RSS Feed for This Post

Beni Anla Tiryandafilya

anla_beniTiryandafilya,

Sana ne zamandır yazmadığımın farkında değildim; ta ki eski çiziktirdiklerime şöyle uzaktan bir sarfı nazar eylediğimde anladım ki benim için aslolan zaman değil, değişmeyen mekânmış sadece. Belki baca deliğinin altından başlayıp bir metre kadar aşağıya uzanan o otel odasındaki çatlak yok artık tam karşımda, belki de içeriyi buz kestiren o soğuk kış yeline düşman nazarıyla değil de daha bir münci gözüyle bakmaktayım bu sıcak Temmuz akşamında.

‘O bohem günlerinden biriktirdiğin kırık dökük anılar arasında özlediğin bir şey var mı Efraim’ sorusu da muallâkta kocaman bir soru işareti olarak durmakta. Bolca sarhoşun, yoktan ziyade parasızlıktan kurdukları çilingir sofralarında, ucuz şarapların yanındaki ucuz fıstıkların bitişiğinde bir mezeden öte bir şey değildin sen Efraim. Ne çare ki insan bir süre sonra yüzleşiyor acı gerçekle; okuduğum onca kitap, yazdığım bunca yazı ne o masalardaki meyin rengini bir Bordeaux şarabı rengine terfi ettirebilmekte ne de o dibin dibi sohbetlere mülhem olacak bir fikri, sarhoş dimağlara enjekte edebilmekteymiş Tiryandafilya.

Yazdığım koca iki paragrafın özeti şu ki mekân değişmedi Tiryandafilya. Aynı hapishanedeki sıkıcı hayatı bir nebze olsun bitirecek çizikleri bile duvara atmaktan imtina eden yorgun bir mahkûmun, ‘meraklısına söylediği sözler’ benim sözlerim. Aptallığımın, yetersizliğimin en büyük delili de bunca mahkûmiyetime sebep olan bu hayattan bir medrese-i Yusufiye çıkaramamamdır. Yaşadığım bu hayatın en büyük sebebi merhametimdir, bunu da biliyorum Tiryandafilya. Sonuna kadar açık olan o daracık zindanımın kapısında, kollarını açmış da beni beklerken görünce her seferinde seni, daha bir dip arıyorum görmemek için seni daha bir sıkı sarılıyorum o meşum prangalarıma.

Bırakamadıklarım, terk edemediklerim benim; daha düne kadar ciğerimi kebap edip yiyen sizlerin, yarınımda da kanıma ekmek doğrayacağınızı da biliyorum; bugün bana düşman mesabesinde duranların tıynetlerini biliyorum, biliyorsun. Bunu da yaz bir kenara Tiryandafilya. Bu aşkın namusuna sadakatinden dolayıdır yüzüme vurmaman bu düpedüz paradoksu; ama dedim ya, onlara karşı duyduğum, adına merhamet denilen ve elest bezminde bana nüzledilen o şuaranın övdüğü, ediplerin yere göğe sığdıramadığı duygu girmekte aramıza.

Adına yakışır bir peygamberin müntesibi olamadığım için aramızdaki tüm putları kıramıyorum, daha da kötüsü en büyük putun boynuna elimdeki baltayı asacak bir gücüm yok. Ya sen neden sanıyordun bir mahlasla sana mektuplar yazdığımı; bizimkisi sadece bir isim benzerliğiydi o kadar. Belli ki kulağıma ilk ezan üfleyen o er kişi bir cevher sezmişti üç kiloluk o et yığınında ve ismiyle müsemma olsun diyerek bir peygamber adını layık görmüştü bu biçare kula. Bir cevher, evet bir cevher söz konusuydu ama bir elmastan ziyade, yerin kat be kat altında yaşamaya memur bir kömür olacağımı ben bile bu günlerimde idrak edebiliyorsam sen kendini aldatılmışlardan sanma Tiryandafilya.

Kırk küsur yıl Tiryandafilya, tamı tamına kırk küsur yıl ayaklarımda demir çarık, bileklerimde prangalar, Allah’ın gözetiminde bir vaha aradım kendime. Susuzluğum, açlığım dile gelse neler söylerdi bunca geçen zaman zarfında. Çoğu zaman değil her zaman o çokça kendisine kulak verdiğim şairle kesişti yolumuz. Hani diyordu ya: ‘Yüzler mi kaybediyor eski güzellik büyüsünü / Bakışlardan mı yoksa eski his eksiliyor / Ben ararken bir kadının kalbi yakan yüzünü / O da benden yanmayı bilen bir kalp diliyor’. Bir vaha umuduyla sürünerek vasıl olduğum her menzilin bir serap olması çokça kırdı umutlarımı ama dedim ya, Allah’ın gözetiminde olduğum düşüncesi, sabır tespihime her hayal kırıklığında bir ‘tane’ daha ekledi. Günler, aylar ve de yıllar sonra Tiryandafilya, çok uzun yıllar sonra Tiryandafilya, sermayem on binlerle ölçülecek sayıda taneden ve yüzlerce imameden müteşekkil bir tespihten başka bir şey değil.

Sınanmak gerçeği, iman sahibi hiçbir müslümana uzak bir düşünce değil. Bu gerçeğin karşısında biz aciz kullara düşense sınayanın sabrını test etmek değil, aczini kabul ederek ram olmak göklerden gelen karara, diz kırıp kıraat etmek şeytanın suflesine aldırış etmeyerek. Yaşadığım hayatı az çok biliyorsun; yokluk kendimi bildim bileli en kadim dostum olarak yanımdan hiç ayrılmadı. Tüm bu yoklukların içinde öznesi sen olan yokluk kadar beni yoranı da olmadı Tiryandafilya. Sana yorgun sabahlar bırakmak, bence hiç gitmese çok daha iyi olur ama her ayın mutad günlerinde seyrine doyum olmayan dolunaya beraber bakmak, ya da ne bileyim başka bir şekle koymak her gün güzel yüzünü, boyamak gözlerini bir yeşil bir maviye, sana en çok yakışan değil de, her çiçeğin en güzelini, en renklisini takmak topuz yaptığın saçlarına elbette harika olurdu. Gel gör ki ben senin adını çekinmeden söyleyemiyorum bile.

Yıllar sonra gezdiğim bu bağın bir serap mı yoksa bir vaha mı olduğunu bilemememdendir bu rahatsızlığım, huysuzluğum. Sana ağız dolusu ‘seviyorum’ diyememek, bu sırrın sadakatine duyduğum özenden ibarettir, ne olur kötüye yorma Tiryandafilya.

Yoksa, ben de en az senin kadar bilmekteyim, sevenler arasındaki her ketumiyetin bir ihanete kapı araladığını. Senden hiçbir şey saklamadım ve de saklamayacağım. Çünkü senin bilmediğin ama benim bildiğim bir gerçek var ki ‘ihanet ilgi çekse de hain sevilmezmiş’ Tiryandafilya.

İyi ki varsın Tiryandafilya, iyi ki doğmuşsun…

 

… Son çıkan e-kitapları okumak için…

 

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik

Aleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek.

Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel!

kapak_Tiryandafilya“… Senden önceki hiçbir kadın tarafımdan böyle sigaya çekilmedi Tiryandafilya. Sen benim tüm aşklarımın  raporusun, tüm aşklarımın hülasası, ana fikrisin Tiryandafilya. Senden öncekiler ya masadan kaçtı ya da onları masadan ben kovdum. Şimdi benim tüm bu kaybolan yıllarımın hesabını vermek de sana kaldı. Sevdiğin başka bir erkek olmasına rağmen bu yola girmen için de seni zerre kadar zorlamadım, bunu da biliyorsun Tiryandafilya. Duvarımın arkasına dolanman için sana elimden gelen tüm kolaylığı gösterdim. Bu asla senin marifetin, el çabukluğun, kahredici, tahrik edici, tahkir ve de tezyif edici dişiliğinle olmadı. Senden önce gidip, tüm kapıların kilidini senin için açan irade bendim. Orada beni çırılçıplak gördüysen benim sayemdedir. Şimdi dürüstçe oynayalım o zaman. Ama unutma Tiryandafilya; ihanet ilgi çekse de hain sevilmez…”

Efraim K‘nın kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

kitap tanitan kitap 5Kitap tanıtan kitap 5

İmkânsız bir buluşma düşleyin: Nietzsche, Montaigne, Chomsky ile Fârâbî ve Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri bir arada. Ama yalnız değiller, hemen yanı başlarına John Berger, Cahit Zarifoğlu, André Gorz , Oğuz Atay, İsmet Özel, Amin Maalouf, Gilbert Achcar, Nevzat Tarhan, Randy Pausch ve daha bir çok aşina olduğumuz yazar, şair, düşünür gelip oturmuş. Bu imkânsız buluşmayı Derin Düşünce sitesinin yazarlarına borçluyuz. Sadık dostlarımız Alper Gürkan, Mustafacan Özdemir, Mehmet Alaca, Mehmet Salih Demir ve en az “eskiler” kadar çalışıp didinen genç yetenekler: Essenza, Esma Serra İlhan, Gülsüm Kavuncu Eryilmaz, Abdülkadir Hacıaraboğlu, Azat Özgür. Kitap tanıtan kitapların beşincisini ilginize sunuyoruz, kitapların dünyasına açılan 23 pencereden bakmak için. Buradan indirebilirsiniz.

hamza_yusuf Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin