Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Çirkin Şehir Aforizmaları »

  • homojen-mekanManeviyatı kaybediyoruz. Bugün Türkiye’nin bütün dertleri çözülse « neyi kurtardık ? neyi kazandık ? » sorusuna verilecek cevabımız yok.
  • Vatan insan içindir. Eğer insana hizmet edemiyorsan ve insan yetiştiremiyorsan vatanı kurtarsan ne olur?
  • Toplumdaki manevî sıkıntıların suçunu başbakana ve Erdoğan’a yıkan bir güruh türedi. Dünya sevgisi senin nefsanî hastalığın. CB yahut BB ne yapsın?
  • Yükselen binalar, çoğalan AVM’ler belediye başkanından önce toplumun suçudur. Böyle bir talep var. Beton seven milyonlar var.
  • Müslüman olsa bile birçok insan kendi ölümüne inanmıyor. Öleceğini kabul etmeyen insan ölümsüz olduğuna inanır ve Firavun gibi yaşar.
  • Kurumlarımız ve siyasetimiz manevî hastalıklarımızın tecessüm etmiş halidir. Başkalarının kusuruyla uğraşmaktan kendine bakamayan ne çok insan var.
  • Sadaka taşını icad eden bir cemiyet ile zengin Müslüman(?) gettosu icad eden bir cemiyet aynı biçimde yaşayabilir mi?
  • Kordoba Camii‘ni yıkıp kilise yapanlara Vci Karl’ın tepkisi: “Bilseydim izin vermezdim. Çünkü yaptığınız şey her yerde var. Ama yıktığınız şey hiç bir yerde yok”.
  • Hem güzel şehir yapamıyoruz hem de dünyadaki mimarinin tektipleşmesinden kurtulamıyoruz. İstanbul, Pekin, Londra aynı-laşıyor.
  • Başta İstanbul olmak üzere yaşadığımız her yeri çirkinleştiriyoruz çünkü ahlâkta güzellik peşinde değiliz.
  • İnançlarımız, geleneklerimiz farklı(?) olduğu halde neden Brezilya veya İsrail’deki binalardan farklı evler yapamıyoruz?
  • Mimar Sinan gibi güzel insanlar yetiştiren okullarımız yok. Mimar Sinan’ı kopyalayan yahut onun zıddı “modern” şeyler yapan mimarcıklarımız var.
  • Mimar Sinan gerçekten kimdi? Onun eserlerindeki güzelliği taşta, kubbede arayan pozitivist mimarcıklar çok cahiller.
  • Bir halvetî dervişi olan Mimar Sinan Tezkiretü’l Bünyan’da şunları yazmış yazmış:

Read the rest

Sohbet: Savaşta kazandıklarımızı neden masada kaybettik? »

petrol-savasİstanbul, Fatih’te saat 14:30’da enerji savaşları ve terör konulu yeni bir sohbet yapacağız. Katılmak isteyenler bu duyurunun altına isim, telefon ve mail adresi bırakabilirler. Yorumlar yayınlanmayacak, adresi ve saati kendilerine özel mesajla bildireceğiz.

Sohbet internet üzerinden canlı olarak bu adresten izlenebilir : ISBEK 

Konu başlıkları şöyle:

  • Osmanlı’nın unutturulan zaferleri
  • Petrol savaşları ve dünya hâkimiyeti
  • 2ci Dünya Savaşı petrol yüzünden mi çıktı?
  • Avrupa ülkelerinin ABD sömürgesi haline gelmesi
  • Büyük Ermenistan ve Büyük Kürdistan neden aynı yerde?
  • İsrail bir benzin vanası mıdır?
  • Kömürden petrole geçen dünyada demokrasinin gerilemesi
  • Çin ve Doğu Avrupa’da yeni savaş tehditleri
  • Petro-dolar sistemi

Sunum ile ilgili PDF buradan indirilebilir: demokrasi-komur-petrol v8

Devrim Aforizmaları »

  • devrimDevrim kavramı son derecede sorunlu. “Kötü” düzeni yıkıp “iyi” düzeni inşa etmek… İyi-Kötü ayrımını kim yapacak? Yıkıntıların altında kalanlar ne olacak?
  • Bütün devrimler muhafazakârdır. İran’da devrim muhafızları vardı vardı. Devrim muhafızı devrimi HıFZ edecek… Bekâret fahişesi gibi bir saçmalık!
  •  “Terreur” Fransızcadır. Fransız devriminden sonra devrimi MuHaFaZa etmek için giyotinle kafa uçurdular. Kralın 50 yılda öldürmediği adamı 1 yılda öldürdüler.
  • Kemalist devrimden sonra istiklâl mahkemeleri kuruldu, devrimi MuHaFaZa etmek için binlerce insan astılar, Dersim’i yaktılar, Trabzon’u topa tuttular.
  • Devrim / Revolution / inKıLaB halkın acziyetini sömürür. Devirmek iddiasında olduğu zalim düzenden daha zalim bir düzen kurar.
  • Devrim yapanlar rant kapılarını ele geçirince DEVR-ilen zalimden daha zalim olurlar. Normal, eski zalim biraz doymuştu, yeni rantçılar aç!
  • 1917 Rus devriminden sonra devrimi MuHaFaZa etmek için NKVD kuruldu, sonra KGB’ye dönüştü. İnsana zulmetmenin doruk noktasına ulaştılar.
  • Devrimler iddia ettikleri gibi yeni kurumlar da koymazlar ortaya. Eski kurumlar farklı adlar ve farklı sahiplerle devam eder.
  • Komünist Rusya’nın toplama kampları devrimin icadı değil çarlık döneminin mirasıydı. Fransa’da en büyük şirketler modern “baronlar” tarafından yönetilir.
  • Acı gerçek: Humeyni, Lenin ve Atatürk arasında zannettiğinizden daha fazla ortak özellik var. Bkz: Humeyni Lenin’i döver mi? Ulus devlet bölüm III

Read the rest

Bozkır Kurdu / Hermann Hesse »

Bozkirkurdu-Hermann-Hesse-205Dünyanın her yerinde olduğu gibi Bozkırkurdu’nun hayatında da bazen sıradanlık ve beklentilerle ahenkli olma hali zaman zaman saniyelik bir kopmayı yaşayıp olağanüstü olana yani mucizeye, Tanrı’nın inayetine tecelligâh olma maksadına yönelikti. Acaba bu seyrek yaşanan kısa mutluluk saatleri Bozkırkurdu’nun kötü yazgısını dengeleyip yumuşatabilir de mutlulukla mutsuzluk birbirine denk duruma gelebilir miydi, hatta az sayıdaki saatlerde yaşanan kısa süreli ama güçlü mutluluk tüm mutsuzluğu soğurup alır da Bozkırkurdu için bir artı durum ortaya çıkabilir miydi? Bu yine öyle bir soru ki, işsiz güçsüz kimseler diledikleri gibi üzerinde kafa yorabilir. Bozkırkurdu da aylaklıkla geçen boş günlerinde bu sorunun üzerinde sık sık kafa yormuştu.

Burada bir şeyi daha eklemeden geçmemek gerekiyor: Harry tipinde pek çok insan var dünyada; özellikle pek çok sanatçı, söz konusu tipe mensup kişilerin arasında yer alır. Bu tiptekilerin hepsi iki ayrı ruhu, iki ayrı insanı barındırır içinde; tanrısal ve şeytansa!, anne ve baba kanı, mutluluk ve acı çekme yeteneği, Harry’deki insan ve kurt gibi, düşmanca ve birbirine dolanmış, yan yana ve iç içe sürdürür varlığım. Ve hayli tedirgin bir hayat süren bu insanlar seyrek mutluluk anlarında bazen öylesine güçlü duygular ve dile gelmeyen güzellikler yaşar, anlık mutluluğun köpüğü kimi vakit göz kamaştırarak öylesine yükseklere fırlayıp acılar denizinin dışına taşar ki, bu kısa süre parıldayan mutluluğun köpükleri sağa sola saçılarak başkalarına dokunmadan geçemez, onları da büyüler. Read the rest

Dünyamıza Bakış / Albert Einstein »

Dunyamiza-Bakis-Albert-Einstein-aZenci Sorunu

Amerika’da, 10 seneden fazla bir süredir bulunan, sizinle yaşayan bir kimse olarak yazıyorum. Şakası olmayan bir sorun üstüne dikkatinizi çekmek niyetindeyim. Bir çok okuyucular: «Yalnız bizleri ilgilendiren ve memleketimize yeni gelmiş bir adamın dokunmaması gereken konular üstünde söz söylemeye ne hakkı var? » diye sorabilirler kendi kendilerine.

Böyle bir görüşün haklı olabileceğini sanmıyorum. Belli bir ülkede büyüyen bir kimse bir çok şeye olağan gözüyle bakar. Oysa, bu ülkeye olgun yaşta gelmiş bir kimse özel ve karakteristik olan şeylere keskin bir gözle bakabilir. Bence, bu kimse görüp duyduklarını serbestçe dile getirmelidir. Çünkü, böyle davranmakla yararlı olabilir belki.

Yeni gelen birisinin bu memlekete çarçabuk bağlanması halkta rastlanan demokrasi havasındandır. Ben burada, bu memleketin büyük ölçüde hayranlığımızı hak etmesine rağmen demokrasinin politik yapısından çok, kişiler arasındaki ilişkileri ve bunların birbirlerine karşı tutumlarını düşünüyorum.

Birleşik Amerika da, herkes kendi kişisel değerine inanmaktadır. Hiç kimse bir başka kişinin ya da sınıfın karşısında küçülmez. Büyük zenginlik farkları, hatta küçük bir azınlığın üstün gücü bile kişilerin kendilerine olan bu gürbüz güvenini ve benzerlerinin onuruna karşı duyduğu tabii saygıyı sarsamaz. Read the rest

Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley »

Cesur-Yeni-Dunya-Aldous-Huxley-54

Toplumsal istikrarın en önemli araçlarından biri. Tektip gruplarda standart erkek ve kadınlar. Küçük bir fabrikanın tüm çalışanları bokanovskileştirilmiş tek bir yumurtanın ürünleri olabilir.

“Doksanaltı tek tip makinede çalışan doksanaltı tek yumurta ikizi!” Sesi coşkudan neredeyse titriyordu.

“Tarih boyunca ilk kez nerede olduğunu anlayabiliyorsun.” Gezegensel slogandan alıntıyla, “Cemaat, Özdeşlik, İstikrar” dedi. Muhteşem sözcükler. “Sonsuz bir biçimde bokanovskileştirebilseydik, bütün sorun çözülürdü.” Standart Gamalar, değişmez Deltalar, tek tip Epsilonlar sorunu çözerdi. Milyonlarca tek yumurta ikizi. Seri üretim prensibi sonunda biyolojiye uyarlanabilirdi.

“Fakat, heyhat,” diye Müdür kafasını salladı, “sonsuz sayıda bokanovskileştiremiyoruz.”

Doksanaltı üst sınırdı; yetmişiki ise iyi bir ortalama. Aynı yumurtalık ve aynı erkeğin gametlerinden mümkün olduğunca fazla sayıda tek yumurta ikizi üretmek -yapabileceklerinin en iyisi (ikinci en iyi olmakla birlikte) buydu. Bu kadarı bile zordu.

“Çünkü doğada ikiyüz yumurtanın olgunluğa ulaşması otuzyıl sürer. Ama bizim işimiz şu anda nüfusu sabitleştirmektir, burada, bu anda. Bir çeyrek yüzyıl zarfında damla damla ikiz üretmek ne gibi bir fayda sağlar ki?”

Hiçbir faydası olmayacağı açıktı. Fakat Podsnap tekniği, olgunlaşma sürecini büyük ölçüde hızlandırmıştı. İki yıl içinde en azından yüzelli olgun yumurtayı garantileyebiliyorlardı. Dölle ve bokanovskileştir -diğer bir deyişle, yetmişiki ile çarp- bu da ortalama olarak yüzelli tek yumurta ikizi grubundan yaklaşık onbirbin erkek ya da kız kardeş üretebilmek demekti, tümü aynı çağda, sadece iki yıl içinde gerçekleşiyordu. Read the rest

Kötülüğün Sıradanlığı / Hannah Arendt »

Kotulugun-Siradanligi-Hannah-Arendt-32

Duruşmada Yahudi liderlerinin rolü de gündeme geldiğinden ve ben de bu konu hakkında bir rapor yazdığımdan ve yorum yaptığımdan, kaçınılmaz olarak bu meselenin de tartışılması gerekiyordu. Bence bu Önemli bir mesele, ama tartışma bu meseleyi netleştirmeye pek katkı sağlamadı. Yakınlarda İsrail’de yapılan bir duruşmada, eskiden Yahudi emniyet amirlerinden biri olan ve şimdi de İsrail Operası’nın başında bulunan Hirsch Birnblat adında biri, önce bölge mahkemesi tarafından beş yıl hapis cezasına çarptırıldı; daha sonra temyize gittiği Kudüs’teki Yüksek Mahkeme ise bu kararı bozarak Bimblat’ı beraat ettirdi. Mahkemenin oy birliğiyle verdiği bu karar dolaylı olarak Yahudi Konseylerini de akladığı için, bu mesele Yahudi kamuoyunu ne yazık ki ikiye böldü. Gelgeldim bu tartışmada, sesi en çok çıkan katılımcılar ya Yahudi halkını liderleriyle özdeşleştiriyordu (buna karşılık sağ kalan hemen herkes, Yahudi halkıyla liderleri arasında, daha önce Theresienstadt’ta kalan bir Yahudinin şu sözleriyle özetlenebilecek net bir ayrım yapıyordu: “Yahudi halkının tamamı fevkalade davrandı. Sadece liderler çuvalladı”) ya da -sanki Yahudilerin göç etmesine yardım etmekle Nazilerin Yahudileri tehcir etmelerine yardım etmek arasında bir fark yokmuş gibi- Yahudi yetkilileri haklı çıkarmak için onların savaştan önce, daha da önemlisi Nihai Çözüm döneminden Önce takdire şayan hizmetler verdiğinden bahsediyordu. Read the rest

Bilginin Arkeolojisi / Michel Foucault »

Bilginin-Arkeolojisi-Michel-Foucault-19Stratejilerin Oluşması

Ekonomi, tıp, dilbilgisi, canlı varlıkların bilimi gibi söylemler tutarlılık, kesinlik, ve oturmuşluk derecelerine göre temalar ya da teoriler oluşturan bazı kavram örgütlenmelerine, bazı nesne gruplarına, bazı ifade tiplerine yer verirler: xvm. yüzyılın dilbilgisinde, bütün öteki temaların kendisinden türeyeceği ve bazen açıklanabilir olan anımsamaya yol açacak bir doğuştan dil teması; xıx. yüzyılın filolojisinde, bütün Hint-Avrupa dilleri arasındaki bir yakınlık -soy zinciri ya da akrabalık- ve onlar için ortak bir başlangıç noktası hizmetini görecek olan bir arkaik dil teorisi; xvııı. yüzyılda, doğanın sürekliliğini zamanın içinde açan ve sınıflandırmayla ilgili tablonun aktüel boşluklarını açıklayan bir türlerin evrimi teması; tarımsal üretimin başlamasından itibaren, fizyokratlarda, bir zenginliklerin dolanımı teorisi. Biçimsel düzeyleri ne olursa olsun, uzlaşımsal olarak, bu temalara ve bu teorilere «stratejiler» adını vereceğiz. Problem onların tarihin içinde nasıl dağıldıklarını bilmektir. Stratejiler arasında bir düzenin varlığını bulmak mümkün olmadığı ve oluşumlarının genel sistemini tanımlayacak Read the rest

Tarihsel Kapitalizm / Immanuel Wallerstein »

Tarihsel-Kapitalizm-Immanuel-Wallerstein_5Bu haksız ticaret nasıl çalışmış? Mallar ya karmaşık bir üretim işleminin geçici kıtlığı ya da zorla ihdas edilen suni kıtlıklar nedeniyle piyasada ortaya çıkan herhangi bir reel farklılaşmadan yola çıkarak, bölgeler arasında, daha az “kıt” mal bulunan bölgenin, mallarını başka bölgelere, zıt yönde hareket eden eşit fiyatlı mallardan daha fazla bir reel girdi (fiyat) ifade edecek biçimde “satması” yoluyla hareket etmiştir. Gerçekte olup biten, üretilmekte olan toplam kârın (ya da artığın) bir kısmının bir bölgeden diğerine aktarılmasıdır. Bu tür bir ilişki merkez-çevre oluş ilişkisidir. Genişletirsek, yitiren bölgeye “çevre”, kazanan bölgeye de “merkez” diyebiliriz. Bu adlar gerçekte iktisadi akışların coğrafi yapısını yansıtmaktadır.

[…]

İşlemlerin çoğu, uzun bir meta zinciri içinde yer alan iki ara üretici arasındaki değiş tokuş biçimindedir. Alıcı kendi üretim süreci için bir “girdi” satın almaktadır. Satıcı ise “yarı mamul bir ürün”, yani, doğrudan kişisel tüketime yönelik olan nihai kullanım açısından henüz yarı mamul durumunda bir ürün satmaktadır. Read the rest

Bozkır Kurdu / Hermann Hesse »

Bozkirkurdu-Hermann-Hesse-20555Birbirleriyle yer değiştiren değişik silahlarla sürdürmüştü bu savaşı. Sonunda, yaklaşık kırk yedi yaşındayken, mizah havasından yoksun sayılmayıp sık sık yüzünü güldüren parlak bir düşünce gelmişti aklına: Ellinci doğum gününü, intihara yeşil ışık yakacağı gün olarak saptamıştı. Kendi kendisiyle yaptığı anlaşmaya göre, belirlenmiş zaman geldi mi, o günkü havasına göre imdat kapısını kullanmak ya da kullanmamakta serbest bırakacaktı kendini. Bundan böyle başına ne gelirse gelsin, ister hasta olsun, ister sefalet yakasına yapışsın, isterse çileler, acılar içinde kıvransın, hepsi bir vadeye bağlanmıştı, sürse sürse birkaç yıl, birkaç ay, birkaç gün sürebilirdi, bunların sayısı da günden güne azalıyordu! Ve gerçekten de, eskiden kendisini daha derin ve daha uzun süreli acılar içinde kıvrandıracak, hatta belki onu temelden sarsacak kimi sıkıntılara şimdi daha kolay katlanmaya başlamıştı. Diyelim ki şu ya da bu nedenden pek kötü duruma düştü, yaşamının çölleşmesine, yalnızlaşmasına ve yabanıllaşmasına özel birtakım acı ve kayıplar gelip eklendi, acılara şöyle seslenebilirdi: “Durun siz, topu topu iki yıl kaldı şunun şurasında, o zaman benim sözüm geçecek!” Ve ellinci yaş gününün sabahında kendisine doğum gününü kutlayan mektuplar gelirken, elinde ustura, kapıyı kapayıp bütün acılara veda edeceğini düşünüyordu büyük bir hazla. O zaman eklemlerindeki gut, ruhundaki melankoli, başındaki ağrı ve midesindeki sancı kendilerine artık başka kapı arasınlardı. Read the rest