Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Körleşme / Elias Canetti »

Körleşme - Elias Canetti-xc3Aralarında ancak beş adım kaldığında: “Karınca kararınca biraz okumuş bir insan olduğumu sanıyorum!” diye bağırdı Konfüçyüs’e “ayrıca ince düşünmenin ne demek olduğunu da biraz olsun bilirim. Bugüne dek beni hep kültürle ince düşünceliliğin el ele gidebileceğine, biri olmaksızın ötekinin düşünülemeyeceğine inandırmaya çalıştılar. Kimdi beni buna inandırmaya çalışan? Sendin!” Konfüçyüs’le senli benli konuşmaktan çekinmiyordu. “Ama günün birinde kültürün zerresinden yoksun biri çıktı karşıma ve bu insan benden de, senin o bilgeler okulunun tümünden de çok daha incelik bilir, yürekli, onurlu ve insancıl olduğunu tanıtlayıverdi!”

Konfüçyüs hiç istifini bozmadı bu sözler karşısında. Dahası, karşısındaki konuşmaya başlamazdan önce, eğilip selam vermeyi bile unutmamıştı. Uğradığı akıl almaz hakarete Read the rest

15 Temmuz gecesi ne oldu? Unutma, unutturma! »

AA tarafından hazırlanan haberlerin derlenmesiyle yapılan kronolojik sunum

Buradan indirebilirsiniz.

15 temmuz darbesi

Buradan indirebilirsiniz.

 

İnsancıklar / Dostoyevski »

insanciklar-dostoyevski-2Peki Pegasus’un üzerinde uçmamın anlamı neydi o zaman? Nedeni neydi? Güneş ışığı, mavi gökyüzü neydi? Pencerelerimizin altından kim bilir ne kokular gelirken, güzel kokulardan söz etmek neyin nesiydi? Bütün bunlar benim aptal hayal gücümün bir ürünüydü. Bazen insan duygularına kapılıp saçma şeyler yazabiliyor. Bunun nedeni de kalbin aşırı taşkınlığından başka bir şey değil. Eve dönerken sanki yürümedim de sürüklendim. Hiçbir sebep yokken başım ağrıyordu. Her şey peşi peşine geliyordu. Soğuk da almıştım.

Bahardan dolayı öylesine keyiflenmiştim ki, aptal gibi incecik bir ceketle dışarı çıkmışım. Duygularım konusunda da yanılıyorsunuz hayatım! İçimi dökmemi yanlış yorumluyorsunuz. Benim duyduğum babacan bir sevgiydi Varvara Alekseyevna, saf babacan bir sevgi. Sizin açması öksüzlüğünüz beni size babalık yapmaya zorladı. Bunu bütün içtenliğimle, kalpten söylüyorum. Siz ne söylerseniz söyleyin, uzaktan da olsa akrabanızım ve en yakın Read the rest

Hamd Ve İllet-İ Gaiyenin ALLAH’tan Nefyi »

elhamdullillah “Elhamdülillah (Hamd Allah’a mahsustur)” diye başlıyor, Kur’an-ı Kerim’in ilk ayeti. Elbette Allah’ın yüceliğini anlatarak başlıyor ayet. Ama insan soramadan edemiyor, neden ilk ayet “Allahü Ekber” veya “Subhanallah” gibi Allah’ın yüceliğini dolaysız bir şekilde beyan eden bir kelimeyle başlamıyor? Böyle bir soruya değişik açılardan cevap vermek mümkün. Öncelikle “Hamd Allah’a mahsustur” ibaresi, Allah’ın yüceliğini beyan etmekle beraber “Allah-âlem” ve “Allah-insan” ilişkisinin keyfiyetini de (nimetler verme olgusunu da) içerisinde barındırıyor. Bu keyfiyeti, ilk anda “Allahü Ekber” veya “Subhanallah” kelimelerinde bulamayacağımız kesin gibi. Evet, “Allahü Ekber” ile Allah’ın yüceliğini dolaysız olarak idrak ederdik ama bu sefer de Allah’ın kullarına muamelesinin esasını anlayamaz, Allah’ın saltanatı karşısında ezilir, dilimiz tutulur “Yalnız Sana ibadet ederiz” diyemez ve Kendisine dua etmeye cesaret edemezdik. Ayrıca… Read the rest

Kent / Hermann Hesse »

herman-hesse-kent-1Ama yeniden belini doğrulttu kent, ne kadar ahşap bina varsa kâgir yapıya dönüştürüldü; ne kadar küçük şey varsa büyük, ne kadar dar şey varsa geniş duruma sokuldu. İstasyon ülkenin en büyük istasyonu, borsa bütün kıtanın en büyük borsası oldu; mimarlar ve sanatçılar gençleşen kenti resmi binalarla, bahçeler ve parklarla, çeşmeler ve havuzlarla, heykeller ve anıtlarla donattılar. Bu yeni yüzyıl içinde kent, ülkenin en güzel, en zengin kenti aşamasına yükseldi, görülmeye değer bir kent ününe kavuştu. Ünlü kentin yapılarını, su yollarını, yönetim birimlerini ve diğer kuruluşlarını incelemek için yabancı kentlerden politikacılar, mimarlar, teknik adamlar ve belediye başkanları geldi. O günlerde belediye sarayının, dünyanın en büyük ve en görkemli bu binasının yapımına başlandı; kentin zenginleşip kentlilerin koltuklarının kabardığı bu dönem, mutlu bir rastlantı sonucu, genel beğenide, mimaride, ama hepsinden çok heykelcilikte gerçekleşen atılımla aynı zamana denk geldiği; dolayısıyla kaşla göz arasında büyüyen kent, pervasız ve alımlı, harika bir kent olup çıktı. Yapılarının kesinlikle tümünü açık gri soylu bir mermerin oluşturduğu iç kesimi şahane parklardan yeşil bir kuşak sarıp sarmalıyor, bu kuşak dışında yollar ve evler geniş bir alanda yavaş yavaş taşramsı bir açıklığa doğru uzanıp gidiyordu. Yüzlerce salonunda, avlusunda ve pavyonunda kuruluşundan son gelişim çizgisine kadar kent tarihinin sergilendiği Read the rest

Bir Başka Açıdan Hamd »

 hamd-etmek

İnanın, insanın çok garip, Allah düşmanlığı garip, şaşkınlık verici, akıl almaz: “İnsanı bir damla sudan yarattı. Bir de bakarsın ki o (insan), açık bir düşman kesilmiş.”[1] Ayet, insanın Allah düşmanlığının nedenini zımnen açıklıyor: “Bir damla sudan sonra; ben de varım, Sen nasıl varsan ben de öyle varım” hezeyanı. Hezeyan çünkü iman edince size verilen nimetler devamlı artıyor ve nihayet ebedi cennete giriyorsunuz. Nankörlük bu. Hezeyan çünkü Allah’a düşmanlık yaparsanız sonsuza kadar cehennemlerde yanacak ve ölümü hayata, toprak olmayı insanlığa Read the rest

Darbeciler yine saldırır mı? »

  • Gülencileri üzerimize salan küresel güç yine saldıracak, saldırmak zorunda. Neden? Zira Türkiye bu güce rahatsızlık veriyor.
  • ABD başkanı Roosevelt (ö.1945) şöyle demişti: Ortadoğu’yu ABD’den daha iyi korumalıyız. Çünkü ABD dolarının değeri petrole bağlı.
  • O günden beri 5ci donanma 60 savaş gemisiyle Basra körfezinde. ABD’nin hiçbir noktası, başkenti bile böyle korunmuyor.
  • Petrolün çıkarıldığı Ortadoğu ile tüketildiği Avrupa-Çin-Japonya arasındaki deniz yolları ABD kontrolünde.

gülenciler-petrol-savas-darbe

  • Dünyada sürekli savaş ve gerginlik olduğu müddetçe petrol fiyatı ve haliyle dolar talebi artıyor. Petro-dolar Sistemi
  • ABD ayrıca dünyanın en büyük silah satıcısı. Yani insanlar savaştıkça AB birkaç yönden kazançlı çıkıyor. Gelelim Türkiye’ye.
  • Ortadoğu’daki petrolün borularla Avrupa’ya, gemilerle diğer ülkelere taşınması için Türkiye, Suriye ve İsrail rakip 3 kapı.
  • Bu sebeple Suriye’deki kavga Sünnî-Şii yahut Kürt-Arap-Türkmen filtresinden okunursa yanlış olur. Suriye hakkında konuşulmayanlar
  • Türkiye eğer Azerî / Kürt / İran petrolünü boru hatlarıyla Akdeniz’e ve/veya Avrupa’ya ulaştırırsa bu ABD’ye atom bombasından fazla zarar verir.

Read the rest

Seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştı »

gulenciler-1‘1984’ desem bir çoğunuzun aklına George Orwel’in eseri gelir ama benim için aynı tarih, henüz 13 yaşındayken cemaate ilk adım attığım yıla tekabül eder.

Babamın kat’i emriyle Aydın’da cematin yurduna katıldığımda, içinde birkaç giyim eşyası olan bir pazar çantam, kırmızı siyah şeritli Uşak işi yün battaniyem ve Necip Fazıl’ın Çile’si vardı. Tevafuk mudur bilmem ama çekeceğimiz çilenin nişanesi olarak belki de almıştım yanıma Üstadı. İlk iş olarak da zaten Üstad’la bizi ayırdılar ve ta ki firar edene kadar pek görüşme imkanı bulamadık kendisiyle. Aynı muameleyi ilerleyen zamanlarda Akif’in Safahat’ına da yaptıklarında, kendi safahatım hakkında üç aşağı beş yukarı bilgi sahibi olmaya başlamıştım: Onların inandıklarının adı her neyse, ben onlarla aynı şeye inanmıyordum. Ben neye inandığımı biliyordum ama güvendiklerimin bana ulaşması hemen hemen imkansızdı; olan biteni anlattığınız zaman size inanmayan ebeveynlerin karşı tarafa olan biadını gördüğünüzde, bu savaşı tek başına vereceğinizi anlıyorsunuz.

Feraset sahibi olduğuna inandığım birkaç arkadaşla bu durumu konuştuğumuz zaman firar etme, isyan, pasif direniş de dahil olmak üzere, o gün için kavramsallaştıramadığımız, aklımızın yettiğince bir takım organizasyonlara girdik. Bu tarz kontra hareketler, bugün kabul etmem gerekirse T. Gümüş, İ. Sönmez, A. Uçmaklı, V. Tosun tarafından çok sert bastırıldı ve ibreti alem olarak cezalandırıldık. İsim vermekteki muradım, bunları afişe etmek değil, hikaye yazdığıma inanan varsa bir delil göstermektir.

gulenciler-12Yarasalar gibi gün ışığına hasret bir yurt hayatı yaşıyorduk; güneş ışığının içeri girmesini engellemek için tüm pencereler şeker çuvallarıyla örtülmüş, bizlerse o camların arkasında değişik ideolojik eğitimlere tabi tutuluyorduk. İlk yılın sonunda, ‘biz’ haricinde kim varsa ele geçirilmesi gereken bir kaleydi ve seksenli yıllarda cemaat, henüz bir askeri helikopterle kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştı. Ben ve benim gibi ağzı laf yapan birkaç kişiyi propogandist olarak ayırdılar ve yeni görevimizi tebliğ ettiler: O yıllarda şehrin ileri gelenlerinin, idarecilerinin çocuklarının okuduğu Gazi Ortaokulu’nda açılmış olan tüm kurslara katılacak ve önce çocukları, dolaylı yoldan da babalarını yurda çekecektim. Bu görevi layıkıyla yapamadığım için sanırım, bu mesai fazla sürmedi ama o gün için adını bilmediğim, bugünse çok iyi anladığım bir özellik kazanmıştım: Mükemmel bir şizofrendim.

Her şizofrenin kendini mükemmel sakladığını daha o yıllarda öğrenmiştim. O günkü kadrolardan kimler kaldı bilmiyorum ama bu şekilde donanımı olan binlerce kişinin aramızda olduğunu, üst makamlara geldiğini, düşmanı bellediği Cumhurbaşkanı’na dahi başyaver seviyesinde yaklaştığını bütün Türkiye şaşkınlık içinde izlerken, ben ‘küçük kıyamet’ dediklerinin bugün kopacağını anlamıştım. Read the rest

Ermiş / Halil Cibran »

ermis-halil-cibran 3Neşeniz kederinizin maskesiz halidir.

Kahkahalarınızın yükseldiği aynı kuyu sık sık gözyaşlarınızla dolar.

Başka nasıl olabilir ki?

O keder varlığınıza ne kadar kazınırsa, o kadar neşe dolarsınız.

Şarabınızı koyduğunuz kadeh bir zamanlar çömlekçinin fırınında pişenle aynı kadeh değil mi?

Ruhunuza dinginlik veren lavta bıçaklarla oyulan ağaçla aynı değil mi?

Neşeliyken yüreğinizin derinlerine bir bakın, göreceksiniz ki sizi neşelendiren şey, sizi daha önce kederlendirendir.

Kederliyken yüreğinizin derinlerine bir kez daha bakın

Göreceksiniz ki ağladığınız şey bir zamanlar sevincinizdi.

Bazılarınız neşe kederden önemlidir, diyor

Bazılarınız hayır keder neşeden önemlidir, diyor

Ben diyorum ki onlar birbirinden ayrılmaz. Read the rest

Entelektüel: Sürgün, Marjinal, Yabancı / Edward Said »

Edward Said-Entelektüel- Sürgün Marjinal Yabancı-33Çoğunlukla başkalarının gerçekliğini görmemizi engelleyen birer perde işlevi gören, yetiştiğimiz ortamın, sahip olduğumuz dilin ve milliyetin sağladığı ucuz kesinliklerin ötesine geçebilme riskini göze alabilmek demektir evrensellik. Aynı zamanda dış politika, toplumsal politika gibi meseleler söz konusu olduğunda insan davranışları için tek bir standart arama ve buna uyma çabası demektir. Sözgelimi bir düşmanın durup dururken bir şiddet eylemine girişmesini kınıyorsak, hükümetimiz kendisinden daha zayıf bir ülkeyi işgal ettiğinde de aynı şeyi yapabilmeliyiz. Entelektüellerin ne söylemeleri ya da ne yapmaları gerektiğini belirleyen hiçbir kural yoktur; gerçekten laik bir entelektüel için tapılacak ve yanılmaz kılavuzluğuna güvenilecek herhangi bir tanrı da yoktur.

Böylesi bir ortamda toplumsal alan büyük bir çeşitlilik sergilediği gibi, hakkında hüküm vermek de iyice güçleşir. Mesela Ernest Gellner, Bendânın eleştirellikten uzak platonizmini yerdiği “La trahison de la trahison des clercs” adlı yazısında bizi tam bir boşlukta, Benda’nınkinden daha belirsiz, eleştirdiği Sa/reinkinden daha az cüretkâr, katı bir dogmayı Read the rest