş olsun ve ağzı biraz lâf yapsın! Mesela “yatırım, yatırım” diye öten Bahçeşehir Üniversitesi mezunu A.K.P. adayına (Sn. Aşkın N. Yengi’nin o “hit” şarkısını az rötuşlayıp) “bana mı sordunuz yatırırkeeen? imefenin kahrını çeeek recep çek” falan diyebilsin. Biraz da “kâide”yi ritme uygun olarak sallasa garanti alır 🙂

  29. Yazan:Mehmet Gülgünsoy Tarih: Şub 22, 2009 | Reply

    Bir tanımla başlayalım. Sosyalist “kimsenin kimseye minnet etmesini istemeyen kişidir” Öncelikle bir sosyalist olarak kişinin temel gereksinimlerinin kesinlikle kamusal bütçeden karşılanması gerektiğini düşünüyorum. Ancak bunun yolu sadaka dağıtmak değil, minimum bir vatandaşlık gelirini toplumun her bireyine vermek; işsizliği önelemek için iş saatlerini düşürüp istihdamı genişletmektir. Kapitalist arkadaşlarımıza göre, doğrudan gelir desteği insanları çalışmaktan alıkoyan bir yapı haline getirirmiş. İnsanları çalıştırmaya bu kadar meraklı olan sistem peki neden tam istihdam sağlamıyor. Sistemin bir defosu olarak değil elbette. Sistemin işleyişi işsizlik ve açlık korkusunu bünyelere salmak ve bunun yarattığı dinamizm (!) üzerinden sömürücülerin değirmenine su taşımak üzerine kurulu da ondan. Bunun ne kadar faydalı olduğunun Emre bey benzeri yazarlarca ifade edilmesi özgürlük kapsamında ele alınabilir tabi. Beni asıl düşündüren bu yaklaşım sahiplerinin demokrasi ile kapitalizmi bütünleşik olarak düşünmekten vazgeçmemeleri. Bu nasıl bir demokrasidir ki bazıları işsiz kalmadan, aç kalmadan ya da onurunu ayaklar altına alacak yardımları almadan yaşayamıyor. Bu nasıl bir demokrasidir ki Türk olmak, Kürt olmak, ateist olmak, İslamcı olmak, eşcinsel olmak (buraya kadar saygım var) hatta faşist olmak serbest; ama işsizliğe karşı minimum bir gelir sahibi olmak toplumun dinamiğini bozucu bir etken.
    Kapitalizm ile demokrasi arasındaki ilişkiye ya da ilişkisizliğe en güzel örnek burada ortaya çıkıyor. Yukarıda saydığım politik ya da insani duruşlar kapitalizmin özüne kesinlikle ilişmiyor. O nedenle birlikte yaşamaları yönünde bir engel söz konusu değil. Ama ne zaman karlar azalır, ne zaman sistem kendini yeniden üretemez hale gelir ve buna eş zamanlı olarak ne zaman halk yığınları sisteme isyan eder duruma gelirse, o zaman demokrasi tarihin derinliklerine karışır ve ortaya mahşerin dört atlısı sürülür. Din, milliyetçilik, faşizm ve gücün yetiyorsa ve uygun düşman tanımlayabiliyorsan savaş.
    Buradan bakarak 12 Eylül’ü değerlendirelim. Liberal arkadaşlar sanırım doğal olarak darbelere karşıdırlar. Zira Kemalist ordu gelmiş; halkın seçilmiş temsilcilerini (hazır AP iktidarda CHP muhalefette iken) alaşağı etmiş ve demokrasiyi kesintiye uğratmıştır. Durumun bu kadar basit olduğunu düşünürsek Kemalizmin bayağı evrensel bir nitelik taşıdığını ; Şili’de, Arjantin’de ya da Yunanistan’da da demokrasi düşmanı Kemalistlerin seçilmiş parlamentoları lağvettiklerini filan düşünebiliriz. Oysa gerçekleşen;(mekanizmaları ülkelere göre değişmekle beraber ) dünya çapında sıkışan kapitalizmin kendi çıkarına olmayan gelişmelerin ayırdına vararak ve arkadaşların bayıldığı sistemin sürekliğini sağlamak üzere kritik gördüğü süreçlere müdahale etmesi demokrasi içinde uygulanamayan neo liberal reçetelerin (Özal’ın 24 Ocak kararları için dediği üzere) yaşama geçirilmesini silah zoru ile sağlamalarıdır. Zaten TİSK başkanı Halit Narin’in 13 Eylül günü daha darbenin namluları soğumadan işçi temsilcilerine “şimdiye kadar siz güldünüz, artık biz güleceğiz” demesi de boşuna değildir, ilk bildiri ile grevlerin yasaklanması da, DİSK yöneticilerinin son sürat hapishanelere doldurulması da. Rejimin faşizanlaşması ilk elden doğrudan baskı ile gerçekleştirilirken, daha sonra bunun ideolojik altyapısını gerçekleştirmek ve sistemin çevrimini sağlamak için de Türk-İslam sentezi politikaları devreye sokulmuştur.Zorunlu din dersleri, ordunun şimdi baş düşmanı olan Fettullah Gülen’in Sızıntı dergisinin okullara tavsiye edilerek bedava dağıtımı, bir rejim ve devlet propogandasına dönüştürülen Milli Güvenlik dersleri, Alevi köylerine yapılan camiler hep sola ve sosyalizme dönük ideolojik yönelimin engellenmesi amacını taşımaktadır.

    Politik planda bunlar yapılırken asıl amaç olan ve sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillenen neoliberal politikalar bu dikensiz gül bahçesi ortamında son sürat uygulanarak toplumun yoksullaşması ve birilerinin sermaye birikiminin yoğunlaşması hızlandırılmıştır. Din, iman, vatan, millet, komunizm düşmanlığı v.b. politik planda çok işe yaramakla beraber karın doyurmadığından önce Özal eliyle Fak-Fuk-Fon kurulmuş ve AKP kadar utanmazca olmamakla birlikte tüm iktidarlar bu sadaka sistemini başka biçimlerle sosyal devletin yerine ikame ettirerek sadaka toplumunu oluşturmuşlardır. Kimi durumlarda ise devletin oluşturduğu yapılar da yetersiz kalmakta, cemaat eliyle deniz feneri eliyle (isterse sütten çıkmış ak kaşık olsun konu bu değil) bu mekanizmalar başka aidiyetler ve başka kölelikler yaratmak amacıyla kullanılmaktadır.
    Yurttaşlık gelirinin kurumsal hale getirilmesi sadece bir verimlilik sorununa indirgenecek kadar basit bir olgu değildir. Eğer bırakın sosyalizmi anlamlı bir demokrasiyi samimiyetle benimsiyorsak; insanın özgürleşmesinin, bireyleşmenin önemine ister liberal ister sosyalist bakış açısı ile inanıyorsak yurttaşlık gelirinin ve tembellik hakkının bunun en güzel aracı olduğunu görmeliyiz. Kaldı ki Bunların bir hak olduğunun bilincine varacak bireylerle oluşturulacak dünyanın ben çok daha yaşanabilir ve adil olacağını düşünüyorum. Ama eğer muradımız kapitalizmin öngördüğü gibi maksimum karlılıık ve sermaye birikimi sağlayıp bu birikimlerden damlayacakları ana ve babalarının (belki de dede ve ninelerinin) hayatlarını yok ederek gelecek kuşaklara aktarmak ise; bunun siyasal liberalizmden ve demokrasiden çok daha kolay ve etkin yolları var. Savaş ve faşizm gibi.

  30. Yazan:emre er Tarih: Şub 22, 2009 | Reply

    Beni asıl düşündüren bu yaklaşım sahiplerinin demokrasi ile kapitalizmi bütünleşik olarak düşünmekten vazgeçmemeleri.

    Mehmet Bey;

    Bakış açılarımız farklı olmakla birlikte ben de aynı bilgiler üzerinden hareket ettiğim için tartışmak mümkün.

    Bu anlattıklarınız üzerine epey bir şey yazabilirim. Ama kısaca duruşum ile ilgili bir kaç cümle.

    Kapitalizm sizin de dediğiniz gibi en iyi faşist yönetimlerde uygulanır. Aslında komünist yönetimlerde de çok iyi uygulanır. Onlar da bir bakıma faşisttir. En zor da demokrasi ile uygulanır. Bu konuda size katılıyorum.

    Komünizme yaklaşımım ile ilgili çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak 1 ve 2’yi okuyabilirsiniz.

    Demokrasi ile kapitalizm çelişir. Ben de bu noktada bir dengenin tutturulması gerektiğini iddia ediyorum. Ne demokrasiden ne de kapitalist gelişmeden vazgeçemeyiz.

  31. Yazan:herackles Tarih: Mar 8, 2009 | Reply

    Emre Bey,

    Yaziniz icin tesekkur ederim; emek vermis, zahmet etmissiniz.
    Izninizle, eksik gordugum birkac noktayi sebepleri ile birlikte izah etmek istiyorum:

    Oncelikle, Maslow’a yaptiginiz atifin eksik oldugunu soylemeliyim. Hiyerarsinin ilk ayagini ki bu bir piramid seklindedir ve tabandan baslar bu siralama, birlikte ele alalim:

    1. Fizyolojik Ihtiyaclar:
    1.a. Nefes Alma: Komur dagitarak ve bazi bolgelerde ucuz komur dagitarak bu ihtiyac karsilaniyor mu sizce? Ya da TEMA’nin bas bas bagirdigi 2-B meselesinin sonuclari bu ihtiyaci karsilamaya mi yonelik?

    1.b. Gida: Evet, bu yardimlar fakirlerin karnini doyurmasini sagliyor. Yalniz mevcut yardimlarin surekliligi nedir? Ben bu konuda bilgi sahibi degilim. Fakat, ornegin iftar cadirlarinda eve gidemeyen her gelir grubundan insanin -“belesci”ler de dahil- yemek yedigini ve bunun fakirleri doyurmaktan ziyade populist bir yaklasim oldugunu tecrube ettim.

    1.c. Su: Sizce, ornegin Ankara’nin suyu temiz mi? Insanlarin guveni kaldi mi? Bakin; Ankara’ya yaptigim kisacik ziyarette insanlarin yemeklerini bile damacana su ile yaptigina uzulerek sahit oldum. Boylesine bir ulkede bu mudur bize reva gorulen?

    1.d. Seks: Insanlar, toplumsal baski ve kulturel/dini motiflerle bu ihtiyacin karsilanmasini mumkun kilamiyor; hatta Beyoglu’nda turistlere yapildigi gibi -affedin ama- “azgin” bir kalabalik, ahlaki cokuntunun de etkisiyle seks amacli taskinliklar yapiyor.

    1.e. Homeostasi (vucudun ic dengesini korumasi): Bilmiyorum, ayda 10lt sut icemeyen bir ulke vatandasi; hadi birakin onu, temiz su icemeyen insanlar hangi dengeyi koruyabilirler?

    1.f. Bosaltim: Altyapinin olmadigi onlarca yer hala vakia iken; metropollerde her yagmurda tasan kanalizasyonlar ana haber bultenlerinin gozdesi iken insanlar rahat olabilir mi?

    Bakin, eger bilimsel seyler soyluyorsaniz eksik nokta birakmayacaksiniz; birakmamalisiniz.

    Butun bu sebeplerden dolayi yapilanin Maslow’un hiyerarsisindeki ilk basamagi doldurmak degil hukumetteki partinin reklamini yapmak oldugunu soyleyebilirim. Aci olan; kim olursa olsun ayni ucuz yontemi tercih etmistir, ediyordur da.

    Sevgiler,

  1. 6 Trackback(s)

  2. Şub 27, 2009: Liberalizm Tartışmaları — düşünceler
  3. Ağu 11, 2009: DERİN DÜŞÜNCELER ÜZERİNE « Borsa & Ekonomi – Borsa-e.com
  4. Ara 5, 2009: DERİN DÜŞÜNCELER ÜZERİNE
  5. Şub 6, 2010: Liberalizm Tartışmaları « harcıalem
  6. Eki 12, 2010: Popülizm ile sosyal devlet arasındaki nüans: kömür, yiyecek, yardımları : Derin Düşünce
  7. Eki 12, 2010: “Omurgasız” Muhafazakârlık ile Nereye Kadar? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin