RSS Feed for This Post

Baştan alalım: Muhafazakâr kimdir ve sanat nedir?

 

Vaktiyle olumsuz mânâda ve yerme ifadesiyle kulanılan “muhafazakârlıkla” sık sık itham edilmiş bir Müslüman dindar olarak “İsim ile İslam arasında Muhafazakârlık” başlıklı bir yazı yazmıştım, yazı sonrası çok olumlu geri dönüşler almıştım. Bugün ise “Şehir Tiyatrolarındaki yeni düzenlemeler” bahsinde yine muhafazakârlık konusunu konuşuyoruz ama yine aynı ezberle devam ediyoruz yani konuyla ilgili yorum yapanların çoğu “muhafazakârlar=Müslümanlar” ezberinden yola çıkıyor, bunu indirgemeci bir üslupla ve olumsuz bir manada kullanıyor dolayısı ile konu bir şekilde netleşemiyor.

  Öyle ise sormak lazım “muhafazakâr kimdir ve sanat nedir?”

  Muhafazakâr Arapça bir kelime (ha-fe-za /ظ-ف-خ) “korumak” kökünden geliyor ve “koruyan, muhafaza eden” anlamını taşıyor.

  Laik ve modern düşünce biçimine sahip zihinler 14 asır öncesi indirilen emirler bütününe bugün dahi aynı ihtimamla iman eden Müslümanları haliyle “muhafazakâr” olarak tanımlanıyor. Ancak bu bir yanılgı zira İslam’ın özüne bakan bir insan çok net bir biçimde İslam’ın devrimci (devrimciliği Marksist ideoloji manasında kullanmıyorum elbet) olduğunu görebilir. İslam zulme, adaletsizliğe, baskı ve zorbalığa ve hatta düşünmemeye karşı devrimcidir, insanı çürüten ve yozlaştıran her şeye karşı devrimcidir ve muhafazakâr bir refleks göstermez. Ancak Türkiye’de İslam devlet ve devlet kurumu Diyanet eliyle tebliğ edildiğinden, toplum tarihsel serüven açısından “devletçi” olduğundan ve Harf İnkilabi ile dinlerinin dilinin harflerinden bile koparıldığından ortaya haliyle “muhafazakâr Müslüman” örneği çıkıyor.

  Konuyla ilgili olarak Taraf gazetesinden Neşe Düzel’in Hilmi Yavuz’la yaptığı röportaj önemli. Hilmi Yavuz üstad verdiği röportajda “Müslümanlar Kemalistleşti” derken zannediyorum bahsettiğim  sonucu kastediyor ancak haddimi aşmadan ve saygısızlığa düşmeden ifade edeyim “Kemalistleşme” bahsinde zannediyorum biraz fazla ileri gidiyor. Mevcut durumdaki sorunu ifade etmenin yolu salt sonucu tanımlamaktan fazlası olmalıdır diye düşünüyorum. Örnekleyecek olursam Ahmet Altan’ın “Din, ahlâk ve kasaba” başlıklı yazısına bakalım, Ahmet Altan bir entelektüel olarak, estetik ve özgür bir ruha sahip edebi eserlerin yazarı olarak maalesef  indirgemeci bir dille muhafazakârlığı bir zümreye mâl ediyor, sanatı elitist bir tavır olarak tanımlayıp, belirli bir zümreye aitmiş gibi söylemlerde bulunuyor, ben şahsen bu tavrı sorunlu ve çözümden uzak buluyorum.

  Allah’a şükrolsun bu ülkede Cihan Aktaş gibi yazarlar var. Müslüman dindar bir kadın olan Cihan Aktaş’ın konuyla ilgili yazdığı “Kasaba, sanat ve muhafazakârlık” ve “Mustafa Kutlu ve muhafazakârlık” başlıklı iki yazısına bakınca “muhafazakâr” tanımı yapanların tüm tezlerinin alt üst olduğunu görmek mümkün. Kendini antimuhafazakâr gören, muhafazakârlığı eleştiren, sanat ve estetik konusunda kendini yetkin gören isimlerin “modern, sınırlı, köşeli ve kalıplı” düşüncelerine mukabil Aktaş’ın düşünce biçimi, verdiği örnekleri işaret ettiği hususlar kısır tanımlamalara ve üst perdeden konuşmalara sadece üslup olarak değil içerik olarak da cevap verecek türden.

  Gelelelim sanata… Sanat, birçok dilde “yapay” [(İngilizce Art, Artifikal=Yapay, (Almanca) Künstlich=Yapay, (Arapça) Suni=Yapay)] anlamına geliyor. Felsefe’de ise sanat “Taklit olarak sanat ve Yaratma olarak sanat” olmak üzere birbirinden farklı birkaç başlık dahilinde ele alınıyor. Bence adı, muhafazakâr Müslüman olsun, Kemalist olsun, faşist olsun, ne olursa olsun “modern, köşeli, net, değişmez, kalıplı” bir düşünme biçimine sahip zihinlerin sanat gibi “özgür ruhun, estetik zevkin” ürünü olan bir alana dair eser üretmesi elbet mümkün değildir ancak tanımsal ve felsefi yaklaşımlara baktığımızda “yapaylık, taklit ve yaratma” bahsinde her farklı duruşun kendine ait (ve hatta kendini ortaya koyan) bir sanat anlayışı vardır.

  Bu noktada Hilmi Yavuz röportajından alıntı yapacağım, Yavuz “Muhafazakâr sanat, İslam medeniyetinin ürettiği sanattır. Şöyle… Geçmişte üretilmiş olan bir sanat vardır ve bu sanatın arka planında da İslam medeniyeti bulunur. Dolayısıyla muhafazakâr sanat, bir medeniyetin estetiğidir! Muhafazakâr sanat, İslam medeniyetinin estetiğidir. İslam, geçmişte büyük bir estetik medeniyet yarattı!” derken çok doğru bir şey söylüyor. Zira İslam salt Türkiye Müslümanlığı gibi üzerinde oynanılmış bir sonuç üzerinden okunamaz. Müslümanlık ve Türkiye Müslümanlığı birbirinden farklı şeylerdir demek istemiyorum ancak “estetik ve sanat” bağlamında olduğu gibi Türkiye Müslümanlığı bir parça özünden kopatılmıştır ve ruhu zarar görmüştür diye düşünüyorum. Ancak Yavuz’un “İnsanın dünyadaki vazifesi, dünyayı güzelleştirmektir” diyor. Şimdi mesele, eğer dünyayı güzelleştirmekse, basitçe, doğrudan doğruya estetiğin meselesidir bu. Dolayısıyla bunun etik, ahlak boyutu çok ayrı biçimde ele alınmalı.” açıklamasını da bir parça eksik buluyorum zira İslam tamamıyla bir bütündür, ne İslam’ın içinden “şekilci” şeriatı ne de özünden estetik, ince düşünen bir ruhu söküp alamayız dolayısı ile Rasulullah Efendimizin “güzellikten” kastı görünen ve görünmeyeni de kapsamaktadır. Elbet bir okuru olarak benim Hilmi Yavuz’dan öğreneceğim çok şey varken kastım burada Yavuz’un eksik söylediğini tamamlamak falan değil, yer yer “muhafazakârlıkla” itham edilen Müslümanların da bunda payı olduğunu düşünüyorum ve düzeltilmesi gereken hususları naçizane ifade etmeye çalışıyorum.

  Kemalizm bir ideoloji olduğu kadar bir üslup ve bir duruştur. Her ideolojiden fazla “muhafazakâr”dır. Kemalizmin muhafazakârlığını yahut Müslümanların muhafazakârlaşmasını eleştiren her düşünce sahibinin öncelikle Kemalist üsluptan, üst perdeden konuşma hasletinden kurtulması gerekmektedir. Dahası ideolojist, iktidar yanlısı, Türk-islamcı vs. tüm Müslümanları, salt Müslümanlar yahut dindarlar olarak tanımlamak da toptancılıktır. Ve tüm bunlardan yapıcı bir dille kurtulmak gerekmektedir.

  Özetle muhafazakâr refleks gösteren iktidarın-belediyelerin Şehir Tiyatrolarına müdahale etme hakkı yoktur ama “devlete sırtımızı verelim ama devlet hiçbir şeyimize karışmasın” diyen Tiyatrocuların bu tip söylemlerinin de bir karşılığı yoktur zira devlete sırtınızı dayadığınız an devlette size bir şeyleri dayatır. Devlet isimli güç zaten budur.

  Özetle muhafazakâr bir duruşu eleştirirken, kullanılan “Kemalist” vs. gibi kavramları da dikkatli kullanmak gerekir zira kullanırken takındığımız üslup bizi eleştirdiğimiz şeyin aynısı kılabilir.

  Sanat öyle güçlü bir alan ki “kötülükten bile bir güzellik çıkarabiliyor” şöyle diyor Baudelaire:

Meşhur ozanlar şiir diyarının çiçekli bölgelerini çoktan bölüşmüşlerdi. Kötülük’ten Güzellik’i çıkarmak ise zordu. Gene de hoş geldi bana bu durum.”

  Ve ben bugünkü “sanat ve muhafazakârlık” tartışmalarını çok önemsiyorum, kötülükten güzellik çıkartabileceğimizi umuyorum. Bir hattatın üzerine kendini üslubunu eklediği “vav” harfi de, Fovist bir ressamın tüpten fışkırmış gibi duran tablosu da; Kavafis’in “Kent” şiirindeki dingin huzursuzluk da, Nizar Kabbani’nin “Resim Dersi” şiirindeki isyansız çığlık da; Velazquez’in “Las Meninas”ı da, kurumuş dallar arasından baharla birlik fışkıran bir yaprak da alıcısına göre estetiktir, sanattır, dolayısı ile sanatı bir zümrenin form vermesinden haklı olarak rahatsızlık duyanların onu kendilerince ehil saydıkları bir başka zümreye teslim etme hakkı yoktur çünkü sanatın genel geçerliliği olan bir tanımı yoktur ve kimsenin tekelinde değildir.

 

 

… Sanat üzerine e-kitap okumak için…

 

Derin Göz

  İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir  Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot,  Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca,  Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, … Buradan indirebilirsiniz.

 

Şiirlerim, Öykülerim / Cemile Bayraktar

İnsan ya zevkten yazar ya dertten yazar. Ama insan bazen dertli olduğunu kendi bile bilmez, derdini ve zevkini kendi yazar ama farkında değildir, derdini de, şevkini de bazen kendi yazmamışçasına, yazdığından okur, insanın kendinde bilmediği yansımıştır yazıya, insan dertten yahut zevkten yazarken herkes kadar kendini okur. İnsan önce kendi için yazar. O vakit yazdığı aynası olur. Buradan indirebilirsiniz. 

 

  

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

 

Söz yıkar şiir imar eder

İncitmeden söylemek istersin ama söz incitir bazen. Ağlatmak istersin bazen ama söz ağlatmaz. Bazen sesini sözle duyurmak istersin ama duyulmaz. Bazen birsindir, bin olmak istersin söz yetmez. Sözün söz; kelimenin kelime olarak kaldığı anlar bazen yetmez, bazen tam aksine düşer, öyle zamanların sihri sadece şiirdir… Tahran’dan, Washington’a; Beyrut’tan, Tokyo’ya; İstanbul’dan Şam’a; Paris’ten Kazablanka’ya; Filistin’den Keşmir’e kadar uzatabilir kollarımızı şiir, tel örgülere, mayınlı topraklara, kırmızı çizgilere mahkûm etmeden beşeri, uzanır uzanabildiğince…Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

İnsan’sız Sinema Olur mu?

Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır.

Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.

Öyküler (Suzan Nur Başarslan)

“…Benim öyküm bir rivayetten ibaret, bu yüzden benden miş’lerle bahsediyor diğerleri. Beni, yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılıyorlar. Sorsalardı bana, derdim ki, beni yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılayanlara, evinden ayrılmayan/ayrılamayan, öyküsünü değil, hayallerini anlatır elbet, ya da masalları. Oysa bilmek yaşamak değildir her zaman, yaşamanın bilmek anlamına gelmeyeceği gibi her daim. Gözlerimde; bir şeyler yaşamış olanların, yaşamadıklarını sandıklarına olan o kendini beğenmiş, o her şeyi bilen bakışına rastlayamazsınız bu yüzden…” 

Son romanı Bela’dan da tanıdığınız DD yazarı Suzan Nur Başarslan’ın öykülerini derlediği bu kitabını ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

“Ötekilere” bakarken (Çeviriler)

“Ötekilerin” gözüyle dünyaya bakabilenler ilerliyor uygarlık yolunda. Geçmişte Bağdat’ı, Kurtuba’yı inşa eden, bugün ise Paris’i, New York’u, yaşatan “öteki” değil mi? Bugün içine kapanan ülkeler yine geriliyor. Dışa açılan, “ötekilerin” bilgisini, birikimini kendine katabilenler ilerliyor. Bu kitabın amacı da “ötekilere” küçük bir pencere açmak. “Almanlar, Amerikalılar, İranlılar, Filistinliler ve İsrailliler dünyada olup bitenlere nasıl bakıyor?” diye sormak. Çeviri metinlere adadığımız 125 sayfalık bu kitapta Ermenistan’dan tasavvufa, İran sinemasından Ateizme, Şeriat’tan Türkiye’deki Hristiyanlara uzanan çok değişik konularda çeviri metinler bulacaksınız.  Buradan indirin. 

 

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

 ”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…” 

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin. 

Trackback URL

  1. 1 Trackback(s)

  2. May 13, 2012: Son 30 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin