Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Bugün Pazartesi, başörtüsü yasakları devam ediyor… Unutma, unutturma! »

… Bu makale ilginizi çektiyse…

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.

Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Halkın devlete verdiği bir yetki beratı olarak Anne-Yasa »

“Anayasa, halkın devlete verdiği, toplumu tanzim etmeyi değil devleti sınırlamayı hedefleyen bir ‘yetki beratı’dır.”

Mustafa ERDOĞAN

Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Konuşan: Ahmet DURSUN

Anayasa nedir? Çağdaş bir anayasa hangi özellikleri içinde barındırmalıdır? Mevcut anayasamızın ve anayasa hukukunun temel problemleri nelerdir?

Anayasa, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü güvence altına almak ve iktidarın tek elde toplanmasını önleyecek mekanizmalara yer vermek suretiyle devlet iktidarını sınırlayan kuralların oluşturduğu bütündür. Bu kuralların “anayasa” adlı Read the rest

Ali Bulaç Hiç Melek Görmüş Müdür? »

Ali Bulaç ile ilk tanışmam babamın kitapları arasından ulaştığım bir kitabına dayanır; oldukça eski. Yüzümü parıldatan kitapların öznesi olarak benim için varlığı gerekli bir şey.
 
  Ali Bulaç ile son buluşmam geçtiğimiz haftalara rastlar; oldukça yeni. Kadın tasnifi yazılarının öznesi olarak benim için yüzümü buruşturan her şey.
 
  Referandum yorumlamasında bulunan Bulaç, Özgün Duruş gazetesinde yayınlanan yazısında tüm siyasi tarihimizin karasını kısmen teğet geçiyor ve ‘evet-hayır’ gündeminden konuyu ‘kadın’ başlığına çekiyor. Mesele kadın üzerinden yürüyor, Yeni Anayasa Paketinin ‘kadınlara pozitif ayrımcılık’ içeriğinden oldukça rahatsız. Ve sözlerini fıkıhçılara yönelttiği sorular ile noktalıyor.
 
  Bulaç’ın somut bir de örneği var; ‘ iş istihdamı sorununda kadının çalışması gerçeğinin toplumsal bir sorun olacağını ve evi geçindirmekle(?) yükümlü erkeğin payının kapılacağı endişesini Read the rest

Kılıçdaroğlu Asla Eğilmez! »

ÇİAÇ: Örgütlenme ve Mücadelede Yeni Bir Model »

Semra Pelek

Türkiye Büyük Meclisi’nden neredeyse çıkmadılar, milletvekillerini, Adalet Komisyonu üyelerini, medyayı sıkı markaja aldılar. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüler… Tek bir amaçları vardı: Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında yetişkinlerle aynı şartlarda yargılanan, sayıları dört bini bulan çocukların hukuki durumlarını düzeltmek.

Çocuklar İçin Adalet Çağrıcıları’nın (ÇİAÇ) iki yıl boyunca sürdürdüğü çalışmalar sonunda, Meclis TMK’da değişiklik yapan yasayı çıkardı. Çocuklar bundan sonra Çocuk Adalet Sistemine göre Çocuk Mahkemeleri’nde Read the rest

“Pişman değiliz” başlıkları ve “taş atan” gazetecilik »

Alper Görmüş

Çocuklar İçin Adalet Çağrıcıları’nın (ÇİAÇ) Terörle Mücadele Kanunu (TMK) mağduru çocuklar konusunda yürüttükleri mücadele, ilgili yasanın Meclis’ten geçmesi ve tahliyelerin başlamasıyla amacına önemli ölçüde ulaştı.
Birçok açıdan incelenmeye değer bu organizasyonun, ülkemizin sivil mücadele geleneğinde bir sıçramaya tekabül ettiği Read the rest

Anayasaya değişmez hükümler koymak, ölülerin dirilere hükmetmesidir »

“Sivil Anayasa” Panelleri Ankara’da düzenlenen “Sivil Anayasa Paneli” (15 Eylül 2007) ve “Yeni Anayasa Paneli”ndeki (20 Ekim 2007) konuşma metinleri

Bekir Berat ÖZİPEK

Yrd. Doç. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Üyesi

Aristo Kartaca ile ilgili gözleminde şunu söylüyor: “Kartaca’nın en önemli özelliği sıradan vatandaşın bile kendini Kartaca anayasasına bağlı saymasıdır.” Buradan hareketle Orhan Kemal Cengiz de geçen yazdığı bir yazıda “bize Kartaca anayasası lazımdır.” dedi. Gerçekten de durum böyle. Sıradan vatandaşın yani herkesin kendisinin sayabileceği bir anayasaya ihtiyacımız var. Biz biliyoruz ki böyle bir anayasa Türkiye’ye hiç uğramadı. Özellikle Read the rest

Bir Türk Sorunu? »

… Bu konuda okumak için…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

Milliyetçilik birleştirici bir faktör, bir tutkal gibi sunuldukça insan soruyor kendi kendine: “Bu kadar kötü bir ülke mi Türkiye? Bir arada yaşamak için tutkallara ihtiyaç duyacak duruma mı düştük? Bu kadar mı nefret ediyoruz birbirimizden?”

Aramızdaki ilişkileri kanunlara saygı, iyi niyet, güzel ahlak gibi prensipler üzerine oturtarak huzurlu bir ülke kurmak mümkün değil mi?İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor?Adalet ve ihsanın hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar?
Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…
150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisinihukukyerine ırkımıza ya dainançlarımıza göre düzenleyebilir mi?

GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm”demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen…

Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Sıradan insanları sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın?

1870’lerde İtalya’da yaşayan etnik gruplar birleşerek Fransız işgaline son verdiler. Bir İtalyan ulusu yoktu ortada, Fransız zulmünden bıkmış insanların meşru müdafasıydı vardı. Ama o dönemin Avrupası’nda yükselen değer halk değil ulus-devlet idi. “Problemin” farkında olan Milli Kurtuluş Hareketi liderleri şöyle diyorlardı : “İtalya’yı yarattık, sıra İtalyanları yaratmaya geldi!” Samsun’a bir “güneş gibi” doğanlar, Türk milletini yoktan var edenler(!) de acaba demişler midir“Türkiye’yi yarattık, sıra Türk Milletini yaratmaya geldi” diye?

80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş bir deli gömleğine işaret ediyor. Kral çıplak. Kral hep çıplaktı. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirebilirsiniz

Neye “evet”, Niye “hayır” ? »

Okan Kemal

Ön yargı ve nefret sarmalında bir referandum

“Bir kişiden, ulustan ya da inançtan nefret etmeden, çok az kişi mutlu olabilir” (Bertrand Russel)

 Ne güzel söylemiş 17. Yüzyıl Fransız şair ve drama yazarı Jean-François Regnard, “Sebepsiz yere severiz; sebepsiz yere nefret ederiz” diye. İnsanoğlu, yapısı ve doğası itibariyle, sevmediği bir kişinin iyi yanlarını görmekten; sevdiği kişinin de kötü yanlarını görmekten kaçınır. Kim ne derse desin; her ne kadar “akıl” sahibi tek yaratık dahi olsa, insana rehberlik eden “önyargı”dır. Çok azımız önyargılardan sıyrılıp “aklı selim” tabir edilen davranış içinde bulunuruz. Önyargıları ise nefret besler. Hayattaki yerimizi ve dünya görüşümüzü nefret üzerine bina ederiz. Zira, bir şeyden nefret ettiğimiz vakit; kendimizi nefret ettiğimiz şeyin karşısına yerleştirir ve hayatı bu noktadan algılamaya başlarız. Dolayısıyla, neyi neden sevdiğimizi veya bir şeyden neden nefret ettiğimizi çok sorgulamayız; hislerimiz ve tavırlarımız siyah ya da beyaz şeklinde net ve kesindir. Bu türden bir nefret algılaması, son dönemde gündemimizde yer eden, 12 Eylül tarihinde yapılacak “Anayasa’da Değişiklik Yapılmasına Dair Referandum'”a da yansımış Read the rest

Terörün sürmesinin en büyük sebebi: Ordu-Sivil ilişkileri »

Muhammed Ali Aydın

Osmanlı Devletinin en başarılı dönemlerinde ordu profesyonel, maaşlı, askerlikten başka işi olmayan(ticaret yapmaları yasak),  bekar(savaşırken kaybedecek bir şeyleri olmaması için) yeniçeri teşkilatından ve büyük ve
önemli seferlerde kalabalık bir gruba ihtiyaç duyulduğunda da katılmak üzere hazır bulunan  tımarlı sipahiler grubundan oluşmaktaydı.Tımarlı sipahiler de daha çok Türk kökenli olan normal zamanlarda meşguliyetleri
çiftçilik gibi sivil ve ekonomik olan gençlerdi.Ordu ve yönetimin ilişkileri ise bu dönemlerde ordunun sivil yönetime mutlak bağlılığı ve “Ocak devlet içindir.” anlayışı bağlamında şekillenirdi.Ordunun iç mekanizması ise öncelikle padişah tarafından yani devletin başkanı tarafından şekillendirilirdi.Padişah sadrazamını ve yeniçeri ağasını seçer ve icabında görevden alırdı.Padişah ordu hiyerarşisini belirlediği gibi devlet başkanı ve baş komutan olarak seferlere orduyla beraber katılırdı.

Türkiye Cumhuriyetinde ise durum neredeyse tam tersinedir.27 Mayıs müdahalesiyle Türkiye Cumhuriyetini şekillendiren kurum Türk Silahlı Kuvvetleri olmuştur ve kendilerini  her konuyla alakalı olarak konuşmaya
yetkili ve amir hissetmişlerdir.Demokrat Parti döneminin Read the rest