RSS Feed for This Post

Mana Boyutlu, Olgun Demokrasi

Daha önceki yazımızda farklı farklı demokrasi anlayışlarından ve uygulamalarından bahsetmiş ve bu farklı benimsenen demokrasileri; genel anlamda liberal ve militan demokrasi olarak iki ana ekolde toplamıştık. Bu iki ekolün temsilcisi olan demokrasilerin de suistimale açık olduğunu örneklerle savunmuştuk.

Bu bağlamda demokrasinin, kemale ermiş, insanlığa mutlak sadedi sunan bir kavram değildir. Demokrasi yokuşunu hâlâ tırmanmakta olan insanlık; yasayış, inanış, düşünüş ve kültürleriyle, tecrübe ve birikimiyle bu değere neler katabilir? bu arayış içinde olunması gerektiğini söylemiştik.

Buradan hareketle, İslam demokrasiye neler katabilir? sorusunun cevabını aramadan önce İslam ve Demokrasi kavramları birbiriyle çelişir mi? sorusunun cevaplanması gerekmektedir.

Din ve demokrasi münasebetinden bahsedenler, demokrasi ile dinin kesinlikle bağdaşmayacağı yanlışlığına çoğu kez düşmüşlerdir.Gerekçe olarak, din Allah’ın hakimiyetine, demokrasi ise milletin reyine dayandığı tezini ortaya koyarlar.

Oysaki “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözü hükümranlığın -haşa- Allah’tan alınıp, millete verilmesi manasına gelmediği gibi, aksine Cenabı Allah’ın hükümranlığı baskıcı ve zorbacı elitlerden alıp, yine toplumun üyelerine vermesi olarak anlaşılmalıdır.

Bununla beraber İslam ve Demokrasi birbiriyle kıyaslandığında biri ilahi, semavi bir din diğerinin ise beşeri bir yönetim biçimi olduğu asla unutulmamalıdır. Bu sebeple İslam ve demokrasinin kıyaslanması söz konusu olamaz.

Ayrıca Hz. Peygamberden (S.A.V) sonra ilk idarecilerini yani ilk dört halifeyi seçimle işbaşına getirmiş bir anlayışın mirasçısı olarak İslam dinin zaten demokrasi ile bir problemi olamaz.

Kemale ermiş, herkesin benimsediği ve herkesin mutlak tatmin olduğu bir demokrasiden bahsetmek mümkün olmasa da, İslam’ın demokrasiye katabileceği zenginlik mutlaka düşünülmelidir.

Zira, Ebedî bir Zât’ın teveccühünden ve ebediyetten başka hiçbir şeyle tatmini mümkün olmayan insanoğlunun manevî ihtiyaçlarına da cevap verebilecek bir demokrasinin geliştirilmesi meselesi de etraflıca düşünülmelidir.

İsterseniz böyle bir demokrasiye “Mana Boyutlu Demokrasi” de diyebilirsiniz.

İnsanların hak ve hürriyetlerine saygılı, din ve vicdan hürriyetlerini gözeten aynı zamanda insanların inandıkları gibi yaşamalarına ortam hazırlayan bir demokrasi…

İnsanların ebedle ilgili isteklerini yerine getirme mevzuunda yardımcı bir demokrasi…

İnsanların maddi-manevi, ruhi-cismani bütün isteklerine cevap verebilecek olgun bir demokrasi…

İşte demokrasiyi bu denli geliştirip, insanileştirmenin yolları aranmalıdır.(2)

Ancak böyle bir demokrasi kemale ermiş, olgun bir demokrasidir. Maalesef insanlık henüz bu ufka ulaşmış sayılmaz. İnsan hayatı dünya ile başlamadığı gibi, dünya hayatıyla da son bulmuyor. Dünya onun için sadece bir uğrak, o ebedi kalacağı diyara asli vatanına gidiyor.

Şayet onu idare eden sistem, bu gerçekleri göz ardı ederse, beşer için çok önemli bir meseleyi göz ardı etmiş olur. Bu açıdan da, demokrasi hâlâ yokuşa doğru tırmanmakta olan bir sistemdir. Bu manada, demokrasi yokuşu henüz aşılamamıştır.

Bunları yazarken Nedim’in şu muhteşem beytini hatırladım.

“Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedim

   Bir peri-suret görünmüş bir hayal olmuş sana “

Bugünkü Türkçe ile karşılığını, yazımızla da ilintilersek;

Ey Nedim! Senin anlattığın gibi böyle güzel bir dilber (olgun demokrasi) bu şehirde (dünyada) yok. Olsa olsa sana bir perinin yüzü görünmüştür. Diyor sevgili şairimiz Nedim.

Gerçekten de ülkemizin kendine has özel şartları! Ve yaşananlara bakılacak olursa bana ancak bir perinin yüzü ya da hayal görünmüştür diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.

Bunun yanında bir konuya da değinmeden edemeyeceğim.

Sayın Rasim Ozan Kütahyalı’nın “Eylül 2009 darbesini önleyelim” yazısını okuduktan sonra yaşadığımız demokrasiyi tekrar sorgulama ihtiyacı hissettim.

Üstelik geçmişteki acı tecrübelere ve yaşananlara bakarak mevcut rejime; demokrasi diyebilmek için, insanın siyasi mezhebinin oldukça genişlemiş olması gerekir.

Nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa; genel mana yaşadığımız demokrasi neye benziyordu peki?

İsmini hatırlayamadığım bir şair şöyle diyor;

“Hümâ (1) uçtu yuvasından yerine koydular Bûm’ i  

Görenler kaldı hayret, dediler ki Hümâ bu mi ?”

Yani Hümâ kuşu yuvasından uçup gidince yerine baykuşu (bûm’i) koymuşlar. Bunu görenler de hayrete düşüp Hümâ kuşu bu mu? diye sormuşlar.

Bu gün demokrasi adına yapılan da aynen budur. Demokrasiyi yuvasından edenler, yerine her türlü darbeyi, jakoben ve militarist zihniyeti koymuşlar, meseleye biraz vakıf olanlar hayrete düşüp hümâ kuşu bu mu? diye sormuşlar.

Sonuç: Kısaca yaşanan demokrasi, demokrasinin baykuş halidir dersek yanlış olmaz.

Ülkemize ilk adım olarak normal ve düz bir demokrasi getirebilirsek, ancak o zaman bir sonraki merhaleleri ve demokrasinin olgununu düşünebiliriz. Öyle ya popüler olarak ifade edecek olursak, önce düz, basit yapılı demokrasi daha sonra evrimleşe evrimleşe mana boyutlu, olgun demokrasi… Çok bekler miyiz dersiniz?

Dipnot :

  1. Hümâ :Üzerinden uçtuğu kimselere mutluluk getirdiğine inanılan masal kuşu.
  2. Herhangi bir dine mensup olmayan, ateist vatandaşlarımızın da, eğer ideolojik bir körlükleri yoksa, böylesi olgun, insani ve evrensel bir demokrasiye itirazlarının olacağını düşünmüyorum.

Sonraki Yazı :

  1. Hukukun Üstünlüğü (Safsatası)
  2. Demokrasilerde Partiler Kapatılabilir mi?

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:k. göksu Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Evet, insanlık çok büyük ölçüde vahiyden kopuk bir hayat sürdüğü müddetçe gerçek mutluluğu yakalaması mümkün olmasa gerektir. Demokrasi vahiyle nasıl telif edilebilir bilemem fakat en azından ıslahı şart bir idare kavramı diye düşünüyorum. Bu vesileyle, kalıcı gündem mevzulardan birini daha işlediği için Mehmet Bey’e de teşekkürlerimi sunarım…

  3. Yazan:arif Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Mana boyutlu demokrasi özlemini dillendirebilir hale gelmek, çok önemli. Bunda son birkaç yılda alınan mesafenin payı çoktur kanaatimce. Batıda dinlerin kapalı bir alanda izole edilerek, seküler alanın neredeyse hayatın bütününe yayılmasının -bunun temelleri demokrasiden önce atılmıştır- ağır sonuçları olmuştur. Orta çağ karanlığına ve engizisyona tepki olarak gelişen, sekülerleşme, beraberinde bireycileşme ve ötekiyle uzaklaşmayı, giderek yabancılaşmayı ve ruhsal çöküntüyü ortaya çıkarmıştır. Bizdede demokrasinin ve modernleşmenin tıpkı batıdaki gibi yapılarak geliştirilmesinin kaygılar yarattığı da görülüyor. Oysa orta çağ karanlığı İslamla ilgili bir korku imiş gibi yapılarak bu taklitçiliğe dayanak aranıyor. Ortaçağ Buhara, Semerkand ve bağdadındaki aydınlanma insanlığın yüzakıydı oysa. Ancak ben inanıyorum ki, canlı ve yaşanan bir İslam anlayışı; geçmiş örnekleride- mesela Osmanlı vakıf sistemi- irdeleyerek, sosyal bağları zayıflatmayan demokrasi özlemine katkıda bulunabilir. Bunun için öncelikle demokrasiyi benimsemek ve onu geliştirmek azmini taşımalıyız. Mana boyutlu demokrasi tabiri, sistemleştirildiğinde pek çok sosyal ve insani mahzuru giderebilir. Güçlü bireyleri suç olmayan fiillerinden başkasıyla kayıtlamamak- sanatçı ve düşünürler ile girişimciler ve tefekkür erbabı ile sivil insiyatif-; Zayıf ve yoksul kitleleri ise sosyal ve insani kurumlar- vakıf örneği çok önemli- ve devletin desteğiyle kucaklamak. Tek bir ferdi vahitin bile kendini kimsesiz hissetmeyeceği bir kuşatma ile; girişimci ruhları serbest bırakmanın aynı hamuru mayalamasının imkansız olmadığını, bu büyük medeniyetin evlatlarının kanıtlamasından daha doğal birşey olamaz.

  4. Yazan:bora Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    bu konuyla ilgili oldukça kısa ve veciz bir makale aşağıdaki linktedir.

    yazar, tahtavi’den başlayarak abduh’a kadar gelen, islam’ın demokrasi ile uyumu olasılığını, bunu mümkün ve gerekli gören yazarların bakış açısından özetlemiş.

    http://www.timeturk.com/islami-modernistler-59334-haberi.html

  5. Yazan:bulduk Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Sayın bahadır ;yazınız özellikle ülkemizdeki ve bir haliylede tüm dünyadaki demokrasi olgusunu gayet kısa fakat bir o kadar da özünden anlatmış.Şu anda tüm dünyanın en büyük problemlerinden bir taneside gerçek manada demokrasiyi yakalayamamasıdır.Ama bu ülkemide çok daha belirgin şekilde karşımıza çıkıyor.Tabii şunada hak vermek gertekir, şu anda geldiğimiz noktadaki demokrasi geleceğe biraz daha ümitle bakmamızı sağlıyor.Çok değil bundan birkaç yıl öncesine kadar askerin karşısında el pençe divan duran, “emret komutanım” nidalarıyla haykıran ve bunuda gizleyemeyen bir siyaset ve demokrasi anlayışımız vardı.Şu anda hiç olmassa asker karşısında eğilmemeye çalışan ,moda tabiriyle “diklenmeden dik duran”bazı siyasilaerin olması bizlere ümit veriyor.
    Birde yazınızdaki şu ana hiç duymadığım ama konuyla ilgili bizlere çok veciz göndermelerde bulunan şiirleri çok beğendim.yazınıza ayrı bir renk katmış.
    Son olarak geçmişte yaşananlara baktıkça ağlanacak halimize gülüyoruz.Nice aydınlık geleceklere hep beraber ulaşmak arzusuyla saygı ve sevgiler üzerinize olsun….
    …eline Sağlık…

  6. Yazan:eg Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    mehmet kardeşim,
    eline gönlüne sağlık bu güzel yazı için.

  7. Yazan:GÖRÜR KEMAL Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    sewgili bahadır;
    mana boyutlu demokrasiyi yaşamak için ilk önce normal demakrasiyi yaşamak lazım ki daha sonra mana boyutlu demokrasiye adım atabilelim
    .biz hala normal demokrasiyi yaşayamazken mana boyutlu demokrasiyi çok bekleriz…Umarım bizler ölmeden ülkemizde mana boyutlu demokrasiyi görebiliriz….

  8. Yazan:GÖRÜR KEMAL Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    ilk yazıyla çok güzel bağlamışınız ayrıca şiirler beni kopardı…teşekürler

  9. Yazan:görür Tarih: Nis 6, 2009 | Reply

    sayın bahadır,
    yazınızda anlatığınız demokrasi ve islamın bir arada yaşamasında hiçbir sorun olmadığını rahatlıkla anlayabiliyoruz.Umarım bu anlattıklarınız gerçekleşir ve biz de böyle bir düzende yaşarız.
    Emeğinize sağlık.Yeni yazınızı sabırsızlıkla bekliyorum

  10. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Ara 20, 2009 | Reply

    Selamlar,

    Yazdiklariniz icin tesekkurler.

    Ama nasil bir demokrasi istediginizi ben hala anlayamadim. Somut hic bir sey bulamadim.

    Inanc bazli ve utopik bir yaklasiminiz var. Cikis noktaniz dinsel dogmalar gibi gorunuyor. Tum anladigim bu.

    SOMUT SORUM:

    Kafanizdaki demokrasi modelinin gelismis ulkelerdeki demokrasiden (AB, ABD ..) somut olarak farki nedir???

    Saygilar,

  11. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Tem 7, 2011 | Reply

    Konuyla ilgili ilginç tespitlerin olduğu bir video. İlginizi çekebilir…

  1. 2 Trackback(s)

  2. Mar 24, 2009: CNN Türk’de Mana Boyutlu Demokrasi : Derin Düşünce
  3. May 2, 2009: Hukukun üstünlüğü mü yoksa “üstünlerin” hukuku mu? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin