RSS Feed for This Post

Zaman Aforizmaları

  • saatVarlıkların sürekli değişim halinde olması onlara kalıcı bir hüviyet vermemize engel.
  • Canlı ya da cansız her varlık değişmekte. « Var » olmak değişmekten ibaret. Varlıkların hüviyeti ise bir fikir sadece.
  • Fiillere verdiğimiz isimlerin mânâsı da bizde saklı. Mutlak olarak fiillerde değil.
  • Saniyede 2000 hücresi ölen bir insan “Ben” derken neyi/kimi kastediyor? 50 yaşındaki bir adamın en yaşlı hücresi 15 yıllık.
  • Kendi varlığını, hüviyetini ispat edemeyen bir insanın bir tanrı ispatına girişmesi ya da Big Bang, evrim konuşması saçma değil mi?
  • Varlık iddiasında olduğumuz, yaşadığımız “an” gerçekte yok. Hatırlanan geçmişle beklenen gelecek arasında bir sınırdır “an”.
  • Konuştuğumuz cümlenin ortasına geldiğimizde söylediklerimiz “geçmiş” oluyor. Yani “an” ufuk gibi sanal ve indî bir mevhum. Gerekli bir vehim.
  • An bir vehim ise vehmedilen anların toplamı olan zaman nasıl gerçek olsun? Saatin ölçtüğü zaman değil sadece bir

    tekabüliyet.

  • Saatin tik-takları kâinatı, hayatı içine alan bir zamanı göstermiyor. Sadece bize geçiyormuş gibi gelen anlar ile tik-taklar tekabül ediyorlar.
  • Bu sebeple bozuk hatta kırık, paslanmakta olan bir saat zamanın geçişini daha iyi gösterir.
  • Kant ve Descartes varlıkları içine alan ama olaylara dahil olmayan iki şeyi MUTLAK sanıyorlardı: zaman ve mekân.
  • Oysa ikilik yoktur; zaman ve MeKâN tek bir şeydir; bu hayata, ölüme, doğruya ve yanlışa iMKâN veren bir aynadır.
  • Zaman üzerine konuşmak, tarif etmek vs zordur çünkü insan aklı zamanı tarif etmek için zamanın dışında, sabit bir hüviyet arar… yoktur.
  • Zaman kendi başına var olabilen bir şey değildir, bir kudret tecellisidir.
  • BEN’lik dahil herşeyimiz değişirken Zaman’ı nasıl tarif edebiliriz?
  • “Zamanda yolculuk” bir vehim, ismi dahi çelişki. Zira zaman görünmez yaşanır.
  • Yaşamakta olduğumuz şimdiki an bir mekân değil ki yol gibi üzerinde veya tünel gibi içinde yolculuk edelim.
  • Zaman kelimesini mekânlaştıran “–da” takısını koyan biziz; üzerinde yolculuk yapmayı vehmeden de biziz.
  • Denizde yolculuk, Avrupa’da yolculuk, uzayda yolculuk…
  • Batı lisanlarında da bu lisan bozukluğu var. Meselâ Fransızlar zamanın “içinde” seyahat etmekten bahsederler:Voyage dans le temps.
  • BEN’lik, zaman, mekân, sebep-sonuç ilişkileri birer vehim perdesi. Hakikat ışığının şiddetinden gözleri (akılları) korur.

… Ölüm, hayat ve zaman hakkında kitap okumak için…

Ölümden Bahseden Kitap

Upanişadlar / F. Max MullerUpanişadlar / F. Max Muller Bir Dinozorun Anıları / Mîna Urgan Eski Mısır Ölüler kitabı, ölümden sonra Oziris’in muhakemesiEski Mısır Ölüler kitabı, ölümden sonra Oziris’in muhakemesiÇocuklarımıza Ölüm’den daha çok bahsetsek ne olur? Meselâ evde besledikleri hayvanların, saksıdaki çiçeklerin ölümü üzerine yorum yapmalarını istesek? Mezarlık ziyaretleri yapsak onlarla birlikte ve sonra ne düşündüklerini, ne hissettiklerini sorsak? Çocuklara ölümden bahsetsek belki daha güzel bir dünya kurulur bizden sonra. Çünkü bugün Ölüm’ü TV’den öğrenmek zorunda kalıyor çocuklar. Gerçekten bir “problem” olan ve çözüm bekleyen kazalar, hastalıklar… Çocuklar ölüm sebepleriyle Ölüm’ün hakikatini ayırd edemiyorlar. Küçülen ailelerden uzaklaşan dedeler ve nineler de bizden “uzakta” ölüyor: Kendi evlerinde, hastahane ya da bakımevlerinde. Doğumlarına tanık olamayan çocuklar bir gün ölme “sırasının” onlara da geleceğini anlayamıyor. Ölümü bekleyen modern insan idam mahkûmu değilse eğer, kısa çöpü çekmekten korkan biri gibi. İstenmeyen bir “büyük ikramiye” ölüm… Bu kitap Ölümden bahsediyor. Ölüm denen o“konuşmayan nasihatçıdan”, o karanlık ışıktan. Kendisini göremediğimiz ama sayesinde hayatımızın karanlık yarısını gördüğümüz ölümün ışığı. Buradan indirebilirsiniz.  

Zaman Nedir?

Upanişadlar / F. Max MullerUpanişadlar / F. Max Muller Bir Dinozorun Anıları / Mîna Urgan Eski Mısır Ölüler kitabı, ölümden sonra Oziris’in muhakemesiEski Mısır Ölüler kitabı, ölümden sonra Oziris’in muhakemesi

“Zaman nedir? Kimse sormazsa ne olduğunu biliyorum. Ama birisine açıklamaya kalkarsam artık bilmiyorum… Eminim ki geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasagelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise sonsuzluk olmaz mı? İyi ama şimdiki zaman var olabilmek için geçmişe karışması gerekiyorsa mevcudiyetini  yok oluşuna muhtaç olan bir Şimdi‘ninVARlığından nasıl bahsedilebilir? Demek ki zaman yokluğa meylettiği ölçüde var olan şeydir.” (Aziz Augustinus, 354-430)

Zaman nedir? İnsan düşüncesinin en çok zorlandığı sorulardan biri bu. Zira Zaman’ın olmadığı bir yer, an, olay düşünmek imkânsız. “Hiç bir şey olmuyor şu an” derken bile zamansal bir cetvele ihtiyaç var. Saniyeler tık tık ilerleyecek ki “yaprak bile kıpırdamıyor” cümlesinin bir anlamı olsun. Zaman’ı anlamadan Yaşam, Hareket, Özgürlük kavramlar üzerine düşünmek de imkânsız.

Derin Göz isimli kitabımızda özellikle ünlü ressam Edward Hopper’dan bahsederken modern yaşamın özellikle de Sanat’ın biz insanlara Zaman’ı düşünmek için yeni kapılar açtığından bahsetmiştik.  Derin İnsan  adlı kitabımızın Korku Matkabı bölümünde de Korku-Zaman ilişkisinden ve Sinema Sanat’ından istifade ederek Zaman’ın NE’liğini bir parçacık sorgulamıştık. Kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediği sınırlarda yine Sanat’tan istifade ettik : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu.

Ama felsefeyi dışlamadık. Zaman hakkında çok isabetli tahliller yapmış olan Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl’den çok önce belki ilk defa Aristoteles (MÖ 300′ler) ile başlamış sorgulamalar var. 1800ler ve 1900lerdeki fikirler haliyle teknolojik ilerlemelerden ve yeni kurulan endüstriyel toplumdan istifade eden ama aynı zamanda bunların altında ezilen bir kuşağın ürettikleri. Bilim ve teknoloji ile zaman arasındaki ilişkiye gelince elbette Newton’dan Einstein’a ve Kuantum mekaniğine kadar uzayan, epistemolojiden fizik teorilerine kadar dallanıp budaklanan sorgulamalar söz konusu.

Peki bilimsel, objektif, tik-tak zamandan başka, daha insanî, sübjektif ya da bütün bunların üstünde, dışında MUTLAK bir Zaman kavramından bahsedilebilir mi? Zaman sadece bir çerçeve, aklı sınırlayan bir tür “yokluk” mudur? YoksaDerin İnsan  ve Zaman’ın eklemlendiği bir Derin Zaman boyutu var mıdır? Tam da bu noktada Delâilü’l-İ’câzMesnevîMakasıt-ül Felasife Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açıyor. Zaman konusunu bütün derinliğiyle anlayabilir miyiz? Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:venom Tarih: Ara 6, 2015 | Reply

    Anlamsızlığı Kabullenmek..
    Evrene baktığımızda anlam denilen kavramın sadece insana özgü olduğunu görüyoruz.Bundan önce anlam vardıysa eğer anlamı insan gibi bir canlıya anlamlandıranın ne olduğu önemlidir.

    Anlam nasıl oluşur,zihnimizde ne oluyor ki biz bazı şeylere anlam yüklemek istiyoruz..Cansız bir doğa neden insanda bir anlam doğursun ki ya da bunu nasıl insan zihninde kendini anlamlandıracak şekilde yapabilsin?

    Ama baktığımızda insan her şeye anlam yükler ve her şeyi anlamlandırma güdüsüyle hareket eder.İnsan eğer doğanın bir parçasından ibaretse (ki öyle yani atom,molekül çeşitli kimyasal bileşenlerin bir sonucu ise) o zaman insandaki kurulu bu sistem nasıl bir sistemdir ki doğanın yapı taşlarından ibaret olduğu halde, doğada olmayanı (anlam) doğa üzerinden onu anlamlandırmaya çalışır.Bu nasıl maddesel bir sistemdir ki canlıyı tüm bağlarıyla,karmaşık sonuçlarıyla onu işletir ve ayakta tutan bir yapıdadır.

    İnsanın mutlu olmasını sağlayan neden; kabullenmeyi istediği şeylerin sahibi olmaksa eğer, o zaman neden insan her zaman arayıştadır ve bu aradığı şeyin neden doğadan ibaret olduğunu kabullenemez haldedir.Her şeyin oluşumu anlamsız bir kazadan ibaretse, insanda bu kazanın bir ürünüyse, neden insan kendisine sebep olunan gibi anlamsız bir şekilde yaşamayı kabullenemez?

    Tanrı yoksa eğer, insan neden sonunda anlamsız bir varlık olmaktan korkar.Anlamsız olan madde onun özünü oluşturuyorsa,öldükten sonra kendi özündeki anlamsızlığı neden kabullenemez ki?

  1. 1 Trackback(s)

  2. May 25, 2016: Unutmak / Forget / Oublier / ننسى | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin