Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Atatürk Malatyalı mı? »

“Mustafa Kemal, Malatya Akçadağ’da doğdu. Ailesi Çakıroğulları diye biliniyor. Babası Mamo lakaplı Mehmet Reşat Bey. Türkmen kökenli, Teşkilat-ı Mahsusa üyesi. Annesi Ayşe Hanım. Akçadağ’da çiftlikleri var. Halası Zübeyde Hanım, çeteler tarafından kaçırılıp, bir süre alıkonuyor. Aile, laf-söz olmasın diye O’nu çiftliklerinde çalışan Ali Rıza Efendi ile evlendirip, Selanik’e gönderiyor. Atatürk 5 yaşındayken babası, çeteler tarafından şehit ediliyor. Ayşe Hanım, oğlunu alıp Selanik’e gidiyor.O da vefat edince Ali Rıza Bey ve Zübeyde Hanım, küçük Mustafa’yı nüfusuna geçiriyor.” Hepsi bu kadar değil. Devamı da var. ” Atatürk , 1931 yılında Malatya ‘ya gidince aileyi belediye hoparlöründen anons ettirmiş. Daha sonra da maaş bağlatmış. Atatürk ‘ün abisi Ömer de cephede şehit olunca maaş çocuklarına geçmiş. Halen de ödenmeye devam ediyormuş…”

 

Mustafa Kemal Atatürk ‘ün hayatını ezbere biliriz. Anaokulundaki çocuğa sorsanız, “1881 yılında Selanik’te doğdu, annesi Zübeyde Hanım, babası Ali Rıza Bey” diye saymaya başlar. Bu bizim resmi ezberimizdir. Aksi de şu ana kadar ispat edilemedi. Bunca yıl sonra birileri çıkar da, ” Atatürk hakkında bütün bildiklerinizi unutun” derse, ne yaparsınız? Kimse inanmaz değil mi? Ya da şaşırırsınız. Read the rest

Bayramınız Kutlu Olsun »

Betty Carter »

What A Little Moonlight Can Do by Betty Carter on Grooveshark

“Öteki” ve “Beriki” Arasında Kalmak »

Kimlikleşme genel olarak kültürel kodlar üzerinden şekilleniyor olsa da daha çok siyasal ve toplumsal örgütlenme biçimlerinin ortaya çıkması ile beraber “görünür” ve “etkili” olmaya başlamıştır. Kimlikleşmenin kendisini en iyi ifade ettiği toplumsal örgütlenme biçimi “ulus”, milliyetçilik ideolojisi ile yakından ilişkilidir. Özellikle, modern dönem sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik ilişiklerin bir ürünü  olan ulus olgusunun, kendisini “homojen” bir “etni” üzerinden tanımlamaya çalışması  farklı tarih, kültür, soy, mit ve inanca sahip olan bir çok toplumun da ötekileşmesine zemin hazırlamıştır. Böylece, daha önce var olan toplumsal ve siyasal örgütlenme biçimlerinin yerini ulus olgusuna bırakması, merkezi bürokrasi, dilde standartlaşma ve merkezi ordu gibi yeni anlayış ve yapıların ortaya çıkması ile doğrudan ilişkilidir. Belli bir gruba dayalı olarak “inşa edilen-hayali cemaat” kendisini daha çok merkez olarak görürken, kendi “siyasal, kültürel ve sosyal” yapısının dışında duranları ötekileştirmiştir.

Bu bağlamda “biz” ve “öteki” kavramlarının gelişimi milliyetçilikle paraleldir. Zira milliyetçilik, sadece milli/ulusal kimliğin “öteki”lere göre inşasında ve “öteki” olarak kodlanan Read the rest

Dersim Dağlarında bir sazan: Hüseyin Aygün’ün PKK ziyareti »

Hüseyin Aygün vakası, birçok açıdan izaha muhtaç bir olay.

Hoca’ya sormuşlar: ‘Hayatında icat ettiğin bir şey oldu mu’ diye de Hoca cevap vermiş hani: ‘Oldu elbet, olmaz mı hiç! Sirkeyle kar yemeyi ben icat ettim ama ben de beğenmedim’ demiş. Kendinin salıverilmesinden iki gün sonra, yani toz duman biraz dağılınca ortaya çıkan sonuç üç aşağı beş yukarı bu minval üzeri.

Bir Milletvekilini kaçırmak gibi iddialı bir eyleme iki kişiyle katılan PKK’ya mı şaşırayım, Kırk sekiz saatte PKK’lılarla can ciğer kuzu sarması olan Hüseyin Aygün’e mi şaşırayım bilemiyorum. İşler o raddeye geliyor ki yanında horul horul uyuyan militanı uyandırmak bile kaçırılan vekile düşüyor. Kendisi belli ki adrenalin bağımlısı bir vekilimiz. Bu ihtiyacını Çoruh’ta rafting yaparak, Krubera’daki dünyanın en büyük obruğuna paraşütle atlayarak da giderebilirdi ama belli ki Tunceli vekili olması hasebiyle yerel kalmayı tercih etti kendileri.

Yani büyük oranda Hoca’nın hikâyesi gibi; bir şey icat etti ama kendisi beğenmediği gibi, müntesiplerine de muarızlarına da yaranamadı. Kendisi beğenmedi çünkü kırk sekiz saat önceki cesaretten eser kalmamıştı kendisinde. ‘Mahalle baskısı’ denince gözler dindar kesime yönelir bu ülkede. Oysa kendisi sadece ‘Dersim Vakası’ konusunda iki kelam edilince, kendi partisi tarafından nasıl linç edilmek istendiğini unutmamış olmalı. Hatta ve hatta bu linçten kendisini kurtarmak görevi de büyük oranda karşı mahallenin Ak Parti vekillerine düşmüştü hatırlarsanız.

Şamil Tayyar’la yaşadığı polemiği saymazsanız bu olayda da Ak Parti’yle bir niza yaşamış değil kendileri. Zaten olayı biraz anlaşılır kılan da Ak Parti’nin ilgisizliğidir büyük ölçüde. İşin magazini sayılabilecek kaçırılma şeklini bir tarafa bırakırsanız, izlenen yol bir ölçüde paralellik arz etmekte zaten. Tek fark coğrafi konumda kaynaklanmakta; birisi Read the rest

Türkçüler, Kürtçüler… Bu milliyetçilik ile nereye kadar? »

 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

 

Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler (Kitap + Tartışma)

Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon  ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz.

Bu yaz hangi kitabı okusak? »

 
 

 

Kitap Tanıtan Kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap Tanıtan Kitap 2

Kitap tanıtan Kitapların birincisi kadar sevildi, o kadar çok ilgi gördü ki ikincisini yayınlamak için sabırsızlanıyorduk. Yeniden 44 kitap tanıtımıyla geliyoruz karşınıza: Dostoyevski, Sezai Karakoç, Yıldız Ramazanoğlu, Jean Paul Sartre, Amin Maalouf, Taha Akyol, Hasan Cemal, Ali Şeriati, William C. Chittick, Alain Touraine, Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri… Farklı asırlar, farklı coğrafyalar, farklı konularla dergi tadında bir kitap… Ortak olan tek şey İnsan belki de? İnsan’ın iç dünyasındaki saklı hazineleri paylaşma muradı…Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz. 

 

Bir Araya Gelse Üç Beş Âşıklar »

Clint Eastwood Türk olsaydı… »

 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

Mesnevi ile İlahi Aşk (11) / 29.07.2012 »