Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Toplum Teorisi / Alex Callinicos »

Toplum Teorisi -Alex Callinicos“… Felsefî bir düşünce olarak – Aydınlanma’nın, kendini, arkada bıraktığı geçmişten farklılığı ve gelecekte ulaşacağı sınırsız ilerleme ile meşru kılan şimdi anlayışının tarihsel açıdan gerçekleşmiş hali olarak anlaşılabilir. Bu Habermas’ın “tamamlanmamış projesi”dir. İkinci olarak, daha da somut bir biçimde, modernlik, tipik olarak onu insan tarihindeki belirli bir evre olarak gören evrimsel toplum kuramı terimleriyle tanımlanan belirli bir toplum biçimi olarak düşünülebilir –Durkheim’ın Comte ve Saint-Simon’dan aldığı sanayi toplumu kavramı da bunun bir örneğidir. Üçüncü olarak, modernlik bu toplum türüyle özdeşleştirilen belli deneyimle ifade edilebilir; Marshall Berman bu tür deneyime yönelik harika bir değerlendirmede bulunur: “Bugün, dünyanın her köşesindeki insanlarca paylaşılan hayatî bir deneyim tarzı; başka bir deyişle uzay ve zamana, ben ve ötekilere, yaşamın imkânı ve zorluklarına ilişkin bir deneyim tarzı var. Bu deneyim yığınını modernlik diye adlandırmak istiyorum. Modern olmak, bizlere serüven, güç, coşku, gelişme, kendimiz ve dünyayı dönüştürme olanakları vaat eden; ama bir yandan da sahip olduğumuz her şeyi, bildiğimiz her şeyi, olduğumuz her şeyi yok etmekle tehdit eden bir ortamda bulmaktır kendimizi. Modern ortamlar ve deneyimler coğrafî ve etnik, sınıfsal ve ulusal, dinsel ve ideolojik sınırların ötesine geçer; modernliğin, bu anlamda insanlığı birleştirdiği söylenebilir. Ama, paradoksal bir birliktir bu, bölünmüşlüğün birliğidir: bizleri sürekli parçalanma ve yenilenmenin, mücadele ve çelişkinin, belirsizlik ve acının girdabına sürekler. Modern olmak, Marx’ın deyişiyle “katı olan her şeyin buharlaşıp gittiği” bir evrenin parçası olmaktır …”

 

… Modernite üzerine okumak için… Read the rest

Akıldışı Çağımız / Franz Alexander »

Akıldışı Çağımız - Franz Alexander

Elinizdeki bu kitap dünya harbini takip eden senelerde, sür’atli ve büyük kültürel değişikliklerin tesiri altında yazıldı. Versailles ve Trianon Barış antlaşmalarından sonra gelen on bir yılı Avrupa’da, sonraki on iki yılı ise Birleşik Devletlerde geçirdim. Avrupa’da gençliğimin dünyasının dağıldığını ve benim için alışkanlık haline gelmiş standart ve ideallerin yok olduğunu gördüm. Bu olaylı yıllardaki çoğu Avrupalı gözlemci gibi ben de, kültürel bir çağın dağılma sürecinde olduğunu gördüm. Ardından nelerin geleceği belli değildi, fakat özellikle nelerin yok olacağı çok daha barizdi. Bildiğim en yüce değerler olan, bilim ve sanatın kendileri için verdiği eserler, bilgi ve mantık kullanılarak günbegün geliştirilen insan ilişkileri yerini teknik başarılarla yozlaşmış mekanik beyinli insanların arasındaki kaotik bir güvensizlik, korku ve kuşku duygusuna bırakıyordu. Herkes en kötüsünü bekliyordu, kaygılıydı, gergindi; kendisi hakkında, belirsiz geleceği hakkında ve mevcut günün uygulamadaki, bastıran problemleri hakkında düşünceliydi. Primum viveri deinde philosophari (Bir şeyin felsefesini yapmadan önce onu yaşa) ilkesi ana kural haline gelmişti.

Hâlihazırdaki olaylar bizi mantık-dışılığıyla etkiler. Biz, hayatın ve mülkiyetin tahmin edilemeyen seviyedeki toptan yıkımına şahit olmaktayız. Bütün bunlar, azamî bilimsel aydınlanma ve en büyük teknik başarıların çağında gerçekleşmektedir ve eğer akıllıca kullanılırsa, yeryüzündekilerin hayatını her zamankinden daha kolay ve kaygısız hale getirebilir. Ekonomistler ve siyasetbilimcilerden oluşan bir konseyin, barışçıl bir sosyal kuruluş ve herkesin hayati ihtiyaçlarını karşılayan mantıklı bir dünya düzeni kurabileceğine ilişkin, çok az şüphe vardır. Böylesi mantıklı bir dünya düzeninin bugün, Eflâtun’un zamanında olduğu gibi, bir ütopya Read the rest

Ancien Régime: Devrim Öncesi Fransa / Alexis De Tocqueville »

Ancien Régime, Devrim Öncesi Fransa - Alexis De Tocquevilleİhtilâl kesinlikle teolojik bir imparatorlu yıkmak için yapılmadı. Aldatıcı manzaraya karşın temelde içtimaî ve politik bir ihtilaldi ve bu tip müesseselerin çerçevesi içinde, hiçbir şekilde düzensizliği sürdürmeye, bir bakıma düzensizliğe istikrar sağlamaya, başlıca düşmanlarının iddia ettiği gibi, anarşiyi yöntem haline getirmeye çalışmadı. Daha çok kamusal kudreti ve hakları çoğaltmaya temayül gösterdi. Daha başka kişilerin düşündükleri gibi, uygarlığımızın o ana kadar taşımış olduğu kimliği değiştirmek, gelişmelerini durdurmak, hatta bizim Batı âlemimiz içinde insan toplumlarının dayandıkları temel yasalardan hiçbirini özünde değiştirmek zorunda değildi. Devrimi anlamak için çevreden tecrid edelim ve yalnızca kendi içinde ele almak üzere, farklı zamanlarda ve çeşitli ülkelerde fizyonomisini geçici olarak değiştiren bütün kazalardan ayrı tutalım. Dikkatli bakıldığı zaman, bu ihtilalin, yüzyıllar boyunca Avrupa halkları üzerine tek başına hüküm sürmüş olan feodal kurumların yerine yenilerini ikame ettiği görülür. Bu yeni kurumlar koşulların eşitliğini temel alan daha tekdüze ve daha basit bir toplumsal ve siyasal düzeni getirmiştir.

Muazzam bir ihtilal yapmak için bu kadarı yetiyordu. Çünkü antik kurumların Avrupa’daki hemen hemen bütün dinsel ve siyasal yasalara hâlâ karışmış bir halde ve sanki onlara dolaşmış gibi Read the rest

Virginia İnsan Hakları Bildirisi (1776) »

  1. Virginia İnsan Hakları Bildirisi (1776)Herkes eşit, özgür ve bağımsız doğar. Bir cemiyet içine girdiklerinde hiçbir anlaşmayla mahrum bırakılamayacakları ve gelecek nesillerinin ellerinden alınamayacak mülk edinme ve mülke sahip olma, mutluluk ve güvenlik arama ve kazanma olanağı sayesinde edindikleri yaşam ve bağımsızlık hakkı gibi doğuştan gelen belli bazı hakları vardır.
  2. Tüm güç halkta toplanır ve sonunda halktan gelir; sulh hâkimleri gibi kişiler halkın vekilleridir ve her zaman halka karşı sorumludurlar.
  3. Yönetim; halkın, ulusun ya da kamuoyunun ortak yararı, savunması ve güvenliği için kurulmuştur veya kurulmalıdır; çeşitli yönetim biçimleri ve yönetim şekilleri içinde en iyisi, en fazla mutluluğu ve güvenliği sağlayabilen ve kötü yönetime karşı en etkin önlemleri alabilen yönetimdir; herhangi bir yönetim bu amaçlar için yetersiz bulunduğunda veya bu amaçlarla çeliştiğinde toplumun çoğunluğu, kamu refahına en uygun olduğu hükmü verilen bir biçimde, bu yönetimde reform yapmak, yapısını değiştirmek ya da yönetimi ilga etmek hakkına sahiptir ve bu hak vazgeçilmez, devredilemez ve iptal edilemez bir haktır.
  4. Devredilemeyecekleri gibi, sulh hâkimliği, yasa yapıcılık ve yargıçlık makamlarında babadan oğula geçmemesi gereken, kamu hizmetleri dışındaki durumlarda, hiçbir kişi ve kişiler topluluğu toplumdan özel veya ayrı kazanç ya da imtiyaz elde etme hakkına sahip değildir.
  5. Devletin yasama ve yürütme güçleri birbirlerinden ve yargılama gücünden ayrı olmalıdır; bu ilk iki gücün üyelerinin baskı kurmaları engellenmelidir ve halkın yükünü hissederek ve paylaşarak belli aralıklarla başlangıçta alındıkları özel yaşamlarına geri dönmelidirler; kadrolardaki açıklar yasaların hükümlerine uygun şekilde eski üyelerin hepsinin veya bir kısmının uygun olacağı veya olmayacağı, sık aralıklarla yapılan belirli ve düzenli seçimlerle doldurulmalıdır.
  6. Meclislerde halkın temsilcisi olarak hizmet verecek üyelerin seçimi serbest olmalıdır; topluma bağlılık ve sürekli genel ilgi beslediğine dair yeterli delili alan herkesin oy hakkı vardır; kamu yararı için, kendinin ya da seçtiği temsilcilerin rızası olmadan kişiden vergi alınamaz, mülkünden yoksun bırakılamaz; aynı şekilde, kamu yararını göz önünde bulundurarak bağlı olmadığı yasalara bağlanamaz.
  7. Halkın temsilcilerinin onayı olmadan yasaları veya yasaların yürütülmesini askıya alma gücü kişilerin haklarını aşağılayıcıdır ve uygulanmamalıdır. Tüm ciddi yolsuzluk durumlarında ve cezai hallerde, kişi kendisine yapılan suçlamanın gerekçesini ve niteliğini sorma, suçlamayı yapanlarla ve tanıklarla yüzleşme, kendi lehine olan delilleri isteme, kendi çevresinden seçilmiş olanlar oybirliğiyle karar vermedikçe suçlu sayılmayacaktır ve tarafsız bir jüri önünde, hızla yargılanmayı talep etme hakkına sahiptir; kişi kendi aleyhine delil göstermeye zorlanamaz. Ülkenin bu konuda bir yasası ya da kendisine eşit kişilerin bir kararı olmadıkça kimsenin özgürlüğü elinden alınamaz.
  8. Read the rest

Âmâk-ı Hayal / Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi »

Âmâk-ı Hayal - Şehbenderzade Filibeli Ahmed HilmiBen uzun bir süre bu şehirde, şehrin ortasında bulunan bir mahallede oturdum. Hükümet konağı ile evim arasındaki yollarda dikkat çekici pek çok şey vardı: Köhne evler, her biri birer perişanlık ve yoksulluk yuvası olan bir sürü virane, yürünemeyecek hâlde sokaklar, pislik içinde caddeler… Fakat hepsinden ilginç olan, evime yakın eski bir mezarlıktı.

Bu mezarlığın etrafı çok sağlam ve sanatkârane yapılmış duvarlarla çevriliydi. Duvarda, onar metre arayla yapılmış pencerelere takılmış olan tunç parmaklıklar gerçekten övgüye değerdi. Mezarlığın kapısı tahtadandı ve sonradan takılmıştı. Eski kapısının, zamana karşı direnemediği anlaşılıyordu.

Bu mezarlık, sadece hatıra ve ölülerin gömüldüğü bir yer değil, aynı zamanda birçok değerli eserin bulunduğu bir hazineydi. Pencerelerden görüldüğü kadarıyla, mezar taşlarında, eski hattatlarımızın kalemlerinden çıkmış bir sürü yazı vardı.Bu yazıların, şiir ve edebiyat bakımından da önem taşıdığına hükmetmek mümkündü.

Mezar taşlarının tepesindeki kavuklar, külahlar, taçlar tarihî yönden incelenmeye değerdi. Uzun zamandan beri terkedilmiş olan bu mezarlık, esrarengiz bir güzelliğe sahipti. Adam boyunda otlar, sanki ölü kokusu yayan baldıranlar baharla birlikte mezarlığı kaplıyordu. Şimdilerde şehrin ortasında kalmış olan bu mezarlığın, vaktiyle şehrin kenarında olduğu kesindi. Sonraları şehrin büyümesiyle mezarlık ortada kalmıştı. Ben her gün bu mezarlığın önünden geçiyor, her geçişimde burayı ziyaret etmek istiyordum. Fakat bizim gibi, değerli vakitlerinin bir kısmını geçim teminine, diğer kısmını zevk ve eğlenceye ayırmış olan gençlerin mezarlıklarla uğraşmaya hiç vakti olur mu?

İşte, ben de o zamanlar vaktini boş şeylerle uğraşarak geçiren bir gençtim. Söylediğim gibi, bu mezarlığın önünden her gün geçtiğim hâlde, duvarının düzgün ve sağlam oluşunu takdir etmek için Read the rest

Milliyetçilik ve Irkçılık Aforizmaları »

  • Biz millet olma hissiyle modern devletin elinde oyuncak olan milliyetçilik arasındaki farkı bilmiyoruz.
  • İnsan elbette ait olduğu şehri, halkı hatta ırkı sevebilir. Hastalıklı olan öteki şehirleri, ırkları, halkları “düşman” görmek.
  • Türk olmak ne demek? Bence Türk mutfağı ve misafirperverliktir. Sence mertliktir. Ötekine göre kahramanlıktır.
  • Ama devletler herkese göre değişen bu hissi politik amaçlara alet derler. Millet hissi eskidir ama ulus Fransız icadıdır.
  • Bizde olduğu gibi dünyanın her yerinde bayrak gibi semboller nefret pompalamak için kullanılıyor.
  • İnsanın kendisini “Türk” ya da “Yunan” hissetmesinde bir sorun yok. Bu hissin objektif bir kural haline gelmesi saçma.
  • Irk, kan, soy taassubu aslında insanın insanlıktan istifa etmesi demek. Robotlaşmak, hayvanlaşmak demek.
  • Modern kullanımda “milliyetçilik” provokasyona açık. 1977-80 döneminde ülkücü ve solcular aynı tabancayla vuruldu.
  • “Milliyetçilik” kelimesiyle “İslâm” milletini kastedenler çok az. Aksini iddia etseler de bir çoğu Türk ırkçısı.
  • Ggönlünüze göre Türk olmak yerine başkasının eliyle icad edilen bir Türk kimliğiniz varsa ona kukla olursunuz.
  • Kemalist Türk milliyetçiliği kör ve saldırgan olduğu için kendinin kopyası başa bela bir Kürt ırkçılığı doğurdu.
  • Yıllarca ezilen Kürdlerin de güdük bir kan/soy/ırk davasına kapılması kaçınılmazdı. Ama bu büyük ölçüde Türklerin hatası.
  • Maalesef Müslümanlar kalplerini de camilerini de bu ırkçılık belâsından koruyamadılar. Eziktiler, guruları okşandı.
  • Oysa Atatürk bir İslâm düşmanıydı ve ırkçılık virüsünü Müslümanlara zerk etmek planın bir parçasıydı.
  • Müslümanların tamamı olmasa bile önemli bir kısmı kapıldı bu pisliğe. Masum bir evliliği kirletmek gibiydi imanını ırk için satmak. (Bkz. Zina da böyle bir şey işte…)
  • Her ne kadar bazı uzmancıklar “Türk milliyetçiliği kültüreldir” dese de bal gibi kafa tasçıdır. İnanmayanlar Mimar Sinan’ın mezarına baksın. (Bkz. Mimar Sinan’ın Kayıp Kafatası!)
  • Başta dediğimiz gibi Türk olmak sorun değil. Devletin Türk aidiyetini oyuncak etmesi sıkıntı. Türklük ölçülebilir, objektif bir şey değildir. (Bkz. Türklüğü ölçmek /Nazan Maksudyan)
  • İnanması güç ama Türk milliyetçiliğine benzer bir Amerikan milliyetçiliği var ve bu ülkenin saldırganlığın sebebi budur. (Bkz. E-kitap : Amerika Tedavi Edilebilir mi?)
  • İnsanın kendini bir kabileye, millete ait hissetmesi insanlık kadar eski. Ama “ulus” takıntısı Fransız ihtilali kadar yeni.
  • Kiliseyi çöpe atan modern Fransızlar insanları para için savaştıramayacaklarını anlayınca ırk taassubunu kullandılar.
  • “Her Türk asker doğar” zırvası da Fransız icadı. Zorunlu askerliği kabul ettirmek için uydurmuşlar. Gerçekte her Türk bebek doğar.
  • 5 Eylül 1798’de Jean-Baptiste Jourdan tarafından hazırlanan bir kanuna göre “Bütün Fransızlar askerdir ve vatanlarını savunmak zorundadırlar” denildi.
  • Read the rest

Dava / Franz Kafka »

franz-kafka-dava-22“Bu olayı bir şaka gibi gördüğümü söylemek istemiyorum. Yapılanlar buna izin vermeyecek kadar ciddi görünüyor bana. Öyle olsaydı, siz de dâhil, evdeki herkesin bu işte payı olması gerekirdi; bu da şaka sınırlarını aşan bir şey olurdu. Yani bunun bir şaka olduğunu söylemek istemiyorum.”

“Çok doğru,” dedi şef, kutudaki kibritleri sayarken.

“Ama öte yandan,” diye herkese seslenerek devam etti K., hatta üç fotoğraf meraklısının da dönüp kendisini izlemelerini istiyordu. “Ama öte yandan olay fazla önemli olamaz. Bana yüklenecek bir suç göremediğim halde sanık yerine konulmama dayanarak söylüyorum bunu. Ama bu da ikincil bir önem taşıyor. Asıl sorun, neyle suçlandığımı öğrenmekte yatıyor. Davayı yöneten yetkili kim? Sizler memur musunuz? Hiçbirinizin üzerinde üniforma yok.” Franz’ın giysisini göstererek, “Bu giysiye üniforma denemez herhalde. İşte aydınlatmanızı istediğim noktalar bunlar. Açıklama sonucu, birbirimize dostça veda edeceğimize eminim.”

Polis şefi kibrit kutusunu masaya bıraktı.

“Korkunç bir yanılgı içindesiniz,” dedi. “Buradaki beyler de, ben de, sizin davanızda tamamen ikinci plandayız. Hatta bu konuda neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Üzerimizde en mükemmel üniformalar bulunsa bile, bunun davanıza bir yararı olmazdı. Sanık olup olmadığınızı söyleyemem, daha doğrusu, sanık olup olmadığınızı bilmiyorum. Evet, tutuklu olduğunuz doğru, bütün bildiğim bu. Gözcüler size başka şeyler söylemişse, gevezelik sayın bunları. Ama sorularınızı yanıtlayamasam da, size en azından bizi düşünmekten vazgeçip kendinize biraz daha fazla bakmanızı önerebilirim. Hem masumluğunuz konusunda bu kadar tantana yapmayın, başkaları üzerinde uyandırdığınız iyi sayılabilecek izlenimi sarsıyorsunuz. Ayrıca konuşurken kendinize biraz hâkim olun; az önce söylediklerinizin tümü, birkaç sözle yetinmiş olsaydınız bile davranışınızdan anlaşılabilirdi… zaten bunlar size yarar getirebilecek türden şeyler değildi.”

K., irileşmiş gözleriyle polis şefine baktı. Kendisinden belki daha genç olan bu adam, karşısında bir öğrenci varmış gibi ona ders veriyordu. Biraz açık sözlü olduğu için ceza mı görüyordu? Üstelik tutuklanmasının gerekçesi, ya da buna karar veren yetkili konusunda da kendisine hiçbir bilgi verilmiyordu! Read the rest

17 Aralık: En büyük ihanetin sene-i devriyesi »

17-aralik-ihaneti

… Müslüman görünüp Müslümanları vuranlar üzerine okumak için …

fethullah-gulen-kapak Kemalist Şizofreni: Gülenist, darbeci, demokrat, ırkçı, solcu, devletçi, devrimci, barışçı, savaşçı, 3cü yolcu ve her yolcu...Kemalist Şizofreni: Gülenist, darbeci, demokrat, ırkçı, solcu, devletçi, devrimci, barışçı, savaşçı, 3cü yolcu ve her yolcu...

Fethullah Gülen’i iyi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

Kemalist Şizofreni: Gülenist, darbeci, demokrat, ırkçı, solcu, devletçi, devrimci, barışçı, savaşçı, 3cü yolcu ve her yolcu...Kemalist Şizofreni: Gülenist, darbeci, demokrat, ırkçı, solcu, devletçi, devrimci, barışçı, savaşçı, 3cü yolcu ve her yolcu...T.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak Kemalist Şizofreni: Gülenist, darbeci, demokrat, ırkçı, solcu, devletçi, devrimci, barışçı, savaşçı, 3cü yolcu ve her yolcu...Kemalist Şizofreni: Gülenist, darbeci, demokrat, ırkçı, solcu, devletçi, devrimci, barışçı, savaşçı, 3cü yolcu ve her yolcu...4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcular Kemalist Şizofreni: Gülenist, darbeci, demokrat, ırkçı, solcu, devletçi, devrimci, barışçı, savaşçı, 3cü yolcu ve her yolcu...Kemalist Şizofreni: Gülenist, darbeci, demokrat, ırkçı, solcu, devletçi, devrimci, barışçı, savaşçı, 3cü yolcu ve her yolcu...Çapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Açık Toplum ve Düşmanları / Karl Popper »

acik-toplum-ve-dusmanlari-karl-popper-2

Ortalama bir adamın kendi hayatının kuruluşunu ve bireysel tecrübeleriyle küçük mücadelelerinin önemini tartışmasız kabul edivermesine karşılık, toplum bilimcisinin ya da filozofun bu gibi şeylere daha yüksek bir düzeyden bakması gerektiği söylenir. … Ve, Tarihin Sahnesinde gerçekten önemli aktörlerin ya Büyük Milletler ve onların Büyük Önderleri, ya da belki Büyük Sınıflar yahut Büyük Düşünceler olduğunu keşfedecektir. Bu her nasıl oluyorsa, Tarihin Sahnesinde oynanan temsilin anlamını kavramaya, tarihsel gelişimin yasalarını anlamaya çalışacaktır. Eğer bunda başarıya ulaşırsa, şüphesiz, gelecekteki gelişmeleri de önceden kestirebilecektir. Ondan sonra siyaseti sağlam bir temele oturtacak ve hangi siyasal etkenliklerin başarılı, hangilerinin başarısız alacaklarının olasılığını söyleyerek bize pratik öğüt verecektir. Bu, benim tarihsicilik dediğim tutumun kısa bir anlatımıdır.

Buraya kadar hayli soyut bir şekilde nitelendirdiğim tarihsicilik, en basit ve en eski biçimlerinden biri olan, seçilmiş “halk'” öğretisiyle gözümüzde canlandırılabilir. Seçilmiş halk öğretisi, daha özellikle, Tanrının kendi iradesinin seçkin aracı olarak iş görmek üzere bir halk seçmiş olduğunu ve yeryüzünün bu halka kalacağını varsayar.

Bu öğretide, tarihsel gelişim yasasını Tanrının İradesi koymuştur. Tanrıcı biçimi, tarihsiciliğin öteki biçimlerinden ayıran başlıca fark budur. Örneğin, bir doğacı tarihsicilik gelişim yasasına bir doğa kanunu diye bakabilir; bir maneviyatçı tarihsicilik bunu bir ruhsal gelişme kanunu sayabilir, bir iktisatçı tarihsicilik ise bir iktisadi gelişme kanunu sayabilir. Tanrıcı tarihsicilik bu öteki biçimlerle keşfedilebilecek Read the rest

Güzelin Metafiziği / Arthur Schopenhauer »

Güzelin Metafiziği Arthur SchopenhauerBir ideanın kavranılması, onun bilincimize dâhil olması ancak bizde bir değişimle mümkün olabilen bir şeydir; bu değişim aynı zamanda bir kendi kendini yadsıma edimi olarak da görülebilir. Bu ölçüde böyle bir değişim bütünüyle irademizden yüz çeviren, böylece kendisine (teminat olarak} verilmiş değerli rehini bütünüyle gözden çıkaran ve şeyleri sanki iradeyle hiçbir işleri/ilişkileri yokmuş gibi gören bilgiye dayanır. Çünkü bilgi şeylerin nesnel özünün saf aynası ancak böyle olur. Bu şekilde belirlenip bir forma sokulan bilgi bir köken olarak her hakiki sanat eserinin temelini oluşturmalıdır. Bu nedenle öznede gerekli olan değişim, her türlü istemenin ortadan kaldırılmasına dayandığı için, iradeden kaynaklanamaz ve dolayısıyla iradenin keyfi bir edimi olamaz, bir başka deyimle, bizim elimizde olamaz. Tam tersine bu ancak zihnin iradeye geçici üstünlüğünden ya da fizyolojik olarak ifade etmek gerekirse, istekler veya heyecanlar tahrik edilmeksizin beynin kavrama melekesinin kuvvetli bir şekilde uyarılmasından Read the rest