RSS Feed for This Post

Unutmak / Forget / Oublier / ننسى

unutmak-derin-lugat

Ne değildir?

Bilinen şeyin yok olması, bilinmezler dünyasına geçmesi değil. Öyle olsaydı unuttuklarımızı bir daha hatırlayamazdık.

Nedir?

Yaşanıp biten gerçeklerin silikleşmesi ve umulan/korkulanların gerçekleşmeye yaklaştıkça netleşmesi sayesinde zaman adeta tecessüm eder, cisme bürünür, mekânsallaşır. Eski olaylar “geride” kalır ve biz “ileriye” doğru bakarız. Unutmak (ve hatırlamak) Zaman’ın geçiyormuş gibi görünmesini sağlar. Bazen de Zaman’ı üzerinde yürünen sabit bir yol gibi vehmederiz. Unutmak bu gerekli vehmin bir veçhesidir. (Bkz. Zaman Aforizmaları)

unutmak-derin-lugat-1“Bu yol Ankara’ya gider” dediğimizde yol aslında bir yere gitmez, yol sayesinde gidilir ama biz yolun işleviyle yolun “zâtını” şuurumuzda eşleyen bir söz sanatı yaparız. Zaman için de böyledir bu. “Günler geçiyor” derken gerçekliktir geçen, Zaman değildir. Geçen Zaman olsaydı çoktan geçip gitmiş olurdu ve yerine başka bir şey gelirdi. (Bkz. Derin Lügat Maddesi: Zaman / Time / Temps / الوقت)

Unutmak büyük bir nimettir çünkü hatıralar yaşlanmaz; onları her gittiğimiz yere sürüklemek hayatı imkânsızlaştırır. Biberin acısını unuturuz ama acıttığını hatırlarız ve öğrenerek yaşarız. Geçmişte kalan olaylar kristalleşir ve hafızamızın tozlu çekmecelerine konur. Geride bıraktığımız olaylar varlıklarını gerçekleştikleri andaki kadar korusaydı Şimdi’mizi yaşayamazdık. Zira geri gelmeyecek olanların hasreti, suçluluk hissi, intikam arzuları ve pişmanlıklar hayatımızı istilâ ederdi ve biz Şimdi’mizi yaşamaya vakit bulamazdık. Geçmişi hatırlarken geçmişe gitmeyiz, hâlâ Şimdi’nin içindeyiz. Unutma özgürlüğü insanı kin tutmanın ezici yükünden ve intikam ateşinin yakıcılığından korur. Eğer unutamasaydık kalplerimiz bir haz ve ızdırap mezarlığına dönüşürdü.

Bazı insanlar travmalar sebebiyle geçmişi düzeltmek/ yakalamak isterler. Bunlar geriye bakarak yaşayanlar zümresidir. Bugünden kaçarak geriye gitmek Bugün’lerin ve Şimdi’lerin hakkıyla yaşanmasına mani olur ve ıskalanmış Bugün’ler üstüste yığılmaya başlar. Bir müddet sonra geçmişin naftalin kokan acıları atmaya üşendiğimiz çöpler gibi kapı önünde birikir. Geriye gitmek… kendinden yahut başkalarından intikam almak, hatalarından dolayı tekrar tekrar pişman olmaktır. Unutarak, affederek, affedilmeyi umarak bizi geçmişe döndürecek gemileri yakarız. Bu unutuşlar her yeni gün yeni bir başlangıçtır.

Bu yüzden unutmak bir haktır ve hürriyettir. Geçtiğini vehmettiğimiz zaman ise acıları, utançları yok etmez, sadece setreder. Bir ses, bir kokuyla, bazen Proust’un çaya batırdığı madlen ile hatıralar bir çay tasından çıkıverir. (Kayıp Zamanın İzinde / Marcel Proust)

unutma_5Bir hatıra mezarlığı olarak internet…

Unutma ve unutulma hürriyeti elinden alınan insanlarla FaceBook gibi siteler birer hatıra mezarlığına dönüyor. Bugün 30 milyon ölü “kullanıcı” var ve her gün 10.000 yeni ölü ekleniyor FaceBook’a. Bir süre sonra ölü kullanıcıların sayısı dirileri geçecek. Teknolojideki yenilik bir kez daha bizim hayatla kurduğumuz münasebete şekil veriyor. Nedir? Doğal unutma/ hatırlama sürecinde bize özel ve yakın zamanda olan şeyleri daha iyi hatırlıyoruz; genel bilgiler içinse kitaplara ve internete bakıyoruz. Yani Ben’liğimize “yakın” olan şeyler hafızamızda da yakın, önemsiz ve/ veya genel şeyler ise hafızamızda uzak duruyor… ya da en azından durmalıydı. Zira “Ben” dediğimizde sabit/ mutlak bir şeyi değil zihnen inşa ettiğimiz Ben’liğimizi kastederiz. (Bkz. “Ben” kimdir? sohbeti: https://youtu.be/m4yhxonca5A )

Ancak arama motorlarının gücü ve internetin veri stoklama hacmi o kadar arttı ki bu münasebet tersine döndü. Ben’e çok yakın olan şeyleri hatırlamakta zorluk çekiyorum: Dün öğlen ne yemiştim? Anahtarlarımı nereye koydum? Kuzenim sütlaç sever miydi? Hatırlamıyorum. Ama Mercidabık savaşı kaç yılında yapıldı? Jüpiter’in kaç uydusu var? ABD’ye en son bağlanan eyalet hangisi? Bunların hepsi parmaklarımın ucunda. İnsanlığın ortak hafızasına dönüşen internet indî olarak hatırlamayı tercih ettiğimiz bilgi ve hislerin yerine objektif ve mecburî olarak hatırlatılan verileri koydu. Koltuk değneği kullanan insanların bacak kaslarının zayıflaması gibi bizler de “internet” denen bu protez-hafıza yüzünden indî/ sübjektif hafızalarımızdan daha güçlü bir objektif hafızayla yaşama durumuna geldik.  (Bkz. Derin Lügat maddesi: İndî / Sübjektif / Objektif / ذاتي)

Her şeyi herkes gibi hatırlamak aslında her şeyi unutmaktır

unutma-7Durduğumuz noktadan bir çarşıyı seyrettiğimizde gördüklerimiz bulunduğumuz noktaya göre değişir. Bir taburede oturan kahveci minarenin şerefesindeki imamın gördüklerini görmez. İmam da metronun yeraltı tünelinden yukarı çıkanların gördüklerini görmez. Ama herkes minik ekranlarla donatılmış gözlükler takmış olsa ve aynı anda yüzlerce insan gördüklerini eş zamanlı olarak diğerleriyle paylaşsa bir müddet sonra gördüklerimizle yaşadıklarımız arasındaki sınır bulanıklaşır ve herkes “neredeyim ben? Kimim ben?” diye sorgulamaya başlar:

“… mahrem ve namahrem arasındaki sınırın ortadan kalkması bizi şeyleştiriyor. Nasıl? Japon mutfağını, kitapları ve kedileri seviyorum… Ve tabi ki Monteverdi’yi. Benimle aynı zevkleri paylaşan 32.451 FaceBook üyesi varmış ve tamamı 30-50 yaş arası evli erkeklermiş. Ne yapsam 1 olamıyorum. Devletin ve şirketlerin gözünde istatistiksel bir yaratık konumunda yaşıyorum. Vergi mükellefi numaram var, müşteri kodu, banka hesap numarası… Tüketim alışkanlıklarım belli olduğu için o yönde reklâm geliyor: Tatil, çocuk, kitap, DVD… Kısacası özel değilim; Herkes’ten biriyim. Ama teknoloji değil bizi herkes-leştiren. Bizim teknolojiyle kurduğumuz münasebette bir bozukluk var. Zevklerimizi, nefsanî tercihlerimizi Herkes’le paylaştıkça o kadar da özel insanlar olmadığımız çıkıyor meydana. TV’deki karı-koca kavgaları, dedikodular… Mahremiyet duvarları alçaldı; Settar değiliz eskisi gibi. Sırlarımızdan soyundukça bir çıplaklar kampına dönüyor dünya. Giyinikken daha özeldik. “Ötekilerin” vücudunu (özel hayatlarını) tahmin edebilirdik ama etmiyorduk. Mahremdi, haramdı, ayıptı. Oysa şimdi selülitli kalçalar, ağdasız bacaklar, gerdan göbek yatıyoruz. Herkes Herkes’e bakıyor ve Herkes’ten farksız olduğunu fark ediyor …” (Şu an çok eğleniyorum… Neden yapayalnızım?)

 Bizim hüviyetimizi hıfz eden hafızamızdan daha güçlü ve çok daha homojen, üstelik diğer insanların erişimine açık, ortak/ objektif bir kolektif hafızaya geçtik ve bu Ben’e yeni bir hüviyet vermekte. Belki yakın zamanda “ben Türk’üm, Konyalıyım, Erkeğim…” demenin anlamı dahi değişecek. Seçmediğimiz, mecburen başımıza gelen bu Bir’leşmenin şüphesiz politik ve psikolojik sonuçları çok derin olacaktır. Küreselleşmek yerine küreleşme sorunu yaşıyoruz. Zihinleri, değer yargılarını tektipleşmesinden korktuğumuz tüketim kültürü onu taşıyan teknolojik vektörü nazarlarımızdan sakladı. (Bkz. Derin Lügat maddesi: Değer / Kıymet / Value / Valeur / قيمة ) Teknoloji değerlerimizi değil o değerli inşaa ve tercih eden Ben’liklerimizi aşındırıyor. Ben’lerin tek, sanal bir Ben’lik içinde eritilmesiyle şekil alan bu yeni dünya sahte Ben’liklerin yapmacık savaşlarına gebe:

“… Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde algılıyoruz kavramları. Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Paradoksal bir şekilde eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikâr olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi …” (Resim sanatındaki Hakikat / Jacques Derrida)

Ferdî hafızanın yerine içtimaî verilerle Ben’lik inşaa etmenin siyasî neticeleri

İndî / sübjektif hafızamızın, dolayısıyla hüviyetimizin, Ben’lik algımızın internetteki objektif verilerle şekillenmesi insanları istemedikleri şekilde Bir’leştirecek. Bu Bir’leşme değerlerimizin tektipleşmesinin de ötesine geçen bir şuur Tek’leşmesine evrilecek büyük ihtimalle. Az önce bu derin inkılaptan bahsederken şöyle demiştik:

“… Teknoloji değerlerimizi değil o değerli inşaa ve tercih eden Ben’liklerimizi aşındırıyor. Ben’lerin tek, sanal bir Ben’lik içinde eritilmesiyle şekil alan bu yeni dünya sahte Ben’liklerin yapmacık savaşlarına gebe …

Elbette mesele internetin “iyi/kötü” olmasından kaynaklanmıyor. Teknolojiyle gelen kolaylıklar o güne kadar “doğal” gördüğümüz engelleri kaldırmakta. Teknolojik rahatlık kazandıkça engellerin Ben’liğimize, hüviyetimize ve “ötekilerden” farkımı¨za olan katkısını kaybediyoruz. Mehremiyetimizi muhafaza eden bu hafızaların kaybı internetle başlamadı. Dönüşüm çok eskilere götürülebilir ama “kopma / devrim” denecek kadar büyük bir hızlanma 2ci dünya savaşı sonrasından başlatılabilir. Kısaca bir kaç örnek sıralarsak:

  • Ulaşımdaki hızlanma ve yayygınlaşmayla mal ve hizmetler dünyanın her yerine ulaşması,
  • Naklen adyo ve TV yayınlarıyla reklâmların ve haberlerin insanları mal/haber/imaj tüketen kitlelere dönüştürmesi,
  • Menzili ve yıkıcı gücüyle nükleer silahların dünyayı yüzlerde kez yok edecek seviyeye varması.

Bütün bu gelişmeler bizi istemediğimiz bir Bir’lik/ Tek’lik içine sıkıştırdı. Ortak menfaatler, korkular yahut manevî değerler etrafında oluşan politik/ çoğulcu bir birlikten bahsetmiyoruz. Teknolojinin yol açtığı menzil baskısı sebebiyle dünyayı kendine dar eden bir insanlıktan bahsediyoruz. Ortak bir geçmiş algısı yahut ortak bir gelecek projesi inşaa etmekten aciz bu insan topluluğunun gelişini en iyi tahlil etmiş olan düşünürlerden birinin sözleriyle bu makaleyi bitirelim:

Hannah Arendt, Dünya Vatandaşı (Men in Dark Times‘tan, 1968, New York)

Hiç kimse kendi ülkesinin vatandaşı olduğu gibi dünya vatandaşı olamaz. “Tarihin kaynağı ve anlamı” isimli eserinde Jaspers ortak bir dünya düzeninin ve evrensel bir egemenliğin muhtemel neticelerini irdeliyor. Böylesi merkezî bir iktidarın hangi rejimle yönetileceği o kadar da önemli değil. Bütün dünyayı yönetme kavramı, bütün [meşru] şiddet imkânlarının monopolünü elinde tutan bir iktidar, onu denetleyecek, sınırlayacak başka iktidarların olMAması tam bir totalitarizm kâbusu. Daha da ötesinde bildiğimiz şekliyle politik hayatın da sonu demek olur bu.

Politik kavramlar çoğulculuk ve karşılıklı dengeleme, sınırlama üzerine oturur. İktidarların kuvvetleri hem kendi vatandaşlarınca hem de [ulusal] sınırlarla belirlenir. Felsefe dünyayı insanlığın vatanı gibi tasavvur edebilir, yazılı olmayan, herkes için geçerli bir kanunla tanımlı… Politika ise insanlarla uğraşır, farklı ülkelerden gelen, farklı tarihlerin mirasçıları olan insanlardır bunlar. Politikanın ilkeleri gerçek hayata tekabül eder; sınırlama getirir, korur, hudut teşkil eder, had bildirir. Özgürlük bir tasavvur değil gerçeğin ta kendisidir, yaşayan politikadır.

Bütün dünyaya hâkim olacak bir düzenin kurulması dünya vatandaşlığının önkoşulu değil her türlü vatandaşlığın sonu olabilir ancak. Dünya politikasının doruğu değil sonudur bu. Ama ulus-devletlere ya da Roma imparatorluğuna benzeyen bir merkezî yapıyı reddetmek şu anki dertlerimize deva değil.

Bizden önceki kuşaklar için bir ideal, soyut bir kavram olan “insanoğlu” bizim için gerçeğin kendisidir ve bizden bir cevap beklemektedir. Kant’ın öngördüğü gibi Avrupa kendi yasalarını [ahlâk ve hukuk anlayışını] bütün dünyaya dayattı. Ama bunun doğurduğu küreselleşme ve homojenleşme evrensel bir barış getirmedi. İnsanoğlu bugünkü gerçekliğini ne hümanist düşlere ne felsefî arayışlara ve ne de politik olaylara borçlu. Bugünkü bir-leşme, AYNI-laşma neredeyse tamamen Batı’nın teknik ilerlemesinin bir sonucu. Batı ahlâk ve hukuk anlayışını dünyaya yaymaya başladığı sırada bu ilkelere inanmayı terk ediyordu aslında. Dünyayı birleştiren teknik ilerleme ile birlikte Batı dünyaya başka şeyler de yaydı: Ulus-devletin diğer iktidar şekilleri üzerine zaferi, metafizik ve maneviyatın terk edilişini de yaygınlaştırdı. Sadece Batı’nın tarihine ait olan iç dinamiklerin eski inanç ve gelenekleri yıkması asırlar sürdü. Aynı iç dinamikler sadece bir kaç on yılda bu kez dışarıdan etki ederek dünyanın geri kalan kısmındaki inanç ve gelenekleri yıktılar.

İnsanlık tarihinde bir ilk bu: Bütün dünya halkları ortak bir ŞİMDİ‘nin içinde yaşıyorlar. Ehemmiyeti ne olursa olsun, bir ülkede meydana gelen bir hadise diğer ülkelerin halkları tarafından da biliniyor. Her ülke diğer bütün ülkelerle KOMŞU oldu adeta. Ama bu KOMŞU-luk ve bu ŞİMDİ-lik ortak bir geçmişe dayanmıyor ve kesinlikle ortak bir gelecek garantisi de vermiyor. İnsanları böylesine BİR-leştiren, (=homojenleştiren)  teknoloji dünyanın yok olmasına yol açabilir. Küresel iletişim tekniklerinin küresel yıkım teknikleriyle birlikte ilerliyor. […] Küresel bir nükleer savaşın yeryüzündeki insan varlığına son verebilme kapasitesi insanlığı BİR-leştiren en güçlü sembol haline geldi. Bu bağlamda insanlığın birliği ancak yıkım ve tüketimde:  Bu birlik küresel yıkımı engelleyecek uluslararası antlaşmalardan değil sadece biraz daha az BİR-leşmiş bir dünya özleminden müteşekkil.

Dünyanın yok edilmesine dayanan bu “negatif” dayanışmanın pozitif bir anlam kazanması için politik sorumluluk içinde yaşanması gerekir. Ulusal politikaya bakışımız gereği vatandaşlar adına ülkenin yaptığı herşeyden sorumluyuz. Bu bakış omuzlarımıza tahammül edilmesi imkânsız olan bir küresel sorumluluk koyuyor. Bu kadar büyük bir yükün altına girmektense insanlar şu üç yolu seçeceklerdir:

  1. Dünyanın sorunlarına karşı umursamazlık, politikadan kaçarcasına uzaklaşmak,
  2. “Önce vatanım, önce halkım” diyen ulusalcı ve etnik merkezci bir bencillik,
  3. Her türlü otoriteyi, politik ve kolektif yapıyı reddeden sürekli bir isyan hali.

Aydınlanma’nın hümanist idealizmi bize faydası olmayan bir kavram. Hatta tersine, ortak bir geçmiş olmadan ortak bir şimdiki zamandır bize bu yolla sunulan. […] Eğer insanoğlu’nun geleceğini aramızdaki nefret ve korkudan daha sağlam bir şeyin üzerine inşa etmek istiyorsak bir özeleştiri ve “ötekini” anlama, kendini diğerlerinin yerine koyarak düşünme süreci başlamalıdır. Bu sürecin önkoşulları ise :

  • Federal bir politik yapılanmayı merkezî otoriteye tercih etmek,
  • Gelenekleri ve tarihi [kimliği] terk etmeden bunların “evrensel” olduğu iddiasından vaz geçmek. […]

İnsanlığın bugünkü durumunda gerçek tehlike homojenleşme, bir-leşmedir. ortak iletişim teknikleri ve şiddet yoluyla bütün ulusal gelenekler, toplumları özgün ve farklı yapan ögeler kaybolmaktadır. Bu homojenleşme bütün halkların birbirini daha iyi anlaması için bir fırsat gibi görünebilir. Oysa bu süreç neticesinde insan öyle yüzeyselleşecektir ki tanınmaz hale gelecektir. Basit bir yüzeyselleşmenin de ötesinde bugün tahmin dahi edemeyeceğimiz bir ortak noktada birleşecektir insanlar.

Teknoloji ve kitlesel iletişim araçları vasıtasıyla başlayan bir-leşme, TEK-leşme, homojenleşme sürecinin ulusal kimlikleri, yöresel farklılık ve inançları ortadan kaldıracak. Bu silip süpürme ve insanlığın yüzeyselleşmesinin, teknik ilerlemenin tek başına bizi yıkabileceğini idrak etmek kolay değil. Çünkü insanlar Hakikat’in kendisi ile Hakikat’in ifadesini birbirinden ayrı olarak tahayyül ediyorlar. İnsanlar Hakikat’i düşünmenin ve konuşmanın bizzat varoluşçu bir tecrübe olduğunun farkında değiller.

Evrensel bir totalitarizmin vatandaşı olarak yaşayan, bir tür süper Esperanto dilinde konuşan ve düşünen insanlar en az bir hermafrodit kadar acayip yaratıklar olacaktır. İnsanlığın barış içinde yaşayacağı bir dünya TEK bir din, TEK bir felsefe, TEK bir politik görüşten oluşamaz. Sürekli iletişimi, karşılıklı anlayışı gerekli kılan çokluk ve farklılıkların hem örttüğü hem de izhar ettiği bir beraberlik olabilir bu.

 

unutma

 

Edebiyat, Sinema, Siyaset, Sanat, Mimarî, Ateizm, Tarih, Kemalizm, İslâm, Kadın hakları, Feminizm, Felsefe… Bugün 72 kitap var. Yakında yenileri eklenecek, bu sayfayı takip edin… 

 

Fikir Kırıntıları – 1

fikir-kirintilari 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa Aforizmaları140 karakterle derdini anlatabilenlerden misiniz? Kısa mesajlar, FaceBook’taki özlü sözler, Twitter’da kısaltıldıkça sloganlaşan fikirler… Tabi insanlar sözü uzatmanın yeni yollarını buldular: Video, caps, … Ancak kısa söz her zaman derinlikten mahrum olmakla eş anlamlı değil. Az sözle çok ama çok derin mânâlar da aktarılabilir. Kısa sözün hikmeti dışarıdan aktarılan, alimden cahile verilen yeni bir şey değil. Meselê ârifin irfanıyla agâh olunması; dinleyende bilkuvve (potansiyel) olarak  bulunan güzelliklerin uyandırılması, bilfiil (aktif) hale geçirilmesi. Bunun için “dinleyen anlatandan “ârif olsa gerek” buyurmuş büyükler. Biz de Twitter’da paylaştığımız kısa mesajları konularına göre tasnif edip kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Eğitimden Türk soluna, ekonomik krizlerden petrol savaşlarına, ölüm korkusundan küresel ısınmaya kadar çok farklı konularda aforizmalar… Konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 7

kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa AforizmalarıKitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı“Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi veSeksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:



71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa AforizmalarıDerin Lügat 3.0

Yeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

3cü sürümle eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlıkakıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa AforizmalarıAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için. Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa Aforizmaları

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık.Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocukları

oteki-sinemanin-cocuklari 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa AforizmalarıYakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “SinemaEndüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeler yerine güzel filmleryapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa AforizmalarıKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa AforizmalarıSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.


tezyin_kapak-150 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa AforizmalarıGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa AforizmalarıT.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapak 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa AforizmalarıGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

fethullah-gulen-kapak 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa Aforizmaları

Fethullah Gülen’i iyi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa AforizmalarıAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa Aforizmalarıdemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmakolabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa Aforizmaları80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa Aforizmaları4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcular 71 kitap indirin72 kitap indirin Fransa AforizmalarıÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin