RSS Feed for This Post

Sayanoora Anayasa

20080605_derin_dusunce_org_anayasa.jpg AKP’nin, MHP’nin de destek verdiği anayasadaki kılık kıyafet özgürlüğü konusundaki değişikliği beklendiği gibi Anayasa Mahkemesinde reddedildi. Her 10 yılda bir tepemize bindikleri halde orduyu en güvenilir kurum olarak belleyip durmuşuzdur; anayasalarımız darbeciler tarafından yazdırıldığı halde kutsal bilmişizdir;  bebek davası, köpek davası diye hukuk şaklabanlıklarıyla başbakan bile astıkları halde yargıçların verdikleri her karara saygı duymamız öğretilmiştir bize. Halbuki hukuk, adalet, cumhuriyet… Bu kavramlar tertemiz kavramlardır, kimsenin o bir elinde terazi, diğer elinde kılıç olan adalet kızına tecavüz etmeye; hukukun namusunu lekelemeye hakkı yok. Bunu yapanlar da saygı beklemeyecekler. Anayasa mahkemesi red kararını anayasanın 2,4 ve 148. kararlarına dayandırmışlar. Bu da ayrı bir ironi. Ne diyor bu maddeler bakalım:

MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

Sen toplumun huzurunu yiyip bitir, dayanışmayı çatışmaya çevir; adaletin, insan hakları evrensel beyannamesinde belirtilen değerlerin üzerinden dozerle geç, anti-demokratik, anti-laik, anti-sosyal bir şekilde pişkince kararımızı 2.maddeye göre verdim de! Gerekçeye “gıcık kapıyordum AKP’ye ondan reddettim” yazsanız yemin ederim daha çok saygı kazanırsınız.

 MADDE 4. – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Başörtülü kız üniversiteye girince devletin şekli mi değişecek? Saltanatı mı getirecek, 7.Mehmed’i bulup tahta mı geçirecek? Cumhuriyet halkın yönetimi değil midir? Halkın %80’inin istediği olmuyorsa hangi cumhuriyetten bahsediyoruz?

MADDE 148. – Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.

Bak orada kocaman ne yazıyor, ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNİ SADECE ŞEKİL BAKIMINDAN İNCELER VE DENETLER. Bir de sıkılmadan 148.maddeye göre karar verdik diyorsunuz. Yetmişiki millet gözünü mü yumacak? Üstünüze vazife olmayan bir işi yapma yetkisini kim veriyor ki size? Madem yetkiniz yok, direkt Deniz Baykal reddetseydi ya  Anayasa değişikliğini, siz neden zahmet ettiniz ki? 367 kararının siyasiliği ayyuka çıktı, yetmedi mi, ne olacak be sizin haliniz? Olsa da kodum, olmasa da kodum mu diyorsunuz? Çok değil, 20 yıl sonra torunlarınız sizi tarih kitaplarında Sokrates’in, Galileo’nun, Adnan Menderes’in yargıçlarıyla aynı safta zikredecek. Akif’in dediği gibi, ibret alınsaydı hiç tekerrür eder miydi?

 

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 25 Yorum

  2. Yazan:Kadir Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    Daga mi ciksak acaba ?

  3. Yazan:arif Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    Bu karara üzülen pek çok vatandaşımız olacağını, Anayasa mahkemesi başkanıda ifade etti. Mahkeme tartışılacak bir karar vermiştir. Ancak buradan çok ileri manalar çıkararak, adeta demokrasi bitmiştir noktasına varmamak gerekir. Mahkeme islami simgelerin kamusal alanda kullanımını, laikliğe aykırı bulmak ve bununda değiştirilemez başlangıç maddelerine uymazlık açısından; belki zorlama bir karar almış oldu. Ancak bu AB yolunda olumsuz bir gelişme olarak okunsada; nihai anlamda Fransa daha yeni, Türkiyenin üyeliğini referanduma götürme kararı almışken ve bunun ret anlamı taşıdığı da görünürken çok yıkıcı sonuçları olmayacaktır. Orada Türkiye’yi istemeyen çakallarla, içerde İslamdan hazetmeyenler; yine anayasa mahkemesi başkanının söylediği gibi sevinsede; bu karar İslama karşı azgınca saldırgan bir tutum içinde Ortadoğuda kan dökenlere karşıda bir korunma refleksi olarak okunabilir. Demokratlar ve mütedeyyin vatandaşların teenni ile hareket etmesi ve öfkeyle ağzına geleni söylemesinin ne demokrasiye nede bütünlüğümüze faydası olmaz.

  4. Yazan:Kamer Yalçın Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    Geçmiş olsun aziz milletim! Demokrasi ve hukukun üst’üne bir bardak soğuk su içelim hep birlikte. Bu karar Anayasa mahkemesinin anayasayı ihlal ettiğinin göstergesi değil de nedir? Hukuku kendi emellerinize alet ederek, bundan sonra da halka hukukun üstünlüğünü, tarafsızlığını inandıramazsınız beyler!

  5. Yazan:snowqueen Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    Al birini vur ötekine demek istiyorum sadece.
    Bir tarafta “yeni, özgürlükçü anayasa”dan kastı sadece ve sadece türban olan, bunu da eline yüzüne bulaştıran, diğer özgürlük taleplerine sırt çeviren “kendine müslüman” AKP,
    diğer tarafta red kararı veren Anayasa Mahkemesi.

    Sarkaç bu ikisi arasında gidip geliyor sürekli.

  6. Yazan:ucanbalik Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    Hukuk sistemi çökmüştür; bu açık ve üzerinde konuşmaya gerek yok. Ve en büyük hatayı ‘sivil anayasa’ yı askıya alan akp yapmıştır. Bu karardan sonra da değişen bir şey olacağını zannetmiyorum. Akp ‘derin tevekkül’ sessizliğiyle kapatılmasını bekleyecek.. Ve bu ülke için demokrasi bir kez daha hayal olacak.. Zira yaşanan bir yargı darbesi ve bunun karşısında iktidarını kaybetmiş bir hükümet(!) var..

  7. Yazan:turan çevik Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    psikolojik harp ve (boynum sizindir)

    şu anki kökten statükocuların en büyük avantajı akp adlı bir somut örgütün bulunuşu.
    yani ben seni öyle de böyle de döverim aslında.
    ama ortada bi sebep te bulunsun mantığı.
    iyi de, hatları ve güzergahı belli olan yolda ilerlememiz için gerekli araç ve malzemenin seçim,demokrasi,cumhuriyet vs olduğunu ilkokuldan beri keklik gibi her sabah ve akşamüstü ötüp duruyoruz değilmi??
    yani; beni birileri acayip kekliyor.
    şimdilerde akp kapatılırsa diye bir parantez girişi, gündemi meşgul edip duruyor.
    tiranlığın ücretli kalemşörleri de bu çalışmanın kumunu,çimentosunu taşımaktan dolayı nefeslerini başka yerlerinden alıyorlar.
    uyku haram oldu gariplere.
    valla ben apk nin kapatılması gerektiğine yavaş yavaş alıştım.
    kapatılırsa ağacımın altındaki gölgemi terketmeyeceğim,kılım kıpırdamayacak..
    zira okumuşluğum yok.düşünce ufkum dar.
    4 yılda bi seçime gider gelirim o kadar..
    kapatma aleyhinde konuşulursa yargıdaki dava hakkında konuşamazsın diye de bir kılıf uydurulmuş..
    davul da onda tokmak ta..
    gerekirse nalına, gerekirse mıhına vurabilme yeteneğine haiz bir yargıçlar korosu..
    sürekli aynı şarkı.
    laiklik diye birşey yokk.
    ülke sevgisi diye birşey yok.
    ilkedeki insanların acilen öğrenmesi gereken ve şu anki yangında kurtaracağı ilk melekesi;

    “kendisinin; yemi suyu verilip hizaya sokulan ve çobana biatını sabah akşam haykıran koyunlar” olmadığının idrakidir.

  8. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    Cumhurbaşkanı’na yetki veriyorum.
    Derhal TBMM kararıyla bağımsız yeni bir üst mahkeme kurulsun.
    Son bir yıldır,Anayasayı ve yasaları çiğneyen ne kadar yargı mensubu varsa bu mahkeme tarafından yargılansın.Görevlerine son verilsin.Ordu mensuplarıda bu yargılamaya dahil edinsin.

    Adamlar resmen azıttı,dur diyen yok.
    Nedir bu yaa,çocuk oyuncağı mı.Diktatörlük mü bu?

    Terör nasıl çıkar?İşte böyle teröre davet edersiniz insanları.Bölücülük nasıl yapılır?Kaos nasıl çıkar?Bakın görün işte.

    Cumhurbaşkanını göreve davet ediyorum. O da olmazsa,millet başka çareler düşünmeye başlayacak.

    İşte o zaman sorarsınız,kanlı mı olacak yoksa kansız mı?Apturaman liste başı,sonrasında Anayasa Mahkemesinin o 9 üyesi.

    Ayıptır ya,yazıktır,utanmaz arlanmazlar.

  9. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    Al birini vur ötekine demek istiyorum sadece.

    Deyin deyin, öyle deyin sadece. Bu kadarını diyebilirsiniz ancak, “ama”cı demokratlar sizi.

    Milli irade gaspediliyor, AYM kendini TBMM yerine koyuyor, 410 vekilin oyuyla geçen düzenleme kelalaka bir gerekçe ile yok sayılıyor, tüm söyleyebileceğiniz bu. Yazıklar olsun.

    (Biri bana lavoboyu göstersin, kusmak istiyorum.)

  10. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    Bir yazı:

    http://gunluk.sinanyuce.com/2008/06/turkun-anayasayla-imtihani.html

  11. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    Hukuk sistemi çökmüştür; bu açık ve üzerinde konuşmaya gerek yok. Ve en büyük hatayı ’sivil anayasa’ yı askıya alan akp yapmıştır.

    Bu bakisi anlamiyorum. Ne zannediliyor, sivil anayasaya gidisi engellemeyecek, tum degistirme girisimlerini reddetmeyecek miydi AYM? Gercekci olalim biraz.

  12. Yazan:turan çevik Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    “bunlar iktidara gelirse bizi keser valla” diye kıçından fal bakanlar, yetki ellerine geçince nasıl da canavarlaşıyorlar.
    yani ben şimdi hemen şu anda silahım olsa ve kaba kuvvetle laikleri sindirsem;
    laikçi mantığa ters bir iş yapmış olmam.
    yani altta kalanın canı çıksın öyle mi?????
    eyvallah…
    bilelim de..
    kılıcımızı ona göre bileyleyelim……

  13. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    “…Kilicimizi bileyelim… daga çikalim…kanlı mı olacak yoksa kansız mı?…”

    peh peh peh…

    Yobaz kemalizme, fasizme cevabiniz bu mudur? Fasistlesmek midir? Tedavi edemeginiz hastayi
    iki kasinin arasindan vurmak midir?

    Bu güne kadar haktan yana ne kadar kalici adim atilabildiyse bu hep efendilik sayesinde olmustur. Kisa vadede kayip/geri adim/taviz gibi görünen bir çok hareket uzun vadede herkes için kazanç getirecektir.

    Duygularini siddet ile ifade etmek ile gerçekten siddet uygulamak arasindak mesafe sandiginizdan çok daha kisadir.

    Ayrica 100 yilin gericiligini on yilda tedavi edebilecegimizi sanmissak bu kibir bizim ayibimizdir, Anayasa Mahkemesi’nin degil.

    Anayasa Mahkemesi görevini yapiyor. Onlarin adaleti yerine getirmek gibi bir misyonlari hiç olmadi. Rejimi halktan korumak için atandi o adamlar.

    Bu çabalar fasizmin son çirpinislaridir. Ama üzerine siddetle veya siddetli söylemlerle gitmek iki yola çikabilir:
    1) Mevcut fasizmi güçlendirmek,
    2) Yerine yeni bir fasizm kurmak.

    Unutmayin ki devrim günü herkes devrimcidir, ertesi gün herkes muhafazakârdir.

    Müslümanin silahi sabir ve duadir.

    Muhabbetle

  14. Yazan:turan çevik Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    ben de senin gibi düşünüyordum. (taa ki son haftalara kadar)
    hatta bunu da elden bırakmamak gerektiğine inanan biriyim.
    hiç kibar ve mütevazi olasım yok bu aralar..

    ama ne zaman aksiyoner değil de reaksiyoner olursan, o zaman senin istikametini peşindeki tazı belirliyor.
    ben kendi adıma konuşuyorum sadece.
    umumu ilgilendirmeyebilir.ayrıca “kılıcımızı ”
    sözünden kollektif bir paylaşım çıkarmayın.
    kollektif olmamıza yıllar var….

  15. Yazan:arif Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    Sol terminoloji öteden beri, ezberlediği şablonu Türkiye üzerine yapıştırmaya uğraşır fakat birtürlü olmaz. Arada asya tipi üretim tarzı gibi alıştırmalar yapılır oda tutmaz. Bugün Cuma namazında cemaat daha bir sessiz ve dingindi. İçlerinde derin bir hüzün vardı. En azından kendi adıma benim vardı. Fakat muazzam bir hutbe ile hocaefendi adeta çölde kalmışçasına kuruyan gönüllere abı hayat suyu verdi. Biz müslümanız, biz boş heva ve heves peşinde, sıkıntısını gidermeye uğraşan bungunlar değiliz. Biz ilahi hitaba mazharız. Biz, herkesin sözü bitsede tükenmez bir kaynaktan herkesin duyacağı ümit sözcükleri yeşertiriz. Biz, aleme verecek bir ümidi kalmamışlerın değil, bitmeyen ümidin sözcüleriyiz diye coşturdu gönülleri. Tevafukmu bilmem yüksek rütbeli bir bürokratında cenazesi vardı. Resmi yada sivil giyimli pekçok görevli iştirak ettiler. Hepside el açıp duaya katıldılar. Biz alemlere rahmet bir dinin müntesipleriyiz. Bugün hüzün bize düşsede umutsuzluk yakışmaz. Öfke ise hiç yakışmaz. Şu an yüreği ençok yanan Erdoğan olmak gerekmez mi? Neden ülkem kazanacaksa ben kaybetmeye hazırım diyor, bir düşünsek. Küresel hegomonun azgın kanadı, AKP yi kurban istiyor. Buna razı olmak, Türkiye için kazanımsa bunu en iyi tartacak olanda başbakanın kendisidir. İllede kavga olsun, nasılsa kim kimi dövse incinen Türkiye olacak alçaklığı ile yaklaşanlar hariç, iyi niyetli öfke saçan herkesi, derin düşünmeye ve aklı selime davet ederim…

  16. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    Etkiler

    Bir basbakanin yanlis yaptigi bir secimin sistemde nasil kalici etkilerinin oldugunu goruyoruz. Rahmetli Ecevit zamaninda “ozgurlukcu” zannedilen Sezer’i Cumhurbaskanligi’na getirmeseydi, o zaman Sezer anayasa mahkemesini Kemalist’lerle dolduramayacakti ve sonuc olarak dun alinan kararla karsilasmayacaktik.

    Muhakkak artik halk secimiyle gelecek Cumhurbaskani’nin, Sn. Abdullah Gul dahil olmak uzere, artik yobaz Kemalist olmasi imkansizdir. Cunku bu dinazor dusunce sistematigi halktan oy alabilecek durumda degildir. O zaman, kacinilmaz olarak onumuzdeki tarihlerde AYM’nin icerigi degisecek, ve daha ozgurlukcu bir yapiya dogru ilerleyecegiz. Bu durumda ayni yasa tekrar sunulacak, ve bu sefer yasa gececek (eger toplumda hala o yonde bir talep kalmissa tabi).

    Fakat bugune donuk bir analiz su gercegi gundeme getirmistir: AYM’nin karari, kendi mesruiyetini tehlikeye dusurmustur. Kararin baglayici oldugu soyleniyor fakat hukuk disina cikarak sonra o hukuka uyulmasi gerektigini nasil soyleyebilirsiniz? Hukumet gecmiste (guya) “kanuna uymayan” bir davranista bulundugunda, karsisinda isminin sonu “tay” la biten bir takim kurumlar ve AYM’yi bulmuyor mu? Peki bu kurumlarin kendisi hukuk disi davraninca karsilarinda kimi bulacaklar?

    Acikca soylemek gerekirse, hukuk disi yollarla meclisin iradesi kisitlanmistir, ve Kenya gibi ulkelerdeki tecrubeye gore meclisin gucu azaldigi zaman o ulkede istikrarin tehlikeye girdigini biliyoruz.

    Uzun vadede Kemalizm olecektir. Fakat kisa vadede cilginca cirpinislari etrafina zarar vermeye devam etmektedir.

  17. Yazan:snowqueen Tarih: Haz 6, 2008 | Reply

    Al birini vur ötekine demek istiyorum sadece.

    Deyin deyin, öyle deyin sadece. Bu kadarını diyebilirsiniz ancak, “ama”cı demokratlar sizi.

    Milli irade gaspediliyor, AYM kendini TBMM yerine koyuyor, 410 vekilin oyuyla geçen düzenleme kelalaka bir gerekçe ile yok sayılıyor, tüm söyleyebileceğiniz bu. Yazıklar olsun.

    (Biri bana lavoboyu göstersin, kusmak istiyorum.)

    Sen yediklerini hazmedesin, midende tutasın diye birileri AKP’nin
    “demokrasi kalesi”olduğunu kabul etmek zorunda değil.
    Anayasa Mahkemesini eleştirmek için AKP politikalarını savunmak gerekmiyor, hazmı zor olan bu olmalı.

  18. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Haz 7, 2008 | Reply

    “Yobaz kemalizme, fasizme cevabiniz bu mudur? Fasistlesmek midir? Tedavi edemeginiz hastayi
    iki kasinin arasindan vurmak midir?”

    Mehmet bey,ok yaydan çıktı.Kafayı sıyırdık bir kere.Düğmeye bastım.

    Bende darbe yapmak istiyorum artık.Baksanıza yapanın yanına kar kalıyor.Ama benimki halk darbesi olacak.Haklı gerekçelerim bol miktarda var.

    Şimdi sorulması gereken soru,tabancayla mı olsun,bomba mı koyalım,3km’den suikast mı yapalım,roketatar mı kullanalım.Yoksa,başka şeylerde bulunur elbet.

    Yada milli egemenliğimizi,tbmm’nin anahtarını yargıçlara mı verelim?yada eskiden olduğu gibi kapatalım meclisi felan,yada ordu gelsin darbe yapsın tek partili günlere mi dönelim?

    yok abi,bu işi kan temizler bu saatten sonra.bilmem ne tarafını orduya dayayıpta efelik yapanlar biraz düşünsün bakalım.başta chp,yargıtay,danıştay,yök üyeleri.Yattığı yerden Atatürk’ün kemiklerini sızlattı bu komünist kalıntıları.

  19. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Haz 7, 2008 | Reply

    @Bigalioglu,

    Yazdiklarinizi fikir özgürlügü adina onayladim ama bilmiyorum TCK bakimindan risk nedir?

    “Imam gaz çikarsa cemaat …” diye bir söz vardir. Eger eli kalem tutanlar öfkeli sözler yazarsa eli kalem tutMAyanlar “biz gerekeni yapariz” derler.

    O Gün Bebek Nasıl Katil Oldu? adli yaziyi bunun için kaleme aldik biz. Bir kez daha okuyun, yavas, yavas, tane tane.
    http://www.derindusunce.org/2007/11/17/o-gun-bebek-nasil-katil-oldu/

    Kürtlere bir çok haksizligin yapildigi yillarda isyan çikarmak için Bediüzzaman’in destegi istenmisti.
    O ise zehir zemberek bir mektup kaleme almis, “Türk milletine kiliç çekilmez” demisti.
    Bu mektubu bulup okuyun ve Bediüzzaman’in ruh hali üzerine tefekkür edin.

    Son olarak ALLAH rizasi için siddeti çözümmüs gibi gösteren sözleri zihninizden ve yorumlarinizdan uzaklastirin. Benim yerimde olsaydi Hz Muhammed ne yapardi diye sorun kendi kendinize.

    Sonra yine gelin, konusalim.

    Muhabbetle

  20. Yazan:Bedestan Tarih: Haz 8, 2008 | Reply

    Özgürlükçü olduğunu iddaa eden arkadaşlar iktidar partisine haksızlık ediyor.

    Gündemi güzel takip etseler türban yasasından hemen sonra 361 ve Vakıflar konularının gündemi alınıp çözüldüğünü farkedeceklerdi. Bunları da popülizm adına yapmadı herhalde.

    Diğer taraftan salt özgürlükçü olmanın bir sürü yan etkisi var. Mesela olaya sadece özgürlük penceresinden dar bir şekilde bakmak bunlardan biri. “Anasaya değişikliği” lafının bile ne gibi bir süreci beraberinde getirdiğini nasıl görmezden geliyoruz ?

    Herşey görüldüğü gibi kolay değil, iktidarın kollaması gereken Ab ve özgürlüklerden başka dengelerde var. En önemli dennge unsurlarından birinin de bürokratik oligarşi olduğunu söylememe gerek var mı bilmiyorum.

    Hem anayasa değişikliğini “yapabilmek” hem de teknik anlamda daha güzel bir zemine oturmak açısından rafa kaldırmak gayet yerinde olmuştur.

  21. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Haz 8, 2008 | Reply

    ““Elbette evde her zaman söylüyoruz Türklerden nefret ediyoruz diye. Bu gidip Türkleri yakmak için bir sebep değil ki”.”

    mehmet bey,ırkçılık üzerine güzel bir yazı yazmışsınız.
    ancak bir de diğer taraftan baksak olaya.
    benim yaşadığım yerlerde fazla kürt yoktur.bir ara bir bölgede çoğaldılar.akraba ziyaretleri derken mahalle oldular.zamanla o bölgede hırsızlık,taşkınlıklar,mafyacılık vs gibi olaylar yaşanmaya başladı.en son bir kürt genci’nin bir kıza asılmasından sonra halk ayaklandı.büyük olaylar yaşandı ve o bölgede hiç kürt kalmadı.şimdi o bölgede abuk subuk olaylar olmuyor.

    simdi alamanyaya gidelim.türk gider alamanyaya,uyuştucusu satar,hırsızlık yapar,buzdan jeton yapıp beleş kola içer.buna benzer oradaki kültüre ve anlayışa ters bir sürü şey yapar.dolayısıyla o yörenin insanları tarafından sevilmez.o yörenin radikalleride türklerin evini yakar.faşistler yani.

    çift taraflı bakmak lazım her zaman.
    trafikte olduğu gibi.ben her zaman şöyle yaparım.yanlış veya ters bir durumla karşılaşsam ben nerede hata yaptım diye sorarım kendime.

    10 üzerinden bir değerlendirme yaptığımda ne kadar doğru olursam olayım 2 puanlık bir yanlış bulurum kendimde.buna da özeleştiri derim.kaç kişi yapıyor bunu.

    yada neden yapmıyor.
    acayip gıcık oluyorum mesela “ne mutlu türküm diyene” lafına.mutlu olabilmek için neyi doğru yaptık biz.yada bu güne kadar yaptıgımız rezillikler için mutlumu olmalıyız.

    ancak konumuz bunlar değil.
    konumuz başka bir şey.
    mesele,bundan sonra meclisin alacağı her karar için “acaba anayasa mahkemesi bu karara ne der” diye düşünecekmiyiz.

    yada ordu kızmasın,anayasa mahkemesine görede bu kararları bir ayarlayalım mı diyeceğiz.
    yada yarı komünist,diktatör,yada adına her nerseniz böyle koyun gibi mi yaşayalım.

    adamlar kararlı.
    işin enterasan tarafı.
    biz bundan sonra yargının verdiği kararlara nasıl güveneceğiz.
    taraflı,bağımlı,siyasi bir yargı adaleti nasıl sağlayabilir.
    senin yargın ayrı benim yargım ayrı mı yapalım.
    vuralım gitsin.
    aydın menderes niye asıldı.
    binlerce insan hapishanelerde neden boşu boşuna yıllarca yattı.
    bu pisokopat beyin yıkayıcıların istediği olsun diye.
    bunları besleyen kim,bizler.
    besle kargayı oysun gözünü.
    bir kerede ben oyayım onların gözünü,halk adına.

    nasıl olsa halka ragmen halk adına herkes her türlü haltı yiyor,kendi çıkarları için.

  22. Yazan:MY Tarih: Haz 8, 2008 | Reply

    Kürt veya Türk gençlerin yeni göçtükleri yerlerde suç islemeleri normal, köklerinden uzaklasan insan bir sarsinti yasar, yeni yerdeki uyum sürecine bagli olarak bu sarsinti onu suça itebilir. Bu derin mevzulari INSAN kategorisinde ele aldik biliyorsunuz.
    ABD’de zenciler, Fransa’da Araplar ve dogu avrupalilar, … Ayrica son yillarda çok sayida Kürt yerinden yurdundan edildiyse
    bu TSK’nin köy bosaltma politikasinin bir sonucudur. Geri dönüs için izin çikti, az miktarda da tazminat verildi ama
    insanlarin köylerinin yakildigi ilk günle bugün arasinda 20 yil geçti. Istanbul gibi sehirlerde dogan kürt gençleri geri dönmek istemiyor.
    Sosyal doku yirtildi. Akrabalar uzaklasti, aileler bölündü. Bütün bunlari irdeleyen tezler yazildi. Nese Düzel de bu akademisyenlerle
    röprtajlar yapmis, RADIKAL’de yayinlanmisti.

    Özetle Kürtlerin suça itilmesinden hepimiz sorumluyuz bir parça. 1980 darbesini izleyen yillarda OHAL uygulamasi bölgenin
    üzerinden bir silindir gibi geçmisti. Türkiye terörle mücadele konusunda büyük hatalar yapti. Bunlari da
    PKK… Ters giden nedir? Bundan sonra nereye? adli yazida derinlemesine anlattik.

    Gelelim YARGI DARBESi’ne. Sizce neden TSK yap(a)madi bu sefer? Yani silah zoruyla? Tanklari AKP binasinin önüne çekerek meselâ?
    çünkü halk ve aydinlar bir parça bilinçlendiler ve direndiler. 27 nisan muhtirasi AKP’nin oylarini arttirdi. insanlar öfkelerini
    sandik basinda gösterdiler. Uyduruk CUMHURIYET MiTiNGLERi kof çikti. Derin adam Mehmet Agar barajin altinda kaldi.

    Yobaz kemalistler bu kez daha “saman altindan” gitmeye çalisiyorlar. istiyorlar ki halk “AKP memleketi yönetemiyor” desin.
    çünkü artik “AKP orduyu yönetemiyor” demek o kadar kolay degil. Yeniçeriler AKP ile çalismanin faydalarini görmeye basladilar.

    Sorun tabi AKP degil, seçimle gelen her hükümeti bekleyen budur. Yarin Kemal Dervis gelse, mesela TARAF gazetesi’nden insanlarla bir parti kursa ve seçimle iktidar olsa ayni senaryo oynanacak.

    Öfkeyle kalkan zararla oturur. Ortada silahla, siddetle düzelecek bir sey yok. Sonuçta polis, asker, yobaz laik… siz ve ben. Hepimiz ayni kumasiz. Biz bir bütün olarak hakkaniyetten yana durus alamadigimiz sürece bu sorunlar bitmez.

    Kaldi ki siddete veya öfke söylemlerine sarilmak yobaz laiklerin tuzagina düsmek olur. Kuzey Irak’a 50-100 bin askerle on yilligina isgale girseydik kim kazanirdi? Kürt milliyetçiligi yapan DTP ve Kuzey Irakli saz arkadaslari.

    Burada da ayni sey. AKP’nin veya Basörtüsünün karisacagi her siddet olayi yobaz laiklerin zil takip oynamasina yol açacaktir.

    Yapilacak is bir kere dua etmek. Siyasi egilimi ne olursa olsun her insanin akli selim ile hareket etmesini ALLAH’tan dilemek.(Bu arada kendimizin de :))
    Gerçekten kötü niyetle hareket edenler zannettiginizden çok daha az. Yobaz laiklerin önemli bir kismi birseylere hizmet ettiklerini sanarak hareket ediyorlar.

    Kim ne kadar yaniliyor? Hz Muhammed’in dedigi gibi “zit fikirler ümmetim için rahmettir”. Demekki bu rahmetten nasibimizi almak için okumaya, ögrenmeye, konusmaya, tartismaya devam.

    Siddet ile basörtüsü gibi sorunlari çözebilecegini sananlar ALLAH korusun bizi öyle noktalara getirirler ki bu günleri mumla arariz. Bu konuda meselâ Cezayir’in yakin tarihini okumanizi tavsiye ederim.

    Kezâ 1977-1982 arasi Türkiye (ki bizzat yasadim), Salvador Allende’yi devirmek için Sili’de yapilanlar, Yunanistan’da Kibris olaylari öncesi yasanan askeri darbe, Italya’da Kizil Tugaylar’in Komünist-Hristiyan demokrat koalisyonu yikmasi ve Italyan polisiyle gizli servisinin buna alet olusu,…

    kimin kimi neden öldürdügünün dahi bilinmedigi, ayni silahla sabah bir solcunun, ögleden sonra da bir sagcinin katledildigi ortamlar bunlar. Sonra oturup aglarlar, “yok masonlar yapti, yok CIA bizi kullandi, yok komünistlerin suçuydu…”

    Siddet müslümana yakismaz. Dua, sabir, akil ve ilimdir bizim silahlarimiz. Bizim hesap verecegimiz bir mahkeme var ki orada kimse kül yutmaz, rüsvet almaz. O bakimdan önce kul hakki, sonra kul hakki, son olarak da kul hakki 🙂

  23. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 18, 2008 | Reply

    Bu habere ilşkin bütün yorumları okudum.Anayasa Mahkemesinin bu hukuk dışı kararına elbette tepki duyulacak/duyulmalı.Zaten hukukun bu denli ayaklar altında çiğnenmesinin en büyük nedeni de toplumun her olan bitene sessiz ve tepkisiz kalmasından kaynaklanıyor.
    Fakat meseleye biraz da başka pencerelerden de bakılmalı.Susurluktan başlayıp Şemdinli olaylarına dek devam eden karanlık ilişkilere de neden aynı tepki gösterilmedi diye sormazlar mı?Bu ilk karlıştığımız bir durum değil ki.Hemen hemen hergün bir hak ihlali yaşanıyor,zorba ve dokunulmaz derin güçler devletin bütün organlarına sızmış ve iş başındalar.Şemdinli olaylarını soruşturan savcı görevden menedilirken nerdeydik?Akibeti hakkında bilgisi olan var mı?Peki AKP iktidarda değil miydi o zaman?Yoksa bütün bunlar adalet ve hukuk diye üzerine titrediğimiz alanları kapsamıyor mu?Eğri oturalım doğru konuşalım;adaleti,hukuku,hakkaniyeti dosdoğru savunmadığımızda elbetteki bunu çiğneyenler bundan cesaret alacaklardır.Lütfen kendimizi biraz sorgulayalım.İpin ucu AKP ye dokununca mı adalet aklımıza geliyor.Bazı arkadaşlarımız müsade etsinler bu konuda söyleyecek bir çift sözü olanı da öyle düzeysiz ve saldırgan üsluplarla boğmaya çalışmasınlar.Sırf kendileri gibi düşünmüyor diye başkalarının düşüncelerinden tiksinmek de ne demek.Şimdi bunları dile getirdim diye lavoboya kusulması mı gerek?Yanıldığım bir nokta varsa buyursunlar beni aydınlatsınlar,ben de ikna olayım.
    Sonra öyle şiddetle,faşizme faşizmle karşılık vererek de olmaz bu işler.Adalet,hukuk ve demokrasi talep eden bizlere,adalet ve hukuk içinde cevap vermek yakışır.

  24. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Haz 18, 2008 | Reply

    Aziz bey,

    Yazdıklarımı anladığınızı sanmıyorum. AKP’yi beğendiğim söylenemez, ehven-i şer olarak görüyorum. Birçok hataları var, sizden çok daha sert bir biçimde de eleştiririm. Nickime bakmayın burada, yorum kısmında öyle yazıyorum, sair zamanlarda bu konularda birçok yerde yazılar yazdım.

    Evet, meseleyi anladığınızı zannetmiyorum. Beni lavaboya kendimi zor attıran şey AKP eleştirisine katlanamamak, AKP’nin faşistliği, antidemokratlığı falan değil. AKP daha sert eleştiriyi de hakediyor.

    Beni tiksindiren şey bulamaç yapılması. Hiçbir alakası yokken alaka varmış gibi AMA bağlaçları ile bağıntı kurulup demokratmış gibi görünerek olan biten ve resmen darbe olan bir sürecin el altından ‘meşrulaştırılmaya’ çalışılması. Çok sinsi ve bir o kadar da tehlikeli bire yaklaşımdır. AKP burada etkisiz eleman; işe yaramaz, Allahın cezası bir parti de olabilirdi ikitidarda, mesela CHP gibi.

    Milli iradenin gaspedildiği, AYM’nin kendini TBMM yerine koyduğu, 410 vekilin oyuyla geçen düzenlemenin kelalaka bir gerekçe ile yok sayıldığı, yani “sivil siyaset”in içine edildiği bir ortamda, bu kavganın iki ucunu eşit zannetmek, aynı düzlemin ürünü olarak görüp (siyaset-siyaset – yargı-yargı, asker-asker vb.) “al birini vur ötekine demek” (bunu chp ile akp, mhp ile dtp için söyleyebilirsiniz ancak, siyaset-yargı için değil) lavaboyu sormak için çok ciddi bir gerekçedir benim için. Midem kaldırmıyor, ne yapayım?

    Şöyle bir örnekle de izah edeyim.

    İki takım maç yaparken ikinci yarıda sahaya başka kuvvetler girse, kafalarına göre kurallarla oynasalar, mesela 3-0 önde olan takımın iki gölünü bu değişen kurallara göre iptal etseler, (mesela 367 kararı) diğer takımın iki ofsayt golünü de ofsaytı iptal ederek iade etseler (başörtüsü kararı vb) ve dolayısıyla mağlup takımı öne geçirseler ne olur? Üstelik maçtaki diğer takım da bu kuralların değiştirilmesine sevinip, bu “müdahilleri” sürekli pışpışlarken?

    Kendimizi de futbol yorumcusu olarak görsek ve olan biteni izlesek “hoop ne oluyor yaa” mı deriz yoksa bunu görmezden gelerek “sağ beki değiştirmeli, stoper oyundan düştü, yoruldu, aha bak çaktırmadan faul yaptı, sarı değil, kırmızı olmalıydı, bu forvetle sen ancak idmanda boş kaleye gol atarsın” diyerek olağan yorumlara devam mı ederiz? Ya da bu açık hukuksuzluğu görmezden gelerek ve bu acayip kararları veren hakem/ve saha dışı güçler ile takımın “oyun sırasında yaptığı hataları örnekleyerek “al birini (saha dışı güç) vur ötekine (takımlardan birisini)” mi deriz?

    Darbe sürecinden geçiyoruz. Şu anda sahanın içine girip oyuna müdahale edenlerle ve buna çanak tutan diğer takım[lar]la mücadele etme zamanı. Hele şu sivil siyasete bir dönelim, normal seyrine gelsin bu iş, ondan sonra maçı yorumlarız.

    Yukarıdaki gibi eteklerinin zil sesini gizlemeye çalışan, alakasız benzetmelerle yaldızlarını döken neo-faşistlerden bol miktarda var.

    Ben sorduğum zaman kaçıyorlar, bir de siz sorun bakalım.

    Neden olan bitene -mesela- bir, G. Özgün, A. Altan, H. Cemal, M. Belge, E. Mahçupyan, G. Göktürk, M.Altan gibi demokratça tepki veremiyorlar? Saydığım isimlerin hiçbirisi muhafazakar da değil, müslüman da. Basitçe bu sıfatlarlar karalayamazlar da..

    Ve bu isimlerin AKP eleştirileri de var ve hemen hepsinin altına da imzamı atarım.

    Peki neden bu isimler yukarıdakiler gibi alakasız bulamaçlar yapmıyorlar? Neden var güçleri ile bu “darbe” sürecine saldırıyorlar?

    Buna cevap veremezler. Çok çok bu isimlere E. Özkök ağzıyla “dönek, omurgasız, liboş” gibi çirkin sıfatlar takarlar.

    Cevap veremezler, çünkü bu isimler ve onlar gibi düşünenler demokrat, kendileri değil.

    Bu neo-faşistler güruhunun zihniyeti, “tecavüz suç, tmm ama o kız da mini etek giymiş, herifi tahrik etmiş” zihniyetiyle tıpatıp anolojiktir. Bu ahlaksız duruşun yansıması “al birini vur ötekine” biçimiyle kendini belli eder: “Al tecavüzcüyü vur kurbana. Hepsi, aynı..”

    Bu güruhtakiler ancak işte böyle ellerinin ucuyla tutarak, başlarını da çevirerek “demokratlık” yapabilirler. Ve bilin ki bu elinin ucu ile tutma da eteklerinin zil sesini bir nebze gizlemek içindir, başka birşey için değil.

    Yeterli izahat oldu mu?

  25. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 18, 2008 | Reply

    @Deveye Hendek Atlatıcı,
    Ben sizi gayet iyi anlıyorum.AYM,tutumuyla kendini TBMM nin yerine koymamış,kendini TBMM nin üstünde tutmuştur.Bu bir hukuk skandalıdır,bunda hemfikiriz.
    Fakat herkesten aynı demokrat duruşu bekleyemezsiniz.Toplumu kuşatması altına alan zehirli ideolojiler,doğru ve sağlıklı düşünmeyi neredeyse imkansız kılmış.Bu gerçeği dikkate almak durumundayız.Ben,bunu düzeltelim diyorum.En ikna olmaz bildiklerimizi bile kazanalım diyorum.İnanın taraf olma mantığıyla gerçekler çarpıtıldığında ben de kendimi iyi hissetmiyorum.Ancak mevcut olanın yerine daha iyisini koymayı amaçlıyorsak,bunun insanlarla başarılacağını da unutmamamız gerek.

    Bakın zahmet edip zamanınızı ayırdınız.Bir fikir alışverişi oldu.Peki iş kişisel tepkilere varsaydı aynı sonucu alabilir miydik?

  26. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Haz 18, 2008 | Reply

    Aziz bey,

    Hemfikiriz. Sadece şu farkla.

    Bilmiyorum, ne zamandır bu siteyi takip ediyorsunuz. Ben ilk kurulduğu andan beri buralardayım.

    Bu sebepten, bahsekonu şahsın yorumlarını çok iyi bilirim. Yani salt bu konudaki bir yorumuna istinaden değil söylediklerim.

    Sitenin çeşitli bölümlerinde bu konulardaki herhangi bir yorumuna bakın, tutarsızlık, neo-faşistlik buram buram kokacaktır.

    Elbette konuşmak, diyolaga girmek gereklidir, ancak bazıları ile konuşabilmek, fikir birliğine varmak, empati kurabilmek hiç mümkün değildir.

    Öyle bir ideololik körlüğe saplanmışlardır ki bırakın adam gibi cevap vermeye değmesini, (kendi) saçınızı başınızı yolmamak için yazdıklarını okumaktan bile imtina edersiniz. Mesela bakınız sadece bir örnek: Bazı yorumlara dikkat.

    Yani bazı isimlere özellikle ve sertçe yüklenmem sebepsiz değil kendi açımdan. Ancak, bana katılmayabilirsiniz elbet, fikrinize saygı duyarım.

    Selamlar.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Haz 28, 2008: Halk bir dağ kadar sessiz : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin