Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Hitler’in Türkiye’yi işgal planı ve Müslümanların Hitler’e bakışı »

  • İsrail nefreti Müslümanları kör ediyor ve bu körlük, İsrail’den daha tehlikeli. Hitler’in Yahudileri katletmiş olması, bizim mahallede “düşmanımın düşmanı…” refleksini uyandırıyor. Oysa Nazi ideolojisinde Türkler ve Araplar da aşağılık ırklardı ve Hitler Türkiye’de bir soykırım yapacaktı.
  • Hitler’in 2ci Dünya Savaşında Türkiye’yi işgal planı hazırdı. Adı? Gertrude Operasyonu. Aslında Nazi Almanyası, 1941’de Rusya’yı işgal için hazırlanan Barbarossa Operasyonundan hemen önce Türkiye ile bir saldırmazlık anlaşması imzalamıştı.
  • Türkiye’nin durumu çok zordu zira İngilizler de Almanlar da bizi kendi taraflarında istiyorlardı. Dönemin belgelerine bakılırsa, Türkiye Hitler’e silah üretimi için gerekli olan krom ve nikeli gönderirken, İngilizlere bazı hava üslerini kullandırıyordu.
  • Gerek Almanlar gerekse İngilizler, Türk diplomatlara Osmanlının kaybettiği yerleri vaad ederek savaşa sokmaya çalışıyorlardı. Türkiye’nin 1941’deki asker sayısı 1.3 milyon idi. Teknik olarak zayıf da olsa önemli bir rakam. Fakat Türkiye’nin konumu daha da önemli. Neden?
  • Hitler, Kafkasya’nın güney kanadını güvence altına alarak Azerbaycan petrolüne erişimi garantilemek istiyordu. İnönü ile imzaladığı saldırmazlık anlaşması bir aldatmaca idi. Daha önce anlattığımız gibi Alman ordusunun çok ciddi bir petrol sıkıntısı vardı.
  • Bulgaristan, Bulgar azınlıkların yaşadığı Yunan topraklarını (Doğu Makedonya ve Trakya) ve Yugoslav bölgelerini (Vardar, Makedonya) almak istiyordu. 1 Mart 1941’de bir anlaşma imzalayarak resmen Almanya tarafına katıldı.

Read the rest

ABD insanları nasıl köpekleştirir? Türkiye’yi korumak için ne yapmalı? »

Görsellerle birlikte; twitter zinciri olarak okumak için…

  • Türkiye’nin ABD’ye “eğitim” amacıyla polis, asker hatta sivil memur göndermesi sorgulanmalı. ABD, kurulduğu günden beri küresel “klüpler” kurar ve bütün dünyadaki polis ve asker teşkilatlarına sızar. Bu insanlar, para, mevki ve kadın… ama en çok da ego şişirme yoluyla ABD’nin köpeği yapılır.
  • Nasıl çalışır bu köpekleştirme sistemi? Yöntemleri ve zaafları nelerdir? FETÖ’nün bağlı olduğu mafyanın Güney Amerika operasyonlarına ve yeni Condor Planı’na bakalım.
  • Farkındaysanız Şili, Arjantin, Brezilya, Bolivya derken Güney Amerika ülkeleri yeniden alevler içinde kaldı. “Yeniden” diyoruz zira 1970’lerde yine bu ülkeler neredeyse eş zamanlı olarak isyan, darbe ve faşist diktatörlerle bir kıskaç içine alınmıştı.
  • Birçok akademisyen ve düşünce kuruluşu, Latin Amerikalıların demokrasiye ve/veya adil bir yaşama hazır olmadığını iddia ettiler. Yaşanan sıkıntıları, etnik kavgalar, inanç ve gelenek ile açıklamaya çalıştılar.
  • Bugün İslâm ülkeleri için aynı propaganda yapılıyor. “…Müslümanlar demokrasiye hazır değiller… Müslümanlar insan haklarına önem vermiyor… Müslümanlar hukuk devleti kuramaz…” Oysa orta zekâlı hiçbir sosyal bilimci bunu kabul edemez. Neden?
  • İslâm coğrafyası gibi “Güney Amerika” diye kestirip attığımız yer de, aynı siyasî kaderi paylaşamayacak kadar zengin ve karmaşık bir bölge. Verimli toprakları, madenleri, ormanları ve okyanus kıyıları yani sıra yeryüzü şekilleri, kültürel farklılıklar…
  • Fakat Amazon’dan Şili ve Arjantin’in güney kutbuna uzanan Patagonya topraklarına, Peru’daki And dağlarından Ekvator, Panama ve Nikaragua kıyılarına kadar her yerde aynı şey oldu: 1954-1975 arasında yüzlerce darbe girişimi, siyasî cinayet, sabotaj, katliam! Tesadüf mü?
  • Bu kadar farklı iklim, ekonomi ve kültüre sahip bir bölgenin tamamı aynı şekilde, faşist diktatörler eliyle yönetilince “yoksa bir plan mı var?” diye sormak lâzım. Evet var: Planın adı Condor yani “Akbaba operasyonu”
  • Condor planı, 1950’lerde başlayan, 1970’te kurumsallaşan Latin Amerika’daki faşist diktatörlüklerin CIA desteğiyle uygulamaya koyduğu işkence ve yargısız infaz operasyonudur. Bill Clinton döneminde (2000) açılan arşivler, operasyonu CIA’nin başlattığını ve sonuna kadar yönettiğini ispat etti.
  • Yani bir komplo teorisi değil, gizli saklı da sayılmaz. ABD başkanının emriyle yürürlüğe konmuş bir plan. Uruguay, Şili, Arjantin, Brezilya, Bolivya, Paraguay ve Peru ordularının üst rütbeli subayları ile polislerini ve istihbarat şeflerini birleştiren bir yapı kurulmuş.

Read the rest

Hafızamız nasıl siliniyor? Gerçeklerin yerine yalanları kim yazıyor? »

  • İnsanların bir şeyi hatırlamasını yasaklayamazsınız ama propaganda ile yanlış hatırlamasını sağlayabilirsiniz. Haklıyı haksız gösterebilirsiniz meselâ. Fakat daha “iyisi” olayların başka şeylerle karıştırılmasını sağlamak. Nasıl olur?
  • Meselâ Kemalistler Dersim’in hatırlanmasını engelleyemiyor. Ama “Atatürk haklıydı; o katliam gerekliydi” propagandası yapıyorlar. Peki “Dersim” marka bir çikolata ya da otomobil olsa? Yahut Avrupa’da bir futbol takımı? Arama motorlarında ilk 50 sonuç bunlar olmaz mı?
  • Çok saçma mı görünüyor? Irak’ta El-Anbar iline bağlı Felluce bölgesi (Arapça: الفلوجة) Amerikan askerlerine o kadar sert direndi ki Amerikalılar kimyasal silah ve zayıflatılmış uranyum kullanarak bir soykırım yaptılar. Ama bu konuda bilgi ararsanız karşınıza porno siteleri çıkıyor.
  • Çünkü birileri, “Felluce” kelimesine çok yakın isimlerde porno siteleri kurdu. Yani bir bakıma bu kelime kirletildi. Tıpkı Felluce’nin kirletilen suyu ve toprağı gibi. Onca yıl sonra Felluce’li çocuklar hâlâ sakat doğuyor. Kanser, dünya ortalamasının 1000 kat üzerinde.
  • Google bir şeyi bilmiyorsa o şey yok demektir(!)…Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sını veya George Orwell’in 1984’ünü okuduysanız, “Gerçek bakanlığı” gibi kurumların tarihi silip yeniden yazdığını ve lisanı fakirleştirerek halkın düşünmesini engellediğini de görmüşsünüzdür.
  • Bunlar kurgu, birer distopya yani geleceğe karamsar bakan kitaplar. Ama Türkiye’deki 5816 sayılı kanun ile yakın tarihi konuşmanın 2019’da hâlâ yasaklanmış olması kurgu değil. Alfabemizin değiştirilip ecdad ile bağımızın kopartılması da kurgu değil.
  • Küresel boyuta geri dönelim: Google tanrılaştı. İnsanlık, Google’ı “her şeyi bilen” bir varlık gibi kabul ediyor. Tabi insan yapısı ilahların(!) bir zaafı var: Onları aldatabilirsiniz yahut gizlemek istediğiniz bilgilerin ilk 10 sonuca girmesini engelleyebilirsiniz.
  • Irak’taki Felluce örneği münferit bir vaka değil. İngiltere Başbakan Boris Johnson, Brexit sırasında söylediği (otobüslere yazdığı) yalanları Google sonuçlarında saklamak için bir röportajında olur olmaz yerde “otobüs” diyor. Başarılı da olmuş. “Johnson Bus” deyince röportaj en üstte. Read the rest

Satranç / Stefan Zweig »

  • Bize hiç bir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz.
  • Muhtemelen kitabı hemen elime alıp okuduğumu düşüneceksiniz. Kesinlikle hayır! Önce bir kitabım olmasının sevincini yaşamak istiyordum.
  • Dizleri titremeye başladı: BİR KİTAP! Dört aydır elime kitap almamıştım ve içinde insanın ard arda sıralanmış sözcükler, satırlar, sayfalar ve yapraklar görebileceği, başka, yeni, şaşırtıcı düşünceleri okuyabileceği, tanıyabileceği, beynini alabileceği bir kitabın hayali bile insanı hem coşturuyor hem de uyuşturuyordu.
  • Satrancın çekiciliği tek bir şeyden kaynaklanır; stratejinin farklı beyinlerde farklı biçimlerde gelişmesinden.
  • Ama en kötüsü sorgulama değildi. En kötüsü, sorgulamadan sonra hiçliğime geri dönmekti; aynı masanın, aynı yatağın, aynı leğenin, aynı duvar kağıdının olduğu aynı odaya.

 

… Yeni kitaplar okumak için…

Rönesans’ın Kara Kitabıronesans-kara-kitap-kapak Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirin

Rönesans sanatın yeniden doğuşu değil ölümü oldu… ve daha bir çok şeyin! Rönesans’ın fikir dünyamızda açtığı yaralar bugün dahi kapanmış değil. Maddenin mânâyı tahakküm aldığı, adına “Aydınlanma” dediğimiz karanlık çağların miladı hiç şüphesiz bu dönem. Güzel ahlâk ile güzel sanatın irtibatının kopuşudur Rönesans. Bu kopuş yüzündendir ki insanlık sadece sanatta değil siyaset, bilim, felsefe, iktisatta lâdini dünya görüşünü Hakikat’in yerine koydu. Sonradan bütün dünyaya dayatılacak olan Avrupa sanatı Rönesans’tan itibaren bilimselleşti. Anatomi, optik, matematik kuralları ve özellikle de merkezî perspektif sanatta insanî ifade imkânını sınırladı. Sömürgeciliği, dünya savaşlarını ve insanları homo-economicus zanneden ideolojileri doğuran işte bu zihniyet oldu. İnsanlık asırlardır hapsolduğu Rönesansçı perspektiften kurtulabilir; kurtulmalıdır da. Bu kurtuluşun neticeleri ise sadece sanatla sınırlı kalmayacak, ahlâkî, siyasî, felsefî tekâmüllere kapı açacaktır. Rönesans’ın Kara Kitabı bu kurtuluşa katkıda bulunmak amacıyla yazıldı. Başta Pavel Florenski ve Erwin Panofsky olmak üzere George Orwell, Juhani Pallasmaa, Michel Foucault, Ahmed Yüksel Özemre, Zygmunt Bauman, Stanley Kubrick, Cemil Meriç, Henri Lefebvre, Lucien Lévy-Bruhl, Rasim Özdenören, Mircea Eliade, René Guénon gibi sanatçı ve düşünürlerin eserlerinden ve iki değerli araştırmacımızın, Ozan Avcı ile Gönül Eda Özgül’ün makalelerinden istifade edildi. Buradan indirebilirsiniz.

sen-insansin Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirinSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.

Okulsuz Toplum / İvan İllich »

Beyin yıkamayla disiplini birbirine karıştıran özgür okul hareketi, öğretmene yıkıcı bir otorite rolü biçmiştir. Öğrenciler öğrendiklerinin çoğu için asla öğretmenlerine inanmamaktadırlar. Parlak zekâlılar da ahmaklar da sopa zoruyla ya da kariyeri elde etme hırsıyla dersleri ezberleyerek ve sınavları geçmek için uğraşıp dururlar. Beyin yıkamayla disiplini birbirine karıştıran özgür okul hareketi, öğretmene yıkıcı bir otorite rolü biçmiştir.

Latin Amerika’daki pek çok ülke ekonomik gelişmeye, rekabete dayalı tüketime ve bununla birlikte, modernleştirilmiş sefalete doğru bir süreç içersindedirler. Bu ülkelerin halkları, zengin olmayı düşleyerek fakir yaşamayı öğrendiler. Öğrenciler öğrendiklerinin çoğunu öğretmenin yardımı olmadan, hatta öğretmenlere rağmen öğrenirler. Okul sistemi, insanlara eşit şanslar vermek yerine, imkanların dağılımında tekelleşmeye yol açmıştır. Yoğun şehirleşmenin baskısı altında çocuklar, okul tarafından biçim verilecek ve endüstri makinesince işlenecek doğal kaynaklar haline gelmiştir. Herkes nasıl yaşanacağını, en iyi, okul dışında öğrenmektir. Bizler bir öğretmenin müdahalesi olmaksızın konuşmayı, düşünmeyi, sevmeyi, hissetmeyi, oynanmayı, lanet etmeyi, politika yapmayı ve çalışmayı öğreniriz. Gece gündüz bir öğretmenin gözetiminde bulunan çocuklar bile bu kural içerisinde istisna oluşturmaz. Öksüzler, aptallar ve öğretmenlerin kendi çocukları, sahip oldukları bilginin çoğunu kendileri için planlanmış ‘eğitim’ sürecinin dışında edinmişlerdir.

… Bu konuda kitap okumak için…

Kemalist Eğitimin Zararları

Dikkat Kitap: Kemalist Eğitimin Zararları Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirin Okulsuz Toplum / İvan İllich“3 tarafı deniz, 4 tarafı düşmana çevrili cennet vatan” paranoyası neden üretildi? Çağdaş ve laik Türkiye’nin evlâdı, Kavala yahut Halep’te yatan dedesinin mezarına bile pasaportla gidecekti. Eskiden vali gönderilen yerlere şimdi büyük elçi atanıyordu. Churchill’in dediği gibi “iki petrol kuyusunun etrafına sınır çizen” İngiliz, bir gecede ülkeler icad edilmişti. Ama Kemalist millî(!) eğitimin iğdiş ettiği beyinler bunu sorgulamaktan aciz. Körfez ülkeleri, Basra yolunun, İsrail, Doğu Akdeniz’in petrol tıpası olacaktı. Türkiye hem Rusya’nın güneye doğru genişlemesini engelleyecek hem de Bakü petrolünün Avrupa’ya ulaşıp fiyat kırmasına mani olacaktı. Diğer yandan Lazkiye ve Hayfa’dan dünya piyasalarına erişen Musul ve Kerkük petrolü bir gün pekâlâ Türkiye’den geçip İskenderun’a akabilirdi ve bu da Londra için büyük bir risk unsuruydu.

Kısacası, Britanya için gerçek tehdit güçlü bir ordu veya zengin devletler değil Türklerin uyanıp kim olduklarını hatırlamalarıydı. Şu halde dünya petrollerinin %60’ına çökmüş, Afika ve Asya’yı sömüren İngilizler için yapılacak tek bir şey vardı: Kullanışlı aptallar yetiştirecek bir eğitim sistemi kurmak ve bunu Türklere “millî eğitim” diye yutturmak.

Eğitimle ilgili sorunlarımız nasıl düzelir? Yahut birgün düzelir mi? Elinizdeki bu kitapta Ufuk Coşkun Kemalist eğitimin sorunlarına işaret etmekle kalmıyor, bir yandan çözümler önerirken bir yandan da millî eğitimin ideolojik, tarihi ve kültürel arka planını gözler önüne seriyor. Milat Gazetesi yazarı, bolgepostasi.com Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Coşkun’u televizyondaki tartışma programlarından ve eğitim konulu çalışmalarından tanıyorsunuz. Bizzat eğitim dünyasının sorunlarını içeriden yaşayan Coşkun aynı zamanda “Kürdüm Doğruyum Çalışkanım” ve “Yeni Sömürgecilik ve Bağımsız Sivil Toplum Kültürü” kitaplarının da yazarı. Ufuk Coşkun’un “Kemalist Eğitimin Zararları” adlı kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Ücretsiz kitap indirin84 kitap indirin Okulsuz Toplum / İvan İllichDevlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Evlenme ve boşanma üzerine… »

  • Gençler evlenmeye korkuyor; evli olanlar arasında boşanmalar artıyor. Anlatacaklarımız bir uzman öğüdü değil, kendisinin veya başkalarının düştüğü çukurların önüne “dikkat” tabelâsı çakan bir abinizin sözleridir.
  • Evlilik, iki insanın “ben” demekten vazgeçip “biz” demeye karar vermesidir. Bu “Biz” dışa karşı, yani gelinin ve damadın ana-babası da dâhil, herkese karşı yeni bir ailedir. Bu ailenin mahremiyeti vardır ve muhafaza edilmelidir.
  • Söz-nişan aşamasında dahi eşlerin sırları teşhir edilmemelidir. Vazgeçilse, evliliğe gidilmese bile olan bitenler, hediyeler, güzel ve acı anlar setredilmelidir. Bu mahremiyet, teşhir edildikçe hem çift hem de cemiyet zarar görür.
  • Evliliğe doğru yaklaştıkça damat ve gelinin ailelerinden nefsanî tezahürler olabilir. “Hiç kimse bizim oğlumuz/kızımız için yeterince iyi olamaz” hastalığı bunlardan biridir. Zannedilenin aksine bu kibir, Türkiye’ye has değildir. Kimi soyuyla, kimi zenginliğiyle kibirlenir.
  • Damat ve gelin, vakarlı bir biçimde bu kuşatmayı bertaraf etmelidir. Dirayet gösterilirse bir müddet sonra “dışarının” yeni çifte hürmet etmeye başladığı görülecektir. Yoksa “bir defa evleniyoruz, onu kırmayalım, bu darılmasın” derken işler düğümlenir.
  • İnstagram, FaceBook derken insanlar yatak odalarını dahi teşhir etmeye başladılar. Evlilik bir oyun değildir; mahremiyet duvarlarınız ne kadar kalın ve yüksek olursa, mutluluğunuz o kadar gerçek ve bâkî olur. Eşinizin, çocuklarınızın resimlerini teşhir etmeyin.
  • Evlendikten sonra “Ben”lerin “Biz”e dönüşmesi birkaç sene sürebilir. Yeni yapılan bir bina gibidir evlilik. Temellerin zemine oturması vakit alır. Bu sürede, sizi o kıza/erkeğe yaklaştıran cazibe ateşinin gerçek bir aşka dönüşmesi için gayret göstermelisiniz.
  • Evet, aşk zannettiğiniz ve sizi evliliğe götüren o ilk ateş (genellikle) sönecektir. O sönmeden, muhabbeti, merhameti ve adaleti tesis etmelisiniz. Ancak bu şekilde, kıymetli bir parfümün yavaş yavaş bitki gövdesinden damıtılması gibi siz de gerçek aşkı damıtıp “Biz” olacaksınız.

Read the rest

Yeni ipek yolu projesi »

  • Çin’in yeni ipek yolu projesini konuşalım. Pekin’in amacı ne? Ticari amaçlı görünse de bu projenin askerî neticeleri olur mu? Uygurlar ve Türkiye nasıl etkilenir?
  • İpek yolu projesi bütün boyutlarıyla Türkiye’nin gündemine girmedi. Mesele basit bir yoldan ibaret değil. Teknik olarak başladığı 2014’ten beri Pekin bu projeye 400 milyar $ yatırdı yani Fransa’nın devlet bütçesi kadar! Bu miktarın trilyon $ seviyesini geçmesi bekleniyor. Nedir?
  • Bir örnekle başlayıp büyük resme doğru gidelim. Mart 2019’da Çin devlet başkanı Xi Jinping (oku. Şi Cinping) , İtalya başbakanı Guiseppe Conte ile buluştu ve imzalanan önemli anlaşmalarla İtalya, ipek yoluna dâhil olan ilk G7 ülkesi oldu.
  • Milyarlarca dolarlık kontratlar ve Pekin’in sağlayacağı 5G teknolojisi karşılığında Roma, limanlarını Çin’e açıyor.
  • Pekin, ipek yolu projesi için 80’de fazla ülke ile ortak projeler geliştiriyor. Bu ülkelerin GSMH toplamı, dünya toplamının %36’sını, dış ticaretin ise %41’ini teşkil ediyor. Yani yeni ipek yolu sadece Avrasya ile sınırlı değil. Güney Amerika’dan kuzey kutbuna uzanan kara ve deniz yolları proje kapsamında.
  • 2013’te resmen ilân edilen ipek yolu projesi, 2017’de Çin Komünist partisinin kurucu ilkelerine bile kondu! Evet, ipek yolu 2.0, birincisi gibi Avrasya’dan ibaret değil. Meselâ 2017’de Kenya’da açılan bu demiryolu başkent Nairobi’yi büyük limanlara bağlıyor ve 500 km uzunluğunda. Pekin bu projeye 3 milyar $ yatırdı.

Read the rest

Dikkat Kitap: Fikir Kırıntıları-7 »

Elinizdeki bu kitap, Fikir Kırıntıları-7, Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran derlemelerin yedincisi. Gayemiz, dayatılan sahte gündemler ve iş hayatındaki uzmanlaşmadan kaynaklanan ufuk daralmasını engellemek, merak uyandırmak ve okurlarımızı araştırmaya teşvik etmek. Elbette, bahsettiğimiz konuları derinleştirmek isteyen okurlarımız, yine bu sayfalarda tavsiye edilen makale ve kitapları okumalı ve kendilerini geliştirmeliler. Fikir Kırıntıları-7’nın sorguladığı 21 konu şöyle:

  1. 4 başkan öldüren muz cumhuriyeti ABD’nin sindirim sistemi nasıl çalışır?
  2. Sivil nükleer riskler
  3. Rus derin devleti nedir ve nasıl çalışır?
  4. F-35 savaş uçağına ve Amerika’ya ne kadar güvenebiliriz?
  5. Sinemada siyasî propaganda nasıl yapılır?
  6. Alman derin devleti neden Almanya’ya hizmet etmiyor?
  7. Kore savaşı hakkında çok bilinen yalanlar ve az bilinen gerçekler…
  8. İsveç bir ileri demokrasi midir yoksa işgal altında bir sömürge mi?
  9. Fransa’nın Suudi Arabistan’a sattığı biyolojik silah laboratuarının Yemen’deki salgın hastalıklarla ilgisi ne?
  10. Putinizm, küresel sermaye ve Rus savunma refleksi
  11. F-35 gerçekten hayalet mi? Görünmezlik nedir ve nasıl çalışır? “görünmez” denen uçak nasıl görüldü ve vuruldu?
  12. Doğal gazı savaş sebebi haline getiren sebepler nelerdir?
  13. 2ci dünya savaşında temelleri atılan küresel sistem: Hitler, dolar ve altın
  14. Amerika’nın virüsle sivillere saldırdığı gün…
  15. İngilizlerin Fransa yüzünden 9 gemi kaybettiği savaş
  16. Silah Ticareti: Ambargo nasıl delinir? Kimyasal ve biyolojik silah nasıl el altından satılır? Soykırım yapan diktatörlere gizli yardım nasıl gönderilir?
  17. Amerika’nın Fransızları laboratuvar faresi gibi öldürdüğü gün…
  18. İtalyan mafyası Avrupa Birliği fonlarına nasıl el koydu?
  19. Uluslararası silah ticareti nasıl çalışır?
  20. İnsanları kullanan bencil manipülatörler kimdir?
  21. ABD’de gerçekleşmiş bir darbe girişimi

 

Kitabı PDF formatında indirmek için buraya tıklayın.

Siyasal İnancın Teyidi / Klemens Wenzel von Metternich »

Kötülüğün Kaynağı

İnsan tabiatı değişmez. Cemiyetlerin öncelikli ihtiyaçları aynıdır ve aynı kalır; var gibi görünen ve toplumları etkileyen farklılıklar, iklim çeşitliliği, toprağın kısırlığı ya da zenginliği, coğrafi konum vb. doğal nedenlerle açıklanır. Bu yerel farklılıkların fiziksel ihtiyaçların çok ötesinde etkileri olduğu bir gerçektir. Daha yüksek düzeyde ve kendine has ihtiyaçlar yaratır, hatta belirler; yasaları etkiler ve din üzerinde bile etkin olurlar.

Öte yandan, her şey gibi kurumlar da kökeni itibariyle muğlaktır; çeşitli gelişme aşamalarından geçip mükemmelliğe ulaştıktan sonra gerileme ya da çöküş yaşar; insan doğasıyla uyumlu olarak çocukluk, gençlik, güç ve aklın egemen olduğu dönemlerden sonra çürümeye başlarlar.

Sahip oldukları güçten geriye sadece iki unsur kalır ve bu güçler kendini göstermekten asla vazgeçmez. Bunlar, maneviyat -dini ve toplumsal ahlak kuralları ve yerel ihtiyaçlardır. İnsanlar bu iki esastan sapmaya başladıkları, kaderlerinin egemen unsurlarına başkaldırmaya kalkıştıkları andan itibaren toplum hastalanmaya başlar ve kaçınılmaz olarak sarsılır, çalkalanır. Her ülkenin tarih kitabı, benzer durumların yol açtığı sonuçları anlatan kanlı sayfalarla doludur ama biz çelişkiye düşmekten korkmaksızın iddia ediyoruz ki, insanoğlunun böylesi bir kötülüğün yıkıcı etkilerine bu kadar geniş bir alanda maruz bırakıldığı bir başka cağ olmamıştır. Nedenleri tabiidir. (…) Düşüncenin basım yoluyla iletilmesinin kolaylaşması, barutun icadıyla saldırı ve savunma yöntemlerinin tamamen değişmesi, Amerika’nın keşfinin devreye soktuğu metal (para) miktarı sayesinde mülkün değerinin farklılaşması, yeni kıtada servet edinme imkânının kışkırttığı maceracı ruh, kısaca çok sayıda ve çok önemli değişikliklerin yol açtığı toplumsal ilişki değişikliklerinin hepsi Reformasyon’un ahlak dünyasında yarattığı devrimle taçlanarak daha da gelişmiştir. Read the rest

Fizik Yasaları Üzerine / Richard Feynman »

Sözlerime, bana her zaman tuhaf gelmiş olan bir şeyle başlayacağım. Kalabalık bir toplantıda bongo davulları çalmam istendiği ender zamanlarda, takdimci benim bir teorik fizikçi olduğumdan söz etmeye hiç gerek duymaz. Sanırım bunun nedeni, sanata karşı duyulan saygının bilime duyulandan büyük olmasıdır. Rönesans sanatçıları insanın temel uğraşının insan olması gerektiğini söylemişlerse de, dünyada ilginç başka şeyler de vardır. Sanatçılar bile gün batımının, okyanus dalgalarının ve gökyüzüne serpilmiş yıldızların güzelliğini fark ederler!

Bunları gözlemek bize estetik bir haz vermeye yeter. Doğa olguları arasında da gözle görülmeyen, ancak analizci bir gözle bakıldığında fark edilebil en bir ritim ve düzen vardır. Bizim fizik yasaları dediğimiz de bu ritim ve düzenin ta kendisidir. Bu konferans dizisinde fizik yasalarının genel nitelikleri üzerinde durmak istiyorum. Bu, başka düzeyde bir genelliktir; yasaların kendilerinden daha üst konumda olduğunu söyleyebileceğimiz bir genellik. Ele alacağım konu, ayrıntılı analizler sonucunda gördüğümüz doğa olacak; ancak, bu doğanın sadece en kapsamlı genel nitelikleri hakkında konuşacağım.

Bu ölçüde genellemeler içeren bir konunun felsefeye yönelme eğilimi vardır; konuşmalar derin felsefe yapmak olarak algılanabilir. Ben daha özel bir yaklaşım seçerek, belirsiz olmayı değil, gerçekten anlaşılmayı tercih edeceğim. Bu ilk konferansta genellemeleri bırakıp özel bir fizik yasası üzerinde konuşacağım. Böylece de, daha sonra genel olarak üzerinde duracağım şeylerin bir örneğini vermiş olacağım. Bu örneği, çok soyut olarak algılanabilecek bir şeyi daha somut yapmak için, gerektikçe kullanacağım. Fizik yasalarına özel bir örnek olarak kütle çekim yasasını, kütle çekim olgusunu seçtim. Bu seçimi neden yaptığımı bilmiyorum. Bu, keşfedilen ilk temel yasalardan birisidir ve ilginç bir tarihçesi vardır. Şimdi bana şöyle diyebilirsiniz: “O eski bir hikaye; ben daha modern bilim hakkında bir şeyler duymak isterim.” Belki ‘daha yeni’den söz edilebilir; ama ‘daha modern’den söz edilemez. Read the rest