RSS Feed for This Post

Çağdaş uygarlık seviyesinin üzeri – Bölüm 4

 İşçiyi ezmeden işsizlik bitmez 

3. bölümde nur topu gibi bir burjuvamız olmuştu. Tabi hemen akla işçi sınıfı geliyor. Onsuz olur mu hiç?  Yeni kapitalist eskiden ağa iken çalışanına köylü diyorduk. Ne değişti de dünün köylüsü bugün işçi oldu?  Birinci bölümde modern üretimin uzmanlaşma gerektirdiğinden bahsetmiştim. Hollandalıdan hatırlayacaksınız. Bir ineğin derdinden anlamak bile bu kadar zorken traktörün, biçerdöverin dilinden anlamak çok daha zor olsa gerek. Bir de fabrika kurmaya girişirsek sokaktan tuttuğunu çalıştırmak iyice imkansızlaşır. Önce eğiteceksin. Sonra öyle bir o işe bir bu işe de veremezsin. Bir kişi hep aynı işi yapacak. O işi her yönüyle bilecek. 

Uzmanlığın üzerine giden çok güzel para kazandı modern üretimin başlarında. Böylece verimlilik arttı. Modern üretimin erken dönemlerinde çok gözde olan “Fordizm”i duymuşsunuzdur belki. Ford fabrikalarında seri ve ucuza otomobil üretimi bir devrimdi. Otomobil çoğu insanın alabileceği fiyata düşmüştü. Taylor isimli bilim adamının verimlilik üzerine yaptığı çalışmalar üretimi tamamen hesap kitap işine dönüştürdü. İşçinin işini yaparken atacağı adımlar bile sayılıyordu. Üretim tamamen bilime dökülmüştü “Taylorizm” ile.  

Verimli olmak için köylüyü uzmanlaştırdık. Onu modern üretime soktuk. İşçi yeni burjuva eski ağanın fabrikasında çalışmaya başladı. Diyelim yeni burjuvanın feodal alışkanlığı tuttu, karın tokluğuna çalıştırmak istiyor köylüyü. Bu sefer köylü ben oynamıyorum diyebilir. Elindeki meslekle başka bir şehirde başka bir fabrikada çalışma alternatifi doğmuştur bir kere. 

İşçi artık karın tokluğuna çalışmıyor, ücret almaya başladı. Ama bu durum ilk etapta düşünüldüğü kadar hoş olmayabilir. Kazandığı para en azından işçinin karnını doyurur mu? Aslında başlarda doyurmaz. Çünkü kapitalizm sadece arz ve talebin kesişmesini dikkate alır. Burjuva daha az bir maliyetle işçi bulabiliyorsa karınlar doymuş doymamış bakmaz. Feodalitede ise köylünün canı ağa için önemlidir. Çünkü işçi ağanın malıdır. Onun için her daim köylünün karnı doyar.  

İşçi başlangıçta köylü günlerini şükranla yad edebilir. Modern üretim ile makineler bir çok insanı işinden eder. İşsizlik artar. Başlarda işçi arzı çok yüksek işçi talebi çok düşük olduğu için ücret seviyesi çok düşer. Bu durumda burjuva işçi üzerinden inanılmaz karlar eder. Böyle durumlarda burjuvaya gıcıklanırız ki bu yanlıştır. O da karı yemez, üretime döndürür. Çok kar çok fabrika ve bir o kadar da istihdam imkanı demektir. Bu nedenle asgari ücret uygulayarak işçiyi kurtardığınızı düşünürken aslında bir çok işsizin istihdam imkanını ortadan kaldırırsınız. 

Kapitalizmin en zorlu olduğu erken dönemde devlet vatandaşının en temel ihtiyaçlarını karşılamalı, onu ölmeyecek düzeyde tutmalı; ancak kesinlikle daha fazlasını vermemelidir. Para mümkün olduğunca kapitalist döngünün içinden çıkmamalı. Kar ne kadar hızlı bir şekilde istihdama dönüşürse işsizlik o kadar hızlı azalacak, işçinin ücreti, çalışma koşulları o kadar çabuk iyileşecektir. O zaman işçi olmak gerçekten güzel şeyler ifade edecektir. 

Ülkemizde modern ekonomi alt yapısı olmayan bir demokrasi erken dönemde kapitalist gelişimi engelledi. Parti liderleri oy için kaynakları tüketime harcadılar. Üretim yok, tüketim fırlamış. Bu durumda ne olur? İşte enflasyon isimli canavar böyle çıktı. 

Oy için bol keseden para dağıtmaya kısaca popülizm diyoruz. Bunun o kadar çok örneği var ki Türkiye’de. İhtiyacı olan olmayan herkese yeşil kartlar dağıtıldı. Emekli yaşı erkene çekildiği için sosyal güvenlik açığı dev boyutlara ulaştı. Devletin malı deniz mi diyorsunuz. O zaman yüzde yüz bilmem kaç enflasyondan yakınmayacaksınız.  

Devletin kaynağı yatırıma değil tüketime gitti. Geçici cennetlerde yaşamanın bedelini şimdi ödüyoruz. İşçinin hakkını savunanlar keşke biraz da işsizi düşünselerdi. İşçiye fazladan verilen her kuruş bir fabrikanın kurulmasını engelledi. Sonra neden işsizlik oranı çok yüksek bu ülkede diye sorduk durduk.  

Robin Hoodçuluk bir tek sinemada izleyince hoş oluyor. Zenginden alır fakire verirsen, fakir parayı yer. Zengin ise yiyemez; çünkü zaten yiyebileceğinden fazlasını çoktan kazanmıştır. Onun için biliniz ki zenginde kalan para istihdam olarak geri dönecek size. Zengin dediğinde nihayetinde kapitalist sistemin bir piyonu.  

Öyleyse ne yapacağız? Acı ama gerçek. İşsize iş yaratmak adına işçiden alıp burjuvaya vereceğiz. Kısaca işçimizi ezeceğiz.    

İşçinin doğuşunu anlatırken kapitalizmin erken dönemlerini de kapatmış olduk. Ülkeyi çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkaracak modern üretim tam gazla devam ediyor. Ağa burjuvaya, köylü işçiye dönüşüyor.  

Bundan sonra güzel şeylerden bahsedeceğiz. Kadınların iş hayatına nasıl katılacağını, kız çocuklarının nasıl okula gideceğini, demokrasinin nasıl gerçek manada uygulanacağını anlatacağız.

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

 

 

 

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:Tarik Tarih: Şub 5, 2009 | Reply

    Çok güzel özetlemişsiniz. Yanlız küçük bir parantez açmak istiyorum. Hatırlatmak isterim ki, bütün bahsettiğiniz bu “modernleşme-kalkınma” ekonomi politiği, bugün kullandığımız anlamda “anti demokratik” koşullarda yürütülebilecek bir programdır.

    Örneğin İngiltere’de bugün anladığımız anlamda yetişkin nüfusun (21 ya da 18 yaş) tamamının oy kullanıp siyasete katılması 20nci yüzyılda gerçekleşmiş bir olaydır. O şimdilerde çok övülen libereal düşünür ve siyaset adamı, J.S Mill’in seçildiği parlamentoları oluşturan seçimler, İngiltere’deki yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 10’unun oylarıyla ve açık oy prensibiyle gerçekleştiriliyordu.

    Mill kadınlara oy hakkı verilmesini savunan bir “liberal” entellektüel olarak hatırlanır ama kendisinin “maddi ve coğrafi durumdan bağımsız olarak bütün yetişkin yurttaşlara” oy hakkı verilmesine KARŞI mücadele verdiği nedense gizlenir. Keza Almanya, Fransa gibi ülkelerin parlamentolarında (örneğin)Marx ve Engels’in komünist manifestolarını kaleme aldıkları tarih itibariyle “çalışan sınıflara” demokratik temsil imkanı tanınmamıştır. Çalışan sınıflar, yani; sadece DAĞDAKİ ÇOBAN değil, tarladaki köylü, şehirde atölye ve fabrikalarda çalışan işçi, hatta kendi işini sürdüren ama yıllık vergi limitinin altında kalan küçük esnaf..Kendilerini “yöneten” parlamento ve devlet başkanlarının seçimin tesir etme şansına sahip değildirler.

    Ülkemize dönersek, 1947’de serbest seçimlere gidildiğinde seçmenin yüzde 90’ının köylerde yaşıyor olduğunu ve önemli bir kısmının oylarının ağalar ve aşiretler araclığıyla yönlendirildiğini kabul etmemiz gerekir. Elimizde bugün yeterli araştırma bulunmasa da bunun aksini düşünmek sosyo-politik anlamda imkansızdır. Bugün bile, hala güneydoğuda kırsal alan “devlet yanlısı-örgüt yanlısı” olarak ikiye bölünmüştür. Aşiretlerin blok oylarıyla kimi kentlerde doğrudan yurttaşı hedef alan hiç seçim çalışması yapmadan milletvekili çıkartabilirsiniz.

    Böyle bir kır ekonomisi içerisinde ve feodal ilişkilerle hesaplaşmadan girişilen sistem değişikliğiyle (çok partili ve eşit oy hakkı prensibi)tutarlı ve sürdürülebilir bir bağımsız (ulusal ekonomi içerisinde, ulusal burjuva ve devlet kanalıyla) ekonomik kalkınma mümkün müdür?

    Bizde “yasak” çoktur; devlet yöneticilerimiz “hayır” demeyi iyi bilirler ama nedense yasakladıkları fenomenlere kuvvet veren olgularla hesaplaşıp, onların değirmenine su taşıyan süreçleri ülke yararına, sistem içerisine çekecek “kanalların” inşası hep ihmal edilmiştir.

  1. 3 Trackback(s)

  2. Eki 12, 2010: Çağdaş uygarlık seviyesinin üzeri - Bölüm 7 : Derin Düşünce
  3. Eki 12, 2010: Çağdaş uygarlık seviyesinin üzeri - Bölüm 6 : Derin Düşünce
  4. Eki 13, 2010: Kimlikçi siyaset Türkiye’de federasyonu zorunlu kılar II : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin