Aleviler Ama Namuslu İnsanlar (Cafer Solgun İle Röportaj) »
By Fatma Sancak on Tem 1, 2010 in Aleviler, Ulus-Devlet, vicdan | 14 Comments
Bundan hemen hemen 1 yıl kadar önce yazdığım, Qua Vadis Ümmet başlıklı yazımın giriş kısmında; din gibi bir olguya sahip-talip olma isteğinin beraberinde bir koruma-kollama hissi doğuracağını ve bunun tarihsel kökenini işlemiştim.
Dinin özüne ait bilgiden (?) mahrum insanların koruma-kollama hevesi içerisinde dine büyük zararlar verdiğini düşünürüm. Bunun nedeni din içerisinden kaynaklanmaz ancak dinin formu ile oynanması sonucu ortaya çıkar.
Bir başka sorun da dini laikleştirme isteği sonucu ortaya çıkar. İzlenimlerim sonucu en büyük zararın bu olduğunu düşünürüm. Zira dinin hükmen varlığını duruma göre kısmen kısırlaştırma ve bunu totaliter bir şekilde olumlama sonu gelemeyecek bir yozlaşmanın başlangıcıdır, dini kendi yorumladığından farklı yorumlayanlara ise zulümdür. Bunun sonucu ise din adına büyük bir dezenformasyondur.
Girizgahta genellediğim bu konuyu özele indirmek isterim;
Son dönem mevcut etkenler nedeniyle arap saçına dönmüş olan Demokratik Açılım’ın bir ayağı olan Alevi Meselesi aslında bahsettiğim iki yönlü sapmanın etken olduğu bir sorundur. Temel olarak laik algıların form vermek için siyaseten sert dokunduğu Aleviler’e, temel sorun olan totaliter laiklik baskısı sonucu oluşan toplumsal baskıda dokunmuştur.
Aleviliğin hem dini boyutu hem de siyasi boyutu mevcuttur. Ancak Aleviliğin bir sorun olmasının temel nedeni yani dini ve sosyal olarak sorun olmasının nedeni bence bahsettiğim totaliter laiklik ya da daha açığı ‘ tek din, tek millet, tek mezhep ‘ arzusudur.
Alevilerin çoğunluklu olarak yaşadığı bir bölgede yaşayan Sünni bir arkadaşım oradaki komşularından ve onların iyi olmalarından bahsederken dilinde bir olumlama yapıyor ancak zihnindeki olumsuzluktan kurtulamıyor; “Bizim Alevi komşularımız var, çok iyi insanlar. Aleviler ama namuslular. Allah için hiçbir kötülüklerini görmedik ama işte pek gelip gitmeyiz, birbirimizin yemeklerini yemiyoruz işte biliyorsun…”
Bir başka Sünni arkadaşım soruyor; “Alevi bir komşumuz var, sık sık yemek getirir ama dökeriz, dinen yeme(me)miz gerekiyor değil mi?”
Başta da belirttiğim gibi Alevilik konusunun hem bir inanç olmasından kaynaklı hem de siyasi olarak üzerinde oynanmasından dolayı iki yönlü bir sorundur. Meselenin hem dini yönünü, hem tarihsel kökenini hem de siyasi olayları konuşmak üzere Yüzleşme Derneği’nin kurucu başkanı, gazeteci-yazar Cafer Solgun ile bir söyleşi yaptık. Büyük acılarımızdan bir acı olan Madımak Olayının yıl dönümünde…
C. B. : Cafer bey sizi biraz tanıyabilir miyiz?
C. S. : Dersimliyim. Uzun yıllar “siyasi” nedenlerle hapiste kaldım; 12 Eylül cuntası yıllarında ve 90’lı yıllarda. PEN Hapishanedeki Yazarlar Komitesi üyesiyim. Cihangir’de Bir Ev ve Gitmek-Kırılma Öyküleri adında öykü kitaplarım ve bir de Duvarlara İnat adlı bir karikatür albümüm var. Önceki yıl Alevilerin Kemalizm’le İmtihanı adında bir araştırma kitabım yayınlandı. Çeşitli medya kuruluşlarında çalıştım. Memleketim Dersim’le ilgili çalışmalar yapan sivil girişimlerin yanı sıra yayınlarla da ilgiliyim. Halen Dersim Hayat adlı bir aylık gazetenin genel yayın yönetmenliğini yapıyorum. Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği’nin kurucu başkanlığını yaptım. Kişisel hikayemin, Dersimli, yani Kızılbaş-Alevi ve Kürt, solcu herhangi bir insanımızın hayat hikayesinden farklı olduğunu sanmıyorum. İşkence, eziyet, hapis, ayrımcılık vb. Mesele yaşadıklarını bir deneyim ve muhasebe konusu haline getirebilmek ve elbette “her gün yeni bir gündür” umudunu yaşamının temel düsturlarından biri olarak içselleştirebilmektir. Bu da hayat karşısında kendini bir öğrenci konumunda tutmayı gerektirir. 47 yaşındayım, ama hiçbir konuda kendimi “olmuş” görmüyorum; öğreniyorum… Şairin dediğince “yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var”; ve o da eşitlik, özgürlük ve adalet değerleri için hiç kimseye karşı yüreğini ve vicdanını kin, düşmanlık, önyargı gibi basit güdülerle kirletmeden yaşamaktır. Buna gayret eden herhangi bir Türkiyeli ve dünyalı insanım…
C. B. : Bize biraz Yüzleşme Derneğinden bahseder misiniz?
C. S. : Kısa adı Yüzleşme Derneği olan Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği’ni 2007 yılında kurduk. Kurucuları arasında gazeteciler, akademisyenler, sivil toplum ve insan hakları aktivistleri var. Amacımız aynı yönetim ve egemenlik zihniyetinden ve onun uygulamalarından, politikalarından muzdarip olmasına rağmen, asla kendilerine ait olmayan Read the rest