RSS Feed for This Post

Çağdaş uygarlık seviyesinin üzeri – Bölüm 7

Duyduk duymadık demeyin! Demokrasi geliyor 

Bakalım elimizde neler var? Modern üretim yapan bir ekonomi, burjuva, işçi. Neler yok? Kara saban, öküz, toprak ağası, köylü. Elimizdekilerden bir helva yapmanın zamanı geldi artık.  

Ta en başında demiştik ki feodal köy tam bağımsız bir devletçik gibidir. Ne köy ağasının, ne de köy insanının devletle bir işi olmaz. Bu nedenle de seçim zamanı geldiğinde aslında oy kullanmak için bir neden de yoktur. Ne olur o zaman? Köy ağası avantasını nereden alırsa oraya atar oyunu. Köy insanı da onun izinden gider.  

Kurtarıcımız her zamanki gibi modern üretim. Ağa burjuva oldu, köylü işçi. Burjuva için devlet çok önemli. Basit örnekleri 2. bölümde vermiştim. Biraz daha karmaşıklaştıralım. Gümrük vergisi yükselse ne olur? Burjuva iki yönlü de etkilenebilir: İthalatçı ise olumsuz, yerli üretici ise olumlu. Mesela Tofaş fabrikasının sahibi ise dışarıdan doğru düzgün araç piyasaya giremediği için kuş grubunu uçakmışçasına satar. Böyle böyle sermaye biriktirir.   

Türkiye gibi çok sonradan sanayileşen ülkelerde burjuva devletsiz hiç yapamaz. Burjuva palazlanana kadar yüksek gümrük vergileri ve kotalarla dış rekabete karşı korunur. Bir şeyin yerlisi üretiliyorsa ithali iç pazara girmesin diye devlet elinden geleni yapar. Buna “ithal ikameci” politika denir. 80’e kadar da uygulanmıştır.  

Örneğimizden sonra “Burjuva için devlet, olmak ya da olmamaktır.” desek inanırsınız herhalde. Şimdi burjuva “o piti piti karemalı sepeti” diye oy kullanır mı dersiniz? Bence kullanmaz. İşine gelecek ekonomi politikalarını kim uygular diye iyice bir düşünür. İşin ucunda bütün mal varlığı vardır.   

Oy kullanmakla da kalmaz sermaye sınıfı. Bütün parasını bir oya mı bırakacak yani. TÜSİAD’ı kurar, TOBB’u kurar. Böylece her daim hükümet politikalarını etkilemeye çalışır. Sadece ekonomi değil dış politikaya bile karışır çıkarı varsa. “AB’ye gir. ABD ile iyi geçin. Rusya’ya da göz kırp ki Rus turistler gelmeye devam etsin.” Böyle gider istekleri. Bu arada bir şey fark ettiniz mi? Bir sivil toplum örgütümüz oldu az önce.  

İşçiye geldim. Bir kere işçi ağadan kopmuştur. Kendi iradesi ile özgürce karar verebilir. Artık elinde bir mesleği vardır ve toprağa bağımlılığı ortadan kalmıştır. Ağa aforoz etse çeker gider şehre. 

Burjuvanın devletten beklentilerini anlattık. İşçi için devlet daha bile önemli. Burjuvanın karşısında onu kim koruyacak? Kim “En az şu kadar ücret vereceksin.” diye yasa çıkaracak? Kim sınırlayacak çalışma saatlerini? Devlet olmasa işçi sanayileşmenin başlangıcında ölür. Nitekim İngiltere’de ölmüştür de. Ölmemek, insan gibi yaşamak için sendikaları kurmuştur. Bilin bakalım sendikaların İngiltere’de en büyük amacı neydi? Oy kullanmak. Bu hakkı elde ettikten sonra meclise girdiler ve sosyal haklarını aldılar. Bu arada bir sivil toplum örgütümüz daha oldu az önce. 

Türkiye’de durum hiç İngiltere’deki gibi vahim olmadı. Aksine biz sanayileşmeden seçme ve seçilme hakkının herkese verilmesinin sıkıntısını tam ters yönde çektik. Sıkıntının adı “popülizm”, “klientelizm” oldu. İşçiyi ezmek gerekliliğini anlattığım 4. bölümde devletin kaynaklarını nasıl verimsiz kullandığını açıklamıştım. Paralar yeşil karta, erken emekliliğe gitti. Neden? İşçiye oy kullanma, sendika kurma hakkını en başta verdiğimizden.  

Tabi her yanlışın bir faturası var. Devletin malı deniz yemeyen şöyle böyle yanlışının bir faturası da demokrasiye bir türlü geçememek. Ülkedeki herkes modern üretime dahil olmadıkça Türkiye’de demokrasiyi tam manasıyla yaşayamayacağız. Çünkü hala bir yerlerde avantasını alıp oy kullanan ağa ve onun sözünden çıkamayan köylü olacak. Çünkü hala devletten hiçbir beklentisi olmayan insanlar var olacak. 

Türkiye’de okula gidemeyen kız çocukları var. Kime sorsanız demokrasinin yerleşmediğinden yakınıyor. Kadınların yarıdan çoğu çalışmıyor. Çalışmayınca eğitim almaları için de bir neden olmuyor. Böyle bir toplumda kadın erkek eşitliği bekliyoruz.  

Ne yazık ki çağdaş uygarlık seviyesine daha henüz ulaşamamış gibi görünüyoruz.  

Cumhuriyet 100. yılında bu hedefine ulaşabilir. Her şey bu yazı dizisinin başından beri vurguladığım modern üretebilmeye bağlı. Bütün nüfus modern ürettiğinde sorun diye gördüğümüz her şey kendiliğinden çözülecek. Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmış olacağız. 

Modern üretebilmek paraya ve satmaya bağlı. Paran olacak ki fabrika kuracaksın. Ürünün aynı kalitede ucuz olacak ki satabileceksin. Bu nedenle ürettiğimizin maliyetini düşürmek için yapacağımız her katkı kız çocuklarının okula gitmesini, demokrasinin yerleşmesini kolaylaştıracak.

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    Önemli olan Türkiyenin Salca üreten bir ordusu oldugu. Darbeci ordu Silahi kendi üretemez ama salca yapar. Siyonistlere muhtac olan ordudan bir hayir gelmez. Ben biraz daha ileri gidiyorum Israil ve Amerikanin yardimi olmadan bizim laikci jakoben ordu PKK karsi savasi kazanamaz.

  1. 1 Trackback(s)

  2. May 10, 2009: Kimlikçi siyaset Türkiye’de federasyonu zorunlu kılar II : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin