YAKINDA: Sanat’ta Ayrıntı (3): Tenzîh ve Teşbîh »
By Editorden on Mar 13, 2010 in Derin Mevzu, Görmek, Güzellik, İnsan, Mekân, Sanat | 0 Comments
By Editorden on Mar 13, 2010 in Derin Mevzu, Görmek, Güzellik, İnsan, Mekân, Sanat | 0 Comments
By Editorden on Mar 12, 2010 in Çevre, Dikkat Kitap, Enerji, Nükleer Enerji | 2 Comments
İnsanlık endüstri devriminden bu yana doğayı şekillendirecek güce sahip. Ancak bu şekillendirme gücü yaşamı değil de maddî çıkarları koruyacak biçimde kullanılıyor. Fakir ülkeler, aynı ülke içinde yaşayan fakir insanlar, bitkiler ve hayvanlar “vahşi doğadan” bile daha vahşi bir kirletme özgürlüğünün(!) kurbanı oluyorlar. Gelecek asırda hep beraber keşfedeceğiz paranın yenip yenmeyeceğini. Yok ettiğimiz balıkların yerine Amerikan doları koyup koyamayacağımızı… Buradan indirebilirsiniz.
By Mehmet Yılmaz on Mar 11, 2010 in İnsan, medya, vicdan | 26 Comments
(*) Amin Maalouf
…Bu makale ilginizi çekti ise…
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Öğretmenlik, savcılık, soytarılık, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…
By eg on Mar 11, 2010 in Mısır, Ortadoğu, siyonizm, Zulüm | 11 Comments
Bu akşam Samanyolu televizyonunda bir habere denk geldim. Mısır’daki ünlü El Ezher İslam Üniversitesi’nin şeyhi Tantavi’nin ölüm haberiydi bu. Samanyolu televizyonu Tantavi ile ilgili detayları övücü bir şekilde verdikten sonra “biz de bu ‘değerli’ âlime Allah’tan rahmet diliyoruz!” sözleriyle bitiriyordu haberi.
Bu haberi izledikten sonra, nedense bir ara televizyonlarda yayımlanan bir reklam filmi geldi aklıma. Benim en değer verdiğim gazetelerden birisi Read the rest
By Editorden on Mar 11, 2010 in Dikkat Kitap, Kapitalizm, Liberalizm | 7 Comments
1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.
Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Ankara’dan uzaktan kumanda ile yönetilmeye o kadar alıştık ki günlük hayatımızın kanunla değil de piyasa ile belirlenmesi neredeyse bilim-kurgu.
Türkiye’yi kâh bir fabrika kâh bir kışla zannediyoruz. Faprika müdürü ya da gomandan ne emir verirse uygulayacağız. Varlığımızı armağan ettik ya!
Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Daha da oynayacaklar. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik.
Peki liberalizm her derde deva mı? Hiç eleştirilecek yanı yok mu? Türkiye’nin gerçekleriyle uyumlu mu? Kendi içindeki tutarsızlıkları hatta insan doğasıyla çatışması hakkında neler söylenebilir?
Liberalizm ne yazık ki insan nefsini, bencillik ve kibir gibi insan doğasının en korkunç yönlerini ilâhlaştırıp bir ideoloji haline getirebilir. Yepyeni ve modern bir totalitarizm üretebilir. Ama gelin işin bu yanını yakında yayına gireceğimiz bir başka kitaba, Liberalizmin Kara Kitabı‘na bırakalım. Başlangıç olarak 127 sayfa boyunca liberallerin haklı oldukları kısımları teslim etmeye çalışalım.
Tabi bu arada islâmcı veya solcu arkadaşlar “istemezük” dışındaki argümanlarını ve alternatif önerilerini bizimle paylaşabilirler. Buradan indirin.
By Yusuf Mehmet Bahadir on Mar 10, 2010 in Batı, Bilim, Tarih | 12 Comments
İnsanoğlunun başına gelen hadiseler, insani irade (cüz’i irade) ve ilahi irade olarak iki faktör altında zuhur bulur. Bir başka değişle kaderin ortak payı altında geçekleşir bütün olaylar. Bu, milletler ve devletler tarihi için de böyledir. Olayların akışı içinde, bu iki faktör birbirinden ayrılmaz bir bütündür. İlk faktör (cüz’i irade) insanoğlunun elindedir ve özgürce seçme hakkına sahip olduğu için de sorumludur. Bu sebeple hadiseleri önce “Sebepler”, sonra “Kader” zaviyesinden bakmak durumundayız.
Zira; bizler çalışmakla mükellefiz ve neticeyi Allah yaratır diye düşünüyorum….
Bu yazı dizisinde Bilim ve teknolojinin batıda ileri gitmesini önce beşeri sebepler altında sonrada “Kader Fetvası” altında ele almayı düşünüyorum….
Bilim ve Tekniğin Batıda Gelişmesinin Beşeri Sebepleri :
İtikadi ve Zihni Değişim:
Tarihte irfan ve mana menşe’li hareketler, fışkırdıkları ortama zıt tutumlar şeklinde ortaya çıkmışlardır. Örneğin Çin’de lüksün eğlencenin ve doymazlığın hüküm sürdüğü yerde Taoizm, insanları dünyadan ve siyasetten yüz çevirmeye çağırmıştır. Bir başka örnek; Firavun’un zulmü altında inleyen ve iliklerine kadar köleleştirilen İsrail halkı, Musa aleyhisselamın Read the rest
By Editorden on Mar 10, 2010 in En çok okunan yazılar | 0 Comments
By Editorden on Mar 9, 2010 in Basın günlüğü, vicdan, zorunlu askerlik | 7 Comments
Kaynak: Haber 5
“5 aylık askerlik süresi, neyin ne olduğunu görmeme vesile olmuştur. Müslüman olmayan bir ordunun mensubu olmayacağım. Zulme karşı sessizlik zulümdür. Bundan sonra asker değilim, hakkımda açılacak bütün davaları ve iddiaları reddediyorum. Ne firardayım ne de kaçağım. Bu zorunlu askerlik görevini reddediyor, vicdani reddimi açıklıyorum.” Read the rest
By Mehmet Yılmaz on Mar 9, 2010 in Ayrıntı, Derin Mevzu, Görmek, Göz, İnsan, Mekân, Resim Sanatı, Sanat | 6 Comments
Ön hazırlık: Bu sayfadaki okyanus fotoğraflarına bakarak zihninizi boşaltın. Sizi meşgul eden sorunları iki saatliğine askıya alın. Ocakta yemeğiniz, mama bekleyen çocuğunuz olmasın. Aşağıdaki videodaki dalga seslerini fon müziği olarak dinleyebilirsiniz. Olmazsa Bach ya da Vivaldi iyi gidecektir.
Okyanusun bir sesi var mıdır?
Atlas Okyanusu kıyısındaki La Rochelle şehri yakınlarındayım. Uzaklarda şimşekler çakıyor. Yağmur yağacak gibi. Türkiye’de iken deniz kıyısında hiç duymadığım bir ses, okyanusun* “uğultusu” kulaklarımda. Hava kapalı, buz gibi bir şubat rüzgârı esiyor. Sahile yaklaşıyorum. Yanılmışlar meğer. Kulaklarımın uğultu zannettiği aslında dalga ve rüzgâr sesinin karışımı imiş. Bir de limandaki teknelerin metal direklerine vuran iplerin sesini ayırd edebiliyorum şimdi. İskeleden uzaklaşıp iki yanı kayalarla çevrili bir kumsala yaklaşıyorum. Kulaklarım yine yanılmış. “Dalga sesi” etiketiyle zihnimde inşa ettikleri şey de gerçekte yokmuş. Körfez girişinde bir metre yüksekliğe kadar kabaran ve rüzgârla karşılaşınca “şhuuu!” yapan en büyük dalgalardan tutun da kıyıda çakıl taşlarına çarptıkça “şıp şıp” sesi çıkartan minnacık dalgacıklara kadar bir sürü FARKLI sesin aritmetik ortalaması(?) imiş meğer “dalga sesi”. Yani sadece kafamın içinde olan, soyut bir kavram, bir vehim, bir illüzyon?
Atlas Okyanusu’nun gerçek sesini duymak için hangi mesafede durmalıyım? 500 metre? 5 metre? Suyun üstü? İçi? Hangi derinlikte meselâ?
Okyanusun gerçek sesi, hakikî, otantik sesi nasıldır? Hayatı denizde geçen balıkçıların oy birliği ile “hah işte bu ses” diyebilecekleri “objektif” bir Okyanus sesi yok mudur?
Okyanusların ve denizlerin bizimle böyle “dalga geçmesi” Read the rest
By Aisha Benghazi on Mar 8, 2010 in AKP, vicdan, Yobaz Laikler | 5 Comments
Neslihan başbakanın önüne atlayıp hem Ceylan hem de başörtüsü yasakları ile ilgili imzalarımızı başbakana vermiş. (Kampanyalar ve resimler aşağıda) Read the rest