RSS Feed for This Post

Bilim ve Hakîkat

 “… Bilimsel teoriler birer açıklama ve/ya öngörme modeli olup ne bizzat Hakîkat’i, değişmez ezelî—ebedî doğru’yu verebilirler ve ne de bizzat hakîkatin kendisi olabilirler. Bunun içindir ki bilimsel veriler ve/veya teorilerin mistik bir obje ve/veya fetiş hâline getirilmesi son derece yanlıştır, bir cehâlettir, modern putçuluktur;

• “Yıkılmazlık”, yâni “kesin doğru olmak” iddiasındaki hiçbir önerme, hiçbir teori bilimsel olamaz; Bilimsel olan kesin doğru olamaz, kesin doğru olan bilimsel olamaz. Bilim’in bu vasfı, Louis de Broglie’nin şu ilkesinde en yetkin ifâdelerinden birisine kavuşmuş olmaktadır: “Bilimsel bilgiye dayanarak küllî sistemler kurmak, dâimî sûrette hareket hâlinde olan bir arâzi üzerinde hiç değişmeyen bir binâ inşâ etmeye kalkışmak gibidir.”

• Bu yüzden, Bilimsel bilgilerin değişmez, ezelî—ebedî hakîkatler imiş gibi algılanarak, mistikleştirilerek, total, totaliter ve otoriter bir(er) ideoloji olarak dikte ettirilmesi meşrû addedilemez …” (Durmuş Hocaoğlu)

… Bilim ve bilim ideolojisi üzerine e-kitap okumak için…

 

Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?

Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde algılıyoruz kavramları. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. İnanmak zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik! güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar. Buradan indirebilirsiniz.

 

Modern Bir Put: Bilim (Tartışma)

Bilimciler herşeyi parçaladıkları için mânâyı kaybediyorlar. Aşk’ı, Korku’yu, Sevinç’i hormonal “fenomenler” sanıyorlar. Hakikat’in tezahürü yok onlar için, sadece tezahür var. Sebebi? Eşya. Eşyanın sebebi? O da eşya(!) Biz buna “pozitivist iman” diyoruz. Çünkü pozitivistlerin bilimsellikle ilişkisi koptu. Bilimsellik değil bilimcilik peşindeler. Bilimi putlaştırdılar. Konuya eğilen yazarımız Mehmet Bahadır her zamanki nazik üslubuyla “kral çıplak” dedi… Dedi ve bir işaret fişeğini daha ateşledi. Sitede en çok yorum alan yazılardan biri oldu bu makale. Fakat sadece içeriği ve yorum sayısıyla değil, yapılan yorumların kalitesiyle de öne geçti bu çalışma. 100′den fazla yorum alan ve aylar süren ilginç bir tartışmaya vesile olan makaleyi altındaki yorumlarla beraber kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Buradan indirebilirsiniz. 

Maymunist imanla nereye kadar? (Tartışma)

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz. 

 

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:amir töre Tarih: Ağu 2, 2012 | Reply

    Üç soru:
    1- “Değişmez ezelî,ebedî doğru” derken tam olarak kastedilen nedir?

    2- “Değişmez ezelî,ebedî doğru” diye bir şeyin varolduğu kesin midir?

    3- Bilimsel önermeler “değişmez ezelî,ebedî doğru”ya (şayet böyle bir kesin doğru varsa) ulaşamazlar, -ki ben de katılıyorum. Peki dinsel sezgi, vahiy, istiare vb ile bu kesin doğru’ ya ulaşılabilir mi?

  3. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Ağu 10, 2012 | Reply

    @Töre

    Yazının konusundan da bağımsız şekilde can alıcı sorular bunlar.

    Değişmez, ezelî, ebedî doğru?

    Bizim dünyamızda “değişmezlik”, “değişirlik” ile anlam kazanıyor.

    Tersi de doğru tabi.

    İkisinin de bizim için bir anlamı var ama ilginç şekilde birbirlerine bağımlı olarak anlam verebiliyoruz bunlara.

    Bunu da belki şöyle açıklamak mümkün:

    Biz her ne kadar sürekli bir değişim yaşıyorsak da bunu yaşayan bir “özne” olarak bir değişmezliğimiz var.

    Yuvarlanarak büyüyen bir çığ kitlesinin merkezindeki çakıl taşının sabit kalması gibi.

    “Değişmezlik”i galiba burada yakalıyoruz, yani kendi “akıllı” benliğimizde.

    Burada kendini gösteren mantık ilkelerimiz var : Özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü halin olanaksızlığı (Son ikisi birincinin sonuçlarıdır aslında).

    Ve bunların farklı türevleri.. Mantık ve matematik böylece ortaya çıkar.

    Peki buradan metafiziğe geçiş mümkün müdür?

    Platon (Eflatun) adlı filozof bunu yapmayı denemiştir: “İdealar Alemi”

    Sonra bu alemin “Tanrısal Zihin” olduğunu söyleyen yorumlar yapılmıştır.

    Yani “bu değişken doğanın değişmez bir dayanağı olmalıdır” düşüncesi bu şekilde geliştirilmiştir.

    Tabi buradaki “değişmezlik”i “değişebileceği halde değişmeyen” şeklinde anlamak bir yanılgıdır.

    Oysa biz genellikle “değişmeyen”den bunu anlarız.

    Belki de bunu “akıl ilkelerinin değişmezliği”ni düşünerek anlamaya çalışmak gerekir.

    Klasik İslam felsefesinin Allah ile Akıl arasında sürekli bir bağ kurma çabasında olduğunu da hatırlamak gerekir.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin