Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Aleviler Ama Namuslu İnsanlar (Cafer Solgun İle Röportaj) »

Sunuş

 Bundan hemen hemen 1 yıl kadar önce yazdığım, Qua Vadis Ümmet başlıklı yazımın giriş kısmında; din gibi bir olguya sahip-talip olma isteğinin beraberinde bir koruma-kollama hissi doğuracağını ve bunun tarihsel kökenini işlemiştim.

 Dinin özüne ait bilgiden (?) mahrum insanların koruma-kollama hevesi içerisinde dine büyük zararlar verdiğini düşünürüm. Bunun nedeni din içerisinden kaynaklanmaz ancak dinin formu ile oynanması sonucu ortaya çıkar.

 Bir başka sorun da dini laikleştirme isteği sonucu ortaya çıkar. İzlenimlerim sonucu en büyük zararın bu olduğunu düşünürüm. Zira dinin hükmen varlığını duruma göre kısmen kısırlaştırma ve bunu totaliter bir şekilde olumlama sonu gelemeyecek bir yozlaşmanın başlangıcıdır, dini kendi yorumladığından farklı yorumlayanlara ise zulümdür. Bunun sonucu ise din adına büyük bir dezenformasyondur.

 Girizgahta genellediğim bu konuyu özele indirmek isterim;

Son dönem mevcut etkenler nedeniyle arap saçına dönmüş olan Demokratik Açılım’ın bir ayağı olan Alevi Meselesi aslında bahsettiğim iki yönlü sapmanın etken olduğu bir sorundur. Temel olarak laik algıların form vermek için siyaseten sert dokunduğu Aleviler’e, temel sorun olan totaliter laiklik baskısı sonucu oluşan toplumsal baskıda dokunmuştur.

 Aleviliğin hem dini boyutu hem de siyasi boyutu mevcuttur. Ancak Aleviliğin bir sorun olmasının temel nedeni yani dini ve sosyal olarak sorun olmasının nedeni bence bahsettiğim totaliter laiklik ya da daha açığı ‘ tek din, tek millet, tek mezhep ‘ arzusudur.

 Alevilerin çoğunluklu olarak yaşadığı bir bölgede yaşayan Sünni bir arkadaşım oradaki komşularından ve onların iyi olmalarından bahsederken dilinde bir olumlama yapıyor ancak zihnindeki olumsuzluktan kurtulamıyor; “Bizim Alevi komşularımız var, çok iyi insanlar. Aleviler ama namuslular. Allah için hiçbir kötülüklerini görmedik ama işte pek gelip gitmeyiz, birbirimizin yemeklerini yemiyoruz işte biliyorsun…”  

 Bir başka Sünni arkadaşım soruyor; “Alevi bir komşumuz var, sık sık yemek getirir ama dökeriz, dinen yeme(me)miz gerekiyor değil mi?”  

 Başta da belirttiğim gibi Alevilik konusunun hem bir inanç olmasından kaynaklı hem de siyasi olarak üzerinde oynanmasından dolayı iki yönlü bir sorundur. Meselenin hem dini yönünü, hem tarihsel kökenini hem de siyasi olayları konuşmak üzere Yüzleşme Derneği’nin kurucu başkanı, gazeteci-yazar Cafer Solgun ile bir söyleşi yaptık. Büyük acılarımızdan bir acı olan Madımak Olayının yıl dönümünde…

C. B. : Cafer bey sizi biraz tanıyabilir miyiz?

C. S. : Dersimliyim. Uzun yıllar “siyasi” nedenlerle hapiste kaldım; 12 Eylül cuntası yıllarında ve 90’lı yıllarda. PEN Hapishanedeki Yazarlar Komitesi üyesiyim. Cihangir’de Bir Ev ve Gitmek-Kırılma Öyküleri adında öykü kitaplarım ve bir de Duvarlara İnat adlı bir karikatür albümüm var. Önceki yıl Alevilerin Kemalizm’le İmtihanı adında bir araştırma kitabım yayınlandı. Çeşitli medya kuruluşlarında çalıştım. Memleketim Dersim’le ilgili çalışmalar yapan sivil girişimlerin yanı sıra yayınlarla da ilgiliyim. Halen Dersim Hayat adlı bir aylık gazetenin genel yayın yönetmenliğini yapıyorum. Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği’nin kurucu başkanlığını yaptım. Kişisel hikayemin, Dersimli, yani Kızılbaş-Alevi ve Kürt, solcu herhangi bir insanımızın hayat hikayesinden farklı olduğunu sanmıyorum. İşkence, eziyet, hapis, ayrımcılık vb. Mesele yaşadıklarını bir deneyim ve muhasebe konusu haline getirebilmek ve elbette “her gün yeni bir gündür” umudunu yaşamının temel düsturlarından biri olarak içselleştirebilmektir. Bu da hayat karşısında kendini bir öğrenci konumunda tutmayı gerektirir. 47 yaşındayım, ama hiçbir konuda kendimi “olmuş” görmüyorum; öğreniyorum… Şairin dediğince “yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var”; ve o da eşitlik, özgürlük ve adalet değerleri için hiç kimseye karşı yüreğini ve vicdanını kin, düşmanlık, önyargı gibi basit güdülerle kirletmeden yaşamaktır. Buna gayret eden herhangi bir Türkiyeli ve dünyalı insanım…  

C. B. : Bize biraz Yüzleşme Derneğinden bahseder misiniz?

C. S. : Kısa adı Yüzleşme Derneği olan Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği’ni 2007 yılında kurduk. Kurucuları arasında gazeteciler, akademisyenler, sivil toplum ve insan hakları aktivistleri var. Amacımız aynı yönetim ve egemenlik zihniyetinden ve onun uygulamalarından, politikalarından muzdarip olmasına rağmen, asla kendilerine ait olmayan Read the rest

Kurtlu Hilal Kötü Kokuyor »

Geçenlerde Zaman Gazetesi yine yapacagini yapmis, Ermeni Vahseti diye manset atmisti. Etyen Mahçupyan’a ve Dink ailesine soralim, anlatsinlar ne demekmis bu? Hinçak ve Tasnak çetelerinin 1900’lerde yaptiklari vahseti ispatlayacak (gerek varmis gibi) yeni bir toplu mezar bulunmus. Onu haber veriyorlarmis. Sonra tepki aldilar galiba, internetteki manset düzeltildi. Haydi zirtapoz bir gazeteci bozuntusu yapti bir cinlik. Yazi isleri uyuyor mu? Nasil izin veriyorlar bu irkçiliga? Zaman’in ilk vukuati da degil bu tabi. Bazi PKK’lilarin Sünnetsiz olma suçu(!) vardi meselâ bir ara. Muhsin Yazicioglu’nu da neredeyse evliya ilan edeceklerdi!

Simdi de Vakit Gazetesi cadi avina çikmis. Damadi Yahudi olan generaller varmis bu ükede. Peh peh! Yahudi damadi olmak diye yeni bir suç ihdas ettiler adamlar.

Siz bütün Türklerin tarih boyunca ve dünyanin her yerinde isledikleri her suçun arkasinda durmaya hazir misiniz? Sibirya’da yasayan Yakutlardan Kuzey Irak Türkmenlerine, Almanya’daki Türk isçilerinden New Yorklu benzincilere kadar 140 milyon Türkün yedigi her halti savunabilir misiniz? Bu satirlari okudugunuz dakikalarda bile kimbilir kaç Kazak votkalari indirmis, kadinlara sarkintilik yapiyordur. Kimbilir kaç Ergenekoncu pasa yeni planlar pesindedir.

Ait oldugunuz etnik/dini grubun kusurlari arkasinda duramazsaniz baskasini da suçlamayin Ermeni diye. Adam kötü bir sey yapmis mi? Suçu sabit mi? “Üstünlük takvadadir” diyen bir dine mensupsunuz. OLMAK suçu yok bu dinde. YAPMAK suç. Kötü olan insan degil, eylemleri!. Japonlara bedava Kur’an dagitacaginiza kendiniz okuyun önce!

Hem gazetende sabahtan aksama kadar namaz saati, kandil tebirigi yayinlayacaksin, “otobüs yandi, Kur’an saglam çikti” diye Kur’an’a ilave mucize arayacaksin, hem de Ermeni olma suçu(!), Yahudi olma suçu(!) diye suç ihdas edeceksin. Eger bu çarpik kafa ile gazetecilik yapMAmis olsaydiniz Kürt Meselesi bu noktada olur muydu? Biraz da bunun üzerine teffekür edin. Bayrakli tabut resmi çekmekle, kanli mansetler yazmakla gazeteci olunmuyor.

Askerlik zorunlu bu memlekette ama Müslümanlik degil ki. Madem Müslümansin, irkçilik yapMAyacaksin. Yok  ALLAH’in emirlerini begenmiyorsan itiraz makami belli. Illa irkçilik yapacaksan dinimi kirletme kardesim. Kötü kokuyor. Vallahi kötü kokuyor kurtlanmis hillalleriniz!

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

PANEL: Kürt Sorunu’nun da Neredeyiz? »

Tarih: 2 Temmuz 2010 cuma
Yer : Makina Mühendislik Fakültesi Gümüşsuyu/Taksim
Saat:17.30-20.30 

Konuşmacılar:
Bengi Yıldız ( BDP TBMM Grup Başkanvekili)
 Prof: Gencay Gürsoy,
 Dr. Metin Bakkalcı (Türkiye Barış Meclisi Sözcüsü)
 Cengiz Candar (Gazeteci- Yazar)
 
 Moderatör Necmiye Alpay ( Gazeteci-Yazar)
 
TÜRKİYE BARIŞ MECLİSİ
 
www.turkiyebarismeclisi.org
İstanbulbarismeclisi@gmail.com
turkiyebarismeclisi@gmail.com
 
Telefon:0 212 249 26 54

Kürt Sorunu Bir Milliyetçilik Sorunudur (Hüseyin Kalaycı) »

Röportaj: Ahmet İhsan Kaya, Said Bahadır
 Kürt sorunu, Türkiye’de belki de üzerinde en çok kafa yorulan, en çok kalem oynatılan konulardan biri. Ancak sorunu bir kez yanlış teşhis ettiğinizde, çözüme yönelik adımlar da kaçınılmaz olarak yanlış oluyor; iyi niyetle girişilmiş politikalar sonuçsuz kalabiliyor. Şiddetin yeniden tırmandığı, itidalin yerini silahların ve sloganların doldurduğu son dönemde Kürt sorununun nasıl bir sorun olduğu, çözüm için atılması gereken adımları ve “demokratik açılım”ın akıbetini Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Kalaycı’yla konuştuk.

Doktorasını “Kanada-Quebec sorunu” üzerine yapan Hüseyin Kalaycı, Maltepe Üniversitesi’nde çok-kültürcülük, milliyetçilik, federalizm, Avrupa Birliği gibi konularda çalışıyor. Kalaycı’nın Quebec sorunu üzerine yazdığı “Ulus-Devletin Başağrısı: Ayrılıkçılık” isimli kitabı geçtiğimiz aylarda yayınlandı.

Kürt Sorunu sizce nasıl bir sorundur, Kürt Sorunu’nu Ermeni, Rum ya da diğer azınlıklarla ilgili sorunlardan ayıran nedir?

Kürt Sorunu bir milliyetçilik sorunu. Kendisini “ulus” olarak tarif eden ve bu nedenle mevcut devletlerin uluslarının sahip olduğu hakların aynısını sahip olmak isteyen Read the rest

Hayır, kararı Kürtler vermeyecek! »

İbrahim Becer’e cevabımdır.

Öncelikle çok içten yazılmış bir yazı. Sormaya hâlâ korktuğumuz soruları sorması açısından da oldukça faydalı. Read the rest

Kararı Kürtler verecek »

Cemil Meriç Üstadın üzerimde çok hakkı var. Bana biraz da Ahmet Kaya’nın “Suphi” şarkısındaki itirafı hatırlatır Üstat.

         “…söylediklerinden bir şey anlamazdım,

Sordum bir gün Suphi’ye; söylediklerinden neden bir şey anlamıyorum diye.

Bildiklerini dedi, yüzleştir hayatla ve sınamaktan korkma…”

 Aynı soruyu Cemil Meriç Üstada sormak iktiza etseydi, lafı hiç eğip bükmeden cehaletimizi yüzümüze vururdu herhalde.

Büyük Ustanın bana en büyük faydası, Şırnak’ta askerlik yaptığım dönem boyunca “jurnal” tutma alışkanlığını kazandırması oldu. Zor bir yıldı benim için ne yalan söyleyeyim. Üstat için quinze-vingt geceleri neyse benim için de Şırnak günleri oydu.

O yılların yokluğunu, zorluğunu, ölümle “al takke ver külah” geçirdiğimiz günlerimizi, ‘iki taraftan birinin anası ağlayacaksa şayet o taraf neden ben olayım’ sorunsalını iliklerimize kadar yaşadığımız yıllardı o yıllar.

Günlük tutmak da bu yönüyle çok faydalı oldu. Birçok anıyı unutabilir ya da eskisi kadar sert hissedemeyebilirdim. “söz uçar yazı kalır” deyişini doğrularcasına dönüp dönüp okuyorum Şırnak Günlüklerimi.

Son olarak Şemdinli- Tekeli Karakolunda çıkan çatışmanın olduğu saatleri düşündüm. Tanıkların anlatımıyla çatışma tam olarak gece yarısı başlamıştı. Militanlar, iki üs bölgesi ve Tabura aynı anda ağır silahlarla ateş açmışlar ve Taburu düşürmeye çalışmışlardı. Üç tane Doçka ağır makineli silahın yağmur gibi üzerime mermi yağdırdığını Read the rest

Ölecek olan kendisi değil ki… »

OHAL istedi, profesyonel askerliğe karşı çıktı

MHP lideri Devlet Bahçeli, dün Çatalhöyük Kültür Şenlikleri ve toplu açılış törenlerine katılmak için Konya’nın Çumra ilçesindeydi. Konuşmasında olağanüstü hal isteğini yineleyen Bahçeli, “OHAL’e karşı olanlar akan kanı görmeyenler ve Türkiye’nin bölünmesi için elinden gelen gayreti gösterenlerdir. OHAL bir anayasal kurumdur. Demokrasiyle çatışır bir yönü yoktur.” dedi. 
  
 MHP lideri, “Profesyonel askerlikte Türkiye geç kaldı mı?” sorusu üzerine ise bütün bunların hepsinin Türkiye’deki açık bir mücadeleyi gölgelemekve kafaları karıştırmak için ortaya konulan şeyler olduğunu savundu. Her gün 2-3 tane şehidin verildiği bir dönemde bunların kim tarafından gündeme getirildiğine dikkat edilmesi gerektiğini anlatan Bahçeli, 20 yıldan beri aynı insanların aynı şekilde konuşarak televizyonları meşgul ettiğini, bu kişilerin insanların zihnini karma karışık hale getirdiğini ileri sürdü. Bahçeli, kökü kazınana kadar terörle mücadele edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. ALİ ÖZSOY KONYA

Pazartesi Günlüğü: LYS’ye alınmayan ve hakaret edilen başörtülü öğrenci dava açtı »

Osmaniye Fen Lisesi’nde LYS matematik sınavına perukla girmek isteyen Zehra Aldemir, tartaklanarak okul kapısına çıkarıldığını iddia etti. Sınav başlamadan 40 dakika önce sınava gireceği salona giderek psikolojik olarak rahatlamak isteyen Aldemir, peruk takmasına rağmen dini inançlarına ve kendine hakaret edildiğini kaydetti. Başından geçenleri Mazlumder Gaziantep Şube Başkanı Abdurrahim Çelik’e anlatan Aldemir düzenlenen basın toplantısının ardından adliyeye giderek suç duyurusunda bulundu. DEVAMI

… Bu makale ilginizi çektiyse…

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.

Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Bugün yeni bir pazartesi… »

Bugün 28 haziran 2010, yeni bir pazartesi. Senin vatandasi oldugun ülkede yillardir büyük bir haksizlik yapiliyor. Inançlarina göre giyindikleri için insanlarin egitim haklari ve gelecekleri ellerinden aliniyor. Hastahanelerde, Orduevlerinde, mahkemelerde ve hatta kimi zaman resmî olmayan yerlerde dislaniyorlar, asagilaniyorlar.

Bu insanlarin ödedikleri vergiler onlara üniversite yasagi, polis copu olarak geri dönüyor. Yasadigin ülkenin siyasetçileri ve basini dahi bu linçe katiliyor. Kimi bilgi kirliligi yaparak, kimi susarak, seyirci kalarak.

“Ben tek basima ne yapabilirim ki?” deme. Elinle engel olamadigin bu haksizliga dilinle karsi çik. Dostuna, is arkadasina bunun kabul edilemez bir durum oldugunu anlat. Bu mesaji mail ile dostlarina, akrabalarina ulastir. Eger bunu yapacak cesaretin de yoksa en azindan kalbinle karsi çik bu duruma. 5 dakikacik olsun isi gücü birak bu sabah. Kendi kendine söyle, “ben bunu kabul etmiyorum, bütün kalbimle degismesini istiyorum” de sessizce ama inanarak, insanca, insancasina…

Toprak olmak ne garip şey anne! – Varlığın anlamı »

– Bu yazı nefsime yazılmıştır –

Bir baba, çocuğunun kabiliyetlerini ve içindeki cevherleri veya kuvveyi nefsaniyesini, yine kendisine göstermek üzere, bazı konularda onu sınamak ister. “Farz edelim senin büyük bir çiftliğin var, içinde pek çok teknik imkan, aletler, yirmi adet personel, iki traktör, iki dönüm meyve bahçesi, vs.” şeklinde bir cümle ile başlayan baba bu farazî çiftlik üzerinde çocuğa pek çok soru sorar. Alış verişler, adil yönetim, idari meseleler, hak hukuk meseleleri, felaketlerle yüzleşmeler, soğuklar, baskınlar ve savaşlar gibi pek çok senaryo üzerinde konuşulur. Artık çocuk çiftliğe iyice sahiplenmiştir. Nihayetinde baba çocuğa yeterince sınadığını düşünüp “Şimdi bu çiftliğin içindekilerle beraber yıkıldığını düşünelim.” dediğinde çocuk bunu bir türlü kabullenemez. Ve şaşkınlık içinde : “Ne yani, bütün bunların hepsi, ve işleyen bunca harika sanatların hepsi yok olmak, toprak olmak için midir?” demekten kendini alıkoyamaz.

 Rahmetli Ahmet Kaya şafak türküsünde; belki yaşadığı haksızlıklara bir anlam verememekten, belki sadece dünya penceresiyle gözlemlediği olaylara ve varlığa anlam verememekten olsa gerek, “Ölmek ne garip şey anne, toprak olmak ne garip şey” diyordu. Sanırım bu cümleler Read the rest