RSS Feed for This Post

Kınama

Kamuoyuna Duyuru:

Derin Düşünce Grubu olarak demokrasiye ve bunu işleten mekanizmalara dışarıdan yapılacak her türlü müdahaleye karşıyız. Demokratik sistemlerde bu tip müdahalelerin kabul edilebilmesi mümkün değildir.
Olgun demokrasiler kendi sorunlarını yine demokratik sistem içinde çözerler. Türkiye bu olgunluğa sahip bir ülkedir.

Saygılarımızla.

Güncelleme: Grup üyelerinin bazılarının şerhleri üzerine metin kısaltılmıştır. 29.04.2007 Saat: 01.30

 

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

 Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 71 Yorum

  2. Yazan:sawyer Tarih: Nis 28, 2007 | Reply

    Bu yaziya imza atan Derin Dusunce Grubunun uyeleri,

    TSK’nin aciklamasinda yanlis, hatali veya uygunsuz olarak gordugunuz sey nedir? Cok merak ettim gercekten. Aciklamayi simdi okudum ve garip birsey goremedim. Genel olarak durum tespitiyle dolu bir bildiri. Buna “muhtira” demek bence paranoyakligin son seviyesine gelmisligi gerektirir. Gereksiz ve yersiz bir tepki gosteriyorsunuz bence.

  3. Yazan:mert Tarih: Nis 29, 2007 | Reply

    Siteniz adına yapılan duyuruyu kınıyorum!

    “Derin düşünce” kelimesinin anlamını derin ve düşünce kelimeleriyle oluşmuş bir tür deyim sanardım ancak bu sitede “taraflı” bir görüş belirttiğini farkettim. “muhtıra” denilen konuşmaya değinirsek, Türkiyede demokrasiyi ellerinde tutanlar bunu gerektiği gibi kullanmazlarsa, kullanılması için ordu her zaman görevini yapacaktır.
    orduyu elinde tuttuğunu sanan hükumet, bütün iplerin ordunun elinde olduğunu unutup yanlış yönlere sapmaktadır.

    Hükumetler değişir ancak ordu daimidir. Şunu düşünün: savaş zamanında ülkenin geleceğini geçici hükumetler değil ordu belirler…

  4. Yazan:manyakadam Tarih: Nis 29, 2007 | Reply

    Putlara tapmasinlar.

  5. Yazan:MY Tarih: Nis 29, 2007 | Reply

    Hükümet görevini yapmali ve ülkeyi tehdit eden subaylari emekliye ayirmalidir. Bir memur amirini tehdit edemez.

    Sonra gerekirse erken seçim yapilir, CB’yi halk seçebilir. Ama böyle bir muhtira yazabilen bir kisinin görevde kalmasi dogru degil.

    Dostlukla

  6. Yazan:mustafa Tarih: Nis 29, 2007 | Reply

    ‘muhıraya’ şöyle bir baktımda, bir yerde şu ifade geçiyor; ”çocukların o vakitte orada bulunmaları..”

    Doç. Dr. Tanju Tosun’un ifadesiyle; ”ordunun güçlü devletin aile fertlerine karşı kendini sorumlu gören baba misyonunu her daim kendinde topladığını kanıtlıyor. Bu noktadan itibaren yurttaşın uyku saatlerine karışmayı dahi kendisine şiar edinmiş bir koruyucu, kollayıcı kadronun kendisine aşkın misyonlar yüklemesi kadar doğal bir şey olmasa gerek.. ”

    akp’nin icraatlarının bir kısmına sert muhalif biri olarak, şuan ‘demokrasi bağlamında’ AKP’nin yanında ollunması gerektiğine inanıyorum..

    ben de sizin gibi gece yarısı servis edilmiş bu ‘muhtırayı’ kınıyorum, genç siviller olarak anti demokratik her müdahalenin karşısındayız..

  7. Yazan:ahmet tunahan Tarih: Nis 29, 2007 | Reply

    Peki o çocukları organize edenin kim olduğunu nerden bileceğiz bir ikincisi bu gece yarısı metni tamamen mahkemne üyelerine yöneliktir.Ama başbakana kuran kursu yıkından sonra oy vermeyeceğim demiştim fakat bu gece yarısı metnine karşı başka şansım kalmadı.Çünkü gelecekte çirkin bir geçmiş bırakmak istemiyorum.

  8. Yazan:ahmet tunahan Tarih: Nis 29, 2007 | Reply

    Unttum özür dilerim bildirinize aynen katılıyorum.Bu ülke gece yarısı bildirileri ile idare edilecek bir ülke değil.

  9. Yazan:MY Tarih: Nis 29, 2007 | Reply

    Sayin Sawyer ve Mert,

    Gördügünüz gibi görüslerimiz bir çok konuda ayriliyor. En güzeli her düsüncenin
    özgürce tartisilmasi, Türkiye için en iy projelerin üretilmesi.

    Ama digerlerini ikna etmekte zorluk çeken bir tartismaci belinden bir tabanca çikarip masanin üzerine koyarsa buna pazarlik veya tartisma denemez elbette 🙂

    Bugün silah zoruyla A fikrinin dayatilmasina hosgörüyle bakanlar yarin B veya C fikirlerinin de gene silah zoruyla dayatilmasi için zemin hazirliyorlar.

    Siddeti, dayatmayi, askeri darbeleri bir yöntem veya tek yöntem gibi göstermek, acil durumlarda “buna katlanabilrim” demek felakete açilan bir kapidir. Çünkü eliden silahi tutanin nerede duracagini bilemezsiniz, neye acil diyecegini de.

    Okumamis olan dostlara son yazimi ve en sonundaki linkleri tavsiye ederim : http://www.derindusunce.org/2007/04/25/onun-adi-asker-cani-neler-ister/

    Dostlukla

  10. Yazan:Ç-Z Tarih: Nis 29, 2007 | Reply

    Sayın Sawyer aradığınız cevap bu sorunun içinde.
    Meclisten çıkan bir sonuç için, ordu komutanı olan CB nın atadığı üyelerden oluşan bir mahkemenin kararı bekleniyorken, sadece sunum itibari ile muhtıra kabul edilmeyen bir açıklamanın halka hitaben GK tarafından yapılması ne kadar demokratik?
    Derin Düşünce grubundan değilim ama bu açıklamanın benim düşündüklerimi yansıttığına inandığım için bir yanıt yazmak istedim

  11. Yazan:OmerKs Tarih: Nis 29, 2007 | Reply

    Turkiye Cumhuriyeti sadece laik degildir! Demokratik bir hukuk devletidir ayrica (Anayasinin ikinci maddesi). Asker, laiklikten yana taraf da, neden demokrasiden yana taraf değil? Internet muhtirasi doğrudan demokrasiye bir müdahaledir. Ustelik bu secime birkac ay kalmisken yapiliyor. Iktidar hata yapiyorsa zaten cevabini alacak secimde. Bu acele bu telas niye?

  12. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 29, 2007 | Reply

    Sayın Sawyer,

    Metin baştan aşağıya eleştiriye açık ama asıl eleştirilmesi gereken metnin varlığıdır. Demokratik parlementer sistemlerde askerler konuşmaz. Askerin siyaset yaptığı sistemlere biz militarist totaliter vs. gibi isimler veriyoruz. Dunyada Haiti’de filan var galiba boyle sistemler. Tabi otoyolda ters yonde gidip herkesin yanildigini dusunen Temel gibi tum dunyanin yanildigini dusunebilirsiniz. Fakat artik yeter. Bu asker her 10 senede bir bizi 50 seneye goturecek ve biz de buna ses çıkartmayacağız öyle mi? 12 Eylül’de 5 yaşındaydım, şimdi kızım 5 yaşında… Biz ömür boyu bu saçmalıklarla mı uğraşacağız? Çağlayan mitingindeki kalabalığın hükümetin yanında darbeyi de eleştirmesi olumludur. Bu iradeyi millet olarak hepimizin göstermesi gerekir.

  13. Yazan:MY Tarih: Nis 29, 2007 | Reply

    <b>BÜYÜKANIT YOKSA GiZli bir AKP-PERVER Mi?</b>

    Müzmin Anonim dostumuz güzel bir yazi yayinlamis :
    <i>”………
    Realiteye bir bakalım: Bugün bir seçim yapılsa, Başkan’ın kim olacağı aşağı yukarı belli –mevcut Başbakan..

    Niçin?

    Çünkü, Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık koltuğuna oturmadan önce ve o gün bugündür hep mağdur. Hep ‘hakkını yediler’…

    Başörtüsünü kaldırmak istedi ama YÖK’teki ve başka yerdeki o kötü amcalar buna mani oldular, yine Başbakan mağdur oldu.

    ‘Halklara özgürlük’ vermek istedi ama haki renkli elbiseler giyen amcalar engel oldu; yine Başbakan mağdur oldu..

    Kısacası, neye el attıysa, hep birileri engel oldu ve sonuç değişmedi: Başbakan hep mağdur oldu.

    En son da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde mağdur oldu.

    Hakkıydı; ama izin vermediler.

    O da büyük feragatlerle, bir arkadaşını aday gösterdi. O denli büyük feragatlere rağmen, gene yaranamadı ve adayına engeller çıkarıldı: Başbakan yine mağdur.

    Başbakan o kadar mağdur ki, ‘Başörtüsü mağdurları’ sesini çıkaramıyor, çünkü Başbakan onlardan daha mağdur. Özgürlük isteyenler de aynı durumda.

    Cumhurbaşkanlığı seçiminde gösterdiği –ve en büyük siyasi rakiplerinden birisi olan– adayın harcanmış olması önemli değil, mağdur olan Başbakan.
    ….”</i>
    Yazinin tamami için : <a href=”http://muzminanonim.blogspot.com/2007/04/madur.html” mce_href=”http://muzminanonim.blogspot.com/2007/04/madur.html” rel=”nofollow”>http://muzminanonim.blogspot.com/2007/04/madur.html</a&gt;

  14. Yazan:Hasan C. Tarih: Nis 29, 2007 | Reply

    Yazıyı okudum…
    Yorumları da…

    Sonra bugün Çağlayan’da ellerinde bayraklarıyla nümayiş yapan kalabalıkları düşündüm.
    12 Eylül anayasasına ezici bir çoğunlukla verilen ” evet ” oyu aklıma geldi.
    Ve;
    Sağı solu darbe fetişizmi tutunlarıyla çevrili bu ülkenin artık benim canımı sıktığını farkettim…
    Evet…
    Laikcilik heveslileri, “benim yerime asker zaten düşünür ” diyen düşünce sahipleri, bir dinin peygamberini anmak için yapılan toplantıları bile akıl almaz bir histeri ile ile karşılayan maaşını benim verdiğim memur kesimi ve koyunsal bir sürü psikolojisinin girdabında yaşayanları düşündükten, gördükten ve yaptıkları aptallıkların bedelini ben ödedikten sonra artık bu ülkede yaşamak istemiyorum…

    Hala kendilerine bir baba arayan kalabalıkların ülkesinde yaşadığımdan dolayı utanç duyuyorum…

    Yazıklar olsun…

  15. Yazan:Emre Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    Selamun Aleyküm;

    Olmadı Paşalar!

  16. Yazan:H.Basri Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    Bildirinize katılıyorum.. Darbeleri ve derbecileri kınıyorum!!

    Darbeye ve darbecilere karşı direnme taahüdünü imzalamak için:

    http://www.gencsiviller.net/

  17. Yazan:ikna Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    Bu AKP filan olayı değil, yine bizim demokrasi ile imtihanımız. Bu “demokrasinin meşrutiyeti” !

    AKP ye HAYIR! İşte miting!

    Askerin her türlü müdahelesine : HAYIR! Tek yol demokrasi, tek yok LİBERAL DEMOKRASİ! Tek çözüm HUKUK DEVLETİ!

    KİŞİ DEĞİL, KANUN !!!! KURUM DEĞİL,-tsk,yök,tbmm- HUKUK!!!! kimin için ne için ?

    BİREY HAK VE HÜRRİYETLERİ İÇİN!!!!!!!

  18. Yazan:MY Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    TANDOGAN VE CAGLAYAN

    Bu mitinglere katilan siradan vatandaslara tessekkür etmek isterim. Düsüncelerimiz arasinda farklar olsa da hepimiz bu ülkenin iyiligini istiyoruz.

    Bir kaç istisna hariç katilanlarin beyefendi ve hanimefendi tavirlari takdire deger. Sayilari bir milyonu bulsa da bulmasa da bu yogunluktaki toplanmalarda olay çikmasi ihtimali vardir.

    AKP karsitlarinin uygarca toplanip endiselerini dile getirmeleri de askerlere iyi bir demokrasi dersi oldu. Kur’an okumayi, ilahi söylemeyi suç gibi gören asker mantiginin siyasette yeri yok. Mitinglerde toplanan insanlar DAYATMANIN HER TÜRLÜSÜNE KARSI pankartlar tasiyorlardi. En azindan bu noktada düsüncelerimizin uyumlu oldugunu görerek sevindim.

    CHP, çYD, ADD gibi derneklerin gerek söylemleri gerekse üsluplarinin son derece saldirgan ve tahrik edici olmasina bakarak bu olusumlarin siradan vatandaslarin gerisinde kaldigini da söylemek durumundayim. Dilerim ki bu toplanmalar akli basinda bir muhalefet partisi dogursun, Türkiye’nin GERçEK SORUNLARINA GerçEK çÖZÜMLER aransin.

    AKP ve diger partilerin DEMOKRATIK bir ortamda bize hizmet için yarismalari gerek. “VATAN SATILIYOR” veya “REJIM TEHLIKEDE” gibi sloganlarla korku filmi çevirmeye gerek yok.

    Dostlukla

  19. Yazan:Balbazar Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    Once sawyer’in sorusuna bir yanit: Kanimca yanlislik bildirinin iceriginde degil, varliginda.

    Sonra da Hasan C.’ye bir duzeltme: o insanlarin cogu darbe sempatizani olduklari icin degil, “ben tepkimi kendim gostereyim, benim yerime asker dusunmesin” dedikleri icin oradalardi.

    Simdi hukumet bu meselede ordunun aciklamasini mi daha cok dikkate aldi, Ankara’da ve Istanbul’da toplanan kalabaliklari mi? Bunun cevabini vermeye calismak ne kadar olgun bir demokrasiye sahip oldugumuzu anlamaya yardimci olabilir.

    Elbette kor topal ilerliyoruz ama cok da kotu bir durumda degiliz. Sesi cikan ve gerilimden degil, demokratik bir cozumden, uzlasmadan, odunden yana olan onemli bir kitle var.

    Iki zumrenin gazeteleri, bekledigimden daha sakin yaklastilar meseleye. Zaman’in demokrasi demokrasi deyip miting organizatorlerini hedef gostermesi biraz hayal kirikligina ugratti beni. Vakit’ten cok birsey beklemiyordum zaten, Yeni Safak’in hukumetin sozcusu olarak daha olgun, uzlasmaci bir tavir gostermesi, en azindan oyleymis gibi yapmasi olumlu bence. Radikal’in tavri da, yapay olsa da, oldukca olumlu. Hurriyet, Milliyet bildiriyi aba altindan sopa olarak kullanmaya devam ettiler ama dogrudan saksakcilik yapmadilar.

    Bence yapilmasi gereken, iki taraftan bir grup akli basinda insanin ortak bir platform olusturmasi. “Yabancilasma” ancak farkliliklarimizin zenginligimiz oldugunun anlasilmasiyla asilabilir.

    Yine sozu Umur Talu’ya birakayim:

    Asıl ilginç şudur ki, “bir kısım demokrat” da, “bir kısım cumhuriyetçi” de, birbirine karşı, “millet iradesi, sandık tecellisi, seçmenin üçte biri” gibi tezlerle demokrasi veya cumhuriyet dersi verirken, “barajsız, yaygın, örgün, zengin temsil” i savunamamaktadır.

    Siyasetçiler, askerler de dahil bürokrasi, medya, üniversite, iş dünyası, sivil toplum örgütleri, tüm vatandaşlar; devlet, meclis, anayasa, cumhuriyet, demokrasi geleneği oluşmuş bir toplumun olgunlaşmamasındaki, birbirine hep diş bilemesindeki, ruhunun parçalanmasındaki, için için iç savaş yapmasındaki, hep aynı mindere yapışmasındaki iki temel hattın “dinlaiklik” ile “bölünme korkusuKürt sorunu” olduğunu tekrar düşünmeli ve mevcut (karşıt) zihniyetlerle bir yere ulaşılamadığını kabul etmelidir. Her iki sorun, ekonomik ayrımcılık, adaletsizlik ve yoksullukla da şiddetlenmektedir. Çağlayan’da toplananlar, Çağlayan’da yaşayanların oylarının sebebini ve yönünü iyi bilmelidir.

    ….

    Dün Cumhurbaşkanı’nın konuğu olan iki “Devlet başkanı” na, bir zamanlar ABD’nin adamı olan “mücahitleri, Taliban’ı, El Kaide” yi alt etsinler diye, biri darbeyle, biri işgalle ABD tarafından kondurulmuş, Pakistan ve Afganistan başkanlarına bir bakın. Ülkenizi, halkınızı ve kendinizi biraz sevin, biraz güvenin!

  20. Yazan:Balbazar Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    Tabi bir de su var, ki benim Hasan C’ye verdigim yanitta dikkatli olmami gerektiriyor. Bu da Yildirim Turker’den:

    Demokrasi talebini haykıran bu kalabalık, Cumhuriyet’in, tarih boyunca en büyük tehdit altında olduğuna inanıyor. İşkencelerin, gözaltında kayıpların, çalışan haklarının askıya alınmasının, her türlü baskı ve ayrımcılığın Cumhuriyet değerlerine birer tehdit olduğunu düşünmemiş olsalar gerek, bayraklarına sarınıp fırladıklarını hatırlayanımız yok.
    İnsan hakları, eşitlik, vicdan özgürlüğü, Cumhuriyet’in ilkelerinden değil mi yoksa?
    ‘Halkçı’ ordumuzun darbelerinin katlettiği canları, gasp ettiği hakları bir yana bıraktık diyelim, şimdi korktukları ‘irtica tehlikesi’nin temellerini atan da o darbeler olmadı mı?
    O meydanda bayrak sallayanların hepsi, gece yarısı muhtırasıyla devreye giriveren TSK’ya şükranlarını sunan miting düzenleyicisi profesörün [Nur Serter] demokrasi anlayışını paylaşıyorsa gerçekten halimiz hal değil.
    Paylaşmayanlar varsa, bu platformun sivilliğinden nasıl emin olabildiklerini, orada ne aradıklarını sormak da boynumuzun borcu.

  21. Yazan:Suat Öztürk Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    Balbazar, merhaba..

    “Zaman’in demokrasi demokrasi deyip miting organizatorlerini hedef gostermesi biraz hayal kirikligina ugratti beni.

    Türker’den yaptığınız alıntı sonrası bu fikriniz değişti mi?

    **

    Ben dün İstanbul’daydım. Eşimle -başortülü ve modern giyimlidir- ve Cengiz bey (Cebi) ile Beşiktaş’tan karşıya geçiyorduk vapurla. Etrafımızı bayraklı insanlar sardı. Cengiz bey bana dönüp “bu bayraklar niçin?” deyince birden ortalık karıştı. Vay biz kimmişiz, gazete okumuyormuşuz mu, mitingden haberimiz yok muymuş, pis pis gülüyormuşuz falan.. Karşılıklı atışmaya başladık. Biz çok sakin ve kibardık, “siz” diye hitap ediyorduk ama karşı taraf hiç öyle değildi. Demokrasiyi ve laikliği koruyacaklarını söylüyorlardı. Biz de “muhtıra ya da darbe ile mi?” dedik. O 10 saniye önce “Demokrasiyi ve laikliği koruyacağız” diyen iri yarı bayan “keşke darbe olsa da sizi kesseler dedi” Ben “demokrasi anlayışınız ilginçmiş” derken bir sivil polis geldi ve muhtemeşlen biz orada linç edilmekten kurtulduk.

    Cengiz bey fırsat bulursa ayrıntıları ile yazacak meseleyi. Tabi bu bir kesit genele şamil edilmez ama bir fikir de verebilir.

    Selamlar.

  22. Yazan:Balbazar Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    Türker’den yaptığınız alıntı sonrası bu fikriniz değişti mi?

    Hayir degismedi, cunku yaptigi konusmada ordu mudahelesi karsiti oldugunu acikca belirten Turkan Saylan Zaman’da “din dusmani” olarak gosteriliyor, yaptigi konusmada insanlarin inanclarina nasil hakaret ettigi iddia ediliyor. Ayni gazetenin yarin Saylan bir saldiriya maruz kalsa, bir yerlerde “provokator” aramaya baslayacagindan suphemiz yok.

  23. Yazan:Suat Öztürk Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    ….. Turkan Saylan Zaman’da “din dusmani” olarak gosteriliyor, yaptigi konusmada insanlarin inanclarina nasil hakaret ettigi iddia ediliyor.

    Gençlik orkestrasını yöneten çocuğun adının “Muhammed” olmasını hazmedemeyen, çocukların namaz kılmasını değil, bale yapmasını isteyen birisi “din düşmanı” değil de nedir?

    Ya da siz nasıl tanımlarsınız?

  24. Yazan:MY Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    Selamlar,

    “Demokrasiyi ve laikliği koruyacağız” diyen iri yarı bayan “keşke darbe olsa da sizi kesseler dedi” Ben “demokrasi anlayışınız ilginçmiş” derken bir sivil polis geldi ve muhtemeşlen biz orada linç edilmekten kurtulduk.(SUAT)

    Yukarida tesekkür etmekte acele ettigim “uygarca” toplantilarin sukunetini sivil polislere mi borçluyuz yoksa?

    Dostlukla

  25. Yazan:Emre Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    http://www.8sutun.com/node/32254

    Daha önce de benzer söylemleri duymuş muyduk ne? Hem de kimlerden? Sanırım Cumhuriyet halkın yüzde doksanbeşin’e takan değil o yüzde doksanbeş’i takan demokrasi ile beraber bu ülkenin fiziki varlığı ve yönetim biçimi olarak yürürlükte. Mide bulandırıcı olan şu ki bu zevat kendileri pişirip kendileri yiyorlar. Bizi takan yok. Ne asker ne CHP nede bu rektör bürokat vesaire tayfası. Evet sandıktan yüzde 60-70-80 AKP çıksa Bayukal ne der? Ordu gecenin bir yarosı nasıl bir açıklama koyar sitesine ya da hangi rektör çıkıp yüzde 60 yüzde 40’dan küçüktür daha azır diye ispata kalkışır?

    İyi günler…

  26. Yazan:Balbazar Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    Suat Bey, bahsettiginiz seyler Saylan’in mitingdeki konusmasinda soyledigi seyler degil, mitingde soyledigi su: “Ülkemizde bölücülük, terör istemiyoruz. Küçücük, beyni yıkanmış zavallı evlatların birer robot katile dönüştürülmesini ve bunları yönlendiren birtakım büyüklerin kanlı ve ırkçı söylemlerle cinayet emirleri vermelerinin karşısındayız. Bizler bütün bunların çözümünün darbeler olmadığını da yaşayarak, kurbanlar vererek öğrendik. Ordumuz sınırlarımızı korur, kuşkusuz ordu laik cumhuriyetin korunmasında hepimiz gibi taraf olarak vardır ve var olacaktır. Darbelerin çözüm olmadığı ise çok ama çok açıktır. Biz cumhuriyetin laik düzeninin, demokrasinin çağdaşlaşmanın gerçekten temelimiz olduğunun bilincindeyiz.”

    Simdi bunlari atlayip “mitingde Saylan konustu, daha once de sunlari soyleyip din dusmanligi yaptiydi” demek nasil bir gazetecilik?

    Kaldi ki, “cocuklar namaz kilmasin, bale yapsin” demek neden din dusmanligi olsun? Sanat ile ibadet arasinda bir secim yapilmasi gerektigi varsayimiyla (nedense) tercihin sanattan yana kullanilmasi gerektigini dusundugunu soyluyor. Katilmiyorum, hatta fazlasiyla batimerkezci buluyorum, soyledigi sey cocuklarin tek yonlu degil, insanligin butun degerleri tanitilarak yetistirilmeleri gerektigi olsaydi katilirdim, ama bu goruste herhangi bir seye yonelik dusmanlik goremiyorum.

    Vapurdaki insanlarin size yaptigi saygisizca elbette. Aslinda bir insanin karsisindakinin yuzune baka baka “sizi kesseler” diyebilmesi oldukca ilginc. Ama bu bir anlamda bu kitlenin ofkesinin ve nefretinin yuzeysel oldugunu da ortaya koyuyor, size fiziksel olarak saldirmak yerine absurd bir sozlu tacizde bulunuyor. Bunun bu kitlenin genel ozelligi oldugunu dusunuyorum, anlayissizlar, empatik ve sempatik degiller, ama saldirgan da degiller, cunku ofkeleri “medeni olduklari” varsayimiyla pekisiyor. ABD’lilerin bir yandan cok saygili ve olculu olup, bir yandan farkli olani hor gormeleri gibi.

    Simdi benim kisisel derdim su: Mahkeme secimi iptal eder de cumhurbaskanligi seciminden once genel secim olursa oyumu kime verecegim? Gerci Allah’tan memlekette olmayacagim ama, teorik olarak cok rahatsiz edici bir problem, taraf olmayan gercekten bertaraf oluyor sanirim.

  27. Yazan:Suat Öztürk Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    <em>”Simdi benim kisisel derdim su: Mahkeme secimi iptal eder de cumhurbaskanligi seciminden once genel secim olursa oyumu kime verecegim? </em>”

    Zor bir soru sizin açınızdan. Yani yerinizde olmak istemezdim.

    Gün demokrasiyi kurtarma günü. Ben, “şerhsiz” biçimde “bildiriye/ muhtıraya/darbeye hayır!” diyemeyenlere “sahte demokrat” diyorum:

    http://www.dusunceler.org/2007/04/30/sahte-demokratlar/

    Mehmet bey,

    Bizi öbür uca alan sivil polislerden birisi aynen çöyle dedi: “<em>Bırakın şunları, sandıkta hesaplaşacağız nasılsa…</em>”

    Bir başka kesit: “Genç Siviller” Ankara eylemine katılan arkadaşlar “<em>Eylemi izlemeye gelen sivil polisler neredeyse bizle birlikte açıklamamızı alkışlayacaklardı</em>” diyor..

  28. Yazan:Balbazar Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    Suat Bey, bu nedir simdi? Asker devletine karsi polis devleti mi? 80’lerden beri yolsuzlasmis ve mafyalasmis polis teskilati ayni zamanda “dini degerlerine sahip cikiyor” diye sevinip kendini guvende hissetmek mi?

    Darbecilige ve ordu fetisine karsi, bizzat gucunu 12 Eylul’le percinlenmis “Turk islamci” gecmisten alan ve bununla bagini koparmamis bir hareketten yana taraf olmanin demokrasiyi kurtaracagini dusunmuyorum. Kavganin bir zumre ve halk arasinda degil, iki zumre arasinda oldugunu, halkin sadece figuran olarak kullanildigini kabul etmek gerekiyor.

  29. Yazan:Suat Öztürk Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    Sayın Balbazar,

    Dikkat ederseniz “kesit” dedim; tıpkı vapurda olanlara da “kesit” dediğim gibi. Analiz yapmadım. Meselenin sosyolojik boyutunu bu kesitlerden genelleştirmek gibi bir basitliğe kaçtığımı düşünmeyin lütfen.

    Ama görüyorum ki siz çabucak genelleme ile 80 ihtilalinde hayatta bile olmayan bahsed konu polisleri bile “yolsuzlaşmış teşkilatla” bir çuvala koymakta bir mahzur görmemişsiniz. Bu genellemeci bakışı size yakıştıramadım.

  30. Yazan:deli Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    siz değilmiydiniz sitenizde 23 NİSAN’I sulandıran içerdiği anlam ve manayı bırakıp hikayeler yazan İŞBİRLİKÇİ İKTİDARLARA İLLAKİ BİR NOKTADA DUR DENİLMELİ- MESELE VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR-ben de sizi kınıyorum samimiyetinize inanmıyorum

  31. Yazan:Balbazar Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    Bahsettigim, size onu soyleyen polisler degil, genel olarak polis teskilati ve ne durumda oldugunu, nasil bugunlere geldigini biliyoruz. Bu arada polis teskilatinin basindayken butun o mafyalasma ve derin devletlesme meselelerine adi karisan bir numarali ismin de bugunku oyunun yan aktorlerinden biri oldugunu, “Islami liberallerimizin” ise bu insanlarin kendi kucuk politik cikarlarini dusunerek aldiklari kararlari “CHP’yle bir olduklari” gerekcesiyle hayal kirikligiyla karsiladiklarini da not etmek lazim (bkz: Akyol’un konuyla ilgili yazisi).

    Yani mafyaci da olsalar, gecmisleri ne kadar karanlik da olsa, CHP zihniyetiyle isbirligi yapmadiklari surece “bizden” idiler. Susurluk’taki polis amirini boyle sitem edecek kadar kendimizden gorebildigimize gore, Semdinli’deki komutanla tek sorunumuz “yanlis tarafi tutuyor olmasi” olmali.

  32. Yazan:Suat Öztürk Tarih: Nis 30, 2007 | Reply

    “Bahsettigim, size onu soyleyen polisler degil,….

    Ok. (kalan kısmında itiraz ettiğim ya da açmak istediğim yerler var ama konu dağılacağı için geçiyorum)

    Sayın Deli,

    “siz değilmiydiniz sitenizde 23 NİSAN’I sulandıran içerdiği anlam ve manayı bırakıp hikayeler yazan İŞBİRLİKÇİ İKTİDARLARA İLLAKİ BİR NOKTADA DUR DENİLMELİ- MESELE VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR-ben de sizi kınıyorum samimiyetinize inanmıyorum

    Ne alaka?

    Bu üç cümlemsinin bağıntılarını biraz açabilirseniz size yardımcı olabilirim..

  33. Yazan:Hasan C. Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Polis Güçlendirilmeli mi?

    Pembe bir dünya, hoşgörü ile kuşatılmış insanlık ve karşılıklı güvene dayalı bir yaşam biçimi YOKTUR.

    Aslında Demokrasi adı verilen sistem pratik olarak uygulanamaz da.

    Hatta Cumhuriyet diye tanımlanan kavram gerçekte Güç ile iktidarı ele geçirenlerin, güce tapan kitlelerin desteğini almasıdır.

    Bugünlerde Saddam çığlığı atanların bir dönem Saddam’ın Faşist yönetimi altında ezildiğini unutmayın.

    Tek parti – Tek şef diktatöryasının özellikle Sosyalist söylemlerle desteklenmiş rejimlerde çok uzun yıllar ayakta kalabildiğini de gözardı etmeyin.

    Pembe bir dünya yoktur…

    Maalesef halk adı verilen kalabalıklar, toplumsal mazoşizmin aynaya yansımış halidir.

    Tek silahlı gücün hakimiyetine dayalı tüm sistemlerde kazanan silaha sahip olanlardır.

    Yeryüzü
    Kan
    Acı
    Sömürme
    ve nefretle kuşatılmıştır.
    ..

    BAhçesinde kır çiçekleri olan minik evler ve mutlu çiftlerden müteşekkil bir yaşam sadece ütopyadır.

    İktidar namlu ile sevişir….
    Ve halk adı verilen toplumsal sürünün kavalı, silah sesidir…

    Bu devran böyle dönecek, maalesef hayata insanca bakanlar, beyinsel faaliyetleri nefis girdabında yok olup gitmiş kalabalıklar tarafından horlanacak, dışlanacak hatta yeri gelirse öldürülecektir.

    Efendiler!

    Bırakın dünya tarihini, ülkemizin son yüzyılını bir kez daha okuyun….

    Pembe dünyanın aslında kan kırmızısı olduğunu farkedeceksiniz…

  34. Yazan:Bekir L. Yildirim Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Genc Sivil Dostlar,

    Duyurunuza katiliyorum demek dahi luzumsuz. Demokrasi, mesruiyet, hak hukuk, siyasi ahlak gibi kavramlariin minimumlari ile tanisabilmis birinin aksini soylemesi mumkunmu?

    Dilerim Caglayan, Tandogan kalabaliklari da fikir, ifade, toplanti ozgurluklerinin ne oldugu konusunda birazcik kafa yorup bir miktar bilgelig ulasmistirlar.

    Demokrasi, halk dusmani olanlar, en sifli emelleri olanlar dahi bunlari ifade hurriyetine sahiptir. Bu mitingler budur.

    Simdi acaba durup “Kudus’le dayanisma gecesi” nden veya basortus iicin elele etkinliginden dolayi neler yaptiklari ile bu sovlara karsi demokra dindar insanlarin tepkilerini karsilstirsinlar. Tercihen ayna karsisinda.

    Dun gece Baykal’da geceyarsi muhtirasini verdi: “Anayasa mahkemesi talebimizi reddeder ise ulke catismaya gider”.

    Baykal “kou solcu” . Birde insancil, halkci, Baykal Karsiti (!?) gercek solcuya kulak verelim.

    Bakin Livenelli (cift L benim daktilo hatam degil bu defa, boyle daha bi cagdas Italyan gibi oldugu icin o ismi kullaniyormus Avrupa’da) ne buyurmus:

    ‘Miting alanına giderken İstanbul’un çeşitli semtlerinde gözüme çarpan bir başka ilginç nokta, orta halli, düzgün apartmanların çoğunun penceresinden bir Türk bayrağı sallandığıydı ama gecekondu semtlerinde ve kaçak yapılarda o Türk bayrağı görülmüyordu. Hem bu, hem de mitinge gelenlerin genel profili, demokrasi ve yaşam biçiminin kentliler ve özellikle kadınlar tarafından savunulduğu, göç ederek şehrin varoşlarını oluşturan kesimlerin ise bu düşüncede olmadığıydı. (Zulfu Livaneli).

    Iste bu da Baykal’a karsi oldugu icin CHP’den ayrilan iyi CHP’li, sosyalist, halkci, prorestocu, proleterya savuncusu, Zulfu sevgili dostlar. Bir de bunlarin burjuvaci cinsi var. Onu da sizlerin hayal gucune birakiyorum.

    Halktan nefret eden halkci.
    Cumhurdan nefret eden Cumhuriyetci.
    Din, vicdan hurriyetrinden nefret eden, devletin Islam ile savas acmasini Kemalizm’i resmi din yapmasini savunan laik! Yaziklar olsun!

  35. Yazan:Bekir L. Yildirim Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Konu ile ilgili bir duyuru, haberdar olmayanlar icin:

    Hurriyet, Adalet, Baris icin

    15. Yil

    1992 – 2007

    Sevgili Hurriyet Dostu,

    Liberal Dusunce Toplulugu’nun, Turkiye’deki hurriyetperverleri bulusturdugu Hurriyet Gunu Yemegi’nin altincisi 12 Mayis 2007 tarihinde Istanbul’da duzenlenmistir.

    Hurriyet Gunu Yemegi’nde, Turkiye’de ozgurlugun mudafisi olmus; ozgurlugun tesis edilmesine ve kuvvetlenmesine katkida bulunmus kimselere yilin Hurriyet Onur Odulu takdim edilmektedir.

    LDT Yonetim Kurulu, 2007 yili Hurriyet Onur Odulu’nun Can Paker Beyefendiye takdimine karar vermistir.

    LDT’nin 15. kurulus yildonumunun kutlanacagi 2007 Hurriyet Gunu Yemegi’nde ve Hurriyet Onur Odulu Takdim Toreni’nde sizi de aramizda gormekten buyuk mutluluk duyacagiz.

    %2007 Hurriyet Gunu Yemegi

    12 Mayis 2007, Cumartesi,

    Daruzziyafe

    Sifahane Sokak No:6 Suleymaniye, Istanbul

    http://www.daruzziyafe.com.tr

    Program

    19:00 Acilis

    * LDT 2006 – 2007 Faaliyetlerinin Takdimi

    * 15. Yil LDT Belgeseli Gosterimi

    * Yazi Yarismasi Odullerinin Takdimi
    * Misafir Konusmacilar
    * Hurriyet Onur Odulu Takdimi
    23:00 Kapanis

    % Hurriyet Gecesi’ne katilabilmek icin lutfen 2 Mayis gunune kadar kayit yaptiriniz. Kayit ayrintilari icin ekteki formu kullanabilirsiniz.

    % Hurriyet Gecesi’ne kayit bedeli kisi basina 30,- YTL’ dir.

    %Bu ozel aksama dostlarinizi davet edebilirsiniz.

    Davetli dostlarinizin sponsoru olacaksaniz lutfen sayisini ve isimlerini e-maille veya telefonla bildiriniz.

    % Dilerseniz, bu ozel geceye davet edilerek ozgurlukcu dostlarla tanisip ilham alacak kabiliyetli ogrencilerin katilimina katkida bulunabilirsiniz.Ayrintilar icin lutfen bizimle irtibata gecin.

    % Kayitlarinizi zamaninda yaptirmanizin organizasyon bakimindan onemli oldugunu hatirlatir, hassasiyetiniz icin tesekkur ederiz.

    %Kayit bedelini dilerseniz asagidaki hesap numaralarina havale edebilir, dilerseniz giriste odeyebilirsiniz.

    Liberal Dusunce Toplulugu Dernegi adina

    Garanti Bankasi Maltepe Subesi: 114 – 6298988

    Is Bankasi Maltepe Subesi: 4212 – 761684

    Posta Ceki Hesap No: 5217424

    Irtibat:

    G.M.K. Bulvari No: 108 / 17 Maltepe, 06570 Ankara

    Telefon: + 90 312 231 6069 – 231 1185 Faks: + 90 312 230 8003

    E-mail: hurriyetgecesi@liberal.org.tr Web: http://www.liberal.org.tr

  36. Yazan:Keskin Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Ne kadar demokrat olduğunuzu 1 Mayıs’ta bütün İstanbul gördü.

  37. Yazan:Balbazar Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Polis mi diyorduk? Yine gördük, polisi, insan haklarını, demokrasiyi, kimin kim için demokrasi istediğini.

  38. Yazan:Suat Öztürk Tarih: May 1, 2007 | Reply

    1 Mayıs için Taksim meydanında kutlamalara izin verilmemesini anlamak kolay değil. İzin ver gerekli önlemini de al. Tabi bu konuda bayramı, eylemi yakıp yıkma olarak anlayan grupların tesiri de büyük olsa gerek ama bu mazeret olamaz.. Keşke bunlar hiç yaşanmasa, Tandoğan’da Çağlayan’da ki gibi bayram havasında geçen 1 mayıs yapılabilseydi Taksim de. Mitinge izin vermeyen ve şiddet kullana polisi ve bağlı bulunduğu İçişleri bakanlığını kınıyorum..

    ***

    De.. Ben Sayın Keskin’i anlayamadım. “Akyol.org da “başörtüsü takan bunu takma sebebini, başörtüsünün ne işe yaradığını izah etmelidir” mealindeki faşist düşünce birden bire demokrat olmuş. Bildiriye de ses çıkartmamış, “orduyu dinlemeyin o zaman .. işte deve işte hendek” demişti. Şimdi bize demokratlık taslıyor.. Neremle güleyim bilmem…

    Ama demek ki kim canı yanarsa demokrat oluyor, diğerlerinin haklarını umursamıyor. Böyle demokratlık olmaz Sayın Keskin. Aynını kim yaparsa yapsın ben karşısına dikilirim. “Ama.. ama…” demeden bildiriyi kınayamayan bana demokratlık taslamasın lütfen.. 1 Mayıs için hükümeti kınarım ama darbeye de karşı dururum. İkisi apayrı şeylerdir. “Hükümet 1 Mayıs’a izin vermedi” diye ona karşı yapılan antidemokratik müdahaleyi görmezden gelmek üstüne de muhtıraya haklılık vermek demokratlık kıstası olamaz. Kıstas partiye, zümreye şartlara göre değişmez..

    [“Sayın Balbazar’ı bir yana ayırıyorum.” diyeceğim ama maalesef özne kendiniz olunca çok çabuk abondone oluyorsunuz siz de.]

  39. Yazan:Emre Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Şimdi gelsin seçim sandığı. Bakalım bu seçildiği halde meclisi mahalleye çeviren mızıkçılar ne yapacak! Hani mahallede maç yapılacaktır. Bir grup gelmez inadına. Maç falanda yapılamaz. İşte o olay.

  40. Yazan:sawyer Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Sevgili Derin Dusunce Grubu üyeleri

    Yarin soyle veya boyle bir sekilde seriat ilan edilse ve Turkiye dini kurallara gore yonetilmeye baslasa buna karsi mucadele edermisiniz? Bugunkunden daha guclu bir mucadele icine girermisiniz? Seriat duzeninin ortadan kaldirilmasi icin caba sarfedermisiniz? Bu cok samimi bir sorudur. Cevaplarsaniz sevinirim.

  41. Yazan:Balbazar Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Ikisi apayri seyler degildir Suat Bey. Ayni sistemdir. “Komunizm tehlikesi” oldugunda orduyu arkaniza siz alirsiniz, “Seriat tehlikesi” oldugunda baskasi alir. Arada da, iste boyle arkasinda kimse olmayanlar kalir. 80’lerde solcularin ceza yasasina karsi cikarken “141, 142, 163” kalibini kullandiklarini, islamcilarin ise “163” ile yetindiklerini unuttuk mu? Isin tuhafi, bugun yurutmenin sopasini yiyen, haftasonundan beri ordunun o yurutmeye yonelik tavrina aciktan ve kosulsuz tavir almis olandir.

  42. Yazan:Balbazar Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Bu arada, Zaman gazetesine, burada soylediklerimden olusan birkac yorum yazdim, hicbiri yayinlanmadi.

    Mustafa Akyol’un “demokrat” merkez saga “oligarsi” ile isbirligi yaptigi icin sitem ettigi yazisina yazdigim yorum da Akyol’un yayinlamadigi ilk yorumum oldu.

    Ilimliligi sindirip, ilimli olmaya calisanlari uca cekmek cok kolay gercekten. Ya da ilimliligimiz cok yuzeysel.

  43. Yazan:Suat Öztürk Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Geçmişe çok takılıyorsunuz Sayın Balbazar. Dünya değişti; bahsettiğiniz günlerde bambaşkaydı dünya.. Herşey değişti, İslamcılar, sağcılar solcular; sadece eski çamların bardak olduğunu farkeden marksist eskilerine “dönek entel liboş” diyen bazı sosyalistler değişmedi.

    Valla hayret ediyorum. Yahu bir de evrimi savunuyorsunuz; kuzum siz statik misiniz? Hiç öyle arkasında kimse yoklar gibi değilsiniz; hemen değreşiyor genetikten kaynaklanan laforizmalar.

  44. Yazan:Suat Öztürk Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Sayın Sawyer,

    “Yarin soyle veya boyle bir sekilde seriat ilan edilse ve Turkiye dini kurallara gore yonetilmeye baslasa buna karsi mucadele edermisiniz?

    İslam’ın kuralları İslam’ı kabul etmeyen hiçkimseye zorla dayatılamaz. Bu Hz.Peygamber’in Medine vesikasından da açıkça bellidir.

    Dolayısı ile bir hayat tarzı dayatması nereden gelirse gelsin kabul edilemez. Günümüz homojen toplumlarında inançlara saygılı bir laiklik İslam düşüncesi açısından en uyumlu siyasal teoridir.

  45. Yazan:Doğu Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Sevgili Sawyer;

    Not: Derindüşünce yazarlarından değilim.

    Şimdi Baykal yanında olsa ona ne dersin? Asıl ve cevaplanması gereken soru bu bence. Adam başladı iki senedir yırttı bir yerlerini kriz çıkartmak için. Sonra birileri şapkadan 367 çıkardı yoksa 367’den tavşan mı çıkardı. Öyle birşey işte. Evet şimdi ne diyeceksin? Adamlar kendileri pişirip kendileri yedikçe sen ben konuşup duralım. Rektörün birisi neler demiş. Aman da aman. Yazık size de bize de. Atatürk hata yapmış olamaz mı desem. Haşa dersiniz. Görünen o. Kırın artık zincirlerinizi. Hahahaha. Ben; bağnazın, yobazın, gericinin önde gideniyim. Neyse ki ben’i ben yönetiyor. Cemil Meriç ne demiş? “Mağaradakiler” demiş. Aman diyim tavan çökmesin. İçeri ışık girmesin.

    Aşağıdaki gürültüden dolayı özür dilerim. Senelerdir ne seneleri yüzyıllardır olan bu gürültüyü tekrar burada çıkarttığım için kusuruma bakmayın. Ama işte insan bu sebepsiz yere aynı gürültüleri çıkartabiliyor.

    Bağa Gel Bostana Gel ( Zamanı Bükmek ) :

    İhraç edilen medeniyet şundan ibarettir: Gözle görülen aldatmanın her zaman ki tekrarı, ama hiçbir zaman neticeye ulaşamayacak yalan, ancak bununla birlikte yüz senelik bir yolun, bir gecede aşıldığı tasavvur edilir. Kültür ve medeniyette yüz senelik yolu bir gecede aşabildiklerini sananlar, ya anlamamışlardır veya başkalarının anlamasını istemiyorlar. Zemini out ve meyveyi tanımayan o bağı, bağın etrafındaki halkın ihtiyacını meyvanın çeşidi kadar tanıyamaz. Ağacın cinsini, aşılanmasını ve yetiştirilmesini anlayamaz; bu toprağı teşkil eden maddeleri tanıyamaz; bu otun ihtiyaç duyduğu özel kimyasal maddeyi anlayamaz; özel meyvenin yetiştirilmesi için bu çevrenin hava ve su miktarını bilemez; bundan önce burada yetiştirilmiş bitkiler konusunda aslen bilgi sahibi dğil, ama buna rağmen gerçek rotayı bulmuştur. O da, meyve tutmuş komşusunun bağındaki ağaçları satın alıp, buraya dikmektir. Daha sonra da bu zeminin, bir benzeri bağ olduğnu görür. Bu büyük hile ve aldatmada kim istifade sahibi olmaktadır? Bu şekliyle bağ sahibi olmuş halka mı? Hayır! Bilakis meyveli ağaçlarını bu halka satanlara yarar vardır. Neden? Çünkü bu halk meyveli ağaçları alıp, kendi bağlarına dikiyorlar, ancak bir-iki gün sonra ağaç kuruyor. Eğer, ağaçların kuruduğunu söylersek, “iyi yeniden satın alırız”. derler. İkinci kez satın alırız ve yeniden kurur, ta sona kadar. Daha sonra bu bğ ne olacak? Bağ odunlardan bir mezar olur. Ağaçları satanlar ne olur? O, kandırılmış zavallı veya kandıran ve vasıtanın cebini boşalttığı bir sermaye kitlesi olur. Kültür ve medeniyet ihracı; satın alınan medeniyet, yani ilerlemiş medenietin zehirini ve maslahatını ihrac etmek veya ithal etmektir. Satın Alana devamlı olarak yalan ve aldatmadan başka hiçbir yararı olmayan sürekli ve tekrarlanan bir muamele. Cebi sürekli boşalıyor ve sonsuza kadar da bu devam ediyor. Devamlı bağ yaptığı ve sonra harabeye dönen bağının zemini, bu haliyle bağ olmayacağı, buna elverişli olmayacağı gibi, hedeften de daha fazla uzaklaşmaktadır. İşte bundan dolayıdır ki, gelişmesini tamamlamamış, hazır olmamış, düşüncede gerekli değişimi yaşamamış, fikri değişmemiş, kültür toprağının, tarihin ve anlayışının derinliklerine medenietin köklerini ve ayaklarını dikmemiş bir toplum, bunları dışarıdan almış ve montaj etmiştir. Böyle bir toplum medeniyet sahibi olamayacağı gibi, medeniyet sahibi olmanın bedelini de elden verir. ALİ ŞERİATİ – AYDIN Sayfa 42 – 43

    Sen Sus’da Ben Hiç Susmayayım ( Sahtesi Gerçeğini Yaşatırmıymışmıymış Neymiş ) :

    Doğrusu aydın, tercüme, kopya ve taklit yolula doğmaz; aksine tahsil etmiş, doktor, mühendis, mimar meydana gelir. Ama aydın meydana getirmez. Aydın yeni bir şekilde ve yeni bir tarzda düşünendir. Eğer okuma-yazması olmazsa, olmasın… Felsefe bilmiyosa, bilmesin. Fakih değilse olmayıversin; ama zaman (?) hissetsin, halkı anlasın. Şimdi nasıl düşünmenin gerektiğini bilmelidir, nasıl bir sorumluluk taşıdığını hissetmeli, bu sorumluluklar gereğince fedakarlıklar göstermelidir… Ancak islam toplumu ve doğuda aydın nasıl meydana gelir? Jean Paul Sartre “Yeryüzünün Lanetlileri” kitabının önsözünde, batılıların aydın yetiştirme tarzını doğulular için saklıyor ve şöyle diyor: “Biz kabile reislerini, hem ailesi mensuplarını, para sahiplerini, Afrika’nın zorbalarını, Asya’nın büyüklerini getiriyor, Amsterdam, Londra, Norveç, Belçika ve Paris’te birkaç gün gezdiriyor, elbiselerini değiştiriyor, yeni sosyal ilişkiler öğrendi diyorduk. Böylece bunlar yeni pantaloon, ceket giyiyor, yeni gidiş geliş tarzı, ağırlama şekli öğreniyor, Avrupalı’lar gibi düğün yapıyor veya Avrupa geleneklerine göre evleniyorlardı. Mobilyalı yeni hayat, yeni süsleme, yeni Avrupa’ca masraf tarzını öğreniyor ve dolayısıyla kendilerine Avrupa yemeklerini öğretiyor; ülkelerinin Avrupa’lılaşmasının arzusunu kalblerine yerleştiriyorduk. Bilahare, bu operasyondan geçirdikten sonra onlarımemleketlerine gönderiyorduk. Hangi ülkelere? Kapıları devamlı olarak yüzümüze kapalı ülkelere… O ülkelere yolumuz yoktu; biz necistik, biz cin olarak görülüyorduk, biz düşmandık, bizden korkuyorlardı; insan görmemişlerdi. Kendi ellerimizle yetiştirdiğimiz aydınları, ülkelerine geri gönderiyorduk. Bunun ardından biz Amsterdam’dan, Berlin’den, Belçika’dan, Paris’ten feryad ediyorduk: İnsanların kardeşliği zaman geçmeden, sesimizin Afrika’nın değişik kesimlerinde, bu aydınların ağzından –tıpkı suda atılan bir taşın meydana getirmiş olduğu kavisler, dalgalar misali- yankılandığını görüyorduk. İnsanların kardeşliği diye bağırıyorduk. “Beşeriyet dini, muhtelif dinlerin yerine” teorisini ortaya atıyorduk, ve onlar aynı sözü tekrarlıyorlardı. Bu, onların ağzıyla söylenen bizim sözlerimizdi. Biz durgun olduğumuzdan, havuzdaki deliklerde sessizdi. Konuşmaya başladığımız zaman, yankısı ve kendi sesimizi yetiştirmiş olduğumuz boğazlardan duymaya başlıyorduk. Bundan sonra, bu aydınların söylemek için en küçük bir sözlerinin olmadığının yanında –elbetteki bizim onların diline sunduğumuzun dışında- halklarından konuşma hakkınıda aldıklarına mutmain olduk. (9)

    9- Bu cümleye iyice dikkat edin, bütün musibetlerimizin kaynağı budur. ALİ ŞERİATİ – AYDIN Sayfa 54 – 55 & 67

    Bir Adam Vardı ( Hala Var! ) :

    Bütün yönlerden iyi olduğumuzu izah etmeye çalışıyorum. Hayır! Duraklamıştık, ama asildik. Asil idik de ne demek oluyor? Yani “kendimiz idik. Değerler bizden kaynaklanıyordu. Duraklamıştık, ama insandık,” “kendimiz seçebiliyorduk” “kendimize aid zevklerimiz vardı” “kendimiz elbise yapıyorduk; bina yapıyorduk; bizzat kendimiz renk, güzellik ve modayı belirliyorduk. Kendimiz şiir söylüyorduk, yazıyorduk… Kendimiz din-diyanet sahibiydik, kendimiz inanıyorduk ve bunların tamamı bize aitti. Lakim şimdi bunlar bizim malımız değil. Bizim en iyi mütefekkirimiz özüne dönüş yapmak ve asalet istiyor, ama yine de tercüme yabancıdır. ALİ ŞERİATİ – AYDIN Sayfa 60

    Param Yok Pulum Yok ( Züğürt Tesellisi ) :

    Avrupa’da çok eski dostlardan birinin evine gitmiştim, baktım ki ev sahibi “ben özüme dönüş yaptım” demek için bir çift çarığı kapısının üstüne asmış. Kendisine şöyle sordum: “Kimler çarığı odanın kapısına asar? Sen Amerika’lılara dönmüşsün. Onlar çarık ve sini satın alarak duvarlarına asıyorlar. Bunlar da takilddi. Sen hangi özüne dönüş yapmışsın? Sen aslen kendini tanımıyorsunki, ona dönüş yapmış olasın?” ALİ ŞERİATİ – AYDIN Sayfa 61

    Çığlığın Tamamı: http://dogu.wordpress.com/2007/04/22/ali-seriati-%e2%80%93-aydin/

  46. Yazan:Balbazar Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Degismedi Suat Bey, islamcilik kendine ait bir ekonomi olusturup kendi burjuvazisini ve entelektuellerini yaratti diye uzerinde durdugu temeller “demokratik” oluvermedi. Bircok faktorun ve zaman ve buyumenin etkisiyle olgunlasmistir Islamci kultur, evet, ama hala bircok seye karsi yaklasimlarini temelde kin ve nefret ile ifade etmektedirler (Bekir Yildirim’in yazdiklarinda dogrudan, Mustafa Akyol’unkilerde ise gizlenmis olarak bulabilirsiniz bunun orneklerini). Bugun kitleleri temsil eden ve kitlelerin dinleyecegi siz degilsiniz, Bekir Yildirim zihniyeti.

    Islamci basinin mitinglere ve 1 Mayis’a yaklasimi bile ozde hicbirseyin degismediginin somut bir delilidir. Mitinglere saygi gosteriliyormus gibi yapilip birkac kisi secilmis ve aynen milliyetciler tarafindan Hrant Dink icin kullanilan suclamalar kullanilarak bu insanlar hedef gosterilmistir ki, gorunen sizin de bu hedef gostermeyi hakli buldugunuz. Yakin zamanda Turkan Saylan bir saldirinin hedefi oldugunda bunun dogrudan sorumlusu olacaklarini benim simdi kendilerine de yazarak soyledigim Zaman gazetesinin o zaman provokator olarak hangi esrarkes’i gosterecegini gercekten merak ediyorum. Ayni sekilde, bugun cok net ve yanli haberlerle 1 Mayis’ta olanlarin tek sorumlusu ise DISK ve gostericiler olarak gosterilmistir, bunun tek nedeni de yurutmeye kayitsiz kosulsuz destek olma kaygisidir.

  47. Yazan:MY Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Sayin Sawyer,

    <b>”Eger biz sopayi birakirsak seriatçilar ele alir”</b>
    seklindeki korkunuz elbette DAYATMACI YOBAZ LAIK bir ülkede yasamanizdan kaynaklaniyor.

    Demokrasilerde dayatma olmaz. Yazarlarimizdan Mustafa Akyol forumunda Iran’daki dayatmalari sert bir dille elestirmistir. Gene bu forumda bir çok yazarimiz uzun zamandir laiklik anlayislarini çok açik bir dille anlatmistir. DUSUNCELER, PAKVIZYON gibi forumlarda çikan yazilar bizim burada iki satirlik deklarasyonlarimizdan çok daha kiymetlidir.

    Ama ben size bir kere daha açikça yazayim : Adina “Seriat” da dense her türlü dayatmaya karsiyim. Dini doktrinleri çok farkli da olsa Iran, Suudi Arabistan, Afganistan ve Sudan SERIAT devleti olduklarini ilan etmislerdir. Bu ülkeler HUKUK bakimindan hiç de özenilecek durumda degiller. Benim kanaatimie göre Islâm dininin prensiplerinden de uzaklar.

    Eger, ALLAH korusun, Türkiye bu ülkelere benzeyecek olursa bu duruma karsi mücadele etmek boynumun borcudur. Hem müslüman olarak hem de Türk olarak. Türkiye’yi seven herkesin de böyle yapmasi gerekir.

    Ancak SERIAT kelimesi birden fazla seyi temsil eder. Hz Muhammed’in, Hz Isa’nin, Hz Musa’nin da seriati vardir. Bunlar dini kavramlardir. Osmanli imparatorlugunun adina SERIAT dedigi kanunlar ise insanlar tarafindan yapilmistir. Hatta hristiyan milletlerin kanunlarindan kanun alinip bu Seriat’a eklenmistir. Sirplarin madencilik, Macarlarin arazi hukuku buna iyi bir örnektir.

    Ancak bazi insanlarin “Bize anayasa gerekmez, bizim Kur’an’imiz var” dediklerini duydum. Bu fasizme gider. çünkü yöneticilerin yaptiklari hatalari elestiremezsiniz. NE? SiZ ALLAH’A KARSI MI GELIYORSUNUZ? derler. Elestirilmeyen rejimler yozlasir, fasistlesir.

    Ama bunun suçu Islâm’in üzerine atilamaz. Mesela ülkemizde bazi seyleri elestirirseniz GERiCi veya BÖLÜCÜ diye etiketleniesiniz. Atatürk’e ADAM dedi diye Atilla Yayla’nin basina gelene bakin. Yani TABU nereden gelirse gelsin deokrasiye aykiridir.

    Kisacasi insan ahlaksizliginin dini ve milliyeti olmaz. Kendini demokrat kabul eden her insan dayatmanin her türüne karsi çikmalidir.

    Dostlukla

  48. Yazan:Doğu Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Sevgili Balbazar;

    Dünya bize gülüyor pis pis. Diyorlar ki: “Bakın iki dernek başkanı ki her fırsatta bunların dini olan İslam’a sövdüler. Ve şimdi bu ikisi arkalarına 1,5 – 2 milyon Müslümanı alıp coşkuyla Laiklik, Cumhuriyet ve Demokrasi adına Şeriat istemeyiz dediler ve Peygamberlerinin doğumunun kutlanmasını yuhaladılar. Ve daha neler neler. Aslında 1.5 – 2 milyon müslümanın bunların ardına takılıp suya gitmesi yeter bizim gülmemiz için.”

    Sevgili AKP’den korkanlar;

    Şu Tandoğan ve Çağlayan meydanlarında sergilediğiniz coşkulu, heyecanlı ve ateşli AKP korkusu var ya; işte bir kere de o şekilde Allah’dan (c.c) korksanıza! Immmm… Atılan sloganlara ve genel söylemlere bakılırsa bu cümleyi kurmam bile abes. Belki birkaç kişi faydalanır.

    İyi günler…

  49. Yazan:Suat Öztürk Tarih: May 1, 2007 | Reply

    Sayın Balbazar,

    Sizin kafanızı çok karışık görüyorum. Değişimi farketmediğiniz gibi kendi kültürel kodlarınızdaki refkleskslerinizin karşıt kutuptaki insanlarda da olabileceğini anlayamıyorsunuz.

    Kendinizi demokrat olarak tanımlarken örn. 1 mayıs için, örn. muhtıra için, örn. İslamcı geçmişe sahip partiler için takındığınız tavırları bir karşılaştırın bakalım nesnellik görüyor musunuz?

    Bu nesnelliğe sahip olmadığınız halde karşı taraftan bunu beklemek hakkaniyetli değil. Kaldı ki sokağa çıktığımızda tektip insanlar yok. Her görüşten her düşünceden insanlar var. Hepsinin bir geçmişi, geçirdiği süreçleri, değişimleri, şimdiki aidiyetleri var. İçlerinde, tecrübe ettiğim gibi “keşke sizi kesseler” diyenler var. Tıpkı İslamî cenahta da olduğu gibi. Bunu genelleştirmek ancak ideolojik amentünüzü sağlamlaştırır; bu, gerçekçi bir bakış değil.

    Demokatik sistemi de kusursuz sanma gibi bir vehminiz var sanki. Tıpkı insanları da kusursuz sanma vehminiz olduğu gibi.

    Bu konuda yeterli oldunluğa sahip olmadığınızı düşünüyorum; tıpkı haklı-haksız şikayet ettikleriniz gibi..

  50. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 2, 2007 | Reply

    Sayın Sawyer,

    Anlamak için sorduğunuz samimi sorularınız için teşekkürler. Derin düşünce grubundan kimse dayatmacı herhangi bir sistemi kabul etmez ve karşısında direnir. İlkelerimizde açıkça ifade edildiği gibi bireysel hak ve özgürlüklerin karşısındaki her türlü engellemeye karşıyız. İran’da olsaydık hepimiz kadınların başlarının örtülmesine karşı çıkacak ve molla rejimini yerecektik. Veya Fransız olsak ırkçı partiler faşizan söylemlerinin karşısında duracaktık. İslamilik veya müslümanlık devlete ait bir sıfat değildir, bireylere ait birer sıfattır. Devletin sıfatları adil olmak, zalim olmak, müşfik olmak, baskıcı olmak gibi sıfatlardır. Devleti yönetenler Budist de olabilir, ateist de olabilir, önemli olan adil olmasıdır. Peygamberin sahabileri Medine’ye göç etmeden önce Hristiyan bir devlete sığınmışlardır.
    Şahsen CHP tüm dinlere ve ideolojilere eşit uzaklıkta olsa, ve ülkeyi adil bir şekilde yöneteceğine inansam CHP’yi de destekleyebilirim. Bunun yanında AKP, bir gün şeriat devleti ilan ettim, artık kadınlar başı örtülü olacak, erkekler de zorla namaz kılacak derse buna önce bizler karşı çıkarız.
    İslam’ın özü de budur. Sizi şeriat diye korkttukları şey, 2.dünya savaşından sonra sömürgeleşen topraklarda zalim devlet adamlarının halkı manüple etmek için kullandıkları bir araçtır. Ne yazık ki müslüman toplumları geri bıraktırılmıştır, bu da aynı amaca matuf olduğundan kasıtlıdır. Uyanmış bir halkı kimse diktatörlükle yönetemez.
    Korku, totaliter rejimlerin baskı aracıdır. Mehmet bey yazısında çok güzel analiz etmiş bunu. Sizi şeriatle, irticayla korkutarak kucaklarına oturtanların amacını biraz objektif olarak değerlendirin lütfen.
    4-5 yaşlarımda dedemlerde salona girmemi yasaklamışlardı. Orada “Koca Burun” vardı, ne demekse (ebeveynlerin yaratıcılığına hayranım). Sonuç: Geniş bir oyun alanında eğlenmekten mahrum oldum, özgürlüklerim kısıtlandı. Ve evet, “Koca burun” beni yemedi… Bunu bir kazanım sayabiliriz.

  51. Yazan:ikna Tarih: May 2, 2007 | Reply

    Öyle bir hava var ki bazı kesimlerde, sanki sandık hiç gelmeyecekti! seçim hiç olmayacaktı!

    Eğer ki 7 ay sonra öyle yada böyle seçim olacaktı ise şimdi “sandığı milletin önüne getirdik!” diye övünmenin manası ne ?

    Yada Cumhurbaşkanı Akp li olarak seçilseydi 7 ay sonra seçim olmayacak mıydı ?

    7 ay içinde rejim değişecekti de millet sandığı unutacak bir daha göremeyecek miydi ?

    “Millet iradesi her şeyin üzerinde, seçime gidin ?” diyen bir kesim insan “cumhur, meclis başkanı, başbakan” aynı görüşten insanlar olmamalı diyor. eğer halk bunun böyle olmasını istemiyorsa 7 ay sonra hem başbakanlığı hem meclis başkanlığını alıp başkasına verebilirdi, değil mi ? Seçimlerde bunu belirlerdi, işi bitirirdi.

    Buradan çıkan tek sonuç “halk iradesi”ne güvenilmediğidir. Seçim isteyenler “samimi” değildir. Sizin belirlediğiniz, çerçevesini sizin çizdiğiniz “modern toplum” standartları, evrenesel, demokratik, hukuk üstünlüğüne dayalı standartlar değil.

    Her şeyden önce insanları “zor ilen” modernleştirmeye çalışıyorsunuz. Siz hangi “modern toplum” dan bahsediyorsunuz ? Siz benim modernleşme istediğime hangi “hakkı” kendinizde bulup karar veribiliyorsunuz ?

    “Bireysel” haklarımı hiçe sayan anlayışla, benim gösterdiğim “bireysel irademi” yok farz ederek “modern” olmadığımı söyleme yetkisini “silah” gücünden almak isteyen insanların “modern” oldukları hatta ve hatta “sosyal demokratlık” iddiaları sadece komedidir.

    Son anayasa mahkemesinin verdiği kararı bizzat hukukçular “hukuk faciası” olarak değerlendirirken aynı hukukçuların “hayırlı bir karar” olarak değerlendirmesi “ülke yararına ve memleketin önünü açan” bir sonuç olarak dillendirmeleri, hukukun üstünlüğünü savunan herkesi “işte hukuk, savunduğunuz değer bu mu ?” söylemiyle karşı karşıya bırakmıştır.

    Peki “suç var suçlu yok” gibi anormal bir karar ile aynı kefeye konabilecek bu karar nasıl çıkar ? işte böyle çıkar!!!

    Böyle bir sonuç ancak “müdahale” ile çıkar. Yani anormal süreçlerde oluşur. Yani “Asker muhtırası” nı normal gören bir ülke aydının bol olduğu memleketlerde hukuk bu sonucu doğurur!

    Anayasa mahkemesinin aldığı karara herkes saygılı olmak zorunda. Lakin mahkeme üyeleri öyle şartlar altında bırakılmıştır ki, “yukarı bıyık, aşağı sakal” diyerek karar vermişlerdir. Eğer seçimin ilk turunu iptal etmese “muhtırayla ters” düşecek ve belkide ortam daha da gerilecek, öte yandan iptal kararı çıkarsa “hukuka aykırı” sonuç olarak yorumlanacak ve hepsinden önemlisi “bir daha meclis cumhuru seçemez” noktasına gelinecektir.

    Yaşanan süreç ile
    “Akp elinde ki ekmeği uzatmadığı halde, ekmek elinden alınmış (bu durumu büyük sevinçle karşılayanlarda olmuş) sonrasında bir güzel “yağ” sürülmüş daha da sonrasın da Akp ye geri verilmiştir.” Açıkçası bütün dengelerle oynanmıştır!

    Tüm bunlar bir tarafa, inanılması çok zor sözler duyulmuştur. İnanılmasının zor olması sözlerin niteliği kadar söyleyenlerin temsil ettikleri konumlardır.

    Dün gece NTV kanalında “Sivil Toplum Örgütleri Birliği Başkanı” olan bir Bayan “darbeler meşrudur” diyebilmiş, başında “sivil” kelimesi olan bir birlik başkanı “darbe ve muhtıraları” savunmuştur. Bu şahıs “sosyal demokrat” bir parti, “sol” olduğunu iddia eden bir parti başkanı tarafından “milletvekili” adayı yapılabileceğiyle müjdelenmiştir.

    Millet “hayretle, dehşetle ve ibretle” gelişmeleri izlemekte.

    Hayırlısı neyse o olsun….

  52. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 2, 2007 | Reply

    Sabih Kanadoğlu’da bugün anayasaya göre erken seçim yapılamayacağını söylemiş. Söyleyecek söz bulamıyorum. Oligarşik saltanata vantuzla yapışmışlar. Hukuk adamı namında insanlar anayasayı kalbura çeviriyorlar. Dün bir çığırtkan kadın çıkmış demokraside herkes konuşur, asker de konuşur diye inciler döktürüyor, bir muhalefet lideri de Stephen King karakterleri gibi ortalığa tükürüklerleriyle beraber dehşet saçıyor.
    Ne demiş şair:
    Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası var ise,
    Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır…

    Sırtını topa, tüfeğe dayayanlar hakkın, adaletin karşısında hesap verecekler. Bugün değilse, yarından sonra.

  53. Yazan:Keskin Tarih: May 2, 2007 | Reply

    Suat Bey,

    Ben Sayın Keskin’i anlayamadım. “Akyol.org da “başörtüsü takan bunu takma sebebini, başörtüsünün ne işe yaradığını izah etmelidir” mealindeki faşist düşünce birden bire demokrat olmuş.

    Orada iki defa ne demek istediğimi açıklamama rağmen, hala aynı şeyi tekrarlamanızın ardında bir iyi niyet göremiyorum! Tarihlere baktım, acaba bu yorumu daha önce mi yazmışsınız diye, ama hayır! Ahlaklı davranmaya davet ediyorum.

    Bildiriye de ses çıkartmamış, “orduyu dinlemeyin o zaman .. işte deve işte hendek” demişti. Şimdi bize demokratlık taslıyor.. Neremle güleyim bilmem…

    Bu da çarpıtılmış bir yorum. Birincisi orada “orduyu dinlemeyin” değil “dinlemeyin” yazmıştım, bunun içine de ordu ve halk giriyordu. (sadece ordu değil)… İkincisi orada eleştirdiğim, “burnunun dikine gitme” politikasıydı. Yani şimdi kimseyi dinlemeyip burnunun dikine gitmek “demokratlık” mı olacak?… Bunu nasıl ustalıkla çeviriyorsunuz, hayret ediyorum!

    “Orduyu dinlememek” de demokrat bir tutum değil! Ordu dış kapının mandalı değildir, anayasal olarak bu ülkenin koruyucusudur. Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir uzlaşı içinde belirlenir. Yangından mal kaçırır gibi “ben seçtim oldu” diyerek olmaz. İstenmeyen birini seçmek, “dindar olacak!” demek, birilerinin “gazını almak” için uğraşmak, nasıl “demokratlık” olacak?!

    Sizin “demokrasi” dediğiniz şu: “Ben bir şekilde iktidara geldim. Mantıksızlık, temsil adaleti, demokrasiye uygunluk filan HİÇ önemli değil!.. Ben buraya geldiğime göre burada canımın istediğini yaparım. Babamın malı gibi yönetirim, kimse karışamaz, sesini çıkaramaz, itiraz edeni ezerim, yasaklarım. Herkes bana boyun eğecek! Ben de herkesi bastıracağım!”

    “Demokrasi” diye savunduğunuz anlayış bu!

    Bildiri meselesine gelirsek… Bir kere bildiriyi hem yanlış (dar anlamda) anlıyor, hem de yanlış yorumluyorsunuz. O bildiri darbeci değil, tersine darbeyi önlemeye yöneliktir. İktidar, o kadar uyarıdan ve gerginlikten akıllanmıyorsa ve hala “bildiğimi okurum ben” modundaysa; gerginliğin daha fazla tırmanmaması için TSK sorumluluk bilinciyle iktidarı uyarmıştır. “Kendine gel, otobüs yuvarlanacak direksiyonu doğru tut” demek istemiştir. (Tabi bu mesaj alındı mı? Pek sanmıyorum!) Bu, iktidarın ülkedeki tehlikeyi görmesi ve azaltmaya çalışmasına yöneliktir.

    O bildiri demokrasiye uygun birşey değil elbette, ama geri plandaki binlerce olayı ve anti-demokrasiyi yoksayarak, sadece “bildiriyi kınıyorum” demek anlamsız olur. (O zaman işte demokrasi, yukarda söylediğim gibi anlamda kullanılmış olur.) Bildirinin içeriği ve anlamı tartışılmalıdır. Bu ülke laik mi, değil mi? Laiklik ne demek? Laiklik tehlikede mi? vs… Yoksa onun “bir müdahale oluşu” değil. Bu şekilde krizleri aşıp yola devam edebiliriz.

    Ben “işte deve işte hendek” derken de bunu kastettim. İsterseniz bunları takmayıp, inatla bildiğinizi okuyabilirsiniz! Ama o zaman bir yere ulaşamazsınız.

    İyi günler.

  54. Yazan:deli Tarih: May 2, 2007 | Reply

    iktidarda değilmisiniz gereğini yapın ( az da biz ihale-para peşinde koşalım) yokmu hiç erkek hep lafta mı işler hem bügün bir çok devlet kuruluşu sizin gibi düşünen insanlarla dolu = İNANDIKLAR GİBİ YAŞAMIYANLAR YAŞADIKLARI HAYATA İNANMAYA BAŞLARLAR= gereğini yapın abiler icazet verirse= vermezse lütfen bir gün bile olsa ALLLAH’A kul olun=

  55. Yazan:Balbazar Tarih: May 2, 2007 | Reply

    Suat Bey, konu ben degildim, ama degerlendirmeleriniz icin tesekkurler, elbette benim icin yararli oldu.

    Bugun Kursat Bumin de sirasi mi degil mi diye bakmadan Zaman’in haberciliginden hakli haksiz sikayet etmis, sanirim solaklik bizleri cig kiliyor ister istemez.

    Size iyi demokrasi savunuculuklari. Umarim gercekten inaniyorsunuzdur, guc tamamen bir tarafin eline gectiginde daha demokratik bir ulke olacagimiza.

  56. Yazan:Suat Öztürk Tarih: May 2, 2007 | Reply

    Sayın Keskin,

    Kusura bakmayın da maalesef sizi ciddiye al(a)mıyorum. Ciddiye aldığım benzer düşüncede olduklarınıza da “Sahte Demokrat” diyorum. Bakın burada yazdım; okuyabilirsiniz:

    http://www.dusunceler.org/2007/04/30/sahte-demokratlar/

    Sayın Balbazar

    Gücün dağılımındaki adaletsizlik tüm demokratik sistemlerin daha doğrusu bizatihi demokrasinin kusuru. Daha önce de söyledim; demokrasi mükemmel bir sistem değildir, ama alternatifleri içinde en iyisisiri. Ehven-i şer denmesinin sebebi de budur. Bu yüzden bundan başka çaremiz yok.

    Türküye’de “Birikim” çevresi hariç “sol”olduğunu düşünmüyorum pek. Hele hele CHP gibi partiye sol demek herhalde sola hakarettir.

    Bu arada farkettiyseniz oligarşi boş durmuyor. 367 mucidi Kanadaoğlu bu saatten sonra TBMM Anayasa değişikliği yapamaz diyormuş. CHP Cumhurbaşkanını halk seçsin teklifine karşı çıkıyoruş. Oligarşinin temsilcileri kanal kanal gezip C.Başkanını halkın seçmesinin mahzurlarına değinip duruyor..

    Takke düştü kel göründü. Seçim de geliyor. Akşam Birikim’den laçimner “AKP oy patlaması yapacak” dedi TV’de. Yani Erdoğan istese bu kadar ayarlayamazdı herşeyi..

    Anadolu’da “Allah’ın sopası yok” diuye bir deyim vardır; olan aynen o.

    Öyle bir sürece girdik ki ya bir sabah tank sesi ile uyanacağız ya da halkın iradesine karşı kurulan hokkobaz setler yıkılacak. Memleketim için hayırlısının olması için dua ediyorum..

    Bu konuda iki taraf var Sayın Balbazar; başka taraf yok. Tarafınızı demokrasiden yana seçin; önce demokrasiyi kurtaralım sonra AKP’ye ya da kğim gelecekse işte o siyasi iradeye sistemi düzeltmesi için çullanırırz.

  57. Yazan:MY Tarih: May 2, 2007 | Reply

    BASÖRTÜSÜ KORKUSU NEYi SAKLIYOR ?

    Asagidaki alintiyi Sayin Sawyer’a armagan ediyorum 🙂

    “Çocukluğumdan beri okuldaki bütün hademeler, devlet dairelerindeki müstahdemler, devlet hastanelerindeki hastabakıcılar hem devlet memuru hem de başörtülüdür ama bunun mesele yapıldığını hiç hatırlamıyorum. Peki şimdi neden mesele oluyor? Çünkü devletimiz onların okullarda hademe olmakla yetinmeyip bir de öğretmen olmaya kalkmalarını hazmedemiyor bir türlü. Hastabakıcı oldukları sürece sorun yok. Ama karşısında doktor olarak görmeye dayanamıyor. Mahkeme kapısında mübaşir olabilirler. Yeter ki, cübbe giyip yargıç olarak karşımıza dikilmesinler! Köşedeki bakkal, pazarda köy yumurtası satan amca, kapımızdan geçen seyyar satıcı olmakla yetinmeyip holdingler, bankalar kurmalarını, gazete-dergi-TV patronu olmalarını kabullenemiyor. Başörtülü ya da çember sakallının, devlet kapısındaki boynu bükük vatandaş olmaktan çıkıp devlete sızmaya (!) kalkışmasını hafsalası almıyor. Büyüyen-gelişen Türkiye’nin yeni resmidir bu ürkülen resim.

    Türkiye büyür ve zenginleşirken, köydeki uzak akrabalarımız, köşedeki bakkalımız, kasabadaki manifaturacı Hacı Amca da çalıştı, sermaye biriktirdi, çocuğunu üniversiteye gönderdi. Toplumsal konumunu alt katmanlardan üst katmanlara doğru yükseltti. Ekonomik hayatta, kamu hayatında “görünür” hale geldi.

    İşte “irtica geliyor” diye feryat edilen şey, bu görünürlüktür, toplumsal konumlanıştaki bu yükseliştir.” Gördüğünüz gibi, 1998’den bu yana pek bir şey değişmemiş. Üstelik, dindar kesimlerin toplumsal konumlanışındaki bu yükselişi hazmedemeyen sadece devlet değil; toplumun bir kesimi de aynen devlet gibi hissediyor bu konuda. Hele hele söz konusu yükseliş Çankaya’ya kadar varınca, “artık çizmeyi aştılar” diye isyan edip meydanlara koşuyor.

    Bugün Gazetesi’nden güzel bir yorum :

    http://www.bugun.com.tr/haberler/020507/p47720y138.html

  58. Yazan:Doğu Tarih: May 2, 2007 | Reply

    http://fc01.deviantart.com/fs13/f/2007/070/5/c/Tayyip__in_icine_X_ray__le_bak_by_B4Ds3ct0R.swf

    Yorum yapmama gerek yok demi.

  59. Yazan:Balbazar Tarih: May 3, 2007 | Reply

    Suat Bey, size cevap vermeyi düşünmüyordum ama Nuray Mert hissettiklerimi söyleyivermiş:

    Gün, ‘Darbeye karşıyım’ deyip ruhunu kurtarma günü değil.

    12 Eylül rejimi’ krizde, bir türlü değiştirilemeyen 12 Eylül Anayasası, seçim ve siyasi partiler kanunları ciddi bir tartışmaya ve değişime uğramadığı için bu darboğazı yaşıyoruz. Yüzde 10 barajının doğurduğu temsil krizinin sonuçları ile yüz yüze geldiğimiz için kriz yaşıyoruz.

    Fakat dahası var, Türkiye’de siyasi kültürün iki ana damarını oluşturan ‘cumhuriyetçi’ merkez sol ve ‘demokrat’ merkez sağ söylem ve anlayışların temel sorunları dolayısı ile iflas noktasına gelmesi nedeniyle kriz yaşıyoruz. Birincisi, ‘Toplumun şu veya bu kesimi, şu veya bu kadarı ne derse, ne talep ederse etsin fark etmez, Cumhuriyet’i, laikliği, demokrasiyi biz nasıl tarif edersek odur, aksi takdirde maraza çıkarırız’ diyen bir anlayış. Bundan medet uman, sırası geldiğinde sırtını askere dayamaktan çekinmeyen bir siyasi gelenek. Diğeri, ‘Milletin, milli iradenin asıl temsilcisi biziz, demokrasi sandıktır, başka da bir şey değildir, yetti azınlığın çoğunluk üzerinde tahakkümü’ diyen ve çoğunluğun tahakkümünü demokrasi zanneden anlayış.

    Türkiye’nin, toplumla iletişim kurmaktan ısrarla kaçınıp ikide bir asker gölgesine sığınanlarla, onlara karşı çareyi ‘Hodri meydan’da gören çoğunluk tahakkümcülerinin sıkıştırdığı çıkmaz sokaktan kurtaracak acil demokrasiye ihtiyacı olduğunu görmek zorundayız.

  60. Yazan:Keskin Tarih: May 3, 2007 | Reply

    Suat Bey,

    Düzgün bir dile anlatmaya çalışıyorum. Ama siz bu kafayla giderseniz, biz daha çok darbe görürüz! Ve şunu bilin ki bu kafa her zaman ezilecektir. Nush İle Uslanmayanı Etmeli Tekdir, Tekdir İle Uslanmayanın Hakkı Kötektir… Hiç boşuna “demokrat” triplerine de girmeyin. Neyin ne olduğunu herkes biliyor. Çoçuk mu kandırıyorsunuz? Demokrasinin ardına saklanmayın, çıkın adam gibi “biz şeriat istiyoruz” deyin. Ben kendimi bildim bileli, bu ülke sizin laf oyunlarınızla vakit kaybedip duruyor. Düşün artık yakamızdan! S… (*) olup gidin nerde türban takacaksanız takın! Rahat bırakın ülkeyi, yeter.

    EDİTÖRÜN NOTU:

    (*) İŞARETLİ İFADE SANSÜRLENMİŞTİR.

  61. Yazan:Suat Öztürk Tarih: May 3, 2007 | Reply

    Sayın Balbazar,

    Sabah okudum o yazıyı. Mert tam anlamıyla saçmalamış. Tıpkı ekonomi hakkında yazdığı yazılar gibi. Kafası o kadar karışık ki yazının sonuna dip not eklemek zorunda kalmış. Çelişkilerle dolu bir yazı. Bu  yazıya karşılık bir yazı yazmak istiyorum müsait olunca.

    Aynı gazetede Perihan Mağden Siyasal Ufuk Hareketi’nin (Genç Siviller) bir metnini yayınlamış. BU metni biliyorum ve bunu bir turnusol olarak görüyorum. Kusura bakmayın; hepiniz çuvallamış durumundasınız.

    İşte o metin:

    Bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin amatör vatandaşları, gençler olarak bugüne kadar herhangi bir askeri darbeye, muhtıraya gün be gün şahitlik etmemiştik.

    27 Nisan’da biz de milli olduk.

    Ve en kötüsü de bu ülkede darbeler nasıl meşruiyet kazanır, darbelere karşı neden direnilmez sorularına net cevaplar almış durumdayız.

    Hayal kırıklığı ve utanç içindeyiz.

    Bugün Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde muhtıra ve 367 oy saçmalığıyla hukuk ve demokrasi ayaklar altına alınıyor.

    ‘Ama AKP’ye destek veriyor durumuna düşmeyeyim’ sendromu yüzünden aralarında demokrat bilinenlerin de olduğu pek çok kişi, kurum, çevre şimdiden çuvallamış durumda.

    AKP’ye kim hangi gerekçeyle karşı olursa olsun, bir muhtıra varsa siyasi tartışma yapılamaz.

    Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasına karşı çıkanlar olabilir ama meşruiyetinden kuşku duyulamayacak bu seçimi engellemek için uydurulan hukuki yorumlara, yayımlanan muhtıralara tepkisiz kalmak, net duruşlar ortaya koyamamak kabul edilemez.

    ‘Muhtıra oldu, halk da muhtıracıları destekledi, çekilsin, seçime gidilsin’ demek ise muhtıracıların taleplerini dillendirmektir.

    Bunun 1961’de aday olmaması için açıkça dönemin paşaları tarafından ölümle tehdit edilen ‘Ali Fuat Başgil zaten sağcı, ordu da istemiyor, uzlaşma olsun Cemal Gürsel seçilsin’ demekten, 1973’te ‘askerler Meclis’i bastı, Ecevit’i tehdit etti, istikrar için Faruk Gürler cumhurbaşkanı seçilsin’ demekten, hiçbir farkı yoktur.
    Tarih bunu böyle yazacak.

    Bu kadar darbe geçirmiş ‘demokrat büyüklerimizin’ bu çıplak gerçeği görecek bir deneyimi ve entelektüel özgüveni biriktirememiş olmaları ümit kırıcıdır.

    Demokrasi bu kadar pragmatizmi kaldırmaz. Bir muhtıranın yarattığı kaostan siyasi medet umanlardan biz hiçbir medet ummuyoruz.

    Her darbenin kendince haklı gerekçeleri olabilir. Olayları darbeye, muhtıraya götüren süreçte elbette hükümetlerin de hataları vardır. 27 Mayıs’ta da, 12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de, 28 Şubat’ta da.

    Ama hiçbir gerekçe bir darbeyi haklı çıkarmaz.

    Bir ülkede askerler muhtıra verdiğinde, kanaat önderleri, siyasetçiler, akademisyenler, gazeteciler hükümetin muhtıraya gelen süreçteki hatalarından dem vuramazlar.

    Siyasi analistçilik oynamazlar.

    Muhtıraya karşı çıkarlar.

    Çünkü bir muhtıra varsa, siyaset bitmiştir.

    Önce yapılması gereken, muhtıraya karşı çıkmaktır.
    Bugün siyasi tarih yazmak değil, yapmak günü.

    Bugün bu muhtıraya karşı çıkmayanlar, bundan 20 yıl sonra bu muhtıranın tarihi yazılırken muhtıraya göz yuman erken analistler olarak darbe tarihimizdeki şanlı yerlerini alacaklardır.

    Muhtıraya destek vermesi beklenenler bizleri yanıltmadı. Onlara omuzlarına taktıkları yeni rütbeleriyle başarılar.

    Ama ya demokrat bildiklerimiz!

    Demokratlık zor zamanlarda belli oluyor.

    Türkiye’de demokratlığın sadece kendine demokratlık olduğunu, 27 Nisan’dan bugüne geçen birkaç gün içinde içimiz acıyarak yeniden görmüş olduk.

    Ve Türkiye’de bu otoriter sistemin nasıl bir dengeler mekanizması kurduğunu, zencileri zencilere kırdırarak ayakta kaldığını çıplak biçimde anlamış olduk.

    Ortada açık bir askeri müdahale varken ve bir gazetenin reklam kampanyalarıyla şişirilmiş taktiksel bir ‘irtica geliyor’ söyleminden başka ciddi açık bir tehlike görünmezken, ‘ne darbe ne şeriattan’ başka bir şey söylemeye dilleri varmayanları, bir denklem kurmadan, tepkisini hükümsüzleştirmeden muhtıraya karşı çıkamayanları, bugüne kadar çok eleştirdikleri 12 Eylül’ü destekleyen muhafazakârlarla aynı demokrasi cehennemine gönderiyoruz.

    Artık ne 12 Mart’ta, ne 12 Eylül’de gördüğünüz işkenceler, yaşadığınız mağduriyetlerle ilgili hikâyelerinizi dinleyeceğiz, ne de 12 Eylül’e destek veren ya da ses çıkarmayanlar hakkında okuduğunuz lanetleri.

    Bundan sonra ötekini anlamak, farklılık, demokrasi, AB kriterleri, hukuk devleti üzerine yazdıklarınızı okumayacağız, yaptıklarınızı takip etmeyeceğiz.

    Demokrasi sınavı devam ediyor, hâlâ bu ders geçilebilir. Tüm sivil demokratik güçleri siyasi çekincelerini bir tarafa bırakarak muhtıraya karşı demokratik süreci desteklemeye davet ediyoruz.

    Demokrasi tarihimizin kabarık sınıfta kalanlar listesine girmemek için!

    SİYASAL UFUK HAREKETİ
    http://www.suhareketi.org

  62. Yazan:Doğu Tarih: May 3, 2007 | Reply

    Durum budur hem de yıllardır budur:

    Bizim toplumumuzda aydınlar, orada burada Avrupalı aydınların dine karşı oldukları duyuldu mu, hemen kendileride hiç düşünmeden, şu din bu din demeden dine karşı oluverirler. Böyle olmakla Avrupalı aydınların düzeyine ulaştıklarını sanırlar. ALİ ŞERİATİ – BİZ VE İKBAL Sayfa 56

  63. Yazan:Balbazar Tarih: May 3, 2007 | Reply

    Suat Bey, çok basit bir soru: “muhtıraya karşı demokratik süreç” nedir, desteklemek için ne yapmak gerekir?

  64. Yazan:Suat Öztürk Tarih: May 3, 2007 | Reply

    Sayın Balbazar,

    Bu basit cevabını hala bilmiyor ve “27 Mayıs iyidir”, “12 Eylül kötür”, “28 Şubat iyidir” vs. diyorsanız bu saatten sonra öğrenmeye çalışmayın derim..

    Muhtıraya direnmeye düşülecek her şerh “tecavüzcü suçlu ama o kız da mini etek giymeseydi canım” demekle eşdeğerdir.

  65. Yazan:MY Tarih: May 3, 2007 | Reply

    <b>Hangi Darbe iyidir?</b>

    Geçen aksam Can Dündar’in “Neden?” adli programinda iki büyük mitingi organize eden bir federasyonun baskani sarisin toplu bir hanim vardi. <b>27 mayis devrimdi, iyiysi, gerekliydi</b> gibi konustu. Adnan Menderes kendisine gereken cevabi verdi. “BAZI DARBELER iYiYDi” diyen birisi nasil demokrasiden bahsedebilir?

    Bu oligarsinin “ben kazanacaksam demokrasi olssun kaybedeceksem darbe olsun” seklindeki tavri bize ne çok zarar verdi. Bütün vatanseverlerin görmesi gerek bunu artik. Lütfen.

    Dostlukla

  66. Yazan:Balbazar Tarih: May 3, 2007 | Reply

    Karşınızdakinin ne düşündüğünü varsaymaya gerek yok. Ben ciddi bir soru soruyorum, siz slogan atıyorsunuz. Muhtıraya nasıl direnilir?

    Muhtıraya kayıtsız koşulsuz karşıyım, askerin olası müdahelesine karşı oluşturulan yönetime itaat etmeyeceğim diye açıklama yaparak mı?

    Ortak platform oluşturup kitlesel gösteriler düzenleyerek mi?

    Aydınlar dilekçesi girişiminde olduğu gibi imzalar koyup asker elini çeksin diyerek mi?

    Komutanlara dava açarak mı? Örgütlü bir şekilde hukuki hesap sormak için çaba göstererek mi?

    Seçimde AKP’ye oy vererek mi?

    Yoksa bir takım kişileri hedef alıp din düşmanı olduklarını iddia ederek darbeye bahane olabilecek şiddete davetiye çıkararak mı?

    Çuvalladığını iddia ettiğiniz insanların çoğunun yukarıdaki ilk beş edime de çekincesiz, şerhsiz katılacaklarına eminim.

    Altıncısı da “demokratik” bir tepki gösterme şekli, sandığınızın aksine birçok “solcu” arkadaşımın yapmaya kararlı olduğu şey, ama kendi başına hiçbir şekilde yararı olacağını düşünmüyorum.

    Sonuncusuna gelince, ne yazık ki benim görebildiğim egemen tavır bu.

    Kopyaladığınız bildiride ise “Oh be şu solculara da çifte standartlılığımızdan dolayı hesap vermek zorunda kalıp duruyorduk, zaten üç beş kişiler, kitlesel destekleri de yok, onlara mı minnet edeceğiz, nasılsa şimdi bahanemiz de var, hazır fırsatını bulmuşken giydirelim” motivasyonu kendini çok açık ediyor.

    Darbeler, baskılar provokasyonlarla güçlenir, insanları militanlaştırarak kendine zemin bulur. Düşünmeyi bırakıp tamamen öfkenizle hareket etmeniz ancak kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olur. “Koşulsuz benden yana olmayan düşmanımdır” tavrı yeri, zamanı ve gerekçesi ne olursa olsun çirkin bir tavır. 20. yüzyıldaki sosyal mücadelelerin tarihi bunu gösterdi bize, toplum tarafından kazanılan bütün sosyal mücadeleler toplum tarafından kaybedildi. Demokrasi futbol maçı değil.

    Neyse, ok yaydan çıktı nasılsa. Siz beni düşman görmeye devam edin.

    Keskin’e not: Tamam, hepimiz bulunduğumuz çevrelerde o ya da bu önyargılarla dolduruluyoruz. Ama aylardır şu platformda yazıyorsunuz, karşınızdaki insanların tavrı, biraz olsun, “ulan bu adamlar benim zannettiğim kadar canavar mı?” diye sormaya teşvik etti mi sizi? Yaptığınız şey için ayıp’ın çok yetersiz bir kelime olduğunu düşünüyorum. Allah hepimize akıl fikir versin.

  67. Yazan:Suat Öztürk Tarih: May 3, 2007 | Reply

    Sayın Balbazar,

    Sizi düşman gördüğümü de nerden çıkarttınız?

    Ben bir savruluş görüyorum sadece ve muhtıra yiyen “özne”ye göre şerh düşülmez diyorum. Ekranlara bakın bakalım, demokrat geçinenlerin “ama ama ama” larından bol ne var? (Bir de C.Ülsever gibiler liberallerden “ama..”cılar..)

    Saydıklarınızdan ilk 5’ine kayıtsız imzamı atıyorum; 6.cıya da felsefi düşüncemden dolayı değil; bu mücadelede taraf olduğu için atıyorum.

    Ve her demokratın da Jazzeetta’dan Metin Abi’nin çok güzel açıkladığı gibi atması gerektiğine inanıyorum:

    http://jazzetta.wordpress.com/2007/04/30/iki-nokta-ustuste/
    http://jazzetta.wordpress.com/2007/05/02/vatandas-plajini-ahaliden-koru/

    Çözüm? Elbette çözüm olmayabilir. Ama ya entelektüel namus? O ne olacak?

    AKP’nin yığınla eleştirilecek şeyi var; hemen aklıma gelen ilkleri sayayım, Unakıtan’ı, İçişleri ve Adalet bakanını hala orada tutmak gibi.

    Ama artık bu teferruat, bina yıkılıyor biz eşyaların yerini tartışmaya çalışıyoruz.

    Gün demokrasiyi kurtarma günü diye süs olsun diye söylemiyorum.

    Önümüzdeki seçimler bunun mücadelesi olacak.

  68. Yazan:Özkan TÜMER Tarih: May 4, 2007 | Reply

    SADECE LAFLA MI ?

    Sn. Derindüşünce grubu yazarları, uzunca bir zamandır sitenizi elverdiği ölçülerde takip etmeye gayret gösteriyorum. Demokrasinin yoluna kurulan talihsiz “barikat” için tepkinizi ortaya koymuşsunuz. Tebrik ediyorum ve son derece destekliyorum ancak ;

    Bu gibi durumlarda sesimizi internet sitelerinden ve diğer farklı medyalardan mı duyuracağız hep?

    Size çok samimi bir soru sormak istiyorum ve samimi olarak cevaplayacağınızı umut ediyorum.

    Bu gibi durumlar karşısında GERÇEKÇİ(reel) olarak her hangi bir eylem planı düşündünüz mü yada bir eylem planı yapılsa “vücut olarak tepkimizi göstereciz” denilse kayıtsız şartsız bu oluşumun içerisinde olur muydunuz?

    Yoksa “biz tepkimizi bu alanlarda gösteririz bizim için bu yeterli” mi diyorsunuz. Samimi olarak düşüncelerinizi öğrenmek isterim.

    Saygılar.

  69. Yazan:MY Tarih: May 4, 2007 | Reply

    SADECE LAF DEGIL 🙂

    Özkan Bey,

    Sitemize hosgeldiniz. Bütün yazi ve yorumlari henüz okumamis oldugunuzu tahmin ediyorum. Zira çok farkli konularda <b>zit sayilabilecek görüslerin ifad edilmesi pankart ve sloganlarla yapilacak yürüyüslerden daha önemli</b> benim gözümde.

    Degisik kesimlerden insanlarin “AA böyle düsünenler de varmis” diyebilmesi 1 milyon kisinin toplanip yürümesindan daha büyük katkilar yapacaktir ülkemize.

    Bugün oldugu gibi yarin da her inançtan, siyasi görüsten milyonlarca insan beraber yasayacak bu ülkede. GENÇ SIVLLER’in eylemleri olsun, TANDOGAN olsun çarpici fakat kisa süreli etkisi olan eylemler. <b>”ÖTEKI” tarafa güç gösterisi gibi oluyor ister istemez.</b> Oysa bu tür sitelerde ürettigimiz ve tartistigimiz fikirler “ÖTEKI” ‘ni anlamaya, bölücü farklari azaltmaya katkida bulunabilir.

    Özetle LAF (Sohbet, muhabbet) benim gözümde çok daha kiymetli.

    Baska bir sayfada yaptigim yorumu asagiya aktariyorum.

    Dostlukla

     

    Medenice konusmayi bilmeyen bir insan ne yapabilir? Küfür edebilir. Tehdit edebilir. Medeni bir insan için küçük bir kizginlik ile cinayete giden büyük bir öfke arasinda yüzlerce basamak vardir. Oysa CAGLAYAN MITINGI çikisi yazarlarimizdan birine “keske darbe olsa da sizi kesseler!” diye haykirdi bir gösterici.

    Iste normal baris halinden öldürme istegine geçisin bu derecede kolay olmasi artik KONUSAMAYAN, kendini ifade edemeyen insanlarin hastaligi olmustur.

    Bir insanin elinden sohbeti, muhabbeti alirsaniz (ya da ona bunu hiç ögretmezseniz) geriye ne kalir? : Eylem! Düsünemeyen, ayrintilari kendi zihninde temsil edemeyen insan ancak kirip dökerek varligini yasar ve çevresiyle etkilesir.

  70. Yazan:Suat Öztürk Tarih: May 4, 2007 | Reply

    Özkan Bey,

    Ben de kendi düşüncelerimi belirteyim kısaca.

    Öncelikle DD (Derin Düşünce) yazarları olarak çok değişik coğrafyalarda bulunuyoruz. Ben İstanbul’da yaşamıyorum aynı şekilde diğer editör Cengiz bey de öyle. Yazarlarımızın birisi de Anadolu’nun başka bir yerinde, birisi Avrupa’da bir diğeri ABD’den katılım sağlıyor. Yine iki yazarımız uzak doğuya gidiyor sık sık; iki ayda bir toplanmaya çalışıyoruz ama bunlarda bile biraraya gelmemiz çok zor oluyor.

    Bu faaliyet istisnasız hepimiz için ek bir faaaliyet. Çünkü her birerimizin yoğun işleri var. Ve ayrı coğrafyalardayız. Bir arkadaşımız hariç hiçbirimiz öğrenci değiliz. Açıkçası ben İstanbul’da aynı arkadaşlarla sık sık biraraya gelebilmeyi ve çeşitli aktivitelerde bulunmayı isterdim ama dedim ya bunun için engeller var.

    İkinci husus Mehmet Bey’in değindiği husus. Yani hangisi daha etkili, daha uzun vadeli olur? Aktivist eylemler mi yoksa bu tür fikir platformalarında düşünce üretmek mi?

    Sanırım bize ikincisi daha köklü geliyor; hem kendimiz birşeyler öğreniyor hem de farklı fikirlerdeki insanları tanımaya çalışıyoruz. Belki zamanla her iki mücadele biçimini yapmak da mümkün olabilir; çünkü henüz çok yeniyiz, sayımız az ve çok seçici bir biçimde yavaş büyümek isteyen bir grubuz.

    Ama bu arada bireysel olarak başka gruplarla ilişkisi olanlarımız var; mesela “Genç Siviller”, “İstanbulentelektüel” vb gibi..

    Zaman diyelim; bakalım zaman ne gösterecek..

    Selamlar.

  71. Yazan:Özkan TÜMER Tarih: May 4, 2007 | Reply

    Sn Mehmet ve Suat Öztürk, cevap verme nezaketinde bulunduğunuz için teşekkür ediyorum. Tabiki muhabbet, sohbet, tartışma ve dolayısıyla uzlaşma herkesin gönlünde yatan, üzerinde düşünmeye gerek bile olmayan, hepimizin istediği tutumdur.

    Benim daha çok anlatmak istediğim “durum muhabbet ve tartışma ortamı dahi yapılamayacak kadar vahim olursa”ydı.

    Sn. Mehmet’in verdiği cevap bu bağlamda bir nebze açıklayıcı oldu.

    Saygılar.

  72. Yazan:MY Tarih: May 5, 2007 | Reply

    Sayin Balbazar,

    önerilerinizin hemen hepsi gerekli ve tamamlayici. Hangisine katilmadigimi zaten biliyorsunuzdur 🙂

    Bence sizin yaptiginiz en iyi seylerden biri bu siteye gelip bizimle tartismak. Yapilanlarin çok küçük çapta oldugunu düsünüp aldanmayin. Yorum yazanlardan çok daha fazla sessiz okuyucumuz var gibi geliyor bana, istatistikler de bunu gösteriyor.

    Ne Atatürkçü ne de muhafazakar gruplar tek baslarina Türkiye’yi ilerletemezler kanimca. Gerçek siyaset farklara regmen insanlari bir arada baris içinde yasatabilmek degil mi?

    Bizim DD gibi platformlar sayesinde kutuplasmalarin önüne geçilebilir. Meselâ Google’in BlogSearch motorundan “Atatürk laiklik” aradigim zaman 2000’den fazla cevap geliyor. Her birinde 10 yorumcu düzenli olarak bir araya gelse <strong>”20 bin tartisan insan”</strong> yapar ki Türkiye’de petrol bulunsa bu kadar sevinmem 🙂

    <strong>Düsmanlik konusu</strong>
    Sizi düsman olarak görmüyorum, biliyorsunuz. Bazi arkadaslarimiz artik yoruldular ve gerildiler bu laikçi-seriatçi çatismasindan. <strong>Ama kendini aydin kabul eden herkes klavyesinin son tusuna kadar sevgi ve muhabbeti elden birakmamali 🙂 </strong>”Ben onun yerinde olsaydim ne yapardim?” diyebilmeliyiz her kosulda.

    1987’de Adapazari’nda bir arkadasim oruç tutmadigi için 5 otobüs söförü tarafindan hastahanelik edildi. Bu çocugun Islâm’a bakisi degismisse onu yargilamadan önce biraz düsünmek gerek. Belki de Keskin Bey de böyle bir sey yasadi. Amerikali bir düsünür söyle diyor : <strong>”Tanri bile bizi yargilamak için ölmemizi bekliyor. Biz kim oluyoruz da baska insanlari yargiliyoruz?”</strong>

    Tabi daha da kötüsü ÖNYARGI. Yargisiz infazin entellektüel sekli.

    “Alimin mürekkebi sehidin kanindan yegdir” diye bir hadis var. Ama hepimiz insaniz, bazen sabirlar tasiyor. Gene de geri adim atmasini, özür dilemesini bilmek gerek.

    <strong>”Nefsini bilen RABB’ini bilir”</strong>(SAV)

    Öfkesini kontrol etmeye çalisan bir insan aslinda gururuna karsi mücadele ediyor. Alttan alabilen, agirligini baristan yana koyabilen insan ister istemez nefsini de daha iyi tanima imkani buluyor ve kendinde olup da nefsinden gayri olan o cevherin, ruhun farkina variyor. O halde öfkemizi yenebildigimiz her gün Türkiye’ye hizmet etmekle kalmiyoruz, ALLAH’a da bir parça yaklasmis oluyoruz bence.

    Basin, CHP ve TSK ülkeyi çok gerdi son zamanlarda. Kendi adima konusayim, TSK’nin açiklamasi gerçekten kalbimi kirdi. <strong>Insanlarin Kur’an okumasi veya ilahi söylemesi neden suç olsun? Hele hele darbe sebebi sayilsin? </strong>Illahilerde Hz Muhammed’e duyulan sevgi ve O’nun güzel ahlaki anlatilir. Hz Muhammed’in dogumunu kutlamak neden yasak olsun ki?

    Namaz kilarken kizlarim ya taklidimi yaparlar ya da secdeye kapandigim anda üstüme çikip yere atlarlar. Simdi kizlarima taklit yoluyla Islâm ögretiyorum diye hapse mi atilmam gerekiyor? Büyükanit kim oluyor da benim vatanim Türkiye’ye duydugum sevgiyi, milletime duydugum aski ölçmeye kalkiyor ?

    Baharda açan çiçeklerle Paris’teki kiliseler çok güzellesir. Ne zaman bir kilisenin önünden geçsem ALLAH’i düsünürüm ve Hz Isa’nin ruhuna bir Fatiha okurum. Noel’de de Hz Isa ve Havariler için dua ederim.

    <strong>Ben laik devletten yanayim. Ama laik bir birey degilim. Olmak da istemem.</strong> Necdet Sezer de “LAIKLIK ADAM OLMAKTIR” diyerek Türk milletini “adam olanlar” ve ötekiler diye ikiye böldü, çok ayip etti.

    Bu haftasonu yahudi arkadaslarimizla bir araya gelecegiz. Onlarin seriatina uygun biçimde et ve peyniri yanyana getirmeyecegim. Paris Haham’inca damgali kaser salam ve sucuk alip sofraya koyacagim.

    Bir yilbasi gecesi bana kendi evinde “yaninda alkol içsek rahatsiz olur musun?” diyecek inceligi gösteren bir insana ben neden karsilik vermeyeyim?

    Türkiye’de et ürünlerinin üzerine HELAL yazilmasi yasakti laiklik adina. Simdiki durumu bilmiyorum. Israil vatandasi 1 milyon müslüman filistinli var. Bunlarin içinde isteyenler üniversiteye basörtüsüyle gidebiliyor. Kur’an’in deyimiyle “akil sahipleri için
    bunda çok isaret var”.

    Dostlukla

  1. 3 Trackback(s)

  2. May 3, 2007: Derin Düşünce » Bir zihniyetin ifşaası.
  3. Haz 12, 2008: Derin Düşünce’nin Geleceği : Derin Düşünce
  4. May 5, 2012: 27 Nisan, unutma, unutturma… : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin